kes kolumu komutanım...

BenCano

~HürGeneral~
Kayıtlı Üye
17 Aralık 2006
2.221
12
Çanakkale’de savaş kızışmıştı Allah… Allah… nidaları top seslerini bastırıyordu. Çanakkale Savaşların’da kumandanlık etmiş, yaralanmış, emekli bir subay o anda yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor:

“Bir aralık yanımda bir ayak sesi duyar gibi oldum. Geriye dönünce, Ali Çavuş ile karşılaştım. Sapsarı olmuş, yüzünden büyük bir ızdırap okunuyordu. Daha neyin var demeden, o her şeyi anlatmaya yetecek olan kolunu bana gösterdi. Dehşetle ürpermiştim. Sol kol bileğinin dört parmak kadar yukurısından aldığı bir isabetle hemen tamamen kopacak bir hizaya gelmiş, eli yere düşmekten, ancak zayıf bir deri parçası alıkoymaktaydı. Ali Çavuş dişlerini sıkarak ızdırabını yenmeye çalışıyordu. Sağ elindeki çakıyı bana uzatarak “şunu hemen kesiver komutanım” dedi. Bu üç kelimelik cümle öyle müthiş bir istek, öyle bir mecburiyet ifade ediyorduki, gayrı ihtiyari çakıyı aldım ve derinin ucundan sallanan eli koldan ayırdım. Bu tüyler ürpertici vazifeyi yaparken, bir şey söylemiş olmak için; “üzülme Ali Çavuş Allah vücduna sağlık versin.” diye mırıldandım.

O yere düşen elin, elsiz kalan koluna ve bir oluktan boşanır gibi akan kanlara kıymet bile vermiyordu. Gözlerini duman ve ateş içindeki yurt ufuklarına çevirerek”Feda olsun, yeter ki memleket sağ olsun!” diye mırıldandı.

Ali Çavuş yalnız elini değil, çok geçmeden hayatını da bu memleket uğruna, bu mukaddes ülkeyi korumak yolunda feda etti. Gözlerini hayata yumarken de aynı kelimeleri tekrarlamış:

“Allah imandan ayırmasın! Canım vatana feda olsun!” demişti.”
 
~CaNo~ PAYLAŞIMIN İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.

BÜTÜN ŞEHİTLERİMİZİN MEKANI CENNET OLSUN.
ALLAH VATANIMIZI BÖLMEK İSTEYENLERE FIRSAT VERMESİN.
 
bunun gibi okadar çok gerçek olay varki daha....
Allah bizlere bunların kıymetini bilmeyi nasip etsin
aklıma ne takılıyor biliyormusun neden diyorum böyle bir yüreğimiz varken böyle bir şavaşımız varken dünya çapında oskarlık bi film yapamıyoruz bu bence çok önemli bunu yapmalıyız
kimse oturupta şu çılgın Türkler ne yapmış bi okuyayım demiyor e diyende görev dolayısı ile bu işi yapıyor oysa bir film herkesin beynine kazınır.
şöyle harbi bi film olmalı konuşmalarla deyil sahneleriyle anlatabilmeli.
 
evet suzi bizim tarihimiz de trajı yüksek olucak çok senaryolar var, bizim tarihimize sahip olabilseydi amerıka düşünsene neler yapardı ne filmler çekerdi, inşallah olurr bizde izleriz...
 
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Bir Şehid Mezadı adlı hazin bir hikayesi vardır. Kurtuluş Savaşı’nda şehid olan erlerin eşyalarının nasıl mezada konup satıldığını, topu topu bir küçücük bavula sığacak kadar olan bu şehid eşyalarını ailelerine göndermenin masraf ve zahmetini falan anlatır bu hikaye.


Siz Anadolu’daki şu yoksulluğa bakın ki bir şehidin kurşun deliği açılmış bir kalpağı, altı delinmiş bir potini, eprimiş bir gömleği bile satılacak kadar değerli, öte yandan ailesi de onun parasına muhtaç olacak denli fakir. Peki ya satılmak üzere açılan bavuldan bir şehidin mektupları çıkarsa!..

Bir şehid ki her şeyi mezada çıkarılsa, mektuplarına asla değer biçilemez. Çünkü o mektuplarda yalnızca kan, et ve kemik kokusu değil, kocaman hasretlerin derin aşklarını yüklenmiş bir gönül vardır.

O mektuplar ki kurşunların birbirini vurduğu, güllelerin havada göğüs göğüse geldiği cehennemî seslere sükunet verir, vatan aşkını hasretle anılan bir isme bağlayarak cesarete dönüştürür.

Kalbinin üstünde böyle bir mektubu saklayan askerin, ‘vatanı için yapabileceği hangi fedakarlık’ vardır diye sorulamaz elbette; o hepsini sırayla yapar ve canını en son verir. Çanakkale Mahşeri’nden okuyalım:



“Bu anda dışarda koşuşma başladı; eski askerler, “Saya geldi! Saya geldi!” diye birbirlerine bağırıyorlardı. (...) Binbaşı Abdülkadir, meraklı bakışlarını Binbaşı Lütfi’ye çevirince, o da bilgi vermek mecburiyetini hissetti.

-Sai gelmiş. İzmir’in köylerinde dolaşır; askerlere gönderilecek mektupları, küçük emanetleri toplar, getirir; sahiplerine verir. Sırdaş olduğu için de sevgililer selamlarını ona emanet ederler. Bu da onun gelişini çok değerli yapar.

Askerler etrafına toplanınca, Sai sağ elini heybenin bir gözüne soktu; bir mektup çıkardı ve bağırdı:

Mehmet oğlu Kara Ali!?..

Değişik yerlerden sesler yükseldi:

-Cennet-i A’lâ’da!..

-Mertebesine erdi!..

Mektubu heybenin diğer gözüne attı. Tekrar bir mektup çıkardı:

-Alsancak’tan Hayati oğlu Salim!

Kalabalığın arasından birisi elini uzatarak bağırdı:

-Ver! Buradayım!..

Yanındaki asker, Salim’in sırtına hafif bir yumruk vurdu:

-Kimden geliyor?!..

-Dur, hele zarfın arkasını okuyayım.

Eline yeni bir mektup alan Sai, yüksek sesle bağırdı:

-Kadir oğlu Hüseyin!..

Değişik yerlerden cevap geldi:

-Şehit!..

-Şehit!..

Onu da diğer göze attı; bu kere işlenmiş bir mendil çıkardı:

-Hasan oğlu Rafet!..

-?!..

Hiç ses çıkmayınca Sai tekrarladı:

-Hasan oğlu Rafet!?..

Tanıyanı kalmamıştı. Sai’nin yüz hatları değişti. Gözleri dalan Binbaşı Abdülkadir karargaha girdi; onu takip eden Binbaşı Lütfi kapıyı örttü; ama az da olsa Sai’nin sesini hâlâ duyuyorlardı:

-Musa oğlu Muharrem!..”(1)

Tarihini bilmeyen milletler kendilerine efsaneler uydurur ve gitgide efsanelere sığınmaya başlarlar. Yukarıdaki satırlar henüz hatıra ve tarih iken derlendiği için bahtiyarız. Ya kaybolup gitselerdi!..

*

Çanakkale anılınca kaybolup gitmesine gönlümüzün razı olmadığı bir de şiir var sırada. Binbaşı Mustafa Kemal’in de yer aldığı savaşa adanmış bir gazel bu. Sultan Reşad’ın yazdığı bir gazel. Heyecanla okuyalım:

Savlet etmişdi Çanakkale’ye bahr ü berden

Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavîsi birden

Lakin imdâd-ı İlahî yetişip ordumuza

Oldu her bir neferi kal’a-i pûlâd-beden

Asker evladlarımın pîşgeh-i azminde

Aczini eyledi idrâk nihayet düşmen

Kadr-ü haysiyyeti pâmâl olarak etdi firar

Kalb-i İslâm’a nüfûz eylemeğe gelmiş iken

Kapanıp secde-i şükrâna Reşâd eyle dua

Mülk-i İslâm’ı Huda eyleye dâim me’men

(...Müslümanlara karşı iki kuvvetli düşman birlik olup Çanakkale’ye karadan ve denizden hücum etmişlerdi...)

(...Şükür ki Allah’ın yardımı yetişip ordumuzun her bir neferi çelik bedenli bir kale kesiliverdiler...)

(...Nihayet düşmanlar asker evlatlarımın azimleri önünde diz çöküp aciz kaldıklarını anladılar da...)

(...İslam’ın kalbine hançer saplamaya gelmişlerken, itibar ve şereflerini ayak altına atıp kaçtılar.)

(Ey Reşad!.. Var, şükür secdelerine kapanıp ellerini duaya kaldır ve şu yakarıyı tekrarla: “Allah, bu İslam yurduna daima emniyet versin!” )

(1) Bk. Mehmed Niyazi (Özdemir), Çanakkale Mahşeri, 19. Bs. Ötüken Yayınları, İstanbul, 2004, s. 389-390
 
bunun gibi okadar çok gerçek olay varki daha....
Allah bizlere bunların kıymetini bilmeyi nasip etsin
aklıma ne takılıyor biliyormusun neden diyorum böyle bir yüreğimiz varken böyle bir şavaşımız varken dünya çapında oskarlık bi film yapamıyoruz bu bence çok önemli bunu yapmalıyız
kimse oturupta şu çılgın Türkler ne yapmış bi okuyayım demiyor e diyende görev dolayısı ile bu işi yapıyor oysa bir film herkesin beynine kazınır.
şöyle harbi bi film olmalı konuşmalarla deyil sahneleriyle anlatabilmeli.

aynen katılıyorum düşüncelerine.okudum şu çılgın türkleri ardından şimdiki kuşatılan türkiyeyi okudum... senin gibi susi isterdimki dünya sinemalarında filmlerimizle güzel imzalar atalım.belki bir gün .
şehitlerimizin ruhları şadolsun..her gün analım bir gün değil
 
X