Kategori: Sağlık

  • Tüp bebekler sağlıksız mı?

    Tüp bebekler sağlıksız mı?

    Tüp bebekler sağlıksız mı? ABD’li bilim insanı Dr. Pascal Gagneux, tüp bebek yöntemiyle dünyaya gelen insanların ömürlerinin doğal yolla doğanlara göre daha kısa olabileceğini, yaşamlarında daha fazla sağlık sorunları yaşayabileceklerini öne sürdü.

    İngiliz bilim insanları ise Gagneux’ın açıklamasının delilden yoksun olduğunu, tüp bebekle doğanların doğal yollarla doğanlar kadarsağlıklı olduğunu belirtti.

    GENETİK BOZUKLUKLARIN ÖNÜNE GEÇİYORUZ

    Dünyanın pek çok ülkesinde hastası bulunan ve binlerce tüp bebek dünyaya getirmiş olan Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, ‘Tüp bebekler seçilmiş bebeklerdir’ diyerek konuyla ilgili görüşlerini paylaştı:

    Tüp bebekler sağlıksız mı
    Tüp bebekler sağlıksız mı

    Tüp bebekler sağlıksız mı?

    “Tüp bebek tedavisine giren hasta grubu oldukça çeşitlidir. Özellikle son yıllarda gelişen yöntemlerdeki teknoloji sayesinde gelişen embriyolarda genetik bozukluk oranının, normal gelişen gebeliklere oranla daha az olduğu tespit edilmektedir. Varsayılan iddianın gerçekliğini kabul etmek için kaç vakada, hangi hasta gruplarında çalışma yapıldığı ve araştırma sonuçlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca ülkemizde PGT (Preimplantasyon Genetik Tanı) ile sağlıklı embriyonun seçilmesi yöntemi çok yüksek başarı oranı ile uygulanmakta ve hatta ileri anne yaşına bağlı olarak gelişebilecek anormal gebeliklerin önüne geçilebilmektedir. Kaldı ki tüp bebek ve PGT (Preimplantasyon Genetik Tanı) uygulaması dışında gebelik şansı olmayan hastalarda sağlıklı çocuk sahibi olabilmeleri için bu yöntemleri uygulamak gerekmektedir. Yapılan açıklamaya göre kemoterapi, radyoterapi gibi tedaviler alan hastalarda veya diyabet gibi kronik hastalıkları olan kişilerde anormal gebeliklerin gelişme olasılığı yüksek olduğundan bu kişilerin gebe kalmasının yasaklanması gerekir ki böyle bir durumu kabul etmek mümkün değildir. İnfertilite bir hastalık olarak kabul edilir ve tedavisi lüks değildir. Bugüne kadar binlerce aileye tüp bebek tedavisi uygulamış bir hekim olarak benim görüşüm bu tedavinin başarı ile uygulanmaya devam edilmesi gerektiği yönündedir.”

  • Baş dönmesi hastalığı Vertigo

    Baş dönmesi hastalığı Vertigo

    Yeni nesilde sıklıkla görülen, baş dönmesi hastalığı Vertigo, iç kulak kanallarında oluşan kristal kayması olarak adlandırılıyor.

    VERTİGO başın veya vücudun bir hareketi ile (perde asarken, arabada geri manevra yaparken, bir tarafa yatarken vb) ortaya çıkan baş dönmesi ataklarıdır. Vertigo olmadığı dönemde, yürüme sırasında hafif dengesizlik olabilir. İç kulaktaki yarımdaire kanalları içerisine denge organı üzerinde bulunan kristal taneciklerinin düşüp baş hareketleri ile kanallarda dolaşıp ani uyarılara yol açması sonucunda gelen başdönmesidir.

    VERTİGODA TEDAVİ

    Vertigo sadece bir bulgu olduğundan öncelikle altta yatan hastalık tedavi edilmelidir. Testler ile eğer iç kulaktaki kristallerle ilgili problem saptanırsa, özel manevralar veya özel egzersizler yaptırılarak kanallarda kristallerin stabilizasyonu sağlanır. Tecrübeli ellerde yapılan test ve manevralarla hastalar bir seansta bile yıllardan beri çektiği vertigo şikayetinden kurtulabilmektedirler. Ayrıca tuz kısıtlaması, sigara yasağı, stresten uzak durma ve gerekirse psikolojik tedavi, ve bazı ilaçlar ile baş dönmesi ataklarının sıklığı ve atakların süresi azaltılmaya çalışılır. Kriz dönemlerinde gerekirse hasta yatırılarak tedavi edilir.
    YENİ YÜZYIL GAZETESİ

  • Burun estetiği bu noktalara dikkat

    Burun estetiği bu noktalara dikkat

    Burun estetiğinin kişinin yüzü ile uyumlu yeni bir burun elde etme amacıyla yapılan bir ameliyat olduğunu belirten Opr. Dr. Muhittin Dadaş, “Esas amaç değişikliği yaparken burnun ana fonksiyonlarına zarar vermemek” diye konuştu…

    Burun estetiğinde bu noktalara dikkat

    Yeni Asır’da yer alan habere göre Özel Efes Kulak Burun Boğaz Tıp Merkezi doktorlarından Opr. Dr. Muhittin Dadaş yüzün güzel görünmesinde en önemli rol oynayan burunun, yapılan estetik ameliyatlarının başında geldiğini belirtti. Op. Dr. Dadaş,“Vücudumuza yeterli oksijenin gitmesi için burun pasajının yeterli bir açıklığa sahip olması gerekir. Burnun en önemli fonksiyonlarından birisi solunum organı olmasıdır. Burun, ayrıca koku alma duyumuzdur. Bu fonksiyonun yanı sıra ses tonumuzu belirlemede önemli bir role sahiptir. Yani, ses tonu, koku alma, nefes alma ve estetik açıdan önemli bir organdır” diye konuştu. Op. Dr. Dadaş, Burun estetiği ameliyatları ile büyük burun küçültülebilir, eğri burun düzleştirilebilir, geniş burun daraltılabilir, uzun burun kısaltılabilir, kısa burun uzatılabilir. Bu ameliyat sırasında nefes alma problemleri de giderilebilir” dedi.

    Burun estetiği
    Burun estetiği

    DAHA İYİ BİR GÖRÜNTÜ

    Op. Dr. Muhittin Dadaş, “Hasta beklentilerini çok iyi belirlemeli ve bunu doktoru ile detaylı ve açık bir şekilde konuşmalıdır. Aksi halde ameliyattan sonra beklentileri oluşmadığı için mutsuz olabilir. Şöyle ki aşırı derecede eğri görünen burun için hasta mükemmel bir burun beklentisi içerisinde olabilir. Halbuki birinci amaç hastanın burnunu eskiye göre daha iyi bir hale getirmektir. Bazen hastalar hayran olduğu bir kişiyi içselleştirip onun gibi bir buruna sahip olmak için estetik ameliyat olmak isteyebilir. Bu tür kararla oldukları estetik ameliyatlardan sonra hasta beklentisi karşılanmadığı için mutsuz olabilir. Burun estetiği her yüze özel sonuçlar verir. Her yüz parmak izi gibidir. O nedenle burun estetiğinden alınacak sonuçlar o yüzle uyumlu olmalıdır. Her burun şekli her yüz ölçüsüyle örtüşmeyebilir ve sonuçlar hasta açısından şikayet konusu olabilir. En başarılı burun estetiği sonuçları, kişinin yüzüyle uyumlu ölçülere sahip, doğal görünümlü, estetik operasyon geçirdiği anlaşılamayan, gözleri ve bakışları ön plana çıkaran burun planlamasının hayata geçirilmesiyle elde edilir.”

    KİŞİYE ÖZEL

    Op. Dr. Dadaş burun estetiği ameliyatlarının kişiye özel olarak yapılması gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Hastanın yüzünün şekli, büyüklüğü, çene yapısı ve pozisyonu, elmacık kemiklerinin durumu, dudak yapısı, gözlerinin birbiriyle olan uzaklığı ve gözlerin büyüklüğü, kaş yapısı ve pozisyonu, kısaca yüzün bütün ayrıntısı düşünülerek burun yeniden oluşturulur. Yani kişiye özel bir çalışma gerekir. Estetik ve fonksiyonel açıdan önemli ve karmaşık bir organ olan burnun yeniden oluşturulması da en zor estetik operasyondur. Bu yüzden burun estetiği operasyonu tam bir disiplin ve dikkat içinde gerçekleştirilmelidir. Ameliyat öncesi de hazırlıkların da tam olması gerekir.”

    2 SAATTE YENİ BİR BURUN

    Burun estetiği ameliyatının genel anestezi altında gerçekleştiğini ve ortalama 1-3saatte ameliyatın tamamlandığını belirten Op. Dr. Dadaş, “Burun estetiğinde alt yaş sınırı kadınlarda 17, erkeklerde 18’dir. Eğer daha erken yaşlarda ameliyat gerekiyorsa hastanın nefes alma sorununun sağlığını ciddi bir şekilde etkilemesi gerekiyor. Ayrıca kaza ve yaralanma durumlarında da burunda oluşan çökmeler, deformasyonlar alt yaş sınırına bakılmaksızın operasyonla düzeltilebilir. Ameliyat sonrası bazı durumlarda hasta 1 gün hastanede yatırılabiliyor fakat genelde aynı gün taburcu ediliyor. Ameliyat sonrası burnu stabil hale getirmek için bir hafta boyunca splint denilen bir alçı kullanılır. Ameliyattan dolayı burun çevresi ve göz altlarında şişme ve morluk görülebilmektedir. Fakat bu şişme ve morluklar geçicidir. Hasta ameliyattan yaklaşık 1 hafta sonra işine dönebilir. Fakat 1 ay boyunca ağır spor, ağır iş, uzun süre eğilmek ve gözlük kullanması önerilmez” diye konuştu.

    Açık ve kapalı yöntemler

    Burun estetiğinde iki farklı teknik uygulandığını belirten Özel Efes Kulak Burun Boğaz Dal Merkezi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Muhittin Dadaş, açık ve kapalı yöntemler hakkında bilgiler verdi: “Burun estetiği ameliyatlarında açık ve kapalı yöntem olmak üzere iki farklı teknik uygulanır. Burunda yapılacak revizyonlara göre tekniklerden biri tercih edilir. Ancak genellikle hastanın yüzünü güldürecek açık ameliyat tekniğini uyguluyoruz. Çünkü burnun her noktasına müdahale imkanı veren bir yöntem. Burun estetiği ameliyatlarını genel anestezi altında gerçekleştiriyoruz. Açık ameliyat tekniğinde burnun iki deliğini birleştiren dokuyu keserek ameliyat yapıyoruz. Şekil bozukluklarını, nefes almayı güçleştiren eğrilikleri bu teknikle rahatlıkla tedavi edebiliyoruz. Kesiler özel estetik dikişlerle izler fark edilmeyecek şekilde kapatılır.”

  • Hastayken spor yapılmalı mı?

    Hastayken spor yapılmalı mı?

    Hastayken spor yapılmalı mı? Düzenli olarak egzersiz yapan herkesin başına gelmiştir. Her yerde bolca bakteri ve mikrop doluyken, hava sıcaklığı hızla değişirken, otobüste, okulda, işte ve spor salonunda burnunu silip gezen çok fazla kişi varken bunlardan sonsuza kadar kaçman mümkün değil. Diyelim ki hasta oldun ama bir yandan da antrenmanı kaçırmak istemiyorsun. Bazılarından “Koş, terle geçer” diye duyarsın, bazı kişiler de “Hasta hasta spor mu olur, yat dinlen yoksa daha kötüye gidersin” derler. Peki ne yapmak lazım? Bunların hangisi doğru? Aslında ikisi de doğru. Bugün bolca akıl karışıklığı yaşanan bu konuyu aydınlatıyoruz.

    Hastayken spor yapılmalı mı?

    Burada ilk bakmamız gereken şey, hastalığının ne olduğu. Kolayca uygulayabileceğin bir yöntemi hemen söyleyerek başlayalım. Eğer hastalığın belirtileri boynundan yukarıda ise birazdan belirteceğimiz şekillerde egzersiz yapmanda genel olarak bir sakınca yok. Örneğin biraz soğuk algınlığın var ve ateşin yok. (Burnun akıyor, hapşırık var veya boğazın acıyor.) Bu durumda düşük veya orta şiddette fiziksel aktivite yapabilirsin. Hatta bazı araştırmalarda bunun bağışıklık sistemine yardımcı olduğu, iyileşme sürecini hızlandırdığı ve aktivite sırasında solunum yollarının rahatlamasını sağladığı görülmüştür. Burada dikkat edeceğin nokta, bahsettiğimiz gibi egzersizin şiddetinin yüksek olmaması. Kendini çok zorlayacağın, depar atıp rekor denemesi yapacağın zamanlar bunlar değil. Şiddet derecesi yüksek bir antrenman yaparsan bu antrenman vücudunda metabolik stres oluşturur. Sağlıklı olduğumuzda vücut buna kolayca adapte olur (Solunum kapasitesi ve oksijen etkinliği artar, enerji yolları kullanımı iyileşir, ısı yönetimi düzelir, dokulardaki mikro travmalar onarılır, laktik asidin dokulardan uzaklaştırılması etkinleşir vb. gibi) ve bu adaptasyon süreci zamanla güçlenmemizi sağlar. Hastayken zaten vücuttaki hastalık nedeniyle oluşmuş stresin üzerine bir de şiddetli egzersizden kaynaklanan stresi eklersen, bu seni başa çıkılması zor bir noktaya ulaştırabilir. İstediğimiz bu değil.

    Hastayken spor yapılmalı mı?
    Hastayken spor yapılmalı mı?

    Peki bu durumdaysan yapabileceğin aktiviteler nelerdir?

    Orta tempoda bir yürüyüş, bisiklet sürmek ya da çok uzun olmayan ve biraz terleyeceğin hafif bir koşu iyi örnekler olabilir. Başka bir alternatif de, kendini iyi hissetmene yardımcı olabilecek olan bir yoga dersi olabilir. Burada kendini dinlemen çok önemli. Eğer egzersiz yapmak kendini daha kötü hissetmene neden oluyorsa, şiddeti iyice düşür ya da tamamen dur. Belirtilerden bazıları ne olabilir? Mide bulanması, odaklanma güçlüğü çekmek, ağız kuruluğu, yutkunma zorluğu, içi çekilir gibi hissetmek ve baş ağrısı bunlardan sadece bazıları. Ayrıca tabii ki spor salonunda egzersiz yapacaksan kullandığın aletleri temizlemek ve başkalarına bulaşma ihtimalini en aza indirecek şekilde davranmak da düşünceli bir hareket olacaktır. Basit soğuk algınlıkları, genelde 1 hafta-10 gün içerisinde geçer.

    Belirtiler boynundan aşağıda ise, mesela göğsünde tıkanma varsa, grip olmuşsan, ateşin yüksekse veya mide problemlerin varsa, egzersiz iyi bir fikir olmayabilir. Bu durumlarda iyileşene kadar egzersize ara vermende fayda var. Unutmaman gereken en önemli nokta, ateşinin olduğu zamanlarda egzersiz yapmamak olmalı. Fiziksel aktivite, virütik veya bakteriyel problemleri elimine etmek için ısısını yükseltmiş olan vücudunun ısısını daha da artırır, bu da ateşin düşmesini sağlayan vücudun soğutma mekanizmasının işini zorlaştırır ve durumunu daha da kötüleştirebilir. Dinlenmen, bağışıklık sisteminin işini yapmasına ve güçlenmesine olanak sağlayacaktır. Erken yatmaya, bir iki saat fazladan uyumaya çalış. Bolca sıvı tüketmeyi unutma. Eğer grip olduysan sabırlı ol, iyileşme süren iki hafta veya daha fazla olabilir. Bunun ilk 5-7 günü en bulaşıcı zamanıdır. O yüzden dinlenmen sadece senin için değil, diğer insanlar için de daha yerinde bir hareket olacaktır.

    Hastayken spor yapılmalı mı?
    Hastayken spor yapılmalı mı?

    Tekrarlıyoruz: Ateş varsa spor yok!

    Bir de tabii ki en önemlisi vücudunu dinlemen. Amacın her zaman en etkin ve hızlı şekilde iyileşme sürecini tamamlamak olmalı. Eğer hastalık seni bitkin düşürdüyse, kemiklerin sızlıyorsa, sana yatıp dinlenmeni söylüyorsa onu dinle. Merak etme, üç beş antrenman kaçırmakla performansın düşmez, kas kaybı da yaşamazsın. Egzersize geri döndüğünde ilk antrenmanı oldukça hafif tutmaya dikkat et ve ilk hafta şiddeti aşamalı olarak artır.

    Bu kadar hastalıktan bahsettikten sonra yazımızı güzel bir noktadan bahsederek bitirelim. Düzenli egzersiz, (aşırı şiddetli ve sık yapılanlar hariç) besin değerleri yüksek bir beslenme şekliyle desteklendiğinde vücudun hastalık ve enfeksiyonlara karşı olan savunma mekanizmasını önemli ölçüde güçlendirir. Ayrıca düzenli egzersiz yapan kişiler, hastalıkları daha hafif ve daha çabuk atlatırlar. Egzersiz kan dolaşımını hızlandırır. Bu da oksijenin ve gerekli besleyenlerin dokulara daha hızlı iletilmesini sağlar ve iyileşme sürecini hızlandırır.

    Belki de başka hiçbir yerde duyamayacağın çok önemli bir bilgi vererek bu yazımızı sonlandıralım. Lenf sistemini duyduğuna eminiz. Lenf, vücudu zararlı etkenlere karşı korumaya çalışan savunma sisteminin genel adıdır. Peki, bu sistemin nasıl çalıştığını hiç düşündün mü? Sana söyleyelim. Lenf sıvısı kan damarlarından farklı olarak kendi iletim ağında dolaşır. Kalp gibi onu damarlarda dolaştıracak bir pompası olmadığı için de dolaşımına yardımcı olması için temel olarak kas aktivasyonuna ihtiyaç duyar. Egzersiz de kas aktivasyonunu artırdığı için lenf sıvısının dolaşımını hızlandırır, bu da lenf sıvısının zararlı etkenleri mümkün olduğunca hızlı bir şekilde uzaklaştırabilmesine yardımcı olur. Yani iyileşmeyi hızlandırır.

    On binlerce yıllık döngülerle rafine olmuş mükemmel bir makine olan vücudun, senden sadece hareket etmeni bekler. Hareket etmek birçok ilaçtan daha kuvvetlidir ve uzun dönemde de güvenli ve sürdürülebilir bir metotdur. Herkese hastalıktan uzak, spor dolu günler dileğiyle.

    MACFit

  • Adet Düzensizliği Nedir?

    Adet Düzensizliği Nedir?

    Adet Düzensizliği Nedir? Ergenlik döneminden sonra kız çocukları, ayda bir adet görmeye başlar. Türkiye’de ortalama olarak kız çocukları 11-14 yaşları arasında adet görmeye başlar.  Adet kanamasının başladığı ilk dönemlerde, adet düzensizliklerinin olması normaldir. Normal sağlık koşullarında 3 sene içerisinde bu durumun düzenli bir hal alması gerekmektedir.

    Adet Düzensizliği Nedir?

    Adet düzeni, iki adet arasındaki sürenin 21-35 gün arası olmasıdır. Bu düzenin her ay aynı olması gerekmektedir. Stres ya da dış etkenler dolayısıyla adet düzeninde gecikmeler yaşanabilir. Ancak bu gecikmelerin çok sık yaşanması bir sağlık sorununa işaret edebilmektedir.

    Adetler arasındaki düzenin 21 günden kısa ya da 35 günden olması, adet kanamalarının 6 günden uzun ya da 1 günden kısa sürmesi de adet düzensizliğine işaret etmektedir. Ayrıca çok sık rastlanılan bir durum olmasa da 15-16 yaşına geldiği halde adet olmayan ya da 10 yaşından önce adet olan kız çocuklarının da bir sağlık sorunu olduğu hesaba katılıp, sorunun sebepleri ve tedavisi üzerinde durulmalıdır.

    Adet düzensizliklerinin neden olur?

    En ideal kabul edilen adet dönemi; 28 gün arayla olan, 4 gün süren ve günde 3 ped değiştirecek kadar kanama olan adettir. Ancak bu durum bünyeye göre farklılık gösterebilmektedir. Bu sebeple kadının adet dönemlerindeki düzensizliklerin en önemli nedenlerinin organik ve hormonal kaynaklı olduğunu bilinmektedir. Örnek olarak; kadının yumurtalık, rahim gibi üreme organlarının anatomik bozuklukları, miyom, polip, kist gibi normal dışı oluşumlar gibi organik faktörler kadınlarda adet düzensizliği sebeplerinin % 25’ini oluşturmaktadırlar. Bu sebepler dışında yumurtalıklardan salgılanan hormon bozuklukları, tiroid bezindeki hormon sorunları ve uzun süre kullanılan doğum kontrol hapları kadınlarda adet düzensizliğine sebep olabilir.

    Adet Düzensizliği Nedir?
    Adet Düzensizliği Nedir?

    Bunların dışında adet düzensizliklerine yol açan geçici durumlar ise:

    • Stres,
    • Psikolojik sebepler,
    • Depresyon,
    • Yaşam şartlarının değişmesi,
    • İklim değişiklikleri olarak sayılabilir.

    Adet düzensizliği ve gebe kalma arasında nasıl bir ilişki vardır?

    Düzenli adet görmek, her zaman için düzenli yumurtlamaya işaret etmese de düzenli adet gören kadınların gebe kalma şansının daha yüksek olduğundan bahsedilebilir. Bu sebeple bebek sahibi olmak isteyen kadınlar adet düzensizliği yaşıyorlarsa çok daha erken dönemde doktora başvurulmalı ve bu sorunun tedavisine başlanmalıdır.

    Adet düzensizliği nasıl tedavi edilir?

    Adet düzensizliğinin tedavi edilmesi için sorunun kaynağının tespit edilmesi gerekmektedir.  Probleme sebep olan faktörü tespit etmek için ilk olarak jinekolojik muayene, ardından ultrason ve son olarak da hormon değerlerinin belirlenmesi için hormon testleri yapılmaktadır. Rahimde, yumurtalıklarda ya da vajinada polip, miyom, tümör gibi anatomik bir sorun varsa cerrahi müdahale yapılır ki bu da, laparoskopi adı verilen kapalı ameliyat yöntemidir. Problem hormonal kaynaklı ise hormon salgılarını düzenleyici ilaç tedavisi uygulanabilir.

    Kaynak: Adet düzensizliği Nedir?

  • Gebelik Aşısı Nedir?

    Gebelik Aşısı Nedir?

    Gebelik Aşısı Nedir? Tüp bebek tedavisi günümüzde normal yollardan çocuk sahibi olamayan çiftler için hayalini kurdukları bebeklerine kavuşmalarını sağlayan ve çeşitli teknikleri ile bu başarı oranını arttıran, yardımcı üreme yöntemidir. Ancak başarısı her geçen gün artsa da, bazı faktörler doğrultusunda istenilen başarı tablosu elde edilememektedir. Özellikle gebelik oluşumunda önemli rol oynayan kaliteli embriyo ile tedavi desteklense de, çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Başarısızlığa neden olan faktörler ise;

    • Embriyo kalitesi
    • Embriyo gelişimin durması
    • Genetik sorunlar
    • Rahim içi astar dokusu endometrium kaynaklı patolojiler
    • İmmünolojik-bağışıklık sistemi ile ilgili bazı sorunlar nedeni ile tedavi başarısızlıkla sonuçlanmaktadır.

    Gebelik aşısı nedir?

    Yukarıdaki faktörler doğrultusunda gebelik sorunlarını ekarte edilmesi ve başlıca embriyo kaynaklı sorunların önlenmesi amacı ile gebeliği destekleyen uygulamadır. Tüp bebek tedavisinde anne adayını rahmine transfer edilen embriyo, fizyolojik olarak çeşitli büyüme faktörleri ve protein salınımı yapar. Bu esnada embriyonu endometrium tabakasına tutunmaya çalışır. Eğer bu süreç sağlıklı bir şekilde ilerler ise, gebelik elde edilmektedir.

    Ancak endometriumun embriyonun tutunma şansını arttıracak çeşitli molekül ve büyüme faktörlerinden yoksun kalması veya bu maddelerin dengeli salınmaması halinde, endometriumun fonksiyonelliğini etkileyecek enfeksiyon ya da adezyon (yapışıklık) gibi komplikasyonlar olması, embriyonu kaliteli olmasına rağmen gebeliğin oluşmasını engellemektedir. Gebelik aşısı da, endometrium tabakasından eksik olan bileşenlerin vücut tarafından karşılanması için uyarıcı görevini üstlenmektedir. Bu sayede anne adayının kendi kan hücreleri ile embriyonu rahme tutunma süreci sağlıklı bir şekilde ilerlemektedir. Kısacası gebelik aşısı, gebelik şansının arttırılmasında önemli rol oynamaktadır.

    Tüp Bebek Tedavisi ile ilgili Sorularınız için Tıklayın!

    Günümüzde tekrarlayan tüp bebek başarısızları için alternatif birçok çözüm önerileri geliştirilmiştir. Bu amaçla IMSI, PGD ve yapay rahim yöntemlerine başvurulmaktadır. Ancak bu yöntemlerin başarı sağlayamadığı durumlar için rahim içi ortamını iyileştirecek ve embriyonun rahme tutunmasını sağlamak için ek olarak gebelik aşısı geliştirilmiştir. Bu yöntem şuan için klinik pratikte uygulanmaktadır. Fakat hedef olarak endometrium tabakasının uyarılmasına ve embriyonun tutunmasına yardımcı olmasıdır. Bu yöntem için anne adayının bağışıklık sisteminde yer alan önemli hücrelerden yararlanılmaktadır. Elde edilen bu hücreler laboratuvar ortamında özel besi alanlarında geliştirilerek, büyüme faktörlerinin ve gebelik için gerekli olan hormonların salgılanmasını sağlamaktadır. Böylece transfer başarısı desteklenmiş olur. Gebelik aşısı günümüzde yalnızca birkaç tüp bebek merkezinde etkin olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle henüz başarı oranları hakkında yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Fakat bu konuda birçok merkez diğer yöntemlerin sunduğu başarı oranları ile ilgili ne kadar etkili olduğu konusunda araştırmalara başlamıştır.

    Gebelik aşısı nasıl uygulanır?

    Öncelikle anne adayının rahim içi şartlarının gebelik için yeterli fonksiyonelliğe sahip olup olmadığı araştırılmaktadır. Bu aşamadan sonra yumurta toplama işleminde anne adayından elde edilen monosit isimli beyaz kan hücreleri ayrıştırılarak, özel kültür ortamlarında çeşitli işlemlerle geliştirilir. Elde edilen yumurta hücreleri mikroenjeksiyon yöntemi ile sperm hücresi ile döllenmeye maruz bırakılır. Bu aşamada laboratuvar ortamında geliştirilen hücreler kullanılmaktadır. Toplamda 48 saat süren bu aşamadan sonra, embriyo transferi yapılmadan bir gün önce anne adayının rahmine gebelik aşısı yapılır. Yapılan bu aşı ile embriyoların rahme tutunma çalışmalarının olumlu yönde olduğu tespit edilmiştir.

    Kaynak: http://jinekoloji.com/gebelik-asisi-nedir

  • Ev yapımı diş macunu tarifi

    Ev yapımı diş macunu tarifi

    Ev yapımı diş macunu tarifi Ağız ve diş sağlığına özen gösterenler dikkat! Piyasada satılan onlarca çeşit diş macunundan memnun olmayanlar için uzmanlar tamamen doğal bir tarif verdi.

    Kimyasal içermeyen, evde herkesin yapabileceği diş macununun hem dişleri beyazlattığı hem de diş eti hastalıklarından koruduğunu söyleyen uzmanlar,

    Ev yapımı diş macunu tarifi

    “1 çorba kaşığı Hindistan cevizi yağı,
    2 kaşık zerdeçal ve bir miktar nane yağı karıştırılır.

    Bu karışımla dişler fırçalanır. Sonuçtan memnun kalmayanlar birkaç gün bu macunu tekrarlasın.

     

    Evde Diş Beyazlatmanın 7 Doğal Yolu için TIKLAYIN

  • Tüp bebek tedavisi 2016 yenilikler

    Tüp bebek tedavisi 2016 yenilikler

    Tüp bebek uygulamalarında kullanılan yeni yöntemlerin bebek sahibi olma şansını artırdığı ve Tüp bebek tedavisi 2016 yenilikler..

    İlk kez İngiltere’de tüpleri kapalı olan bir kadına uygulanan tüp bebek tedavisi sonucunda 1978 yılında Louise Brown bu yöntemle doğmuştur. İlk yıllarda yumurta gelişimini uyarıcı ilaçların ve laboratuarda kullanılan yöntemlerin teknolojik açıdan sınırlı olması nedeni başarı oranları düşük iken bugün tüp bebek tedavileri yaklaşık yüzde 60 oranlarında gebelikle sonuçlanır.
    Tüp bebek uygulamalarında kullanılan yeni yöntemlerin bebek sahibi olma şansını artırdığını söyleyen Liv Hospital Kadın Hastalıkları, Doğum ve Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Nilgün Turhan tüp bebekteki son tedavi yöntemlerini anlattı.
    Kromozom bozukluğunda tüp bebek tedavisi nasıl yapılır?
    Preimplantasyon genetik tanı (PGT); embriyoların rahim içine transfer edilmeden önce üçüncü veya beşinci gününde embriyolardan alınan hücre örneklerinde genetik testler yapılarak anneye sağlıklı embriyoların yerleştirilmesi yöntemidir. Sağlıklı embriyo seçilerek gebelik ve canlı doğum oranları artmakta aynı zamanda tıbbi sebepler nedeni ile gebeliği sonlandırma zorluğu ortadan kalkmaktadır.
    Hedef canlı doğum oranını artırmak
    PGT iki amaçla yapılır. Birinci amaç anöploid yani kromozomal olarak anormal olan embriyoların ayıklanarak öploid yani kromozomal olarak normal embriyoların seçilmesidir. Genç hastaların yumurtalarında kromozom bozukluğu bulunma riski daha düşük ve gebelik sonuçları daha iyi olmasına rağmen embriyolarının yaklaşık yüzde 20-40’ında kromozomal bozukluk vardır (anöploidi).
    Yaş ilerledikçe yumurta sayısı ve kalitesi düşer, embriyolarda kromozom bozukluğu bulunma riski artar. 37 yaş ve üzeri anne adayları, daha önce başarısız tüp bebek uygulamaları olanlar, embriyonun tutunamadığı hastalar, erken gebelik kayıpları olan hastalar, şiddetli sperm yapım bozukluğu olan çiftlerde PGT sayesinde kromozom yapısı sağlıklı olan embriyolar transfer edilerek canlı doğum oranının arttırılması hedeflenir.
    Daha önceleri bu genetik testler FİSH yöntemi ile sınırlı sayıda kromozom için yapılırken bugün kapsamlı kromozomal tarama (aCGH) tekniği kullanılarak incelenen embriyoya ait tüm kromozomlar ve kromozomlara ait bozukluklar tespit edilebilir.
    Tüp bebek tedavisi 2016 yenilikler
    Tüp bebek tedavisi 2016 yenilikler
    Kimler PGT adayıdır?
    PGT yapılmasında ikinci amaç ise belli bir genetik bozukluk veya hastalık taşıyıcısı olan eşlerde bu hastalıkların tanısının konmasıdır. Bunlar kromozomal anormallikler (translokasyonlar, inversiyonlar) olabildiği gibi bazen de Akdeniz anemisi, kistik fibrozis gibi mutasyonu bilinen genetik hastalık taşıyıcısı olan çiftler, geçmişte gen seviyesinde gösterilen bir durum nedeni ile hasta çocuğu olan veya kaybedilen çocuğu olan çiftler, ailesel bir genetik hastalık hikayesi olan çiftler tek gen hastalıkları için PGT adayıdırlar. Bunların dışında kan hastalığı olan kardeşin tedavisi için uygun doku tipinde embriyonun (HLA Tayini) belirlenmesi amacı ile de PGT uygulanır.
    Tüp bebek tedavilerindeki yeniliklerden biri embriyoların blastosistevresine kadar (embriyo gelişiminin 5’inci ya da 6’ncı günü) büyütülerek embriyonun trofektoderm (plasentayı oluşturacak olan) tabakasından biyopsi almaktır.
    Bu sayede fetusa (doğacak bebeğe) ait hücreler zarar görmemiş olur. Bazen kadında veya erkekte olan dengeli kromozom bozuklukları (translokasyonlar, inversiyonlar, delesyonlar) çocuklarda zeka geriliği, gelişim geriliği, otizm spektrum bozuklukları, dismorfik özellikler ve diğer doğuştan anomaliler gibi birçok genetik sendromun sebebi olabilir. Kadın ve erkek tamamen normal görünse bile tüp bebekte döllenmiş yumurtaların yüzde 80’inden fazlası anormal veya taşıyıcı olacaktır.
    Kadın ve erkeğin kanında periferik karyotip tetkiki ile kromozomları incelenir. Yeni geliştirilen kromozomal mikroarray testi ise klasik karyotiplendirme testlerinin tespit edemediği derecede küçük genomik dengesizlikleri tespit edilerek tanı açısında 5 kat daha fazla kazanç sağlar.
    Genetik hastalık taşıyıcısı olup olmadığı taranabilir
    Daha önce genetik bir hastalık taşıdığı belirlenmiş bir çocuk sahibi olan çiftler, ailesinde genetik hastalık taşıyıcılığı olan bireyler, özellikle ülkemizde yaygın olan akraba evliliği yapmış çiftler ve etnik olarak bazı genetik hastalıkları taşıma riski yüksek bir gruba mensup çiftlerin kanından yapılan Genetik Hastalık Taşıyıcılık Testi ile genlerinde taşınma olasılığı muhtemel 200’ün üzerinde genetik hastalık ve yaklaşık 1600 kadar mutasyon açısından taşıyıcılık durumu taranabilir.
    Tek seferde 20 bin gene bakılabiliyor
    Genom üzerinde proteinlerin kodlanmasını sağlayan DNA’nın kısa işlevsel bölgelerine egzomlar denir. Bunlar genomun sadece yüzde1’lik alanını kapsasa da genetik hastalıkların çoğundan sorumludur. Bilinen genetik hastalıkların sebebi olan bozuklukların yüzde 84’ü ekzom üzerinde bulunur.
    Toplumda çoğu nadir hastalık grubunda olmak üzere 2000’den fazla genetik hastalık vardır. Eski teknolojiler bir seferde tek gene bakabilirken, yeni nesil genetik teknolojiler tek seferde 20 bin gene bakabilir. Tüm egzom dizileme testleri klinik öneme sahip olan genlerinin yüksek güvenilirlikle dizilenmesini ve analizini sağlar.
    Sağlıklı sperm nasıl seçilir?
    Spermin genetik yapısı normal döllenme ve sağlıklı bir embriyoya hayat verme açısından önemlidir. Bazı durumlarda spermin DNA yapısı bozulur. Böyle bir sperm yapısı semen analizinde anormal bir sonuç vermez. Bu amaçla DNA’nın fragmantasyon analizi ile bütünlüğünün koruyup korumadığı test edilir. Açıklanamayan kısırlık, anormal embriyo gelişimi, tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı, tekrarlayan gebelik kaybı durumlarında Sperm DNA Fragmantasyon testi yapılmalıdır. Normalde hasarlı sperm oranının yüzde 15’in altında olması beklenir.
    Yüzde 15-30 arası ara kademe olup yüzde 30’dan fazla anormal sperm içeren semene sahip erkekler risk altında kabul edilir. Tüp bebek tedavilerinde morfolojik olarak ciddi problemleri olan spermler ile yapılan işlemler sonucu gelişen embriyoların daha düşük kalitede olduğu bilinir.
    Bu nedenle mikroenjeksiyon için en iyi spermlerin seçilmesi çok önemlidir. Son zamanlarda kullanılmaya başlanılan ve yüksek büyütme ile en kaliteli spermin mikroskop ile çok büyütülerek seçilebilmesine imkan sağlayan IMSI sistemi sperm problemi olan çiftlerde kaliteli embriyoların gelişmesine ve daha yüksek gebelik oranları elde edilmesine imkan sağlar.
    Blastosist (5. gün) transferi gebelik şansını artırıyor mu?
    Tüp bebek tedavisinde embriyolar genellikle 2-8 hücre aşamasında (2-3 gün) rahime transfer edilmektedir. Embriyoların kültür süreleri 5. güne kadar uzatılarak blastokist hücreleri elde edilebilir. Blastokist hücreleri canlılığını ispatlamış rahime tutunma ihtimali yüksek hücrelerdir. Genel olarak “blastokist transferi” gebelik oranını artırır.
    Hızlı dondurma yöntemi-vitrifikasyon hangi durumlarda kullanılıyor
    Yumurta, sperm ve 3. gün ve 5. gün embriyoları bugün artık hızlı dondurma tekniği ile olan vitrifikasyon yöntemi ile dondurulmaktadır. Vitrifikasyon yöntemi ile dondurma çözme sonrası embriyolarda canlılık oranı çok yüksektir.
    Başarılı tüp bebek merkezlerinde embriyoloji laboratuarının yüksek teknolojiye sahip olması yanında laboratuarda en son teknikleri ve yöntemleri uygulayan embriyolog ve biyologların bilgi ve deneyimleri de gebelik oranlarını yükseltmektedir. Tüp bebek tedavilerinde her geçen gün gelişen yenilikler çocuk isteyen çiftlerde umutlarımızı ve başarı oranlarımızı artırmaktadır.
  • Tüp bebek tedavisi kaç kere uygulanabilir?

    Tüp bebek tedavisi kaç kere uygulanabilir?

    Bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin aklına takılan en önemli sorulardan biri de Tüp bebek tedavisi kaç kere uygulanabilir? Çiftler tüp bebek tedavisini hangi şartlar altında kaç kere deneyebilir? Özel Medicana İnternational İstanbul Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç.Dr. Selman Laçin tüm merak edilenleri ile tüp bebek tedavisinin kaç kere denenebileceğini Kadınlar Kulübü TV’ye anlatıyor!

    Tüp bebek tedavisi kaç kere uygulanabilir?

    Çikolata kisti nedir? Kısırlığa yol açar mı?

    Tüp bebek tedavisi riskli mi?

    Polikistik yumurtalık kısırlığa yol açar mı?

    Miyomlar tüp bebek tedavisini etkiler mi?

    Tüp bebek tedavisinde laboratuvarın önemi nedir?

    Tüp bebek tedavisinde başarıyı etkileyen faktörler neler?

    Tüp bebek tedavisinde sperm bulunmayan durumlarda ne yapılır?

    Tüp bebek gebeliğinin normal gebeliğe göre riskleri nelerdir?

    Tüp bebek tedavisi hangi durumlarda iptal edilmeli?

    Tüp bebek tedavisinde kadın ve erkeğin yaşı başarıyı etkiler mi?

    Tüp bebek tedavisinden once laparoskopi ve histereskopi yapılmalı mı?

    Tüp bebek tedavisinde düşük yapma riski nedir?

    Başarısız tüp bebek tedavisi sonrasında ne yapılmalı?

    Tüp bebek tedavisinde spermler nasıl seçilir?

    Düşük yapan kadınlarda tüp bebek tedavisi yararlı olur mu?

    Embriyo transferi nasıl yapılır? Önemi nedir?

    Embriyo seçimi neye göre yapılır?

    Tüp bebek tedavisinin maliyeti nedir?

    Tüp bebek tedavisinde herkese aynı ilaç tedavisi mi uygulanıyor?

    Tüp bebek tedavisinin yan etkileri var mı?

    Tüp bebek tedavisine ne zaman başlamak gerekir?

    Aşılama tedavisi riskli mi?

    Tüp bebek tedavisi öncesinde nasıl beslenmeli?

    Tüp bebek tedavisinde başarı beklentisi nedir?

    Tüp bebek tedavisinde mikroenjeksiyon nedir?

    Aşılama tedavisi nedir? Kimlere önerilir?

    Tüp bebek tedavisinde yumurta toplama işlemi nedir?

     

  • E-sigara bağışıklık sistemi

    E-sigara bağışıklık sistemi

    E-sigaralar üzerine yapılan son araştırmalar, bağışıklık sisteminin büyük zarar gördüğünü ortaya koydu. E-sigara, vücudu antibiyotiğe dayanıklı bakterilere karşı savunmasız bırakıyor

    E-sigara bağışıklık sistemi

    ABD’de bulunan California Üniversitesi’nde gerçekleştirilen son araştırmanın sonuçlarına göre, E-sigara bağışıklık sistemi zarar vererek vücudu bakterilere ve virüslere karşı daha savunmasız bırakıyor. Molecular Medicine dergisinde yayımlanan araştırma, yedi farklı üretici firma tarafından piyasaya sürülen elektronik sigaraların fareler üzerindeki etkilerini inceleyerek gerçekleştirildi. Dört hafta boyunca, haftada beş gün, günde bir saat elektronik sigara dumanı soluyan fareler ile solumayan farelerin aynı bakterilere dayanıklılığını test eden bilimadamları, elektronik sigara soluyan farelerin bağışıklık sisteminde ciddi bir zayıflama gerçekleştiğini kaydediyor. Araştırmaya göre, bağışıklık sistemindeki bu zayıflama, bakterilerin ve en önemlisi antibiyotiğe dayanıklı olan süper bakterilerin etkisinin ölümcül boyutlara ulaşmasına sebep olabiliyor.

    E-sigara bağışıklık sistemi
    E-sigara bağışıklık sistemi

    Aromalı daha zararlı

    Elektronik sigara ile ilgili yapılan bir diğer araştırmanın sonuçları ise aromalı olan elektronik sigaraların solunum yollarına verdiği zararın diğerlerine oranla daha fazla bile olabiliceğinin altını çiziyor. ABD’deki Roswell Park Kanser Enstitüsü’ndeki bilimadamlarına göre, aromalarda yüksek miktarda bulunan ‘benzaldehyde’ kimyasalı, solunum yollarına zarar veriyor.