- 30 Ocak 2007
- 2.027
- 13
2008’de iz bırakan 100 kitap
Darbe, Stephen Kinzer, İletişim
‘Güçlü bir ulus daha güçsüz bir ulusa neden saldırır?’ Açık Radyo’da müzik programı hazırlayacak kadar Türk entelejensiyasına nüfuz eden Stephen Kinzer, Darbe: Hawaii’den Irak’a Amerika’nın Rejim Değişiklikleri Yüzyılı adlı kitabına bu soruyla başlıyor ve 1893’den başlayarak 2003’teki Irak işgaline uzanan süreçte bu sorunun yanıtını veriyor. Şahın Bütün Adamları adlı kitabında İran’daki darbeyi açıklıkla kaleme alan, Türkiye’yi anlattığı Hilal ve Yıldız’da dışarıdan bakış açısıyla Türkiye’yi anlama çabası taşıyan Kinzer, bir gazeteci olarak önemli bir kitaba daha imza atmış.
Guantanamo’dan Şiirler, Hazırlayan: Marc Falkoff, Yapı Kredi
Guantanamo’dan Şiirler, Guantanamo’daki askeri hapishanede tutulan mahkûmlar tarafından yazılmış yirmi iki şiirden oluşan bir kitap. Şiirler tutuklulardan on yedisinin avukatı olan ve kitabın editörlüğünü üstlenen Marc Falkoff’un tabiriyle ‘bazı eksiklikler içeriyor’. Çoğu tecrit edilmiş olarak hapishanede tutulan, pek çoğu işkence görmüş insanların kaleminden çıkan bu kitap zevk almak için okunacak bir kitap değil; delil olarak okunması gereken bir kitap. Kimi şiirlerin Radikal yazarı Gündüz Vassaf tarafından çevrildiğini belirtelim.
Yoksulluk Halleri, Editör: Necmi Erdoğan, İletişim
Krizler ülkesi Türkiye’de ekonomik krizlerden önce de sonra da yoksul olanlar, hep yoksul kalacak olanlar, yoksulluğu kader gibi yaşayanlar, ‘en alttakiler’ konuşuyor bu kitapta... Yoksullar, kendi hallerini, gördükleri muameleyi, dünyayı, memleketi, zenginleri, kadınları-erkekleri, dini-maneviyatı, milleti-milliyeti nasıl algıladıklarını anlatıyor. Yoksulların kendi anlatımları ve hikâyeleri üzerinden, yoksulluk hallerinin farklı yönlerinin analizi de yapılıyor: “Garibanların dünyası”: Türkiye’de yoksulların kültürel temsilleri (Necmi Erdoğan); “Yok-sanma”: Yoksulluk-mâduniyet ve fark yaraları (Necmi Erdoğan); “Olmayanın nesini idare edeceksin?”: Yoksulluk, kadınlar ve hane (Aksu Bora); Yoksulun evi (Ersan Ocak); Yoksulluk ve milliyetçilik (Kemal Can); Yoksulluk ve dinsellik (Ahmet Çiğdem)...
Ermeni Meselesi Hallolunmuştur, Taner Akçam, İletişim
Taner Akçam’ın Osmanlı belgelerine dayanarak hazırladığı bu araştırma, yaşananların içeriğine dair ‘birincil’ kaynakların neler anlattığına odaklanıyor. ‘Soykırım’ tartışmalarının kilit isimlerinden biri olan Akçam, ‘Osmanlı Belgelerine Göre Savaş Yıllarında Ermenilere Yönelik Politikalar’ altbaşlığını verdiği kitabında Talat Paşa imzalı telgrafları tek tek açıklayarak 1915’teki tehcirin o dönemki Türkleştirme politikalarının son merhalesi olduğunu söylüyor. Üstelik bunun bizzat Talat Paşa eliyle hazırlanan bir proje olduğunu anlatıyor. Kitaptaki en can alıcı belgelerden biri de kitaba adını veren Talat Paşa’nın “Ermeni meselesi hallolunmuştur, Fuzuli mezalimle millet ve hükümetin lekedar edilmesine lüzum yoktur” telgrafı. Murat Bardakçı’nın 2008’in son günlerinde çıkan kitabı Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrükesi’yle birlikte okunabilir...
Eleştirinin Sis Çanı, Semih Gümüş, Can
Radikal Kitap yazarlarından Semih Gümüş’ün her kitabı, edebiyatın bir yönüne büyüteçle bakmamızı sağlar. Eleştirinin Sis Çanı, Semih Gümüş’ün 2005-2006 yıllarında yazdığı ‘sis dağıtan’ yazılardan bir seçme. ‘Eleştirinin üzerindeki sis ne zaman dağılacak?’ sorusuna şöyle bir yanıt vermiş Gümüş: “Eleştirinin üstündeki sis beni, eleştiriyi ve eleştirmenleri ilgilendirmiyor. Önce bunu anlamamız gerekir. Bu, edebiyat ve kültür dünyamızın sorunu. Yıllardan beri eleştirinin yalnızca eleştirmenlerin değil, bütün edebiyatın sorunu olduğunu vurguluyorum. Ne zaman romancılar, öykücüler, şairler aynı zamanda öteki yazarlar ve okudukları kitaplar üstüne düşünüp yazar, o zaman eleştirinin üstündeki sis de dağılmaya başlar. Ben sis çanını 1991’de ilk kitabım yayımlandığı günden beri çalıyorum.”
Son Hafriyat, Emrah Serbes, İletişim
Her Temas İz Bırakır kitabıyla edebiyatımızda ‘iz bırakan’ Emrah Serbes, bir Ankara polisiyesine Son Hafriyat’la devam etti. İlk kitaptan tanıyıp çok sevdiğimiz Behzat Ç. ve ekibi, kötü bir Renault Toros’la Sakarya Caddesi’nden Ayaş’a kadar altını üstüne getiriyor Ankara’nın. Behzat Ç., Son Hafriyat’ta yine romanın başkahramanı ancak ilkinden farklı olarak romanın sonlarına dek -ilk romanda kızının intiharı nedeniyle yaşadığı travmadan dolayı- hiç konuşmayan, söylemek istediklerini hareketleriyle anlatan bir başkahraman olarak çıkıyor karşımıza. Kahramanımızın karşısında ise ‘kötülerin kötüsü’ (romanı okuyunca öyle olmadığını anladığımız) Red Kit var.
Aydınlanma, Maureen Freely, Metis
Aydınlanma, Türkiye siyasi ve toplumsal tarihi etrafında gelişen ama aynı zamanda ABD’nin özellikle dış politikaları üzerinde de duran insan hakları ve demokrasiden yana saf tutarak yazılmış bir roman. Maureen Freely, Aydınlanma’da 1960’lardan başlayıp 2005’e uzayan bir dönemi anlatıyor. Yazar, dönemi bilenlerin çok iyi hatırlayacağı ‘sandık cinayeti’nden esinlenerek kurguladığı hikâyesinin arka planında Türkiye Cumhuriyeti’nin son otuz yıllık tarihi anlatıyor. 60’lı ve 70’li yılları Türkiye’de geçiren Freely, ilhamını o zaman yakından tanıdığı Türk aydınlarından almış.
Körlük ve İçgörü, Paul de Man, Metis
Eleştirmen okumasının da bir tür körlük taşıdığı, bu okumanın da bir ‘yanlış okuma’ olduğunu gösteren bir kitap Körlük ve İçgörü. Paul de Man’ın 1971’de yazdığı, edebiyat eleştirisinin vazgeçilmezlerinden biri niteliğindeki bu kitap, bütün halinde 37 yıl sonra Türkçeye çevrildi. Edebiyatla biraz daha yakından ilgilenen okurun başucunda durmalı...
Gülün İçinde Bülbül Sesi Var, Nezihe Meriç, Yapı Kredi
50 kuşağı öykücüleri arasında kendine belli bir çizgi oluşturan Nezihe Meriç, öykülerini bir araya getirdiği Gülün İçinde Bülbül Sesi Var’da da ayrıntıları gözden kaçırmıyor.
Elmaslardaki Gökyüzü, Nilüfer Altınel, Oğlak
Daha önce kimi süreli yayınlarda öyküleri yayımlanan ve bir yayınevinde editörlük yapan Nilüfer Altınel, ilk romanı Elmaslardaki Gökyüzü’nde çirkinliğin, yalnızlığın, şiddetin ve pisliğin hikâyesini anlatıyor. Bir sokak hikâyesi gibi başlayan roman giderek bir aşk hikâyesine dönüşüyor. Üçüncü safhada bir kaçış hikâyesi. Onu izleyen süreç ise, okur açısından hiç de şaşırtıcı olmayacaktır ki, mafyöz bir hikâyeyi andırıyor.
Kadından Kentler, Murathan Mungan, Metis
Eğer hâlâ okumadıysanız ne yapıp edip okumanız gereken bir kitap Kadından Kentler. Hande Öğüt’ten alıntılayalım: “Türkiye’nin on altı ayrı şehrine savrulmuş kadınların öykülerini bir araya getirdi Murathan Mungan Kadından Kentler’de. Acıyı bir odanın iki duvarına, yere, uzama ve göç eylenen kentler ile terk edilen kentler arasındaki mesafeye hapseden ancak, gittiği her kentte kendi ötekisiyle ve ‘ikizi’yle buluşan kadınlar üzerinden, cinsiyet ayrımcı toplumsal düzenin paralelinde eril ve heteroseksüel mimariyi, kamusal ile özel arasındaki ayrımın kadın örüntülerine gelenekler, ahlâk, dinsel öğretiler aracılığıyla kazındığını gösteriyor Mungan, bu çok tanıdık hikâyelerinde.”
Liberaller, Ulusalcılar, İslamcılar ve Ötekiler, Haluk Şahin, Say
Radikal yazarı Haluk Şahin’in Türkiye’nin siyaset ortamına ilişkin ‘Ötekiler ne olacak?’ sorusuna yanıt aradığı kitabı Liberaller, Ulusalcılar, İslamcılar ve Ötekiler günümüzü anlamak için kaynak bir eser niteliğinde... Kitap, Haluk Şahin’in Devrim Sevimay’la yaptığı uzun söyleşiden oluşuyor. Kitap, 1980’den bu yana Türkiye’nin ideolojik hayatında ve medyada yaşananları AKP’nin yükselişiyle bağlantılandırarak ele alıyor.
AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu, Osman Ulagay, Doğan
Osman Ulagay’ın 22 Temmuz seçimlerinde AKP’nin elde ettiği başarıyı ve muhaliflerinin başarısızlığını değerlendiren kitabı okuyucudan büyük ilgi gördü. Bazı AKP muhaliflerinin Temmuz ayında bu iktidardan kurtulacaklarına duydukları inanç bazılarımızı epey şaşırtmıştı, sonra şaşkınlık sırası bu inanç sahiplerine geldi. Oysa durum gayet netti, ekonomik koşullar AKP’den yanaydı, AKP hem zenginden hem yoksuldan yana, hem demokratik hem mağdur görünmeyi beceriyordu. Muhalefetin ise ‘laikliği ve ulusal kimliği korumak’ gibi yeni olmayan hatta tutucu bir söylemden başka elinde bir şey yoktu. Şimdi geriye dönülüp bakıldığında daha iyi görülebilen bu durumu Osman Ulagay, AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu adlı kitabında en yalın ve açık haliyle aktarıyor.
Daha Dün, Selim İleri, Doğan
Selim İleri’nin ‘Geçmiş, Bir Daha Geri Gelmeyecek Zamanlar’ dizisi içinde yer alan Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın; Gramofon Hâlâ Çalıyor; Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba İki El Revolver; Solmaz Hanım, Kimsesiz Okurlar İçin romanlarına eklenen son roman Daha Dün... İlk dört romanın hayattaki ve romanlardaki karakterleri Daha Dün’de bir kez daha karşımıza çıkıyor, kimileri yazarından hesap soruyor, kimileri ödeşmesini bitiremediği hayattan gözlerini kapatamadan ayrılıyor, suda yayılan halkalar gibi birbirlerinin hayatlarına yer yer dokunarak, yer yer karışarak zaman içinde ilerliyorlar...
Bizim Çocuklar Yapamadı, Ertuğrul Mavioğlu
Daha önce Asılmayıp Beslenenler ve Apoletli Adalet kitaplarıyla 12 Eylül cuntacılarının adalet anlayışlarını ve cezaevlerinde uyguladıkları rehabilitasyon yöntemlerini anlatan Ertuğrul Mavioğlu, Bizim Çocuklar Yapamadı’da ülkemizin 12 Eylül 1980’de maruz kaldığı askeri darbenin karanlık yüzünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Ama sadece darbecilerin değil daha çok darbeye maruz kalanların gerçekliğini. Sıradan insanlardan işçilere, işsizlere, köylülere, memurlara, öğretmenlere, öğrencilere, çocuklara ve eşlere varana dek.
Türkiye’nin İyi Yönetimi, E. Fuat Keyman, İstanbul Bilgi Üniv.
Keyman’ın Türkiye’nin İyi Yönetimi adlı bu kitabı, Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu dönemi çeşitli boyutlarıyla fakat belirli bir bütünlük sergileyerek inceleyen ve 2004’ten bugüne kadar yazılmış yazılarının derlenmesinden oluşuyor. Keyman, ‘Küreselleşen Dünyada Türkiye’, ‘Kimlik, Demokratikleşme ve Kürt Sorunu’, ‘Demokratikleşme ve Sol Alternatif’ ve ‘2007: Türkiye Nereye Gidiyor?’ anabaşlıklarıyla Türkiye’nin temel gerilim eksenlerini ele alıyor. Kitap, Keyman’ın CHP yönetimine aday olan Umut Oran’la birlikte hareket ettiği bir dönemde yayımlanmış bir tür manifesto özelliği de taşıyordu.
Ama Hangi Atatürk, Taha Akyol, Doğan
Yılın tartışma yaratan kitaplarından biri oldu Ama Hangi Atatürk. “Taha Akyol’un Ama Hangi Atatürk kitabı, içeriği ya da konuyu ele alış biçiminin ötesinde öncelikle adıyla Atatürk’ün bu ülkedeki algılanma biçimlerine dikkat çekmesi açısından önem arz ediyor” diye başlamıştı Radikal Kitap’taki eleştiri yazısına Mehmet Ali Gökaçtı (aramızdan erken ayrılan dostumuzu bu vesileyle bir kez daha anmış olalım). Taha Akyol’un kitabı, Atatürk’ün değişik zamanlarda, farklı politikaları savunarak hedefe doğru ilerleyen bir siyasetçi olduğunu anlatıyor.
Saray Gezisi, Necip Mahfuz, Hitkitap
Saray Gezisi, 1998’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülmesi hem ülkesinde hem de dünyada büyük yankı uyandıran Necip Mahfuz’un Kahire Üçlemesi’nin ilk kitabı (diğer ikisi Şevk Sarayı ve Şeker Sokağı da Hitkitap tarafından yayımlandı). Üçleme, 1950’li yıllarda yayımlanmış olmasına rağmen bugüne kadar Türkçeye çevrilmemişti. Orta sınıf bir Kahire ailesinin, 1950’lere kadar üç kuşağının anlatıldığı kitaplar, Necip Mahfuz’u dünya romancılığının doruklarına taşımıştı.
Sanat/Cinsiyet, Ahu Antmen, İletişim
Radikal’in sanat eleştirmeni Ahu Antmen’in hazırladığı Sanat/Cinsiyet, feminist eleştiriye dair çok önemli tartışmaları başlatan makaleleri bir araya getiriyor. 60’lardan itibaren akademi, müze, sanat tarihi gibi belirleyici kurumların kadın sanatçıyı sürekli dışlayan sistematiğini sorgulayan bu metinler ilk kez kitaplaştı. Antmen, kitapta yer alan makalelerin, Gerilla Kızların 1980’lerin sonunda başlattığı eylemlerin öncesi ve sonrasında yazıldığını ifade ederek kitabın, feminist sanatsal pratiğe ve kurama yön veren düşüncelerin tohumunu atan metinlerle, bu tohumların nasıl sonuçlar vermekte olduğunu irdeleyen metinleri bir araya getirdiğini vurguluyor.
Allah’ın Kızları, Nedim Gürsel, Doğan
Nedim Gürsel, Allah’ın Kızları kitabında, İslamiyet’in doğduğu toprakları, cahiliye dönemini ve İslamiyet’in doğuşunu anlatırken Hz. Muhammed’i bir roman kahramanı olarak yansıtıyor. Gürsel’in, İslam’da inanç ve şiddeti, Hz. Muhammed’in özel hayatıyla ilgili bazı vahiyleri sorguladığı romanı; bir çocuk ile Harb-i Umumi’de Medine’yi savunmuş dedesinin öyküsünü anlatıyor. Okurlar tarafından büyük ilgi gören kitap Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “dini değerlere hakaret ve aşağılama” iddiasıyla soruşturmaya maruz bırakıldı. Gürsel’in kendi çocukluğundan etkiler taşıyan romanı, bir yanıyla da Müslüman Osmanlı ile pozitivist Cumhuriyet kuşaklarının ortak hikâyesi.
Türk Korkusu, Özlem Kumrular, Doğan
Özlem Kumrular’ın roman tadında kaleme aldığı kitap, Avrupa devletlerinin ve Katolik kilisesinin Türklere ilişkin bakış açısını irdeliyor. Yazar, Türk düşmanlığının tarihsel kökenlerine, yani 16. yüzyıl arşivlerinin derinliklerine iniyor. Yazarın karşılaştığı sonuçsa oldukça çarpıcı: “Avrupa, dünyada Türk imgesinin oluşup kemikleşmesinde en büyük rolü oynamış, kendi politikaları çerçevesinde bu imajı propaganda unsuru olarak kullanmayı ihmal etmemiştir. Akdeniz’in bir ucundan diğerine ulaşan, uzun yolculuk sırasında üzerine eklenen hikâyelerle daha da süslenen, çoğu zaman dönüşümlere uğrayan Türk imgesi, XV. ve XVI. yüzyılda, Giovanni Ricci’nin ossensione turca (Türk saplantısı) olarak nitelendirdiği kıtasal bir hastalığın tohumlarını da atacaktır... ”
Gizliajans, Alper Canıgüz, İletişim
Tatlı Rüyalar’la yazarlığa merhaba diyen, Oğullar ve Rencide Ruhlar kitabıyla da kendi tarzını iyice oturtan Alper Canıgüz, Gizliajans’ta okuru absürd bir maceranın ortasında bırakıyor. Bir tarafta dünyanın, kendisine karşı kurulmuş bir komplo olduğuna inanan, genç ve avare metin yazarı Musa; Musa’nın temiz kalpli ev arkadaşı Şaban, diğer tarafta, gaddar bir kedi tarafından yönetilen, birbirinden tuhaf çalışanlarıyla bir reklam ajansı: sanat yönetmeni Sanem, esmer ve seksi sekreterler Mehtap ile Sevilay, durmaksızın ağlayan yaratıcı yönetmen Çeşme, psişik-sismograf çaycı Ercan. Gizliajans’ta şöhretler de var elbette: Tesla, Prens Charles, Kaan Sezyum, Küçük Prens, Süpermen... Absürd demiştik...
Masumiyet Müzesi, Orhan Pamuk, İletişim
A. Ömer Türkeş, kitapla ilgili yazısına şöyle başlamıştı: “Beklenen roman, okuyucuyla buluştu. 2001 yılında yayımlanan Kar’dan bu yana yeni bir roman yayımlamayan Orhan Pamuk, uzun bir süredir üzerinde çalıştığı Masumiyet Müzesi’ni geçen günlerde tamamladı. Nobel ödülünü kazanmasının ardından yayımlanması bu romanla ilgili beklentileri daha da yükseltmişti. Ve söz konusu beklenti romanı/yazarı manşetlere elbette taşıyacaktı. Geçen hafta Masumiye Müzesi’ne odaklanan medyadan yansıyan haberleri okumuşsunuzdur. Öyleyse, yüzbinlik ilk baskıyla dağıtılan kitabın yakında ikinci baskıya gireceğini, romanda anlatılan hayatı canlandıran bir müzenin hazırlandığını, romanın 592 sayfa, 3071 paragraf, 140366 kelimeden ve 150’den fazla karakterden oluştuğunu, hikâyenin Yeşilçam melodramlarının kalıplarını kullanan bir aşkı anlattığını ve hatta hikâyenin ana akışını biliyorsunuz.” Orhan Pamuk’un Türkiye’de ve dünyada büyük ilgi gören romanı, bir aşk romanı olarak yazılmıştı. Kitap, Orhan Pamuk romancılığının tipik özelliklerini yani İstanbul’u ve sakinlerinin hikâyelerini barındırıyordu. Nişantaşı’ndan Çukurcuma’ya, 50’lerden 80-90’lara uzanan kitap, toplumsal yaşantımızın da detaylarına ve objelerine bakarak, özellikle Pamuk hayranlarını mutlu etmeyi bildi.
Son düzenleme: