Tüp bebek tedavisinde başarıya ulaşamayanlar için yeni bir umut var. Doğurganlık aşısı… Aralarında Türk profesör Timur Gürgan’ın da bulunduğu bilim insanları doğurganlık aşısı ile başarı oranını yüzde 40 arttırdı .
“Çok mutluyum. Umudumuzu kaybetmiştik. 4-5 başarısız denemeden sonra doğurganlık aşısı yaptırdık. Şu an 20 haftalık hamileyim.”
“6 defa tüp bebek denedim ancak olmadı. Doğurganlık aşısı sayesinde şu an ikiz bebek bekliyorum.”
Bu sözler uzun süre anne olma özlemi çeken Selda Demircan ve Zehra Cantürk’e ait. Çünkü onlar defalarca tüp bebek tedavisi denediler ancak bir türlü anne olamadılar. Tam umutlarını kaybettikleri anda doğurganlık aşısıyla hayallerine kavuştular.
Bebek sahibi olamayan kadınlara, hormonlarla uyarılmış özel kan hücrelerinin bulunduğu sıvılarla geliştirilen aşı uygulandı.
Yöntemi, aralarında Dünya Tüp Bebek Derneği Başkanı Prof. Dr. Timur Gürgan’ın da bulunduğu bilim insanları geliştirdi.
GEBELİK AŞISININ FONKSİYON ARTTIRILDI
Prof. Gürgan, çocuk özlemi çeken ailelere sevinç yaşatan doğurganlık aşısıyla ilgili olarak, “Beyinden salgılanan özel bir hormonu gebelik aşısına ilave edelim ve kan hücrelerini onunla da uyaralım dedik ve gördük ki bu uyarı olduğunda daha evvelden etkili olmayan gebelik aşısı bu sefer daha etkili olarak fonksiyon görüyor” şeklinde konuştu.
DÜŞÜKLERİ DE ENGELLİYOR
Yeni tekniğin 40 yaşına kadar uygulanabildiğini belirten Prof. Gürgan, “Biz, daha önce problemlerinden dolayı gebe kalamamış 126 olguyu değerlendirdiğimizde bunların yüzde 40’lara varan oranda gebelik sonuçlarının arttığını bulduk. Daha da ilginç olan daha önce düşük yapan hastaların düşüklerini engellediğimizi gördük” dedi.
Hamileliğe Engel Olan Durumlar Nelerdir? Türkiye’de ortalama her beş çiftten biri kısırlık sorunu yaşamaktadır. Kısırlık, günümüz koşullarında tüketilen besinler, yaşam alışkanlıkları, fiziksel aktivitenin düzeni gibi etkenler dolayısıyla sıkça karşılaşılan bir sorun haline gelmiştir. Bu gibi durumlarda yardımcı üreme yöntemlerine başvuran hastaların sayısı artarken, tedaviye başlamadan önce hamileliğe engel olan faktörlerin belirlenmesi ve soruna yönelik uygulanan tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesi oldukça önem teşkil etmektedir. Aksi halde tedavinin maddi ve manevi kayıpları artabilmektedir. Ancak hamile kalamama sorunları yaşayan çiftlerin uzman bir doktora görülmesi ve gerekli tedavi şeklinin belirlenmesi ile çiftin çocuk sahibi olması mümkün olabilir.
Bu nedenle hamileliğe engel olan en sık karşılaşılan durumlar aşağıdaki gibi olmaktadır:
Hamileliğe Engel Olan Durumlar Nelerdir?
Yumurtlama bozukluğu
Kadınların birçoğunda mevcut olan polikistik over sendromu adet periyodlarının düzensizliğine ve erkeklik hormonun artmasına yol açabilmektedir. Kadınların ortalama %10-15’inde yumurtalamayı engelleyen en sık görülen nedenlerden birisi, yumurtalama bozukluğudur. Hamilelik için aranan ilk kriter kaliteli yumurtalar olmaktadır. Vücudun doğurganlık sisteminde olan adet kanamaları çeşitli sebeplerle etkilenerek hamile kalamama problemleri meydana gelebilir. Adet düzensizlikleri, yumurtlama sisteminde bir aksaklık olduğunun göstergesi olabilmektedir. Aslında yumurtlama fonksiyonlarında yaşanan bir aksaklığın göstergesi olarak adet kanamaları değişmektedir. Özellikle beslenme, hastalık ve stres gibi hormonal düzeneği etkileyen sorunlar adet kanamalarını yani yumurtlama fonksiyonlarını olumsuz yönde etkilenmektedir. Ayrıca aşırı kilo, obezite ya da ideal kilonun çok daha altında olma ve troit bezlerindeki düzensizlik yumurtlama fonksiyonlarında etkin rol oynamaktadır.
Fallop tüplerinin tıkalı olması
Gebeliğe engel olan diğer bir faktör ise, tüplerin tıkalı olmasıdır. Fallop tüpleri sperm ve yumurta hücrelerinin birleşmesini sağlamaktadır. Cinsel ilişkiden sonra spermler, rahim kanalına ve daha sonra rahim ağzına ulaşmaktadır. Buradan da tüplere ve oradan da yumurtaya erişmektedir. Şayet tüplerde bir tıkanıklık söz konusu ise, üreme hücrelerin bir araya gelmesi ve gebeliğin oluşma nerdeyse imkansızdır.
Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar
Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, çikolata kisti, geçirilen dış gebelik operasyonları ve diğer pelvik operasyonlar çevre dokularda ve tüplerde adezyonlara (yapışıklık) neden olabilmektedir. Tüplerin tıkanması halinde normal yollardan gebeliğin elde edilmesi mümkün değildir. Özellikle endometriozis (çikolata kisti) ya da pelvik inflamatuar gibi üreme sistemini etkileyen durumlar fallop tüplerinin işlevselliği açısından büyük risk oluşturmaktadır. Ayrıca karın boşluğu iltihabı da aynı risk faktörlerini içermektedir. Bu gibi durumlarda genellikle tüp bebek tedavi yöntemleri tavsiye edilmektedir.
Erkek kaynaklı problemler
Kısırlık sorunları, hem erkekte hem de kadında eşit oranda görülmektedir. Erkek kısırlığı günümüz koşullarında artmıştır. Sperm kalitesi, sperm sayısı ve hareketliliğin yeterli olmaması halinde kısırlık sorunu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca aşırı kilo, sigara ve alkol kullanımı sperm kalitesini etkilemektedir.
Kaliteli yumurtanın olmaması (ileri yaş)
Her kadın belirli bir yumurta rezervi ile dünyaya gelmektedir. Yaş ilerledikçe, yumurta sayı ve kalitesinde azalma meydana gelir. Bu sebeple de kısırlık meydana gelebilmektedir.
Endometriozis (çikolata kisti)
Halk arasında çikolata kisti diye tabir edilen endometriozis, kadınların her ay düzenli olarak adet kanamasını gerçekleştiren rahim iç astar dokusunun rahim dışında tüplere, yumurtalıklara ya da karın içi boşluğuna yerleşmesi sonucunda meydana gelen çikolatayı anımsatan kistik bir oluşumdur. Endometrium tabakasının rahim içinde adet kanamalarını gerçekleştiren fonksiyonelliği rahim dışındaki konumlandığı bölgede de devam etmektedir. Bu nedenle çevre dokularda adezyon ve kisttik yapılar meydana gelebilir. Üreme çağındaki kadınların %15-20’sinde görülen bu durum şiddetli adet kanamaları ve ağrı gibi belirtilerle ortaya çıkmaktadır. Ayrıca konumlandığı organların tüpler olması halinde tıkanıklığa neden olarak, hamile kalamama sorunları görülebilmektedir.
Uykusuzluğa 15 doğal çare yazımızdaki yöntemleri uygulayarak, uygulayarak uykusuzluk sorunundan kurtulabilir, yeni güne mutlu bir şekilde uyanabilirsiniz.
Uyku biz insanoğlu için çok mühimdir. Uyuyarak zihinsel ve fiziksel olarak dinleniriz.
Derin ve kaliteli bir uyku bizi gelecek olan güne dinç olarak hazırlar. Uykunuzu iyi aldığınızda beyninizin iyi çalıştığını ve fiziksel olarakta enerjinizin yüksek olduğunu göreceksiniz.
Fakat insomnia ve uyku apnesi gibi sorunlar hayatımızda mevcutsa, bu bedenimizin işleyişini tamamen olumsuz yönde etkileyecektir.
Bunun sonucunda ise yorgun, halsiz, mutsuz bireyler olarak hayatımızı idame ettirmek zorunda kalırız.
Uyku sorunun altında pekçok neden vardır, sağlıksız bir bağışıklık sistemi, yoğun iş temposu, çok fazla stres ve gerginlik, bazı ilaçlar ve kötü bir ortam gibi… Uykusuzluğa 15 doğal çare yazımızdaki yöntemleri uygulayarak, uygulayarak uykusuzluk sorunundan kurtulabilir, yeni güne mutlu bir şekilde uyanabilirsiniz.
Uykusuzluğa 15 Doğal Çare
Banyo Yapın
Bedeniniz yeterli dinlenmediyse, kendini rahat hissetmiyorsa, uykunuzu derin alamazsınız. Bu sebeple size önerimiz yatmadan duş alın. Ilık bir duş size iyi gelecek, kaslarınızı gevşetecektir.
Küveti suyla doldurun ve banyo suyunuza limon suyu ekleyin. Limon kokusu uykunuzu getirecektir.
Limon suyu yerine, lavanta, yasemin, sandal ağacı yağı gibi uçucu yağlardan da yararlanabilirsiniz.
Bu kokular sinir sisteminizi uyararak uykunuzu gelmesine yardımcı olurlar.
uykusuzluğa 15 doğal çare
Yatak Odası Mühim!
Yatak odanızın yeterince konforlu olup olmadığından emin olun.
Kaliteli bir uyku için, yatak odanız sesten, fazla ışıktan ve nemden uzak bir ortam olmalıdır.
Karanlık bir ortamda uyumak melatonin hormonun salgılanmasını sağlayarak uykunuzu yeterli almanıza yardımcı olacaktır.
Rahat bir yatak, karanlık ve gürültüden uzak bir oda iyi bir uyku demektir.
uykusuzluğa 15 doğal çare
Kafur
Bu bitki uyku getiren güce sahiptir.
Bu nedenle bir miktar kafur tozunu yatak odanıza serpin, kafur kokusu odayı kaplasın.
Uykunuz kısa sürede gelecektir.
uykusuzluğa 15 doğal çare
Tarçınlı Bal
Yarım çubuk tarçını toz haline getirin, bir tatlı kaşığı bal ile bu tozu karıştırın.
Yatmadan önce bundan yemeliyiz.
Bunu üzenli tüketerek uyku probleminin üstesinden gelebiliriz.
uykusuzluğa 15 doğal çare
Hindistan Cevizi Yağı Ve Kafur Yağı
Hindistan cevizi yağı ile bir tutam kafur yağını karışıtıp, baş derisine yarım saat masaj yapın, ardından saçınızı tarayın.
Masaj ve tarak kan dolaşımını artırarak beyne yeterli oksijen gitmesini sağlayacaktır.
Böylece iyi bir gece uykusu sizi bekleyecektir.
Akşam Yemeğini Erken Yiyin
Yatmadan en az bir saat önce yemeğiniz yenmiş olmalıdır. Yemekten hemen sonra yatarsanız, henüz yediklerinizi sindirmediğinizden, midenizde asit, gaz, şişkinlik gibi sorunlarla karşılaşabileceksiniz.
Bu durum doğal olarak sizi rahatsız ederek uykusuz bırakacaktır.
Bu sebeple size önerimizi akşam yemeğini geç yemeyip, bedeninize yiyecekleri sindirebilmesi için zaman bırakın. Akşam yemeğini yedikten sonra yarım saat- bir saat arası bir yürüyüş yaparsanız bu uykunuzun gelmesini daha etkili kılacaktır.
uykusuzluğa 15 doğal çare
Fuller Toprağı
Bu toprak uykusuzluğa mükemmel bir çözümdür.
Fuller toprağını su ile karıştırıp hamur kıvamına getirin.
Yatmadan bu hamuru alnınıza uygulayın, bırakın 20-25 dakika kalsın, ardından ılık su ile yüzünüzü yıkayın.
Bu toprak uygulaması vücudunuzdaki rahatsızlıkları gidericek, bedeninizi gevşetecektir.
Böylece iyi bir uyku çekeceksiniz.
uykusuzluğa 15 doğal çare
Kakule
Bir miktar kakule bitkisini suya atın, suyun içinde epey saat kalsın, bu bitkinin özü suya geçsin.
Akşam yemeğinden sonra için.
Biraz pekmez ekleyebilirsiniz.
Düzenli bunu için, uykusuzluğu yenin!
uykusuzluğa 15 doğal çare
Yasemin Çiçeği
Yastığınızın altına bir miktar yasemin çiçeği koyun.
Bu çiçeği tatlı ve hafif kokusu sinirlerini kontrol altına alacak, stesinizi ve geriliminizi
azaltarak, uykunuzun gelmesini sağlayacaktır.
uykusuzluğa doğal
Ballı Süt İçin
Yatmadan 1 bardak ballı süt içerseniz bu uykunuzun gelmesine yardımcı olacaktır.
Balın tadını sevmiyorsanız, süte bir çay kaşığı hindistan cevizi tozu da ekleyip içebilirsiniz.
Bunu alışkanlık haline getirirseniz kısa sürede bu sorununuzdan kurtulduğunuzu göreceksiniz.
uykusuzluğa doğal
Haşhaş Tohumu
Bu bitki uyku için doğal bir çaredir.
Bir miktar haşhaş tohumunu ezin, ve haşlanmış pirince karıştırarak yiyin.
Bu, kaliteli bir uyku için güzel bir çözüm olacaktır.
Pirinç tüketmek istemiyorsanız, bu tohumu balla karıştırın ve yatmadan yiyin.
Uykunuzun geldiğini göreceksiniz.
uykusuzluğa doğal
Kitap Okuyun
Yatmadan önce kitap okumak gözlerinizin ve beyninizin yorulmasına böylece uykunuzun çabuk gelmesine yol açacaktır.
Fakat gerilim ve polisiye kitapları okumanızı tavsiye etmeyiz, bunlarda yazılanlar aklınıza takılıp uykunuzu kaçırabilir…
uykusuzluğa doğal
Yoğurt
Yoğurttan 2-4 yemek kaşığı alıp, su ile inceltin.
Ardından buna bir mikyar tuz ekleyin.
Ana öğünlerinizden sonra bu yoğurttan yiyin.
Bu uygulama sindirim sisteminizi çalıştıracak, uykunuzun gelmesine yardımcı olacaktır.
uykusuzluğa doğal
Aleo Vera
Aleovera yağı uykusuzluğa birebir çözümdür. Bu bitki başa uygulandığında başa serinlik verir. Aleovera yağının düzenli olarak masajla saç derisine uygulanması, sinir sistemini kontrol altına alarak iyi bir uyku çekmenizi sağlar.
Düzenli kullanın ve faydasını görün.
uykusuzluğa bitkisel
Anason
Anason uyku için yüzyıllardan beri kullanılan doğal bir ilaçtır. Bu bitki için uykusuzluğa kesin çözüm diyebiliriz.
3-4 saat boyunca anason ve bir miktar şekeri suda bekletin. Ardından bu suyu süzüp,yatmadan için.
Bu uygulama sinirlerinizi gevşeticek, kaliteli bir uyku sağlayacaktır.
Uyku için anason çayından da yararlanabilirsiniz.
Rahim ve yumurtalık kanserinden sonra en yaygın 3. jinekolojik kanser türü olan rahim ağzı kanseri en çok 35-44 yaş arası kadınlarda görülmektedir (%24.9). Bu yaş aralığını sırasıyla 45-54 yaş (%24.2), 55-64 yaş (%17.6) ve 65-74 yaş (%10.7) takip etmektedir. 35 yaş öncesinde görülen rahim ağzı kanseri tüm rahim ağzı kanseri vakalarının %13.8’ini oluşturmaktadır.
İzmir Halk Sağlığı Müdürlüğü dünyada kadınlar arasında kanser ilişkili ölümlerin başında gelen ve geç fark edildiğinde kurtulma ümidi az olan rahim ağzı kanserine savaş açtı.
Asır’dan Tansu Edip Gökbudak’ın haberine göre bu kapsamda 2015 yılı içinde 65 bin kadına rahim ağzı kanser taraması yapıldı.
Taramadan geçirilen ve sonucu pozitif çıkan 2 bin 945 kadın daha ileri tetkikler için hastanelere yönlendirildi.
Rahim ağzı kanserinde erken tanı konulduğu takdirde ilk 5 yıllık süre içinde kadınların hayatta kalma oranı yüzde 92’lere yükseliyor. Öte yandan hastalık yüzde 20 oranında 65 yaş üzeri kadınlarda teşhis edilirken, en sık 30 ile 50 yaş arasındaki kadınlarda görülüyor.
Taramalar Aile hekimleri, Toplum Sağlığı Merkezleri ve her ilçede bulunan KETEM’lerde (Kanser Erken Teşhiş ve Tarama Merkezi) ücretsiz yapılıyor.
Adana’da 3, Niğde’de 1 kişinin ölümünün domuz gribinden kaynaklanmış olabileceği şüphesi, 2009’daki salgından sonra hastalığı yeniden gündeme getirdi. Adana’da hastanelerin acil servislerine yoğun başvuru var. Peki domuz gribi nasıl anlaşılır? Şüphe varsa neler yapmalı?
Adana’da domuz gribi şüphesiyle tedavi gören 2’si Suriyeli 3 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından kentteki hastanelerde yoğunluk var. Çukurova Devlet Hastanesi acil servisine son 24 saatte, 2 binin üzerinde hasta başvurdu.
Kozan Devlet Hastanesinde 73 yaşındaki bir hasta domuz gribi şüphesiyle tedaviye alınınca acil serviste bulunan personel, hasta ve yakınlarına maske dağıtıldı.
Bu durumda bir salgından söz edilebilir mi? İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Başak Oğuz, soruya şöyle yanıt verdi: “Hakikaten H1N1 vakalarında artış var, bunu laboratuvarlardan aldığımız verilerden söylüyoruz ama şu an için pandemi seviyesine geldiğini söyleyemiyoruz.”
Oğuz’a göre domuz gribi olarak bilinen H1N1 virüsünün tetiklediği grip kronik böbrek yetmezliği, diyabet, hipertansiyon, solunum yolu ve kalp yetersizliği hastalarında daha şiddetli seyrediyor.
Dr. Başak Oğuz, ne zaman doktora başvurmak gerektiği konusunu ise, “Grip olduğumuzda 2-3 günü geçen inatçı ateşler oluyorsa, 3-4 güne kadar iyileşme görmüyorsak, inatçı şikayetler, öksürükler daha da arttıysa ve şiddetlendiyse bir hekime başvurup yardım almakta fayda var” şeklinde özetledi.
Domuz gribi geri mi döndü?
ÖLÜMLER SOLUNUM SORUNLARINDAN KAYNAKLANIYOR
Tansiyon düşüklüğü, ateşte iyice yükselme gibi sorunların yoğun bakımda yatışa hatta ölüme yol açabildiğini dile getiren Oğuz, “Esas korktuğumuz solunum yetmezlikleriyle ilgili sıkıntılardır. Genellikle de bugüne kadarki ölümler de hep solunum nedeniyle olmuştur” dedi.
KORUNMAK İÇİN NELER YAPILMALI?
Virüsün hasta bir kişinin bulunduğ mekanda solunum yoluyla kolayca bulaşabildiğini aktaran ve “Virüsü hasta kişinin dokunduğu bir yüzeyden aldıysak bunu yine ıslak bir yüzeyimize temas ettirmemiz gerekiyor” diyen Dr. Oğuz, gripten korunma önerilerini şöyle özetledi: “Sağlıklı kişilerin önlem almasındansa, hasta kişilerin sosyal hayattan çekilmesi daha doğrudur. Ateşli dönem en bulaştırıcı dönemdir, bundan sonra da 1 hafta bulaştırıcılık sürecektir. En azından bulaştırıcılık dönemindeki hastaların toplumdan biraz çekilmesi daha sağlıklı olacaktır.”
Bağışıklık sistemini güçlü kılmak için dengeli ve yeterli beslenme, sık sık el yıkama, kalabalık mekanlarda fazla vakit geçirmeme gibi önlemler de gripten korunmada etkili oluyor.
Normal yani vajinal yolla doğum gerçekleştiren anneler, herhangi bir risk faktörü söz konusu değil ise, 24 saat içerisinde taburcu edilmektedir. Ancak anne ve bebek için doktorun gözetim altında olması gerektiği durumlarda bu süre uzayabilir. Fakat başarılı bir şekilde gerçekleşen doğumun ardından, herhangi bir risk durumu söz konusu değil ise, anne ve bebeği 24 saat içerisinde hastaneden ayrılabilir.
Kadınların gebelik sürecindeki yaşadığı fizyolojik değişimlerin gebelikten sonraki dönemde tekrar normal fonksiyonlarına dönmesi için vücudun yapmış olduğu çalışma süreci lohusalık dönemi olarak adlandırılmaktadır. Özellikle annenin bu dönemlerde dikkat etmesi gereken birkaç önemli nokta yer almaktadır. Annenin bu 40 günlük süreç içerisinde hem kendi hem de bebeğinin sağlığı için daha rahat ve keyifli zamanlar geçirmesi açısından dikkat etmesi gereken birkaç tavsiye yardımcı olacaktır. Ayrıca bu öneriler, bağışıklık sisteminin korunmasını ve annenin bu süreçte ihtiyacı olan psikolojik desteği sağlamaktadır.
Normal doğum yapan anneler için 9 tavsiye
Normal doğum sırasında eğer herhangi bir kesi işlemi uygulanmış ise annenin bu bölgedeki dikişlerin bakımına çok dikkat etmesi ve ihmal etmemesi gerekir. Özellikle epizyotomi (doğum kesisi) dikişlerinin açılmaması ve zarar görmemesi için annenin hareketlerine çok dikkat etmesi gerekir. Ani hareketlerden, ağır eşya kaldırma ve zorlayıcı fiziksel aktivitelerden uzak durması dikişlerin daha hızlı ve sorunsuz bir şekilde iyileşmesini sağlayacaktı Ayrıca annenin yaraları iyileşene kadar uzun süreli ayakta durmamaya özen göstermesi gerekir. Epizyotomi dikişleri genellikle estetik dikiş olarak, kendiliğinden erime özelliğine sahiptir. Bu nedenle doktorunuz aksini belirtmediği sürece dikişlerin alınmasına gerek olmadığı için, doktor dışında dikişlerinize müdahale etmemeniz gerekir.
Normal doğumdan sonraki ilk 24 saat sonra taburcu olan annelerin, doğumdan 1 hafta sonra mutlaka kontrole gitmesi gerekir. Yapılan bu kontrollerle doğum kesisin de oluşabilecek komplikasyon riskinin, anormal kanama durumunun, emzirme problemlerinin ve göğüs çatlarının giderilmesi açısından gerekli önlemleri iç
Anne sütü bebeğin fiziksel ve zihinsel gelişimi açısından dünyadaki tartışmasız en önemli besin maddesidir. Bu nedenle bebeğin ihtiyacı olan vitamin ve minerallerin ilk 6 ay boyunca anne sütünden karşılanması Ayrıca annenin emzirmesi, gebelik sürecinde aldığı kiloların verilmesinde etkili olduğu, bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir.
Annenin uzun ve yorucu gebelik sürecinden ve doğum eyleminden sonra, fiziksel ve psikolojik olarak dinlenmesi gerekir. Çoğu anne bebeğinin bakımı ile ilgilenirken, kendi sağlığını tehlikeye atmaktadı Bu nedenle annenin dinlenmesi ve vücut direncini kazanabilmesi için uyku ihtiyacını bebeğinin uyku saatleri ile karşılayabilir. Bunun dışında doğumdan sonraki 1 ay boyunca yoğun ve aşırı efor sarf ettirecek ev işlerinden uzak durması gerekir. Eğer anne beslenme ve uyku ihtiyacını yeterli düzeyde karşılayamaz ise, bağışıklık sistemi olumsuz yönde etkilenerek ciddi sağlık problemleri neden olabilir. Ayrıca bu durum bebeğin ihtiyacı olan sağlıklı gelişim sürecini de olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle annelerin doğumdan sonra dinlenmesi ve vücut direncinin arttırılması için beslenme alışkanlıklarına çok dikkat etmesi gerekir.
Doğumdan sonra doktor tarafından önerilen ilaçların mutlaka düzenli bir şekilde kullanılması Bu ilaçlar anne sütünün kalitesini ve miktarını etkilememektedir. Bu nedenle anneler bir an önce sağlığına kavuşmak için endişe duymadan, ilaçlarını düzenli bir şekilde kullanması önerilmektedir.
Doğumdan sonra vücut hızlı bir şekilde iyileşme sürecine girerek, eski sistematik döngüsüne kavuşmaktadı Annelerin en çok şikayet ettiği fazla kilolar ise, hafif tempolu yürüyüşler ile giderilebilmektedir.
Normal doğum yapan annelerde löşi kanamaları meydana gelmektedir. Doğumdan sonra 1 ay kadar görülen vajinal kanamalar için tampon yerine hijyenik pedlerin kullanılması ö
Yeni doğum yapan annelerin düzenli adet döngüsü yaklaşık 6 ay ile 1 yıl arasında gerçekleş Genel olarak 6. Ayla birlikte adet gören anneler, düzensiz bir şekilde bebeğini emziriyor ise, bu süreç 3 aya inmektedir.
Normal doğumdan sonra cinsel hayatın yeniden başlaması için ortalama süreç yaklaşık 1 aydı Ancak epizyotomi dikişlerinin iyileşmesine bağlı olarak bu süreç uzayabilir.
Güzel ve beyaz dişler her zaman güzellik kıstaslarından olmuştur. Diş beyazlatmanın doğal yolları, size, sararmış ve kötü gözüken dişlerden kurtulmak için, evde yapabileceğiniz çözümler sunuyor.
Diş Beyazlatmanın Doğal Yolları
Yiyerek Beyazlayın
Bazı yiyecekler yenildiğinde dişler beyazlar.
Bu yiyeceklerden biri de elmadır.
Elma doğanın diş fırçasıdır.
Dişlerinizi temizler, beyazlatır.
İşyerinde veya diş fırçalayamayacak bir yerde iseniz bir tane elma yiyin.
Havuç, kereviz, ve patlamış mısır da aynı işi görecektir.
Diş Beyazlatmanın Doğal Yolları
Peynir Yiyin
Çoğu kişi ilk defa duyabilir ama peynir diş beyazlığına etkili bir gıdadır.
Peynir, şekersiz sakızlar, lifli yiyecekler, xylitol (şekersiz sakızların içine konan madde)
inek sütü çürük önleyicilerdir. Dişimizi fırçalayamadığımız zamanlarda, küçük bir peynir parçası yenmesi fırçalamanın yerine geçebilir.
Diş Beyazlatmanın Doğal Yolları
Sigarayı Bırakın
Alışkanlıklarımız ağız sağlığımızı da etkiler.
Dişlerdeki renk bozuklukları ve çürümelerin en büyük nedenlerinden biri sigaradır.
Sigaradaki nikotin ve katran, dişlerin doğal beyazlığının
yok olmasına neden olarak, diş minesini koyulaştırır.
Diş Lekelerinden Kurtulun!
Su içmek yalnızca bedeni içten dışa temizlemekle kalmaz, ayrca ağız sağlığı içinde çok mühimdir.
Su doğal bir temizleyici olarak hareket eder
ve yemek yedikten sonra dişler üzerinde kalan bakteri ve kalıntıları yok eden gücüne sahiptir.
Temiz dişler için günde, muhakkak 2-2,5 litre su için.
Diş İpi Kullanın
Diş ipleri, gıdalardan kaynaklı diş boyanmalarını gidermektede etkilidir.
Haftada yalnızca birkaç kez diş ipi kullanmak yalnızca diş eti
sağlığınız için faydalı değildir, ayrıca gülümsenizi de parlatır!
Sakız Çiğneyin
Beyaz bir gülümseme söz konusu ise sakız bunun için çok faydalıdır.
Sakız dişleri temizleyen doğal bir mekanizma sağlar.
Diş fırçalama imkanınız yoksa sakız çiğneyin.
Elma sirkesi oldukça faydalı bir mutfak malzemesidir. Yemeklerde kullanılması bir kenara hayatımızda pek çok eksikliği doldurur. Bunlardan biri de diş beyazlatıcı özelliğe sahip olmasıdır. Dişlerinizi haftada 1-2 kez suyla seyrelttiğiniz elma sirkesi ile fırçalarsanız hem dişlerinizin üzerindeki lekelerden kurtulabilirsiniz hem de ağzınızın içerisindeki bakteriler öleceğinden nefesinizi kolaylıkla tazeleyebilirsiniz.
Tüp bebek tedavisi, normal yollardan çocuk sahibi olamayan çiftler için umut ışığı niteliğindedir. Başarılı ilk tüp bebek doğumunun gerçekleştirildiği 1978 yılından günümüze kadar geliştirilen yeni teknikler sayesinde, tüp bebek tedavisinde başarı oranı her geçen gün biraz daha yükseltilmiştir. Tüp bebek tedavisi, tüm dünya genelinde başarı oranı en yüksek yardımcı üreme yöntemidir. Şimdiye kadar 8 milyon bebek, tüp bebek yöntemiyle dünyaya gelmişlerdir.
Anne adayının yumurtalıklarından alınan yumurtalar ile baba adayının spermlerinin laboratuvar ortamında birleştirilerek döllenmesi işlemine tüp bebek tedavisi denir. Tüp bebek tedavisi yumurtalıkların uyarılması ve döllenmesi, döllenen yumurtaların embriyo haline gelmesi ve embriyo transferi ile anne adayının rahmine bırakılması süreçlerini kapsamaktadır.
Mikro Çipli tüp bebek tedavisi
Mikro çipli tüp bebek teknolojisi, tüp bebek tedavisinde çiftler için geliştirilmiş en son tekniklerdendir. Mikro çipli tüp bebek teknolojisinin geliştirilmesiyle ülkemizdeki saygın tüp bebek merkezleri de bu tekniği kullanmaya başlamışlardır.
Mikro çip teknolojisi sayesinde DNA yapısı en kaliteli olan spermlerin seçilmesi mümkün hale gelmiştir. DNA yapısı iyi spermlerin seçilmesi demek DNA’sı en iyi olan embriyoların elde edilmesi demektir. Kaliteli embriyoların anne adayının rahmine transfer edilmesi sonucunda tedavideki başarı oranı da artacaktır.
Mikro çipli tüp bebek uygulaması özellikle sperm sayısı yetersiz olan erkeklerdeki kısırlığı ortadan kaldırarak, tedavideki gebelik elde edilme şansının yükselmesini sağlamıştır. Mikro akışkan teknoloji sayesinde bebek sahibi olamayan çiftler için tüp bebek tedavisinde yeni bir döneme girildiği kabul edilmektedir. Bu teknikle erkek kısırlığından kaynaklı gebe kalamama durumları da büyük oranda ortadan kaldırılmıştır.
Tüp bebek tedavisinde sağlıklı embriyoların elde edilmesinin yolu kaliteli yumurtalar ve kaliteli spermlerin elde edilmesinden geçmektedir. Anne adayının yumurtalıkları ne kadar kaliteli olsa da baba adayının spermleri kaliteli olmazsa yaşanan döllenme sonrasında beklenen hamilelik yaşanmayabilir. Bunun sebebi ortaya çıkan kalitesiz embriyoların anne rahmine tutunamamalarıdır.
Tüp bebek tedavisinde anne adayından elde edilen yumurtaların sağlıklı ve kaliteli spermlerle döllenmesi sonucunda gebelik elde etme oranı daha yüksektir. Mikro çipli tüp bebek yöntemi sayesinde baba adayının spermlerinin arasından en sağlıklı ve en kaliteli olanlarının seçilebilmesi mümkündür. Mikro akışkan çip teknolojisi ile de kaliteli embriyolar oluşturulabilmektedir.
Tıbbi adı renal lithiasis, nephrolithiasis olan böbrek taşları böbreğin içinde oluşan küçük, sert maddelerdir. Böbrek taşı oluşumunun birçok nedeni vardır ve mesaneden böbreğe kadar idrar yolunun herhangi bir bölümünü etkileyebilir. Böbrek taşı için bitkisel tedavi arayanlara İbrahim Saraçoğlu tarafından bildirilen taş eritme kürlerini uygulayabilirsiniz. Böbrek taşının böbrekten geçip düşmesi çok ağrılı olabilir fakat genelde böbrekte kalıcı bir hasar bırakmaz.
Durumunuza bağlı olarak ilaç almak, bol su içmek taş düşürmeyi kolaylaştırabilir.
Bazı taşlar ise acil tıbbi müdahele gerektirebilir.
Böbrek taşı belirtileri
Böbrek taşı böbrek içinde hareket edinceye yahut üretere-böbrek ve mesaneyi bağlayan tüp- inmeyinceye kadar hiç bir belirti vermeyebilir.
Böbrek taşına sahipseniz şu semptomlarla karşılaşabilirsiniz.
Kaburga altında arka ve yan tarafında şiddetli ağrı,
Alt karın ve kasıklara yayılan ağrı
Dalgalar halinde gelen yoğun ağrı
İdrar yaparken acı duyma
Pembe, kırmızı veya kahverengi idrar
Bulanık renkte veya kötü kokulu idrar
Mide bulantısı ve kusma
Devamlı idrara çıkma ihtiyacı
Her zamankinden daha fazla idrar yapma
Enfeksiyon varsa ateş ve titreme
İdrar yaparken zorlanma, az miktarda idrar yapma.
Böbrek taşı neden olur?
-Az su içmek, yetersiz sıvı alımı
-Çok fazla kalsiyum tüketimi ile böbrek kalsiyum taşının oluşumu
-Genetik yatkınlık
-İdrar yolu enfeksiyonunun tedavi edilmemesi
Böbrek taşına bitkisel çözüm için 2 tarif
Avakado yaprağında 4 tane glikozit vardır. İçindeki ramzona bağlı glikozit sayesinde böbrek taşının düşürülmesine yardımcı oluyor.
1.Tarif Malzemeler
Avakado yaprağı
Su
Yapılışı
Kaynayan 1 su bardağı suya dolu dolu 1 yemek kaşığı kurutulmuş avakado yaprağı katın.
Kısık ateşte 9-10 dk kaynatın.
Demlendikten sonra sıcakken süzün.
Günde 1 defa için.
15 gün devam edin.
15 gün bittikten sonra 10 gün ara verip tekrar 15 günlük bu kürü yapın.
2.Tarif
Avakado yaprağı ile taşınız düşmediyse, kırkkilit kürünü de deneyebilirsiniz. Malzemeler
Kırkkilit bitkisi (at kuyruğu)
su Yapılışı
1 bardak suyu cezvede kaynatın.
İçine 1 tatlı kaşığı kırkkilit bitkisi atıp, 2 dk boyunca kaynatın.
Ilıyınca süzüp günde 2 kez aç karına için.
1 ay boyunca bu küre devam edin.
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.
Keten tohumu yağı, ketenden yapılmış bir bitkisel yağdır. İbrahim Saraçoğlu’nun tv ekranlarında keten tohumu yağı faydaları ve kullanımı ile ilgili paylaştığı bilgilere yer verdik. Keten tohumu yağının içerisindeki balıktakinin tam 7000 katı omega 3 minerali vardır.
Bu bitki ayrıca E vitamini, omega 6 ve omega 9 deposudur. Yalnız keten tohumunun nimetlerinden faydalanmak için kavrulmuş olanı değil, soğuk pres olanı tercih etmelisiniz. Soğuk preslenmişini bulamıyorsanız, keten tohumlarını havanda iyice ezip yağını çıkarıp tüketebilirsiniz.
Keten tohumu yağının faydaları nelerdir?
Dr. İbrahim Saraçoğlu keten tohumu yağının faydalarından şöyle bahsediyor;
Omega 3 ve E vitaminini bol miktarda içerir.
Genel kalp sağlığını koruyucudur.
Hafızayı güçlendirir.
İltihaplı eklem romatizmalarına şifadır.
Kansere riskini azaltır, kansere karşı koruyucu ajan olarak görev yapar.,
Saçların ve tırnakların sağlıklı uzamasında etkilidir.
Harici olarak el ve ayaklardaki nasırlar üzerine sürülebilir.
Menopoz dönemindeki kadınlar için bulunmaz bir nimettir.
Keten tohumu yağı nasıl tüketilmelidir?
Günde 1 defa, aç karına 1 yemek kaşığı dolusu tüketilebilir.
Veya sabah 1 akşam 1 tatlı kaşığı olmak üzere günde 2 defada yenilebilir.
Çorbanızı yahut yemeğinizi pişirdikten sonra sos gibi de ekleyebilirsiniz.
Tadını beğenmezseniz, salataların içine ekleyebilirsiniz.
Soğuk gıdalarla birlikte alınması önerilmemektedir.
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.