Kategori: Sağlık

  • Kordon Kanı Saklama ve Önemi

    Kordon Kanı Saklama ve Önemi

    Kordon Kanı Saklama ve Önemi… Plasenta yani bebeğin eşi, hamilelik süresince bebeğe besin ve oksijen alışverişi sağlayan bir organdır. Plasenta, doğumdan yarım saat sonra annenin vücudundan ayrılır. Bebeğin kordonu ve plasenta arasında kalan kan ise kordon kanıdır. Kordon kanının en büyük özelliği ise bebeğin damarlarında dolaşan kandan farklı bir yapıda olması ve kök hücre bakımından zengin olmasıdır. Kök hücre bakımından zengin olan bu kan, birçok ciddi hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır.

    Kordon Kanı Saklama ve Önemi

    Kordon kanı neden saklanır? Kordon kanı neden önemlidir?

    Kök hücreler, en çok kordon kanında bulunur. Kordon kanı dışında ise kemik iliğinde de kök hücre bulunmaktadır ancak en çok kordon kanında mevcuttur.  Kök hücrelerin en önemli özelliği yukarda bahsettiğimiz gibi uygun şartlarda herhangi bir doku ya da organa dönüşebilme yetileridir.

    Kordon kanı saklama
    Kordon kanı saklama

    Kordon kanı saklamak gerçekten gerekli mi?

    Kordon kanının saklanması, bebeğin ileride yaşayabileceği ciddi ve hayati tehlike yaratabilecek sağlık sorunları için oldukça önemlidir. Kendi kök hücresinin kullanılması sayesinde uyum sorunu yaşanmaz. Bununla beraber, birinci dereceden akrabalara da kök hücre nakli yapılabilir ve bu sayede birçok hayat kurtulabilir.

    Kordon kanı ne kadar saklanabilir?

    Kordon kanının saklama süresi yaklaşık olarak 15 yıldır. Vücut ağırlığı arttıkça, kök hücre sayısı yetersiz gelmeye başlar. Bu sebeple de kordon kanı saklama süresi 15 yıl olarak belirlenmiştir.

    Kordon kanı nasıl alınır?

    Kordon kanının saklanmasını isteyen çift, bunu tahmini doğum süresinden birkaç hafta önce hastaneye bildirmelidir. Bu sayede doğum anına kadar gerekli tüm hazırlıklar tamamlanmış olacaktır. Bebek dünyaya geldikten sonra göbek kordonu bağlanır. 10 dakika gibi kısa sürede ise kan özel bir sistem ile torba içerisine depolanır. Toplanmış olan 40-100 ml hacmindeki kan, 36 saat içinde laboratuara ulaştırılır. Kanın içerisindeki kök hücreler özel yöntemler ile ayrıştırılır ve azot tanklarında  -193 derecede dondurularak muhafaza edilir.

    Kordon kanı normal doğumda da, sezaryen doğumda da uygulanabilmektedir. İşlem oldukça kısa sürede tamamlanmaktadır. Pratik bir işlemdir ve ne annenin ne de bebeğin canı yanmamaktadır. Dondurulmuş olan hücreler, ileriki zamanlarda ihtiyaç halinde çözülebilir ve kullanılabilir.

    Günümüzde kordon kanı ile tedavi edilebilen hastalıklar nelerdir?

    • Çocukluk çağı lösemi ve lenfomaları
    • Akdeniz anemisi
    • Aplastik anemiler (kemik iliğinde hücre üretiminin olmaması)
    • Orak hücreli anemi
    • Amegakaryositik trombositopeni
    • Nöroblastom

    Kordon kanı, en yaygın olarak çocukluk çağında meydana gelen kan kanserlerinde kullanılmaktadır.

    Kaynak: http://jinekoloji.com/kordon-kani-saklama-ve-onemi

  • Ağrılı adet görme

    Ağrılı adet görme

    Adet kanaması esnasında ya da hemen öncesinde kasıklarda ortaya çıkan rahatsızlık ve kramp tarzında ağrılara menstrüel kramp adı verilir. (1.cil) ve (2.cil) olmak üzere iki şekilde incelenir.

    Primer (birincil)

    Sıklıkla adet kanamasının başlangıcından sonraki ilk 1-2 yıl içinde ortaya çıkar ve kırklı yaşlara kadar sürebilir. Bazen kadınlarda ilk doğumdan sonra ağrılar hafifleyebilir. Ağrının nedeni rahimde ağrıya ve kasılmaya yol açan prostaglandin maddesinin yapımının artmasıdır.

    Ağrılı adet görme

    Ağrılı adet görme
    Ağrılı adet görme

    Ağrı genellikle adet kanaması başlamadan 1-2 gün önce ortaya çıkar, adetin birinci gününde belirginleşir ve genellikle 2.günde sakinleşir. Ağrı karnın alt kısmında aralıklı gelen kramp şeklindedir. Ağrı bir bölgede toplanabileceği gibi sırta, bele, kasıklara ve vulvaya (idrar yapılan açıklık ve vajinal açıklık) da yayılabilir. Ağrıya bazen terleme, yorgunluk, iştahsızlık, bulantı, kusma, ishal, baş dönmesi, baş ağrısı, baygınlık, kabızlık gibi belirtiler eşlik edebilir.

    Neden sancılı adet görülür?

    Sancılı adet görme aslında normal adet görme mekanizmasının önemli bir parçası olan uterus (rahim) kasılmalarının kadın tarafından ağrı şeklinde hissedilmesidir. Bu uterus kasılmalarının amacı uterus iç tabakasını atılarak yenilenmesi sırasında oluşan kanama miktarını en az seviyede tutmaktır. Kasılmalar esnasında uterusta bölgesel olarak prostaglandin adı verilen bazı maddeler salgılanır. Ağrıya yol açan bu prostaglandinlerin ya aşırı miktarda salgılanması ya da kadınlarda prostaglandinlere ağrı şeklinde aşırı duyarlılık oluştuğu kabul edilmektedir. Prostaglandin salgısı yumurtlama sonrasında oluşan bir olay olduğundan tipik olarak adet görmeden kısa süre önce başlayan adet bittikten sonra tümüyle kaybolan adet sancısı yumurtlama olduğuna dair belirtilerden biridir.

    Sancılı adet görmenin nadir görülen nedenleri arasında serviks (rahim ağzı) girişi, kürtaj, enfeksiyon gibi nedenlere bağlı olarak daralmış olması ve buna bağlı olarak adet kanının “zorlukla atılması” ve spiral kullanımı yer alır.

    Ne gibi belirtiler verir ?

    Karnın alt bölgelerinde kramp benzeri ağrılar ve rahatsızlıklardır. Bu eşlik eden diğer belirtiler; Sırt ağrısı, baş ağrısı, bulantı, bacakların iç yüzünde hassasiyet olabilir. Kramp ile birlikte adet öncesi gerginlik sendromu (PMS) de görülebilir ancak bu şart değildir. PMS genelde adet başlangıcından birkaç gün önce görülür.

    Eğer ağrılar;

    Normal zamanında gelen bir adet kanamasına eşlik etmiyorsa,

    Her zaman olduğundan çok daha şiddetli ise,

    2-3 günden daha uzun sürüyor ise,

    Her zaman olandan daha farklı ise,

    mutlaka bir hekim kontrolünden geçilmesi gerekir.

    Sekonder (ikincil)

    Seconder (ikincil) (ağrılı adet görme) altta yatan bir patolojik (hastalık yapan) durum mevcuttur. Bir kaç örnek verecek olursak doğuştan olan kızlık zarının kapalı olması, bazı vajinal (hazneye ait) veya rahime ait anormallikler veya daha sonradan ortaya çıkan bazı hastakıklar gibi… Doğuştan olan problemler daha nadir olduğundan, sıklıkla daha genç yaşlarda ortaya çıkar.

    Sekonder dismenore nedenleri nelerdir ?

    1-Endometriozis

    2-Yumurtalık kistleri veya tümörleri

    3-Pelvik inflamatuar hastalık (PID)

    4-Myomlar

    5-Uterus polipleri

    6-Rahim içi yapışıklıklar

    7-Rahim içi araçlar

    8-Rahim boynu darlıkları

    9-Rahim tümörleri

    10-İmperfore hymen (kızlık zarının adet görmeyecek şekilde tam kapalı olması)

    11-Çift uterus veya uterusda septun bulunması

    12-Enfeksiyonlar

    Ne zaman jinekolojik değerlendirme gerekir?

    Adet sancıları ağrı kesicilerle kontrol altına alınabiliyorsa ve başka bir jinekolojik belirti yoksa jinekolojik muayene gerekli değildir. Ancak adet sancıları çok şiddetli olup genel iyilik halini etkilemeye başlamışsa ve/veya iş kaybına neden oluyorsa mutlaka jinekolojik değerlendirme yapılmalı etkili bir tedavi uygulanmalıdır.

    Jinekolojik değerlendirmenin çok önemli bir amacı vardır. Endometriozis (rahim iç tabakasının normal dışı bölgelerde bulunması), kronik enfeksiyon, yapışıklıklar, yumurtalık kistleri, uterus myomları ve diğer bazı jinekolojik hastalıklar kendilerine özgü belirtiler dışında aynen adet sancısı gibi belirtiler de verebilirler. Yapılan jinekolojik muayene bu durumların varlığını ortaya çıkarır ve böyle durumlarda tedavi tamamen farklı olur.

    Nasıl tanı konulur?

    Tanıda öncelikle hastanın öyküsü önem kazanır. cevaplanması gereken bir takım sorular vardır. Bunlar:

    Ağrının ne zaman olduğu

    Ağrıyı geçirmek için ne yapıldığı

    Eşlik eden başka bir şikayetin olup olmadığı

    Doğum kontrol haplarının ağrıyı azaltıp azaltmadığı

    Gün geçtikçe ağrının şiddetlenip şiddetlenmediği ve

    Ağrılar nedeni ile aktivitenin bozulup bozulmadığıdır.

    Ağrıların primer ya da altta yatan başka bir patolojiye bağlı olup olmadığını anlamak maksadıyla detaylı bir muayene yapılmalıdır. Herhangi bir enfeksiyon ya da kist gibi bir patolojiyi ayırt etmek için kan ve idrar tetkikleri ile ultrason incelemesi çoğu zaman gerekli olmaktadır.

    Primer tedavisi nasıl yapılır?

    Ağrılı adet görmenin oluşmasını önlemek mümkün değildir. Ağrı doktorun size tavsiye edeceği ilaçları kullanarak hafifletilebilir. Yine;

    Orta dereceli bölgesel sıcak uygulama iyi gelebilir. Bunun için sıcak banyo ya da ayaklara sıcak uygulama (sıcak bir havlu, termofor) önerilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta sıcak uygulama direkt karına yapılmamalıdır; çünkü karın içerisinde herhangi bir iltihabı reaksiyon varsa bu karın zarına yayılabilir ve oldukça tehlikelidir.

    Her zaman iyi beslenme ve bunun adet kanaması sırasındada sürdürülmesi ağrıyı azaltama da etkilidir. Eğer kişide adet kanamasından önce baş ağrısı, karında şişlik, vb problemler oluyorsa adetten 1 hafta önce tuz kısıtlanmasına gidilebilir. Yine doğal idrar yaptırıcı olan maydanoz, ıhlamur, kuşkonmaz gibi besinlerin bu dönemde alınması ödemi(vücutta su toplaması)ve ödemin neden olacağı rahatsızlığı giderir.

    Yine diyette B vitamini ve Mg (magnezyum)’dan zengin besinlerin alınması bu dönemde oluşan rahatsızlıkları ve ağrıyı gidermede yardımcı olur.

    B Vitamininden zengin yiyecekler:

    Et, balık, karaciğer, kurubaklagiller, yeşil yapraklı sebzeler, diğer sebzeler… Mg(magnezyum)’dan Zengin Yiyecekler:

    Yağlı tohumlar(fındık, fıstık, susam…vb.), koyu yeşil yapraklı sebzeler, öğütülmemiş tahıllar(kepekli ekmek)

    Ağrıyı gidermede kullanılan bir diğer yöntem düzenli egzersizdir. Kas tonüsünü güçlendirici egzersizler ve nefes egzersizleri dismeonoreyi kontrol eder. Menstrual problemleri önlemek ve kas tonusunu artırmak için yüzme önerilen bir egzersizdir. Bunun yanında kişinin ev ortamında yapacağı hafif egzersizlerde ağrıyı azaltmada yardımcıdır.

    Masajda ağrıyı azaltmada etkili bir yöntemdir. Ağrıyan bölgenin altına yoğurma tarzında ritmik masaj uygulanırsa ağrının algılanması azaltılabilir.

    Düzenli uyku,gerginliği azaltacağından ağrıyı kontrol etmede kullanılır.

    Kişinin kadın olmaya ve adet görmeye ilişkin pozitif tavır takınmasında ağrıyı oluşturabilecek psikolojik etkenleri giderir.

    Psikolojik faktörler primer (1.cil) dismenorenin nedenlerinden biri olarak kabul edilir. Bu yüzden cinsiyete ilişkin olumlu duyguların sergilenmesi ağrının azaltılması için önemlidir.

    Sekonder (2.cil) tedavisi nasıldır?

    Nedene yol açan hastalıklar gerekli tıbbi ve cerrahi tedavi ile düzeltilir ve tedavi sonunda ağrı azalır veya kaybolur.

    Nasıl önlem alınmalıdır?

    Alınacak bazı basit önlemler ile bir miktar engellenebilir. Örneğin adet kanaması öncesinde ve esnasında kahve, çay, kola, çikolata gibi kafein içeren gıdalardan uzak durulması, karın bölgesine masaj yapılması, uzun süre ayakta durmaktan ya da yürüyüş yapmaktan kaçınılması şikayetler üzerinde olumlu etki yaratır. Aşırı yorgun, sinirli kişilerde adet sancısı daha fazla görülür. Bu nedenle kanama esnasında dinlenmek son derece önemlidir. Yine kabızlığı olanlar bu sancıları daha şiddetli yaşarlar. Lifli gıdaların bol tüketilmesi kabızlığı önler. Bol miktarda su içilmesi, sigaradan uzak durulması, fazla miktarda alkol tüketilmemesi gibi basit ve kısa süreli önlemler ile sancılı adet kanamaları biraz daha rahat geçirilebilir.

    Dyt. Perihan ÇİÇEK tarafından yazılmıştır.

  • Tüp Bebek Tedavisi Kaç Kez Denenir?

    Tüp Bebek Tedavisi Kaç Kez Denenir?

    Tüp bebek tedavisi, başından sonuna kadar yaklaşık olarak 1 ayda tamamlanan bir tedavi yöntemidir. Tedavi, 5 aşamadan oluşmaktadır. Bu aşamaların hiçbirinde anne ya da baba adayının hastanede kalmasına gerek yoktur. Gerekli muayene ve kontroller yapıldıktan sonra çift evine gidebilmektedir. Yumurta toplama ve embriyo transfer aşamasında da anne adayı merkezde birkaç saat dinlendikten sonra evine gidebilmektedir. Bu aşamaların hiçbirinde anne adayı ağrı ya da acı duymamaktadır.

    Geçmiş zamanlarda anne adayları tüp bebek tedavisinde ağrı ve acı çekecekleri düşüncesi ile çekin-mekte idi. Ancak günümüzde, tıbbi ve teknolojik gelişimler sayesinde tüp bebek tedavileri oldukça hasta dostu, pratik bir tedavi haline gelmiştir. Bu sayede de anne adayları herhangi bir şekilde ciddi sorunlar yaşamamaktadır.

    Tüp bebek tedavisinde ağrı duyar mıyım?
    Tüp bebek tedavisinde ağrı duyulabilecek tek bir aşama vardır. Bu aşama, yumurtaların toplanma aşamasıdır. Ancak bu sorun; anne adayına sedasyon ya da lokal anestezi uygulanması ile ortadan kaldırılmıştır. Bu aşamada lokal anestezi uygulanmasının sebebi ise, anne adayının daha rahat his-setmesini sağlamak ve işlem sırasında heyecan sebebiyle olumsuz hareketler yapmamasına yardımcı olmaktır. Diğer aşamalarda ise anne adayına herhangi bir anestezik işlem uygulanmaz. Bu sebeple tüp bebek tedavisi, anne adayının ağrı ya da acı duyacağı bir tedavi değildir.

    Tüp bebek tedavisi en fazla kaç defa denenebilir?
    Tüp bebek denemelerinde herhangi bir sayı sınırı yoktur. Çiftler, maddi ve psikolojik durumları el verdiği kadar deneme yapabilirler. Ancak çiftin gebelik için düşük şansa sahip olduğu doktorları tara-fından bildirilmiş ise, bu durumda diğer seçenekler denenmesi çiftin psikolojik durumu için faydalı olacaktır. Bazı çiftler ilk denemede başarı sağlarken, bazı çiftler 6. Tüp bebek denemesinde gebelik sağlayabilmektedir. Bu durum, çiftin kısırlık nedenine, anne adayının yaşına ve yumurtalık rezervlerine, tercih edilen merkeze, laboratuvar koşullarına, doktorun ve ekibin deneyimine, sperm hücrelerinin özelliklerine ve çiftin tedaviye ne kadar katıldığına bağlı olarak değişebilmektedir.

    Tüp bebek tedavisinde anne ve baba adayının uyması gereken kurallar nelerdir?
    Anne ve baba adayının tedaviye başlamadan en az 3 ay önce sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıkları bırakması ve sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemesi, tedavinin başarı şansını etkileyecektir. Bununla beraber, tedavi süresince doktor talimatlarına uymak ve kontrolleri aksatmamak oldukça önemlidir. Verilen ilaçlar gününde ve saatinde alınmaya dikkat edilmelidir. Stres, kontrol altına alınmalıdır. Çift, doktorlarına merak ettiği her şeyi sorabilmeli ve mutlaka güvendikleri bir merkezi tercih etmelidir.

    Kaynak: formsante

  • Sağlıklı ayaklar için

    Sağlıklı ayaklar için

    Ayakkabı yerine çıplak ayakla koşmak, her türlü sakatlanmanın önüne geçiyor. Çıplak ayakla koşmak bacak eklemlerini korurken, spor ayakkabıyla koşmak bacak eklemlerine ciddi zarar veriyor.

    Çıplak ayakla koşarken dikkat!

    Çıplak ayakla koşmak bacak eklemlerini korurken, spor ayakkabıyla koşmak bacak eklemlerine ciddi zarar vermektedir.

    Çıplak ayakla koşu sırasında, topuk ile yer arasında ayakkabı tabanı olmadığı için, adım uzunluğu spor ayakkabıyla koşuya göre daha azdır ve ayağın yerle ilk teması sırasında ayak açısı normalden daha dardır.

    Yalın ayak koşudaki bu açısal avantajın, spor ayakkabıyla koşarken kaybolduğu, spor ayakkabıyla koşarken diz kapağına, diz ve ayak bileği eklemlerine binen yükün arttığı belirlenmiştir.

    Bu olumsuz değişimler yüzünden ayak parmaklarına daha fazla yük binmekte, özellikle de ayak başparmağını diğer parmaklara doğru zorlayan kuvvette de belirgin bir artış meydana gelmektedir.

    Bu biyomekanik çalışmalar ışığında üretilen hafif (ayakkabının ağırlığı azaltılmış ve topuk yüksekliği ortalama 6mm) ve minimalist (topuk yüksekliği 4 mm civarında) spor ayakkabıları da ne yazık ki çıplak ayakla koşunun üstünlüğünü yenememiştir.

    Teknolojiyle süslenen bu modern ve artistik spor ayakkabılar milimetrik bile olsa sahip oldukları topuk yükseklikleri nedeniyle yaralanmalara davetiye çıkarmaya, tüm bacak eklemlerini, özellikle kıkırdak ve menisküs gibi eklem içi yapılarını zorlamaya devam etmektedir.

    Afrikalılar’ın sırrı

    Ayakkabı giymeyen Afrikalılar’ın en iyi ayak mekaniğine sahip olduklarını belirten Doç.Dr. Defne Kaya, sağlıklı ayaklar için şu tavsiyelerde bulundu:

    “Gün içinde ayağınızın ayakkabı içinde geçen süresini azaltın. Evde terlik ya da ayakkabı kullanmayın. Spor ve egzersizi çıplak ayakla yapın. Koşu bandı dâhil tüm yüzeylerde çıplak ayakla koşun. Bu durum sizi yaralanmalardan korur.”

  • Gebelikte beslenmede püf noktalar

    Gebelikte beslenmede püf noktalar

    Gebelikte beslenmede püf noktalar … Öncelikle yazıya ‘Gebelik bir hastalık durumu değildir.’ demekle başlamak istiyoruz. Anne adayının beslenmesi bebeğin ilerleyen dönemdeki yaşamını etkilemektedir. Sağlıklı beslenen bir anne adayı, sağlıklı bir bebek demektir.

    Anne adayı kaliteli ve doğru beslenmezse, doğum, erken doğum, düşük ağırlıklı doğum, bedensel ve zihinsel özürlü doğumlar gibi tehlikelerle karşılaşma oranı oldukça yükselir. Bebek annenin depolarını kullandığı için de anne adayının kendisinde kansızlık, tansiyon problemleri, vücutta su tutulması, yorgunluk, diş ve kemik problemleri olabilir.

    Gebelikte beslenmede püf noktalar

    Gebelikte beslenmede püf noktalar
    Gebelikte beslenmede püf noktalar

    KİLO KAZANIMI ÇOK ÖNEMLİ!!

    Vücutta birtakım hormonlarının değişmesi anne adaylarında iştah artmasına veya azalmasına sebep olmaktadır. İştahın artmasıyla birlikte kendilerini suçluluk duygusuna sokarak aç bırakan birçok anne adayıyla karşılaşmaktayız. Özellikle şunu vurgulamak isteriz. Eğer fazla kiloyla gebe kaldıysanız gebelikboyunca 7-8 kg almanız yeterli olacaktır. Eğer normal bir kiloyla gebe kaldıysanız 9-12 kg almanız yeterli olacaktır. Eğer gebeliğe düşük bir kiloyla başladıysanız 14-16 kg arasında kilo almanız gerekir. İkiz gebeliklerde ise 17-20 kg alımı normaldir.

    Eğer anne diyet esnasında gebe kaldıysa, ilk 3 ay diyetine çok agresif bir diyet olmamakla birlikte devam edebilir. İlk 3 ay diyetle kilo verimi normaldir. Ancak 3. aydan sonra diyet yapılmaz. Annenin düzenli kilo alımı ve sağlıklı beslenmesi sağlanır.

    VİTAMİN –MİNERAL YETERSİZLİĞİ ANNENİN SAĞLIĞINI TEHLİKEYE SOKABİLİR!

    Gebelik süresince bebek annenin depolarından beslenir. Bu yüzden annenin çok iyi beslenmesi gerekir. Annenin kaliteli enerji alımı hem vitamin ve mineral desteği sağlayacak hem de anne ve bebeği birçok hastalıktan koruyacaktır. Gebelik boyunca anneler normal bir kadına göre daha fazla beslenmeye ihtiyaç duymaktadır. Gebe annenin vücudunda artan su ve oluşan yeni dokular ve yağ ağırlık artışına sebep olmaktadır. Bu gayet normaldir ve panik yapmaya gerek yoktur.

    Gebelerde vitamin ve minerallerin eksizsiz olarak karşılanması oldukça önemlidir. Annenin depolarını kullanan bir bebeğe bir şey olmaz ancak yetersiz beslenen annenin yetersiz beslenmede sağlığı tehdit altına girebilir.

    GEBE KALMADAN ÖNCE FOLİK ASİT TAKVİYESİ ŞART!!

    Gebe kalmayı düşünen anne adaylarının mutlaka 3 ay önceden bir uzman kontrolünde folik asit takviyesine başlamaları gerekmektedir.Folik asit bebeğin beyin ve sinir sistemi gelişimi için oldukça önemlidir. Folik asit yetersizliğinde nöral tüp defekti denilen beynin veya omuriliğin dışarıya çıkması ve bebeğin bu şekilde doğması söz konusu olabilir.Ispanak başta olmak üzere koyu yeşil yapraklı sebzeler iyi bir folik asit kaynağıdır. Beslenmeye eklenebilir.

    GEBELİKTE EN ÇOK GÖRÜLEN SORUNLARDAN BİRİ: MİDE EKŞİMELERİ VE MİDE BULANTILARI

    Gebelerin en çok yakındığı konulardan biridir. Özellikle ilk trimesterda ( ilk 3 ay ) oldukça fazla görülen mide bulantıları bebek büyüdükçe kendini mide ekşimeleri şeklinde gösterir. Böyle durumlarda , anne adaylarının az az az ve sık sık beslenmeleri ( ara öğün destekli),çok sıkı olan kıyafetler giymemeleri, yemek yedikten sonra hemen yatmamaları, yatarken başlarının mutlaka yüksekte olmasına dikkat etmeleri gerekmektedir.

    Bu dönemde su yemeklerle birlikte mide bulantısına sebep olabilir. O yüzden ara öğünlerde veya öğün dışında su tüketimi sağlanabilir. Kuru gıdalar ( tuzlu çubuk kraker,leblebi vb.) mide bulantısını azaltan yiyeceklerdendir. Bu dönemde yine haşlanmış patates veya yağsız- yoğurtlu bir makarna da mide bulantısı ataklarını azaltmada etkili besinlerdir.Zencefil de mide bulantılarını azaltan bir bitkidir. Günde bir bardak zencefilli çay size bu konuda yardımcı olabilir.Bu dönemde gebelerin mideyi uyaran çok baharatlı, çok soğuk veya sıcak yiyeceklerden kaçınmaları gerekmektedir.

    KABIZLIK ÖNEMLİ BİR SORUN!..

    Gebelik döneminde hormonların değişmesiyle sıklıkla görülen kabızlık anne adaylarında önemli sıkıntılar yaratmaktadır.Kuru baklagiller, yulaf ezmesi, tam tahıllı ürünler, meyve ve sebzeler,özellikle kuru meyvelerden incir veya kuru kayısı sizin kabızlık ile sıkıntılarınıza iyi gelecek yiyeceklerdir. Çok zor durumlarda 1 yemek kaşığı tüketilen zeytinyağı ve üzerine içilen ılık bir su da kabızlık sorununuzun çözülmesinde etkili çözümlerdir. Kabızlıkta su tüketimi oldukça önemlidir. Tüm bu yüyeceklerin üzerine içeceğiniz su ve biraz harekette barsakların hareketliliğini artıracak ve size yardımcı olacaktır.Eğer hala bir sorun yaşarsanız mutlaka bir uzmana görünmenizde fayda var.

    PROTEİN ALIMI BEBEK İÇİN YAŞAMSALDIR!!

    Annenin protein bakımından kaliteli beslenmesi bebeğin büyüme ve gelişmesinde yaşamsal bir role sahiptir. Kaliteli protein denince akla ilk gelen besin yumurta olmalıdır. Günde 3-4 porsiyon süt ürünleri (süt,yoğurt,peynir,kefir vb) tüketiyorsanız, 3-4 köfte büyüklüğünde kırmızı et,tavuk veya balık tüketiyorsanız yeteri kadar protein alıyorsunuz demektir. Bebeğinizin beyin gelişimi için omega 3 alımı oldukça önemlidir. O yüzden haftada 2 kere balık tüketimi ve her gün tüketilen 1-2 adet ceviz omega 3 için yeterli desteği sağlar. Balık tüketmekte zorluk çeken gebelere bir uzman eşliğinde mutlaka omega 3 takviyeleri sağlanmalıdır.

    GEBELİKTE DEMİR İLACI KULLANMALI MIYIM?

    Gebelikte anne adayının demir ihtiyacı artar.Demirden zengin besinlerle beslenmek bu noktada çok önemlidir. En başta kırmızı et, yumurta, tavuk, kurubakliyatlar ,pekmez ,çekirdekli kuru üzüm gibi besinler demirden zengin besinlerdir. C vitamini , vücutta demir emilimini artırır. Bu yüzden sabah kahvaltısında yumurta ile birlikte tüketilen bir mandalina portakal veya domateste demirin vücutta kullanımını artırmaya yardımcı olur. Eğer tün bunlara rağmen demir eksikliği anemisi devam ediyorsa doktorunuz eşliğinde bir suplemanı kullanılabilir.

    KALSİYUM KAYNAKLARINI ASLA UNUTMAMAK GEREKİR!!

    Gebelikte kalsiyum ihtiyacı artmaktadır. Çünkü bebek annenin kalsiyum depolarını kullanır. Eğer anne yeteri kadar kalsiyum almazsa annede kemik deformasyonları ( bozulmaları),diş çürükleri veya kırıkları meydana gelebilir. Bu yüzden kalsiyum kaynakları olan süt ,yoğurt,peynir, kefir ,kurubakliyatlar ,incir,kayısı ve çiğ kuruyemişleri beslenmeye eklemek gerekir. Ancak bitkisel kalsiyumla hayvansal kaynaklı kalsiyumun vücutta emilimi ve kullanımı farklıdır. Bu yüzden ilk tercihlerimiz hayvansal kaynaklı kalsiyum kaynaklarını tüketmek olmalıdır.

    Gebelikte beslenmede püf noktalar
    Gebelikte beslenmede püf noktalar

    GÜNDE NE KADAR SU İÇMELİYİM?

    Son 3 ayda bebeğin amniyon sıvısı üzerine annenin su tüketimi oldukça önemlidir. Bireyden bireye su tüketimi farklılık göstermektedir. Ancak bu dönemde 1,5 litrenin altında su tüketmemeye özen gösterilmelidir.

    GEBELİK DÖNEMİNDE NELER YAPILMAMALIDIR?

    Basit şekerli gıdalardan uzak durulmalıdır.(tatlı,pasta,börek,beyaz ekmek,makarna, pilav..).Bu gıdalar basit şeker içerdiğinden kan şekerini bir anda yükseltip bir onun yerine posalı gıdalar,tam tahıllı ekmekler ,kuru baklagiller,sebze ve meyve tercih edilmelidir.

    Karışık bitki çaylarından uzak durulmalıdır, erken doğumu tetikleyebildiği kanıtlanmıştır. (birçok bitki çayının kasları gevşettiği ve doğum kaslarını uyardığı çalışmalarda bildirilmiştir.) Günde 1 fincan her gün olmamakla beraber ıhlamur ve kuşburnu çayı kullanılabilir.

    Gebelikte alınan kafein düzeyi 300 mg/günü geçmemelidir. Açık ,demli olmayan 1-2 fincan kahve veya çay dışında kafein alınmamalıdır.

    Tatlandırıcıların gebelerde henüz tam olarak güvenilirliği kanıtlanmadığı için bu dönemde tatlandırıcı yerine kuru meyvelerin kullanılması daha sağlıklı olabilir.

    Bu dönemde hazır ton balıkları ve konserve ürünlerin kullanılmaması gerekir.Ton balıkları ağır metaller içerebilir. Clostridium botulinum adlı bir bakteri ise konserve besinlerde gelişerek besin zehirlenmelerine neden olmaktadır.

    Sigara ve alkol asla tüketilmemelidir.

    Gebe iki kişilik yemek yeme psikolojisinden vazgeçmelidir. Dengeli ve sağlıklı bir gebelik çok kilo almak değildir. Doğru besinleri tüketerek doğru kilo alımı sağlanmalıdır. Aşırı kilo alımı normal doğumu da olumsuz yönde etkileyen bir durumdur. Doğum sonrası dönemde de annenin kendi kilosuna çabuk ulaşması gebelik döneminde bilinçli kilo alımına bağlıdır.

    NE KADAR TÜKETMELİYİZ?(GÜNLÜK)

    SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ : 2 Su Bardağı süt veya yoğurt veya kefir 1 dilim peynir veya 2 yemek kaşığı lor peyniri

    ET, YUMURTA, KURUBAKLAGİLLER : 1 adet Yumurta
    1 porsiyon et, balık, tavuk, hindi (2-3 köfte büyüklüğünde)
    1 porsiyon kuru baklagil yemeği (5-6 yemek kaşığı)

    TAZE SEBZE VE MEYVELER :3-4 porsiyon taze meyve , 2-3 porsiyon taze sebze

    TAHILLAR 6-8 İnce dilim tam tahıllı ekşi maya ekmek
    1 porsiyon pilav(bulgur pilavı veya ev eriştesi tercihen) veya tam buğday unlu makarna (3 yemek kaşığı)1 porsiyon çorba (1 ince dilim ekmeğe eşdeğerdir) ( beyaz unsuz bir çorba)

    YAĞLAR 3-4 Silme yemek kaşığı zeytinyağ veya fındık yağı ( ısıya maruz kalmasın,çiğ olarak eklenmeli)

    ŞEKERLER: 1-2 Tatlı kaşığı bal, 1 yemek kaşığı pekmez

    Dyt. Gizem TAŞKIN tarafından yazılmıştır.

  • Diş beyazlatmak için

    Diş beyazlatmak için

    Engin Fırat Cakan, kulaktan dolma bilgilerle hareket ederek dişlerine işlem yapanlara uyarıda bulunarak, “Beyazlatma malzemelerinin gerekli kullanım şeklini ve uygulanması gereken ideal dozlarını hekim belirler. Bu nedenle beyazlatma işlemi hekim gözetiminde yapılmalı, diş hekimi kliniği dışında hiç bir market ürünü kullanılmamalıdır” dedi.

    Diş beyazlatmak için
    Diş beyazlatmak için

    İAÜ Diş Hekimliği Fakültesi Hastanesi Restoratif Diş Tedavisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr.Engin Fırat Cakan, verdiği bilgilere şöyle devam etti:

    “Diş rengi, genetik birçok özellik gibi (saç, göz, cilt rengi) kişiye özgü bir özelliktir. Dişin yapısını oluşturan farklı dokular ve bu dokuların içerik oranları dişlerin ana renklerini belirlemektedir.

    Diş gelişimi esnasında antibiyotik kullanımı ve radyasyon gibi dış etkenler dolayısıyla ya da gelişimsel, genetik sorunlar nedeniyle dişlerde doğal olmayan renklenmeler görülebilmektedir. Bu renklenme faktörlerinin dışında dişlerin doğal olan renk özellikleri zaman içerisinde bir takım dış etkenlerden dolayı da değişebilmektedir.

    Dişler zaman içerisinde yiyecek, içecek (çay, kahve vb.) ve tütün ürünlerinin yapısında bulunan kolormatik bileşiklerin etkisiyle beyazlıklarını kaybederler. Beyazlatma tedavisi ile bu renklenme faktörlerini ortadan kaldırıp dişleri daha açık tonlara getirerek beyazlatmak mümkündür.

    Evde Diş Beyazlatmanın 7 Doğal Yolu için Tıklayın!

    Diş minesi, çok özel ve zarar gördüğünde tamiri mümkün olmayan bir dokudur. İçeriğinde ne olduğu bilinmeyen ürünler kullanarak onarılması imkansız sonuçlarla karşılaşmamak için hekim dışında hiç kimseye itibar edilmemelidir. Aksi yönde hareket ederek uygulanan yöntemler diş minesinde ve diş etlerinde geri dönüşümü olmayan hasarlara yol açacaktır.”

    Klinikte yapılan beyazlatma işleminin (In-Office Bleaching), dişlere her hangi bir zarar vermeden, özel solüsyonlar kullanılarak, yaklaşık 30 dakika ile 1 saat arasında süren bir seansta tamamlanabildiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Engin Fırat Cakan, beyazlatma işleminin etkinliğinin genellikle 6 ay – 2 yıl arasında devam ettiğini kaydetti.

    Yrd. Doç. Dr. Cakan şöyle devam etti:

    “Klinikte yapılan beyazlatma işlemine ek olarak, hastadan alınan diş ölçüsü ile hazırlanan şeffaf plakların içine yerleştirilen beyazlatma jelleri ile ev tipi beyazlatma işlemi de (Home Bleaching) yapılabilmektedir. Tedavi günlük 4 – 8 saat, hekimin belirlediği aralıklarla, ortalama 1 – 4 hafta süreyle devam etmektedir. Beyazlatma işlemlerini takip eden birkaç gün içinde dişler son rengini almaktadır.
    Klinikte yapılan beyazlatma işlemi sırasında hekim beyazlatma jelinin ulaşmasının istenmediği bölgeleri izole ederek kapatmaktadır.

    Evde yapılan beyazlatma işleminde plaklar hastanın diş yapısı ve diş etlerinin konumlarına göre, hastaya zarar vermeyecek şekilde hazırlanmaktadır. Gerekli kullanım şekli ve uygulanması gereken ideal dozlar yine hekim tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle beyazlatma işlemi hekim gözetiminde yapılmalı, hekime danışmadan market ürünleri kullanılmamalıdır.

    Diş minesi, çok sert bir doku olmasına rağmen, içeriğinde ne olduğu bilinmeyen ürünler ve hekim faktörü dışarıda bırakılarak uygulanan yöntemler diş minesinde geri dönüşümsüz aşınmalara ve hasarlara, dolayısıyla yakın gelecekte daha yüksek oranda renklenmelere, estetik olmayan kötü sonuçlara neden olacaktır.

    Diş Beyazlatma işleminin etkinliğini arttırmak için 6 aylık ya da 1 yıllık süreçlerde tekrar uygulama yapılmalı ya da 3-6 aylık süreçlerde ev tipi beyazlatma ile süreç desteklenmelidir. Genel ağız bakımına dikkat etmek ve beyazlatma sonrasındaki, özellikle ilk bir haftalık süreçte, baskın renge sahip olan gıdalardan uzak durmak beyazlatmanın etkinliğini ve ömrünü arttıracaktır.”

  • Gelecek Nesil Genetik Tarama (NGS) Yöntemi

    Gelecek Nesil Genetik Tarama (NGS) Yöntemi

    Gelecek Nesil Genetik Tarama (NGSYönteminin, Gebelik Şansını Yüzde 90 Oranında Artırdığı Doğru mudur ?

    NGS ile gebelik şansını artırmak mümkün müdür?

    Aşağıda isimleri yazan araştırmacılar Şubat 2016′ da yaptıkları araştırmada NGS testinin gebelik şansını artırmada her hangi bir katkısının olmadığı, bu tekniğin yaygın olarak kullanılmasının herhangi bir artı katkısının olamayacağını bildirmişlerdir.

    Bu çalışmanın sonuçlarına göre biyopsi yapılan embriyolarda mosaisizm (Bir embriyo içersinde hem sağlıklı hemde sağlıksız hücrelerin bulunması durumu) denilen gerçeğin yanlış tanı konulmasına yol açtığını ve gereksiz yere aslında sağlıklı olan embriyoların mosaisizm denilen durumdan ötürü atıldığını belirtmişlerdir.

    Aşağıda detayları verildiği gibi bu teknikle yapılan araştırmalarda %35.7 oranında ortaya çıkan mosaisizm durumunun işlemin ancak özel genetik hastaların taramasında etkili bir şekilde kullanılabileceği gerçeğini yansıtmaktadır.

    Gelecek Nesil Genetik Tarama (NGS) Yöntemi

    Bu durumu açıklamak için hastaların aşağıdaki detayı bilmelerini  uygun görmekteyim.

    1– Hasta 35 yaşında olduğundan 10 adet yumurtasının olduğu ve 3 adet döllenme sonucunda blastosit geliştiğini farzedelim. Yapılan NGS sonucunda bir adet sağlıklı, bir adet sağlıksız ve bir adet mozaik sonucunu aldığımızda sağlıklı olan embriyoyu transfer edebiliriz. Yanlış tanı sonucu sağlıklı olan mozaik embriyoyu transfer etmeyip atarız. Sonuç olarak aslında sağlıklı olan mozaik embriyoyu kullanmayıp atmış oluyoruz. Böylelikle 2 embriyo transfer ederek alacağımız gebelik şansını NGS testinden sonra bir embriyo transfer ederek yarıya düşürmüş olmaktayız.

    2– Yasal olarak aynı hastanın kendi embriyolarını kullanmak mecburiyetimiz var. Aynı embriyoların gebelik şansını artırmak için bu testler ancak teşhis amaçlı kullanılacaktır. Embriyolar üzerinde her hangi bir gebelik şansını artıracak manipulasyon yani işlem yapamadığımıza göre hangi sebepten hastanın gebelik şansı artacaktır. 3 embriyonun da sağlam olduğunu düşünelim. Bu embriyoları transfer edelim.Hastanın gebelik şansı en ideal ortamda ortalama %70 olacaktır. Test yapmak bu sonucu değiştirmeyecektir.Gebelik şansını belirleyen, anne ve baba adayının yaşı, yumurta sayısı ve kadının cinsel organları gibi bir çok faktör vardır.

    3-Hedeflenmiş anne kanında bulunan cfDNA hücrelerinin analizi ile  yani kadın gebe kaldıktan sonra basit bir kan analizi ile bebeklerde kromozom taraması yapılabilmektedir. Hastaların bilinen genetik hastalarının araştırılmasında NGS yöntemi faydalıdır. Gebelik şansını artırmada hiç bir katkısı yoktur.

    Pub med adlı Amerikan Ulusal Tıp Kütüphanesinde yayınlanan hiç bir yazıda NGS yönteminin gebelik şansını artırdığına dair hiç bir yayın bulunamamıştır.

    Halkımızın bilinçlendirilmesi anlamında bu yazının yayınlanması elzem görülmüştür.

    Saygılarımla

    Dr. Halil İbrahim Tekin

    Kıbrıs Tüp Bebek Merkezi

     

  • B 12 eksikliği hasta ediyor

    B 12 eksikliği hasta ediyor

    Halsizlik, yorgunluk, çabuk yorulma, üşüme hissi, baş dönmesi, çarpıntı, konsantrasyon bozukluğu, çalışma kapasitesinde düşüklük kansızlığın ve bununla beraber B 12 eksikliği habercisi olabilir.

    PROF. DR. NURHAN BAYRAKTAR, vitamin eksikliğinin genelde taze meyve ve sebze ile beslenen, yeterli et ve et ürünleri tüketen kişilerde gözlendiğini vurguladı. Bayraktar, ancak bazı durumların vitamin gereksinimini artırabileceğini ifade etti. “Vitamin gereksinimi arttıran durumlar, gebelik, emzirme, bağırsaklarda emilim bozukluğu, ameliyat olma, büyüme ve gelişme, ağır stres, ağır bedensel çalışma ya da egzersiz, kemoterapi, ağır yanıklar ve ağır enfeksiyonlar olarak sıralanabilir. Vitamin eksikliği hastalıkları da beraberinde getirir” dedi.

    YORGUNLUK HABERCİSİ

    Vitaminlerden B12’nin kansızlığa ve ciddi sağlık problemlerine yol açabileceğini anlatan Prof. Dr. Bayraktar, “Basit bir kan sayımıyla kansızlık teşhis edilebilir. Altta yatan nedeni öğrenmek için kan testleri yapılması gerekir. B12 vitamini eksikliği de kansızlığa ve ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Vitamin B12 alyuvarların kemik iliğinden üretilmesi için gereklidir. B12 vitamininin yeterli miktarda olmaması halinde kansızlık oluşur. Kansızlık görülür. El ve ayaklarda uyuşma, zihinsel fonksiyonlarda azalma, unutkanlık, çarpıntı, sararmış cilt, şişmiş ağrıyan ve hassas dil, yorgunluk gibi belirtiler görülür diye konuştu.

    Nazmiye Köseer
    YENİ YÜZYIL GAZETESİ

  • Tüp Bebek Tedavisi Ne Zaman Uygulanmalıdır?

    Tüp Bebek Tedavisi Ne Zaman Uygulanmalıdır?

    Tüp Bebek Tedavisi Ne Zaman Uygulanmalıdır? Tüp bebek tedavisine ne zaman başvurmak gerekir? Ne zaman tüp bebek tedavisine karar vermek gerekir?

    1 ) Tüp bebek tedavisine ne zaman başvurmak gerekir?

    Bir sene boyunca düzenli olarak cinsel ilişkide bulunulmuş ancak çocuk sahibi olunamamış ise mutlaka bir uzmana başvurmak gerekmektedir. 35 yaşından küçük kadınlar, bir sene boyunca doğal yollarla gebe kalmayı denemeli, 35 yaşından büyük kadınlar ise 6 ay boyunca doğal yollarla gebe kalmayı denemeli ve gebelik gerçekleşmiyor ise tüp bebek tedavisine başvurmalıdır. Günümüzde her 100 çiftten 15’i kısırlık sorunu yaşamakta ve bu sorunu tüp bebek yöntemleri ile çözebilmektedir.

    2) Ne zaman tüp bebek tedavisine karar vermek gerekir?

    Kadınlar için;

    • Kadının 35 yaşından büyük olması ve altı ay süresince düzenli, korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebelik sağlayamaması durumunda,
    • Gebe olma şansı yaş ile beraber azaldığı için 40 yaş ve üzeri kadınların 3 ay boyunca düzenli ve korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebe kalamaması durumunda,
    • Kadının yumurtalık rezervlerinin azaldığı durumlarda,
    • Adetlerin düzensiz bir şekilde yaşandığı durumlarda,
    • Daha önce geçirilmiş yumurtalık iltihabı (pelvik enflamatuar hastalık) -Daha önceden dış gebelik geçirilmiş olması halinde (ameliyatla tüp alınmış olabilir veya ilaçla tedavi edilmiş olabilir)
    • Karın alanından cerrahi müdahale söz konusu olduğu durumlarda lezyon ya da enfeksiyon gibi sorunlar meydana gelmiş ise,
    • Cinsel hastalıklar söz konusu ise,
    • Çikolata kisti söz konusu ise, zaman kaybetmeden bir uzmana başvurmak gerekmektedir.

    Erkekler için;

    • Kabakulak hikayesi söz konusu ise spermlerin durumunu incelemek adına,
    • Testis travması mevcut ise,
    • İnmemiş testis sorunu söz konusu ise,
    • Cinsel yolla bulaşan hastalıklar mevcut ise,
    • İnmemiş testis operasyonu geçirilmiş ise,
    • Cinsel yollar ile bulaşan hastalık hikayesinin bulunması halinde,
    • Kimyasallar veya radyasyonlu ortamlar iş durumunu kapsıyor ise, erkeğin bir uzmana başvurması

    Çeşitli durumlarda ise direkt olarak tüp bebek tedavisine başvurmak gerekebilir:

    • Eşlerden birinde genetik geçişli hastalık varsa,
    • Hepatit ya da HIV gibi hastalıklar söz konusu ise,
    • Kanser tedavisi görülecek ise yumurtalar ya da spermler tedaviden önce dondurulmalı ve tedaviden sonra tüp bebek tedavisine başlanmalıdı

    Tüp Bebek Tedavisi Prof. Dr. Bülent Tıraş Sorularınız için Tıklayınız!

    3) Tüp bebek tedavi süreci ne kadar sürer?

    Tüp bebek tedavisi, başından sonuna kadar yaklaşık olarak 1 ayda tamamlanır. Bu süre, kısırlık sorununa ve tedavi yöntemine bağlı olarak değişebilir. Tedavinin ilk basamağı anne adayının ilaç kullandığı yaklaşık olarak 15 günü kapsayan süreçtir. Ardından ise yumurtaların toplanması, döllenme ve embriyo transferi aşamaları başlar. Bu süreçlerde 15 günü kapsar. Embriyo transferinden 12 gün sonra ise gebelik testi yapılarak, gebeliğin oluşup oluşmadığı yani tedavinin başarılı olup olmadığı tespit edilir. Tedavinin hiçbir aşamasında anne ya da baba adayının hastanede kalmasına gerek yoktur.

    Kaynak: http://www.bulenttiras.com/

  • Riskli gebelik nedir?

    Riskli gebelik nedir?

    6 Soruda Riskli Gebelik

    1 ) Riskli gebelik nedir?

    Riskli gebelik, annenin gebe kalmadan önceki hayatında yaşadığı sağlık sorunları dolayısıyla söz konusu olabilmektedir. Bunun dışında annedeki mevcut hastalıklar ya da hamilelikten kaynaklanan riskler de gebeliği riskli gebelik kategorisine taşıyabilir. Böyle hamileliklere riskli gebelik veya yüksek riskli gebelik denmektedir. Riskli ve yüksek riskli gebelikler, çeşitli durumlarda hamile anne adayı ile beraber, anne karnındaki bebeğin sağlığını ve hatta hayatını dahi risk altına sokabilir. Riskli ve yüksek riskli gebelikler, riskli gebelik uzmanı (perinatolog) tarafından kontrol altında tutulmalıdır.

    2 ) Riskli gebelik durumlarında değerlendirilen kriterler nelerdir?

    Riskli gebelikler şeklinde ifade edilen durum, annenin gebelikten önce yaşadığı sorunlarla ilgili olabilmektedir. Annenin yaşadığı bölge ve bu bölgede yaşanmış salgın hastalıklar vs. gibi faktörler, hamilelik dönemi içerisinde risk faktörü oluşturabilir. Genel olarak bir hamileliğin riskli olup olmadığına karar verilebilmesi için, gerekli olan şartlardan bir kısmı aşağıdaki gibidir.

    • Anne adayının yaşı. Anne adayı 18 yaşın altında olması ile 35 yaşın üstünde olması durumunda
    • Anne adayının aşırı zayıf ya da çok kilolu olması,
    • Anne adayının kullandığı antidepresan ve ağır dozajdaki ilaçlar,
    • Anne adayında gebelik öncesinde de var olan şeker, tansiyon gibi kronik rahatsızlıklar,
    • Anne ile baba akrabalığı,
    • Anne adayının alkol ve sigara alışkanlığının bulunması,
    • Anne adayının önceden düşükle ya da ölümle sonuçlanan gebeliklerinin varlığı,
    • İlk çocuğun kız olması,
    • Hamilelik ile birlikte ya da hamilelik başladıktan sonra ortaya çıkan gestasyonel diyabet hastalığı,
    • Çoğul gebelikler,
    • Hamilelik dönemi ile başlayan ve uzun süren vajinal akıntılar ile kanamalar

    Bu gibi belirtiler söz konusu olduğunda zaman kaybetmeden bir uzmana başvurmak gerekmektedir.

    Riskli gebelik nedir?
    Riskli gebelik nedir?

    3 ) Hangi gebelikler risklidir, anne ve bebeği hangi tehlikeler bekler?

    • İleri yaş hamilelikleri (35 yaş üzeri),
    • ikiz ve üçüz gibi çoğul hamilelikler,
    • daha önce yaşanan hamileliklerde bebek ve anneyi alakadar eden ve ciddi sağlık riski taşıyan sorunlar (fetal gelişme geriliği, erken doğum, doğumdan sonra ve doğum sırasında bebek ölümleri vb.),
    • annede hipertansiyon, kalp ve böbrek hastalıklarının var olması,
    • doğum öncesinde görülen kanama,
    • düşük tehlikesi,
    • preeklampsi (gebelik zehirlenmesi),
    • tiroit hastalığı,
    • hamilelikte suyun erken gelmesi, riskli hamileliği de beraberinde getirir.

    Riskli gebeliklerde, bebeği anne karnında ya da doğumda kaybetme, doğum anomalisi gibi riskler söz konusudur. Bunun dışında annede ise zehirlenme, rahim içerisinde kapılan mikroplar, psikolojik travma gibi önemli durumlar söz konusu olabilir.

    4 ) Riskli gebelik takibini kimler yapar?

    “Yüksek riskli hamilelik takibi” sırasında hastayı tek bir hekimin izlemesi yetersizdir. Bu sebeple de farklı branşlardan uzmanlar, beraber karar vererek hastayı takip eder. Ekip içerisinde kadın doğum uzmanı başta olmak üzere, dahiliye uzmanı, endokrinoloji uzmanı, diyetisyen, fizik tedavi ve göz doktoru da yer almaktadır.

    5 ) Riskli hamileliklerde suyun aniden gelmesinin nedenleri nelerdir?

    Zarın aniden yırtılması ve suyun erken gelmesine yol açan duruma sebep olan faktörler bilinmemektedir. Fakat kesinin yırtılması ile ilgili olarak en net görüşlerden biri, rahim ve zar arasında meydana gelen enfeksiyonlardır. Oluşan bu enfeksiyonlar, zarda belirledikleri bir alanı zayıflatmaya başlar. Bu aşamadan sonra da yırtılma meydana gelir. Bu durumun meydana gelmemesi için anne adayının durumda meydana gelen en ufak değişiklikleri bile doktoruna haber vermesi gerekmektedir. Zarın yırtılması halinde, kesin olmamasına rağmen ortak görüşün savunulduğu bir diğer nokta ise, çoğul gebelik ya da amniyon sıvısının normalden daha fazla artması ile amniyon zarına yapılan baskının artması, ardından da zarın bu baskının yapıldığı yerden yırtılmasıdır. Zarın yırtılmasının ardından, amniyon sıvısı vajinal akıntı yolu ile dışarı atılır.

    6 ) Riskli hamileliklerde, suyun erken gelmesinin tehlikesi var mıdır?

    Amniyon kesesi yani bebeğin içinde yüzdüğü suyun yapısının bozulması ardından oluşabilecek 2 durum söz konusudur. Bunlardan biri, rahim ve vajinanın arasında yer alarak zarın yırtılmasın ayol açan mikroorganizmaların, açılan alandan bebeğe doğru gitmesi ve bebeğin sağlığının riske edilmesidir. İkincisi ise rahim kasılmalarının yol açtığı zarın patlaması ile birlikte kasılmaların başlaması ve erken doğum riskidir.

    Kaynak: http://jinekoloji.com/6-soruda-riskli-gebelik