Vücudun kendi kendini yenileyemediği bir yapı olan eklemlerde bulunan kıkırdak dokusu hasar gördüğünde, medikal tedaviden yanıt alamayan, cerrahi tedavi için ise uygun bulunmayan hastalar kendi kanları ile iyileşiyor.
Eklem hasarı ve eklem kireçlenmesi; diz, kalça, ayak bileği eklemlerinde kırık oluşanlarda, kıkırdak hasarı olanlarda, genetik aktarımı olanlarda, çok ayakta kalanlarda, ağır iş yapanlarda, bir sebeple eklemdeki kıkırdağa ağır yük binenlerde ve son yıllarda artan oranlarda bilinçsiz spor yapanlarda görülüyor. Tıpkı beyin hücreleri gibi, öldüğünde yerine vücut tarafından yenisi yapılamayan kıkırdak dokusu suni olarak üretildiğinde ise hiçbir zaman orijinali gibi fonksiyon gösteremiyor. Medipol Üniversitesi Hastanesi’nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Bülbül’e bu değerli dokuyu koruma yollarını, hastalık belirtilerini ve tedavi seçeneklerini sorduk.
Kıkırdak, kemiklerin üzerinde, eklemlerdeki iki kemiğin birbirine sürtünmesini engelleyen, üzerinde hiçbir pürüz olmayan bir zemin ve bu zemindeki milimetrik çatlaklar dahi problem yaratabiliyor. Eklem hasarları ve kireçlenmesi en sık dizde görülüyor ve bunun en belirgin bulguları merdiven inip çıkarken, çömelirken, yürürken, yokuş inerken, otomobil kullanırken hissedilen ağrılar oluyor. En son safhada, ileri yaşlarda ise hareket güçlüğü başlıyor. Gençlerde hareket kısıtlılığı ise ağrıya bağlı olarak değil, menisküs yırtıklarında ve yırtığın kilitlenme yapması halinde görülüyor.
İhmal hastalığı ilerletiyor
Dizdeki bu ağrılar günün her saati çekilmediği için çoğu kişi tarafından ihmal ediliyor ve tablo ilerlediğinde kireçlenmeye dönüşüyor. Doç. Dr. Bülbül, ülkemizde 40’lı yaşlarda görülen eklem hasarlarının ABD ve Avrupa’da 60’lı yaşlarda ortaya çıktığını, bunun da sağlık bilinci ile bağlantılı olduğunu belirterek, “Ağrı bir alarm olarak değerlendirilip uzmana başvurulduğunda eklemler korunmuş oluyor” diyor.
Dikkate alınmayan eklem ağrısı ilerlediğinde hareket kısıtlılığına doğru gidiyor, kıkırdaktaki zedelenmeyi tamir etmek için vücut bu bölgeye sıvı salgıladığı için ödem oluşuyor ve bu da eklem zarını şişiriyor. Koruma amaçlı “airbag” tarzı bu oluşum hareketi kısıtladığı için günlük yaşamı etkiliyor, işgücü kaybına neden oluyor.
Eklem hasarlarında ilk belirti merdiven ve yokuş inerken hissedilen ağrı oluyor ve bu şikayet ile gelen hastaya önce bir muayene yapılıyor. MR ve röntgen ile dizin yapısal bozukluklarının ve eklem deformitesinin olup olmadığı inceleniyor. Birinci ve ikinci derece lezyonlarda konservatif tedavi denilen medikal tedavi ve fizik tedavi veriliyor. Üçüncü ve dördüncü derecede ise cerrahi tedavi gündeme geliyor. Doç. Dr. Murat Bülbül, cerrahi tedavinin detaylarını şöyle anlatıyor: “Artroskopik yani kapalı yöntemle lezyonun büyüklüğüne göre kıkırdak temizleniyor ya da törpüleniyor ancak kıkırdak hiçbir zaman eski haline gelmiyor. Bu şekilde temizleme yapılamayan olgularda kıkırdak nakilleri yapılıyor. Yani dizin bir başka bölümünden kıkırdak ya da kemik blokları mozaikplasti denilen yöntemle naklediliyor ya da kişinin kendi kıkırdağı laboratuvar ortamında çoğaltılıp blok halinde buraya naklediliyor. Ayrıca sentetik kıkırdaklar da nakledilebiliyor. Tüm bu tedaviler dünyanın her yerinde en fazla yüzde 60 başarı ile sonuçlanıyor. Kök hücre çalışmalarının ilerlemesi ile bu tedavilerde büyük ilerlemeler olmasını bekliyoruz.”
“Eklem sağlığınızı korumak için koşmak yerine tempolu yürümeyi tercih edin.”
Tedavi nasıl yapılıyor?
Hastanın kendi kanı kullanıldığı için “Vampir Botoksu” denilen yöntemde PRP tekniğinin kullanıldığını belirten Doç. Dr. Bülbül, “Bir tüp kan alınarak belli bir devir sayısında santrifüj ile döndürülüyor ve bir çökelti oluşuyor. Çökeltinin bir tabakası, kanın pıhtılaşmasını sağlayan trombositlerden oluşuyor. Bunlar ayrıştırılarak, normal sayısı 250-400 bin arasında olan trombositler kimyasal aktivatörlerle 15 katına kadar çıkartılıyor. Bu trombositler sıkıntı olan eklem bölgesine enjeksiyon ile uygulanıyor. Hastanın durumuna ve alınan cevaba göre beş defaya kadar tekrarlanabiliyor. Kıkırdakta zedelenmiş olan zemine oturan bu yapı, vücuttaki tüm kök hücreleri bu bölgeyi tamir etmeye davet ediyor ve vücut bunun için çalışmaya başlıyor” diyor. Bu tedavi, kıkırdaktaki hasarlanması cerrahi tedavi gerektirmeyen ancak medikal ve fizik tedavinin de yeterli olmadığı ara bölgede kalmış hastalar için bir seçenek oluyor. Tedavi sonuçları yüzde 60-70 oranında başarı ile sonuçlanıyor. Doç. Dr. Bülbül, PRP’nin yeni formlarının geliştiğini ve ilerleyen yıllarda eklemlerde çok daha başarılı sonuçlar alınabileceğini söylüyor.
EKLEMLERİNİZİ NASIL KORURSUNUZ?
– Düzenli spor yapın.
– Spor öncesi mutlaka germe egzersizi yapın çünkü sağlık için spor salonuna gitmeye başlayan birçok insan kısa sürede ortopedi ve travmatoloji uzmanlarına başvuruyor. Germe egzersizi, ısınma ve soğuma hareketleri yapılmayınca hiçbir egzersizin faydası olmuyor.
– Koşmak yerine tempolu yürümeyi tercih edin.
– Ağrı hissettiğinizde vücudunuzun sesine mutlaka kulak verin.
– Eklemlere aşırı yük binmesine neden olan fazla kilolarınızdan kurtulun.
Kadınlar Kulübü Son Yorumlar