19 Şaşırtıcı Maddede Gerçek Osmanlı Torunları

Chess

Nirvana
Kayıtlı Üye
14 Ağustos 2009
53.296
42.836
Popüler tarih okumalarında karşılaştığımız tezviratlardan bir tanesi Osmanoğlu ailesinin adeta birer IŞİD militanı gibi yaşadığı varsayımı. Gerçeklikten tamamen kopmuş bu mitolojik anlatıya göre Osmanlı Padişahları ve aileleri her türlü dünya nimetinden uzak bir şekilde yaşıyor, cinselliğe kata bulaşmıyor, içki içmiyor, seküler yaşam biçimlerinin tümünden alabildiğine kaçıyor. Öyle bir portre çıkıyor ki Osmanlı sülalesi İbn-i Teymiyye'nin itikadına göre selefi gibi yaşarken, birden "Cumhuriyet" diye bir bela geliyor, bütün itikadı yok ediyor, Halife Sultan ve ailesini memleketten kovuyor, başımıza türlü belalar getiriyor. Elbette hiçbir veri ile desteklenmesi mümkün olmayan bu mitolojik tarih okumasının tarihsel bir tarafı yok. İdeolojik bir bakış açısıyla kurgulanmış bu tarih anlatısı "İslam diniyle yönetilen bir Türkiye" talebini Osmanoğlu ailesi örneği üzerinden vererek, kurduğu karşıtlıkla mevcuda karşı bir tutum almaya çalışıyor. Gerçek nedir? Bazı fotoğraflarla göstermeye çalıştık.

1. Sultan Vahdettin'in El Yazısı Notaları
544ffd183b13e6172177124c.jpg

Sultan Vahdettin de büsbütün dünyadan kopuk, sanattan uzak, kuru bir insan değildi. Bir çok Osmanlı şehzadesi ve padişahı gibi sanatla ilgilendi. Yukarıdaki notalar 1914 tarihli "Vahdedine effendi" olarak imzalı. Merak edenler için, kapak sayfasındaki harflerde "latin alfabesi" kullanılmış ve Fransız dilinde yazılar yazılmış.

2. Sultan Vahdettin'in 3. eşi Müveddet Kadınefendi
544ffef2a1585834141ab89b.jpg

Babası Kato Davut bey, Annesi Ayşe Hanım'dır. 24 Nisan 1911 tarihinde Sultan Vahdettin ile evlendi. 1912 yılında Şehzade Mehmed Ertuğrul Efendi'yi doğurmuştur. San Remo'da Vahdettin'e eşlik etti. 1929 yılında Vahdettin'in vefatından sonra İskenderiye'ye yerleşerek burada bir evlilik daha yaptı. 1948 yılında Türkiye'ye döndü. 1950 yılında Çengelköy'de vefat etti. Zarif ve şık bir hanımefendi olarak biliniyordu.

3. Halife Abdülmecid'in "Haremde Goethe" Çalışması
545001e87e5dfc2422ff49ea.jpg

Halife Abdülmecid, Sultan Abdülaziz'in oğludur. Resimle ilgilendi, yabancı dil öğrendi. 1929 yılında "veliaht" olan Abdülmecid, 1910 yılında şehzadeliği sırasında kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin fahri başkanlığı görevini de üstlenmiştir. Abdülmecid'in eserleri "duygulu" ve "gerçekçi" olarak tanımlanır. "Haremde Goethe" isimli tablosu 1918 yılında Viyana'da sergilendi.

Fransa'da çekildi. Son Halife'nin kızının elbisesini din-i İslam'a aykırı bulmadığı gözüküyor. Ayrıca kendisinin şıklığı da çağdaş daireye gösterdiği adaptasyonun ipuçlarını veriyor. Yazdığı 35 sayfalık bir makalede Osmanlı Padişahlarını tahlil etmiş, İkinci Bayezid'in içkiye düşkünlüğü yüzünden sefil, İkinci Selim'in "sefih bir sarhoş" olduğunu ifade etmiştir. Abdülmecid Üçüncü Murad ve Üçüncü Mehmed'den "Osmanlı Devleti'nin amansız cellâdı" olarak bahsederken, Dördüncü Murad için ise "geleceğin en büyük hükümdarı olmaya namzet iken içtiği rakının kurbanı olmuş; devletin talihini ve geleceğini İbrahim gibi akıl noksanı ve anlayıştan mahrum bir şahsa terkederek dünyadan çekilmişti" demektedir. Üçüncü Ahmed'in sefahat tarafından ele geçirildiğini söyleyen Halife, Sultan Abdülmecid'in "içki müptelalığı yüzünden hayatını kaybettiğini" belirtecektir. (Kaynak)

5. Ulviye Sultan ve Kocası İsmail Hakkı bey Göksu Kasrının Bahçesinde Eğleniyorlar
54500966465e8e17337c9304.jpg

Ulviye Sultan, son Osmanlı Padişahı Vahdettin'in büyük kızıdır. Fotoğraf 1920 yılında çekildi. Sayın Cumhur reisimiz duymasın, kızlı- erkekli bir eğlence ortamı olduğu gözüküyor.

Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığını da yapmıştır. Mekteb-i Sultani'de okudu. Almanya'da Potsdam Askeri Akademisi'ni bitirdi. I. Dünya Savaşı'nda Verdun Cephesi'nde bulundu. 1969 yılında Kahire'de vefat etti. Neslişah Sultan, Hanzade Sultan ve Necla Sultan'ın babasıdır.

7. Sultan Vahdettin'in Kızı Sabiha Sultan
54500565fa040360176b9550.jpg

Rukiye Sabiha Sultan son Osmanlı Padişahı Vahdettin'in kızı, son Osmanlı Halifesi Abdülmecid Efendi'nin gelinidir. 1894 yılında dünyaya geldi. Genç kızlığı sırasında İran Şahı Ahmet Şah Kaçar ve Çanakkale Savaşı kahramanı Mustafa Kemal Paşa kendisiyle evlenmek için talip oldular. Sabiha Sultan, son halife Halife Abdülmecit Efendi’nin oğlu olan kuzeni Ömer Faruk Efendi ile evlendi ve Neslişah, Hanzade, Necla adında 3 kızları oldu. 1949 yılında Ömer Faruk Efendi'den boşanan Sabiha Sultan, 1971 yılında hayatını kaybetmiştir.

Mısır Kral naipliği yapmış Prens Muhammed Abdülmunim ile evlenmiştir. Sürgüne gittiğinde 3 yaşındaydı. Fransa'da eğitim gördü. Fransızca, İngilizce ve Arapça bilmektedir. 1963 yılında Türkiye'ye dönen Neslişah Sultan, 2012 yılında hayatını kaybetti. Kayak, yüzme ve bilhassa binicilikteki mahareti uzun yıllar konuşulmuştur.

Mısır Hanedanı mensuplarından Mehmet Ali İbrahim ile evlenen Sultan, dünya sosyetesinin en güzel kadınlarından birisi olarak ün yapmıştır. Fotoğrafta kızı Prenses Fazile ile birlikte.

11. Hanedan Üyeleri Fransa'da
545009f8f5fa2594264937ad.jpg

Fotoğraf Nice'in Promenade Anglais kıyı boyunda çekildi. Hanedan üyeleri birlikte olmanın keyfini çıkartıyor.

12. Ali Vasıb Efendi eşleri Mukbile Sultan'la
54500a4dea796e792561031a.jpg

Ali Vâsıb Osmanoğlu, Osmanlı şehzadesi ve hanedan reisidir. Padişah V. Murad'ın torunu Şehzade Ahmed Nihad Osmanoğlu Efendi'nin oğludur. Annesi Safiru Hanımefendi'dir. Galatasaray Lisesi’nde (Mekteb-i Sultani) ve Harp Okulu’nda (Mekteb-i Askeri) okudu. Saltanatın lağvı ve hanedan üyelerinin 1924’te sürgüne gönderilmesi üzerine ailesiyle birlikte yurtdışına çıktı. 10 yıl kadar Fransa’da yaşadı. 1983 yılında İskenderiye'de vefat etmiştir.

13. Sultan V. Murad ve Sultan II. Abdülhamid'in Torunları Bir Arada
54500ab847729c411abd77da.jpg

Fotoğrafta ortada bulunan Ali Vasıb Efendi. Hanedan üyeleri birlikte fotoğraf çektiriyorlar.

14. Sultan Reşad'ın torunlarından Lütfiye Sultan ve Nazım efendi
54500b0ff5fa2594264937ec.jpg

Osmanlı torunlarının şıklığı ve yakışıklılıkları hakkında uzun uzadıya konuşmaya gerek yok. Çok zor şartlar altında bile tarzları ile köklü bir hanedanın üyesi olduklarını gösteriyorlar.

15. Mihrimah Sultan
54500bbcea796e792561036f.jpg

Osmanlı padişahı Sultan Reşad'ın torunu olan Mihrimah Sultan, hanedanın ‘yeşil gözlü prensesi’ olarak tanınırdı. 1923'te babası Şehzade Ziyaeddin Efendi'nin Çamlıca'daki köşkünde doğmuş, bir yaşındayken, hanedanın bütün mensuplarıyla beraber, Türkiye'den sürgüne gönderilmişti. Ailesiyle beraber Lübnan'a, oradan da Mısır'a giden genç prensese, 1940'lı yıllarda soylu bir talip çıktı: O devir Ürdün'ün kralı Abdullah'ın oğlu Prens Naif. Nikáhları Amman'da kıyılan çift, orada yaşamaya devam etti. Kral Abdullah'ın Kudüs'te bir suikastta can vermesinden sonra, Ürdün tahtına büyük oğlu Tallal geçti ve Mihrimah Sultan'ın eşi Prens Naif, kısa bir süre için Ürdün veliahtı oldu, Sultan da Ürdün'ün ‘iki numaralı hanımefendisi’ konumuna geldi. Ancak Kral Tallal'ın ‘akli dengesini kaybettiği’ gerekçesiyle tahttan indirilip, İstanbul'a getirilerek Ortaköy'deki Şifa Yurdu'na kapatılması üzerine Ürdün'de bütün taht dengeleri değişti. Mihrimah Sultan'ın tahta davet edilen eşi Prens Naif, ‘Siyaseti sevmiyorum’ diyerek krallığı reddedince, Tallal'ın küçük oğlu Hüseyin, Ürdün tahtına geçti. Prens Naif ve eşi Mihrimah Sultan ise Amman'da ‘kraliyet ailesinin en kıdemli mensupları’ olarak yaşamaya devam ettiler. (Kaynak: Hürriyet)

İngiltere’de yaşayan Osmanoğlu, İstanbul’da bir ev aldı. TRT için hazırlanan ’Osmanlı Hanedan Ailesi’ belgeseline danışmanlık yaptılar.

17. Osman Osmanoğlu Kızı Ayşe ve Torunlarıyla
54500d220aa4d7072774e952.jpg

Arkada yer alan portredeki Padişah, "Tanzimatçi" ve "Gazi" olarak bilinen Abdülmecid'dir. 1839'dan 1861'e kadar hükmetti. 3 Kasım 1839'da Osmanlı demokratikleşmesinin ilk adımı olan (Gülhane Hatt-ı Şerif-î) Tanzimât Fermânı’nı yayımladı, 18 Şubat 1856'da (Islâhat Hatt-ı Hümâyûn-u) Islâhat Fermânı’nı ilân etti.

Bodrum Yalıkavak'taki villasında geçiren 3 çocuk 7 torun sahibi Osman Selaheddin Osmanoğlu için kızı Ayşe Gülnev Sutton 2003 yılında bir parti düzenledi. Partiye ailenin Suriye, İngiltere, Mısır ve Ürdün'de yaşayan 19 üyesi katıldı. Kutlama sırasında jandarma, villanın çevresinde geniş güvenlik önlemi aldı.

19. Son Jenerasyon Osmanlılar
54500f60fe6e471b1b3da686.jpg

Fotoğrafta yer alanlar, Osman Selahattin Osmanoğlu'nun kızı Ayşe Gülnev Osmanoğlu'nın çocukları, son jenerasyon Osmanlılar. Soldan sağa, Prens Lysander Cengiz, Prenses Tatyana Aliye, Prens Maximillian Ali, Prens Ferdinand Ziya ve Prens Cosmo Tarık. Hepsini sevgiyle selamlıyoruz.

Son Söz
20. yüzyılın başında da, daha öncesinde de Osmanlı Hanedanı anlatıldığı gibi adeta Selefi bir İslam inancıyla yaşayan bir aile hiç olmadı. Son Halife Abdülmecid'in dediği gibi içki içenler olduğu gibi, Osmanlı ailesi içinde sanatın her dalıyla ilgili, tarih ve kültürel zevkleri gelişkin bir çok kişi bulunmaktaydı. Fatih Sultan Mehmet 19 yaşında 4 dil biliyordu. Yunanca, Arapça, Farsça ve Sırpçayı kusursuz şekilde konuşuyordu. "Ağlasa derd-i derûnum çeşm-i giryânım sana / Âşikâr olurdu gâlib râz-ı pinhânım sana" (Sevgili!) İçimdeki dertler ile, yaş dolu gözlerim senin için ağlayacak olsa, (gönlümdeki) gizli sırlarım (gözyaşlarıma) gâlip gelir ve (sırlar) sana aşikâr olurdu) dizelerinde ifade ettiği gibi romantik bir gönlü de vardı. Avni mahlasıyla bir çok şiir yazdı. Kanuni "Muhibbi" lakabı ile aşk şiirleri kaleme alırken, Dördüncü Murad'ın lakabı "Muradi" idi. Şah Murad mahlasıyla 15'e yakın saz ve söz bestesi bulunmaktadır. Üçüncü Selim Türk musikisinin en büyük bestekârlarından birisiydi. Ney üfleyip, tambur çalan bir padişahtı. Sultan Abdülaziz ney ve lavta çalardı, son Osmanlı Padişahı Vahdettin piyanistti, Sultan 3. Mehmet kaşık ustasıydı, 2. Abdülhamid kakma ve süsleme sanatıyla ilgiliydi.

Bugün bu niteliklere sahip olmak "monşerlik" diye aşağılanırken, bir çoğu hiçbir komplekse kapılmadan batı dillerini öğrendiler, sanatla ve zanaatin değişik kollarıyla haşır neşir oldular. Sherlock Holmes çevirileri yaptıran 2. Abdülhamid, Fatih Sultan Mehmet'in bir rönesans aydını gibi bir çok eseri bir çok farklı dilde okumasından çok uzak değildir. Hanedanın sürgündeki üyeleri de bu gelenekleri devam ettirmeye çalıştılar. Çelebiliği bırakıp kabadayı, nezaketi bırakıp küfürbaz, zerafeti bırakıp hodbin olmadılar. Basbayağı değersizleşmeye karşı çıkmak için çok sebebimiz var.

Son Padişah Vahdettin" kitabında Sultan Vahdettin'in torunu Hümeyra Özbaş'tan nakille ilginç bir hikaye anlatır. Saltanat kaldırılmış, Vahdettin ülkeden sürülmüştür. San Remo'da bir gün, köşkün bahçesinde dayısı Ertuğrul ile beraber oyun oynayan Hümeyra İstanbul'dan hatırladığı bir şarkıyı söylemeye başlar. "Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa, adın yazılacak mücevher taşa.." Şarkıyı duyan kalfası hemen müdahale eder. Gerisini Çetiner şöyle anlatıyor:

"-Hanım Sultanım, dedi, çok yaşa, çok yaşa değil! Kahrolsun Mustafa Kemal Paşa diyeceksin. Yoksa Şah dedeniz kızar!

Hümeyra da aynı şarkıyı bu sefer "Kahrolsun Mustafa Kemal Paşa" diye söylemeye başlayınca... Köşkün içinde telaşla, ağalar çocukların yanına koşuştu ve korkuyla,

- Efendimiz, söyledğiniz bu şarkıya, bu sözlere çok kızdı! Hemen sizi görmek istiyor!..

Hümeyra ile Ertuğrul titrediler.. Ne olmuş ki? Kalfa kadın öğretmiş, o da şarkıyı Şah babasının istediği şekilde söylemişti!

Sultan Vahdettin hiddet içindeydi.

- Kim öğretti sana bu şarkıyı! dedi.

Hümeyra omuzlarını kaldırdı:

- Bilmem İstanbul'da öğrenmiştim...

Vahdettin sesini alçalttı, bu kez,

- Peki başında "Çok yaşa çok yaşa Mustafa Kemal Paşa" derken niçin "Kahrolsun" diye değiştirdin?

- Kalfa kadın böyle söyledi! Yaşa dersen şah deden kızar, kahrolsun dersen memnun olur dedi..

Vahdettin torunu ve oğluna şunları söyledi:

- Mustafa Kemal Paşa büyük bir Türk askeridir.. Ülkemizden düşmanları kovmuştur.. Böyle bir paşaya kahrolsun diyemezsiniz! Bunu size öğreten aptal ve cahil kadınlar.. Bir daha ağzınızdan böyle bir söz duymayayım!"

onedio
 
bu osmanlı hanedanı da kafa karıştırıcı aslında. aslında bu hanedanın Türk olmadıgı konusundaki görüşler bana çok makul geliyor. belki de Türk degil bunlar, Bizans hanedanının devamı olabilirler. yani sonradan Bizanslılaşma demiyorum, basbaya Bizans tahtı prens ve prenseslerini bize osmanlı diye yutturuyor olabilirler. mantıksız gelmiyor bana.
 
:KK57: böyle okudum. hep ilgimi çekmiştir hanedan mensuplarının hayatları..
not: küçük prens Maximillian Ali polo gömlek giymiş. :KK8:
 
madde 19 a bakınca bunlar hiç türk çocuğuna benzemiyo demiştim. Belki Türkler belki değiller o kadar bilgim yok ama şu bi gerçek ki, padişah soyundan olsun olmasın, bi şekilde saraydan çıkanların (sarayda çalışanlar dahil) şimdi ki torunları pek bi janti
 
bizim millet (özellikle dinci kesim) bunları atalarımız olarak görüyor. ''ah osmanlı keşke geri gelse'', ''osmanlı ne kadar adaletli ve güzeldi'' diye öve öve bitiremiyorlar ama bunların baya baya Bizans hanedanının devamı olma ihtimali çok mantıklı geliyor bana. Türk'e benzemezler, padişahların hiçbiri Türklerle evlenmez hep Sırplarla falan o civardan evlenirler, saraya Türkleri sokmazlar, Türklere egitim verilmez... vs. yani resmen Türklerin sırtından şatafatlı bir hayat sürüp Türkleri köle gibi görmüşler. bu yüzden mantıklı geliyor işte. osmanlı dogu roma imparatorlugu'nun devamı diyorlar işte.

tarihi kayıtlarda Osman diye biri yok, kurucusu oldugu söylenen. onun babası Ertugrul gazi diye birisi de yok.

onun oglu Orhan (2. padişah) da biraz garip. Orchannes diye geçiyor kayıtlarda ve Bizans imparatorunun damadı olarak geçiyor.

Fatih Sultan Mehmet desen, kendisini Roma imparatoru addediyor. hatta adın basılmış parada da ''imperatorum byzantium'' yazıyor. yani Bizans imparatoru olarak para bastırmış yani adam... vs vs

evlendikleri kadınlar belli, hiçbirisi Türk degil. sarayda kullanılan dil Türkçe degil...

devletin adı bile Osmanlı devleti degil. bu ad sanırım 18..yy da devletin adı oluyor. aslında osmanlı devleti zannedilen devletin esas ismi ''devlet-i aliyye''. şatafatlı yaşantının abartıya kaçması ve yönetimin kötüye gitmesi sonrası yönetimi Türkler ele geçirdi ilk defa ve devamında devrim gerçekleşti ve cumhuriyet kuruldu.

bunların uzantıları hala Türkleri kullanmaya devam ediyor ne yazık ki. meclise bakın içinde Türk yok. zenginlere bakın içinde dogru dürüst Türk yok. bunları düşününce açıkçası Hitler'i suçlu olarak göremiyorum. onun zamanında da Almanlar kendi ülkelerinde yahudilerin kölesiydi. yahudiler Almanları sabahtan akşama köle gibi çalıştırır ardından 3 kuruş verirlermiş, sosyal hak falan hiiiç.... e Hitler de kendi ülkemde elalemin kölesi mi olucam der ve olaylar gelişir...

bunlar çok uzun hikaye, bölük börçük özet geçtim ama lanet tarih tekerrürden ibaret işte. belki de tarih zannettigimiz koca bir yalandan ibaret, hem de hepsi...
 
Valla yaziyi okumadin ama resimler pek bi ilgi cekici. Keske osmanli torunuyuz diyenlerde, boyle modern bi goruntuye sahip olsalar.
Vay beee....
 
Son Söz
20. yüzyılın başında da, daha öncesinde de Osmanlı Hanedanı anlatıldığı gibi adeta Selefi bir İslam inancıyla yaşayan bir aile hiç olmadı. Son Halife Abdülmecid'in dediği gibi içki içenler olduğu gibi, Osmanlı ailesi içinde sanatın her dalıyla ilgili, tarih ve kültürel zevkleri gelişkin bir çok kişi bulunmaktaydı. Fatih Sultan Mehmet 19 yaşında 4 dil biliyordu. Yunanca, Arapça, Farsça ve Sırpçayı kusursuz şekilde konuşuyordu. "Ağlasa derd-i derûnum çeşm-i giryânım sana / Âşikâr olurdu gâlib râz-ı pinhânım sana" (Sevgili!) İçimdeki dertler ile, yaş dolu gözlerim senin için ağlayacak olsa, (gönlümdeki) gizli sırlarım (gözyaşlarıma) gâlip gelir ve (sırlar) sana aşikâr olurdu) dizelerinde ifade ettiği gibi romantik bir gönlü de vardı. Avni mahlasıyla bir çok şiir yazdı. Kanuni "Muhibbi" lakabı ile aşk şiirleri kaleme alırken, Dördüncü Murad'ın lakabı "Muradi" idi. Şah Murad mahlasıyla 15'e yakın saz ve söz bestesi bulunmaktadır. Üçüncü Selim Türk musikisinin en büyük bestekârlarından birisiydi. Ney üfleyip, tambur çalan bir padişahtı. Sultan Abdülaziz ney ve lavta çalardı, son Osmanlı Padişahı Vahdettin piyanistti, Sultan 3. Mehmet kaşık ustasıydı, 2. Abdülhamid kakma ve süsleme sanatıyla ilgiliydi.

Bugün bu niteliklere sahip olmak "monşerlik" diye aşağılanırken, bir çoğu hiçbir komplekse kapılmadan batı dillerini öğrendiler, sanatla ve zanaatin değişik kollarıyla haşır neşir oldular. Sherlock Holmes çevirileri yaptıran 2. Abdülhamid, Fatih Sultan Mehmet'in bir rönesans aydını gibi bir çok eseri bir çok farklı dilde okumasından çok uzak değildir. Hanedanın sürgündeki üyeleri de bu gelenekleri devam ettirmeye çalıştılar. Çelebiliği bırakıp kabadayı, nezaketi bırakıp küfürbaz, zerafeti bırakıp hodbin olmadılar. Basbayağı değersizleşmeye karşı çıkmak için çok sebebimiz var.

Son Padişah Vahdettin" kitabında Sultan Vahdettin'in torunu Hümeyra Özbaş'tan nakille ilginç bir hikaye anlatır. Saltanat kaldırılmış, Vahdettin ülkeden sürülmüştür. San Remo'da bir gün, köşkün bahçesinde dayısı Ertuğrul ile beraber oyun oynayan Hümeyra İstanbul'dan hatırladığı bir şarkıyı söylemeye başlar. "Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa, adın yazılacak mücevher taşa.." Şarkıyı duyan kalfası hemen müdahale eder. Gerisini Çetiner şöyle anlatıyor:

"-Hanım Sultanım, dedi, çok yaşa, çok yaşa değil! Kahrolsun Mustafa Kemal Paşa diyeceksin. Yoksa Şah dedeniz kızar!

Hümeyra da aynı şarkıyı bu sefer "Kahrolsun Mustafa Kemal Paşa" diye söylemeye başlayınca... Köşkün içinde telaşla, ağalar çocukların yanına koşuştu ve korkuyla,

- Efendimiz, söyledğiniz bu şarkıya, bu sözlere çok kızdı! Hemen sizi görmek istiyor!..

Hümeyra ile Ertuğrul titrediler.. Ne olmuş ki? Kalfa kadın öğretmiş, o da şarkıyı Şah babasının istediği şekilde söylemişti!

Sultan Vahdettin hiddet içindeydi.

- Kim öğretti sana bu şarkıyı! dedi.

Hümeyra omuzlarını kaldırdı:

- Bilmem İstanbul'da öğrenmiştim...

Vahdettin sesini alçalttı, bu kez,

- Peki başında "Çok yaşa çok yaşa Mustafa Kemal Paşa" derken niçin "Kahrolsun" diye değiştirdin?

- Kalfa kadın böyle söyledi! Yaşa dersen şah deden kızar, kahrolsun dersen memnun olur dedi..

Vahdettin torunu ve oğluna şunları söyledi:

- Mustafa Kemal Paşa büyük bir Türk askeridir.. Ülkemizden düşmanları kovmuştur.. Böyle bir paşaya kahrolsun diyemezsiniz! Bunu size öğreten aptal ve cahil kadınlar.. Bir daha ağzınızdan böyle bir söz duymayayım!"

onedio

Konu eski fakat ilgimi yeni çekti. İmparatorluk Çökerken Sarayda 22 Yıl - Hıfzı Topuz okuyorum şu an.
Aslında gelinen noktanın Cumhuriyet ilanı ve pek çok şeyin aslında bir süreç sonunda olduğunu gösteriyor.
Vahdettin'in Atatürk için söylediği sözler için ise şaşırdım ve duygulandım...
 
mihrimah sultan selfie mi çekmiş yatarken ne:KK48: altında da retrica yazarmış:KK53::KK53:
Güzel kadınmış yalnız selfie bahane kadın şahane.
Zaten özellikle son padişahlar hep Çerkez cariyelerden doğma.
Çerkezlerin güzelliği zaten meşhur, görüntü ortada :KK66:
 
Güzel kadınmış yalnız selfie bahane kadın şahane.
Zaten özellikle son padişahlar hep Çerkez cariyelerden doğma.
Çerkezlerin güzelliği zaten meşhur, görüntü ortada :KK66:


aynen çok güzel gerçekten, asaletide yüzüne vurmuş
 
X