18 Mart Çanakkale Zaferi




Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- “Bu bir Avrupalı!”
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi… Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâ’ûna da zuldür bu rezil istilâ!

Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlâhî o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme” dedi.

Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar…

Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;

Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy
 



Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bir tümsek, Anadolu'nda,
İstiklâl uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmed'in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed'in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki, haşr olan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.


Necmettin Halil ONAN
 

Şanlı Zaferin 103.yılında şehitlerimizi sevgi,minnet ve rahmetle anıyoruz...



 
BİR DESTANDIR ÇANAKKALE
Bir destandır Çanakkale. Vatanın bağrında açan bir gül,
analarımızın gözünde yaş, gelinin gönlünde hasret, vatana
kurban olsun diye on beşlik delikanlıların başına yakılan kına,
Mehmetçik’in elinde bayrak…
Çanakkale, yokluğun ve yoksulluğun zaferidir.
Mehmetçik’in yılmadan, yıkılmadan ayakta kaldığı, hatta
düşmana insanlık dersi verdiği bir savaştır. Analarımızın
evlatlarını “Ya şehit ol ya gazi…” diyerek cepheye gönderdiği
bir fedakârlık destanıdır Çanakkale.
Düşman devletlerin “Hasta Adam” dediği Türk milleti,
hastayken bile neler yapabileceğini Çanakkale’de göstermiş ve
Batılı ülkelerin kafasındaki “Türk vatanını bölüşmek”
düşüncesini bir parça olsun ertelemiştir. Bunu başarmak hiç de
kolay olmadı elbette. Sadece dedelerimiz, babalarımız değil,
ninelerimiz, kardeşlerimiz, gül yüzlü kızlarımız da savaştaydı.
Herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmış, yeri
geldiğinde de gül şerbeti içer gibi şehadet şerbeti içmekten
çekinmemişti.
Çok şehitler verdik biz bu zafer uğruna. Türk’ün
yetiştirdiği güzel evlatları, bağrı yanık anaları, cesur babaları
kaybettik, ama vatan için yılmadan mücadeleye devam ettik.
Düşmanı yendik, ama hiçbir zaman inancımızı, insanlığımızı
ve merhametimizi kaybetmedik. Dimdik durduk düşmana
karşı. Evet belki topumuz tüfeğimiz yoktu, ama iman dolu
göğsümüz vardı.
Çok zor şartlar altında savaşsak da, düşmanla beraber
yoklukla boğuşsak da hiç yılmadık. Hep bir ümidimiz vardı.
Bu imanla mücadele ettik ve düşmanı Çanakkale’den
geçirmedik ve asla geçirmeyeceğiz. Dedelerimiz, analarımız,
babalarımız tarihe altın harflerle yazdırdılar Çanakkale’nin
adını. Biz de o yüce emaneti koruyup kollayacağız.

Çanakkale’den alacağımız birçok ders var. Bu sadece
kahramanlıktan ibaret değil. Her ne kadar savaşta olsak da
vatanımızı korumak için düşmanlarımızı öldürmek zorunda
kalsak da onurumuzu koruduk, düşmana bile adaletli
davrandık. Buraya gelirken Türkleri barbar görenler, savaşta
gösterdiğimiz kahramanlık ve merhamet karşısında şaşkına
dönmüş ve hayranlıklarını ifade etmek zorunda kalmışlardır.
Günümüzde ise pek çok yerde vahşice katliamlar savaş
sayılıyor. Merhametsizce insanları öldürenler şehit olduklarını
zannediyor. İnsanlık adeta can çekişiyor. Keşke tüm insanlar
Çanakkale ruhunu hissedebilseler. O zaman, savaşın sadece
vatanı savunmak söz konusu olunca hak olduğunu, savaşırken
bile insanca duyguların korunabileceğini anlarlardı. Böylece
dünya daha huzurlu, daha güzel bir yer olurdu.
Değerli atalarımıza, o güzel insanlara layık olmak,
hatıralarına, emanetlerine sahip çıkmak bizim boynumuzun
borcu. Çünkü biz onların torunlarıyız. Atalarımızın bu yüce
mücadelesini hep örnek alarak yaşamalıyız. Onlara bu
borcumuzu nasıl öderiz bilmiyorum, ama Çanakkale
Destanı’nı okudukça, anladıkça günümüzde yapılan hataları
daha iyi görüyorum. Bunları göz önünde bulundurarak hem
atalarıma layık olmak hem de vatanımı korumak için
mücadele ediyorum. Kardeşlerime, arkadaşlarıma da şunu
söylemek istiyorum: Atalarımızı daha iyi anlamaya çalışalım
ve onları örnek alalım, çünkü aslında Çanakkale, atalarımızın
bize verdiği bir mesaj.
“Çalışın, güçlü olun ki yeni acılar yaşamayalım.”
mesajı…
Gözde Havva GÜN
Plevne Ortaokulu 8/D
AMASYA
TÜRKİYE İKİNCİSİ
 
Saygı ve minnetle anıyoruz

ÇANAKKALE

Ç anakkale geçilmez dediler, geçilmedi!
A nalar ağladı, oğullar savaştı.
N e olursa olsun dediler, cepheye gittiler;
A nalar ağladı, oğullar savaştı.
K ürdü,Türk’ü lazı çerkezi,
K imi harbiyeli, kimi liseli.
A ğası da var, çiftçiside,
L a İlahe İllallah! diyerek savaştı hepsi,
E n sonunda kazandılar bu büyük zaferi!
 
Övün, ey Çanakkale, cihan durdukça övün!
Ömründe göstermedin bin düşmana bir düğün.
Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün,
Başına yüz milletin üşüştüğü yersin.

Nice tüysüz yiğitler yılmadı cenk devinden,
Koştu senin koynuna çıkar çıkmaz evinden.
Sen onların açtığı bayrağı alevinden,
Kaç bayrağın tutuşup yere düştüğü yersin!

Sen savaşa girince mızrakla, okla, yayla,
Karşına çıktı düşman çelikten bir alayla.
Sen topun donanmayla, tüfeğin bataryayla,
Neferin ordularla boy ölçüştüğü yersin.

Bir destana benziyor senin bugünkü halin.
Okurken duyuyorum sesini ihtilalin.
Övün, ey Çanakkale ki sen Mustafa Kemal’in
Yüz milletle yüz yüze ilk görüştüğü yersin!
 
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
MEHMET AKİF ERSOY..
 
Vizyona giren Türk İşi Dondurma'yı izleyin mutlaka.
Çok çok etkinlendim.
Bize cennet vatanı hediye veren Başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmaz üzere, bütün şehitlerimizden, gazilerimizden Allah bir değil bin razı olsun. Mekanları cennet olsun inşallah.
 
Allah onlara cennetin en güzel yerini nasip etsin şehit onlar ölü değil diridirler
Çanakkale şehitliğine gitmek bir türlü nasip olmadı ama inşaallah birgün nasip olursa orda hüngür hüngür ağlicam
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…