oğlum grip gibi hergün ınternetten ne yaparımda onu ıylestırırım derdındeyım gecegündüz okuyorum.buldugum bu yazıyı sızlerle paylaşmak ıstedım.umrım yardımcı olur.
Bebeğinizin sağlık günlüğü
12345
30 kişi tarafından değerlendirildi. Henüz dördüncü ayını dolduracak olan kızımın aşılarını yakınımızdaki sağlık ocağında yaptırıyorum. Karma aşısını yaptırmak için geçenlerde yine sağlık ocağındaydım. Hazır gitmişken kilosunu da tarttırayım istedim. Malesef bebişleri Salı ve Cuma günleri dışında tartmıyorlarmış. Ama olsun nasıl olsa yakın deyip Cuma günü yine sadece kızımın boy ve kilosunu öğrenmek için sağlık ocağımıza vardım. Hava güzeldi, kızımla böyle bir havada dışarıda dolaşmak keyif vericiydi.
Vardığımızda önümüzde 6-7 kişi vardı. Önümüzdekiler sayıca azdı ama dertleri çok olmalı ki içeri giren dışarı çıkmak bilmiyordu. Tabi bir de bunların üzerine "Bi şey sorup çıkacağım!" diyenler de cabası. Her neyse lafı uzatmayalım. Bir buçuk saat kadar sağlık ocağında mahsur kalmıştık. Böyle bir sürede insanın etrafını incelemesi için yeten ve artan bir süre. Ben de öyle yaptım ve etrafı incelemeye koyuldum. Sağlık memurlarımız sağolsunlar boş durmamışlar ve duvarlara halkımızı aydınlatıcı güzel gazete küpürlerinden kesilmiş haber, röportaj ve makale ne varsa yapıştırıvermişler. Eleştirmek için yazmıyorum, gerçekten güzel ve aydınlatıcı bilgiler vardı. Ama içlerinden en çok benim ilgimi çeken Dr. Kadir Tuğcu ile yapılan ve Radikal gazetesinde iki gün arka arkaya yayımlanan bir röportajdı.
Röportajın ilginç yanı bugüne kadar etrafımızda annelerimizden, teyzelerimizden duyduğumuz birtakım bilgilere farklı açılardan yaklaşarak cevaplar vermesi idi. Elbette Tuğcu bir doktor olarak müspet ilimin diliyle konuşuyor. Onun için onu dinlememiz gerektiğini düşünerek bu ilginç röportajı sizlerle de paylaşmak istedim. Şimdiye kadar "Acaba olabilir mi?" deyip kararsız kaldığımız sorulara mantıklı karşılıklar bulması eve varınca ilk iş olarak internette bu röportajı taramak ve bulmak oldu. Bu ilginç röportajın sizin de işinize yarayacağını düşünüyorum. Tamamen katılmasanız da bilmenizde fayda var.
Hangi anneler emziremez?
Sütüne zararlı maddelerin geçme riski olanlar emziremez. İlk aşamada sigarayı sayabiliriz. Sigaranın, anne sütündeki yağ oranlarını bozduğu ispatlanmış. İkinci önemli etken uyuşturucu maddelerdir. Uyuşturucu kullanan annelerin çocuklarını emzirmesi sakıncalıdır. Üçüncüsü de AIDS.
HIV, süt aracılığıyla anneden çocuğa geçebilir. Bu durumdan sakınmak için anne çocuğunu emzirmezse, bu kez de çocuk anne sütü almadığı için bağışıklık sistemi daha da zayıf olacaktır ve AIDS virüsünü aldığında vücudun bununla savaşma ihtimali daha da düşecektir ve çocuk başka hastalıklara da yakalanacaktır. Yani çocuk AİDS’ten kurtulsun derken basit bir enfeksiyondan hayatını kaybedebilir.
Ayrıca kızamıkçık, Hepatit B ve herpes virüsleri de sütle anneden bebeğe geçebilir. Bu nedenle bu hastalıkları taşıyanların emzirmemesi gerekir. Yalnız Hepatit B hastalığı zaten anne çocuğunu doğururken çocuğa geçtiği için, süt vermesinin de bir önemi kalmaz, yani mikrop nasıl olsa çocuğa geçmiştir.
Emziren kadının yememesi gereken şeyler var mı?
Böyle bir diyete gerek yoktur. Yalnız bazı hassas çocuklar, eğer annesi tenini kokutacak şekilde pastırma, çiğ soğan, çemen, sarımsak türü şeyler yerse, bu durumdan rahatsız olurlar. Böyle durumlarda çocuk memeyi reddedebilir.
Bebek hangi aralıklarla ne kadar kilo almalıdır?
Bebeklerin kilolarını tablolarla sınırlandırmak yanlış olur. Çünkü her bebeğin kilosu, doğum kilosu ve beslenmesi ölçüsünde farklılıklar gösterir. Bu nedenle kilo aldığını anlamak için şu yöntem uygulanır. Yeni doğan bebekler doğduktan sonra günde 30 veya 50 gram alırlar.
Meme mi, mama mı?
Emzirmek gayet doğal bir hadisedir. Meme yerine niye mama verilir bu hiç de mantıklı değildir. Zaten insanoğlu uzun çağlar boyunca annesi olmayan bir bebeğe başka bir yemek vermeyi aklına getirmemiştir. Hep ona bir sütanne bulunması yoluna gidilmiştir.
Bebeğin ne gibi vitaminlere ihtiyacı vardır?
B, C, A, D, E vitaminlerine ihtiyacı vardır. Bunlar da piyasada çocuklar için multivitamin olarak satılan ilaçlarda karışım olarak bulunur. Ben çocukların bir yaşına kadar vitamin almasında fayda görüyorum. Anne sütü alsa da mamayla beslense de vitamine ihtiyacı vardır. Türk kadınları çok fazla güneşe çıkmadıkları için çocuklarını da genellikle D vitamini eksikliği ile dünyaya getirir. Çünkü D vitamini büyük ölçüde güneşle ortaya çıkar.
Anne sütü alan bir bebeğin suya da ihtiyacı var mıdır?
Eğer özel şartlar oluşmazsa anne sütü emen bir çocuğun, Afrika sıcağında dahi su içmesine ihtiyaç yoktur. Ama siz çocuğu aman üşüyecek diye çok giydirirseniz veya çocukta ishal durumu varsa suya ihtiyaç olabilir. Normal şartlarda anne sütüyle beslenen bir bebeğe su verildiğinde boşu boşuna onun süt emme kapasitesi düşmüş olur. Bebek süt yerine suyla karnını doldurur.
Bebek üşüyünce, teri üzerinde kuruyunca hasta olur mu?
Bebek, üşümekle, nazar değmesiyle, diş çıkarmakla, terlemekle, terleyip terinin üzerinde kurumasıyla veya çıplak ayakla yere basmasıyla hasta olmaz. Hastalıklar sadece ve sadece mikropla olur. Çocuk mikrobu alırsa hastalanacaktır. Ama bu lafların çıkış yerleri şöyledir. Bunlar çok eski zamanlarda mikropların bilinmediği zamanlarda gözlemle ortaya konmuş laflardır. Mesela eski insanlar dikkat etmişlerdir ne zaman düğün dernek bir yere gitseler üç gün sonra hep güzel çocuklar hastalanıyor, çirkinler hastalanmıyor. Buradaki mekanizma güzel çocuğun çok ellenip çok öpülmesidir. Öpülmeyen, ellenmeyen, fazla teması olmayan çocuklar mikrobu almazlar ve hasta da olmazlar.
Çok öpülen çocuk mikrobu alır ve mikrobu aldıktan sonra en az üç gün içinde mikrop etkisini göstermeye başlar. Dikkat edin çocuğunuz gripli biriyle temas ettikten üç gün sonra hastalanacaktır.
Çocuklar nasıl giyinmeli?
Çocuk da bir erişkin gibidir. Çocuğu ne sıkacaksın ne üşüteceksiniz. Çocuğu rahat ettirecek giysiler giydireceksiniz. Yani ne terleyecek ne de üşüyecek. Ekstradan giydirmenin hiçbir faydası yoktur.
Çocuğun üşüdüğü nasıl anlaşılır, elleri soğuyunca mı?
Çocuğun ellerinin veya ayaklarının değil vücudunun yani kapalı yerlerinin soğuk olması önemlidir. Eğer çocuğun giyimli yerleri sıcak fakat elleri soğuksa çocuğu çok giydirdiğiniz anlamına gelir. Çünkü vücut burada açık yerleri bir klima olarak kullanarak soğutma yapar.
Diş çıkarırken ateş yükselir mi?
Ateş ancak mikropla olur. Diş çıkarmak, tırnağın veya saçın uzaması gibi tabii bir hadisedir. Çocuğa bir rahatsızlık vermez. Peki, bu yanlış inanış nereden çıkmıştır? İnsanlar çocuğun diş çıkarmasını, 20 yaş dişleriyle özdeşleştirir. Genelde anne-babalar çocuklarının doğmasından birkaç sene önce veya sonra 20 yaş dişinin sancısını yaşarlar ve çocuklarının da diş çıkarırken aynı sancıyı hissettiğini düşünürler. Oysa 20 yaş dişleri diğer dişlerden farklı olduğu için sancılı çıkar.
Bebeklerde diş çıkarma süreci son derece uzun bir süreçtir. Ortalama altı aydan başlar ve iki yaşa kadar devam eder. Bu süreç içinde çocuk dışarıdan aldığı çeşitli mikroplarla hastalanır, ateşlenir ve bu da diş çıkarmaya bağlanır. Ancak diş çıkarmakla ateş yükselmesi arasında şöyle bir bağlantı var: Çocuk bir yerden virüs alınca ateşi çıkar. Ateş de bebeğin metabolizmasını hızlandırır. Metabolizma hızlanınca da dişlerin çıkma süresi kısalır. Bu yüzden bir hafta sonra çıkacak olan diş üç gün sonra çıkabilir. Ancak diş, ateş yapmaz.
Bebeğin uyku düzeni
Yeni doğan bebek, günün yaklaşık 20 saatini uyuyarak geçirir. Çocuk gündüz ya da gece uyanık kalmaya, zamanla ailesi tarafından alıştırılır.
Bebek kaç saat uyumalı?
Çocuk ne zaman isterse uyur, ne zaman isterse uyanır. Ama evin sistemini bozmamak da önemlidir. Çocuk yeni doğduğunda zaten çok uzun süre uyuyacaktır. Uyuma süreleri 20 saate yaklaşır. Uyanık kalabildiği saatlerse üç-dört saatle sınırlıdır ve bunu ne zaman isterse kullanır. Ama yaş ilerledikçe yani ileri aylara gelindikçe, gündüz uykusunun azalıp, gece uykusunun artması gerekir. İşte aileler burada çok dikkatli olmalı. Aile gündüz işlerini rahatça yapmak için çocukları gündüz uyutursa tabii ki çocuk da geceleri uyanık kalacaktır ve oyun isteyecektir.
Bebekler nasıl yatmalı? Yüz üstü mü, sırtüstü mü yoksa yan mı? Tehlikeli sayılan bir yatma pozisyonu var mı?
Ciddi araştırmalarda çocuk şöyle yatsın böyle yatsın diye bir şema gösterilmez. Yalnız dikkat çeken bazı hususlar vardır. Ani bebek ölümleri genellikle kışın olmaktadır ve bebek ölümleri hep pimpirikli annelerin çocuklarında görülmektedir. Ve bir de çocuğun beşiğinde veya yatağında koyun postu türü malzemeler kullanılan yerlerde görülür. Çocuk postun üzerinde yüzükoyun yattığı zaman nefes alacak yer kalmaz ve boğulma durumu oluşabilir. Yoksa tabiatta hiçbir canlı varlık sırtüstü uyumaz. Siz hiç sırtüstü yatan bir deve, kedi, köpek veya tavşan gördünüz mü hepsi yüzüstü yatıp uyur. Sırtüstü yatması bir hayvanın ya öldüğünün ya da ağır hasta olduğunun işaretidir.
Yüzüstü yattığı zaman bebek hem kollarını bacaklarını kullanacaktır, hem de kendi kendine rahatça gazını çıkaracaktır. Ayrıca göğüs kafesi düzgün olacaktır ve kafası geriye doğru yatmadığı için yassı olmayacaktır.
Yüzüstü yatarken soluk alamamaya bağlı 'ani çocuk ölümü' olabileceği iddiası bir vakayla ortaya çıktı. Vaka incelendiğinde bunun doğal durum değil de cinayet olduğu belirlendi. Ancak araştırma ilk tespite göre hazırlanıp yayımlandığı için halk arasında yatma şekliyle ani bebek ölümü arasında bağ olduğu inanışı gelişti. Bu yanlış inanışın giderilmesi uzun zaman alacaktır.
Annenin sütü olması için ne yapması gerekir?
İnsan memesi, inek memesi yapısında değildir, bu nedenle uzun süreli süt biriktirmez. Çocuk emmeye başladığı anda süt yapılır. Nasıl gözyaşı ağladığımız zaman akıyorsa, yani bir yerde toplanmıyorsa süt de böyledir. Süt hücrelerinden anında süt yapılır ve bebek emdikçe de gelir. Süt olayı tamamen psikolojiktir. Kadının yerli yersiz üzüntülerle dolmamış olması gerekir. Niyet de önemli. Annenin bebeğini emzirmek istemesi önem taşır.
Birçok anne lohusalık döneminde komposto, bol şekerli meyve suları içerek veya tatlıyla süt miktarını artırmaya çalışıyor. Bu mümkün mü? Süt yapan yiyecek var mı?
Süt yapıcı gıda diye bir şey olmaz. Süt yapıcı diye annelere zorla içirdikleri veya yedirdikleri şeylere dikkat ederseniz, hepsi susama isteği uyandıran maddelerdir. Anne bunları yiyince bol bol su içme arzusu hisseder. Bol bol su içince de süt miktarı artar. Yani keramet helva, tatlı, soğan, pekmez veya kompostoda değil bunları yedikten sonra hararetten dolayı içtiği sudadır.
'Küçük göğüslü kadının sütü olmaz' deniyor, doğru mu?
Bu da yalandır. Göğüsün büyüklüğü, memenin ucu veya şekliyle sütün akışı ve gelişi değişmez. Memesi küçük kadından gürül gürül süt gelebilir.
Sütün kalitesi yemeğe göre değişir mi? Et, meyve, sebze yiyenle ekmek ve çorbayla beslenen anne arasında süt farkı olur mu?
Sütün kalitesi hiçbir zaman değişmez. İyi beslenen anne ile kötü beslenen anne arasında süt kalitesi açısından fark olmaz. Ancak iyi beslenen anne kendisine fayda sağlar, kötü beslenen annenin zararı kendisinedir. Çünkü süt yapmak için belli miktarda mineral vücuttan alınır. Bu minarellerin vücutta az ya da çok olması, kalan miktarın anneye yetip yetmediği meselesine bakılmadan vücut aynı miktar minerali anneden süt için alır. Yani zarar anneye olur.
Ancak sütün kalitesi aylara göre değişir. İlk aylarda gelen süt farklıdır, bir ay sonra, iki ay sonra, altı ay sonra gelen süt farklıdır. İşte bu nedenle mamaların da bir ay, iki ay, üç ay ve sonrası için farklı tipleri yapılmıştır. Mesela prematüre doğum yapmış bir kadının sütü ancak prematüre bebeğe iyi gelir. Onların sütü normal doğum yapmış bir annenin sütünden çok farklıdır. Yoksa annenin yediği içtiği ile hiçbir ilgisi yoktur. Fakir kadının da zengin kadının da sütü aynıdır.
Annelerin diğer bir korkulu rüyası da gaz yapıcı gıdalar. Annenin yediği şeylerden gaz bebeğe geçer mi?
Gaz yapıcı gıdalar annenin bağırsağında gaz yapar. Hiçbir zaman annenin bağırsağında oluşan gaz, kana karışıp, kanla memeye gidip, memeden de çocuğa geçmez. Bu tamamıyla bir uydurmadır ve hurafedir.
Peki gaz neden olur?
Gaz, çocuğun sütü emerken yuttuğu havadır. Gazın az olması için memenin siyah kısmının olduğu gibi bebeğin ağzına girmesi gerekir. Biz yetişkinler de yemek yerken hava yutarız, ama biz hareket ettiğimiz için gazımızı rahat çıkarırız. Bebekler gazlarını hareket edemedikleri için çıkaramazlar.
Gaz çocuğun doğduğu gün değil, yaklaşık 20'inci günde başlar ve dördüncü, beşinci ayına kadar yani dönme hareketleri başladığı zaman da biter. Eğer çocuğu çok kucağa alırsanız, hareket ettirirseniz çocukta gaz olmayacaktır. Ameliyat sonrası hastayı yataktan kaldırıp yürütmelerinin nedeni de işte budur. Hasta vücut hareket kazanınca gazı çıkar. Çünkü kişi kalıp gibi yatarsa gaz olacaktır.
Aynı şey çocukta da yaşanır. Gaz hadisesi kalıp gibi yatmaktan oluşur. Eski insanlar bunu salıncak ve beşikle çözümlemişler. Yani çocuğa hereket kazandırmışlar. Çocuğu kucağa alacaksınız, yürüyeceksiniz veya masaj yapacaksınız ki gazı çıksın.
Bir de halk arasında sıkça söylenen; 'Emziren kadın ayağını üşütürse sütü de üşür, gaz olur' sözü vardır...
Böyle bir şey yoktur. Bunlar tamamen hurafedir.
Peki gazı iyi çıkmayan çocuk ne yapar?
Gazı çıkmayan çocuk annesine üç tane haberci gönderir. Çok hıçkırık tutar, emerken karnından gürül gürül sesler gelir ve aşağıdan çok gaz çıkarır. Rahatsız olan bebek, ağlayarak annesinden intikamını alır.
Gazı önleyen ilaçlar var mı?
Midede bağırsakta oluşmuş havayı yok edecek bir ilaç yeryüzünde henüz bulunmamıştır. Bu iş için rezene ve benzeri pek çok otlar kullanılır. Bunların en büyük özelliği potasyum elementinden zengin olmalarıdır. Potasyum da bağırsak hareketlerini artırır. Bağırsak hareketleri artınca da çocuğun gazını alttan çıkarması kolay olur. Ama oraya gelene kadar gaz yine ağrısını ve sancısını çocuğa yapmış olur.
Nasıl gaz çıkarılır?
Çocuğun gazını çıkarmak için poposunun hemen üzerine belinin altına elle masaj yapmak ve rutin hareketlerle vurmak gerekir. Çocuğun canının acımaması için elin iç kısmının kullanılmaması, ele yay şekli verilerek içeride hava biriktirip yastık görevi yapılması önemlidir.
Bebeğin doyduğunu nasıl anlarsınız, ağlama açlık işareti mi?
Doyan çocuk, su içmesini sevmez, su verdiğiniz zaman iğrenir gibi yapacaktır ve içmeyecektir. İkincisi idrar sayısı günde dörtten fazla olacaktır. Üçüncüsü ise kakasının sarı hardal rengi ve cıvık olmasıdır. Bunlar varsa çocuk iyi besleniyor demektir.
Az yiyen çocuk kestane kestane, top top sert kakalar yapacaktır. Lüzumundan fazla yedirilirse de yeşil renkte kaka yapacaktır. Eskilerin dediği gibi yeşil kaka yapan çocuk, ayaklarını üşütmüş anlamına gelmez. İshal harici yeşil kaka yapan çocuk 'çok yemek yiyor' anlamına gelir. Bu durumda ishal sancısı gibi bir hazımsızlık sancısı oluşacak ve bebek ağlayacaktır. Bu durumu çözmek çok daha zordur. Çünkü gaz çıkarmak iyi gelmeyecektir
Emzirmenin süresi var mı?
Yeni doğan bir bebek genellikle bir memedeki sütün yarısını üç dakikada, diğer yarısını da yorulduğu için beş dakikada içer. Yani sekiz dakikada bir memedeki sütü bitirir. Diğer yarısına da 10 dakika dersek arada bir gaz çıkardıktan sonra ikinci memeye geçersek bu çocuk için yeterli.
Fakat zamanla anneler bir öğün bir göğüsten diğer öğün diğer göğüsten meme verebilir. Ama bu herkes için geçerli değildir. Anne ile bebeği arasında farklı zamanlamalar oluşabilir.
Kucağa alınan çocuk hep kucak ister mi?
Bu da eskilerden gelen bir hurafedir. Bebek kucağa tabii ki alınacaktır. Özellikle de ilk aylarda hem gaz sorunu hem bebeğin duygusal gelişimi açısından bebeğin buna ihtiyacı vardır. Kucağa almanın alışkanlık yaratıcı hikâyesinin kökeni Osmanlılara kadar uzanır. Gelinle kaynana o dönemlerde aynı evi paylaşırdı. Gelin sürekli çocuğu kucağına alıp dolaşınca da işler kaynanaya kalırdı. İşte bu nedenle de, gelin çocuğu kucağına alıp işleri aksatmasın işler de kaynanaya kalmasın diye kaynanalar bu yalanı uydurdu! Bir de 'Çocuk sonra kucağa alışır' sözü eklenip olay süslenince bu yanlış kanı yıllar boyunca sürüp gitti.
Emzik kullanmak, parmak emmek zararlı mı?
Çocuk emzik bulamazsa çarşafın veya battaniyesinin kenarını, parmağını bulup emecektir. Bu kadar küçük bir çocuğa yasak getirmek de mümkün değildir. Bu içgüdüsel bir davranıştır ve zararı yoktur.
Ancak iki yaşından sonra emzik görüntü açısından çirkin olabilir. Zaten birçok çocuk da bu çağda emmeyi kendiliğinden bırakır. Halk arasında sıkça söylendiği gibi emzik kullanımı dişlerin bozulmasına yol açmaz. Aslında diş ve çene yapısının bozukluğu genetiktir. Çocuğun soyunda varsa parmağını emse de emmese de bazı bozukluklar görülür.
Bebek nerede uyumalı? Bebek anne-babayla aynı mı yoksa ayrı odada mı yatmalı?
Ev müsaitse çocuk gün boyu kendi odasında bakılır, orada uyutulur ama gece olunca annesinin yanında portatif bir yatakta uykusuna devam eder. Bunun faydası da anne sütünün kesilmesiyle çocuğun odasına kolay uyum sağlamasıdır. Eğer devamlı annenin odasında kalırsa anne sütü kesildikten sonra ayrılması çok zor olur.
Parmak emen çocuğun parmağı zamanla incelir mi?
Bebeklik çağında çok kısa süreli parmak emme yaşanmışsa dişlere ve çeneye bir etkisi olmaz. Ama süre uzar, çocuk dört-beş yaşına kadar parmak emmerse, hem parmak, hem de ağız deformasyonu oluşur.
Bebek hangi aralıkla yıkanır?
Her gün. Banyoda üşümekle veya kulağa su kaçmasıyla kulak iltihabı olmaz. Bebeğin kulağına doğru su dökseniz dahi kulak iltihabı oluşmaz. Çocuklarda kulak iltihabı nezlenin, gribin sonucunda östaki borusunun tıkanmasıyla içerideki sıvının birikmesi sonucunda oluşur.
Peki hangi şampuan?
Hangisinin kokusu anneye hoş geliyorsa onu kullanabilir. Hepsinin içeriği üç aşağı beş yukarı aynıdır. Ayrıca bizim neslimiz sabunla büyümüştür ve hiçbir zararını da görmemiştir.
Yeni doğan bebeklerin gözleri şaşı bakıyor, bu aslında bir hastalık mıdır?
Yeni doğan bebeğin ilk 2,5 ayında şaşılık olur. Çünkü bebekte daha odaklanma gelişmemiştir ve bunun sonucunda gözler kayabilir, bu durum üçüncü ayında geçer. Çocuk 2,5 aya kadar görür, ışıkları fark eder ama net görmesi 2,5 ayı alır.
Altı aylıktan küçük bebeklerin oturtulması sakıncalı mı?
Bu da yanlıştır. Çocuklar oturtulur da yan da yatar, istediğini de yapar. Çocuk annenin karnında zaten sırtüstü yatmıyor, çoğunlukla iki büklüm veya oturur pozisyonda duruyor. Normal doğum sırasında annenin rahmi çocuğun poposunu ittiği anda olan basınç çocuğun oturduğunda beline binen basınçtan çok daha yüksektir. Çocuk buna dahi tahammül eder. Ancak doktorlar çocukların altı ayına dek oturamadığını söylerler. Çünkü denge merkezleri altı ay içinde gelişir. Ve bebek dengesini bulamadığı için sağa sola devrilir.
Artık anne-babaların bir numaralı korkusu alerji. Alerji çocuklarda nasıl oluşuyor?
Alerji genellikle çok temiz bakılan çocuklarda görülür. Fakir fukarada, köylülerde, gecekonduda yaşayanların çocuklarında alerji pek görülmez. Eğer çocuğu mikrop kapmasın diye şişe sularla yıkarsanız, bulunduğu mekânları sürekli çamaşır suları ile siler ve steril ederseniz çocukta alerji olur.
Çünkü çocuğun bağışıklık sisteminin bazı mikroplarla uğraşması gereklidir. Eğer bağışıklık sistemi kendisine herhangi bir düşman bulamazsa kendisine ev tozu, kedi kılı gibi saçma sapan şeyleri düşman olarak görür ve bunlara reaksiyon göstermeye başlar.
Çocuğa temiz bakılmalıdır ama kesinlikle steril bir ortamda tutulmamalıdır. Temizliğin evde normal sabun ve suyla yapılması gerekir. Bu mekanik temizlik yararlı mikroplarla zararlı mikropları aynı oranda uzaklaştırır. İçinde deterjan, kimyasal madde, bakteri öldürücü bulunan ilaçlar kullanıldığında evde ölen mikropların çoğu vücuda yararlı ve zayıf mikroplardır. Alan açıldığı zaman buraya girecek bir mikrop tıpkı hastane enfeksiyonlarında olduğu gibi yerleşecek ve bir daha hiç çıkmayacaktır. Sterilizasyon hastanelerde bile bir tek ameliyathanelerde olur.
Alerji testlerine gerek var mı?
Yeni doğan döneminde alerji yoktur. Bebeğin herhangi bir maddeye karşı alerji gösterebilmesi için mutlaka o maddeyle tanışması gerekir. Siz bilmediğiniz bir maddeye karşı alerji gösteremezsiniz. Yani o maddeyi alacaksınız üzerinden bir zaman geçecek, antikorlar oluşacak ve ondan sonra vücut alerjik reaksiyon gösterecek. O yüzden hiç tanımadığınız bir maddeye karşı alerji olamaz.
Bal, tereyağı, reçel ve pekmezin bir faydası var mı?
Bunlar tok tutan gıdalar. Çocuk bunları yerse karnı doyar ve kendisine yarayacak protein ve kalsiyumlu gıdalardan uzak kalır. Bu nedenle bu gıdalar sadece tatlandırıcı olarak kullanılmalı.
Pekmez denildiği gibi kan yapar mı?
Pekmezin kan yapıcı etkisi yoktur.
Peki hangi gıdalar kan yapar?
'Kan yapıcı' diye bir yiyecek maddesi yoktur. Vücut kan yapar. Kan yapması için de demire ihtiyacı vardır. Bu da hayvansal gıdalardan, demir ihtiva eden tahıllardan çok az miktarda yumurta sarısından temin edilebilir. Eğer aile fakirse ve çocuğuna hiç et, balık veya tavuk alamıyorsa o zaman en azından günde bir yumurta yedirmesi gerekir.
Kansızlara dalak öneriliyor?
Ağırlıklı olarak fakir fukaralarda görülen anemide doktor hastaya 'Et al, bonfile, biftek al' diyemez en ucuz olan dalağı tavsiye eder. Oysa dalağın etten daha fazla kan yapan bir özelliği yoktur.
Mercimek, nohut, fasulye de bol miktarda demir ihtiva eder, et kadar olmasa da. Eğer aile çocuğuna sabahları yumurta, peynir yediremiyorsa, tarhana veya mercimek çorbası yedirmesinde fayda vardır. 'Bebekler bir yaşından önce inek sütü içemez, inek sütü kansızlığa yol açar' iddiası doğru değil. Bebek ilk dört aydan itibaren inek sütü içebilir. Altı aydan sonra 'katı gıda'lar almaya başlayabilir
Bebeği emzirmeye ne zaman son verilmeli?
Allah, çocukları iki yıl meme emecek şekilde yaratmıştır. O yüzden de ağız adalelerinin çalışması meme emmeye yönelik hareketler yapmaya müsaittir. Bunların çiğneme hareketine başlaması çocuğun kendi kabiliyetidir.
Ancak genellikle bizim önerimiz altı aydan sonra katı gıdalara başlanmasıdır. Bu da sulu yemeklerle olmalıdır. Ondan sonra yavaş yavaş koyuluk miktarı artırılır. Annenin sütünün miktarına bağlı olarak anne bebeği iki sene bile emzirebilir.
İki yaşına kadar anne sütü içmenin çocuğa yararı olur mu?
Tabii ki vardır. Süt süttür ama miktar olarak yetmez. Hastalarım arasında sadece iki anne, başka hiçbir şey vermeden çocuğunu iki yıl anne sütüyle beslemeyi başardı.
Peki çocuklar inek sütüne ne zaman başlamalı?
Sütle kansızlık arasında tek bağlantı vardır. O da bebeğe ilk dört ayda anne sütü yerine inek sütü verilmesi sonucunda bağırsaklarda oluşabilecek mikrobik kanamalardır. Ancak bu durum dördüncü aydan sonra tamamen ortadan kaybolur.
Eskiden annenin sütü yoksa ve aile mama alamayacak kadar fakirse süt biraz sulandırılır içine biraz limon sıkılıp bebeğe verilirdi. Bunun da çocuğa bir zararı olmazdı. Ama şimdi bunları kullanan kalmadı. 'Çocuk bir yaşına kadar süt içemez' lafı doğru değildir. Çocuk dördüncü ayından sonra inek sütünü sulandırmadan içebilir.
Süt, vücutta demiri azaltır mı?
Demirin farklı biyolojik fonksiyonları vardır ve bu farklılıklar sonucu eksikliğinde de çok farklı etkiler görülür. Demirin en iyi bilinen özelliği kanda oksijen taşımasıdır.
Vücut demirinin yaklaşık yüzde 73'ü hemoglobinde bulunur. Geri kalan demirin yüzde 12-17'si ferritin ve hemosiderin denilen moleküllerde depolanmıştır. Her ikisi de yüksek miktarda demir atomunu bağlayabilir. Geri kalan yüzde 15 demir de myoglobinde depolanmış olup kas hücreleri için oksijen deposu vazifesi görürler. Çok küçük bir kısmı demirin transferinde bağlanır. Bu molekül demirin serbest bulunduğu yerden ihtiyaç bölgesine taşınmasına yarar. Ayrıca laktoferrin (sütte bulunur) bu transfer işine yarayan demir moleküllerini bağlar ve bakterilerin hızlı üremelerini önler. Yani sütün demiri bağlayarak anemi yaptığı görüşü yanlıştır. Zira sütün içinde bulunan laktoferin bağladığı demirle birlikte organizma tarafından emilir yani demiri yok etmez.
Peki çocukta demir eksikliğine bağlı anemi hangi sebeple meydana gelir?
Çocuk doğduktan sonra hemoglobininde bir düşüş olur. Yeni doğanın ilk doğduğu gün hemoglobinine bakıldığında 16 gram desilitredir. Bu değer aşağı yukarı bir hafta içinde 11 civarına düşer. Bunun nedeni anne karnındaki kanla bizim şu anda taşıdığımız kanın farklı olmasıdır. Bebekler anne karnındayken hemoglobin F dediğimiz özel bir hemoglobin taşırlar. Bunun özelliği annedeki hemoglobin A'dan çok daha hızlı bir şekilde oksijen çekebilmesidir. Eğer annede de bebekte de hemoglobin A fazla olsaydı o zaman mevcut oksijeni yüzde 50 yüzde 50 paylaşacaklardı ki bu da çocuğa az gelecekti.
Fakat doğum sırasında bu hemoglobin F birdenbire dokulara çok ani bir şekilde oksjien taşır. Ama vücut bundan hoşlanmaz ve bunları hemen yıkmaya başlar işte bu parçalanma anında 'sarılık' dediğimiz hadise ortaya çıkar. Bu hemoglobin F'in aniden yıkılıp parçalanmasıyla açığa çıkan demir depolara dolar ve çocuğun uzun süre, altı ay-bir sene kadar demir ihtiyacı buradan karşılanır. Ayrıca kemik iliği aşırı oksijen taşıdığı için baskı altına alındığından yeni kan elemanları da yapılamaz ve çocukta ani bir anemi varmış gibi gözükebilir. Bu normal fizyolojik bir hastalıktır. Bu aşamada asla demir verilmemesi lazımdır.
Eğer bebeğe gereksiz yere demir verilirse demir zehirlenmesi denen bir hadise meydana gelir. Bizim anemi dediğimiz hastalık da aynen ateş gibi bir bulgudur. Aneminin pek çok çeşidi vardır. Orak hücreli anemi, Akdeniz anemisi gibi. Ama bunların içinde bir tek demir eksikliğinden kaynaklanan anemiye demir verilir. Her anemiye demir verilmez.
Hangi gıdalar demir içerir?
Her ne kadar bazı sebzeler bilhassa ıspanak, önemli bir demir kaynağı olarak kabul görüyorsa da bitkilerdeki demir çok zayıf bir şekilde emilir. Ispanaktaki toplam demirin ancak yüzde 1.4'ü vücut tarafından alınır. Diğer bitkilerde de durum farklı değildir. Kuru fasulyeden yüzde 1.6, soya fasulyesinden yüzde 7, maruldan yüzde 4 demir temin edilir. Günlük demir ve kalsiyum gibi minarelleri sebzeden almak istersek günde ortalama 2.5 kilo civarında ıspanak yememiz gerekir.
Buna karşı kırmızı etteki demirin yüzde 20'si vücut tarafından alınır. Demir, kümes hayvanlarından, balıktan ve anne sütünden de iyi alınır, ama oranlar kırmızı ete göre düşüktür. Fakirler için et pahalıdır. Bu yüzden et ya az miktarda ya da hiç alınmaz. Bu da demir eksikliğine bağlı anemiye neden olur.
Demir eksikliğinin bir önemli nedeni de bağırsaklarda bulunan çengelli solucan ve 'malarya' mikrobudur. Ülkemizde de demir eksikliği önemli ölçüde görülür. Ancak inek sütünün az içilmesi veya içilmemesi demir eksikliğini önlemez. Sütle birlikte çocuğun kırmızı et yemesi de gereklidir.
Demir fazlalığı çocuklarda ne gibi etki yapar?
Demir dokularda birikir ve 'hemositorozis' denen bir hastalığa neden olur. Bu durum da ancak demir sökücü bazı ilaçlarla düzeltilebilir.
'Şekeri tek başına vermeyin'
"Şeker sanıldığı gibi tek bir madde değildir. Bizim yediğimiz tozşeker fruktoz ve glikoz adlarında iki şekerin birleşiminden oluşmuştur. Sütün içinde de laktoz dediğimiz bir şeker vardır. Ancak şimdi yediğimiz tozşeker sanayi devriminden sonra bulunmuş bir maddedir. Son derece konsantre olduğu için bizim vücudumuz, pankreasımız bu tip şekere alışık değildir. Biz şeker yediğimiz zaman pankreasımız panik olur. Bu nedenle bunu tek başına, hele aç karnına çocuğa şeker vermek zararlı olacaktır. Şeker, çocuklara yemeklerle karışık bir şekilde verilmelidir. Özellikle yağlı gıdalarla birlikte alındığında şekerin vücut tarafından emilimi daha yavaş olacağı için pankreas paniğe uğramayacak ve bir zararı olmayacaktır. Şekeri çocuklara düz olarak yedirmenin bir faydası yoktur."
Diş fırçalama yaşı: 2,5–3
"Direkt şekerin dişlere bir zararı yoktur. Fakat şeker bakteriler için bir üreme ortamı yaratır. Yani şekerli ortamda bakteriler ürer, bakterilerin salgıladığı asitler de diş minesine zarar verirler. Şeker yedikten sonra dişler fırçalanıyorsa, temizleniyorsa dişlere herhangi bir zarar oluşmaz. Çocuk, 2,5–3 yaş civarında diş fırçalamaya başlamalıdır. Eğer ileri memleketlerde olduğu gibi içme sularına flor konulsaydı, çocuklarımıza ekstra flor hapları vermemize gerek kalmayacaktı. Ancak bizim sularımızda flor olmadığı için çocuklara 15 günlükten itibaren beş yaşına dek her gün bir tane flor hapı verilmelidir."
Bebek niye havale geçirir?
Ateş, vücudun mikroplara ve toksik maddelere verdiği tepkidir. Vücut ısısı yükselmeye başlayınca dokuların oksijen ihtiyacı, dolayısıyla solunum ve kalp atışı da artar. Artış yetmezse, havale görülür. "Ateşlenen çocuğa sirkeli suyla kompres yapıyor. Bu uygulama havaleye davetiye çıkarıyor. Vücut ısısı yapay yolla, yani içten değil dıştan düşünce, vücut şoka giriyor."
İçine çeşit çeşit sebzeler konulan çorbaların bebeğe faydası var mı?
Sebze çorbaları Amerikan toplumunda çıkmış bir hadisedir. Onların evinde tencere kaynamaz, bizim gibi kıymalı sebze yemekleri pişmez. Bu yüzden çocuklar düzgün beslensin diye çocuk doktorları annelere çorbayı önerir.
Ama bizim memleketimizde iyi kötü herkesin evinde sebze yemeği yapılır. Kıymalı bamya olur, kabak dolması olur, evde pişen bu tür yemekler çocuklara ezilip verilir. Yok içinde yedi çeşit sebze olsun içinde mutlaka kereviz, maydanoz veya sarmısak olsun diye bir kural yoktur. Çocuk evde pişen kıymalı sebze yemeklerinden, herkesin yediği çorbalardan da yiyebilir.
Tereyağ tüketimi çocuğun kalp sağlığını bozar mı?
Böyle bir şey yok. Her şeyin bir yaşı vardır. Büyüme çağındaki çocuk, tereyağı da yiyecektir, kırmızı et de yiyecektir, meyve-sebze de yiyecektir. Ama ileri yaşlarda bunların miktarının azaltılması gerekir. Yoksa bakın Kafkasya'da en uzun ömürlü insanların memleketinde et, tereyağı bol miktarda tüketilir. Ama bu insanlar bir yandan da devamlı yürür ve sürekli hareket halindedir. Esas olan şehir yaşamının stresidir.
Çocuklar neden hastalanır?
Çocuklar ilkokula başladıkları zaman ilk iki kışı çok kötü geçirirler. Çünkü mikroplara karşı antikorları yoktur. Bu iki yıl içinde hastalanırlar ve antikorları kazanırlar. Ondan sonra da normal insanlar kadar hastalanırlar. Çocuklarda antikorlar olmadığı için devreye lenfatik sistem girer. Bu yüzden ilkokul ve yuva çocuklarında lenf bezleri büyür. Bunun sonucunda geniz eti ve bademcik sorunları ortaya çıkar. Bunlar hastalıkları geçire geçire antikorlar oluşunca kaybolur. Antikorlar oluşunca lenfatik sistem geri plana kayar ve antikor sistemi ortaya çıkar. Bir anlamda hastalanmak iyidir ve vücut savaşmayı öğrenir.
Ateşlenmek çocuğa ne zarar verir?
İnsanoğlu asırlarca ateşli hastalıklardan korktu. Korkunun altında yatan, çocukların ateş ve havaleden sonra sakat kalmaları ve ölmeleridir. Ölüme, sakatlığa yol açan hastalıkların başında menenjit, sıtma, tifo gelir. Kızamık gibi döküntülü hastalıklarda ölüm, daha çok yanlış tedavi sonucunda oluşur.
Sıcak çarpması ve hastalık sonucu oluşan ateş asırlarca hastalık olarak kabul edilmiş ve tedavi edilmesi yoluna gidilmiştir. Oysa sıcak çarpmasında hayat kurtarıcı olan soğuk tatbiki ateş tedavisinde kullanıldığında tehlikeli olur. Bizde ateşli çocuklara sirkeli ve soğuk su tatbik edilmesi yaygındır, ama yanlıştır.
Ateş nasıl düşer, düşürmek gerekli midir?
Ateş vücudun bünyesine giren mikroorganizma veya toksik maddelere karşı gösterdiği bir tepkidir. Çünkü 36 dereceden yüksek ısılarda vücutta mikropların yaşaması ihtimali azalır, dokuların metabolizması artar ve bağışıklık sistemi devreye girer.
Vücudumuz zaman içinde dış uyaranlara karşı ateşi yükseltmenin bir avantaj olduğunu öğrenmiştir. Ateşi düşürmekle hiçbir hastalık iyileşmez. Ateş bir hastalık değil arızadır ve mühim olan hastalığın doğru teşhisidir.
Peki ya yüksek ateşten dolayı çocuğa havale gelirse?
Bunun için öncelikle havale niye olur onu anlamamız gerekiyor. Mikrop veya toksik maddelerin beyni uyarmasıyla vücudumuzda bir ısı oluşur. Vücutta ısının yükselmesiyle birlikte dokuların oksijene duyduğu ihtiyaç artar. Bunu karşılayabilmek için kalbin ve solunumun hızlanması gerekir.
Eğer ateş hızlı yükselir ve vücut bu yükselişe ayak uydurarak kalbi ve solunumu hızlandıramazsa beyin, gelen oksijeni yeterli bulmaz, tasarruflu çalışmak ve fazla oksijen tüketmemek için de vücut ile olan irtibatını keser ve havale dediğimiz olay ortaya çıkar.
Ancak ateş yavaş yavaş yükselir ve vücuda ısınması için zaman tanırsa, havale gelmez. Ateşi 39'a çıkmış bir çocuk, ateş düşürücü ilaç verilmeden, yani iç ısısı düşmeden soğuk tatbikiyle dış ısısı düşürülürse kalp ve solunum yavaşlatılırsa havale geçirebilir.
Güneş çocuğa yararlı mı?
Güneş çocuklarda D vitamini yapımını sağlayacaktır. Bizim cildimizde, kolesterolden ultraviyole ışınları sayesinde D vitamini yapılır. Tabii güneşe çıkarmak da belirli bir oran çerçevesinde iyi. Temmuz, ağustosta, öğle saatinde çocuk güneşin altına bırakılmamalıdır.
Çocuk ne zaman yürümeye başlamalı?
Çocuğun yürümesi tamamen genetiktir. Çocuğun kromozomlarında yazılıdır. Vakti gelince yürüyecektir. 8.5 ayda da yürüyen çocuk vardır 19'uncu ayda da. Ortalaması, çocuğun doğum gününde yürümesidir. Eğer çocuğun ayaklarında herhangi bir sorun varsa, ki bu zaten doğumundan sonraki ilk muayenesinde belli olur, o zaman önlem almak ve tedaviye başlamak gerekir. Mesela kız çocuklarında kalça çıkıklığı olabilir. Veya doğum sırasında geçirdiği travmadan dolayı bebeğin bacağa giden sinirlerinde arızalar oluşmuş olabilir.
Kalça çıkıklığı nasıl anlaşılır, şimdi birçok hastane doğumdan hemen sonra kalça çıkıklığını teşhis etmek için ultrason yapılmasını öneriyor?
Kalça çıkıklığı doktorun muayenesi ile anlaşılabilir. Ultrason şart değildir. Ultrasonla da bakıldığında kalça çıkıklığının teşhisi konulur ama ilk muayene kalça çıkıklığı teşhisi için yeterli değildir. İlk günlerde araz vermeyen bir kalça çıkıklığı durumu iki veya üçüncü ayda ortaya çıkabilir. Bu nedenle çocuğun düzenli olarak muayene edilmesi gerekir. Kalça çıkığı doğuştan olan bir şeydir ve genelde kızlarda görülür. Erkeklerde görülmesi çok nadirdir. Genetik bir hastalıktır.
Kundak zararlı mı?
Özellikle kalça çıkıklığı vakalarında kundak büyük ölçüde zarar verir. Kalça çıkıklığı olan bir bebekte kundak yapılmaması dahi yüzde 50 iyileşme sağlayacaktır. Ayrıca çocuğun kaslarının gelişimi için elleri ve ayaklarının serbest olması çok önemlidir.
Kundak konusunda bir diğer önemli husus da şu: Çocuk gazını hareket ederek çıkaracağı için kundak içindeki bebek hareketsiz kalıp gazını çıkaramamasıdır.
Yürüteçler zararlı mı?
Ne yararı ne de zararı vardır. Yürüteç çocuğun yürümeye başlama süresini kısaltmaz.
Çocuk yürümeye başladığında ortopedik ayakkabı giymesi şart mı?
Ortopedik ayakkabı, ortopedik özürlüler içindir. Normal bir çocuğun buna ihtiyacı yoktur. Çocuk ilk günlerde mümkün olduğunca parmak ucunda yürümeye teşvik edilmelidir. Çocuklar bu şekilde yürürlerse ayak kasları gelişecek ve düztaban olmayacaklardır. Ama erken ayakkabı giydirilirse çocuk tabanının üzerine basacaktır. Bu nedenle çocuğun ayağındaki hareket kabiliyetini azaltan sert ayakkabılar yeni yürüyenlerde çok sakıncalıdır. Mümkün olduğunca yalınayak veya ayağını rahatça hareket ettirebileceği yumuşak tabanlı ve kenarlı ayakkabılar tercih edilmelidir.
Düztabanlık ve taban düşüklüğü neden oluşur?
Genetik etkenler ve aşırı şişmanlık taban düşüklüğünün başlıca nedenidir.
Tuvalet eğitimi çocukta kaç yaşında yapılmadır?
Öncelikle 'tuvalet eğitimi' diye bir şey yoktur. Tuvalet eğitimi kedi-köpek yavrusuna yapılır. İnsanların çiş söyleme yeteneği genetiktir, kromozomlarında yazılıdır ve vakti geldiği zaman çocuk bu işi halledecektir. Herhangi bir şekilde eğitime gerek yoktur. Eğer olsaydı bunun özel okulları, kursları ve hocaları olurdu. Alıştırmak, çişe tutmak, zorlamak, çocukta psikolojik bozukluklara dahi yol açabilir.
Öksürük, kusma, ishal ve ateş korkutucu mudur?
Bunların hepsi vücudun mikroplara karşı gösterdiği tepkilerdir. İnsanoğlu mikropları bilmediği zamanlarda bu belirtileri durdurarak tedavi yoluna gitmiştir. Eski çağlardaki doktorların üç tane ilacı vardır. Afyon, kokain ve kodein. Hastanın midesi ağrıyorsa, mide kanseri dahi olsa 15 damla afyonun alkolda erimiş hali verilir, kanser ağrısı şıp diye kesilirdi. O devrin şartlarında bu yapılacak en iyi şeydi. Adam sulh ve sükun içinde göçüp giderdi. Öksürük de aynı şekilde tedavi ediliyordu. Örneğin adam veremli, öksürükten uyuyamıyor, yiyemiyor. Bu durumda doktor kodeini, öksürük surubunu hastaya verirdi. Ama tedavi olmazdı. İşte tıp ilerlese de biz atalarımızdan gelme alışkanlıklardan vazgeçemiyoruz. Bu yüzden öksürüğü kesecek hernangi bir şurubu çocuğa içirmemek gerekiyor. Bilhassa balgamlı zatürree tipi öksürüklerde bu son derece zararlıdır. İshal için de aynı şekilde.
Peki öksürüğe karşı nasıl bir tedavi uygulamak gerekiyor?
Öksürük için karabiberli çorba, limonlu bal, zencefilli bal öneriliyor. Bunların ticari versiyonlarını da eczanelerden alabilirsiniz. Burada önemli olan zencefil, karabiber ve limondur. Söktürücü maddelerdir. Balsa çocuğun içmesini kolaylaştırır. Amaç öksürerek içeride mikrobu dışarıya çıkarmaktır.
Mide bulantısına nane-limon iyi gelir diyorlar doğru mu?
Mideye iyi gelen nane veya limon değil, sıcak veya ılık sudur. Ancak sıcak su tek başına pek hoş gelmeyeceği için içine birtakım aromatik otlar konur. Ne nanede, ne limon, ne de ıhlamurda bir mucize vardır.
Terlemek ateşi düşürür mü?
Vücudun ateşi yükseldikçe bağışıklık sistemi çalışır. Ateş kuru kuru çıkar terleyerek düşer. Terlemesi ateşin görevinin bittiğini gösterir. Hasta terlediği için iyileşmemiştir, hasta ateşi çıktığı için iyileşmiştir.
Burun akıntısını kesen şuruplar zararlı mı?
Nezlede, gripte akıntıyı kesen şuruplar son derece sakıncalıdır. O bölgeye bir virüs girmiştir. Vücut oradaki virüsü atmak için burnu akıtır.
Vitaminle boy uzatılabilir mi?
Çinko eksikliğine bağlı olarak gelişme bozuklukları olabilir, bu durum da et yiyemeyen fakir fukaralarda görülür. İyi beslenen bir çocukta çinko eksikliği görülmez. Boy tamamiyle genetik hadisedir. Genetik olarak çocuk annesinden ve babasından aldığı özelliklerle uzun boylu veya kısa boylu olur. Ama iyi beslenmeyle çocuğun boyu olabileceği en üst seviyesine ulaşır. İyi beslenmezse alt sınırda kalır.
Aşı nedir?
Aşı zayıflatılmış bir mikrobun vücuda verilmesiyle vücutta antikorların oluşmasını sağlar. Antikorlar da vücudun askerleridir ve mikroplara karşı savaşı gerçekleştirir.
Çocuk doğduğu zaman ilk başta annesinin antikorlarını taşır. Anneden geçen pasif antikorlar çocuğu altı ay, hatta bir seneye kadar korur. Ama bir sene sonunda yıkılırlar. Antikorların bir kısmı da emzirme yoluyla anneden çocuğa geçer. Bunlar ağırlıklı olarak ishalden ve bazı kulak iltihaplarından koruyan yüzeysel antikorlardır.
Esas antikorların geçişi anne karnında kanla olur. Mesela anne karnında annenin geçirmiş olduğu kızamık antikorları bebeğe geçtiği için canlı bir aşı olan kızamık aşısının erken çağlarda yapılmaması lazımdır. Çünkü anneden geçen antikorlar bu aşıyı parçalar ve etkisini yok eder. Bu yüzden pek çok gelişmiş ülkede kızamık aşısı hiçbir zaman bir yaşından önce yapılmaz.
Aşı yapılan çocuk hiçbir şekilde hasta olmaz mı?
Bazı aşılar canlı aşılardır. Mesela kızamık aşısı aşağı yukarı en uzun bağışıklık sağlayan aşıdır. Tetanoz veya boğmaca aşısıysa ölü bakterilerden yapılır. O yüzden bunların tekrar tekrar yapılması gerekir. Tetanoz aşısı ilk başladığımız zaman bir veya iki ay arayla yapılır. Bir yıl sonra bir tane daha yapılır. Ondan sonra 4.5-5 yaş arasında bir kez daha yapılır. Çünkü aşı ölünce antikorlar da zayıflar. Verem ve çiçek aşısı hücresel bağışıklıkla çalışır. Hücresel aşılar hiçbir zaman antikor yapmazlar. Virüs aşılarının bir veya iki dozda yapılanları vardır. Kızamık, kızamıkçık, kabakulak aşıları bir doz yapılır. Ancak şimdi bunların ikinci dozunun yapılması gerektiğiyle ilgili yazılar yayımlanmaya başladı. Çünkü ileri memleketlerde çocuk aşı olduktan sonra bir daha kızamık mikrobuyla karşılaşmaz. Ve zaman içinde aşıdan kazandığı bağışıklık yok oluyor. Ama bizim memleketimizide çocuk aşı olduktan sonra da kızamıklı biriyle karşılaştığı için tekrar aşı olmuş gibi olur. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi herkese kızamık aşısı yapıldığı zaman bizde de bu problem ortaya çıkacak.
Aşıdan alerji olur mu?
Çok nadir bir durumdur. Her aşının bir reaksiyonu var. Ateş, kırgınlık veya iğne yapılan yerde ağrı şeklinde kendini gösterir. Bu tepkilere en çok difteri, boğmaca, tetanozdan oluşan karma aşıda rastlarız. Aşıda görülen alerji, yumurta alerjisidir ve bu alerji de erişkinlerde görülür. Çocuklarda görülme sıklığı oldukça azdır.
Bir yıl sonunda ilk antikorlar yitirilir.
Aşı, gripten korur mu?
Grip pek çok virüsün yaptığı bir hastalık topluluğudur. Bu topluluk tasadece 'infülenza'nın aşısı vardır. Bu da en tehlikeli gruptur ve kendi aralarında şekil değiştirerek farklı bir yapıya bürünebilir. Aşı merkezinde bunların hepsinin suçlular gibi arşivleri mevcuttur. Kendi aralarında bir düzen içinde değişiklik gösterirler. Bu yüzden seneye hangi virüsün çıkacağı bellidir. Çocuk grip aşısı olduğunda esas komplikasyon yapan öldürücü 3'üncü tip gribe yakalanmaz. Yoksa basit, ağız, göz akıtan hapşırtan virüsleri kapar.
Aşı kartları önemli
Aşı yapılan müesseselerde aşının markası, seri numarası, son kullanma tarihi ve kimin yaptığının kaydı tutulmalıdır. Geçen yıl Hepatit A aşılarından bir kısmı bozuk çıktı. Aşılarının yeniden yapılması gerekti. Ama bunun için hangi hastaya hangi seri numaralı aşının yapıldığının bilinmesi gerekti. Biz kayıt tuttuğumuz için hastalarımızı bulduk. Pek çok müessese değil aşı kartı vermek aşının markasını bile yazmaz. Hele eczanede yapılanlar hiçbir kayda tabi değildir. Aşılar eczanede yapılsa bile aşı kartına mutlaka işlenmeli.
Antibiyotik kullanımı vücudumuzu hastalıklara daha açık hale getiriyor. Antibiyotik kullanmayan kişi, 100 bin basille tifo olurken, antibiyotik kullanan kişi beş basille bile hastalığa yakalanabiliyor
Suçiçeği aşısı pek tavsiye edilmiyor, neden böyle?
Son derece pahalı bir aşı olduğu için hastaların bir kısmı bu aşıyı yaptırmak istemiyor. Halk arasında 'Suçiçeği hafif bir hastalık, ne gerek var aşıya' şeklinde yorum yapılıyor. Oysa suçiçeği, hafif bir hastalık değil. Suçiçeği, çiçek hastalığına nazaran hafiftir. Çiçek ölümcüldür, ama su- çiçeği bu boyutlara ulaşmaz. Ancak suçiçeği, kızamıktan, kabakulaktan, kızamıkçıktan geri kalmaz. Hatta üçünün toplamından daha fazla komplikasyon yapar.
Aşı ne kadar zaman korur?
Her aşının koruyuculuk süresi farklı farklı. Bu süre bazen hayat boyu olabildiği gibi bazı aşılarda sınırlı. Örneğin grip aşısı sadece bir sene koruyucudur. Esasında grip aşısıyla kazanılan bağışıklık ömür boyu devam eder, fakat bu bir işe yaramaz. Çünkü grip virüsü ertesi yıl başka bir biçime bürünecektir.
Antibiyotik kullanımı iddia edildiği gibi zararlı mı?
Antibiyotikler bakteriyel hastalıklar içindir. Virüsler üzerinde antibiyotiklerin hiçbir tesiri yoktur. Antibiyotikle kızamığı suçiçeğini, kabakulağı tedavi edemezsiniz. Nezleyi de tedavi edemezsiniz. Ve eğer antibiyotik aldığınızda vücudunuzda oluşanları bir bilseniz hiç almazsınız. En basit şekliyle şöyle açıklayabilirim. Bir insanın tifo olabilmesi için 100 bin basil alması gerekir. Ancak bu kişi bir doz 'streptomisin' alırsa beş basille bile tifoya yakalanabilir. Yani antibiyotikler kişiyi başka hastalıklara karşı açık hale getirir.
Çünkü bizim bağırsaklarımızda hastalık önleyici bakteriler vardır. Antibiyotik bu bakterileri öldürür. En büyük hatalardan biri de ishal olanlara yüksek dozda kuvvetli antibiyotik verilmesidir. İshal yapıcı mikrop, bağırsaktaki dışkının içindedir. Antibiyotik buraya kadar gidemez. Ancak damar ve kan yoluyla bağırsak cidarına kadar gelip buradaki yararlı mikropları öldürmeye başlar. Bunlar öldüğü zaman vücuttaki direnç kaybolur, hastalık yapıcı mikroplar vücudu işgal eder. Hasta daha kötü bir duruma gelir.
Denize giren çocuk sudan mikrop kaparak ishal olur mu?
Hayır. Çünkü insanda hastalık yapan mikropların hiçbiri deniz suyunda yaşayamaz. Bu durum mikrobiyoloji asistanlığım sırasında yaptığım bir deneyle de kanıtlanmıştır. 1975 yılında kolera salgını vardı. Biz İstanbul'un plajlarından su topladık ve kolera mikrobu aradık. Ne kolera ne de tifo mikrobu bulduk. Sonra işi tersine çevirdik. Deniz suyunu laboratuvara getirdik ve içine biz mikrop koyduk. Bu mikrobun 15 dakika, bir saat, iki saat gibi aralıklarla tekrar geriye alarak çoğaltmayı denedik. 15 dakika sonra dahi deniz suyundan örnek aldığımızda koyduğumuz mikrobun yaşamadığını gördük. Tifo, kolera mikrobu deniz suyunda yaşamaz. Plajlarda kolibasili var, girmeyin deniliyor...
Kolibasili kirlenmeyi gösterir. Kolibasillerinin hepsi hastalık yapmaz. Sadece patojen kolibasilleri hastalık yapar. Ayrıca sıfır kolibasili bulunan bir deniz bulmanız imkânsızdır. Kolibasili balığın ve martının gübresinde de bulunur. Bir insanın tifo olabilmesi için 100 bin koli basili gerekir. Bunun için de litrelerce deniz veya havuz suyu içmeniz gerekir.
Sinek kovucu tabletler zararlı mı?
Bu ispatlanmış değildir. Ayrıca bu maddeler sineği dahi öldürmez. Bu maddeler bir cins 'feromondur' yani haberleşme kokusudur. Sivrisinek bu kokuyu aldığı zaman en yakın satıha konar ve hareketsiz kalır. Koku kesildiği zaman da tekrar kaldığı yerden işine devam eder.
Vejetaryen beslenme zararlı mıdır?
Bilhassa büyüme çağında olan çocuklar asla vejetaryen olamaz. Çünkü hayvansal gıdalardan aldığınız maddeleri sebzelerden almak isterseniz miktar çok yükselir. Mesela günlük kalsiyum ihtiyacınızı brokoliden alabilirsiniz. Ama bunun için yaklaşık 2.5 kilo brokoli yemeniz gerekir.
Grip olan çocuğa kızamık bulaşmaz
Kulak ağrılarında ve şiddetli öksürükte antibiyotik kullanılmalı mı?
Kulak ağrısı mekanik bir olaydır. Burada mikrop üremesi başlangıç değil sonuçtur. Hasta çocuk nezle, grip geçirir ve östaki borusu kapanır. Orta kulakta yapılan gözyaşı benzeri sıvı akamayıp birikir, zara basınç yapmıştır. Zarın geçirgenliği bozulur veya delinir. Bunun sonucunda kulağa mikrop gider ve bu durağan haldeki suya yerleşir.
Burada koruyucu bir ilaç kullanılması yeterlidir. Esas olay östaki borusunun çalışır durumda ve açık kalmasını sağlamaktır. Ama ilerlemişse mikrobik hale gelmişse tabii ki antibiyotik verilir.
Aileler çocuklarının erken yaşta çocukluk dönemi hastalıklarını geçirmesini istiyor ve hasta çocuğun yanına özellikle götürerek, mikrobu almasını sağlıyor. Bu doğru mu?
Okula giden çocukların bazı hastalıkları erken yaşta geçirmesinde fayda vardır. Fakat virüslerin özel durumları olduğunu da unutmamak lazım.
Bir virüsün vücuda girebilmesi için vücutta başka bir virüsün bulunmaması gerekir. Mesela bir çocukta aynı anda hem kızamık hem suçiçeği görülmez. Çünkü vücuda ik giren virüs özel bir madde salgılayarak, ikinci türde bir virüsün vücuda girmesini önler. Bu nedenle çocuk nezle, grip geçiriyorsa, kızamık olan kardeşinin yanına yatırsanız dahi bu çocuk kızamık mikrobu kapmayacaktır.
'Ana kucak'larının içini doldurmayın'
•'Ana kucak'larında çok büyük bir yanlış yapılır. 'Bunların içi çok çukur' diyerek içleri doldurulur. Oysa o çukurluk bebeği yandan gelecek darbelere karşı korumak için yapılmıştır. Oturulma şekli ve açısı patentlidir. Bizde anneanneler, babaanneler bebeğin altı yumuşak olsun diye bu koltuların içine bir şeyler koymaya bayılır. Oysa buna hiç gerek yoktur.
•Artık otomobiller, mini vanlar ve hafif kamyonlar zeminlerinde bebek koltuğunu sabitleme noktalarıyla piyasaya çıkıyor. Bu gibi emniyet sistemleriyle ilgili bilgiler, araçların kullanma kılavuzlarında ayrıntılı olarak anlatılıyor.
•Ülkemizde yapılan diğer bir yanlış da çocukların arkaya oturtulduktan sonra bağlanmamasıdır. Bu durum çocuğun öne oturtulması ile aynı şeydir. Çünkü ani bir fren sırasında, çocuk hızla ön cama doğru fırlayacaktır."
Araçlarda çocuk koltukları gerekli
"Araçta bir kaza olduğunda en fazla çocuklar zarar görür. ABD'de sadece 2000 yılında beş yaşından küçük 2 bin çocuk otomobil kazalarında can verdi. Bunların yarısının emniyet kemeri kullanmadığı, diğer yarısının da kemerlerinin düzgün bağlanmadığı ortaya çıktı. Çocuklarla birlikte güvenli yolculuk için:
•Hiçbir çocuk 12 yaşına gelene dek ön koltuğa oturtulmamalı. Ön koltuğa oturan çocuklar öncelikle hava yastıklarından zarar görür.
•Bebek koltuğu asla ön koltuğa bağlanmamalı. Bebek ne kadar küçük olursa olsun 'ana kucağı' içinde arka koltuğa yerleştirilmeli.
Hava yastıklarına dikkat
•Hava yastığının çalışması önlenirse, çocuk ön koltuğa ana kucağı içinde oturabilir. Çocuğun ön koltuğa oturtulması eğer arka koltuk diğer küçük çocuklar tarafından işgal edilmişse mümkündür.
•Çocuklar bir yaşına gelene dek arka koltukta arkaya bakar şekilde otururlar. Eğer çocuk bebek koltuğuna sığmayacak kadar büyümüş ama emniyet kemeri takamayacak kadar da küçükse koltuk yükselticiler kullanılabilir. Altına minder veya özel koltuk yerleştirilir.
•Bebek koltukta, 40 derecelik açıyla oturtulmalıdır. Daha dik veya yatık olması sakıncalıdır.
•20 kilonun üstü çocuklar, eğer ön koltukta oturacaksa koltuk mümkün olduğu kadar arkaya çekilmeli ve 45 derecelik açı oluşturulmalıdır.
Bebeğinizin sağlık günlüğü
12345
30 kişi tarafından değerlendirildi. Henüz dördüncü ayını dolduracak olan kızımın aşılarını yakınımızdaki sağlık ocağında yaptırıyorum. Karma aşısını yaptırmak için geçenlerde yine sağlık ocağındaydım. Hazır gitmişken kilosunu da tarttırayım istedim. Malesef bebişleri Salı ve Cuma günleri dışında tartmıyorlarmış. Ama olsun nasıl olsa yakın deyip Cuma günü yine sadece kızımın boy ve kilosunu öğrenmek için sağlık ocağımıza vardım. Hava güzeldi, kızımla böyle bir havada dışarıda dolaşmak keyif vericiydi.
Vardığımızda önümüzde 6-7 kişi vardı. Önümüzdekiler sayıca azdı ama dertleri çok olmalı ki içeri giren dışarı çıkmak bilmiyordu. Tabi bir de bunların üzerine "Bi şey sorup çıkacağım!" diyenler de cabası. Her neyse lafı uzatmayalım. Bir buçuk saat kadar sağlık ocağında mahsur kalmıştık. Böyle bir sürede insanın etrafını incelemesi için yeten ve artan bir süre. Ben de öyle yaptım ve etrafı incelemeye koyuldum. Sağlık memurlarımız sağolsunlar boş durmamışlar ve duvarlara halkımızı aydınlatıcı güzel gazete küpürlerinden kesilmiş haber, röportaj ve makale ne varsa yapıştırıvermişler. Eleştirmek için yazmıyorum, gerçekten güzel ve aydınlatıcı bilgiler vardı. Ama içlerinden en çok benim ilgimi çeken Dr. Kadir Tuğcu ile yapılan ve Radikal gazetesinde iki gün arka arkaya yayımlanan bir röportajdı.
Röportajın ilginç yanı bugüne kadar etrafımızda annelerimizden, teyzelerimizden duyduğumuz birtakım bilgilere farklı açılardan yaklaşarak cevaplar vermesi idi. Elbette Tuğcu bir doktor olarak müspet ilimin diliyle konuşuyor. Onun için onu dinlememiz gerektiğini düşünerek bu ilginç röportajı sizlerle de paylaşmak istedim. Şimdiye kadar "Acaba olabilir mi?" deyip kararsız kaldığımız sorulara mantıklı karşılıklar bulması eve varınca ilk iş olarak internette bu röportajı taramak ve bulmak oldu. Bu ilginç röportajın sizin de işinize yarayacağını düşünüyorum. Tamamen katılmasanız da bilmenizde fayda var.
Hangi anneler emziremez?
Sütüne zararlı maddelerin geçme riski olanlar emziremez. İlk aşamada sigarayı sayabiliriz. Sigaranın, anne sütündeki yağ oranlarını bozduğu ispatlanmış. İkinci önemli etken uyuşturucu maddelerdir. Uyuşturucu kullanan annelerin çocuklarını emzirmesi sakıncalıdır. Üçüncüsü de AIDS.
HIV, süt aracılığıyla anneden çocuğa geçebilir. Bu durumdan sakınmak için anne çocuğunu emzirmezse, bu kez de çocuk anne sütü almadığı için bağışıklık sistemi daha da zayıf olacaktır ve AIDS virüsünü aldığında vücudun bununla savaşma ihtimali daha da düşecektir ve çocuk başka hastalıklara da yakalanacaktır. Yani çocuk AİDS’ten kurtulsun derken basit bir enfeksiyondan hayatını kaybedebilir.
Ayrıca kızamıkçık, Hepatit B ve herpes virüsleri de sütle anneden bebeğe geçebilir. Bu nedenle bu hastalıkları taşıyanların emzirmemesi gerekir. Yalnız Hepatit B hastalığı zaten anne çocuğunu doğururken çocuğa geçtiği için, süt vermesinin de bir önemi kalmaz, yani mikrop nasıl olsa çocuğa geçmiştir.
Emziren kadının yememesi gereken şeyler var mı?
Böyle bir diyete gerek yoktur. Yalnız bazı hassas çocuklar, eğer annesi tenini kokutacak şekilde pastırma, çiğ soğan, çemen, sarımsak türü şeyler yerse, bu durumdan rahatsız olurlar. Böyle durumlarda çocuk memeyi reddedebilir.
Bebek hangi aralıklarla ne kadar kilo almalıdır?
Bebeklerin kilolarını tablolarla sınırlandırmak yanlış olur. Çünkü her bebeğin kilosu, doğum kilosu ve beslenmesi ölçüsünde farklılıklar gösterir. Bu nedenle kilo aldığını anlamak için şu yöntem uygulanır. Yeni doğan bebekler doğduktan sonra günde 30 veya 50 gram alırlar.
Meme mi, mama mı?
Emzirmek gayet doğal bir hadisedir. Meme yerine niye mama verilir bu hiç de mantıklı değildir. Zaten insanoğlu uzun çağlar boyunca annesi olmayan bir bebeğe başka bir yemek vermeyi aklına getirmemiştir. Hep ona bir sütanne bulunması yoluna gidilmiştir.
Bebeğin ne gibi vitaminlere ihtiyacı vardır?
B, C, A, D, E vitaminlerine ihtiyacı vardır. Bunlar da piyasada çocuklar için multivitamin olarak satılan ilaçlarda karışım olarak bulunur. Ben çocukların bir yaşına kadar vitamin almasında fayda görüyorum. Anne sütü alsa da mamayla beslense de vitamine ihtiyacı vardır. Türk kadınları çok fazla güneşe çıkmadıkları için çocuklarını da genellikle D vitamini eksikliği ile dünyaya getirir. Çünkü D vitamini büyük ölçüde güneşle ortaya çıkar.
Anne sütü alan bir bebeğin suya da ihtiyacı var mıdır?
Eğer özel şartlar oluşmazsa anne sütü emen bir çocuğun, Afrika sıcağında dahi su içmesine ihtiyaç yoktur. Ama siz çocuğu aman üşüyecek diye çok giydirirseniz veya çocukta ishal durumu varsa suya ihtiyaç olabilir. Normal şartlarda anne sütüyle beslenen bir bebeğe su verildiğinde boşu boşuna onun süt emme kapasitesi düşmüş olur. Bebek süt yerine suyla karnını doldurur.
Bebek üşüyünce, teri üzerinde kuruyunca hasta olur mu?
Bebek, üşümekle, nazar değmesiyle, diş çıkarmakla, terlemekle, terleyip terinin üzerinde kurumasıyla veya çıplak ayakla yere basmasıyla hasta olmaz. Hastalıklar sadece ve sadece mikropla olur. Çocuk mikrobu alırsa hastalanacaktır. Ama bu lafların çıkış yerleri şöyledir. Bunlar çok eski zamanlarda mikropların bilinmediği zamanlarda gözlemle ortaya konmuş laflardır. Mesela eski insanlar dikkat etmişlerdir ne zaman düğün dernek bir yere gitseler üç gün sonra hep güzel çocuklar hastalanıyor, çirkinler hastalanmıyor. Buradaki mekanizma güzel çocuğun çok ellenip çok öpülmesidir. Öpülmeyen, ellenmeyen, fazla teması olmayan çocuklar mikrobu almazlar ve hasta da olmazlar.
Çok öpülen çocuk mikrobu alır ve mikrobu aldıktan sonra en az üç gün içinde mikrop etkisini göstermeye başlar. Dikkat edin çocuğunuz gripli biriyle temas ettikten üç gün sonra hastalanacaktır.
Çocuklar nasıl giyinmeli?
Çocuk da bir erişkin gibidir. Çocuğu ne sıkacaksın ne üşüteceksiniz. Çocuğu rahat ettirecek giysiler giydireceksiniz. Yani ne terleyecek ne de üşüyecek. Ekstradan giydirmenin hiçbir faydası yoktur.
Çocuğun üşüdüğü nasıl anlaşılır, elleri soğuyunca mı?
Çocuğun ellerinin veya ayaklarının değil vücudunun yani kapalı yerlerinin soğuk olması önemlidir. Eğer çocuğun giyimli yerleri sıcak fakat elleri soğuksa çocuğu çok giydirdiğiniz anlamına gelir. Çünkü vücut burada açık yerleri bir klima olarak kullanarak soğutma yapar.
Diş çıkarırken ateş yükselir mi?
Ateş ancak mikropla olur. Diş çıkarmak, tırnağın veya saçın uzaması gibi tabii bir hadisedir. Çocuğa bir rahatsızlık vermez. Peki, bu yanlış inanış nereden çıkmıştır? İnsanlar çocuğun diş çıkarmasını, 20 yaş dişleriyle özdeşleştirir. Genelde anne-babalar çocuklarının doğmasından birkaç sene önce veya sonra 20 yaş dişinin sancısını yaşarlar ve çocuklarının da diş çıkarırken aynı sancıyı hissettiğini düşünürler. Oysa 20 yaş dişleri diğer dişlerden farklı olduğu için sancılı çıkar.
Bebeklerde diş çıkarma süreci son derece uzun bir süreçtir. Ortalama altı aydan başlar ve iki yaşa kadar devam eder. Bu süreç içinde çocuk dışarıdan aldığı çeşitli mikroplarla hastalanır, ateşlenir ve bu da diş çıkarmaya bağlanır. Ancak diş çıkarmakla ateş yükselmesi arasında şöyle bir bağlantı var: Çocuk bir yerden virüs alınca ateşi çıkar. Ateş de bebeğin metabolizmasını hızlandırır. Metabolizma hızlanınca da dişlerin çıkma süresi kısalır. Bu yüzden bir hafta sonra çıkacak olan diş üç gün sonra çıkabilir. Ancak diş, ateş yapmaz.
Bebeğin uyku düzeni
Yeni doğan bebek, günün yaklaşık 20 saatini uyuyarak geçirir. Çocuk gündüz ya da gece uyanık kalmaya, zamanla ailesi tarafından alıştırılır.
Bebek kaç saat uyumalı?
Çocuk ne zaman isterse uyur, ne zaman isterse uyanır. Ama evin sistemini bozmamak da önemlidir. Çocuk yeni doğduğunda zaten çok uzun süre uyuyacaktır. Uyuma süreleri 20 saate yaklaşır. Uyanık kalabildiği saatlerse üç-dört saatle sınırlıdır ve bunu ne zaman isterse kullanır. Ama yaş ilerledikçe yani ileri aylara gelindikçe, gündüz uykusunun azalıp, gece uykusunun artması gerekir. İşte aileler burada çok dikkatli olmalı. Aile gündüz işlerini rahatça yapmak için çocukları gündüz uyutursa tabii ki çocuk da geceleri uyanık kalacaktır ve oyun isteyecektir.
Bebekler nasıl yatmalı? Yüz üstü mü, sırtüstü mü yoksa yan mı? Tehlikeli sayılan bir yatma pozisyonu var mı?
Ciddi araştırmalarda çocuk şöyle yatsın böyle yatsın diye bir şema gösterilmez. Yalnız dikkat çeken bazı hususlar vardır. Ani bebek ölümleri genellikle kışın olmaktadır ve bebek ölümleri hep pimpirikli annelerin çocuklarında görülmektedir. Ve bir de çocuğun beşiğinde veya yatağında koyun postu türü malzemeler kullanılan yerlerde görülür. Çocuk postun üzerinde yüzükoyun yattığı zaman nefes alacak yer kalmaz ve boğulma durumu oluşabilir. Yoksa tabiatta hiçbir canlı varlık sırtüstü uyumaz. Siz hiç sırtüstü yatan bir deve, kedi, köpek veya tavşan gördünüz mü hepsi yüzüstü yatıp uyur. Sırtüstü yatması bir hayvanın ya öldüğünün ya da ağır hasta olduğunun işaretidir.
Yüzüstü yattığı zaman bebek hem kollarını bacaklarını kullanacaktır, hem de kendi kendine rahatça gazını çıkaracaktır. Ayrıca göğüs kafesi düzgün olacaktır ve kafası geriye doğru yatmadığı için yassı olmayacaktır.
Yüzüstü yatarken soluk alamamaya bağlı 'ani çocuk ölümü' olabileceği iddiası bir vakayla ortaya çıktı. Vaka incelendiğinde bunun doğal durum değil de cinayet olduğu belirlendi. Ancak araştırma ilk tespite göre hazırlanıp yayımlandığı için halk arasında yatma şekliyle ani bebek ölümü arasında bağ olduğu inanışı gelişti. Bu yanlış inanışın giderilmesi uzun zaman alacaktır.
Annenin sütü olması için ne yapması gerekir?
İnsan memesi, inek memesi yapısında değildir, bu nedenle uzun süreli süt biriktirmez. Çocuk emmeye başladığı anda süt yapılır. Nasıl gözyaşı ağladığımız zaman akıyorsa, yani bir yerde toplanmıyorsa süt de böyledir. Süt hücrelerinden anında süt yapılır ve bebek emdikçe de gelir. Süt olayı tamamen psikolojiktir. Kadının yerli yersiz üzüntülerle dolmamış olması gerekir. Niyet de önemli. Annenin bebeğini emzirmek istemesi önem taşır.
Birçok anne lohusalık döneminde komposto, bol şekerli meyve suları içerek veya tatlıyla süt miktarını artırmaya çalışıyor. Bu mümkün mü? Süt yapan yiyecek var mı?
Süt yapıcı gıda diye bir şey olmaz. Süt yapıcı diye annelere zorla içirdikleri veya yedirdikleri şeylere dikkat ederseniz, hepsi susama isteği uyandıran maddelerdir. Anne bunları yiyince bol bol su içme arzusu hisseder. Bol bol su içince de süt miktarı artar. Yani keramet helva, tatlı, soğan, pekmez veya kompostoda değil bunları yedikten sonra hararetten dolayı içtiği sudadır.
'Küçük göğüslü kadının sütü olmaz' deniyor, doğru mu?
Bu da yalandır. Göğüsün büyüklüğü, memenin ucu veya şekliyle sütün akışı ve gelişi değişmez. Memesi küçük kadından gürül gürül süt gelebilir.
Sütün kalitesi yemeğe göre değişir mi? Et, meyve, sebze yiyenle ekmek ve çorbayla beslenen anne arasında süt farkı olur mu?
Sütün kalitesi hiçbir zaman değişmez. İyi beslenen anne ile kötü beslenen anne arasında süt kalitesi açısından fark olmaz. Ancak iyi beslenen anne kendisine fayda sağlar, kötü beslenen annenin zararı kendisinedir. Çünkü süt yapmak için belli miktarda mineral vücuttan alınır. Bu minarellerin vücutta az ya da çok olması, kalan miktarın anneye yetip yetmediği meselesine bakılmadan vücut aynı miktar minerali anneden süt için alır. Yani zarar anneye olur.
Ancak sütün kalitesi aylara göre değişir. İlk aylarda gelen süt farklıdır, bir ay sonra, iki ay sonra, altı ay sonra gelen süt farklıdır. İşte bu nedenle mamaların da bir ay, iki ay, üç ay ve sonrası için farklı tipleri yapılmıştır. Mesela prematüre doğum yapmış bir kadının sütü ancak prematüre bebeğe iyi gelir. Onların sütü normal doğum yapmış bir annenin sütünden çok farklıdır. Yoksa annenin yediği içtiği ile hiçbir ilgisi yoktur. Fakir kadının da zengin kadının da sütü aynıdır.
Annelerin diğer bir korkulu rüyası da gaz yapıcı gıdalar. Annenin yediği şeylerden gaz bebeğe geçer mi?
Gaz yapıcı gıdalar annenin bağırsağında gaz yapar. Hiçbir zaman annenin bağırsağında oluşan gaz, kana karışıp, kanla memeye gidip, memeden de çocuğa geçmez. Bu tamamıyla bir uydurmadır ve hurafedir.
Peki gaz neden olur?
Gaz, çocuğun sütü emerken yuttuğu havadır. Gazın az olması için memenin siyah kısmının olduğu gibi bebeğin ağzına girmesi gerekir. Biz yetişkinler de yemek yerken hava yutarız, ama biz hareket ettiğimiz için gazımızı rahat çıkarırız. Bebekler gazlarını hareket edemedikleri için çıkaramazlar.
Gaz çocuğun doğduğu gün değil, yaklaşık 20'inci günde başlar ve dördüncü, beşinci ayına kadar yani dönme hareketleri başladığı zaman da biter. Eğer çocuğu çok kucağa alırsanız, hareket ettirirseniz çocukta gaz olmayacaktır. Ameliyat sonrası hastayı yataktan kaldırıp yürütmelerinin nedeni de işte budur. Hasta vücut hareket kazanınca gazı çıkar. Çünkü kişi kalıp gibi yatarsa gaz olacaktır.
Aynı şey çocukta da yaşanır. Gaz hadisesi kalıp gibi yatmaktan oluşur. Eski insanlar bunu salıncak ve beşikle çözümlemişler. Yani çocuğa hereket kazandırmışlar. Çocuğu kucağa alacaksınız, yürüyeceksiniz veya masaj yapacaksınız ki gazı çıksın.
Bir de halk arasında sıkça söylenen; 'Emziren kadın ayağını üşütürse sütü de üşür, gaz olur' sözü vardır...
Böyle bir şey yoktur. Bunlar tamamen hurafedir.
Peki gazı iyi çıkmayan çocuk ne yapar?
Gazı çıkmayan çocuk annesine üç tane haberci gönderir. Çok hıçkırık tutar, emerken karnından gürül gürül sesler gelir ve aşağıdan çok gaz çıkarır. Rahatsız olan bebek, ağlayarak annesinden intikamını alır.
Gazı önleyen ilaçlar var mı?
Midede bağırsakta oluşmuş havayı yok edecek bir ilaç yeryüzünde henüz bulunmamıştır. Bu iş için rezene ve benzeri pek çok otlar kullanılır. Bunların en büyük özelliği potasyum elementinden zengin olmalarıdır. Potasyum da bağırsak hareketlerini artırır. Bağırsak hareketleri artınca da çocuğun gazını alttan çıkarması kolay olur. Ama oraya gelene kadar gaz yine ağrısını ve sancısını çocuğa yapmış olur.
Nasıl gaz çıkarılır?
Çocuğun gazını çıkarmak için poposunun hemen üzerine belinin altına elle masaj yapmak ve rutin hareketlerle vurmak gerekir. Çocuğun canının acımaması için elin iç kısmının kullanılmaması, ele yay şekli verilerek içeride hava biriktirip yastık görevi yapılması önemlidir.
Bebeğin doyduğunu nasıl anlarsınız, ağlama açlık işareti mi?
Doyan çocuk, su içmesini sevmez, su verdiğiniz zaman iğrenir gibi yapacaktır ve içmeyecektir. İkincisi idrar sayısı günde dörtten fazla olacaktır. Üçüncüsü ise kakasının sarı hardal rengi ve cıvık olmasıdır. Bunlar varsa çocuk iyi besleniyor demektir.
Az yiyen çocuk kestane kestane, top top sert kakalar yapacaktır. Lüzumundan fazla yedirilirse de yeşil renkte kaka yapacaktır. Eskilerin dediği gibi yeşil kaka yapan çocuk, ayaklarını üşütmüş anlamına gelmez. İshal harici yeşil kaka yapan çocuk 'çok yemek yiyor' anlamına gelir. Bu durumda ishal sancısı gibi bir hazımsızlık sancısı oluşacak ve bebek ağlayacaktır. Bu durumu çözmek çok daha zordur. Çünkü gaz çıkarmak iyi gelmeyecektir
Emzirmenin süresi var mı?
Yeni doğan bir bebek genellikle bir memedeki sütün yarısını üç dakikada, diğer yarısını da yorulduğu için beş dakikada içer. Yani sekiz dakikada bir memedeki sütü bitirir. Diğer yarısına da 10 dakika dersek arada bir gaz çıkardıktan sonra ikinci memeye geçersek bu çocuk için yeterli.
Fakat zamanla anneler bir öğün bir göğüsten diğer öğün diğer göğüsten meme verebilir. Ama bu herkes için geçerli değildir. Anne ile bebeği arasında farklı zamanlamalar oluşabilir.
Kucağa alınan çocuk hep kucak ister mi?
Bu da eskilerden gelen bir hurafedir. Bebek kucağa tabii ki alınacaktır. Özellikle de ilk aylarda hem gaz sorunu hem bebeğin duygusal gelişimi açısından bebeğin buna ihtiyacı vardır. Kucağa almanın alışkanlık yaratıcı hikâyesinin kökeni Osmanlılara kadar uzanır. Gelinle kaynana o dönemlerde aynı evi paylaşırdı. Gelin sürekli çocuğu kucağına alıp dolaşınca da işler kaynanaya kalırdı. İşte bu nedenle de, gelin çocuğu kucağına alıp işleri aksatmasın işler de kaynanaya kalmasın diye kaynanalar bu yalanı uydurdu! Bir de 'Çocuk sonra kucağa alışır' sözü eklenip olay süslenince bu yanlış kanı yıllar boyunca sürüp gitti.
Emzik kullanmak, parmak emmek zararlı mı?
Çocuk emzik bulamazsa çarşafın veya battaniyesinin kenarını, parmağını bulup emecektir. Bu kadar küçük bir çocuğa yasak getirmek de mümkün değildir. Bu içgüdüsel bir davranıştır ve zararı yoktur.
Ancak iki yaşından sonra emzik görüntü açısından çirkin olabilir. Zaten birçok çocuk da bu çağda emmeyi kendiliğinden bırakır. Halk arasında sıkça söylendiği gibi emzik kullanımı dişlerin bozulmasına yol açmaz. Aslında diş ve çene yapısının bozukluğu genetiktir. Çocuğun soyunda varsa parmağını emse de emmese de bazı bozukluklar görülür.
Bebek nerede uyumalı? Bebek anne-babayla aynı mı yoksa ayrı odada mı yatmalı?
Ev müsaitse çocuk gün boyu kendi odasında bakılır, orada uyutulur ama gece olunca annesinin yanında portatif bir yatakta uykusuna devam eder. Bunun faydası da anne sütünün kesilmesiyle çocuğun odasına kolay uyum sağlamasıdır. Eğer devamlı annenin odasında kalırsa anne sütü kesildikten sonra ayrılması çok zor olur.
Parmak emen çocuğun parmağı zamanla incelir mi?
Bebeklik çağında çok kısa süreli parmak emme yaşanmışsa dişlere ve çeneye bir etkisi olmaz. Ama süre uzar, çocuk dört-beş yaşına kadar parmak emmerse, hem parmak, hem de ağız deformasyonu oluşur.
Bebek hangi aralıkla yıkanır?
Her gün. Banyoda üşümekle veya kulağa su kaçmasıyla kulak iltihabı olmaz. Bebeğin kulağına doğru su dökseniz dahi kulak iltihabı oluşmaz. Çocuklarda kulak iltihabı nezlenin, gribin sonucunda östaki borusunun tıkanmasıyla içerideki sıvının birikmesi sonucunda oluşur.
Peki hangi şampuan?
Hangisinin kokusu anneye hoş geliyorsa onu kullanabilir. Hepsinin içeriği üç aşağı beş yukarı aynıdır. Ayrıca bizim neslimiz sabunla büyümüştür ve hiçbir zararını da görmemiştir.
Yeni doğan bebeklerin gözleri şaşı bakıyor, bu aslında bir hastalık mıdır?
Yeni doğan bebeğin ilk 2,5 ayında şaşılık olur. Çünkü bebekte daha odaklanma gelişmemiştir ve bunun sonucunda gözler kayabilir, bu durum üçüncü ayında geçer. Çocuk 2,5 aya kadar görür, ışıkları fark eder ama net görmesi 2,5 ayı alır.
Altı aylıktan küçük bebeklerin oturtulması sakıncalı mı?
Bu da yanlıştır. Çocuklar oturtulur da yan da yatar, istediğini de yapar. Çocuk annenin karnında zaten sırtüstü yatmıyor, çoğunlukla iki büklüm veya oturur pozisyonda duruyor. Normal doğum sırasında annenin rahmi çocuğun poposunu ittiği anda olan basınç çocuğun oturduğunda beline binen basınçtan çok daha yüksektir. Çocuk buna dahi tahammül eder. Ancak doktorlar çocukların altı ayına dek oturamadığını söylerler. Çünkü denge merkezleri altı ay içinde gelişir. Ve bebek dengesini bulamadığı için sağa sola devrilir.
Artık anne-babaların bir numaralı korkusu alerji. Alerji çocuklarda nasıl oluşuyor?
Alerji genellikle çok temiz bakılan çocuklarda görülür. Fakir fukarada, köylülerde, gecekonduda yaşayanların çocuklarında alerji pek görülmez. Eğer çocuğu mikrop kapmasın diye şişe sularla yıkarsanız, bulunduğu mekânları sürekli çamaşır suları ile siler ve steril ederseniz çocukta alerji olur.
Çünkü çocuğun bağışıklık sisteminin bazı mikroplarla uğraşması gereklidir. Eğer bağışıklık sistemi kendisine herhangi bir düşman bulamazsa kendisine ev tozu, kedi kılı gibi saçma sapan şeyleri düşman olarak görür ve bunlara reaksiyon göstermeye başlar.
Çocuğa temiz bakılmalıdır ama kesinlikle steril bir ortamda tutulmamalıdır. Temizliğin evde normal sabun ve suyla yapılması gerekir. Bu mekanik temizlik yararlı mikroplarla zararlı mikropları aynı oranda uzaklaştırır. İçinde deterjan, kimyasal madde, bakteri öldürücü bulunan ilaçlar kullanıldığında evde ölen mikropların çoğu vücuda yararlı ve zayıf mikroplardır. Alan açıldığı zaman buraya girecek bir mikrop tıpkı hastane enfeksiyonlarında olduğu gibi yerleşecek ve bir daha hiç çıkmayacaktır. Sterilizasyon hastanelerde bile bir tek ameliyathanelerde olur.
Alerji testlerine gerek var mı?
Yeni doğan döneminde alerji yoktur. Bebeğin herhangi bir maddeye karşı alerji gösterebilmesi için mutlaka o maddeyle tanışması gerekir. Siz bilmediğiniz bir maddeye karşı alerji gösteremezsiniz. Yani o maddeyi alacaksınız üzerinden bir zaman geçecek, antikorlar oluşacak ve ondan sonra vücut alerjik reaksiyon gösterecek. O yüzden hiç tanımadığınız bir maddeye karşı alerji olamaz.
Bal, tereyağı, reçel ve pekmezin bir faydası var mı?
Bunlar tok tutan gıdalar. Çocuk bunları yerse karnı doyar ve kendisine yarayacak protein ve kalsiyumlu gıdalardan uzak kalır. Bu nedenle bu gıdalar sadece tatlandırıcı olarak kullanılmalı.
Pekmez denildiği gibi kan yapar mı?
Pekmezin kan yapıcı etkisi yoktur.
Peki hangi gıdalar kan yapar?
'Kan yapıcı' diye bir yiyecek maddesi yoktur. Vücut kan yapar. Kan yapması için de demire ihtiyacı vardır. Bu da hayvansal gıdalardan, demir ihtiva eden tahıllardan çok az miktarda yumurta sarısından temin edilebilir. Eğer aile fakirse ve çocuğuna hiç et, balık veya tavuk alamıyorsa o zaman en azından günde bir yumurta yedirmesi gerekir.
Kansızlara dalak öneriliyor?
Ağırlıklı olarak fakir fukaralarda görülen anemide doktor hastaya 'Et al, bonfile, biftek al' diyemez en ucuz olan dalağı tavsiye eder. Oysa dalağın etten daha fazla kan yapan bir özelliği yoktur.
Mercimek, nohut, fasulye de bol miktarda demir ihtiva eder, et kadar olmasa da. Eğer aile çocuğuna sabahları yumurta, peynir yediremiyorsa, tarhana veya mercimek çorbası yedirmesinde fayda vardır. 'Bebekler bir yaşından önce inek sütü içemez, inek sütü kansızlığa yol açar' iddiası doğru değil. Bebek ilk dört aydan itibaren inek sütü içebilir. Altı aydan sonra 'katı gıda'lar almaya başlayabilir
Bebeği emzirmeye ne zaman son verilmeli?
Allah, çocukları iki yıl meme emecek şekilde yaratmıştır. O yüzden de ağız adalelerinin çalışması meme emmeye yönelik hareketler yapmaya müsaittir. Bunların çiğneme hareketine başlaması çocuğun kendi kabiliyetidir.
Ancak genellikle bizim önerimiz altı aydan sonra katı gıdalara başlanmasıdır. Bu da sulu yemeklerle olmalıdır. Ondan sonra yavaş yavaş koyuluk miktarı artırılır. Annenin sütünün miktarına bağlı olarak anne bebeği iki sene bile emzirebilir.
İki yaşına kadar anne sütü içmenin çocuğa yararı olur mu?
Tabii ki vardır. Süt süttür ama miktar olarak yetmez. Hastalarım arasında sadece iki anne, başka hiçbir şey vermeden çocuğunu iki yıl anne sütüyle beslemeyi başardı.
Peki çocuklar inek sütüne ne zaman başlamalı?
Sütle kansızlık arasında tek bağlantı vardır. O da bebeğe ilk dört ayda anne sütü yerine inek sütü verilmesi sonucunda bağırsaklarda oluşabilecek mikrobik kanamalardır. Ancak bu durum dördüncü aydan sonra tamamen ortadan kaybolur.
Eskiden annenin sütü yoksa ve aile mama alamayacak kadar fakirse süt biraz sulandırılır içine biraz limon sıkılıp bebeğe verilirdi. Bunun da çocuğa bir zararı olmazdı. Ama şimdi bunları kullanan kalmadı. 'Çocuk bir yaşına kadar süt içemez' lafı doğru değildir. Çocuk dördüncü ayından sonra inek sütünü sulandırmadan içebilir.
Süt, vücutta demiri azaltır mı?
Demirin farklı biyolojik fonksiyonları vardır ve bu farklılıklar sonucu eksikliğinde de çok farklı etkiler görülür. Demirin en iyi bilinen özelliği kanda oksijen taşımasıdır.
Vücut demirinin yaklaşık yüzde 73'ü hemoglobinde bulunur. Geri kalan demirin yüzde 12-17'si ferritin ve hemosiderin denilen moleküllerde depolanmıştır. Her ikisi de yüksek miktarda demir atomunu bağlayabilir. Geri kalan yüzde 15 demir de myoglobinde depolanmış olup kas hücreleri için oksijen deposu vazifesi görürler. Çok küçük bir kısmı demirin transferinde bağlanır. Bu molekül demirin serbest bulunduğu yerden ihtiyaç bölgesine taşınmasına yarar. Ayrıca laktoferrin (sütte bulunur) bu transfer işine yarayan demir moleküllerini bağlar ve bakterilerin hızlı üremelerini önler. Yani sütün demiri bağlayarak anemi yaptığı görüşü yanlıştır. Zira sütün içinde bulunan laktoferin bağladığı demirle birlikte organizma tarafından emilir yani demiri yok etmez.
Peki çocukta demir eksikliğine bağlı anemi hangi sebeple meydana gelir?
Çocuk doğduktan sonra hemoglobininde bir düşüş olur. Yeni doğanın ilk doğduğu gün hemoglobinine bakıldığında 16 gram desilitredir. Bu değer aşağı yukarı bir hafta içinde 11 civarına düşer. Bunun nedeni anne karnındaki kanla bizim şu anda taşıdığımız kanın farklı olmasıdır. Bebekler anne karnındayken hemoglobin F dediğimiz özel bir hemoglobin taşırlar. Bunun özelliği annedeki hemoglobin A'dan çok daha hızlı bir şekilde oksijen çekebilmesidir. Eğer annede de bebekte de hemoglobin A fazla olsaydı o zaman mevcut oksijeni yüzde 50 yüzde 50 paylaşacaklardı ki bu da çocuğa az gelecekti.
Fakat doğum sırasında bu hemoglobin F birdenbire dokulara çok ani bir şekilde oksjien taşır. Ama vücut bundan hoşlanmaz ve bunları hemen yıkmaya başlar işte bu parçalanma anında 'sarılık' dediğimiz hadise ortaya çıkar. Bu hemoglobin F'in aniden yıkılıp parçalanmasıyla açığa çıkan demir depolara dolar ve çocuğun uzun süre, altı ay-bir sene kadar demir ihtiyacı buradan karşılanır. Ayrıca kemik iliği aşırı oksijen taşıdığı için baskı altına alındığından yeni kan elemanları da yapılamaz ve çocukta ani bir anemi varmış gibi gözükebilir. Bu normal fizyolojik bir hastalıktır. Bu aşamada asla demir verilmemesi lazımdır.
Eğer bebeğe gereksiz yere demir verilirse demir zehirlenmesi denen bir hadise meydana gelir. Bizim anemi dediğimiz hastalık da aynen ateş gibi bir bulgudur. Aneminin pek çok çeşidi vardır. Orak hücreli anemi, Akdeniz anemisi gibi. Ama bunların içinde bir tek demir eksikliğinden kaynaklanan anemiye demir verilir. Her anemiye demir verilmez.
Hangi gıdalar demir içerir?
Her ne kadar bazı sebzeler bilhassa ıspanak, önemli bir demir kaynağı olarak kabul görüyorsa da bitkilerdeki demir çok zayıf bir şekilde emilir. Ispanaktaki toplam demirin ancak yüzde 1.4'ü vücut tarafından alınır. Diğer bitkilerde de durum farklı değildir. Kuru fasulyeden yüzde 1.6, soya fasulyesinden yüzde 7, maruldan yüzde 4 demir temin edilir. Günlük demir ve kalsiyum gibi minarelleri sebzeden almak istersek günde ortalama 2.5 kilo civarında ıspanak yememiz gerekir.
Buna karşı kırmızı etteki demirin yüzde 20'si vücut tarafından alınır. Demir, kümes hayvanlarından, balıktan ve anne sütünden de iyi alınır, ama oranlar kırmızı ete göre düşüktür. Fakirler için et pahalıdır. Bu yüzden et ya az miktarda ya da hiç alınmaz. Bu da demir eksikliğine bağlı anemiye neden olur.
Demir eksikliğinin bir önemli nedeni de bağırsaklarda bulunan çengelli solucan ve 'malarya' mikrobudur. Ülkemizde de demir eksikliği önemli ölçüde görülür. Ancak inek sütünün az içilmesi veya içilmemesi demir eksikliğini önlemez. Sütle birlikte çocuğun kırmızı et yemesi de gereklidir.
Demir fazlalığı çocuklarda ne gibi etki yapar?
Demir dokularda birikir ve 'hemositorozis' denen bir hastalığa neden olur. Bu durum da ancak demir sökücü bazı ilaçlarla düzeltilebilir.
'Şekeri tek başına vermeyin'
"Şeker sanıldığı gibi tek bir madde değildir. Bizim yediğimiz tozşeker fruktoz ve glikoz adlarında iki şekerin birleşiminden oluşmuştur. Sütün içinde de laktoz dediğimiz bir şeker vardır. Ancak şimdi yediğimiz tozşeker sanayi devriminden sonra bulunmuş bir maddedir. Son derece konsantre olduğu için bizim vücudumuz, pankreasımız bu tip şekere alışık değildir. Biz şeker yediğimiz zaman pankreasımız panik olur. Bu nedenle bunu tek başına, hele aç karnına çocuğa şeker vermek zararlı olacaktır. Şeker, çocuklara yemeklerle karışık bir şekilde verilmelidir. Özellikle yağlı gıdalarla birlikte alındığında şekerin vücut tarafından emilimi daha yavaş olacağı için pankreas paniğe uğramayacak ve bir zararı olmayacaktır. Şekeri çocuklara düz olarak yedirmenin bir faydası yoktur."
Diş fırçalama yaşı: 2,5–3
"Direkt şekerin dişlere bir zararı yoktur. Fakat şeker bakteriler için bir üreme ortamı yaratır. Yani şekerli ortamda bakteriler ürer, bakterilerin salgıladığı asitler de diş minesine zarar verirler. Şeker yedikten sonra dişler fırçalanıyorsa, temizleniyorsa dişlere herhangi bir zarar oluşmaz. Çocuk, 2,5–3 yaş civarında diş fırçalamaya başlamalıdır. Eğer ileri memleketlerde olduğu gibi içme sularına flor konulsaydı, çocuklarımıza ekstra flor hapları vermemize gerek kalmayacaktı. Ancak bizim sularımızda flor olmadığı için çocuklara 15 günlükten itibaren beş yaşına dek her gün bir tane flor hapı verilmelidir."
Bebek niye havale geçirir?
Ateş, vücudun mikroplara ve toksik maddelere verdiği tepkidir. Vücut ısısı yükselmeye başlayınca dokuların oksijen ihtiyacı, dolayısıyla solunum ve kalp atışı da artar. Artış yetmezse, havale görülür. "Ateşlenen çocuğa sirkeli suyla kompres yapıyor. Bu uygulama havaleye davetiye çıkarıyor. Vücut ısısı yapay yolla, yani içten değil dıştan düşünce, vücut şoka giriyor."
İçine çeşit çeşit sebzeler konulan çorbaların bebeğe faydası var mı?
Sebze çorbaları Amerikan toplumunda çıkmış bir hadisedir. Onların evinde tencere kaynamaz, bizim gibi kıymalı sebze yemekleri pişmez. Bu yüzden çocuklar düzgün beslensin diye çocuk doktorları annelere çorbayı önerir.
Ama bizim memleketimizde iyi kötü herkesin evinde sebze yemeği yapılır. Kıymalı bamya olur, kabak dolması olur, evde pişen bu tür yemekler çocuklara ezilip verilir. Yok içinde yedi çeşit sebze olsun içinde mutlaka kereviz, maydanoz veya sarmısak olsun diye bir kural yoktur. Çocuk evde pişen kıymalı sebze yemeklerinden, herkesin yediği çorbalardan da yiyebilir.
Tereyağ tüketimi çocuğun kalp sağlığını bozar mı?
Böyle bir şey yok. Her şeyin bir yaşı vardır. Büyüme çağındaki çocuk, tereyağı da yiyecektir, kırmızı et de yiyecektir, meyve-sebze de yiyecektir. Ama ileri yaşlarda bunların miktarının azaltılması gerekir. Yoksa bakın Kafkasya'da en uzun ömürlü insanların memleketinde et, tereyağı bol miktarda tüketilir. Ama bu insanlar bir yandan da devamlı yürür ve sürekli hareket halindedir. Esas olan şehir yaşamının stresidir.
Çocuklar neden hastalanır?
Çocuklar ilkokula başladıkları zaman ilk iki kışı çok kötü geçirirler. Çünkü mikroplara karşı antikorları yoktur. Bu iki yıl içinde hastalanırlar ve antikorları kazanırlar. Ondan sonra da normal insanlar kadar hastalanırlar. Çocuklarda antikorlar olmadığı için devreye lenfatik sistem girer. Bu yüzden ilkokul ve yuva çocuklarında lenf bezleri büyür. Bunun sonucunda geniz eti ve bademcik sorunları ortaya çıkar. Bunlar hastalıkları geçire geçire antikorlar oluşunca kaybolur. Antikorlar oluşunca lenfatik sistem geri plana kayar ve antikor sistemi ortaya çıkar. Bir anlamda hastalanmak iyidir ve vücut savaşmayı öğrenir.
Ateşlenmek çocuğa ne zarar verir?
İnsanoğlu asırlarca ateşli hastalıklardan korktu. Korkunun altında yatan, çocukların ateş ve havaleden sonra sakat kalmaları ve ölmeleridir. Ölüme, sakatlığa yol açan hastalıkların başında menenjit, sıtma, tifo gelir. Kızamık gibi döküntülü hastalıklarda ölüm, daha çok yanlış tedavi sonucunda oluşur.
Sıcak çarpması ve hastalık sonucu oluşan ateş asırlarca hastalık olarak kabul edilmiş ve tedavi edilmesi yoluna gidilmiştir. Oysa sıcak çarpmasında hayat kurtarıcı olan soğuk tatbiki ateş tedavisinde kullanıldığında tehlikeli olur. Bizde ateşli çocuklara sirkeli ve soğuk su tatbik edilmesi yaygındır, ama yanlıştır.
Ateş nasıl düşer, düşürmek gerekli midir?
Ateş vücudun bünyesine giren mikroorganizma veya toksik maddelere karşı gösterdiği bir tepkidir. Çünkü 36 dereceden yüksek ısılarda vücutta mikropların yaşaması ihtimali azalır, dokuların metabolizması artar ve bağışıklık sistemi devreye girer.
Vücudumuz zaman içinde dış uyaranlara karşı ateşi yükseltmenin bir avantaj olduğunu öğrenmiştir. Ateşi düşürmekle hiçbir hastalık iyileşmez. Ateş bir hastalık değil arızadır ve mühim olan hastalığın doğru teşhisidir.
Peki ya yüksek ateşten dolayı çocuğa havale gelirse?
Bunun için öncelikle havale niye olur onu anlamamız gerekiyor. Mikrop veya toksik maddelerin beyni uyarmasıyla vücudumuzda bir ısı oluşur. Vücutta ısının yükselmesiyle birlikte dokuların oksijene duyduğu ihtiyaç artar. Bunu karşılayabilmek için kalbin ve solunumun hızlanması gerekir.
Eğer ateş hızlı yükselir ve vücut bu yükselişe ayak uydurarak kalbi ve solunumu hızlandıramazsa beyin, gelen oksijeni yeterli bulmaz, tasarruflu çalışmak ve fazla oksijen tüketmemek için de vücut ile olan irtibatını keser ve havale dediğimiz olay ortaya çıkar.
Ancak ateş yavaş yavaş yükselir ve vücuda ısınması için zaman tanırsa, havale gelmez. Ateşi 39'a çıkmış bir çocuk, ateş düşürücü ilaç verilmeden, yani iç ısısı düşmeden soğuk tatbikiyle dış ısısı düşürülürse kalp ve solunum yavaşlatılırsa havale geçirebilir.
Güneş çocuğa yararlı mı?
Güneş çocuklarda D vitamini yapımını sağlayacaktır. Bizim cildimizde, kolesterolden ultraviyole ışınları sayesinde D vitamini yapılır. Tabii güneşe çıkarmak da belirli bir oran çerçevesinde iyi. Temmuz, ağustosta, öğle saatinde çocuk güneşin altına bırakılmamalıdır.
Çocuk ne zaman yürümeye başlamalı?
Çocuğun yürümesi tamamen genetiktir. Çocuğun kromozomlarında yazılıdır. Vakti gelince yürüyecektir. 8.5 ayda da yürüyen çocuk vardır 19'uncu ayda da. Ortalaması, çocuğun doğum gününde yürümesidir. Eğer çocuğun ayaklarında herhangi bir sorun varsa, ki bu zaten doğumundan sonraki ilk muayenesinde belli olur, o zaman önlem almak ve tedaviye başlamak gerekir. Mesela kız çocuklarında kalça çıkıklığı olabilir. Veya doğum sırasında geçirdiği travmadan dolayı bebeğin bacağa giden sinirlerinde arızalar oluşmuş olabilir.
Kalça çıkıklığı nasıl anlaşılır, şimdi birçok hastane doğumdan hemen sonra kalça çıkıklığını teşhis etmek için ultrason yapılmasını öneriyor?
Kalça çıkıklığı doktorun muayenesi ile anlaşılabilir. Ultrason şart değildir. Ultrasonla da bakıldığında kalça çıkıklığının teşhisi konulur ama ilk muayene kalça çıkıklığı teşhisi için yeterli değildir. İlk günlerde araz vermeyen bir kalça çıkıklığı durumu iki veya üçüncü ayda ortaya çıkabilir. Bu nedenle çocuğun düzenli olarak muayene edilmesi gerekir. Kalça çıkığı doğuştan olan bir şeydir ve genelde kızlarda görülür. Erkeklerde görülmesi çok nadirdir. Genetik bir hastalıktır.
Kundak zararlı mı?
Özellikle kalça çıkıklığı vakalarında kundak büyük ölçüde zarar verir. Kalça çıkıklığı olan bir bebekte kundak yapılmaması dahi yüzde 50 iyileşme sağlayacaktır. Ayrıca çocuğun kaslarının gelişimi için elleri ve ayaklarının serbest olması çok önemlidir.
Kundak konusunda bir diğer önemli husus da şu: Çocuk gazını hareket ederek çıkaracağı için kundak içindeki bebek hareketsiz kalıp gazını çıkaramamasıdır.
Yürüteçler zararlı mı?
Ne yararı ne de zararı vardır. Yürüteç çocuğun yürümeye başlama süresini kısaltmaz.
Çocuk yürümeye başladığında ortopedik ayakkabı giymesi şart mı?
Ortopedik ayakkabı, ortopedik özürlüler içindir. Normal bir çocuğun buna ihtiyacı yoktur. Çocuk ilk günlerde mümkün olduğunca parmak ucunda yürümeye teşvik edilmelidir. Çocuklar bu şekilde yürürlerse ayak kasları gelişecek ve düztaban olmayacaklardır. Ama erken ayakkabı giydirilirse çocuk tabanının üzerine basacaktır. Bu nedenle çocuğun ayağındaki hareket kabiliyetini azaltan sert ayakkabılar yeni yürüyenlerde çok sakıncalıdır. Mümkün olduğunca yalınayak veya ayağını rahatça hareket ettirebileceği yumuşak tabanlı ve kenarlı ayakkabılar tercih edilmelidir.
Düztabanlık ve taban düşüklüğü neden oluşur?
Genetik etkenler ve aşırı şişmanlık taban düşüklüğünün başlıca nedenidir.
Tuvalet eğitimi çocukta kaç yaşında yapılmadır?
Öncelikle 'tuvalet eğitimi' diye bir şey yoktur. Tuvalet eğitimi kedi-köpek yavrusuna yapılır. İnsanların çiş söyleme yeteneği genetiktir, kromozomlarında yazılıdır ve vakti geldiği zaman çocuk bu işi halledecektir. Herhangi bir şekilde eğitime gerek yoktur. Eğer olsaydı bunun özel okulları, kursları ve hocaları olurdu. Alıştırmak, çişe tutmak, zorlamak, çocukta psikolojik bozukluklara dahi yol açabilir.
Öksürük, kusma, ishal ve ateş korkutucu mudur?
Bunların hepsi vücudun mikroplara karşı gösterdiği tepkilerdir. İnsanoğlu mikropları bilmediği zamanlarda bu belirtileri durdurarak tedavi yoluna gitmiştir. Eski çağlardaki doktorların üç tane ilacı vardır. Afyon, kokain ve kodein. Hastanın midesi ağrıyorsa, mide kanseri dahi olsa 15 damla afyonun alkolda erimiş hali verilir, kanser ağrısı şıp diye kesilirdi. O devrin şartlarında bu yapılacak en iyi şeydi. Adam sulh ve sükun içinde göçüp giderdi. Öksürük de aynı şekilde tedavi ediliyordu. Örneğin adam veremli, öksürükten uyuyamıyor, yiyemiyor. Bu durumda doktor kodeini, öksürük surubunu hastaya verirdi. Ama tedavi olmazdı. İşte tıp ilerlese de biz atalarımızdan gelme alışkanlıklardan vazgeçemiyoruz. Bu yüzden öksürüğü kesecek hernangi bir şurubu çocuğa içirmemek gerekiyor. Bilhassa balgamlı zatürree tipi öksürüklerde bu son derece zararlıdır. İshal için de aynı şekilde.
Peki öksürüğe karşı nasıl bir tedavi uygulamak gerekiyor?
Öksürük için karabiberli çorba, limonlu bal, zencefilli bal öneriliyor. Bunların ticari versiyonlarını da eczanelerden alabilirsiniz. Burada önemli olan zencefil, karabiber ve limondur. Söktürücü maddelerdir. Balsa çocuğun içmesini kolaylaştırır. Amaç öksürerek içeride mikrobu dışarıya çıkarmaktır.
Mide bulantısına nane-limon iyi gelir diyorlar doğru mu?
Mideye iyi gelen nane veya limon değil, sıcak veya ılık sudur. Ancak sıcak su tek başına pek hoş gelmeyeceği için içine birtakım aromatik otlar konur. Ne nanede, ne limon, ne de ıhlamurda bir mucize vardır.
Terlemek ateşi düşürür mü?
Vücudun ateşi yükseldikçe bağışıklık sistemi çalışır. Ateş kuru kuru çıkar terleyerek düşer. Terlemesi ateşin görevinin bittiğini gösterir. Hasta terlediği için iyileşmemiştir, hasta ateşi çıktığı için iyileşmiştir.
Burun akıntısını kesen şuruplar zararlı mı?
Nezlede, gripte akıntıyı kesen şuruplar son derece sakıncalıdır. O bölgeye bir virüs girmiştir. Vücut oradaki virüsü atmak için burnu akıtır.
Vitaminle boy uzatılabilir mi?
Çinko eksikliğine bağlı olarak gelişme bozuklukları olabilir, bu durum da et yiyemeyen fakir fukaralarda görülür. İyi beslenen bir çocukta çinko eksikliği görülmez. Boy tamamiyle genetik hadisedir. Genetik olarak çocuk annesinden ve babasından aldığı özelliklerle uzun boylu veya kısa boylu olur. Ama iyi beslenmeyle çocuğun boyu olabileceği en üst seviyesine ulaşır. İyi beslenmezse alt sınırda kalır.
Aşı nedir?
Aşı zayıflatılmış bir mikrobun vücuda verilmesiyle vücutta antikorların oluşmasını sağlar. Antikorlar da vücudun askerleridir ve mikroplara karşı savaşı gerçekleştirir.
Çocuk doğduğu zaman ilk başta annesinin antikorlarını taşır. Anneden geçen pasif antikorlar çocuğu altı ay, hatta bir seneye kadar korur. Ama bir sene sonunda yıkılırlar. Antikorların bir kısmı da emzirme yoluyla anneden çocuğa geçer. Bunlar ağırlıklı olarak ishalden ve bazı kulak iltihaplarından koruyan yüzeysel antikorlardır.
Esas antikorların geçişi anne karnında kanla olur. Mesela anne karnında annenin geçirmiş olduğu kızamık antikorları bebeğe geçtiği için canlı bir aşı olan kızamık aşısının erken çağlarda yapılmaması lazımdır. Çünkü anneden geçen antikorlar bu aşıyı parçalar ve etkisini yok eder. Bu yüzden pek çok gelişmiş ülkede kızamık aşısı hiçbir zaman bir yaşından önce yapılmaz.
Aşı yapılan çocuk hiçbir şekilde hasta olmaz mı?
Bazı aşılar canlı aşılardır. Mesela kızamık aşısı aşağı yukarı en uzun bağışıklık sağlayan aşıdır. Tetanoz veya boğmaca aşısıysa ölü bakterilerden yapılır. O yüzden bunların tekrar tekrar yapılması gerekir. Tetanoz aşısı ilk başladığımız zaman bir veya iki ay arayla yapılır. Bir yıl sonra bir tane daha yapılır. Ondan sonra 4.5-5 yaş arasında bir kez daha yapılır. Çünkü aşı ölünce antikorlar da zayıflar. Verem ve çiçek aşısı hücresel bağışıklıkla çalışır. Hücresel aşılar hiçbir zaman antikor yapmazlar. Virüs aşılarının bir veya iki dozda yapılanları vardır. Kızamık, kızamıkçık, kabakulak aşıları bir doz yapılır. Ancak şimdi bunların ikinci dozunun yapılması gerektiğiyle ilgili yazılar yayımlanmaya başladı. Çünkü ileri memleketlerde çocuk aşı olduktan sonra bir daha kızamık mikrobuyla karşılaşmaz. Ve zaman içinde aşıdan kazandığı bağışıklık yok oluyor. Ama bizim memleketimizide çocuk aşı olduktan sonra da kızamıklı biriyle karşılaştığı için tekrar aşı olmuş gibi olur. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi herkese kızamık aşısı yapıldığı zaman bizde de bu problem ortaya çıkacak.
Aşıdan alerji olur mu?
Çok nadir bir durumdur. Her aşının bir reaksiyonu var. Ateş, kırgınlık veya iğne yapılan yerde ağrı şeklinde kendini gösterir. Bu tepkilere en çok difteri, boğmaca, tetanozdan oluşan karma aşıda rastlarız. Aşıda görülen alerji, yumurta alerjisidir ve bu alerji de erişkinlerde görülür. Çocuklarda görülme sıklığı oldukça azdır.
Bir yıl sonunda ilk antikorlar yitirilir.
Aşı, gripten korur mu?
Grip pek çok virüsün yaptığı bir hastalık topluluğudur. Bu topluluk tasadece 'infülenza'nın aşısı vardır. Bu da en tehlikeli gruptur ve kendi aralarında şekil değiştirerek farklı bir yapıya bürünebilir. Aşı merkezinde bunların hepsinin suçlular gibi arşivleri mevcuttur. Kendi aralarında bir düzen içinde değişiklik gösterirler. Bu yüzden seneye hangi virüsün çıkacağı bellidir. Çocuk grip aşısı olduğunda esas komplikasyon yapan öldürücü 3'üncü tip gribe yakalanmaz. Yoksa basit, ağız, göz akıtan hapşırtan virüsleri kapar.
Aşı kartları önemli
Aşı yapılan müesseselerde aşının markası, seri numarası, son kullanma tarihi ve kimin yaptığının kaydı tutulmalıdır. Geçen yıl Hepatit A aşılarından bir kısmı bozuk çıktı. Aşılarının yeniden yapılması gerekti. Ama bunun için hangi hastaya hangi seri numaralı aşının yapıldığının bilinmesi gerekti. Biz kayıt tuttuğumuz için hastalarımızı bulduk. Pek çok müessese değil aşı kartı vermek aşının markasını bile yazmaz. Hele eczanede yapılanlar hiçbir kayda tabi değildir. Aşılar eczanede yapılsa bile aşı kartına mutlaka işlenmeli.
Antibiyotik kullanımı vücudumuzu hastalıklara daha açık hale getiriyor. Antibiyotik kullanmayan kişi, 100 bin basille tifo olurken, antibiyotik kullanan kişi beş basille bile hastalığa yakalanabiliyor
Suçiçeği aşısı pek tavsiye edilmiyor, neden böyle?
Son derece pahalı bir aşı olduğu için hastaların bir kısmı bu aşıyı yaptırmak istemiyor. Halk arasında 'Suçiçeği hafif bir hastalık, ne gerek var aşıya' şeklinde yorum yapılıyor. Oysa suçiçeği, hafif bir hastalık değil. Suçiçeği, çiçek hastalığına nazaran hafiftir. Çiçek ölümcüldür, ama su- çiçeği bu boyutlara ulaşmaz. Ancak suçiçeği, kızamıktan, kabakulaktan, kızamıkçıktan geri kalmaz. Hatta üçünün toplamından daha fazla komplikasyon yapar.
Aşı ne kadar zaman korur?
Her aşının koruyuculuk süresi farklı farklı. Bu süre bazen hayat boyu olabildiği gibi bazı aşılarda sınırlı. Örneğin grip aşısı sadece bir sene koruyucudur. Esasında grip aşısıyla kazanılan bağışıklık ömür boyu devam eder, fakat bu bir işe yaramaz. Çünkü grip virüsü ertesi yıl başka bir biçime bürünecektir.
Antibiyotik kullanımı iddia edildiği gibi zararlı mı?
Antibiyotikler bakteriyel hastalıklar içindir. Virüsler üzerinde antibiyotiklerin hiçbir tesiri yoktur. Antibiyotikle kızamığı suçiçeğini, kabakulağı tedavi edemezsiniz. Nezleyi de tedavi edemezsiniz. Ve eğer antibiyotik aldığınızda vücudunuzda oluşanları bir bilseniz hiç almazsınız. En basit şekliyle şöyle açıklayabilirim. Bir insanın tifo olabilmesi için 100 bin basil alması gerekir. Ancak bu kişi bir doz 'streptomisin' alırsa beş basille bile tifoya yakalanabilir. Yani antibiyotikler kişiyi başka hastalıklara karşı açık hale getirir.
Çünkü bizim bağırsaklarımızda hastalık önleyici bakteriler vardır. Antibiyotik bu bakterileri öldürür. En büyük hatalardan biri de ishal olanlara yüksek dozda kuvvetli antibiyotik verilmesidir. İshal yapıcı mikrop, bağırsaktaki dışkının içindedir. Antibiyotik buraya kadar gidemez. Ancak damar ve kan yoluyla bağırsak cidarına kadar gelip buradaki yararlı mikropları öldürmeye başlar. Bunlar öldüğü zaman vücuttaki direnç kaybolur, hastalık yapıcı mikroplar vücudu işgal eder. Hasta daha kötü bir duruma gelir.
Denize giren çocuk sudan mikrop kaparak ishal olur mu?
Hayır. Çünkü insanda hastalık yapan mikropların hiçbiri deniz suyunda yaşayamaz. Bu durum mikrobiyoloji asistanlığım sırasında yaptığım bir deneyle de kanıtlanmıştır. 1975 yılında kolera salgını vardı. Biz İstanbul'un plajlarından su topladık ve kolera mikrobu aradık. Ne kolera ne de tifo mikrobu bulduk. Sonra işi tersine çevirdik. Deniz suyunu laboratuvara getirdik ve içine biz mikrop koyduk. Bu mikrobun 15 dakika, bir saat, iki saat gibi aralıklarla tekrar geriye alarak çoğaltmayı denedik. 15 dakika sonra dahi deniz suyundan örnek aldığımızda koyduğumuz mikrobun yaşamadığını gördük. Tifo, kolera mikrobu deniz suyunda yaşamaz. Plajlarda kolibasili var, girmeyin deniliyor...
Kolibasili kirlenmeyi gösterir. Kolibasillerinin hepsi hastalık yapmaz. Sadece patojen kolibasilleri hastalık yapar. Ayrıca sıfır kolibasili bulunan bir deniz bulmanız imkânsızdır. Kolibasili balığın ve martının gübresinde de bulunur. Bir insanın tifo olabilmesi için 100 bin koli basili gerekir. Bunun için de litrelerce deniz veya havuz suyu içmeniz gerekir.
Sinek kovucu tabletler zararlı mı?
Bu ispatlanmış değildir. Ayrıca bu maddeler sineği dahi öldürmez. Bu maddeler bir cins 'feromondur' yani haberleşme kokusudur. Sivrisinek bu kokuyu aldığı zaman en yakın satıha konar ve hareketsiz kalır. Koku kesildiği zaman da tekrar kaldığı yerden işine devam eder.
Vejetaryen beslenme zararlı mıdır?
Bilhassa büyüme çağında olan çocuklar asla vejetaryen olamaz. Çünkü hayvansal gıdalardan aldığınız maddeleri sebzelerden almak isterseniz miktar çok yükselir. Mesela günlük kalsiyum ihtiyacınızı brokoliden alabilirsiniz. Ama bunun için yaklaşık 2.5 kilo brokoli yemeniz gerekir.
Grip olan çocuğa kızamık bulaşmaz
Kulak ağrılarında ve şiddetli öksürükte antibiyotik kullanılmalı mı?
Kulak ağrısı mekanik bir olaydır. Burada mikrop üremesi başlangıç değil sonuçtur. Hasta çocuk nezle, grip geçirir ve östaki borusu kapanır. Orta kulakta yapılan gözyaşı benzeri sıvı akamayıp birikir, zara basınç yapmıştır. Zarın geçirgenliği bozulur veya delinir. Bunun sonucunda kulağa mikrop gider ve bu durağan haldeki suya yerleşir.
Burada koruyucu bir ilaç kullanılması yeterlidir. Esas olay östaki borusunun çalışır durumda ve açık kalmasını sağlamaktır. Ama ilerlemişse mikrobik hale gelmişse tabii ki antibiyotik verilir.
Aileler çocuklarının erken yaşta çocukluk dönemi hastalıklarını geçirmesini istiyor ve hasta çocuğun yanına özellikle götürerek, mikrobu almasını sağlıyor. Bu doğru mu?
Okula giden çocukların bazı hastalıkları erken yaşta geçirmesinde fayda vardır. Fakat virüslerin özel durumları olduğunu da unutmamak lazım.
Bir virüsün vücuda girebilmesi için vücutta başka bir virüsün bulunmaması gerekir. Mesela bir çocukta aynı anda hem kızamık hem suçiçeği görülmez. Çünkü vücuda ik giren virüs özel bir madde salgılayarak, ikinci türde bir virüsün vücuda girmesini önler. Bu nedenle çocuk nezle, grip geçiriyorsa, kızamık olan kardeşinin yanına yatırsanız dahi bu çocuk kızamık mikrobu kapmayacaktır.
'Ana kucak'larının içini doldurmayın'
•'Ana kucak'larında çok büyük bir yanlış yapılır. 'Bunların içi çok çukur' diyerek içleri doldurulur. Oysa o çukurluk bebeği yandan gelecek darbelere karşı korumak için yapılmıştır. Oturulma şekli ve açısı patentlidir. Bizde anneanneler, babaanneler bebeğin altı yumuşak olsun diye bu koltuların içine bir şeyler koymaya bayılır. Oysa buna hiç gerek yoktur.
•Artık otomobiller, mini vanlar ve hafif kamyonlar zeminlerinde bebek koltuğunu sabitleme noktalarıyla piyasaya çıkıyor. Bu gibi emniyet sistemleriyle ilgili bilgiler, araçların kullanma kılavuzlarında ayrıntılı olarak anlatılıyor.
•Ülkemizde yapılan diğer bir yanlış da çocukların arkaya oturtulduktan sonra bağlanmamasıdır. Bu durum çocuğun öne oturtulması ile aynı şeydir. Çünkü ani bir fren sırasında, çocuk hızla ön cama doğru fırlayacaktır."
Araçlarda çocuk koltukları gerekli
"Araçta bir kaza olduğunda en fazla çocuklar zarar görür. ABD'de sadece 2000 yılında beş yaşından küçük 2 bin çocuk otomobil kazalarında can verdi. Bunların yarısının emniyet kemeri kullanmadığı, diğer yarısının da kemerlerinin düzgün bağlanmadığı ortaya çıktı. Çocuklarla birlikte güvenli yolculuk için:
•Hiçbir çocuk 12 yaşına gelene dek ön koltuğa oturtulmamalı. Ön koltuğa oturan çocuklar öncelikle hava yastıklarından zarar görür.
•Bebek koltuğu asla ön koltuğa bağlanmamalı. Bebek ne kadar küçük olursa olsun 'ana kucağı' içinde arka koltuğa yerleştirilmeli.
Hava yastıklarına dikkat
•Hava yastığının çalışması önlenirse, çocuk ön koltuğa ana kucağı içinde oturabilir. Çocuğun ön koltuğa oturtulması eğer arka koltuk diğer küçük çocuklar tarafından işgal edilmişse mümkündür.
•Çocuklar bir yaşına gelene dek arka koltukta arkaya bakar şekilde otururlar. Eğer çocuk bebek koltuğuna sığmayacak kadar büyümüş ama emniyet kemeri takamayacak kadar da küçükse koltuk yükselticiler kullanılabilir. Altına minder veya özel koltuk yerleştirilir.
•Bebek koltukta, 40 derecelik açıyla oturtulmalıdır. Daha dik veya yatık olması sakıncalıdır.
•20 kilonun üstü çocuklar, eğer ön koltukta oturacaksa koltuk mümkün olduğu kadar arkaya çekilmeli ve 45 derecelik açı oluşturulmalıdır.