Tezgahın farkında değil misiniz

Yanii tabii ki hemen gidelim oy verelim diye bir şey yok ama her sözünden de anlam çıkarıp vay bunu dedi Atatürk düşmanı demenin de gereği yok. İslam adına yaptığı araştırmalar, başkanlıklar çok daha fazla ve nedense İslam yanlısıysa Atatürk karşıtıdır gibi bir izlenim oluyor. Ama bence Napolyon sözünü ben Atatürk'ü kötülemek için dediğini sanmıyorum onun yaptıklarına bakarak Atatürk tıpkı onun gibiydi değil de o kişilerin o ülkeler için taşıdığı anlamı demek istedi gibi geldi bana.



Şimdi ben pek zaten köşe yazılarını kaale almıyorum ama öven yazıları okuduğum kadar yeren köşe yazılarını da okuyorum bilmediğimiz, görmediğimiz taraflarını da görmek amacıyla bugün Yılmaz Özdil'de yermiş mesela okudum değerlendirdim yine bugün başka bir yazıda da artılarını yazmış, eleştirildiği noktaların haksız yerlerini yazmış onu da okudum değerlendirdim. Yani bu bir süreç aslında ve şu anda şu kötü insan, akp nin adamı kurucusu, işte chp nin duruşuna yakışmıyor oy vermem demek için çok çok erken bana göre. Daha tam konuşması bile olmadı adamın.

Hele bir yurt gezilerine çıksın kendini tanıtsın, anlatsın gözlemleyelim kararımızı ona göre verelim fikrindeyim ben ama Atatürk ve Cumhuriyet söz konusu olduğunda hiçbir yerde tek prim vermeyen, her sözü kırk yaran benim ve gerçekten de Ekmeleddin beyin Atatürk'ü putlaştırmayın ya da işte ona buna benzetmesinde ben art niyet göremedim şahsen. Zamanla daha iyi göreceğiz zaten. Ama ısrarla söylüyorum Cumhurbaşkanlığına gelecek kişinin siyasi kimliği olmasını istemiyorum mesela başbakan aday olacaksa bir partinin başbakanlığı yapan birinin tuttuğu taraf hele ki başbakan larak yönetiş tazrı, ayrımlaştırması belliyken böyle birinin cumhurureisi olmasını istemem. Başka parti içinde istemezdim mesela Deniz Baykal'ı, Kılıçdaroğlunu aday istemezdim. Her kesime partiye eşit uzaklıkta birini isterim ve ilk izlenim bu aday bana böyle bir aday geldi. Tabii daha süreç var konuşmalarını, davranışlarını inceleyeceğiz ama şu dönemde yazılanlar ve denilenler üzerinden ilk kelimeler üzerinden çıkarım yapmak anlamsız. Ben denemek taraftarıyım yeni insanları.
Samimi fikrimi söyleyeyim mi?
Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili haberlerin çıktığı ilk günden beri siyasete bulaşmamış, şu anda mecliste olan veya daha önce mecliste bulunmuş insanların dışında bir isim olmasını temenni ediyordum, Ekmeleddin bey böyle biri diyeceksiniz ama benim kafamdaki düşünce daha doğrusu siyasete ve Cumhurbaşkanlığı mevkiine bakış açımla şu andaki siyaset ve Cumhurbaşkanı aday seçimi birbiriyle bağdaşmıyor.


Başbakan,vekil vs seçimler farklı birşey, siyasi partiler vardır, onlarında adayları olur, hangisinin düşünce yapısı ve vaadleri size yakınsa ona oy verirsiniz lakin Cumhurbaşkanlığı benim gözümde çok farklı.

Cumhurbaşkanını halk seçecekse yeni bir düzenleme getirilmesi gerekir diye düşünüyorum, mesela partiler C.Başkanı adayı çıkarmamalılar ya da ne bileyim yürürlüğe girdi mi son zamanlarda takip etmedim, Başbakan hem Başbakanlık hem Cumhurbaşkanlığı yapabilecek yetkilerle donatıldı yanılmıyorsam, bu Cumhurbaşkanlığı'na siyaset karışması demek.

Cumhurbaşkanı siyasetin tarafı, belli bir siyasi görüşü temsil eden biri olamaz, tüm inançlara ve siyasi düşünceye aynı mesafede olan, önceliği vatanın ve halkın çıkarları olan biri demek benim için.

Ama bugün gelinen noktada her parti kendince bir aday çıkaracak, halk Cumhurbaşkanını değil, adayı çıkaran siyasi partiyi oylayacak.
Şimdi bu inkar edilecektir veya kabul edilecektir bilemem, ben samimi düşüncemi dile getiriyorum sadece.

Sandığa gidildiğinde Akp kimi gösterirse göstersin hiç fark etmeyecek, partiyi destekleyenler partinin gösterdiği adaya oy verecek, aynı şekilde çatı aday diye takdim edilen Ekmeleddin beyi de Chp ve Mhp aday gösterdi diye oy verilecek. Chp'nin adayı değil deniyor ama ismi açıklayanlar kim?

Peki Cumhurbaşkanlığı seçiminin yerel ya da genel seçimlerden ne farkı kalıyor öyleyse?

Oysa partiler hiç aday çıkarmasaydı, Cumhurbaşkanı olma kriterlerine uyan, siyasi kimliği olmayan herhangi bir Türk vatandaşı aday olsaydı, daha doğrusu bu şekilde 3-4 aday olsaydı, onlar kendi seçim kampanyalarını kendileri yürütseydi, halka kendilerini tanıtsalardı, bizde vatandaş olarak hür irademizle oy verseydik, şimdi hür irademle sadece adaya oy veriyorum diyebiliyor mu çoğunluk? Sanmıyorum, adayın ismi seçime 3 gün kala da açıklansa desteklediğiniz veya destekleyeceğim dediğiniz parti için oy vereceksiniz, siniz derken oy verme yaşına gelmiş tüm vatandaşlardan bahsediyorum.

Şurda seçime kalmış 2 ay adaylar açıklanmaya başlıyor, neden çünkü içinde siyaset var, neden çünkü bu seçimde de partiler adayları değil partilerin oylanacağını biliyorlar, bağımsız adaylar olsaydı en azından 3-4 ay belki 6 ay öncesinden adaylar başvurur, kampanyalarına başlardı, şuraya yazıyorum, kim kazanırsa kazansın zaferi kutlayıp meydanlara çıkacak olanlar yine partiler. Bu platformda yazacak olanlarda partililer.

Taraf olmayan bertaraf olur deniyor, bu söze katılmıyorum, benimde bir düşüncem, siyasi bakış açım var, varolan siyasi düşünceler benim düşüncemle uyuşmuyorsa uysa da uymasa da gidip falancaya oy vereyim diyemem. Ayrıca siyaset demek ülke ve halkın kaderi demek, futbol takımı değil ki taraftar olup rakip takım gol attığında üzülüp tuttuğum takım gol attığında sevineyim, siyasette yapılan her hamle, her hata ülkemi ve insanlarımızı etkiliyor.

Ülkenin siyasi anlayışı, Cumhurbaşkanlığı'na bakış, adayların siyasi partiler tarafından çıkarılması benim için hayal kırıklığı.
 
Samimi fikrimi söyleyeyim mi?
Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili haberlerin çıktığı ilk günden beri siyasete bulaşmamış, şu anda mecliste olan veya daha önce mecliste bulunmuş insanların dışında bir isim olmasını temenni ediyordum, Ekmeleddin bey böyle biri diyeceksiniz ama benim kafamdaki düşünce daha doğrusu siyasete ve Cumhurbaşkanlığı mevkiine bakış açımla şu andaki siyaset ve Cumhurbaşkanı aday seçimi birbiriyle bağdaşmıyor.


Başbakan,vekil vs seçimler farklı birşey, siyasi partiler vardır, onlarında adayları olur, hangisinin düşünce yapısı ve vaadleri size yakınsa ona oy verirsiniz lakin Cumhurbaşkanlığı benim gözümde çok farklı.

Cumhurbaşkanını halk seçecekse yeni bir düzenleme getirilmesi gerekir diye düşünüyorum, mesela partiler C.Başkanı adayı çıkarmamalılar ya da ne bileyim yürürlüğe girdi mi son zamanlarda takip etmedim, Başbakan hem Başbakanlık hem Cumhurbaşkanlığı yapabilecek yetkilerle donatıldı yanılmıyorsam, bu Cumhurbaşkanlığı'na siyaset karışması demek.

Cumhurbaşkanı siyasetin tarafı, belli bir siyasi görüşü temsil eden biri olamaz, tüm inançlara ve siyasi düşünceye aynı mesafede olan, önceliği vatanın ve halkın çıkarları olan biri demek benim için.

Ama bugün gelinen noktada her parti kendince bir aday çıkaracak, halk Cumhurbaşkanını değil, adayı çıkaran siyasi partiyi oylayacak.
Şimdi bu inkar edilecektir veya kabul edilecektir bilemem, ben samimi düşüncemi dile getiriyorum sadece.

Sandığa gidildiğinde Akp kimi gösterirse göstersin hiç fark etmeyecek, partiyi destekleyenler partinin gösterdiği adaya oy verecek, aynı şekilde çatı aday diye takdim edilen Ekmeleddin beyi de Chp ve Mhp aday gösterdi diye oy verilecek. Chp'nin adayı değil deniyor ama ismi açıklayanlar kim?

Peki Cumhurbaşkanlığı seçiminin yerel ya da genel seçimlerden ne farkı kalıyor öyleyse?

Oysa partiler hiç aday çıkarmasaydı, Cumhurbaşkanı olma kriterlerine uyan, siyasi kimliği olmayan herhangi bir Türk vatandaşı aday olsaydı, daha doğrusu bu şekilde 3-4 aday olsaydı, onlar kendi seçim kampanyalarını kendileri yürütseydi, halka kendilerini tanıtsalardı, bizde vatandaş olarak hür irademizle oy verseydik, şimdi hür irademle sadece adaya oy veriyorum diyebiliyor mu çoğunluk? Sanmıyorum, adayın ismi seçime 3 gün kala da açıklansa desteklediğiniz veya destekleyeceğim dediğiniz parti için oy vereceksiniz, siniz derken oy verme yaşına gelmiş tüm vatandaşlardan bahsediyorum.

Şurda seçime kalmış 2 ay adaylar açıklanmaya başlıyor, neden çünkü içinde siyaset var, neden çünkü bu seçimde de partiler adayları değil partilerin oylanacağını biliyorlar, bağımsız adaylar olsaydı en azından 3-4 ay belki 6 ay öncesinden adaylar başvurur, kampanyalarına başlardı, şuraya yazıyorum, kim kazanırsa kazansın zaferi kutlayıp meydanlara çıkacak olanlar yine partiler. Bu platformda yazacak olanlarda partililer.

Taraf olmayan bertaraf olur deniyor, bu söze katılmıyorum, benimde bir düşüncem, siyasi bakış açım var, varolan siyasi düşünceler benim düşüncemle uyuşmuyorsa uysa da uymasa da gidip falancaya oy vereyim diyemem. Ayrıca siyaset demek ülke ve halkın kaderi demek, futbol takımı değil ki taraftar olup rakip takım gol attığında üzülüp tuttuğum takım gol attığında sevineyim, siyasette yapılan her hamle, her hata ülkemi ve insanlarımızı etkiliyor.

Ülkenin siyasi anlayışı, Cumhurbaşkanlığı'na bakış, adayların siyasi partiler tarafından çıkarılması benim için hayal kırıklığı.


Merhaba

Olması gereken halini güzel özetlemişsiniz.

Seçim öncesinde; Genel Seçim - Yerel Seçim ayırımının da tam olarak yapılmasına müsaade etmedi, gerek gelinen nokta, gerek siyasi partilerin yaklaşımları.

Zaten seçilmişleri seçiyor olmamız hususu önemli gerçekten.

Uzun zamandır, Yasama - Yürütme - Yargı ve neredeyse her bir şeyi, partiler dışında, partilerle ilişkisiz ve bağımsız zikredip, değerlendiremez olduk artık. :(
 
Merhaba

Olması gereken halini güzel özetlemişsiniz.

Seçim öncesinde; Genel Seçim - Yerel Seçim ayırımının da tam olarak yapılmasına müsaade etmedi, gerek gelinen nokta, gerek siyasi partilerin yaklaşımları.

Zaten seçilmişleri seçiyor olmamız hususu önemli gerçekten.

Uzun zamandır, Yasama - Yürütme - Yargı ve neredeyse her bir şeyi, partiler dışında, partilerle ilişkisiz ve bağımsız zikredip, değerlendiremez olduk artık. :(

Evet, maalesef bu sene yapılan yerel seçimler geldiğimiz noktanın bir göstergesiydi, onda da adayları değil partiler oylandı, İzmir İstanbul Ankara çok gündemde olduğu için bu illerdeki tüm adayların ismi hafızalarda kalmıştır fakat diğer illerde her partinin adayı insanlarca incelendi mi? Kimdir, vaadleri nelerdir biliyor muyduk? Kaçının ismi akılda kaldı? Herkes oy vermeye gittiğinde parti logolarına odaklandı, çok üzgünüm ki Cumhurbaşkanlığı seçimi de aynı havada olacak.
Bir aday belli oldu, akp'nin adayı dışında başka bir aday olmayacak gibi gözüküyor, yani 2 aday 3 parti diyebiliriz, akp-chp ve mhp karşı.

Daha da ileri gideyim, bu sabah kalktığımızda şöyle bir haber açıklansa: E. İhsanoğlu ve Başbakan görüştü, ortak basın açıklamalarında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde beraber çalışmaya karar verdiklerini ve İhsanoğlu'nun artık kendi adayları olduğunu açıkladılar.

Herkesin fikri ve oy rengi birden değişir değil mi?
 
[h=1]İki İslamcı aday dayatması ve doğru tutum[/h]Merdan YanardağAna muhalefet partisi CHP’nin MHP ile anlaşarak “çatı aday” kategorisinden Ekmelettin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanlığına aday göstermesi, solda yaygın ve sert bir tartışmaya yol açmış durumda. Bu tartışmaya etkili şekilde müdahale etmek tarihsel bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor.
CHP’nin sağa kayışı sürüyor. Öyle anlaşılıyor ki, CHP yönetimi yerel seçim sonuçlarından gerekli dersi çıkarmış değil. Gerici AKP iktidarına, çerçevesini onun çizdiği siyasal alanda oynayarak bir alternatif oluşturulacağı yolundaki çoktan yanlışlanmış bir stratejide ısrar ediliyor. Ekmelettin İhsanoğlu tam da böyle bir aday… İhsanoğlu, Suud Hanedanlığının İslam Konferansı Örgütü başkanlığı için desteklediği, ABD’nin güvenini kazanmış, Osmanlıcı ve İslamcı bir akademisyen.
CHP uzun süredir muhafazakar, dinsel hassasiyetleri yüksek ve fakat sanılandan daha dar bir kesimi oluşturduğunu düşündüğüm seçmen kitlesinin oylarını almak için sağa kaymayı bir politik taktik olarak uyguluyor. Dolayısıyla, bu kesimin kabul edebileceği ölçülere sahip bir aday profiliyle yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmak AKP’den kurtulmanın biricik yolu olarak sunuluyor.
Rejimi Erdoğan'sız sürdürme projesi
Öncelikle belirlenmeli ki, cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmak AKP iktidarının topluma dayattığı başkanlık rejimine meşruiyet kazandırmaktan başka bir anlama gelmeyecektir. CHP’nin gösterdiği aday ise daha vahim bir siyasal sonuç yaratacaktır. Ekmelettin İhsanoğlu’nun adaylığı, CHP’nin yeni rejime, dinci-faşizan İkinci Cumhuriyet'e teslim olması demektir. Bu yola giren CHP, üye ve yöneticilerinin niyetleri ne olursa olsun, yeni rejimin muhalefet partisi olacak, kaçınılmaz olarak Birinci Cumhuriyet ile bağlarını keserek kendi varlık gerekçesini de inkar edecektir.

Türkiye ılımlısı ve radikaliyle iki İslamcı aday arasında bir seçime zorlanıyor. Yapılması gereken ilk iş, bu dayatma ve siyasal tuzağa ‘hayır’ demektir. Ekmelettin İhsanoğlu, yeni rejimin Tayyip Erdoğan’sız şekilde devam ettirilme projesinden başka şey değildir. ABD patentlidir.
Çünkü bütün veriler AKP iktidarının hızlı bir çöküş sürecine girdiğini gösteriyor. AKP’yi iktidara taşıyan siyasal ve toplumsal dinemikler büyük ölçüde değişti. Dahası Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hırslarıyla çapı arasında var olan uçurum giderek daha büyük bir sorun ve istikrarsızlık kaynağı olmaya başladı.
Fraksiyon partisi
AKP bütün sermayenin temsilcisi olma özelliğini büyük ölçüde yitirdi. Dahası, AKP’nin başta ABD olmak üzere, Batılı emperyalist ülkelerin bölgedeki güvenilir ortağı olmak konumundan da hızla uzaklaştığı görülüyor. Erdoğan öngürülemiyor. Onun liderliğindeki AKP, siyasal İslamcı dar bir fraksiyon partisi (toplumun içinde daha dinci-muhafazakar kesimlerin temsilcisi) olmaya doğru evrildiği gözleniyor. Bu nedenle AKP ve Erdoğan giderek daha radikal ve militan bir üsluba savruluyor.

Diğer taraftan AKP-Cemaat iktidarı, Birinci Cumhuriyet'i yıkmasına karşın yerine yeni bir rejim kuramadı. Son çözümlemede siyasal bir din olan İslam’da, aslında bunun teolojik temelinin de olmadığı -bir kez daha- ortaya çıktı. Dolayısıyla AKP ve Cemaat arasında, yeni rejime kimin hakim olacağı konusunda çıkan kavganın da, giderek derinleşen siyasal krizin de asıl nedeni bu büyük siyasal boşluktur. CHP bu boşluğu sağa kayarak, dahası muhafazakar bir toplum düzeni ve devlet yapısını veri alarak (kabullenerek) doldurmaya çalışıyor. Böylece CHP kendi solunda gerçekte büyük bir boşluk bırakıyor.
AKP ise bir ılımlı İslam rejimi oluşturmanın güçlüğünü gördüğü için, kendi siyasal islamcı (dar ideolojik) köklerine doğru daralarak, başka bir anlatımla rejimde köklü bir değişimi zorlayarak krizi aşmayı deniyor.
Sonuç olarak, yukarıda da vurguladığım gibi Türkiye iki siyasal İslamcı adaydan birini seçmeye zorlanıyor. CHP ve onun gösterdiği cumhurbaşkanı adayını çeşitli gerekçelerle destekleyen sol siyasal çevrelerin, henüz üzerinden bir yıl geçen Gezi / Haziran Direnişi’nden hiçbir ders çıkarmadığı anlaşılıyor. Dahası toplumu daha sola çağıran, aydınlanmacı ve ilerici bu direniş ile söz konusu çevrelerin neredeyse bütün bağlarını kopardığını ortaya çıkıyor. Oysa yapılan bir araştırmaya göre, Gezi eylemlerine katılan yurttaşların yüzde 86’sının laiklik konusundaki kaygıları ve dinci gericiliğe yönelik tepkileri nedeniyle harekete geçtiği anlaşılıyor.
Türkiye Erdoğan'dan nasıl kurtulur?
Gelelim AKP ve diktatör müsveddesinden kurtulma senaryosuna… Gösterilen aday içilerine sinmese de cumhuriyetçi-laik duyarlılıkları yüksek ve genel olarak solda sayılabilecek geniş bir kesim sırf Erdoğan’dan kurtulmak için İhsanoğlu’nun desteklenmesini kabul etmeye hazırlanıyor. Kuşkusuz bu tutumu anlamak mümkün. Ancak, bu siyasal tavrın sonu yok. Türkiye solu, neredeyse son 40 yıldır ömrünü hep bir gerekçeyle daha sağındaki adayları destekleyerek geçirdi. Sonuçta ülkenin geldiği yer belli. Oysa bulaşık olmayan, net ve cepheden bir tutum almadan solu büyütmek ve gericiliği geriletmek mümkün değil. Dünyada ve ülkemizde siyasal tarih bu durumun çarpıcı örnekleriyle dolu.

Ekmelettin İhsanoğlu’nu sol çevrelere ve laik, cumhuriyetçi ve aydınlanmadan yana toplum kesimlerine benimsetebilmek için yaygın bir ikna çalışması yürütülüyor. İhsanoğlu’nun gerçekte cumhuriyetin değerlerine nasıl bağlı bir insan olduğu, laiklik konusunda bilenenin aksine doğru bir yerde durduğu, eşinin başının kapalı olmadığı, Nazım Hikmet’i Arapçaya çavirdiği, dolayısıyla siyasal İslamcı olmadığı gibi tutucu bile sayılamayacağı yönünde yoğun bir propaganda (PR çalışması) yapılıyor.
Gülen Cemaati bütün gücüyle Ekmelettin İhsanoğlu’nu destekliyor. Öyle anlaşılıyor ki, bu konuda ABD ve İngiltere’nin de belli bir desteği bulunuyor. Daha çok Müslüman olan sömürge ve yarı sömürge ülkelere kadro yetiştirmek için kurulan bir İngiliz üniversitesinden (Exeter) mezun olması, İhsanoğlu’na Anglo-Sakson dünyasında yeterince güven verici bir referans oluşturuyor.
Solun tavrı ne olmalı?
Ekmelettin İhsanoğlu’nun adaylığı konusunda, onu öneren çevrelerin önündeki en önemli sorun, solun bu konuda ikna edilmesidir. Çünkü sağ ve muhafazakar seçmenin esaslı bir itirazı olmayacaktır. Gelişecek itirazlar da kolaylıkla içerilebilir. Ancak, soldan ve laik-aydınlanmacı kesimlerden gelecek itirazın içerilebilmesi çok zor. Bu nedenle asıl PR (halkla ilişkiler) çalışmasının sola ve aydınlanmacı çevrelere yöneleceğini kestirmek zor değil.

Peki, ne yapmalı?
Ben önümüzde üç yol olduğu, bu üç politik tavırdan birinin gelişmelere göre alınabileceğini düşünüyorum.
1- Hızla CHP’nin solunu da içine alan geniş bir yurtsever, aydınlanmacı, laik ve halkçı/toplumcu ittifak olşturarak yeni bir aday çıkarmak. Bu adayın tespitinde Kürt siyasal hareketiyle de temas etmek ve onları da bu oluşuma kazanmak. Dolayısıyla, Kürt muhalefetinin Tayyip Erdoğan’ı ve AKP’yi desteklemesini önlemek. Bu başarılamazsa, yoğun bir ideolojik ve siyasal baskı uygulamak.
2- Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmak, bu kirli oyunun bir parçası olmak ve karşı çıktığımız başkanlık sistemini kabul etmek anlamına gelecektir. Dolayısıyla, seçimlere katılmak niyet ne olursa olsun, kurulmaya çalışılan yeni dinci faşizan rejimin de onaylanması anlamını örtük olarak taşıyacak. Doğru tutum, bu oyuna katılmayı reddetmektir. Etkili bir kampanya ve kitle çalışması yürüterek sandıkta boş oy kullanmak bir seçenek olabilir.
3- İkinci maddadeki gerekçelerle ve yine etkili bir kampanya yürüterek cumhurbaşkanlığı seçimini boykot etmektir. Son iki seçenek, sonuç üzerinde belirleyici olmasa bile, geleceğe sağlam bir siyasal ve ahlaki birikim bırakacaktır.
Olayların akışına göre, ancak geç kalmadan iki İslamcı aday dayatmasını boşa çıkarmak gerekiyor.



http://haber.sol.org.tr/yazarlar/merdan-yanardag/iki-islamci-aday-dayatmasi-ve-dogru-tutum-93855
 
Samimi fikrimi söyleyeyim mi?
Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili haberlerin çıktığı ilk günden beri siyasete bulaşmamış, şu anda mecliste olan veya daha önce mecliste bulunmuş insanların dışında bir isim olmasını temenni ediyordum, Ekmeleddin bey böyle biri diyeceksiniz ama benim kafamdaki düşünce daha doğrusu siyasete ve Cumhurbaşkanlığı mevkiine bakış açımla şu andaki siyaset ve Cumhurbaşkanı aday seçimi birbiriyle bağdaşmıyor.


Başbakan,vekil vs seçimler farklı birşey, siyasi partiler vardır, onlarında adayları olur, hangisinin düşünce yapısı ve vaadleri size yakınsa ona oy verirsiniz lakin Cumhurbaşkanlığı benim gözümde çok farklı.

Cumhurbaşkanını halk seçecekse yeni bir düzenleme getirilmesi gerekir diye düşünüyorum, mesela partiler C.Başkanı adayı çıkarmamalılar ya da ne bileyim yürürlüğe girdi mi son zamanlarda takip etmedim, Başbakan hem Başbakanlık hem Cumhurbaşkanlığı yapabilecek yetkilerle donatıldı yanılmıyorsam, bu Cumhurbaşkanlığı'na siyaset karışması demek.

Cumhurbaşkanı siyasetin tarafı, belli bir siyasi görüşü temsil eden biri olamaz, tüm inançlara ve siyasi düşünceye aynı mesafede olan, önceliği vatanın ve halkın çıkarları olan biri demek benim için.

Ama bugün gelinen noktada her parti kendince bir aday çıkaracak, halk Cumhurbaşkanını değil, adayı çıkaran siyasi partiyi oylayacak.
Şimdi bu inkar edilecektir veya kabul edilecektir bilemem, ben samimi düşüncemi dile getiriyorum sadece.

Sandığa gidildiğinde Akp kimi gösterirse göstersin hiç fark etmeyecek, partiyi destekleyenler partinin gösterdiği adaya oy verecek, aynı şekilde çatı aday diye takdim edilen Ekmeleddin beyi de Chp ve Mhp aday gösterdi diye oy verilecek. Chp'nin adayı değil deniyor ama ismi açıklayanlar kim?

Peki Cumhurbaşkanlığı seçiminin yerel ya da genel seçimlerden ne farkı kalıyor öyleyse?

Oysa partiler hiç aday çıkarmasaydı, Cumhurbaşkanı olma kriterlerine uyan, siyasi kimliği olmayan herhangi bir Türk vatandaşı aday olsaydı, daha doğrusu bu şekilde 3-4 aday olsaydı, onlar kendi seçim kampanyalarını kendileri yürütseydi, halka kendilerini tanıtsalardı, bizde vatandaş olarak hür irademizle oy verseydik, şimdi hür irademle sadece adaya oy veriyorum diyebiliyor mu çoğunluk? Sanmıyorum, adayın ismi seçime 3 gün kala da açıklansa desteklediğiniz veya destekleyeceğim dediğiniz parti için oy vereceksiniz, siniz derken oy verme yaşına gelmiş tüm vatandaşlardan bahsediyorum.

Şurda seçime kalmış 2 ay adaylar açıklanmaya başlıyor, neden çünkü içinde siyaset var, neden çünkü bu seçimde de partiler adayları değil partilerin oylanacağını biliyorlar, bağımsız adaylar olsaydı en azından 3-4 ay belki 6 ay öncesinden adaylar başvurur, kampanyalarına başlardı, şuraya yazıyorum, kim kazanırsa kazansın zaferi kutlayıp meydanlara çıkacak olanlar yine partiler. Bu platformda yazacak olanlarda partililer.

Taraf olmayan bertaraf olur deniyor, bu söze katılmıyorum, benimde bir düşüncem, siyasi bakış açım var, varolan siyasi düşünceler benim düşüncemle uyuşmuyorsa uysa da uymasa da gidip falancaya oy vereyim diyemem. Ayrıca siyaset demek ülke ve halkın kaderi demek, futbol takımı değil ki taraftar olup rakip takım gol attığında üzülüp tuttuğum takım gol attığında sevineyim, siyasette yapılan her hamle, her hata ülkemi ve insanlarımızı etkiliyor.

Ülkenin siyasi anlayışı, Cumhurbaşkanlığı'na bakış, adayların siyasi partiler tarafından çıkarılması benim için hayal kırıklığı.

Aynen sana bu konuda kesinlikle katılıyorum her yerde de bunu yazdım siyasetle ilgisi olmayan herhangi bir partiye bağlı olmayan biri olmalı bağımsız biri olmalı diye dediğinde de çok haklısın Cumhurbaşkanını asla bir parti aday göstermemeli yerel seçimler ya da genel seçimler gibi. Tamamen bağımsız olmalı insanlarda parti gözetmeksizin kişiye oyunu vermeli o kişiler kendini tanıtacaksa kendi turlara çıkmalı tanıtmalı tamamen hiç bilinmeyen siyasete asla bulaşmamış her tarafa aynı mesafede olan biri olmalı ki burada ülkeyi temsil edecek bir partiyi değil. Çok daha donanımlı bilgi sahibi ama siyasetle alakası olmayan çok insan var.

Ama maalesef ülkemiz şartlarında bu mümkün değil keşke bunu değiştirmek elimizde olsa ama hala partiler aday gösteriyor kalmış 2 ay Ak partinin adayı ile belli değil. Yine planlar düşünülüyor. Hem başbakan hem C.başkanı olabileceğini ben bilmiyordum mesela hep dedim Erdoğan aday olacaksa partiden istifa etmesi lazım diye ne yani şimdi aday bile olsa başbakanlıktan istifa etmesi gerekmeyecek mi?

Zaten yerel seçimlerde ne oldu adaylar değil parti başkanları il il gezdi konuştu çok saçmaydı Erdoğan da yurt gezilerine başladı ama ortada daha aday bile yok aday bile olsa yine kendi çıkıp konuşacak böyle şey mi olur? C. başkanını başbakan nasıl temsil eder kendi aday olmadığını farz ediyorum ha aday olacaksa önce aday olsun sonra gezilere başlasın ama tarafı belli olan birinin aday olması etik değil.

Ekmeleddin bey ise yurt gezilerine kendisi çıkacak ve kesinlikle gittiği yerlerde parti bayrağı istemediğini, sadece Türk bayrağı ile girilmesini istediğini söylemiş bu da bir artıdır bana göre en azından Erdoğan'ın tavrına göre daha yakışır bir tavır.

Ama yine söylüyorum süreç var önümüzde ne şu an Ekmeleddin beyi tamamen destekliyorum ne de yeriyorum lakin şu şartlar içinde maalesef önümüze konulan seçenekler bunlar ancak oy kullanmamakta bana göre bir şey değil. Ya da birisine direkt yargıda bulunmakta. Her zaman denenmesi taraftarıyım ama kafamdaki aday da değildi tabii ki. Keşke her şeyden herkesten bağımsız insanların da partiye değil o kişiye oy vereceği biri çıkabilseydi ama çıksa bile ki herkes aday olabilir illa siyasi partilerin adayı çıkacak diye bir şey yok ama o adaylarda şansları olmadığını bildiğinden insankarın partiye oy verdiğini bildiklerinden aday çıkarmıyor. Benim istediğim insan tam Ahmet Necdet Sezer gibi biridir. Ama yok işte :19:
 
Son düzenleme:
kafanızdan bişeyler kurup yazıyorsunuz. yok bağımsız olmalı da yok bilmem ne de. 90 yıldır partiler kendileleri çıkardı gıkınız çıkmadı erdoğan halk seçsin diyor yok onada muhalefet. ne istiyorsunuz . hangi ülkede bağımsız seçiliyormuş varmı örnek . verdiğin örneğe bak adam bi kitap attı enflasyonu yerle bir etti. yok çok iyi canım onun gibisi yok. ay inşallah çıkmaz bir daha onun gibisi.
 
Sol? Turkiye'de solun oylari ben bildim bileli yuzde 20lerin ustune cikmamistir. Ecevit'i basbakanliga tasiyan oylar Ocalan'in yakalanmasi ve Turkiye'ye iade edilmesinin yarattigi bir anlik ruzgardan ibaretti. O zamanlar da zaten Ecevit'in hastaligi hafizasini ve akli melekelerini etkileyecek boyutlarda idi, basarisiz bir deneme oldu. AKP sag partilerden kopup gelenlerin, o zamanlarin en az uc koklu partisinden gelen taninmis simalarin birlesip olusturdugu bir partidir, ulkeye de Ecevit'in hediyesidir. Solun oyu bellidir bu ulkede, hic kimse mucizde beklemesin. O yuzden Ihsanoglu isabetli bir secimdir. Erdogan'dan hoslanmayan milyonlarca sag gorusun, ben dahil, oy verebilecegi bir adaydir. Hosunuza gitse de, gitmese de gercek bu.
Partilerin aday gostermesine gelince; mevcut anayasaya gore Cumhurbaskani adayi anayasada belirtilmis sayida milletvekilinin bu kisiyi aday gostermesi ile belirlenir. Yani adaylari belirleme hakki milletvekillerinindir. TBMM de tum AKPli milletvekilleri Erdogan'i aday gosterecegine gore kalan diger iki partinin milletvekilleri de ya Erdogan'i desteklemek, ya da baska adaylar gostermek durumunda.. Iki partinin birlesip tek aday cikarmasi particilikten ote bile olmus sayilir aslinda.. Yani isin ozune bakarsaniz gercek bu.
 
Sol? Turkiye'de solun oylari ben bildim bileli yuzde 20lerin ustune cikmamistir. Ecevit'i basbakanliga tasiyan oylar Ocalan'in yakalanmasi ve Turkiye'ye iade edilmesinin yarattigi bir anlik ruzgardan ibaretti. O zamanlar da zaten Ecevit'in hastaligi hafizasini ve akli melekelerini etkileyecek boyutlarda idi, basarisiz bir deneme oldu. AKP sag partilerden kopup gelenlerin, o zamanlarin en az uc koklu partisinden gelen taninmis simalarin birlesip olusturdugu bir partidir, ulkeye de Ecevit'in hediyesidir. Solun oyu bellidir bu ulkede, hic kimse mucizde beklemesin. O yuzden Ihsanoglu isabetli bir secimdir. Erdogan'dan hoslanmayan milyonlarca sag gorusun, ben dahil, oy verebilecegi bir adaydir. Hosunuza gitse de, gitmese de gercek bu.
Partilerin aday gostermesine gelince; mevcut anayasaya gore Cumhurbaskani adayi anayasada belirtilmis sayida milletvekilinin bu kisiyi aday gostermesi ile belirlenir. Yani adaylari belirleme hakki milletvekillerinindir. TBMM de tum AKPli milletvekilleri Erdogan'i aday gosterecegine gore kalan diger iki partinin milletvekilleri de ya Erdogan'i desteklemek, ya da baska adaylar gostermek durumunda.. Iki partinin birlesip tek aday cikarmasi particilikten ote bile olmus sayilir aslinda.. Yani isin ozune bakarsaniz gercek bu.

Bazen solun zaten iktidar olmak gibi bir gayesi olmadığını düşünüyorum.
Biz muhalefette iyiyiz tarzı bir yaklaşımları var..
 
Bazen solun zaten iktidar olmak gibi bir gayesi olmadığını düşünüyorum.
Biz muhalefette iyiyiz tarzı bir yaklaşımları var..

Olamazlar... Olsalar da gecici olur. Bu ulkenin guclu bir sag partiye ihtiyaci var. Onlar siyasetci, isleri bu, ve isleri geregi bu konulara bizden daha cok kafa patlatiyorlar. Turk toplumunun yapisi belli, agirlikli egilimi belli. O yuzden sol bu ulkede ya iktidar ortagi olabilir, ya anahtar parti olabilir, ya da gecici bir sure icin, yani gunu kurtarana dek iktidar olur, fazlasi yok.. Onlar da bunu biliyorlar. Bu ulkenin bir gercegi, degistiremezsin ki...
 
kafanızdan bişeyler kurup yazıyorsunuz. yok bağımsız olmalı da yok bilmem ne de. 90 yıldır partiler kendileleri çıkardı gıkınız çıkmadı erdoğan halk seçsin diyor yok onada muhalefet. ne istiyorsunuz . hangi ülkede bağımsız seçiliyormuş varmı örnek . verdiğin örneğe bak adam bi kitap attı enflasyonu yerle bir etti. yok çok iyi canım onun gibisi yok. ay inşallah çıkmaz bir daha onun gibisi.

Peki ülkeye alınan Suriyeliler hakkında ne düşünüyorsun pembe?
Erdoğan ne güzel bir işe imza attı değil mi?
Her yerde hırsızlık yapan, dilenen, insanların paçalarına yapışan insanlar var artık... Ne güzel maşallah...
 
[h=2]HİKMET ÇİÇEK/ Cumhuriyet, Mumcu'nun kemiklerini sızlattı[/h]
Cuma, 20 Haziran 2014 04:38





hikmetcicek.jpg

Cumhuriyet gazetesinin tam destek verdiği Ekmeleddin İhsanoğlu'nun şeriatçılarla bağını ilk yazan kendi yazarı Uğur Mumcu'ydu. Demirtaş Ceyhun da İhsanoğlu'yla ilgili karanlık noktalara değinmişti.
CHP ve MHP'nin Cumhurbaşkanlığına aday gösterdikleri Ekmeleddin İhsanoğlu'na tam destek veren Cumhuriyet gazetesi, bundan yıllar önce yazarları Uğur Mumcu ve Demirtaş Ceyhun'un İhsanoğlu hakkında neler yazdığını unuttu.
RABITA'DA İHSANOĞLU
Şimdi ikisi de hayatta değil. İkisi de Cumhuriyet yazarıydı. Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 günü şeriatçı militanlar tarafından aracına konulan bombayla öldürüldü. Demirtaş Ceyhun'u ise 29 Temmuz 2009 günü kaybettik.
Ekmeleddin İhsanoğlu'nun 1980'li yılların şeriatçı dernek ve vakıflarıyla olan bağlantısını ilk yazan, Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu'dur.
Uğur Mumcu'nun "Rabıta" adlı kitabında İhsanoğlu'nun adı yer alıyor. Daha önce Cumhuriyet'te yazı dizisi de olan kitapta, Rabıtat-ül Âlem, yani "Dünya İslam Birliği" adlı şeriatçı örgütle bağlantılı dernek ve vakıflar ele alınıyor.
"Rabıta"da Mumcu, Turgut Özal döneminde çıkarılan yasalarla Suudi sermayesinin Türkiye'ye girişini, Faisal Finans Kurumu üzerinden kurulan parasal ilişkileri ve bu paralarla beslenen dernek ve vakıfları ayrıntılı olarak inceliyor.
Mumcu'nun kitabında Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adı, "İslâmî İlimler Araştırma Vakfı"nın yöneticileri arasında geçiyor.
Mumcu şöyle yazıyor: "İlim Yayma Cemiyeti" üyesi ve Aydınlar Ocağı eski genel başkanlarından Prof. Salih Tuğ'un da yönetimde görev aldığı bir başka vakıf da "İslami İlimler Araştırma Vakfı"dır.
Bu vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ali Özek'tir.
Doç. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Prof. Dr. Asal Ataseven de vakfın yönetim kurulunda görevlidirler.
"İlim Yayma Cemiyeti"nin önemli adlarından Yusuf Türel, amacı "manevî ve müsbet ilimleri yayma" olan "Ömer Derin Vakfı"nda da görevlidir.
"Al Baraka" ile birlikte "Bereket Vakfı"nı kuran Abdullah Sert'in, Ahmet Çakır, Alaatttin Şahin, Ali Emirosmanoğlu, Ali Erli ve Bahri Bayram ile birlikte kurdukları "Ensar Vakfı" adında bir başka vakıf daha vardır. Bu vakıf 1979 yılında kurulmuştur.
1969 yılında kurulan "Türkiye Milli Kütür Vakfı"nın Yönetim Kurulu Başkanı Özal'dır...."
'ŞEYH İHSANOĞLU'NUN OĞLU'
Nokta dergisi, 12 Temmuz 2004 tarihli sayısında "Şeyh İhsanoğlu'nun Oğlu" başlıklı haberinde şöyle diyor:
"AKP Hükümeti'nin yaptığı atamaların çoğu tartışma konusu. Bakıyorsunuz devletin tepesindeki kritik göreve adı sanı duyulmadık biri getiriliveriyor. Son zamanlarda Türkiye'nin 'grurunu okşayan' bir seçim de İslam Kalkınma Örgütün'de yaşandı. İslam Dünyası'nda Türkiye'yi temsil edecek Genel Sekreterliğe, Dışişlerinin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu seçildi. Bu kişi kimdir?
Son Şeyhülislam Mustafa Sabri'nin yardımcısı olan Şeyh İhsanoğlu'nun oğlu... Şeyh İhsanoğlu ise Atatürk'ün ülkeyi çağdaşlaştırma çabalarına, devrimlerine karşı çıkanlardan biri... Şapka Devrimi ilan edilir edilmez Türkiye'yi terk ederek soluğu Kahire'de alıyor, bir daha da geri dönmüyor. Oğlu Ekmeleddin, daha doğrusu Ekmelüddin İhsanoğlu da Kahire'de doğdu.
Ekmelüddin İhsanoğlu'nun Kahire'deki en önemli icraatlarından biri, ünlü şair Mehmet Akif Ersoy'un Mısır'da kaleme aldığı Kur'an-ı Kerim'in Türkçe mealini yakıp yok etmek. Kendi anlatımına göre bunu Ersoy'un vasiyeti üzerine yapmış çünkü Türkiye'deki ilericilik o kadar ileri gitmiş ki, Kur'an'ın böylesine güzel, böylesine şiirsel bir mealinin varlığı 'herkes için' zararlı olabilirmiş...
Artık günümüzde bir zamanlar moda olan 'Batılılaşma' geçerli değil. 'Doğululaşma' geçerli."
KİMDİR BU EKMELEDDİN İHSANOĞLU?
Asya adlı romanıyla 1970 TRT Ödülü'nü, Çamasan ile 1973 Sait Faik Hikaye Armağanı'nı, Apartman'la da Türk Dil Kurumu Hikâye Ödülü'nü kazanan Demirtaş Ceyhun ise o yıllarda Cumhuriyet'in yazarlarından biriydi.
Demirtaş Ceyhun, bundan tam 14 yıl önce 14 Ağustos 2000 günü "Görüş" köşesinde "Gerçekten kimdir bu Ekmeleddin İhsanoğlu?" başlıklı yazısında şunları yazıyor:
"... Kimi gazete ve televizyonların kendisinden sık sık inanılmaz bir saygı ve övgüyle söz ettiği, sık sık uluslararası başarı haberleri verdiği Sayın İhsanoğlu'nun kimliğini dehşetli merak ediyorum...
Cumhuriyet gazetesinde 9 temmuz günü konuşmamda, 1980 sonrası şöhretlerimizden bu Sayın kişinin kimliğini merak ettiğimi dile getirmiştim.
İnanın, tehdidinden korktuğum için söylemiyorum, ama Sayın İhsanoğlu'nun bu konuşmamla ilgili 23 Temmuz 2000 günlü Cumhuriyet'te çıkan "Açıklamasında", sözlerimi "tevazu gereklerine aykırı" bulduğu ve "mesnetsiz sözlerime karşı" kendisini savunma zorunda olmadığını göstermek için yanıtlamadığını belirttikten sonra "Kişilik haklarımı ihlal eden bu beyanlara karşı hukuki başvuru imkanlarımı saklı tutmak üzere" demesine gerçekten bir anlam veremiyorum.
Sayın Bay, siz "hukuki başvuru haklarınızı gene saklı tutunuz", ama üzülerek belirteyim ki, aynı soruları size bir kez daha soracağım..
Örneğin, 12 Mayıs 2000 günü Milliyet gazetesinde çıkan konuşmanızın başlık spotundaki "Baron's Who's Who tarafından 'Yeni Yüzyılda Önde Gelen 500 Şahsiyet' arasında gösterildi" sözlerini siz mi söylediniz?..
Çünkü, Sayın Doğan Hasol'un "Yapı" dergisinin Haziran 2000 sayısında çıkan "Ben de Yüzyılın Seçkin Avrupalısıyım (!)" başlıklı yazısında açıkladığına göre "Baron's Who is Who" yetkilileri Türkiye'deki daha birçok kişi gibi Sayın Hasol'a da "The Europa 500- Leaders for the New Century" adlı ilgili form göndererek şayet lüks baskılı "The Harvard Edition"a girmek istiyorsa 895 Amerikan Doları, yok ucuz baskılı kitaba girmeye razıysa 395 Amerikan Doları göndermesi gerektiğini bildirmiştir.
Siz, umarım "The Harvard Edition"a girmişsinizdir.
Sayın Bay, ne yazık ki Türkçe Ansiklopedilerde sizinle ilgili bir bilgiye rastlayamadım. Bulabildiğim tek kaynak olan, İstanbul Edebiyat Fakültesi'nce, Bilim Tarihi Bölümü'nün 10. kuruluş, sizin de 50. yaş gününüz dolayısıyla 1995 yılında adınıza armağan olarak yayımlanmış "Osmanlı Bilimi Araştırmaları" adlı kitapta verilen bilgilere göre de;
1943 yılında Kahire'de doğmuş, ortaöğrenimi gene Kahire'de tamamladıktan sonra 1966 yılında Kahire'deki Ain Shams Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Kimya Bölümü'nü bitirmişsiniz. Yüksek lisansınızı da gene aynı fakültede "organik kimya" konusunda yaptıktan sonra, 1970 yılında Türkiye'ye gelmişsiniz.
Türkiye'de de, aynı yıl 1970'te Ankara Üniversite'sinde asistan olarak görev almış ve 1974 yılında gene "organik kimya" üzerine doktora yapmışsınız. 1975-77 yılları arasında İngiltere'ye gitmiş 1978 yılında Ankara'ya dönerek gene Fen Fakültesi'nde "Organik Kimya Doçenti" olmuşsunuz.
1980 yılında da, İslam Konferansı Örgütü adına İstanbul'da "İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi"ni (IRCICA) kurmak üzere direktörlüğe atanmış ve İstanbul'a gelmişsiniz.
İstanbul'da da, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne ve YÖK'e yaptığınız öneri kabul edilmiş, İstanbul Üniversitesi IRCICA işbirliğiyle Edebiyat Fakültesi'nde 1984 yılında Bilim Tarihi Anabilim Dalı'nı kurmuş ve başına geçmişsiniz.
Görüldüğü gibi söz konusu kaynakta ne zaman ve nerede profesör olduğunuza ve kimya doçentliğinden Osmanlı ve Sanat Tarihi profesörlüğüne nasıl geçtiğinize dair hiçbir bilgi verilmemektedir.
Gene, aynı kaynakta Mısır'da yaşayan bir T.C. vatandaşı olduğunuza dair de herhangi bir bilgi de yoktur. Oysa bildiğimiz kadarıyla, bir Türk üniversitesinde asistan olabilmek için de Türk olmak ve Türkiye'deki bir üniversiteyi bitirmek veya bitirilen yabancı üniversitenin eşitliğini tanıtlamak gerekmektedir.
Bildiğiniz gibi, 1969 yılında kurulan İslam Konferansı Örgütü'ne Türkiye, laik bir cumhuriyet olduğu için ta 1975 yılına kadar katılmamıştır. Bu tarihlerin 1. Milliyetçi Cephe İktidarı ve 12 Eylül dönemleriyle çakışması elbette bir rastlantı değildir.
'Tevazuu' bir an için bırakınız da, lütfen yanıtlayınız, gerçekten, kimsiniz?"

http://www.aydinlikgazete.com/yazar...cumhuriyet-mumcunun-kemiklerini-sizlatti.html
 
kafanızdan bişeyler kurup yazıyorsunuz. yok bağımsız olmalı da yok bilmem ne de. 90 yıldır partiler kendileleri çıkardı gıkınız çıkmadı erdoğan halk seçsin diyor yok onada muhalefet. ne istiyorsunuz . hangi ülkede bağımsız seçiliyormuş varmı örnek . verdiğin örneğe bak adam bi kitap attı enflasyonu yerle bir etti. yok çok iyi canım onun gibisi yok. ay inşallah çıkmaz bir daha onun gibisi.

Doğru kitap deter silgi kalem.. attılar devalüasyon oldu. Sonra 4 tane polis 4 ayakkabı kutusu ve 1 parasayma makinesi yakaladı devalüasyon oldu. Birinde kaynaklar satılmadan devalüasyon oldu, diğerin de kaynaklar satılınca devalüasyon oldu
 
Back