Bilgi çaği Anneme Emanet

yaren_76

mareşal
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
2.066
66
BİLGİ ÇAĞI ANNEME EMANET


Ben küçük bir kız çocuğuyum... Yaşım 11. Sabahleyin annem her sabah beni yedi buçukta servise bindiriyor. Okula gittiğimde yanımda beslenme çantam; dersten önce bir şeyler atıştırıyorum. İlk teneffüste bir “dürülülülü” sesi. Birkaç arkadaşım cep telefonuna davranıyor, ama piyango bana vuruyor. Annem beni cep telefonumdan arıyor. “Yeliz, sandviçini yedin mi?” “Evet, anne yedim.” “İyi, dışarıda çok dolaşma, arkadaşlarınla çok içli dışlı olma, biliyorsun grip salgını var!” “Evet, anne...”

Annem böyledir. Onun annesi de böyle miydi bilmiyorum. Ben doğmadan ölmüş. Böyle giderse, ben de onun gibi bir anne olacağım. Kendime hiç güvenim yok. Annem olmadan, susasam su bile içemem. Geçenlerde binbir çabayla izin alarak bir arkadaşıma yatıya gittim. Annesi, yatacağım yere sermem için bir çarşaf verdi. Çarşafı sermeyi beceremedim, hiç yapmamışım ki! Büyüyünce nasıl olacak bilmiyorum. Ne diyorlardı, hah “taylör”... Bir taylör giyip işe gideceğim, servis varsa tabii... Servis olmadan ben nasıl işe giderim? İnşallah işyerinin servisi vardır. Yoksa da önemli değil, servisi olan bir iş bulurum ben de... O zaman nasıl olacak acaba, annem yine arayacak mı, çayını içtin mi, öğlen yemeğini yedin mi, insanlarla el sıkışma mikrop bulaşır diye... Yok, yok abartıyorum, böyle olmaz. İş dünyasında başka şeyler olmalı. Mesela toplantı yapmak gibi. Babam hep toplantılardan söz eder. Acaba ben nasıl konuşurum toplantıda? Kolay, önce annemi ararım, “anne, toplantıda nasıl konuşayım” diye. Yok, yok böyle de olmaz. En iyisi öğretmenime, şeey... işyerinde öğretmen olmaz, ama müdür vardır elbet, tıpkı okuldaki gibi... Evet, en iyisi müdürüme sormak. Acaba, tuvalete giderken de sormalı mıyım, müdür beye? Acaba, her istediğimi verirler mi işyerinde? Oyun bahçesi olan büyük bir oda. Şaşırmayın, oyun bahçesi benim için değil, çocuğum iş yerine ziyarete geldiğinde sıkılmasın diye. (Ben annemi ziyaret ettiğimde çok sıkılıyorum da. )Ben annemlerden ne istersem alıyorlar, müdür bey niye almasın? Acaba müdür bey, her istediğimde para verir mi? Okuldaki öğretmenim “çalışmadan para kazanılmaz” diyor ama kazanılıyor, işte... İstiyorum, annemler veriyor. Niye müdür bey de vermesin! İş görüşmesinde hemen soracağım, “siz her istediğimde para verecek misiniz” diye. Yok vermiyorlarsa, hemen başka iş bakacağım.

Acaba yeryüzündeki bütün çocuklar benim gibi mi yetişiyor? Öyle olmalı, annem bana örnek oluyor. Ben de kendi çocuklarıma örnek olacağım. Evde babam kral gibi. Abim de, neydi o, geçenlerde filmde duymuştum. Hah, “veliyah”. Evet, babam kral, abim de veliyah gibi. Annem pırpır, ne isterlerse anında veriyor, hiç öyle televizyondaki gibi “az sonra” yok. Babam öncelikli tabii, su getir, yemek koy, gömleğimi ütüle ve haydi yatağa. Annem, her zaman onları hayatının merkezine yerleştiriyor. Annem işyerinden geldiğinde, çoğu zaman kızgın. Bize değil, işyerindekilere... “Biz çalışıyoruz, hep erkekler terfi ediyor...” diyor ve benzeri şeyler. Seviyor da olsa, kızıyor da olsa, hayatının hep merkezinde erkekler var.

Geçen gün öğretmen, Türkçe dersinde bir gazeteden bir yazı okuttu. Melih Arat yazmış. Şöyle bir şeyler diyordu. Artık yeni bir çağdaymışız. Değişmemiz gerekiyormuş. Kendimize güvenmemiz, araştırma yapmamız, başkalarına saygı duymamız gerekiyormuş. Bizim evdekilerin bu durumla ilgisi yok tabi. Bizim evde kimse bana güvenmiyor. Baksanıza sandviçimi bile yiyip yemediğimi telefonla kontrol ediyorlar. Öğretmenim sınavda başımda, kopya çekerim diye. Gel de kendine güven. Araştırma yapmak ve soru sormak imkansız. Annem, babam, öğretmenim ne derse, doğru illaki odur. Bana bazen söyledikleri doğru gelmiyor, acaba öyle mi diye araştıracak, soru soracak olsam, hemen susturup yerime oturtuyorlar. Bir gün okulda “Kıbrıs’ta yaşayanların çoğunluğu madem Rum, niye onlar Kıbrıs’ı yönetmiyorlar?” diye sordum, öğretmen beni az daha vatan haini ilan edecekti. Öğretmenimin dağıttığı yazıda başkalarına saygı duymamız gerektiğini söylüyordu. Öğretmenim beni saymıyor. Babam annemi saymıyor, annem beni saymıyor, abim annemi ve beni de saymıyor. Aslında babamı da saymıyor da, korkusundan öyle görünüyor. En çok annemin beni saymamasına içerliyorum. Bazen onu kader arkadaşım gibi görüyorum. Hiç olmazsa, o beni saysa ya...

Yazıda diyordu ki sorumluluk duymak, gelecekte ihtiyaç duyulacak yeni yetenekler kazanmak, neydi empati kurmak-çevremizdekilerin yerine kendimizi koymak, bildiklerimizi sorgulamak gerekir. Kendimizi ve hayattaki rolümüzü yeniden tarif etmeliymişiz. Değişim insanın kendisinden başlarmış. En zoru da başkasını suçlamak yerine şimdiki halimizden, mevcut kendimizden vazgeçmekmiş.

Bütün herkes daha önce çocuk olduğuna göre bütün iş de annelere düşüyormuş, çünkü çocuğun gelişiminde en etkili olan annelermiş. Anneler, çocuklarını yetiştirmede özellikle benim anneminki gibi aşırı koruyucu tavırdan vazgeçmeliymiş. Çünkü bu bizlerde özgüvenin gelişmesini engelliyormuş. Sorunlarla kendi başımıza çıkamıyormuşuz, tıpkı benim bir yatak örtüsünü serememem gibi. Ama gel de bunu anneme anlat.

Kadınların -bir gün ben de kadın olacağım- bu durumda olmasının sebebi, bir pisikiyatik doktora göre yine kadınlarmış. Erkekler, kadını kafalarında mantıklı bir yere koyamayınca, kadınlarda kendilerini bir yere koyamazmış. Böylece kadına kişilik değil, gündelik işler kalmış. Doğru galiba, bazen annem babama “senin yanında kişiliğim kalmadı” diyor. Şu yazıya göre içine girdiğimiz yeni çağ, her şeyin sorgulanması ve her şeyin değişmesi için fırsatlarla doluymuş. Bu fırsatı kullanmaksa kadınlara kalmış. Annem, bu fırsatı kullanmayacak galiba, olsun yine de annemi çok seviyorum. Bana gelince, bugünden tezi yok, değişime başlıyorum, uzaktan kumandaya son, bundan sonra okula giderken cep telefonu evde kalacak!

Beni Yetiştirirken Vazgeçeceğiniz 10 şey ya da

Küçük Yaşlı Bireyin Manifestosu


Bana su getirtmeyin, bana da su getirmeyin. Aramızda hizmetçi yok, herkes kendi işini yapsın. Evde küçük yaşta iş gücü kullanmaya ve sevgi istismarına son.
Hata yapmama izin verin ki, gerçekten hataysa sonuçlarını görüp ders alayım. Hata değilse siz ders alın.
Her istediğimi bana almayın. Size karşılıksız kimse bir şey vermiyor. Her şeyin bir çalışma karşı elde edileceğini öğrenmeme izin verin. Sonuçlar, çalışmanın ürünüdür.
Benim özgürlüğüm sizin özgürlüğünüzdür. Bir yere gitmek istediğimde beni bırakın. Bana kaçta döneceğimi değil, ilkeler söyleyin. İyi insanlarla birlikte ol ve kendini koru gibi bir söz benim için saat kaçta döneceğimden daha anlamlı ve yararlı. Yoksa ben yapacağımı gündüz gözü de yaparım.
Okulun amacı öğrenmektir. Derslerden kaç aldığım değil, bir şey öğrenip öğrenmediğime bakın. Beni yarın yaşamda ayakta tutacak olan aldığım notlar değil, öğrendiklerim olacaktır.
Benimle ilgili fikirleriniz elbette var. Ama arada benim ne düşündüğümü, ne hissettiğimi sorun ve gerçekten dinleyin. Aramızdaki sorunların çoğu iletişimsizlikten kaynaklanıyor. Konuşmak kadar dinlemeyi de öğrenelim.
Ben dürüst olmak istiyorum, beni yalan söylemek zorunda bırakmayın. Size yalan söylemeye başlarsam, bazen bilmeniz gerekenleri de öğrenemeyeceksiniz.
Söylediklerinize karşı çıktığımda size değil, söylediklerinize karşı çıkıyorum. Sizde bana değil, söylediklerime karşı çıkın. Kelimeler incinmez, ama bizler inciniriz. Yani, “sen aptalsın” değil, “bu söylediğin fikir güzel değil,” diyelim birbirimize.
Toplum içinde gurur duyacağınız bir birey olmam, sizin bana bir birey gibi davranmanıza bağlı.
Sizden beklediğim şey tek başına sevgi değil, aynı zamanda saygı. Küçüklerime sevgi, büyüklerime saygı hikayesi, geçen yüzyılda kaldı. Benden saygı istiyorsanız, ben de sizden saygı istiyorum.
 
Paylaşamın harika. okudum ve benimde oğluma karşı davranışlarımda düzeltmem gerektiğini düşündüğüm husuları beynime yazdım.
 
X