- 23 Mayıs 2007
- 1.828
- 5
Ney, çok uzun bir geçmişi olan, her dönemde büyük saygı görmüş ve adeta kutsal bir çalgı olarak değerlendirilmiş bir müzik aletidir. “Nây–ı şerif” denmiş olması boşuna değil. Sade, basit fakat olgun yapısını aşağı yukarı on altıncı yüzyıl ortasında alan bu dokuz delikli kamışın ölçüleri ve yapım şekli o gün bugün değişmedi.
Ney her zaman Türk musıkisinin kuşkusuz en önemli nefesli çalgısı oldu. Esas itibariyle bir Ortadoğu çalgısı olan neyin Arap ve Fars müziklerinde de çok önemli bir yeri var. Ona atfedilen kudsiyetin yanı sıra, Osmanlı/Türk musıki geleneğinde pratik açıdan da çok önemli fonksiyonları olmuştur. Mesela, kendisi sabit akordlu olan neyin çeşitli boy ve türleri son dönemlere kadar icra heyetleri içindeki diğer çalgıların akord birliğinin sağlanması amacıyla diyapazon görevi yapardı. Yani belli bir ses frekansını sabit olarak veren modern elektronik akord araçlarının ortaya çıkmasından önce Türk musıkisinin diğer çalgıları temel akordlarını hep neye kulak vererek yaparlardı.
Ne var ki, bu kadar önemli bir çalgının geçmişi, öğrenimi, icrası ve tekniğiyle ilgili elimizde pek az somut bilgi ve belge var. Ney, öğrenilmesi çok zor, iyi icrası uzun zaman, sabır, sebat, tevazu ve meşakkat isteyen bir çalgı. Geçmişte ney öğreniminin pedagojik, estetik ve ahlâkî yönleri hakkında pek az şey biliyoruz. Bu çalgı nasıl öğrenilirdi? Kimler tarafından kimlere nasıl öğretilirdi? Ney öğrencisinden, özellikle mevlevîhanelerde, ne yapması beklenirdi, nasıl çalması ve çalışması istenirdi? Bu konularda elimizde ne sistematik çalgı metodu niteliğinde belgeler, ne de bu sazın öğretiminin geçmişi hakkında belirli bir tarihsel bilgi birikimi var. Son dönemin tanınmış neyzenlerinden biri yıllar boyunca Konya’daki Mevlânâ’yı anma törenlerinde neyzenbaşılık yapan Halil Can’dır (1905–1973). Eksikliği hissedilen bir ney metodunu neden bizzat kaleme almadığı sorulduğunda Halil Can’ın böyle bir metod yazmanın imkânsız olduğunu ileri sürdüğü biliniyor.
evet günümüzde insanların fazla önemsemediği fakat bi dinlenirse aşık olunacakk bir sesi var neyin
Ney her zaman Türk musıkisinin kuşkusuz en önemli nefesli çalgısı oldu. Esas itibariyle bir Ortadoğu çalgısı olan neyin Arap ve Fars müziklerinde de çok önemli bir yeri var. Ona atfedilen kudsiyetin yanı sıra, Osmanlı/Türk musıki geleneğinde pratik açıdan da çok önemli fonksiyonları olmuştur. Mesela, kendisi sabit akordlu olan neyin çeşitli boy ve türleri son dönemlere kadar icra heyetleri içindeki diğer çalgıların akord birliğinin sağlanması amacıyla diyapazon görevi yapardı. Yani belli bir ses frekansını sabit olarak veren modern elektronik akord araçlarının ortaya çıkmasından önce Türk musıkisinin diğer çalgıları temel akordlarını hep neye kulak vererek yaparlardı.
Ne var ki, bu kadar önemli bir çalgının geçmişi, öğrenimi, icrası ve tekniğiyle ilgili elimizde pek az somut bilgi ve belge var. Ney, öğrenilmesi çok zor, iyi icrası uzun zaman, sabır, sebat, tevazu ve meşakkat isteyen bir çalgı. Geçmişte ney öğreniminin pedagojik, estetik ve ahlâkî yönleri hakkında pek az şey biliyoruz. Bu çalgı nasıl öğrenilirdi? Kimler tarafından kimlere nasıl öğretilirdi? Ney öğrencisinden, özellikle mevlevîhanelerde, ne yapması beklenirdi, nasıl çalması ve çalışması istenirdi? Bu konularda elimizde ne sistematik çalgı metodu niteliğinde belgeler, ne de bu sazın öğretiminin geçmişi hakkında belirli bir tarihsel bilgi birikimi var. Son dönemin tanınmış neyzenlerinden biri yıllar boyunca Konya’daki Mevlânâ’yı anma törenlerinde neyzenbaşılık yapan Halil Can’dır (1905–1973). Eksikliği hissedilen bir ney metodunu neden bizzat kaleme almadığı sorulduğunda Halil Can’ın böyle bir metod yazmanın imkânsız olduğunu ileri sürdüğü biliniyor.
evet günümüzde insanların fazla önemsemediği fakat bi dinlenirse aşık olunacakk bir sesi var neyin