Uzun süredir çocuk sahibi olma arzusuna erişemedikleri halde, huzurlu bir tatil sonrasında ya da evlat edinmeye karar verdikten sonra hamile kaldığını öğrenen kadınların hikayelerini bir çoğumuz duymuşuzdur. Bu hamilelikler tesadüflerden mi ibarettir yoksa stresi azaltmak doğurganlığı arttırıyor mu?
Stres ve infertilite ilişkisi hakkında ne biliyoruz ?
Kısırlık yaşayan kadınlar stres seviyelerinin yüksek olduğunu söylerler. Gerçekten de, infertilite tedavisi gören kadınların kaygı ve depresyon seviyelerinin kanser ya da kalp hastalığı tedavisi gören ya da AIDS teşhisi konmuş hastalarla eşdeğerde olduğu gözlenmiş. Hatta son araştırmalar kısırlık yaşayan kadınların kaygı ve depresyon seviyelerinin daha tedaviye başlamadan yüksek olduğunu gösteriyor. Ayrıca tedavi süreci uzadıkça sıkıntıları artıyor.
Ø Öyleyse birinci olgu olarak infertilitenin gerçekten strese yol açtığını söyleyebiliriz.
Peki ya tersi? Stres kısırlığa yol açıyor mu?
Araştırmalar geçmişlerinde depresyon tanısı konmuş kadınların infertilite yaşama olasılıklarının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Benzer bir şekilde, kaygı ve stres seviyeleri daha yüksek olan kadınların tüp bebek tedavisi sonrasında hamile kalma oranlarının daha düşük olduğu da gözlenmiş. Örneğin, bir araştırma sonucuna göre tüp bebek tedavisine başlamadan evvel kaygı ve depresyon seviyeleri yüksek olan kadınların, daha sakin ve mutlu olanlara göre hamile kalma olasılıklarının % 93 daha az olduğu dikkat çekmiş. Avrupa’da yapılmış başka bir araştırma da, kaygı ve depresyon seviyeleri yüksek kadınların hamile kalabilmek için fazladan bir tüp bebek denemesine ihtiyaç duyduklarını göstermiş (sakin hastalar sadece iki denemeden sonra hamile kalırken, kaygı ve depresyon seviyeleri yüksek olan hastalar için ortalama üç deneme gerekmiş).
Ø Öyleyse ikinci olgu olarak kaygı, sıkıntı, depresyon ve daha düşük hamile kalma oranları arasında bir ilişki olduğundan bahsedebiliriz.
Stresin tedavi sürecini etkilediği başka bir konu ise, çiftlerin infertilite tedavisine devam etmeme kararı. Örneğin Avrupa’da yapılmış bir araştırma, sağlık sigortalarının altı tüp bebek denemesini ödediği halde, hastaların ortalama sadece iki kere tüp bebek denediği göstermiş. Avrupa’da yapılmış araştırmalar genel olarak, sağlık sigortası olan hastaların büyük çoğunluğunun hakları olan tüp bebek denemelerinin birçoğunu kullanmadıklarını gösteriyor. Tedaviye devam etmeme kararının en önemli sebebi olarak duygusal sıkıntılar dile getiriliyor. Yine başka bir araştırmada, bir kadının birinci tüp bebek tedavisine başlamadan önce depresyon seviyesi ne kadar yüksekse, o kadar yüksek bir olasılıkla, sadece bir tüp bebek denemesinden sonra tedaviyi bıraktığı görülmüş.
Ø Öyleyse üçüncü olgu olarak; kaygı, sıkıntı ve depresyon seviyeleri yüksek hastaların tedaviye devam etmeme kararını vermeye daha eğilimli olduklarını söyleyebiliriz.
Yukarda bahsettiğimiz bu üç olgu hakkında düşünürsek, aklımıza aşikar bir soru takılır: Stres ve infertilite arasında bir ilişki varsa; stres ve tüp bebek tedavisi başarısızlığı ve stres ve tedaviye devam etmeme kararı arasında bağlantılar varsa, hastaların stres seviyeleri azaltılırsa ne olur?
Stres seviyelerinin azaltılması bir takım psikolojik yaklaşımlarla mümkün olabilir. Örneğin; Zihin/Beden Programları gibi bazı yaklaşımlar, hastaların psikolojik durumlarında kayda değer iyileşmeler sağlarken, yorgunluk, huzursuzluk, baş ve mide ağrıları, boyun ve omuzlarda sertlik, uyku bozuklukları, dikkat verme güçlükleri gibi fiziksel ve psikolojik stres belirtilerinin ciddi derecede azalmasına yardım etmektedirler. Ayrıca katılımcıların hamile kalma oranları, bu tür programlara katılmayanlarla kıyaslandığında önemli derecede artmaktadır.
“DOĞURGANLIK İÇİN ZİHİN/BEDEN PROGRAMI”
Bu program özellikle infertilite için geliştirilmiş bir Zihin/Beden Programı’dır. Bu, Zihin/Beden Tıbbı’nın kadın sağlık sorunları çerçevesinde uygulanması ve araştırılması alanlarında nam salmış Dr. Alice Domar’ın geliştirdiği ve senelerdir uyguladığı bir programdır. Dr. Domar; A.B.D’nin Boston kentinde Domar Center, Harvard Medical School ve Beth Israel Deaconess Medical Center gibi önemli merkezlerde görev yapan bir bilim kadınıdır.
Birçok araştırma göstermiş ki, A.B.D.’de 1987’den beri uygulanan Zihin/Beden Programları’na katılanların stres belirtilerinde ciddi derecede azalma gözleniyor. Katılımcılar hamile kalma olasılıklarını hemen hemen ikiye katlayabiliyorlar. Bu programlar infertilite yaşayan kadınların kaygı, gerginlik, depresyon, öfke, korku gibi duygularını azaltmayı, onların daha sakin, daha enerjik, hayatla daha rahat başedebilecek donanımda, daha mutlu olmalarını amaçlıyor.
Programa çocuk sahibi olmayı isteyen ve bu arzusu belirli bir süreden beri gerçekleşmeyen kadınlar katılıyor. Yeni infertilite tanısı konmuş olanlar, senelerdir uğraşanlar, bir çocuğu olup ikincisine hamile kalamayanlar, tekrarlayan hamilelik kayıpları yaşayanlar gibi. Bazı kadınlar aslında kendilerini iyi hissettikleri halde, tedavi süresince yoğun duygular yaşayacaklarının farkında oldukları için bunlarla başetmeyi öğrenmek istiyorlar. Diğerleri ise yorgunluk ve huzursuzluk, baş ve mide ağrıları, uyku bozuklukları, dikkat verme güçlükleri, boyun ve omuzlarda sertlik gibi birtakım stres belirtileri ile geliyorlar. Program on hafta sürüyor. Haftada bir 2,5 saat süresince toplanılıyor. Katılımcı sayısı 8-12 arasında değişiyor. Üç oturuma eşler de davet ediliyor.
Program esnasında birçok gevşeme stratejisi ve stresle başetme becerisi öğretiliyor. Doğurganlık üzerinde olumsuz etkileri olan hayat tarzı alışkanlıklarının nasıl değiştirilebileceği ya da bilişsel yeniden yapılandırma (mesela “hiçbir zaman çocuğum olmayacak” gibi olumsuz bir düşünce örüntüsünün farkına varmak ve bunu “hamile kalmak için elimden gelen her şeyi yapıyorum” düşüncesine dönüştürmek) gibi konular da ele alınıyor. Ayrıca kendine bakma, kendini ruhsal anlamda doyurma da gözden geçirilen konular arasında. Çünkü kısırlık yaşayan kadınlar sadece bir hedefe odaklanıp, yaşama ait zevk ve mutluluklarını yitirme eğiliminde oluyorlar. Tüm bu konular ve diğerleri müthiş bir sosyal destek ortamında ele alıyor. Katılımcılar birbirlerini anlıyorlar çünkü benzer deneyimlerin içinden geçiyorlar. Oysa, kısırlık yaşayanın en yakınları bile çoğunlukla bunun o kişi için ne anlama geldiğini tamamıyla kavrayamıyor.
Funda Ashaboğlu Kılıç
Uzman Klinik Psikolog
0 530 281 20 81
Kadınlar Kulübü Son Yorumlar