Kategori: Sağlık

  • Tüp bebek tedavisinde doğal döllenme

    Tüp bebek tedavisinde doğal döllenme

    İngiltere’de bir klinik tüp bebek tedavisinde müşterilerine embriyonun laboratuvar ortamında değil, rahimde döllenmesini sağlayan yeni bir yöntem sunuyor.

    Southampton’daki klinik, AneVivo cihazını kullanan ilk klinik oldu.

    Bu cihaz, rahime yerleştirilmeden önce yumurta ve spermle doldurulan küçük bir kapsülden oluşuyor.

    Doktorlar döllenmenin dışarıda değil de rahimde gerçekleşmesinin hamileliği daha sağlıklı hale getireceğini umuyorlar.

    Kliniğin başhekimi Profesör Nick Macklon, BBC’ye “amaç, embriyonun vücudun içinde geçireceği zamanı en üst düzeyine çıkarmak” dedi.

    Profesör Macklon’a göre, bu da insan gelişiminin ilk aşamasında embriyonun dış etkilere maruz kalma süresini sınırlıyor.

    Yaklaşık 250 kadın üzerinde yapılan uluslararası denemelerde bu yöntemle hamile kalma oranının geleneksel tüp bebek tedavisi IVF ile aynı düzeylerde olduğu görüldü.

    Daha önce yapılan bazı araştırmalarda, embriyonun laboratuar kabında döllenmesinin genetik hastalıklar ile diğer bazı hastalıkların oluşma riskini arttırdığı yolunda sonuçlar alınmıştı.

    Yeni yöntemin bu açıdan yararı olup olmayacağı henüz belli değil.

    AneVivo yöntemi İngiltere’de Ulusal Sağlık Hizmetleri kapsamında değil ve bir seferine 700 sterlin (yaklaşık 3 bin TL) ücret ödeniyor.

  • Sinüzit beyin zarı iltihabı

    Sinüzit beyin zarı iltihabı

    Tedavi edilmeyen Sinüzit beyin zarı iltihabı bile yol açabileceğini belirten Doç. Dr. Ediz Yorgancılar, baş ağrısı ile kendini gösteren rahatızlığın nedenlerini ve tedavi yöntemlerini anlattı.

    Sinüzit, sinüs boşluklarının havalanmasını sağlayan kanalların tıkanması ve bazı mikropların sinüs boşluğuna yerleşmesi ile ortaya çıkan bir hastalık. Genellikle baş ağrısı ile özdeşleştirilir. Ancak sinüzit tedavi edilmezse baş ağrısı haricinde çok ciddi başka problemlere de sebebiyet verebiliyor. Doç. Dr. Ediz Yorgancılar, sinüzitin nedenlerini, tedavisini ve risklerini anlatıyor;

    Sinüzit beyin zarı iltihabı

    Sinüzitin nedenleri

    Sinüzit oluşumunu pek çok neden tetikler. Alerji, sigara kullanımı, vücut direncinin düşmesi, geçirilen üst solunum yolu enfeksiyonları, hava kirliliği, diş tedavileri sırasında oluşan enfeksiyonlar, burun kemik eğrilikleri ve burun içinin anatomik yapısının bozuklukları, çocuklarda aşırı büyümüş geniz eti gibi nedenler sinüzit oluşumuna zemin hazırlayabilir.

    Sinüzit beyin zarı iltihabı
    Sinüzit beyin zarı iltihabı

    İlk belirti baş ağrısı olabilir

    Sinüzit belirtileri, hastalığın akut veya kronik olma özelliğine göre farklılık gösterir. Akut sinüzitte yüz bölgesinde ağrı ve dolgunluk hissi, burun tıkanıklığı, koku almada bozukluk, geniz ve burun akıntısı, ateş, öksürük, halsizlik görülebilir. Hasta ciddi bir baş ağrısı sorunu yaşayabilir. Kronikleşmiş olan yani uzun süreli sinüzitte ise ağrı ön planda değildir. Ateş ve halsizlik gibi belirtiler genellikle görülmez.

    Her baş ağrısı sinüzit kaynaklı değildir

    Baş ağrısı sorunu ile karşı karşıya olan hastalar, bunun genellikle sinüzit kaynaklı olduğunu düşünür ve bu da sorunun asıl nedeninin belirlenmesine engel olabilir. Oysa baş ağrılarının çok az bir kısmına sinüzit neden olur. Sinüzitten kaynaklanan ağrılar özellikle yüz bölgesinde görülen ve akut sinüzit belirtileri olan hasta gruplarında ortaya çıkar.

    Migren ve sinüzit belirtileri karıştırılabilir mi?

    Sinüzit ve migren birbirinden tamamen farklı iki hastalıktır. Migren, şiddetli ataklar halinde gelen; stres, yorgunluk, açlık gibi faktörler ile tetiklenebilen bir hastalıktır. Bazı migren hastaları, ağrılarının başlayacağını önceden tahmin edebilir. Sinüzit ağrısı ise migreni tetikleyen etkenlerle ortaya çıkmaz ve migrendeki gibi şiddetli değildir. Ancak her iki hastalığın aynı anda görülebileceği unutulmamalıdır.

    Sinüzit tedavisi

    Sinüzit, toplumda yaygın olan kanı ile basit ve masum bir hastalık değildir. Tedavi edilmediği takdirde beyin zarında ya da beyin içinde iltihaplara, görme kayıplarına, kalıcı doku bozukluklarına, boğaz veya akciğer enfeksiyonlarına neden olabilir. Sinüzit tanısı konulduğu andan itibaren tedavisi, hastadaki tüm belirti ve etkileri ortadan kalkacak şekilde tamamlanarak yapılmalıdır. Sinüzit tedavisi hastalığın ciddiyetine, neden olan bakterilerin türüne, akut ve kronik olmasına göre değişir. Bakterilerin neden olduğu sinüzit, 2-3 hafta süren antibiyotik uygulamaları, burun açıcı spreyler ve antiinflamatuarlar ile tedavi edilebilir. Burun içini düzenli olarak özel sularla yıkamak hastayı rahatlatabilir. Hasta KBB uzmanın takibinde olmalı ve ilaçların yetersiz kaldığı durumlarda ameliyat seçeneği için değerlendirilmelidir.

    Sinüzit İçin Doğal Tedavi Yöntemleri için Tıklayınız!

    Kapalı cerrahiler hastaya konfor sağlıyor

    Sinüzit cerrahisi günümüzde artık endoskopik girişimsel ameliyatlar ile yapılır. Gelişen yeni yöntemler ve teknolojik olanaklar sayesinde işlemler, burun içinden özel aletler ile girilerek ve hiç kesi yapılmadan gerçekleştirilir. Hasta işlemden kısa bir süre sonra taburcu olarak normal yaşamına dönebilir, psikolojik durumu da olumsuz etkilenmez.

  • Tüp Bebek Tedavisi Sürecince Hastanede Yatmak Gerekli Midir?

    Tüp Bebek Tedavisi Sürecince Hastanede Yatmak Gerekli Midir?

    Tüp Bebek Tedavisi Sürecince Hastanede Yatmak Gerekli Midir? Tüp bebek tedavisi günümüz teknolojisine paralel olarak oldukça kısa bir süre içerisinde, tedavinin başarısını destekleyen uygulamaları ile normal yollardan çocuk sahibi olamayan çiftlere hayallerini kurdukları bebeklerine kavuşmasını sağlayan en etkili tedavi yöntemidir. Tedaviye başvuran çiftlerin uygunluğunun saptanması ve çocuk sahibi olamama nedenlerinin araştırılması ile çiftlere uygun çeşitli tedavi imkanları ile başarı oranları her geçen gün arttırılmaktadır. Bu nedenle normal yollardan çocuk sahibi olamayan çiftlerin tüp bebek tedavileri ile sahip oldukları imkanı değerlendirmesi açısından, tüp bebek tedavileri hakkında dolaşan yanlış bilgilere mahal vermemesi ve uzman bir doktora başvurarak doğru bilgilerin edinilmesi önerilmektedir.

    Tüp bebek tedavisi günümüz şartları altında acısız ve hastanede yatma ihtiyacına gerek duyulmadan başarılı bir şekilde uygulanan tedavi aşamalarından oluşmaktadır. Tedavi yumurta gelişimi, yumurta toplama, döllenme ve embriyo transferi aşamaları ile yaklaşık 1 ay gibi kısa bir sürede tamamlanmaktadır. Bu aşamalarda anne adayının hastanede yatmasına gerek yoktur. Fakat yumurta gelişimi için uygulanan bazı prosedürler gereği gün aşırı kan tahlillerinin ve ultrasonografi kontrollerinin yapılması gerekir. Bu işlemlerde de anne adayına herhangi bir rahatsızlık durumu yaratmayan oldukça pratik bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Kısacası çiftlerin günlük olarak hastanede bulunması ile tedavi aşamaları yapılmakta ve işlemlerden sonra çiftler günlük hayatına dönebilmektedir.

    Peki, tüp bebek nedir?

    Tüp bebek, çeşitli nedenlerden dolayı normal yollardan çocuk sahibi olamayan çiftlerin üreme hücrelerinin yani yumurta ve sperm hücrelerinin laboratuvar ortamında bir araya getirilmesi sonucu döllenmeye maruz bırakılması ve elde edilen embriyonun anne adayının rahmine yerleştirilmesi ile gebelik oluşumunu destekleyen yardımcı üreme yöntemidir. Bu işlemde anne adayının kendi yumurta hücreleri ile baba adayından elde edilen sperm hücreleri kullanılmaktadır. Ancak çiftlerin sorunları ve uygulanan teknikler farklılık gösterse de, tedavi aşamaları her merkezde aynı şekilde uygulanmaktadır.

    Gebelik için kaliteli olgun yumurtaları elde etmek için yumurta gelişimini destekleyen çeşitli uyarıcı ilaçlar kullanılmaktadır. Aynı zamanda baba adayının sperm hücresinin yumurta hücresini dölleyebilecek kabiliyete sahip olması gerekçesi ile çeşitli kimyasal yöntemlerle yıkama işlemine tabi tutulması ve hareketlilik kabiliyetinin artırılması ile gebeliğin elde edilmesi için yumurtayı dölleyebilecek sperm özellikleri desteklenmektedir. Daha sonra mikroenjeksiyon adı verilen teknik ile tek bir olgun yumurta içine tek bir sperm hücresinin enjekte edilerek, döllenmeye maruz bırakılır. Bu yöntem çiftlerin kısırlık nedenleri doğrultusunda başarı şansının arttırılması için tercih edilmektedir. Daha sonra meydana gelen embriyonun gelişim takibinin yapılması ile yeterli olgunluğa erişmesinden sonra, ince bir kateter aracılığı ile oldukça pratik bir şekilde anne adayını rahmine yerleştirilmektedir. Bu aşamadan sonra tüp bebek tedavisinin gebelik için yardımcı desteği sona ermekte doğal bir şekilde gebeliğin oluşması sağlanarak, gebelik süreci takip edilmektedir.

    Tüp Bebek Tedavisi ile ilgili Sorularınız için Tıklayın!

    Tüp bebek tedavisi 5 aşamadan oluşmaktadır:

    • Çiftler ile ön görüşme, muayene
    • Yumurtaların uyarılması
    • Yumurtaların toplanması
    • Yumurtaların döllenmesi (fertilizasyon)
    • Embriyonun transferi (embriyonun anne adayının rahmine yerleştirilmesi)

    Kaynak: http://jinekoloji.com/tup-bebek-tedavisi-surecince-hastanede-yatmak-gerekli-midir

  • Tekrarlayan gebelik kayıpları

    Tekrarlayan gebelik kayıpları

    Görülme Sıklığı: İki veya daha fazla gebeliğin ardarda düşükle sonlanması ‘’ Tekrarlayan Gebelik Kayıpları’’ olarak değerlendirilir. Bu kadınlar gebe kalabildikleri için infertil değildir. Üç veya daha fazla üst üste gebelik kaybında ayrıntılı bir inceleme yapılması gereklidir.

    Kesin tanı konulan gebeliklerin yaklaşık %25’i düşükle sonuçlanır.Fertilizasyondan sonra klinik olarak tanı konulamayan kimyasal gebelikler de göz önüne alınacak olursa erken gebelikte düşük oranı yaklaşık %50’yi bulur. İki ardarda düşük oranı %5’den azdır. Üç ya da daha fazla ard arda düşük oranı ise yalnızca %1’dir. İlk trimesterde spontan düşüklerin yaklaşık %70 nedeni kromozomal anomalilerden ileri gelir. Servikal yetmezlik ve antifosfolipid sendromuna bağlı düşükler ise genellikle ikinci trimesterde görülür.

    Tekrarlayan Gebelik Kayıplarını Etkileyen Faktörler: Tekrarlayan gebelik kayıplarının nedenleri çok çeşitlidir. Tekrarlayan gebelik kayıpları birden fazla neden bir arada bulunabilir.

    Genetik ve Kromozomal Nedenler

    Anatomik Nedenler

    Kan Pıhtılaşma Bozukluğu (Trombofili)

    İmmünolojik Nedenler

    Çeşitli Hastalıklar

    Endokrin Nedenler

    Çevresel Faktörler

    Yaş Faktörü

    Erkek Faktör

    Açıklanamayan Nedenler

    Bir spontan (kendiliğinden) düşükten sonra ikinci bir düşük yapma olasılığı %15 iken, iki spontan düşükten sonra bu risk %30’a yükselir. Bu nedenle iki spontan düşükten sonra düşük nedenlerini bulmak için tanısal testlere başvurulmalıdır.

    1- Genetik ve Kromozomal Nedenler

    Aneuploidy (kromozom sayısının az ya da çok olması), vücut yada sex kromozomuna bağlı nedenler, translokasyonlar (ebeveyn kromozomlarına bağlı nedenler) gibi çok değişik genetik nedenlere bağlı olarak tekrarlayan gebelik kayıpları ortaya çıkabilir.

    Tekrarlayan gebelik kayıplarında ekseriya anneye ait faktörler üzerinde durulur, çoğu zaman fetüse ait nedenler ihmal edilir ve bulunmaz. Oysa ki embriyo kaybına neden olan hayatla bağdaşmayan fetal yapısal bozukluklar ve kromozomal anomalileri de mutlaka göz önünde bulundurmak gerekir.

    Fetüste merkezi sinir sitemi ile ilgili anomali, spina bifida, yarık damak, tavşan dudak gibi yapısal anomaliler düşüğe neden olabilir. Düşüklerin %41’i aneuploidi (kromozomal anomali) nedeniyledir. Bundan dolayı düşük materyalinin karyotipini belirlemek; tanı, prognoz ve uygun tedaviyi belirlemek için esastır. Kromozomal bozukluklara bağlı tekrarlayan fetal kayıp varsa preimplantasyon genetik tanı çiftlere teklif edilmelidir.

    2- Anatomik Nedenler

    Uterusta (rahim) septum olması, uterusun yalnızca bir yarısının gelişmesi (unicornuate uterus), serviksin kısa olması gibi çok değişik nedenler tekrarlayan gebelik kayıplarından sorumludur.

    -Rahimde ve rahim ağzında (servix) yapısal bozukluklar

    -Rahim içinde yapışıklık ( Asherman sendromu)

    -Rahim içinde septum

    -Uterin polipler

    -Myomlar

    -Servixte yetersizlik (serviksin kısa ve zayıf olması)

    3- Kan Pıhtılaşma Bozukluğu (Trombofili)

    Faktör V Leiden, antiphospholipid sendrom gibi kan pıhtılaşma bozuklukları genetik hastalıklardır. Bazı kadınlar kan dolaşımındaki maddelere karşı lupus antikoagülan, antikardiyolipin veya antifosfolipid antikor adı verilen kanın pıhtılaşmasını sağlayan antikorlar üretir. Trombofili durumunda damarlarda kan pıhtısı oluşmaya meyillidir. Bu pıhtılar ekseriya küçüktür, kan dolaşımına serbestçe katılır fakat zaman geçtikçe birleşerek daha büyük pıhtılar haline dönüşür. Hastaların çoğu herhangi bir rahatsızlık ve ağrı hissetmediği için bu durumdan haberdar değildir. Fakat derin ven trombozu, felç, pıhtılaşma bozukluğu, kalp krizi, akciğer embolisi ya da tekrarlayan düşük olduğu zaman trombofiliden şüphelenilir. Ayrıca doğum kontrol ilaçları, sigara, obesite ve gebelik durumları pıhtılaşma bozukluğunu artıran risk faktörleridir.

    Trombofili olarak bilinen kan pıhtılaşma bozukluğunda gebelikte anne-fetüs dolaşımında pıhtılar oluşur, bu pıhtılar plasentada kan damarlarını tıkayarak bebeğin beslenme ve gelişimini bozarak, erken düşük, gelişme geriliği, plasentanın erken ayrılması, ikinci ve üçüncü trimesterda bebek ölümlerine neden olabilir. Tekrarlayan gebelik kayıpları olan hastalarda bu antikorlar da araştırılmalıdır. Eğer tespit edilirse düşük doz Aspirin, tüm gebelik boyunca heparin veya annenin anormal immün sistemini baskılamak için steroid tedavisi verilmelidir.

    Tekrarlayan gebelik kayıpları
    Tekrarlayan gebelik kayıpları

    4-İmmünolojik Nedenler

    Aşağıdaki faktörlerin hepsi bir kadının immün sisteminde defektlere neden olarak sonunda tekrarlayan gebelik kaybına yol açabilir.

    Antinüklear antikorlar (ANA)

    Follicular sıvı ortamı

    Raynaud’s hastalığı

    Doğal öldürücü hücreler (natürel killer cell)

    Sitotoksik T Hücreleri

    İmmün sistemimizin (bağışıklık sistemi) sağlanmasında üç ana hücre mevcuttur. Bunlar: Doğal öldürücü hücreler (natürel killer cell), sitotoksik T hücreleri, makrojajlar(çöpçü hücreler)’dir. Lenfositler bağışıklık sisteminin ana hücreleri olan akyuvarlar olup B lenfositler ve T lenfositler olarak iki gruba ayrılır. Sitotoksik kelimesinden de anlaşılacağı gibi bunlar tıpkı kemoterapi ilaçları gibi bazı durumlarda embriyo üzerine toksik etki yaparak tekrarlayan gebelik kayıplarına neden olabilir.

    Bağışıklık sistemi defektlerinde doğal öldürücü hücreler, T hücrelerinin aksine önceden duyarlanmaya gerek duymadan direk olarak embriyo üzerinde toksik etki yaratabilir.

    5-Çeşitli Hastalıklar

    Şiddetli kalp, böbrek, karaciğer hastalıkları

    Sistemik lupus eritematozis: Bu hastalıkta tüm vücut dokularına karşı antikor üretilir.

    TORCH grubu hastalıklar olarak bilinen Toxoplazma, Rubella, CMV ve Herpes hastalıkları tekrarlayan gebelik kaybına neden olmaz; bu hastalıklar yalnız tek bir düşüğe neden olur.

    6- Endokrin Nedenler

    Diabet (şeker hastalığı)

    Antitroid antikorlar; kontrolsüz troid hastalığı (özellikle hipotroidi)

    Luteal faz yetmezliği

    PCOS

    Yumurtalık rezervlerinin düşük olması

    Luteal faz defekti: Gebeliğin devamını sağlayan progesteron hormonunun yetersiz olması tekrarlayan düşüklere zemin hazırlar. Bu hormon yumurtlamadan sonra salgılanan hormondur. Adet döngüsü kısa olan gebelerde de progesteron hormonu yetersiz olabilir. Tanı serum progesteron seviyesine bakılarak doğrulanır ve eğer luteal faz yetersizliği tespit edilirse gebelikte progesteron takviyesi yapılmalıdır.

    PCOS’lu hastalarda LH hormonu yüksek olduğundan ve genellikle insülin rezistansı tespit edildiğinden; bu durumların yumurta gelişimi üzerine olumsuz etkileri olacağından gebelikte metformin tedavisi verilerek sağlıklı bir gebelik dönemi geçirilmesine ve tekrarlayan gebelik kayıplarına engel olmak gerekir.

    Yumurtalık rezervleri düşük (oopause) olan kadınlarda yumurta kalitesi kötü olduğundan genetik olarak anormal embriyolar gelişeceği için tekrarlayan gebelik kayıplarıları görülür.

    7-Çevresel Faktörler

    Kafein

    Sigara içmek

    Aşırı alkol tüketmek

    Gebelik döneminde toksik gazlara ve kimyasal faktörlere maruz kalanlarda (kimyasal maddelerle uğraşan işçiler, ameliyathanede çalışan hemşire ve anestezistler) bu maddeler fetüs için toksik olduğundan tekrarlayan gebelik kayıplarına neden olabilir.

    8-Yaş Faktörü

    Kırk yaş üstünde olan gebelerin embriyolarında kromozomal defektler fazla olacağından klinik olarak tespit edilen gebeliklerin %35’i düşükle sonuçlanacaktır.

    9- Erkek Faktörü

    Çevresel toksiklere maruz kalan ya da genetik olarak anormal spermi olan erkeklerin eşlerinde de habituel abortus sık görülür. Teratozoospermia gibi anormal sperm morfolojisi olan erkeklerde anormal sperm sayısı %95’ten fazla olduğu için bu durumda tüp bebek yöntemi olan ICSI tercih edilmelidir.

    10- Açıklanamayan Nedenler

    Tekrarlayan gebelik kayıpları çok dikkatli takip edilse ve tüm tetkikler yapılsa bile bazı durumlarda düşük nedeni tespit edilemez. Bu tür vakalar açıklanamayan tekrarlayan gebelik kaybı olarak değerlendirilmelidir.

    Tekrar Gebe Kalmadan Önce Yapılması Gereken Tetkikler Şunlardır:

    Bir çok doktor üst üste iki veya daha fazla düşük olduktan sonra araştırmalara başlar.

    Histerosalpingografi ve histereskopi ile rahim iç yapısı ve tüpler değerlendirilmelidir.

    Özellikle luteal faz defektini araştırmak için progesteron testi yapılmalıdır.

    Antifosfolipid antikor (lupus antikoagülan), VDRL kan testi ve diğer kan testleri mutlaka araştırılmalıdır.

    Düşük yapan çiftlerin kromozomal anomalilerini tespit için karyotip çalışması yapılmalıdır..

    Tekrarlayan gebelik kayıplarında bir sonraki gebeliğin sağlıklı olarak devam edebilmesi ve düşüğe neden olan önlenebilir faktörlerin azaltılması için yukardaki tetkiklerin yanısıra; sağlıklı bir yaşam, fazla kilo kontrolü, egzersiz, folik asit takviyesi yapılmalı, sigara, alkol ve fazla kafein tüketimi gibi sağlığa zararlı olan maddelerden uzak durulmalıdır. Bunlara dikkat edildiği taktirde bir sonraki gebeliğin sağlıklı olma olasılığı %60-70’dir.

  • Cinsel Organ Siğilleri

    Cinsel Organ Siğilleri

    Genital Siğiller Cinsel Organ Siğilleri Kondiloma Aküminata Özet: Genital siğiller, HPV’nin çeşitli tiplerinin neden olduğu deri ve müköz membranlarda görülen lezyonlardır.. HPV’nin bazı tipleri servikal kanal ve anüs çevresinde kansere dönüşebilen düz tabanlı siğillere neden olabilir. Siğillerin varlığı dış genital organların klinik olarak gözlenmesi ile anlaşılabilir. Çok çeşitli tedavi şekilleri olmakla birlikte tedavi haftalar ya da aylarca sürebilir. İmmün sistemi güçlü olan kimselerde bazen genital siğiller tedavisiz spontan olarak düzelebilir, fakat immün sistem yetersizliği halinde (gebelik, HIV enfeksiyonu vs) tekrar tekrar ortaya çıkabilir ve yayılabilir.

    Giriş: Kondiloma aküminata, human papilloma virüs (HPV) tarafından ortaya çıkan enfeksiyonlardır. Bugüne kadar 100den fazla HPV tipi izole edilmiştir. HPV’nin birçok tipi kadınlarda ve erkeklerde artmış kanser riski ile direk bağlantılıdır. Kondiloma aküminata vakalarının yaklaşık %90’ı çok düşük kanser potansiyeli olan HPV Tip 6-Tip11’e bağlıdır. HPV Tip 16 ve Tip 18’de yüksek derecede kansere dönüşüm riski varken, 33, 35, 39, 40, 43, 45, 51, 56, 68 tiplerinde orta derecede kanser riski mevcuttur. Bazen bu tiplerden birkaçı birarada olarak daha komplike bir durum yaratabilir.

    Patofizyoloji: Epidermisin bazal tabakasındaki hücreler HPV tarafından invaze edilir; bunlar zamanla deriye penetre olur ve mukozada kendini gösterir. Latent viral faz döneminde hiçbir belirti ve semptom olmaz ve bu faz aylarca yıllarca sürebilir. Bu hücreler enfekte olur ve kondiloma aküminatada mikroskopta gözlenen morfolojik atipik koilositozis gelişir. En yaygın olarak tutulan alanlar kadınlarda vulva, vajina duvarı, serviks, perine ve perianal bölge, erkelerde ise penistir. Ayrıca nadir olmakla birlikte orofarinks, larinks ve trakeada da mukozal lezyonlar görülür. Bu bölgede çok sayıda enfeksiyöz ve onkojenik potansiyelli eş zamanlı siğiller ortaya çıkar. Eğer çocuklarda genital bölgede bu siğiller görülürse, cinsel istismara uğrama olasılığı yanında direk elle bulaşma ya da yatak çarşafı, iç çamaşırı gibi enfeksiyon taşıyan bir eşya ile temastan bulaşma olabilir.

    Epidemiyoloji: HPV enfeksiyon sayısı son on yılda belirgin olarak arttı. Genital siğiller, cinsel yolla bulaşan hastalıklar içinde en sıklıkla görülen enfeksiyonlar haline geldi. En fazla 15-29 yaşları arasında olmak üzere özellikle 20-24 yaş arasında cinsel aktif popülasyonda pik yapan bir enfeksiyondur. Mukozaların nemli olması, gebelik, immün sistemi baskılayan ilaçlar, human immünodeficiensi virüs(HIV) enfeksiyonu siğillerin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. HPV DNA enzim klivaj değişiklikleri HPV’nin tipini ya da alt tiplerini belirler. Klasik kondiloma aküminatada siğillere HPV’nin 6 ve 11 tipleri neden olmaktadır. HPV Tip 16, 18, 31, 33, 35, 39, 45, 51 ve 52 en belirgin onkojenik potansiyel gösteren tiplerdir. Klinik olarak görülür hale gelen vulvar kondiloma aküminatalı ve anormal Pap smear’li kadınların partnerlerine HPV enfeksiyonunu bulaştırma riski çok yüksektir. Klinik olarak aşikar HPV enfeksiyonu gelişmesi için geçen inkübasyon süresi 3 haftadan 8 aya kadar değişir. HPV enfeksiyonlarının büyük bir kısmı virüsün yayılması için bir kaynak olmasına rağmen birçok vakada uzun süre hiçbir klinik belirti ve semptom vermeden devam edebilir.

    Semptom ve Belirtiler: Siğiller 6 ay, 1 yıl inkübasyon periyodundan sonra ekseriya milimetrik boyutlarda, deriden yüksek (ekzofitik), yumuşak, nemli, pembe- gri polipler şeklinde görülür. Kondiloma aküminata küçük, milimetrik boyutta siğiller şeklinde başlar, eğer önlem alınmazsa karnabahar şeklinde yayılır. Bazı hastalarda kaşınma yanma gibi semptomlara neden olurken hastaların çoğunda hiçbir belirti vermez. HPV 16 ve 18 tipleri ekseriya düzgün yüzeyli endoservikal ve anal siğillere neden olduğundan görmek ve klinik olarak tanı koymak zordur. Homoseksüel erkeklerde anüs çevresinde daha sık olarak bu siğillere rastlanır.

    Tanı: Genital siğil tanısı çok kez klinik olarak gözlemle konur. Eğer siğillerde ülser, kanama varsa ve hızlı çoğalıyorsa kanseri ekarte etmek için biopsi alınmalıdır. Endoservikal ve anal siğiller ancak %3-%5 asetik asit tatbikinden sonra kolposkopi ile tanınabilir. HPV tanısı ve tip tayini için HPV DNA PCR testi yapılmalıdır. Bu metotla tip tayininin HPV tedavisindeki rolü henüz netleşmemiştir. Kondiloma akuminatanın, dış genital organlarda kondiloma lata adı verilen sekonder sifiliz lezyonlarından laboratuvar testleri ile ayrıca tanısı mutlaka yapılmalıdır. HPV enfeksiyonu aşağıdaki şekillerde ortaya çıkabilir:

    -Genital siğiller (kondiloma aküminata) -İntraepitelyal neoplazi, serviks, anüs, penis kanserleri -Mesane ve oral kanserler -Bowenoid papulosis adı verilen dış genital organlarda koyu renkli papül şeklinde görülen HPV enfeksiyonları Tedavi: Genital siğiller kökten tam olarak tedavi edilemez. Geçirilmiş HPV enfeksiyonu immün yetmezlik olan hastalarda sık sık tekrarlar ve her defasında yeniden tedavi etmek gerekir. Genital siğillerin tedavisi lokal ya da genel anestezi altında cryoterapy, elektrokoterizasyon, laser veya cerrahi eksizyon gibi çeşitli yollarla gerçekleştirilir. Topikal tedavi olarak; antimitotik ilaçlar, siğiller için yakıcı olan ilaçlar, interferon aktivitesini artıran ilaçlar uzun süreli kullanılabilir. Bu tür ilaçları tatbik etmeden önce çevre sağlam dokuları korumak için sağlam dokular üstüne vazelin uygulanmalıdır. Topikal tedavilerin daha sonra genital bölgede ağrı hissi yaratacağı bildirilmeli ve işlemden sonra hastaların ağrı kesici ilaçlara devam etmeleri önerilmelidir. Uzun süreli tedaviden sonra bile sık sık tam bir remisyon sağlanamadığı görülmektedir. Topikal tedavi hasta tarafından uyulanması oldukça zordur; topikal tedavide tercih edilen ilaç, doktor tarafından lezyonların üstüne titizlikle uygulanmalıdır. Topak tedavi için kullanılan ilaçlar:

    -Antimitotik ilaçlar: Podofilotoksin, podofilin, 5-fluorourasil -Yakıcı ilaçlar: triklorasetikasit -İnterferon indükleyen ilaçlar: İmiquimod Dış genital organlarında siğil olan kadınların mutlaka rahim ağzı kanseri yönünden araştırılması ve sık sık Pap testi (smear) yapılarak yakın takibi gerekir. Eğer smear sonucunda displazi, kanser gibi riskli durumlar söz konusu olursa tedavinin şekli ve takip tamamen değişecektir. Kadın ya da erkekte genital siğiller tespit edildiğinde sex partneri de mutlaka araştırılmalı ve eğer enfeksiyon varsa tedavi edilmelidir.

    Önlem: HPV aşısı Amerikan FDA tarafından ruhsatlandırılmış olup, HPV Tip 16, 18, 6 ve 11 tipine karşı koruyucudur. Aşılama 0 – 2 ve 6. aylarda olmak üzere birbirini takip eden üç enjeksiyon şeklinde Deltoid kası içine yapılmalıdır. Genital siğillerin %90’dan fazlasına neden olan HPV Tip 6 ve Tip11’e karşı ve servikal kansere neden olan HPV Tip 16-Tip18’e karşı bu dört değerli aşının 9-26 yaş arasındaki bayanlara koruyucu olarak toplam üç doz halinde yapılması uygundur. Özellikle kız çocuklarına 11-12 yaşları arasında seksüel aktivite başlamadan yapılması tercih edilir. Buna rağmen cinsel yaşamı başlamış bayanlar için de uygundur. Genital siğiller olduğunda prezervatif ile korunmak gerekir. Bu lezyonlar genital bölge etrafında komşu dokularda da yer aldığı için prezervatif her zaman tam olarak koruma sağlamaz.

    Sonuç: Sonuç olarak genital siğiller son yıllarda çok fazla arttığından, aşı %90 korunma sağlandığından ve ayrıca rahim ağzı kanserleri için de büyük oranda koruyucu olduğundan, özellikle kız çocuk annelerinin çok duyarlı olmalarını ve 9-26 yaş arasında henüz aktif cinsel yaşam başlamadan kız çocuklarının sağlığı için genital siğil oluşumuna, rahim ağzı kanserine karşı önlem almaları oldukça önemlidir. Kız çocuğu olan anneleri bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz.

    Op. Dr. Kutlugül Yüksel

  • Tüp Bebek Öncesinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Tüp Bebek Öncesinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Kısırlık sorununun çözümü, oldukça disiplin isteyen bir süreçtir. Başarı şansını etkileyebilecek her küçük detaya dahi dikkat edilmelidir.Çiftler, başarı oranlarını doğru olarak bilmeli ve buna göre beklentilerini belirlemelidir.

    Tüp Bebek Öncesinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Tüp bebek tedavisine başlamadan önce çiftler yeterli bilgi araştırmasını yapmalı, tedavi aşamalarını ve kullanılan ilaçları öğrenmelidir.

    Tercih edilecek tüp bebek merkezleri araştırılmalıdır. Başarı oranları, doktorlar, mümkünse merkezi tercih eden çiftlerden referanslar araştırılmalıdır. En önemli oran, merkezin eve canlı çocuk götürme oranıdır. Bu oranı merkezden talep ediniz.

    Şayet kadının yaşı gençse bir sene boyunca gebe kalmak için uğraşmalıdır. Ancak 35 ve üzerinde bir yaştaysa zaman kaybetmeden doktora başvurmalı ve tedavisini planlamalıdır.

    Çiftler geçirdikleri hastalıkları bir liste yapmalı ve doktorla görüştüklerinde paylaşmalıdır. Bugüne kadar geçirilmiş ameliyatlar, cinsel hastalıklar, üreme organları ile ilgili sorunlar doktora bildirilmelidir.

    Erkek adayın tedaviden önce kıyafetlerine de dikkat etmesi gerekir. Giydiği çamaşırlara, pantolonlara özen göstermesi, çok sıkı olmayan giysileri tercih etmesi gerekir. Şayet çamaşır ya da pantolon çok sıkı ise spermler bu durumdan olumsuz etkilenir. Bu da tüp bebek tedavisini olumsuz yönde etkiler.

    Erkek adayın tedaviye başlamadan 3 ay önce alkol ve sigarayı kullanımını terk etmesi gerekir. Bunlar sperm kalitesini düşüren ve dolayısıyla başarıyı olumsuz etkileyen faktörlerdir.

    Erkek adayların tedaviye başlamadan 3 ay öncesinde hamam, sauna gibi sıcak ortamlarda bulunmayı bırakması gerekir. Banyo yaparken dahi suyun sıcaklığına dikkat edilmelidir.

    Tüp bebek tedavisinden önce aynı şekilde kadın adayın da ağır egzersizleri 3 ay öncesinden bırakması gerekir.

    Tüp bebek tedavisine başlamadan 3 ay öncesinde kadın adayın sigarayı bırakması, hatta dumanına dahi maruz kalmaması gerekmektedir.

    Tüp bebek tedavisinden 3 ay öncesinde anne adayın aşırı sıcak ortamlarda bulunmaması gerekir. Bunun dışında solaryum gibi uygulamalara kesinlikle girmemelidir. Beslenme düzeni tüp bebek tedavisine uygun olarak düzenlenmelidir.

    Erkek adayın ve kadın adayının vücudunda özellikle de cinsel organlarında ve üreme organlarında herhangi bir iltihaplanma, enfeksiyon mevcut ise bu durumu doktoruna haber vermelidir. Kullanılan ilaçlar ve hastalığın süresi doktor ile paylaşılmalıdır. Bu gibi iltihabi durumlar gebelik oluşmasına engel teşkil edebilir.

  • Tüp bebek tarih mi oluyor?

    Tüp bebek tarih mi oluyor?

    Tüp bebek tarih mi oluyor? İsveçli doktor Pascal Mock’un geliştirdiği yeni yöntem ile tüp bebek yönteminin tarihe karışmasına neden olabileceği belirtildi.
    İsveçli doktor Pascal Mock’un geliştirdiği ve anne rahminde gerçekleştirilen yeni bir suni döllenme yöntemi sayesinde laboratuvar ortamında döllenen “tüp bebeklerin” tarihe karışabileceği açıklandı.

    Yeni yöntem kapsamında AneVivo adı verilen silikon bir kapsülün içine konulan sperm ve yumurta hücreleri döllenmenin gerçekleşmesi için ana rahmine yerleştirildi. Sadece 1 cm uzunluğunda ve 1 mm genişliğinde olan bu silikon tüpün üzerindeki 360 delik sayesinde rahimdeki sıvılarla etkileşim içine girdi.

    ‘DOĞAL BİR DÖLLENME’ HİSSİ
    Doktorlar bu kapsülü sadece 24 saat rahimde tuttuktan sonra dışarı çıkardı ve kapsülün içinde döllenmiş olan embriyolardan en sağlıklılarını seçerek yeniden ana rahmine yerleştirdi. AneVivo ile gerçekleştirilen suni döllenmelerin hem çiftlere “doğal bir döllenme” hissi yaşatarak moral verdiği hem de ana rahminde döllenmiş olan embriyoların daha sağlıklı olmasını sağladığı belirtildi. Yine de bazı uzmanlar bu sistemin geleneksel tüp bebek işleminden daha başarılı sonuçlar verdiğine kanaat getirilebilmesi için bir çok yeni deney yapılması gerektiğini dile getirdi.

  • Erken Menopoz

    Erken Menopoz

    Erken menopoz nedir Menopoz kadınların adet kanamalarının kesilmesi ile doğurganlık özelliğinin tamamen bittiği doğal bir değişim sürecidir. Genellikle 48-55 yaş aralığında değişimin habercisi olan bazı şikayetlerle birlikte menopoz dönemi görülmektedir. Ancak kadınların fizyolojik olarak yumurtlama fonksiyonlarının durduğu bu sürecin daha erken dönemlerde görülmesi halinde erken menopoz durumu söz konusu olmaktadır. Kısacası bazı faktörlere bağlı olarak vücudun doğurganlık özelliğinin 40 yaşından önce sonlandığı evreye erken menopoz denir.

    Menopoz yumurtalamanın olmamasına bağlı olarak vücudun östrojen seviyelerinin azalması sonucu adet kanamasını kesilmesi ile östrojen eksikliğine bağlı olarak bazı şikayetlerin ortaya çıktığı dönemdir. Erken menopozda da, vücudun aynı aktiviteleri ve aynı tepkimeleri geçerli olmaktadır. Fakat doğal bir sonuç olarak görülse de, kadınların üreme çağında doğurganlığının sonlanması çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar için oldukça büyük bir kayıp olmaktadır. Ayrıca menopoz döneminden sonra ortaya çıkabilecek bazı sağlık sorunlarının da erken dönemlerde görülmesi, yaşam kalitesini etkilemektedir.

    • Erken menopoz nedenleri nelerdir?

    Günümüzün hızla değişen yaşam şartları sonucunda birçok sağlık sorunu ortaya çıkarken, modern yaşamın olumsuz bir etkisi olarak erken menopoz görülmektedir. Kadınların üreme çağında çocuk sahibi olabilme imkanını ertelemesi sonucunda, iş hayatına yönelerek üreme sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek faktörlere maruz kalması sonucunda erken menopoz ortaya çıkmaktadır. Özellikle iş alanında radyasyon ve kimyasal maddeye maruz kalma, hayat şartlarına bağlı olarak düzensiz beslenme ve yoğun stres karşısında kadınların yumurtalık rezervleri olumsuz yönde etkilenmektedir. Menopoz her kadının yaşayacağı doğal bir evre olmasına rağmen, vücudun doğal sürecinin erken yaşlarda görülmesi halinde ciddi sağlık sorunları söz konusu olabilmektedir. Erken menopoza neden olan faktörler aşağıdaki gibi olmaktadır:

    • Otoimmun hastalıklar

    Geniş bir hastalık topluluğu olan otoimmun hastalıklar, kadınların erken yaşlarda yumurtalıklarını fonksiyonelliğini yitirmesine neden olmaktadır. Otoimmun hastalıkları; insan vücudunun koruma mekanizması olan yani bağışıklık sisteminin bilinmeyen nedenlerden dolayı organları tehdit olarak algılaması ve yok etmeye çalışması olarak adlandırılır. Eğer bağışıklık sisteminin tehdit olarak algıladığı organların yumurtalıklar olması halinde, saldırıya geçerek işlevselliğini yok etmesi sonucunda erken menopoz görülmektedir.

    • Tıbbi zorunluluk nedeni ile yumurtalıkların alınması

    Kadınların yaşadığı çeşitli hastalıklar sonucu yumurtalıkların zorunlu olarak alınması gerektiği durumlarda, erken menopoz görülmektedir. Genellikle anormal hücre büyümesi olarak adlandırılan kanser bulgularında yumurtalıkların alınması gerekebilir. Ancak erken menopozun  gerçekleşmesi için her iki yumurtalığından birden alınası gerekir. Eğer kadının hastalık nedeni ile yalnızca bir yumurtalığı alınmış ise, halen gebelik elde etme şansı vardır.

    • Jinekolojik müdahaleler

    Herhangi bir karın içi operasyonu sırasında nadir olarak karşılaşılsa da, yumurtalıkların zarar görmesi sonucunda erken menopoz görülmektedir.

    • Kanser tedavileri (radyasyon ve kemoterapi)

    Kanser tedavilerinde uygulanan radyasyon ve kemoterapi, kadınların başta yumurtalıkları olması üzere üreme sistemini tahrip etmektedir. Yumurtalıkların zarar görmesi sonucunda zorunlu olarak erken menopoz görülür.

    • Genetik

    Kadınların menopoz yaşını etkileyen en önemli faktör genetik yatkınlıktır. Kişinin annesinin menopoza girdiği yaş ile kendi menopoz girme yaşı doğru orantılıdır. Eğer kişinin yakın aile bireylerinde erken menopoz hikayesi varsa, kişide de görülme ihtimali artmaktadır.

    • Kromozom bozuklukları

    Nadir olarak görülen Frajil X sendromu ve Turner sendromunu etkisinde yumurta rezervleri erken yaşta tükenebilmektedir.

    • Erken menopoz önlenebilir mi, tedavisi var mı?

    Normal menopoz döneminde olduğu gibi erken menopoz vakasında da herhangi bir tedavi seçeneği bulunmamaktadır. Ancak menopoz döneminde ortaya çıkabilecek bazı sağlık sorunlarını önlenebilmesi için bir takım tedavi yöntemleri uygulanabilmektedir.

    • Erken menopoza neden olan otoimmun hastalıklarının giderilmesi amacı ile tedavi
    • Östrojen hormonun azalmasına bağlı olarak kemik erimesi sorunun hızlandığı bu dönemlerde, kemiklerin korunma altına alınmasına yönelik tedavi
    • Menopoz şikayetlerinden; ateş basması ve vajinal kuruluk gibi bazı hormonal sorunlara hormon tedavisi
    • Kadınların yumurtalıklarının alınmasına bağlı olarak çocuk sahibi olma istediği için yumurta donörü

     Kaynak : http://jinekoloji.com/9-maddede-erken-menopoz-ve-nedenleri/ 

  • Kısırlıkta GIFT tedavisi

    Kısırlıkta GIFT tedavisi

    Tüp bebek yönteminde, döllenme bir laboratuar kabında gerçekleşir. Oluşturulan embriyo daha sonra herşey yolunda giderse tutunacağı ve diğer geleneksel hamileliklerdeki gibi büyüyeceği kadının rahmine yerleştirilir. Kısırlıkta GIFT tedavisi tüp bebekte olduğu gibi yumurta laboratuvar yerine, annenin fallop tüplerinde dölleniyor.

    Eğer tüp bebek yöntemini seçerseniz, bir seferde birden fazla yumurta üretmenizi sağlamak için hormon tedavisi görürsünüz. Bu yumurtalar alınır ve eşinizin spermi ile döllenir. Sperm, birçok boşalmadan sonra daha yüksek etkili bir konsantrasyon elde etmek için toplanabilir, sonra sağlıksız spermleri gidermek için yıkanır. Bazen birkaç yumurta döllenir ve üç taneye kadar olanı rahme yerleştirilerek ‘yedek’ embriyolar, herhangi bir aksilikte yada bir başka zaman size ikinci bir bebek şansı sağlayabilmek üzere diğer denemede kullanılabilmeleri için dondurulur.

    kisirlikta_gift_tedavisi_yontemi
    Kısırlıkta GIFT tedavisi

    “Tüp bebek yönteminde, eşinizin spermi yada bağışlanan sperm, toplanır ve yumurta ile birlikte bir kaba yerleştirilir. Bazı kliniklerde, yumurtanın dış yüzeyi spermi taşıyan bir mikro iğne ile yırtılmasa da delinebilir. Döllenme yaklaşık 18 saat sürer ve hücre, bölünmeye 12 saat sonra başlar.”

    GIFT yönteminde, sperm ve yumurta tüp bebek’teki gibi elde edilir, sonra döllenmenin sizin bedeninizin içinde gerçekleşmesi için fallop tüpünün içine yerleştirilir. Bu metot doğal döllenmeyi daha çok andırır. GIFT, problem erkeğin spermindeyse ya da kısırlığın sebebi bilinmiyorsa sıklıkla başarılı olur.

    Tüp bebek veya GIFT yöntemlerini denemeden önce ele alınması gereken bir çok faktör vardır. En önemlisi, hiçbir yöntemin sonuçta başarıyı garantilemez. Ciddi deneyime sahip merkezler ve uzmanlar tüp bebek yönteminde %30 veya daha fazlası GIFT yönteminde ise %35’e kadar bir başarı oranına sahiptir. Ortalama bir çift hamile kalmadan önce tüp bebek yöntemini üç ya da dört kez dener, bazıları ise daha fazla deneme yaparlar. Tedavinin maliyeti değişkenlik gösterir ancak oldukça yüksek olabilir, özellikle de birçok deneme gerekiyorsa.

    Tedavi fiziksel ve duygusal olarak talepkar ve streslidir. Anneye ve henüz doğmamış bebeklere karşı riskli ve yükselen bir çoğul gebelik olasılığı vardır (başarılı tüp bebek tedavisi gören annelerin dörtte biri birden fazla bebek taşımışlardır).

  • Gebelikte Baş Dönmesi ve Bayılma

    Gebelikte Baş Dönmesi ve Bayılma

    Hamilelik, kadınların hayatları boyunca fizyolojik olarak köklü değişimleri yaşadığı doğal süreçlerden birisidir. Bu nedenle yaşanan değişimler sonucu hamilelik belirtileri olarak adlandırılan bazı şikayetler görülmektedir. Anne adaylarında en sık rastlanan bu değişim belirtileri ise baş dönmesi ve baygınlık hissidir.

    Hamilelikte rahmin büyümesine bağlı olarak rahme giden kan miktarı artmaktadır. Bu nedenle vücudun beyin gibi diğer sistemik organlarına giden kan miktarının yetersiz olması gibi bazı aksaklıklar meydana gelebilir. Bunun sonucunda özellikle ikinci trimester döneminde baş dönmesi ya da bayılma hissi ortaya çıkmaktadır. Ayrıca rahmin büyümesi ile anne adayının damarlarına uygulanan bası; göz kararmasına, baş dönmesine ve baygınlığa neden olabilir.

    Hamilelikte baş dönmesi, göz kararması ve bayılma nedenleri nelerdir?

    Hamilelik vücudun tüm sistemik düzeninde farklı etki yaratmaktadır. Özellikle hormon seviyelerinin artmasına bağlı olarak genişleyen damarlar, kan hacminin henüz yeteri kadar artmamasından dolayı bu tarz hassas durumlar yaratabilmektedir. Ancak sağlıklı bir anne adayı yaşadığı bu ciddi değişimlere adapte olarak, tolere edebilir. Fakat bazı durumlarda bu adaptasyon süresi daha geç olarak; baş dönmesi, göz kararması ve baygınlık hissine neden olabilir. Özellikle anne adayını yaşadığı bu durumlar aşağıdaki faktörler sonucunda ortaya çıkabilir:

    • Aniden ayağa kalkma

    Anne adayının sabit pozisyonu nedeni ile vücudun kan akışı bacak ve ayaklarda yoğunlaşır. Anne adayının hızlı bir şekilde yapmış olduğu kalkma eylemi sonucunda, bacaklarda biriken kan miktarı kalbe doğru giderken doğru kan miktar ayarlamasını yapamayabilir. Bu nedenle ani tansiyon düşmesi ve baygınlık hissi ortaya çıkmaktadır.

    • Sırt üstü yatma

    Hamileliğin ikinci trimester döneminde sonra iyice büyüyen rahim, vücudun alt tarafından kalbe dönen kan miktarını azaltır. Bu nedenle sırt üstü yatan anne adayları bu etkinin daha kötü bir hale gelmesine neden olarak baygınlık hissi yaşayabilir.

    • Kansızlık (Anemi)

    Kansızlık sorunu olan anne adaylarında, kandaki oksijen taşımacılığını yapan alyuvarların yeterli olmamasında dolayı beyne ve tüm vücuda giden kan miktarındaki azalma, baş dönmesi ve baygınlık hissine neden olabilir. Özellikle anne adayındaki mevcut kansızlık gebelikle beraber ciddi bir boyuta ulaşabilmektedir. Bu nedenle gebelik döneminde anne adayının demir takviyesi alması önerilmektedir.

    • Açlık ve susuzluk

    Anne adaylarının gebelik sürecinde en çok dikkat etmesi gereken faktör beslenmedir. Özellikle anne adaylarının sağlıklı bir gebelik süreci ve sağlıklı bebek gelişimi için aç ve susuz kalmaması gerekir. Açlık kan şekerinin düşmesine neden olarak anne adayında sersemlik, baş dönmesi ve baygınlığa neden olabilir. Gebelik sürecinde anne adayının sık sık ve küçük porsiyonlarla beslenmesi, vücudun ihtiyacı olan su miktarını karşılaması gerekir. Özellikle sıcak havalarda sıvı alımına özen gösterilmelidir.

    • Vasovagal bayılma

    Bazı anne adayları ıkınma, idrar yapma ve bağırsak hareketleri esnasında halsizlik görülebilir. Anne adayını yaptığı bu eylemler kan basıncının düşmesine ve kalp atımını yavaşlamasına neden olarak, bayılma hissi ortaya çıkmaktadır. Ayrıca terleme, bulantı, esneme, hızlı nefes alma ve verme gibi şikayetler eşlik edebilmektedir.

    • Aşırı sıcak ortamlarda bulunma

    Anne adaylarının sıcağa maruz kalması ve aşırı sıcak banyoda uzun süre kalması, kan basıncının düşmesine neden olarak bayılma hissini ortaya çıkarabilir.

    • Hızlı nefes alıp verme

    Anne adaylarının aşırı efor sarf etmesine bağlı olarak hızlı nefes alıp vermesi, bayılmaya neden olabilir. Egzersiz gebelik süreci için her ne kadar önemli olmasına rağmen, anne adayının kendi yormayacak aşırı ağır egzersizlerden kaçınması gerekir.

    Gebelikte baş dönmesi ve bayılma hissini önlemek amacı ile anne adayları neler yapabilir?

    • Sabit oturma pozisyonunuzdan kalkerken yavaş hareket etmeye özen göstermeniz gerekir.
    • Günlük hayatınızda mümkün olduğunca yorulmayacak işlerle uğraşmanız ve yavaş hareket etmeniz gerekir.
    • Sırt üstü yatmamaya özen gösterin. Ayrıca yan yatarken kalçanızın altına yastık koyabilirsiniz.
    • Aşırı sıcak ve nefes almanızı engelleyecek bunaltıcı kalabalıklardan uzak durun ve oda sıcaklığına dikkat edin.
    • Sık sık ama küçük porsiyonlarla vücudunuzun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri taze ve doğal besinlerden karşılamaya özen gösterin. Tahıllı ekmek, taze meyve ve az yağlı yoğurtlar ile atıştırarak aç kalmamaya dikkat edin.
    • Vücudun alt bölümündeki kan dolaşımına yardımcı olmak için günlük olarak yapılan hafif yürüyüşler ve egzersizler faydalı olacaktır.
    • Bol bol sıvı tüketin.
    • Demir açısından zengin kırmızı et, fasulye, yeşil yapraklı sebzeler ve kuru meyveler tüketin. Bunun dışında doktorunuzun önerdiği k demir takviyelerini de lamayı ihmal etmeyin.

    Hangi durumlarda doktora başvurulması gerekir?

    Gebeliğin herhangi bir döneminde yaşanan göz kararması, baş dönmesi ve baygınlık hissi durumunda mutlaka doktorunuzu bilgilendirmeniz gerekir. Ayrıca bu semptomların yanı sıra karın ağrısı ve anormal vajinal kanamalar eşlik ediyor ise dış gebelik riski gündeme gelmektedir.