Kendim için.

Effie23

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
1 Şubat 2017
114
185
Uzun yıllardır bu sitede bir okuyucuyum, özellikle bir derdim var köşesini okuyup insanların hayatlarına şahitlik etmek, çok nadir de olsa o başlıkta kendime ait bir şeyler anlatmak, diğer insanların tepkilerini,yorumlarını okumak bana iyi gelmiştir.Çoğu zaman aşırı empati kurduğum, hassas bir kişiliğe sahip olduğum için kendimi başkaları için yaşıyormuşum gibi hissediyorum . işte yine o günlerden birinde iken bir derdim var başlığına konu açmak üzere iken bu sefer kendim için bir şey yapmak, kendimi, rutinlerimi anlatmak istedim. 15 yıldır günlük tutan, çoğu şeyi kendine saklayan biri olarak bu kez dış dünyaya bir iz bırakmak istedim.

Bu başlık benim ve bu benim hayatım,bunlar benim rutinlerim.

Şimdi bir bardak yeşil çay eşliğinde bu yazıyı yazıyorum. Biliyorum yeşil çay gece için fazla önerilmiyor kafein yoğunluğundan dolayı ama gece daha bir seviyorum. Kendi halimde bir rutin bu. Öğlende kahvemi içmem, sabah uyanır uyanmaz 5 tibet egzersizini yapmam, gece yatmadan önce bir meditasyon dinletisi dinlemem ve 1 yıl için ocak ayında kitap hedefi koymam gibi , bana huzur veren şeylerden biri. Oldum olası planlı programlı şeyler yapmayı sevmişimdir. Her ne kadar ruh halim aşırı iniş çıkışlı olsa da içsel olarak her daim sadık kaldığım planlarım olmuştur.

Peki,bugünüme geldiğimde bugün kendim için ne yaptım ?

-Bir kıskançlık nöbeti geçirdim akşam saatlerinde, yemek yemeden hemen önce . Nedeni o kadar basit ki ... Çocukluğumdan beri ne zaman özendiğim bir şey olsa ve ben başka insanları o özendiğim şeyin içerisinde görsem nereden başlayacağımı bilmediğim için üzülür, kendime kızarım. Eskiden o yapamadığım ( kesinlikle sahip olamadığım şey değil, benim kıskançlıklarım hep yapamamak ile alakalı olmuştur) şeyi başkaları yapıyor ise o eylemi kötülemeye çalışırdım, olumsuz yanlarını bulur, kendimi o eylemden soğutmak isterdim. O zamandan beri içime söken o hüznü , karamsarlığı kıskançlık nöbeti olarak adlandırıp, kendime yüklenmek istiyorum. İşte bu akşam üstü olan da bu idi. Nereden başlayacağımı bilememek ile boğazıma çöken bir yumru. Bu aşmam gereken bir durum. Tanım niteliğinde burada kalsın istiyorum ve bu düğümü çözmek için kendime söz veriyorum.

- İf'e 11 gündür devam ediyorum. Verdiğim aradan sonra tekrar böyle hafif hissetmek, mide sorunları yaşamamak, o şişkinlik hissinin kaybolması, bel çevremde ortaya çıkan o incelme hissi işte ben bunu seviyorum. Diğer yandan canım artık çok şekerli şeyler de çekmiyor yani şekeri bırakmak misyonuma da yavaştan böyle bir giriş yapmış oluyorum. Uzun süredir öyle çok çok şekerli şeyler yemiyordum zaten, böylelikle daha da bir azaltmış oldum. Evde yoğurt, kefir yapıyor olmak da bu süreçte beni mutlu eden midemi rahat ettiren diğer şeylerden biri idi. Her kefir içişimde mideme dolan bir sürü yararlı bakteri ve mayayı hayal edince bile mutlu oluyorum :)

-Yalnızlığımı seviyorum. Çok sevdiğim insanların yanında bile olsam bir süre sonra kendi kendime kalma isteği içerisinde oluyorum. Önceleri bu durum bana kendimi kötü hissettiriyor idi, sevdiğin insanlarla,sevdiğin eylemlerin içerisindesin ve şikayet mi ediyorsun yani diye kendime yükleniyordum.( Ahh anlayıp dinlemeden kendimi yargılayıp, cezalandırdığım onca sene. Umarım bir gün kendimi tüm yaptıklarım için affedebilirim. ) Sonra fark ettim ki ben içe dönük bir insanım, dış dünyadan çok kendime ait olan dünyayı seviyorum. Kendi kendime yemek yapmayı, akşam saatleri sessizlik içinde kitap okumayı, gece ışıklarımı söndürüp bir film izlemeyi ve tüm bunları yaparken kendi kendime olmayı seviyorum. Bu demek değil ki diğer insanlar ile birarada iken rahatsızım, hayır aksine sevdiğim biri ile vakit geçirmeyi de seviyorum ama. O geçen vakit uzadıkça ben geriliyor ve kendi dünyama geri çekilip şarj olmak istiyorum.

-Şimdi kitap hedefime baktım da yıllık hedefimin yarısına 3 kitap kalmış, sayılar çok önemli değil belki ama gördükçe motive olduğum da doğru. Bu aralar kitaplarımı ısıra ısıra yemek, kana kana içmek istiyorum. Büyük bir açlık içerisindeyim adeta. Bu hissi seviyorum. Belki benim yeteneğim de budur, diğer insanlarınki gibi gösterişli, takdir edilesi değildir ama kitap okuyabiliyor olmak da bana ait olan şeydir.

Yine başkaları ile kendimi kıyaslamaya mı geldim ? Gerçekten yaptım mı bunu ? İşte, bu kez bunun için kendime kızmayacak, derin bir nefes alacak ve kendimi anlamaya çalışacağım. Kendim için bunu yapacağım. Kendim için.
 
Arka fona 1 kadın 1 erkek'ten bir bölüm seçip açmıştım. Defalarca kez izlediğim bir bölümdü, çünkü baştan sona kim bilir kaç kez bitirdim bu diziyi, yine de dikkat gerektirmeyen bir şey yaparken severek izliyorum. Çoğu zaman vakit az okuduklarını tekrar okumaya, izlediklerini tekrar izlemeye vakit harcama diye dürtüklese de iç sesim, insan bazen sevdiği şeyleri tekrar tekrar okumak, izlemek istiyor. Önemli olan sürekli yeni şeyler deneyimlemek mi yoksa klişe bir deneyim olsa da o deneyimden güzel şeyler edinmek mi sorusu zihnimde dönüyor. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki yavaşlama şansın yok, sürekli yeni şeyler okumalı, izlemelisin. Yeni insanlar tanımalı, yeni yerler görmelisin. Yeni şeyler yaşamalı, , insanlar ile paylaşacak yepyeni fikirler üretmelisin. Bundan çok değil, iki yıl önceki halime üzülerek bakıyorum o yüzden. Kendisi sürekli gezme, yeni yerler keşfetme,yeni ülkeler, şehirler görme hevesini kutsal kabul ediyor, şehrinden ayrılmayan, gezmeyen insanlara küçümser bakışlar atıyordu. Oysa şimdi annemin bahçesine bir sandalye çekip, ağaçların gölgesinde çiçeklerin kokuları ile oturmak delicesine huzur veriyor bana. Bazen sadece öylece hiçbir şey yapmadan durmak istiyorum. Kimse ile konuşmadan, bir fikir üretmeden, okumadan,yazmadan öylece durmak. Zamanla öğreniyorum ki hayat tek bir şeyi yüceltmekten ibaret değil, hayat bir çok şeyin bileşkesi.

Bilgisayar işlerimi bitirdim.Şunu fark ettim mecburiyetten bir işin başına oturduğumda o gün mutlaka yapmam gereken o işi bile savsaklıyor, uzattıkça uzatıyorum. Oysa mecburiyetten değil de kendi isteğim ile işin başına oturunca zevkle devamını getiresim geliyor. Pomodoro tekniğinin de bu süreçte bana olan katkısını yadsıyamam, ilgim olan ama nasıl yapsam,başlasam diye düşündüğüm, çok da acelesi olmayan işlerde kendime belli bir zaman aralığı veriyor ,bu 20 dakikada bu işle ilgilenecek sonrasında bırakacaksın diyorum ve zaman geçtikçe görüyorum ki o işin başına oturmayı bekler olmuşum. Bunu haziran sonundan itibaren yapsam çok iyi olacak diyip her seferinde başından hüsranla kalktığım,bunaldığım bir iş için uygulamaya başlayacak ve pomodoro tekniğini bölüm sonu canavarı ile karşılaştıracağım.

Dün gece yazdıklarımı okudum da cümlelerimde yazım yanlışları, noktalama eksiklikleri, anlatım bozuklukları buldum yığınla. Tühh ben bunu bu hali ile mi paylaşmışım demedim ama hiç. Bunu dememek için dün öylece yazıp göndermiş,kontrol dahi etmemiştim. Çünkü şunu deniyorum artık, hayati öneme sahip değil ise ayrıntılara takılmamayı. O kadar yordu ki bu huyum beni bir de böylesini denemek istiyorum. O eylemin üzerinde iken olabildiğince dikkatli olmayı ama küçük şeylere saplanıp ana hedeften, anlatılmak istenenden uzaklaşmamayı denemek istiyorum. Olur ya böyle küçük şeyler ile başlayıp kişiliğime de bu yöne doğru iter ve kendime yüklenmeye bir son veririm belki.
 
Yeniden başlamaya ihtiyacım var.

İçim neden birdenbire böyle sıkılmaya, daralmaya başladı ki şimdi. Oysa onca zaman sonra, şu son iki haftada bir şeyleri değiştirmeye başlamıştım ben. Kocaman bir hüzün var içimde, nedir ne değildir adlandıramadığım. Çocukluğumdan beri beni yoklayıp duran, filmin ilk 10 dakikasını zaten kaçırdın, artık gerisini izleyecek olman önemli değil, kaçırdığın o 10 dakika için üzülmeli geri kalan iki saati kendine zehir etmelisin diyen o ses bu. Tanıyorum ben onu. Şu iki haftadır, o büyük kaosun yaşandığı, varlığımın, yaşamımın, her şeyin anlamını yitirdiği o günden sonra parçalarımı toplamaya çalıştığım, kendime söz verdiğim o günden beri sesini duymadığım o ses, tam da bugün yeniden fısıldamaya başladı. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, hiçbir şeyi düzeltemeyeceksin, hiçbiri geri gelmeyecek, o hisler asla geri dönmeyecek, asla asla asla...

Yeniden başlayacağım.

İnsanlar, olaylar, mekanlar ve tabi anlar gelip geçecek. Aslına bakarsan kimse benim düşündüğüm kadar benim üstümde de durmayacak, unutulup gideceğim benim de onları, olayları, anları, yaşananları unuttuğum gibi. Ama ben şimdi o sesin peşine takılıp gidersem, yaşanan her şey yeniden yaşanmaya başlayacak. Güç bela gün ışığını gördüğüm o kuyuya tekrar düşeceğim. Hayır ! Bu kez bunun olmasına izin vermeyeceğim.

Yeniden başlıyorum.
 
Soda+yeşil çay+ kuru nane+limondan oluşan içeceğimi yanıma aldım. Derin derin nefeslerimi içime çektim ve sakinim.
Geçen gün konuşurken, bu yıl kendim için hiçbir şey yapmadım, bomboş bir yıl oldu benim için demiştim. Hakkı vardı söylediğimin, öyle dolu dolu değil de olsun bitsin, geçsin gitsin diye yapmıştım her şeyi. Ama şimdi şu andan geriye bakınca fiziki bir olay, bir kazanım sunamasam bile tüm o sessiz kalışların, boş anların, zamanların beni bugüne getirdiğini görüyorum. Kafamdaki sesi o kadar çok susturmaya çalıştım ki onca zaman, o sesin bana anlatacakları olduğunu fark edemedim ben. O da her seferinde kendini duyurmak için daha da yüksek sesle haykırmaya başladı, yetmedi kırdı döktü, savurdu attı. O gün yaşananlar için pişman değilim ben. tüm o yaşananlar yaşanmasa idi, bu ana gelemeyecektim. Gerçekten de bin nasihat yetmiyormuş, insan illa da o musibeti görmek istiyormuş. Ve ben o musibeti gördüm.

Bir derin nefes daha. Şimdi başlangıçtayız. Zaman zaman geriye döneceğiz yine ama şimdi başlangıçtayız.

Bugün sepetimdeki tüm o ürünleri alabilirdim ben. Derdim ki 50 binlik borcuma bin lira daha eklenir ne olacak ki sanki. Hep böyle demedim mi zaten ?! 10 bine eklenir, 20,30,40,50 derken aklımca ben bir şeyleri kontrol edebiliyorum bak, hala bir şeylere ben karar verebiliyorum diye de eklerdim sonuna. Bunu yaptım ben kendime, saldırırcasına sırf bir şeylere sahip olabileceğimi kendime göstermek için. Ama bugün bunu yapmadım ben, sepetimi temizledim ve o siteden çıktım. Evet, dedim bunlara ihtiyacım olacak ama şu an değil. Şu an ihtiyacım olan şey, bir ritüel, bir düzen, bir disiplin. Herkesi, her şeyi kontrol etmeye çalışıyorken, kendime söz geçiremem değil miydi tüm bu kaosun sebebi ? Onca zaman, emek başkalarını kontrol etmeye çalıştığım için heba olmamamış mıydı ? Söz sürekli geçmişe geliyor değil mi ? Gelsin varsın. Bu kez susturmayacağım kendimi, bastırmayacağım o sesi. Karşıma alıp konuşacağım, ona önemsendiğini göstereceğim, dinleyeceğim.

Gelelim şu ana, bolca takıntım, beynimi tekmeleyen bir sesim, kafa karışıklığım, gözümün ucunda damlamayı bekleyen yaşım ve yaşı diğerlerini göstermemek için her şeyi parçalamaya hazır bir agresifliğim var benim. Bunun yanında alınacak derin nefeslerim, farkedilmiş gerçeklerim, anlaşılarak değişecek tepkilerim var benim. Bu bir savaş değil, bir mücadele değil. Bu herkesin sakin sakin derdini anlatması gereken, kazanırsak hepimizin kazanacağı, kaybedersek hepimizin yok olacağı bir zaman meselesi.

Buraya kadar kafamın içinde idik. Şimdi kadrajı biraz daha geniş alalım ve bugüne bakalım. Sabah o sepeti boşalttıktan sonra rahatladığımı hissettim ben. Güzel bir kahvaltı yaptım üstüne. Undone'nın 2 bölümünü izledim kahve içerken. Evi süpürdüm, yemek pişirdim.Birkaç evrak işi hallettim. Duş aldım. See'den bir bölüm izledim. Aslında bu diziyi gece karanlıkta bir mum ışığı eşliğinde izlemeyi daha çok seviyorum. Konusu, ortamı, çekimleri o kadar bütünleşiyor ki o mum ışığı ile aldığım lezzet kat be kat artıyor. Ancak bugün hava oldukça kapalı olduğu için, bir de bu modda izlemek istedim. Çok da yakıştı o yağmur moduna. Sürekli bir şeyler izliyorum, çerezlikleri arkaya açıyorum misal. Sevdiklerimi karşıma koyuyorum.Yine de bir liste oluşturmalıyım, yaz tatili için. şu an izlediklerimin yanında, uzun zamandır izlemek istediklerimi de geniş geniş izlemeliyim. Bolca kitap da götürüyorum eve. Orada olanlar ile birlikte güzel bir de okuma listem oluşacak, bu yazı kendimi yormadan, üzmeden, görev bilmeden verimli geçirmek istiyorum.

Şimdiden yazmanın bana iyi geldiğini hissediyorum. Nefesim daha derinlere yayılıyor sanki içimde. Kendimi bulacağım inanıyorum.
 
Lambaderimin ışığını kıstım, yatağımın içinden yazıyorum.Bacaklarım o kadar ağrıyor ki... Bugün hiç durup dinlenmeye vaktim olmadı, kafa yorgunluğu da cabası. Yatarken bir ağrı kesici almak istiyorum zira yarın da yoğun bir gün olacak. Neyse ki yaz tatili adım adım geliyor. Bütün bir yazı hiç planlamadan, aceleye getirmeden yaşayacağım.

Bugün canım tatlı çekti. 5 ekler bir de magnolia aldım. Eklerin ikisini yemekten önce magnoliaya da kahvenin yanında yedim. Ama ağzımın zerre tadı yok, ne tat alabildim ne de zevk. Dünden beri böyle. Hasta olacakmış gibi hissediyorum kendimi. Birkaç gün hiçbir şey yapmadan, düşünmeden geçirsem kendimi baştan başlatabileceğim ama her şey birbirini kovalıyor. Ve ben kafama takacak bir şeyler buluyorum mutlaka. Her şeyi üzerime alınıyorum, kendimi sürekli yetersiz hissediyorum.

Peki, bugün kendim için ne yaptım ?

Sene sonu işlerini bugün yarıladım sayılır. Sabahtan hızlı bir tempo ile bir hayli iş hallettim. Öğleden sonram pek verimli geçmedi ama çıkışta oraya buraya koştururken en azından iyi bir yürümüş oldum. Geldiğimde çamaşırları topladım, yemek yedim, evi şöyle bir süpürdüm. Duş aldım. Yumi's Cell'in 2. sezon 2. bölümünü izledim. 1. sezonunu yakın zamanda izlemiştim bu dizinin ve Woong ile yaşanan her şey benim o yakıcı cümleleri duyduğum zamanlara denk geldiği için Yumi normal hayatına geri dönse de benim içim ince ince sızlıyor hala. İletişimimiz devam ediyor, hayat normal belki ama o sözler söylendi değil mi bir kere, o gece uykusuz kalındı, o çaresizlik ince ince kesti beni değil mi ? Demem o ki hayat Yumi için de benim için de bir şekilde devam ediyor işte.

Çamaşır makinesinin durmasını bekleyeceğim. Yarın için sakin kalacağım, yetersizlik kompleksime yenilmeyeceğim. Düşünüp konuşacak, konuştuktan sonra üstüne kara kara düşünmeyeceğim.
 
Bir ay sonra buradayım. Regl olacağım için olsa gerek aşırı agresifim. Bana söylenen herhangi bir şeye avaz avaz bağırasım var. Kimseye sabrım yok. Her şeyden kaçıp uzaklaşmak istiyorum. Neyse ki sebebin regl olduğunu biliyorum. Hormon terazilerimdeki dengesizliği hissediyorum. Yakında geçecek olması teselli sebebi.

Son bir ayda o kadar çok şey değişti ki... Sanki her şey dizinin sezon finali bir çelişkide, bilinmezde kalsın da izleyici için Zeigarnik etkisi oluşsun diye dizayn edilmişti. Şu andan geçmişe o geceye baktığımda her şeyi kırmızı bir sis tabakası tarafından kuşatılmış olarak hatırlıyorum. Ne, neden, nasıl öyle oldu açıklayamıyorum. Sezon finali yeni sezonun çözmesi gereken bir sürü olay, duygu durumu ile sonlandı.Her gece, o gece dinlediğimiz şarkıları dinliyor ve acaba öyle olmasaydı da şöyle mi olsaydı diyorum.Ancak yaşandı bir kere değil mi, sonrası için ne yapacağımıza bakacağız.

Şu son 3 haftada anladım ki, beni yoran, komplekslerimi tetikleyen şey iş hayatımdaki insanlar. Tatile çıktığımdan beri kendimi, kafamın içini oldukça rahat hissediyorum. Evet, yine yığınla şeyi üzerime alınıyor, çığlık çığlığa ağlamak istiyor, kendimi başkalarına beğendirmek istiyorum ama bunlara ayırdığım zaman dilimi çalıştığım zamana oranla çok çok az. O yüzden ne yapsam, önümdeki hangi yolu seçsem bilmiyorum.

Günde yarım saatte olsa güzel bir egzersiz rutini oluşturdum kendime. Niyetim spor alışkanlığını kazanmak ve bence gayet de iyi gidiyorum. Kilo problemim yok, kas gruplarımı çalıştırmak, vücudumu şekillendirmek istiyorum ve kendim için bir şeyler yapıyor olmak beni oldukça rahatlatıyor.

Her gün en az 100 sayfa kitap okuyorum, izlemek istediğim dizileri bir bir tamamlıyorum. Bayram yüzünden yine şekeri abarttım, o konuya bir el atmam gerekecek. Para konusunda da son yüklü harcamamı da gerçekleştirdikten sonra bir plana gitmeye karar verdim artık, şükürler olsun ki.

Harcama kalemlerimi şu şekilde düzenledim. İki bankadan nakit avans çekerek ve kullandığım maaş hesabımın bakiyesinde eksiye düşerek kredi kartı borcumu tamamen kapattım. Biliyorum esnek hesap faizi yüksek ama kredi kartı borcu olarak 30 bini gördükçe kendimi içinden çıkılmaz bir bataklıkta görüyor ve daha da batmak istiyordum. Böylesi bir disiplin oluşturmak adına benim için daha iyi oldu.

Mart ayına dek her ay kredi için 1900 lira
Kasım ayına dek her ay nakit avans için A bankasına 2600 lira
Ocak ayına dek her ay nakit avans için B bankasına 1100 lira ödeyeceğim. Bir de esnek hesabım var tabi bir süre daha esnemeye devam edecek. Yaz tatili için eve gelmiş olmak da mantıklı kredi kartı kullanma hususunda bana yardımcı olacak bu süreçte. Kendimi disipline etme konusunda sorun yaşayacağımı düşünmüyorum. Yeter ki amaaan üç günlük dünya modumu açmayayım.

İyiyim iyi olacağım. Dizimin spinoff niteliği taşıyan bu 3 aylık tatil döneminde güzelce dinlenecek, kitap okuyup, dizi-film izleyecek, kendime vakit ayıracağım. Şunu da unutmayacağım. Dış görünüş değil, aura her şeydir. Auramızı güçlendirelim !!!
 
Son 1 haftadır radyo dinleme alışkanlığı edindim. Oldum olası bir müzik zevkim olmamıştır. Duyup beğendiğim bir parçayı açar, bıkana dek dinlerim. Yaptığım hep böyledir, bu kadardır. O sebepten radyo dinlemek ufuk açıcı oldu benim için bir miktar, bir sürü değişik şarkı dinlemiş oluyorum. Şu anda da kulaklığım kulağımda dinliyorum güzelce.

Fotoğraflarıma bakıp, videolarımı izlerken bir kez daha fark ettim ki ben beğeni ölçütlerine göre güzel bir kadın değilim. Hiç olmadım, hiç de olamayacağım. Ve bu kez fark ettim ki bu beni artık üzmüyor çünkü çok çaba sarf ettim ama gerçekten bazı şeyler doğuştan geliyor ve belli ki benimki benle birlikte gelmemiş. Artık gerçekten bunun için çaba sarf etmek içimden gelmiyor. Yine cildime, giyimime, kendime dikkat ederim pek tabı ama hani derler ya artık kasmayacağım. Bu alınmış bir karardan ziyade 30 yaş ile birlikte gelen baktın olmuyor, bakmayacaksın umursamazlığı. İnsanlarda hakkımda ne düşünürse düşünsün, ben ne yaparsam yapayım yine kendi istediklerini düşünecekler nasılsa, ben de yaşamımdan keyif almaya bakacağım.

Egzersiz süremi ısınma ve soğuma ile birlikte 1 saate çıkardım. Gerçekten zor olan ilk 1 haftaymış, o 1 hafta atlatılınca insanın canı spor saati yaklaştıkça o adrenalini istiyormuş. Şimdiki planım 1 gün ağırlık, 1 gün kardiyo, 1 gün dinlenme şeklinde. Şeker tüketimim de kontrol altında, öyle ki akşam yemeklerinde ekmek de tüketmiyorum artık. Kendi evime geçince yeme düzenimi içerik olarak daha da düzenleyip, geliştireceğim. Şimdiki abur cubur, şeker, ekmek tüketmemek, 12-7 arasında beslenmek gibi rutinleri sürdürmem yeterli olacak.

İzlemek istediğim 2 diziyi bitirdim, Yumi's Cell 2.sezonu finalledim, dün bir de film izledim. Kitabımı da tamamladım. Bugün bir yenisine başlayacağım. Bir de güzelce bir dizi bulma niyetindeyim yine. Çalışmam gereken bir süreç de var, umarım bugün itibari ile başlayacağım.

İyiyim iyi, keyfim yerinde :)
 
Uykum var ve kendimi yorgun hissediyorum. Spora 5 gün ara verince, kendimi zar zor motive edebildim ama yaparken hiç zevk almadım. Sonrasında gelen rahatlama ise tarifsizdi. Spor yapmak insanın vücuduna iyi geldiği kadar ruh haline de iyi geliyor. Kafamın içini daha rahat hissediyorum.

Saçlarımı kestim. Birkaç yıldır uzatmaya çalışıyordum halbuki. Sonra bir anda bu süreçten sıkıldığımı fark ettim, kesiverdim. Böylesi bir değişiklik iyi geldi bana. Değişmeyen şey ise yetersizlik kompleksim oldu, iş arkadaşlarımdan biri ile konuşmam gerekti ve ben sonrasında yine kendimi acaba şunu değil de şunu mu söyleseydim derken buldum. Sanırım bu son yılımda odağımı buna çevireceğim, pişman olmamaya. Ne zaman bunun muhasebesini yapsam, kendimi ya bunu söyledim diye benden hoşlanmazlarsa, ya artık beni sevmezlerse derken buluyorum. Oysa yarattığım onca drama rağmen etrafımda hep bana değer verdiğini düşündüğüm insanlar oldu ama ben onların sevgilerinden asla emin olamadım. Çünkü onca yetersizliğime rağmen beni seviyor olamazlardı, ben de çözümü onları denemekte buldum. Her fırsatta gittim, kızdım, bağırdım. Toksik ilişkiler yaratmak için elimden geleni yaptım. Çünkü kendime diyordum ki buna rağmen hala beni sevmeye devam edecekseler, sevgilerinden emin olurum. Sevmeye devam ettiler ama ben yine de ikna olmadım. Yetmezmiş gibi bir yanım yaptıklarıma deli gibi pişman olup telafi etmek istediği için fazladan fazladan uyumlu davranırken, diğer yanım daha fazla sınav yapmak istiyordu insanları. Asla kendim olamadım, rahatlayamadım, ipleri avuçlarımı kesse de bırakmamak için direttim. Hala da öyleyim. Alınganım, toksiğim ve asla olmak istediğim ben değilim.

Peki, ben kimim ?
 
Bu toksiklik nasıl geçecek ?

Bazen kendimi o kadar yetersiz görüyorum ki ben, hiçbir şeyin yoluna girmeyeceğine ve her şeyin daha da kötüye gideceğine inanıyorum. Tatilin başındaki o huzurumu, sakinliğimi, kendime olan saygımı yitirmeye başladığımı hissediyorum yine. Oysa her şey nasıl da güzel başlamıştı değil mi ? Şimdi ise ne yapsam olmayacakmış gibi geliyor.

Aynada kendime bakıyorum ve gördüğüm şeyden hoşlanmıyorum bugün. Yüzümün şeklini sevmiyorum, estetik olmama rağmen burnum hala özgüvenimi yıkıyor, dedim ya ben ne yapsam olmuyor. Aksi gibi geçmişteki hareketlerim hatırıma gelip duruyor. Buradan bakınca her şey aşırı saçma görünüyor. İnsanların bakışlarındaki anlamı görüyorum, arkamdan konuşulanları hayal ediyorum. Kendimden daha da nefret ediyorum.

Ben bugünlerde iyi değilim. Her şeyi paramparça etmek istiyorum.
 
Bu toksiklik nasıl geçecek ?

Bazen kendimi o kadar yetersiz görüyorum ki ben, hiçbir şeyin yoluna girmeyeceğine ve her şeyin daha da kötüye gideceğine inanıyorum. Tatilin başındaki o huzurumu, sakinliğimi, kendime olan saygımı yitirmeye başladığımı hissediyorum yine. Oysa her şey nasıl da güzel başlamıştı değil mi ? Şimdi ise ne yapsam olmayacakmış gibi geliyor.

Aynada kendime bakıyorum ve gördüğüm şeyden hoşlanmıyorum bugün. Yüzümün şeklini sevmiyorum, estetik olmama rağmen burnum hala özgüvenimi yıkıyor, dedim ya ben ne yapsam olmuyor. Aksi gibi geçmişteki hareketlerim hatırıma gelip duruyor. Buradan bakınca her şey aşırı saçma görünüyor. İnsanların bakışlarındaki anlamı görüyorum, arkamdan konuşulanları hayal ediyorum. Kendimden daha da nefret ediyorum.

Ben bugünlerde iyi değilim. Her şeyi paramparça etmek istiyorum.
Bunlari tetikleyecek bişeyler olmustur belki
 
Tüm bu hisleri tetikleyen şeyler mi var yoksa ben mi kendi kendime tetiği çekiyorum bilmiyorum. Her zaman memnuniyetsiz olacak bir şey buluyorum kendimde.

Y
 
Ama bugün bunun olmasına izin vermeyeceğim. Bundan 5 yıl sonramı neden o yaşları yaşamak varken sürekli düşünerek harcadın diye daha da derin bir bunalımın için sokmayacağım.

İnsanlar her zaman söyleyecek bir şey bulur değil mi ? Bırakayım da acaba ne diyecekler diye düşünmek yerine onlardan duyayım. Çünkü biliyorum, zamanında biz de sizin gibi neden gezip, görmedik ki diyen insanlar başka bir muhabbette zamanında alacaktınız evi, arabayı siz gezerken biz kredi ödüyorduk bak şimdi sefasını sürüyoruz diyecek. İnsanlar bu kadar bin bir hal iken ben neden tutarlı olmak zorundayım ki sanki, değişiyoruz değil mi ? Uyum sağlıyoruz, gelişiyoruz. Bir keresinde bir yakındakinin söylediği bir şeyi düşünüp düşünüp bütün gece mide ağrıları çekerek uykusuz kalmıştım, ertesinde o söylediği şeyi hatırlattığımda öyle mi demişim hatırlamıyorum ki demişti. İnsanlardan kalkıp da daha hassas olmalarını isteyemem, yapabileceğim şey kendi kabuğumu güçlendirmek olacak. Geç kaldı isem, yanlış yaptı isem, çirkinsem, yeterince zeki değilsem, insanlar beni beğenmiyorsa, takdir edilmiyorsam, güzel-zeki bulunmuyorsam bu benim problemim olmamalı artık. Pencerelerimi açıp rüzgarın perdeleri havalandırmasını izleyerek kitabımı okuyorsam, otobüsün penceresinden ağaçları izliyorsam, spor yaptıktan sonra derin bir nefes alıp vücudumun nasıl da rahatladığını hissedebiliyorsam daha fazlasına neden ihtiyaç duyayım ki ? Daha fazlası var mı gerçekten ? Daha zeki olunca gördüğünün, yediğinin, içtiğinin tadı başka mı oluyor ? Daha güzel olunca gökyüzü değişip, çiçekler başka mı kokuyor sanki ? Değişen şey insanların bakışları, davranışları oluyor sadece değil mi ? Başkaları beni farklı görsün diye mi bunca çabam? Onlar tarafından onaylanmak için mi, beğenilmek için mi yapıyorum tüm bunları ?

Ben yetersiz değilim. Hiç olmadım. Benim parçalarımın diğerlerinden farklı olması beni yetersiz yapmaz. Ben nasıl ki o yemeği sevmiyorsam ama diğer insanlar bayılıyorsa o yemeğe, o yemek yetersiz mi yani ? Niye herkes tarafından kabul görmek istiyorum ki ? Ben hoşlandığım kişi akrep burcu kadınları beğeniyor diye kendi burcumdan nefret ettiğimi biliyorum. Kendime bunu neden yapıyorum ki ?

Ben yetersiz değilim.

Şimdi kalkıp güzelce bir saat boyunca egzersiz yapacağım. Usul usul kalp atışlarımın hızlanmasından, kaslarıma düşen o tatlı yorgunluktan zevk alacağım.

30 yaşındayım, yine kötü anlarım, günlerim olacak biliyorum ama ben bu hayatı KENDİ istediğim gibi yaşayacağım.
 
Bugün kendime çok iyi davrandım ben.

Dertlerle kendimi boğmadım, geçmişi pişirip pişirip önüme koymadım. Yetersizliğimin ipleri ele almasına izin vermedim. Bugün kendime çok iyi davrandım.

Güzelce 1 saat spor yaptım. Sakin sakin, sindire sindire. Yapayım da bitsin demedim, her hareketi hissederek. Ter attıkça, kalp atışlarım yükseldikçe inanılmaz mutlu oldum. Gerçekten spor yapmanın ruh sağlığına etkisi inanılmaz. Kendin için bir şey yapıyor olmak, aynada etkilerini görmek muazzam. Ancak kendimi bildim bileli var olan simitlerim nasıl gidecek, gidecek mi orada biraz kuşkuluyum. Karnım eriyip, belim inceldikçe onların varlığı daha da gözüme batıyor. Yine o bölgeye yönelik farklı egzersizler ekledim rutinime, umarım etkisi olur.

İşlenmiş şeker tüketmemeye devam. 2 kayısı, biraz da karpuz yedim bugün. Kilo veremediğim doğrudur. Sadece 2 kilo vermek istiyorum oysa ki.

Ekşide 30 yaşın her şey için geç olması minvalinde bir başlık popülerdi bugün. İçeriğini, girileri okuyunca en ufak bir bağdaşım kuramadım yazılanlarla. Neye geç kaldığımızı da anlamadım. İşe mi, aşka mı, yaşamaya mı ? 2 gün önce bu sorun konulsa önüme hiç olmak istemediğim şeyleri bile delicesine kıskanıp kendine acıyan ben bin bir senaryo yazardı ama şu an nasıl bir ilüzyon içerisinde isem artık, ne diyor bunlar demekle yetindi. Lütfen, bu bir ilüzyon olmasın. Lütfen genel ruh halim bu olsun.

İlüzyondan konu açılmış iken, The Sandman'ı izlemeye başladım ve bayıldım. Daha çocukken okumaya heves edip basımını bulamadığımız, tekrar basıma girince hevesle bekleyip serisini tamamladığımız bu muhteşem çizgi romanı ekranda izleyebilmek, o sisin üzerimize çöktüğünü hissetmek, Lord Morpheus'un sesi ile düşlere dalmak harika bir his. İşte insan böylesi anlarda yaşamın aslında nasıl da güzel olabileceğini fark ediyor.

Gerçekten denildiği gibi hayatın amacı, bir amaç bulmak. Geç kalmadın, erken de değil. Sadece kendi zamanında yaşıyorsun.

Yaşamanın şerefine !
 
Bugün kendime çok iyi davrandım ben.

Dertlerle kendimi boğmadım, geçmişi pişirip pişirip önüme koymadım. Yetersizliğimin ipleri ele almasına izin vermedim. Bugün kendime çok iyi davrandım.

Güzelce 1 saat spor yaptım. Sakin sakin, sindire sindire. Yapayım da bitsin demedim, her hareketi hissederek. Ter attıkça, kalp atışlarım yükseldikçe inanılmaz mutlu oldum. Gerçekten spor yapmanın ruh sağlığına etkisi inanılmaz. Kendin için bir şey yapıyor olmak, aynada etkilerini görmek muazzam. Ancak kendimi bildim bileli var olan simitlerim nasıl gidecek, gidecek mi orada biraz kuşkuluyum. Karnım eriyip, belim inceldikçe onların varlığı daha da gözüme batıyor. Yine o bölgeye yönelik farklı egzersizler ekledim rutinime, umarım etkisi olur.

İşlenmiş şeker tüketmemeye devam. 2 kayısı, biraz da karpuz yedim bugün. Kilo veremediğim doğrudur. Sadece 2 kilo vermek istiyorum oysa ki.

Ekşide 30 yaşın her şey için geç olması minvalinde bir başlık popülerdi bugün. İçeriğini, girileri okuyunca en ufak bir bağdaşım kuramadım yazılanlarla. Neye geç kaldığımızı da anlamadım. İşe mi, aşka mı, yaşamaya mı ? 2 gün önce bu sorun konulsa önüme hiç olmak istemediğim şeyleri bile delicesine kıskanıp kendine acıyan ben bin bir senaryo yazardı ama şu an nasıl bir ilüzyon içerisinde isem artık, ne diyor bunlar demekle yetindi. Lütfen, bu bir ilüzyon olmasın. Lütfen genel ruh halim bu olsun.

İlüzyondan konu açılmış iken, The Sandman'ı izlemeye başladım ve bayıldım. Daha çocukken okumaya heves edip basımını bulamadığımız, tekrar basıma girince hevesle bekleyip serisini tamamladığımız bu muhteşem çizgi romanı ekranda izleyebilmek, o sisin üzerimize çöktüğünü hissetmek, Lord Morpheus'un sesi ile düşlere dalmak harika bir his. İşte insan böylesi anlarda yaşamın aslında nasıl da güzel olabileceğini fark ediyor.

Gerçekten denildiği gibi hayatın amacı, bir amaç bulmak. Geç kalmadın, erken de değil. Sadece kendi zamanında yaşıyorsun.

Yaşamanın şerefine !
Yazdıklarınızda çok kendimi ama biraz daha genç halimi buldum-artık 30ların ortalarındayım- ve benim keşfettiğim; hep utanç duymamın sanki kendimi hep rezil ediyormuş gibi, başkalarının onayına ihtiyaç duymam ya da hakkımda ne düşündüklerini kafamda kurmam-çok umursamam hep özsevgisizliktenmiş! Ve özsevginin aslında nasıl göründüğünüz, neye sahip olduğunuz işiniz gücünüz sevgilinizle ilgisi yok.. kendinizi çok sevmeye en azından çalışmak çok şeyi çevreyle olan bütün ilişkileri değiştiriyor.. yazdıklarınızı severek takip edicem ❤️
 
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim :)

1 saat kol, karın ve kalça çalıştım. Duş aldım. Yeşil çay, soda ve limon karışımım ile bilgisayarımın karşısına geçtim. Uzun zamandır yeşil çay içmiyordum, nasıl da özlemişim. Uykusuzluk çekmeye başladığımdan beri papatya ve ada çayı içer olmuştum, yeşil çaya geri dönmek istedim. Ben asıl o güzelim dünya çaylarımı özledim. Bavuluma koyacağım eşya sınırlı olunca bir de havalar sıcak diye çaylarımı yanıma almamıştım. O sebepten bu yazı sodalı yeşil çay, filtre kahve, türk kahvesi üçgeninde geçirdim. Bu kış filtre kahve hususunda da farklı tatlar denemek istiyorum. Şöyle güzelce kahvemi demleyip pıtır pıtır yağan yağmura karşı güzel bir film izlemek yahut kitap okumak istiyorum. Sanırım ben biraz kışı özledim :) ama daha yaz akşam üstlerinin keyfini sürecek, sonbaharda bal kabağı çorbası pişireceğim. O an gelsin diye yaşadığın anı ezip geçmiyor isen özlemek de güzel.

Kitap siparişi vereceğiz. Daha önce hiç okumadığım 4 yazardan 5 kitap, okuduğum 3 yazardan da birer olmak üzere 8 kitap seçtim. Eylül itibari ile bu okumalarım başlayacak. Aslında yaz okumalarım da oldukça keyifli ve verimli başlamıştı ancak aralarda olup bitenler bu rutini sekteye uğrattı. Bir de ders çalışmam gerektiği için ne zaman kitap okumaya başlasam bir vicdan azabı vuku buldu. Neyse ki gelecek hafta itibari ile bu dertten de kurtulmuş olacağım ve ağustos sonuna dek planlamış olduğum 3 okumayı gerçekleştireceğim.

Şunu fark ettim ki, çoğu zaman agresif, saldırgan, karşı tarafın ne dediğine dinlemeden yüksek perdeden konuşmalarımın sebebi de yetersizlik kompleksimmiş. Öyle şartlanmışım ki nasıl olsa karşımdaki insan beni incitecek bir şey söyler, bir açığımı bulur, canımı yakar diye önlem alıp o benim canımı acıtmadan ben onun canını yakmalıyım diye dikenlerimi çıkartıp saldırmaya başlıyormuşum ben. Bunu fark etmişken bile istemsizce yapmaya devam ettiğim anlar oluyor ama ayrımına varıp ''Effie sakın ol, önce dinle, sonra sakin anlaşılır bir ton ile karşındaki insanı yanıtla'' dediğim anlar da oluyor. Öyle anlarda kendimle gurur duyuyorum ben. Bunca zaman yok saydığım, susturmaya, üstüne basıp yok etmeye çalıştığım o yetersiz tarafımın, meğer bana anlatmak istedikleri varmış. Hayat ne tuhaf !

Ne demişti Sandman Lucifer Morningstar'a , cehennemin ne gücü olurdu, burada esir olanlar düşlerinde görmeseydi cenneti ?

Cehennemimiz ile yüzleşip, cennetimize kavuştuğumuz rüyalara !
 
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim :)

1 saat kol, karın ve kalça çalıştım. Duş aldım. Yeşil çay, soda ve limon karışımım ile bilgisayarımın karşısına geçtim. Uzun zamandır yeşil çay içmiyordum, nasıl da özlemişim. Uykusuzluk çekmeye başladığımdan beri papatya ve ada çayı içer olmuştum, yeşil çaya geri dönmek istedim. Ben asıl o güzelim dünya çaylarımı özledim. Bavuluma koyacağım eşya sınırlı olunca bir de havalar sıcak diye çaylarımı yanıma almamıştım. O sebepten bu yazı sodalı yeşil çay, filtre kahve, türk kahvesi üçgeninde geçirdim. Bu kış filtre kahve hususunda da farklı tatlar denemek istiyorum. Şöyle güzelce kahvemi demleyip pıtır pıtır yağan yağmura karşı güzel bir film izlemek yahut kitap okumak istiyorum. Sanırım ben biraz kışı özledim :) ama daha yaz akşam üstlerinin keyfini sürecek, sonbaharda bal kabağı çorbası pişireceğim. O an gelsin diye yaşadığın anı ezip geçmiyor isen özlemek de güzel.

Kitap siparişi vereceğiz. Daha önce hiç okumadığım 4 yazardan 5 kitap, okuduğum 3 yazardan da birer olmak üzere 8 kitap seçtim. Eylül itibari ile bu okumalarım başlayacak. Aslında yaz okumalarım da oldukça keyifli ve verimli başlamıştı ancak aralarda olup bitenler bu rutini sekteye uğrattı. Bir de ders çalışmam gerektiği için ne zaman kitap okumaya başlasam bir vicdan azabı vuku buldu. Neyse ki gelecek hafta itibari ile bu dertten de kurtulmuş olacağım ve ağustos sonuna dek planlamış olduğum 3 okumayı gerçekleştireceğim.

Şunu fark ettim ki, çoğu zaman agresif, saldırgan, karşı tarafın ne dediğine dinlemeden yüksek perdeden konuşmalarımın sebebi de yetersizlik kompleksimmiş. Öyle şartlanmışım ki nasıl olsa karşımdaki insan beni incitecek bir şey söyler, bir açığımı bulur, canımı yakar diye önlem alıp o benim canımı acıtmadan ben onun canını yakmalıyım diye dikenlerimi çıkartıp saldırmaya başlıyormuşum ben. Bunu fark etmişken bile istemsizce yapmaya devam ettiğim anlar oluyor ama ayrımına varıp ''Effie sakın ol, önce dinle, sonra sakin anlaşılır bir ton ile karşındaki insanı yanıtla'' dediğim anlar da oluyor. Öyle anlarda kendimle gurur duyuyorum ben. Bunca zaman yok saydığım, susturmaya, üstüne basıp yok etmeye çalıştığım o yetersiz tarafımın, meğer bana anlatmak istedikleri varmış. Hayat ne tuhaf !

Ne demişti Sandman Lucifer Morningstar'a , cehennemin ne gücü olurdu, burada esir olanlar düşlerinde görmeseydi cenneti ?

Cehennemimiz ile yüzleşip, cennetimize kavuştuğumuz rüyalara !
Merhabalar,

Yazım dilinizi de kendinizi anlatma biçiminizi de çok beğendim.
Sevgiler ❤️
 
Takibe aldim konuyu. Cok akici ve keyif verici yaziyorsunuz. Satirlarin arasinda kendimi buldum inanin. Cok sevdim yazdiklarinizi, ic dünyanizi. Sadece bendemi bazi durumlar böyle derken sizin konu cikti karisma. Demekki cogu kisi böyle git geller , özgüvsnsizlikler yasiyor deneyimliyor.
Size tavsiyem youtube üzeri pisikolog tülay kökün videolarini izlemeniz. Bana cok iyi geliyor. Kitaplarini da tavsiye ederim🤍 bi bakin isterseniz. Dinlenirken veya ev isi yaparken dinlemek bile güzel.
 
elecda, sizin başlığınızı yıllardır takip ediyorum. Yorumunuz benim için değerli, teşekkür ederim.

-Aykiz- Tülay Kök'ü duyuyor idim ama sizin vesileniz ile dinlemeye başlayacağım. Çok teşekkür ederim güzel yorumunuz ve öneriniz için.

Arka fona sounds of the ocean diye bir dinleme listesi açtım bugün. Okyanusun sesleri... Bazen öfkeli karanlık bir okyanusu dinliyorum, büyük sözler söylemiş, keskin kararlar almış, yakıp yıkmış da sanırım. Bazense pırıl pırıl bir okyanus duyuyorum. Güzel bir haber almış olsa gerek, belki de öylece basit bir şeyden mutlu olmuştur. Aynı okyanusun bin bir türlü hali var işte. Bazen kırgın, kızgın, dargın bazense enerjik, mutlu, heyecanlı.

Ben bir okyanusum.

O yüzden kendimin de bin bir hali olduğunu hatırlayacağım. Dün gece daraldım, bunaldım, hani ne oldu yine mi çöküşe gidiyorum diye ortalığı velveleye vermeyeceğim. Onun sadece bir an olduğunu anlayacağım.

Dün gece yine tetiklendiğimi hissettim. Doğru zamanda doğru şeyleri söyleyemediğimi, doğru insan olamadığımı. Sonra karanlıkta bahçeyi şöyle bir boydan boya yürüdüm. Einstein'in ''Aldığımız en önemli karar, dostça bir evrende mi düşmanca bir evrende mi yaşadığımıza inandığımızdır." sözünü tekrarladım yürürken. Çocukluğumdan beri tüm şemalarım herkesin bana düşman olduğu yönünde şekillenmişti. Bu elle tutulur, saldırgan bir düşmanlık değildi. Hatta başkaları bunu göremiyordu bile. Ama etrafımdaki herkes benim zayıflıklarımı ortaya çıkartacak bir düşmandı benim için. Hala daha bir yanım öyle hissediyor. Hala daha söylenen o sözü üzerime alınıyorum. Hala daha beni hiç tanımayan insanların bende de olan bir özelliğe laf atışları modumu düşürüyor ama şunu eskisinden farklı yapıyorum. Artık bu durumun onların bir planı değil, kendimin bir yaratımı olduğunu biliyorum. Onların önüme koyduğu şey bir oyun hamuru, ben onu alıp şekillendiriyor, kendime uygun hala getirip varlığıma ekliyorum. Bunu onlar yapmıyor, ben yapıyorum. Bunun burada ne işi varmış demiyorum, ezip geçmiyorum. Her seferinde alıp kendime uygun hale getirip bir parçam yapıyorum. Hatta bazen öyle ki koyacak yer bulamadığımda kendimden bir parçayı kopartıp yerine o oyun hamuru parçasını tıkıyorum. Sonra da neden kendim olamadım diye ağlıyorum. Ama dediğim gibi artık bunu yapanın ben olduğumun farkındayım. Daha en başından düşmanca bir evrende yaşamayı seçtiğimi biliyorum. Artık orada yaşamak istemediğimi de.

Bir kilo vermişim. Geriye verilecek bir kilom kaldı. Mutlu oldum bunun için. Göz yanılması değilse simitlerimin de birazcık küçüldüğünü iddia edebilirim :)

Bugün spor rutinim için dinlenme günüm. O yüzden bir film seçip izleyeceğim. Hava çok basık ve sıcak. Biraz yağmur rahatlatırdı beni.

Girit'e gitmek istiyorum. Zorba'yı okuduğumdan beri bunu düşünüyorum. Japonya planının yanına bunu da yazabilir miyiz? Bir yanda Japonya bir yanda Girit. Dünya aslında ne kadar bambaşka değil mi ? Bu başkalığı seviyorum. Tek bir şey olmak zorunda olmamamızı. Değişimi, dönüşümü, başkalaşımı seviyorum. Peki öyleyse neden hep aynı insan olamadığım için kendimi bu denli hırpalıyorum ?
 
elecda, sizin başlığınızı yıllardır takip ediyorum. Yorumunuz benim için değerli, teşekkür ederim.

-Aykiz- Tülay Kök'ü duyuyor idim ama sizin vesileniz ile dinlemeye başlayacağım. Çok teşekkür ederim güzel yorumunuz ve öneriniz için.

Arka fona sounds of the ocean diye bir dinleme listesi açtım bugün. Okyanusun sesleri... Bazen öfkeli karanlık bir okyanusu dinliyorum, büyük sözler söylemiş, keskin kararlar almış, yakıp yıkmış da sanırım. Bazense pırıl pırıl bir okyanus duyuyorum. Güzel bir haber almış olsa gerek, belki de öylece basit bir şeyden mutlu olmuştur. Aynı okyanusun bin bir türlü hali var işte. Bazen kırgın, kızgın, dargın bazense enerjik, mutlu, heyecanlı.

Ben bir okyanusum.

O yüzden kendimin de bin bir hali olduğunu hatırlayacağım. Dün gece daraldım, bunaldım, hani ne oldu yine mi çöküşe gidiyorum diye ortalığı velveleye vermeyeceğim. Onun sadece bir an olduğunu anlayacağım.

Dün gece yine tetiklendiğimi hissettim. Doğru zamanda doğru şeyleri söyleyemediğimi, doğru insan olamadığımı. Sonra karanlıkta bahçeyi şöyle bir boydan boya yürüdüm. Einstein'in ''Aldığımız en önemli karar, dostça bir evrende mi düşmanca bir evrende mi yaşadığımıza inandığımızdır." sözünü tekrarladım yürürken. Çocukluğumdan beri tüm şemalarım herkesin bana düşman olduğu yönünde şekillenmişti. Bu elle tutulur, saldırgan bir düşmanlık değildi. Hatta başkaları bunu göremiyordu bile. Ama etrafımdaki herkes benim zayıflıklarımı ortaya çıkartacak bir düşmandı benim için. Hala daha bir yanım öyle hissediyor. Hala daha söylenen o sözü üzerime alınıyorum. Hala daha beni hiç tanımayan insanların bende de olan bir özelliğe laf atışları modumu düşürüyor ama şunu eskisinden farklı yapıyorum. Artık bu durumun onların bir planı değil, kendimin bir yaratımı olduğunu biliyorum. Onların önüme koyduğu şey bir oyun hamuru, ben onu alıp şekillendiriyor, kendime uygun hala getirip varlığıma ekliyorum. Bunu onlar yapmıyor, ben yapıyorum. Bunun burada ne işi varmış demiyorum, ezip geçmiyorum. Her seferinde alıp kendime uygun hale getirip bir parçam yapıyorum. Hatta bazen öyle ki koyacak yer bulamadığımda kendimden bir parçayı kopartıp yerine o oyun hamuru parçasını tıkıyorum. Sonra da neden kendim olamadım diye ağlıyorum. Ama dediğim gibi artık bunu yapanın ben olduğumun farkındayım. Daha en başından düşmanca bir evrende yaşamayı seçtiğimi biliyorum. Artık orada yaşamak istemediğimi de.

Bir kilo vermişim. Geriye verilecek bir kilom kaldı. Mutlu oldum bunun için. Göz yanılması değilse simitlerimin de birazcık küçüldüğünü iddia edebilirim :)

Bugün spor rutinim için dinlenme günüm. O yüzden bir film seçip izleyeceğim. Hava çok basık ve sıcak. Biraz yağmur rahatlatırdı beni.

Girit'e gitmek istiyorum. Zorba'yı okuduğumdan beri bunu düşünüyorum. Japonya planının yanına bunu da yazabilir miyiz? Bir yanda Japonya bir yanda Girit. Dünya aslında ne kadar bambaşka değil mi ? Bu başkalığı seviyorum. Tek bir şey olmak zorunda olmamamızı. Değişimi, dönüşümü, başkalaşımı seviyorum. Peki öyleyse neden hep aynı insan olamadığım için kendimi bu denli hırpalıyorum ?
Ben de Zorba’yı okuyunca çok etkilenmiş, bir gazla Girit’e gitmiştim, kale içinde kocaman çok yaşlı bir ağaç vardı, onun altında oturup yazmıştım, çok da beğendim umarım en kısa zamanda gidersin ❤️ Bu arada bir zamanlar Can Yayınları Zorba’nın bez çantasını yapıyordu, hala var mı bilmem ama belki bakmak istersin.
 
X