Kategori: Sağlık

  • Kanser tedavisinde “ağrın var mı?” sorusu ihmal edilmemeli!

    Kanser tedavisinde “ağrın var mı?” sorusu ihmal edilmemeli!

    Kanser Haftası dolayısıyla görüş belirten Türk Algoloji (Ağrı) Derneği Üyesi, Ağrı tedavisi Uzmanı Prof. Dr. Ayşen Yücel nöropatik ağrıların şeker hastalığında şekerin iyi kontrol edilememesi, vitamin eksiklikleri veya kanser hastalarında tümörlerin sinirler üzerinde baskı oluşturması gibi nedenlerle oluşabileceğini vurguladı. Özellikle Medikal onkologların ve kemoterapi ünitelerinde çalışan doktorların nöropatinin ve nöropatik ağrının erken teşhisi için dikkatli olmaları gerektiğinin altını çizdi. 

    Nöropatik ağrıların pek çok nedeni olabilir

    Ağrı tedavisi uzmanı Prof. Dr. Ayşen Yücel nöropatik ağrıların çok farklı nedenlerle ortaya çıkabileceğini söyleyerek şöyle devam etti; “Nöropatik ağrılar sinir sistemi kaynaklıdır. Sinir sistemindeki herhangi bir hastalık veya problem nöropatik ağrıya neden olabilir. Nöropatik ağrı farklı bireylerde çok farklı nedenlerle ortaya çıkabilir. Örnek vermek gerekirse şeker hastalığında, şeker iyi kontrol edilemediğinde uçtaki küçük sinirler etkilenir ve bu etkilenmenin sonucu olarak da ellerde, ayaklarda uyuşma, karıncalanma, yanma şeklinde şikayetler görülür. Bu şikayetler genel olarak nöropatik ağrı bulgularıdır. Kanser vakalarında, tümörün sinir üzerinde bası oluşturmasıyla da nöropatik ağrı oluşabilir. Diğer taraftan, kullandığınız bazı ilaçlar nedeniyle veya vitamin eksikliklerinde de nöropatik ağrı görülebilir.” 

    Kanser hastalarında üç farklı nöropatik ağrı tipi gözlemleniyor

    Kanser kaynaklı nöropatik ağrıların üç grupta incelendiğini belirten Prof. Dr. Ayşen Yücel şunları söyledi: “Kanser hastalarındaki nöropatik ağrılar kanserin kendisine  veya kanser tedavisine bağlı olarak gelişebiliyor. Üçüncü grup ise;, kanserle ilişkisi olmayan nöropatik ağrıların bu hastalarda da görülebilmesi nedeniyle ortaya çıkabiliyor. Kanser ileri evrelerde bütün sinir sistemine, yani beyin zarlarından omurilik zarlarına kadar yayılabilir. Paraneoplastik sendrom olarak adlandırılan bu tabloda yaygın nöropatik ağrıyla seyreden bir klinik durum ortaya çıkar. Ayrıca tümör sinire, sinir sistemine çok yakınsa oluşan bası nedeniyle çok şiddetli kol veya bacak ağrısı gibi şiddetli nöropatik ağrılar oluşabilir. Bunlar kansere bağlı nöropatik ağrılardır. İkinci grup, tedaviye bağlı nöropatik ağrılardır. Örneğin meme kanseri tedavisinde, ameliyatla alınan memenin yerinde “hayalet (fantom)” meme ağrısı, yani kişinin memesi hiç alınmamış gibi olan bir ağrı olur. Buna cerrahi sonrası nöropatik ağrı denir. Radyoterapi sonrasında da tedavinin neden olduğu yapışıklık veya o sinir boyunca ortaya çıkan hassasiyet nedeniyle nöropatik ağrılar oluşabilir. Kemoterapi sırasında da hastaya kanser tedavisi için verilen birtakım ilaçların neden olduğu nöropatik ağrılar da görülebilir.” 

    kanser_tadavisi

    Kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar nöropatik ağrıları tetikleyebilir

    Ağrı tedavisi uzmanı Prof. Dr. Ayşen Yücel kanser tedavileri ve nöropatik ağrılar arasındaki bağlantıyı şöyle özetledi: “Bir takım kemoterapi ilaçlarının sinir uçlarında harabiyet yapma potansiyelinin olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır. Elbette kanser tedavisi hayati bir konu olduğu için hastanın nöropati ihtimali nedeniyle tedavisini kesmesi düşünülemez. Dolayısıyla tedaviyi planlayan ve izleyen hekimin bu konuda çok dikkatli olması gerekir. Eğer nöropatik ağrı erken dönemde teşhis edilir ve tedaviye başlanırsa ilerlemesi de durdurulabilir. Hasta aynı anda nöropatik ağrı tedavisiyle kanser tedavisini birlikte sürdürebilir. Nöropati ile nöropatik ağrının birbirinden farklı olduğu da unutulmamalı. Bazı kemoterapi ilaçlarının nöropati oluşturma ihtimali yüksektir ama nöropatik ağrı oluşturma ihtimali daha düşüktür. Nöropatinin ağrısız olmasının getirdiği en önemli sonuç ise gözden kaçma ihtimalinin daha yüksek olmasıdır. Nöropati çok ilerlediğinde maalesef sadece duyu liflerini değil, motor lifleri ve otonom sistemi  de etkilemeye başladığında, hastanın yürümesi bozulur, dengesi bozulur. O yüzden medikal onkologların, kemoterapi ünitelerinde çalışan doktorların bu konuda çok dikkatli olması gerekiyor.”

    Nosiseptif ağrılar nöropatik ağrıları gölgelememeli

    Prof. Dr. Ayşen Yücel ağrıların genel olarak 2 gruba ayrıldığını söyledi: “Birincisi nosiseptif ağrı, diğeri ise nöropatik ağrı. Nosiseptif ağrı fizyolojik bir olgudur. Örneğin kolunuzu bir yere çarparsınız, çarptığınız yerde ağrı oluşur. Bu tarz nereden kaynaklandığı, hangi yollarla beyne iletildiği bilinen ağrılar nosiseptif ağrılardır. Nöropatik ağrı ise sinir sisteminin herhangi bir yerinden kaynaklanabilir. Bizim klinik olarak en çok sıkıntı çektiğimiz ağrı grupları, nosiseptif ağrılarla nöropatik ağrıların aynı anda görüldüğü vakalardır. Nosiseptif ağrılar çok şiddetli olduğu için klinikte bunlar ön plana çıkar ve nöropatik ağrılar arka planda kalabilir. Nöropatik ağrının atlanmasının en önemli nedeni hasta ile hekim arasındaki iletişim sorunudur. Nöropatik ağrıyı diğer ağrılardan ayıran en önemli özelliği karakteridir. Nöropatik ağrılar, hastada uyuşma, karıncalanma, kaşıntı, üşüme gibi belirtilerle seyredebildiği gibi, yanma, sızlama, iğnelenme, batma, elektriklenme tarzında bulgularla da seyredebilir. Hasta nosiseptif ağrısının yanında, bu bulguların ağrı olduğunu düşünmediği için ağrısı var mı, yok mu diye sorulduğunda daha çok nosiseptif ağrıya ait bulguları söyler. Ya da doktor aklına gelip “ayağında uyuşma karıncalanma var mı, yanma var mı” diye sormazsa bu iletişim kazası nedeniyle nöropatik ağrı gözden kaçar.”

    Hekimler “ağrın var mı” sorusunu kesinlikle ihmal etmemeli

    Kanserli hastalarla çalışan radyasyon onkologlarının veya medikal onkologların çok fazla bulguyla karşı karşıya kaldığını belirten Prof. Dr. Ayşen Yücel, “ağrın var mı” sorusunun çoğu zaman ihmal edilebildiğine dikkat çekti: “Uzmanlar bir yandan kanserin kendisine ait bulgularla, bir yandan kanserin tetiklediği bulgularla, bir yandan da tedavinin yan etkileri nedeniyle oluşan bulgularla uğraşıyor. Bu nedenle özellikle de yoğun polikliniklerde,  ağrı değerlendirmesi gözden kaçabiliyor. Yani “ağrın var mı?” sorusu belki kanser hastalarında en çok ihmal edilen sorulardan bir tanesi olabiliyor. Halbuki ağrı bazen kanserin kendisinden bile daha korkutucu ve hasta için hayat kalitesini bozan bir bulgu. Bu nedenle hekimlerin ağrıyı ve ağrının tipini sorgulaması, hastanın hayat kalitesini yükseltmek açısından oldukça önemlidir.”

  • İngiltere Türk tüp bebek doktorunun çığır açan yöntemini konuşuyor

    İngiltere Türk tüp bebek doktorunun çığır açan yöntemini konuşuyor

    İngiltere’nin yüksek tirajlı bulvar gazetelerinden Sunday Mirror, 3 Nisan pazar günü iki sayfasını Liverpool Kadın Hastanesi Tüp Bebek Bölümünün başı Türk Doktor Rafet Gazvani’nin IVF – tüp bebek tedavisinde çığır açan tanı ve tedavi yöntemi ile başarılarına ayırdı.

    Liverpool Üniversitesi IVF Ünitesi Başhekimi Dr. Rafet Gazvani’nin başında olduğu araştırma grubunun geliştirdiği test ile kendiliğinden ya da tüp bebek tedavisi ile gebe kalamayan hastaların, hatta sıklıkla düşük yapan kadınların başarı ile gebe kalma şansı iki katına çıkıyor.

    Dr. Rafet Gazvani’nin yöntemini sayfalarına taşıyan gazete bu yöntemin kısırlık ve düşükle mücadeledeki önemine ve hastaların önünde açtığı yeni ufuklara dikkat çekti.

    Laila Rose adlı çocuklarına kavuşan ailenin mutluluğunu haber yapan Sunday Mirror, Almanya doğumlu Perihan ile Londralı Christopher Carledge’in 10 aylık kız çocuklarının mutluluk fotoğraflarını “3 ülke, 6 yıl ve tüm hayatımız boyunca bebek sahibi olmak için para biriktirdik” başlıklı haberde yayınladı. Almanya’da mühendislik yaparlarken tanışıp evlenen çiftin Almanya’da, İngiltere’de ve ABD’de çok doktor denedikleri, sonunda Liverpool’da Tüp Bebek Ünitesinin başındaki Dr Rafet Gazvani sayesinde çocuk sahibi olabildiklerine dikkat çekildi.

    40 yaşındaki Perihan Carledge, Laila Rose’a sahip olmaktan duyduğu mutluluğu ifade ederken IVF testlerine 2010 yılında Almanya’da başladıklarını kaydetti.

    Dr. Gazvani’ye göre bağışıklık sisteminin en önemli parçası olan Natural Killer (NK) yani Doğal Öldürücü hücreler normal fonksiyonlarının bir parçası olarak vücuda giren bütün yabancı hücrelere ve maddelere saldırır ve onları yok eder. Bu NK hücreler rahim içerisinde de mevcuttur. Normal gebelik süresince yabancı hücrelerden yapılmış olmasına rağmen embriyo bu öldürücü hücreler tarafından rahatsız edilmez. Böylece rahime rahatça yerleşme fırsatı bulur.

    Bazı kadınların bağışıklık sistemi aşırı güçlü ve duyarlı olup rahim içindeki NK hücresi aktivitesi de buna bağlı olarak aşırı yüksektir. Böyle durumlarda rahime yerleşmeye çalışan embriyo yabancı istilacı olarak tanınacağı için öldürücü NK hücreleri tarafından saldırıya uğrar. Bu durumda normal bir embriyonun yaşama ihtimali kalmaz. Bazı olağanüstü durumlarda çok güçlü bir embriyo belki yaşama sansı bulabilir ya da bir süre yaşarsa gebelik erken düşükle sonuçlanabilir.

    Liverpool Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan ve IVF Ünitesi Başhekimi olarak görevine devam eden Dr. Rafet Gazvani yaptıkları tedaviyi şöyle anlattı:

    “Perihan ve Chris Cartledge, çok genç yaşlardan itibaren en az 6 yıl boyunca çocuk sahibi olmak için tedavi olan bir çift. Bu süre boyunca Almanya, Amerika ve Türkiye’de 6 yıl tüp bebek tedavisi görmüşlerdi. Perihan Hanım 39 yaşında iken bana Londra, Harley Street’deki muayenehaneme bir tavsiye üzerine geldiler. Otuzdokuz yaş biraz geç olmasına rağmen Perihan Hanım’ın geçmis tedavilere verdiği cevap bana gelecek için umut verdi. O zamana kadar kimsenin ilgilenmediği bir konu üzerinde kendileri ile detaylı olarak konuştum ve IVF tedavisinden önce kendisine Liverpool Üniversitesi’nde geliştirdiğimiz NK hücre testini rahim içi dokusunda (endometrium) yapmamızı önerdim. Bu testin kanda yapılan benzerlerinin ayni olmayacağını da kendilerine anlattım.

    Perihan Hanım’in test sonuçları çok yüksek çıktığında kendilerine bu şartlarda gebe kalmasının çok zor olacağını söyledim. Rahim içindeki yüksek sayı ve potansiyeldeki öldürücü NK hücreleri içeri konulacak embriyoları derhal etkisiz hale getirecek ve öldürecek kadar güçlü idi. Buna rağmen eğer tedavi edersek IVF sonucundan ümitli olabileceğimizi çünkü NK hücre aktivitesini özel bir serumla bastırabileceğimizi anlattım. Böylece normal IVF prosedüründen sonra, embriyo rahim içine transfer edilmeden önce serumla Perihan Hanım’ın bağışıklık sistemini geçici olarak yavaşlatarak rahim içi yaşam şartlarını rahatlatma yoluna gittik.

    Perihan Hanım beklediğimiz gibi tedaviye çok iyi cevap verdi ve sağlıklı embriyolar gelişti. Laila Rose problemsiz bir gebelik sonucu doğduğu gibi çiftin sağlıklı olan diğer embriyoları da dondurularak gelecekte kullanılmak üzere saklandı.

    Bu şekilde teşhis ve tedavisini yaptığımız, giderek bebek sahibi olan daha önce başarısız olmuş yüzlerce hastamız var. Bu çiftlerin başarılı gebelik oranları normal oranların iki misli civarında. Su anda bizim elimizdeki verilerin sağlamlığına güvenerek uluslararası bir araştırma programı hazırlanmakta. Bu araştırmanın sonuçlarına göre yakında bu NK testinin gebe kalmak isteyen ya da düşük yapan her kadına daha ilk aşamalarda yapılması mümkün olabilir.”

    Kaynak: sabah.com.tr/saglik/2016/04/04/ingiltere-turk-tup-bebek-doktorunun-cigir-acan-yontemini-konusuyor

  • Tüp bebek tedavisinde doğru bilinen yanlışlar

    Tüp bebek tedavisinde doğru bilinen yanlışlar

    Prof. Dr. Bülent Tıraş, tüp bebek tedavisinde doğru bilinen yanlışlarla ilgili bilgiler aktaracak.

    Tüp bebek tedavisi hakkında doğru bilinen yanlışları anlatmadan önce tüp bebek minin dahi hal arasında oldukça yanlış bilinen bir yöntem olduğunu bildirmekte fayda olacağını düşünüyorum.

    Tüp bebek tedavisi ağrılı bir tedavi yöntemidir. (Yanlış)

    Tüp bebek tedavisi genel anlamda üç aşamadan oluşmaktadır. Tedavinin yumurtaya müdahaleden oluşan ilk kısmında yumurtaların geliştirilmesi için bazı enjeksiyon ve ilaç tedavileri uygulanmaktadır. Bu tedavi esnasında kesinlikle bir ağrı görülmesi durumu söz konusu olmayacaktır. Geliştirilen yumurtaların toplanması aşaması olan ikinci aşamada laboratuvar ortamında yapılan döllenme işlemi esnasında da dahili bir müdahale bulunmadığından kesinlikle acı duyulmamaktadır. Son aşama olan embriyo transferinde ise ortalama 10 dakikada gerçekleşen bir işlem gerçekleştirilir ve yine ağrı duyulmaz.

    Tüp Bebek Tedavisi Prof. Dr. Bülent Tıraş’ a Sorularınız için Tıklayın!

    Tüp bebek tedavisi yatarak dinlenme gerektirir (Yanlış)

    Tedavi sürecinde komplike durumlar görülmediği sürece istirahat gerekmemektedir.

    Tüp bebek her yaşta denenebilmektedir (Yanlış)

    Tedavi sürecinde başarıyı olumlu olarak etkileyen en önemli faktörlerin başında yaş gelmektedir.  İlerleyen yaşlarda tüp bebek tedavisinde başarı oranı azalmaktadır.

    Yumurta toplanması işlemi erken yaşta menopoza neden olur (Yanlış)

    Sağlıklı bir kadın ergenlik döneminden sonra 400 – 500 bin yumurta hücresine sahiptir. Bunlardan sadece 500 kadarı olgunlaşırken kalan yumurtalar kendiliğinde ölür, gebelik oluşması için sağlıklı birkaç yumurta hücresi yeterli olacaktır. Kalan yumurtalar da süreç içerisinde sürekli kendini yenilediğinden yumurta toplanma işleminin menopoz zamanı hakkında bir etkisi yoktur.

    Tüp bebek tedavisinde ikinci denemeler daha başarılıdır (Yanlış)

    Tedavi sürecinde başarısız olan birinci denemeden sonraki 3 denemede başarı şansı hemen hemen aynıdır. Dördüncü denemeden sonra ise tüp bebekte başarı şansı biraz daha azalmaktadır. Tedavide hedeflenen en önemli nokta; ilk denemede gebelik oluşturarak başarı elde edilmesidir.

    Tüp bebek tedavisinde çoğul gebelikler daha çok görülmektedir (Yanlış)

    Tüp bebek tedavisinde genel olarak çoğul gebeliklerin görülmesi mümkündür ancak embriyo transferi esnasında transferi yapılan embriyo sayısında yapılan seçim ile çoğul gebelik riski ortadan kaldırılmış olacaktır.

    Tüp bebek tedavisinde başarı şansı % 100’lere varmaktadır (Yanlış)

    Hangi şartlarda olursa olsun tüp bebekte başarı şansı ortalaması % 50-60 civarındadır.

    Kaynak: http://www.bulenttiras.com/tup-bebek-tedavisinde-dogru-bilinen-yanlislar/

  • Baş ağrısından kurtulmanın yolları

    Baş ağrısından kurtulmanın yolları

    Yaşam kalitemizi olumsuz yönde etkileyen ve toplumda en sık görülen gerilim tipi baş ağrısından aslında gerek koruyucu ilaçlarla gerekse günlük yaşam alışkanlıklarında düzenlemeler yaparak korunmamız mümkün.

    Nöroloji Uzmanı Dr. Aylin Öztürk Yavuz baş ağrısından korunmak için yaşam alışkanlıklarımızda almamız gereken önlemleri anlattı.

    İstirahat edin

    İstirahat özellikle aşırı egzersiz ya da yorgunluğa bağlı baş ağrısını önlemek için gerekiyor. Kan dolaşımını düzenleyerek tüm organlara ve özellikle de beyne oksijen girişini artırarak ağrıdan koruyucu etki gösteriyor.

    Bol bol su için

    Su, kan dolaşımını kolaylaştırdığı ve gerekli elektrolit ile minerallerin dengesini sağladığı için baş ağrısından koruyucu etki gösteriyor. Bu nedenle her gün 2 litre su içmeyi alışkanlık haline getirin. Ayrıca yoğun alkol, kafein ve şeker alımı da baş ağrısını tetikliyor. Bunların alımını kısıtlamak kan dolaşımını rahatlatarak ağrı yapıcı maddelerin uzaklaştırılmasını kolaylaştırıyor.

    Stresten arının

    Günlük yaşam fonksiyonlarını zorlaştıran depresyon ve anksiyete gibi psikiyatrik bozukluklar baş ağrısını tetikleyen ve uzman hekime başvurulmasını gerektiren hastalıklar. Ancak özellikle yoğun stres altında olduğunuz dönemlerde belki günü basitçe planlayıp organize etmek ya da gün içinde kendinize ait serbest zamanı uzatmak, baş ağrısından korunmak için de işe yarayabiliyor.

    Soğuk /sıcak uygulaması yapın

    Sıcak veya soğuk uygulaması özellikle gerilim tipi baş ağrısında gergin kasları gevşetmek üzere uygulanabilen bir yöntem. Ilık havlu ya da bir beze sarılmış buz kalıpları alın, şakak ile boyun bölgesine yerleştirerek bir süre bu şekilde tutun. Ardından aynı işlemi 20 dakika arayla 3 kez tekrarlayın.

    Gevşeme terapilerinden faydalanan

    Gevşemek demek, televizyon karşısında koltuğa uzanmak değildir. Gevşeme terapileri normal koşullarda hayatımızın içinde olmayan, ancak öğrenip çaba göstererek çok yararını görebileceğimiz çeşitli tekniklerdir. Derin nefes alma, yoga, davranış terapileri ile akupunktur gibi gevşeme terapileri beyindeki serotonin düzeyini artırıyorlar. Bu sayede baş ağrısından korunmada etkili oluyorlar. Bu terapilerden size uygun olanları tercih edebilirsiniz.

    Uykunuz ne az, ne de fazla olsun

    Uyku vücudun kendini onarması ve yeniden yapılandırması için en önemli süreçlerden. Bu nedenle uyku eksikliği her türlü ağrı için tetikleyici oluyor. Düzenli ve aynı saatlerdeki uyku ile esas olarak beynin biyoritmimizi sağlama görevi uygun bir şekilde gerçekleşmiş oluyor. Calışmalar 1-3 gece süren 1-3 saatlik uyku azalmasının ağrıyı tetiklemeye yeteceğini bildiriyor. Uyku öncesi alışkanlıklarınız ve uyku ortamınız da uyku kalitesini belirlemede önemli rol oynuyor. Uyku düzeninizi; vücudun ihtiyacı olan bir erişkin için günde ortalama 6 saatten daha az uyumamak ve 10 saati de aşmamak şeklinde düzenleyin. Çok geç saate kalmadan aynı saatte uyuyup aynı saatte uyanmanız da ağrıdan koruyucu etki gösterecektir.

    Duruşunuza dikkat edin

    Düzgün bir duruş özellikle kasların gerginliğini alarak ağrıyı azaltmaya yardımcı olabiliyor. Ayakta iken omuzlarınızı geriye ve yukarıya doğru itip, karın ile kalça kaslarınızı içe çekerek bu postürü sağlayabilirsiniz. Otururken de vücudunuzun dik olmasına ve başınızı öne doğru eğmemeye özen gösterin.

    Masaj yaptırın

    Masaj hem stresin, hem de kas gerginliğinin azalmasında oldukça etkili bir yöntem. Baş ağrısından korunmak için özellikle boyun ve omuz bölgesi kaslarına masaj yaptırmanızda fayda var.

    Sigara içmeyin

    Sigara gerek kokusu, gerekse vücutta yarattığı kan dolaşımı değişiklikleri ve ağrıyı uyaran toksik kimyasal maddeler içermesi nedeniyle baş ağrısını tetikliyor. Sigara içiyorsanız bu sağlıksız alışkanlığınızdan bir an önce vazgeçin.

    Düzenli egzersiz yapın

    Egzersiz mutluluk hormonunun salınmasını sağlıyor, kan dolaşımını düzenliyor ve kasları gevşetiyor. Bu özellikleri sayesinde baş ağrısından koruyucu etki gösteriyor. Haftada 3 gün en az 30’ar dakika vücudunuzu yormayan yürüyüş, jogging gibi sporları yapmaya özen gösterin.

    Öğün atlamayın

    Alınan gıdaların türünden çok, öğün atlamak, bir başka deyişle uzamış açlık baş ağrısını tetikleyebiliyor. Bu nedenle ara öğünlerle birlikte günde 5-6 öğün beslenmeyi ihmal etmeyin.

    Ilık duş alın

    Ilık duş kasları gevşeterek baş ağrısından koruyabiliyor. Fazla sıcak ya da soğuk duş ise kan dolaşımını olumsuz yönde etkileyerek baş ağrısını artırıcı etki gösterebiliyor.

     

    Kaynak: gazeteyeniyuzyil.com

  • Vajinal doğum mu Sezeryan mı?

    Vajinal doğum mu Sezeryan mı?

    Vajinal doğum mu?

    Normal doğum adıyla bilinen yöntem, aslında vajinal doğumu ifade ediyor. Doğum eylemi, anne adayının hissedebildiği rahim kasılmalarının düzenli hale gelmesiyle (10 dakikada en az üç adet) başlayan ve önce bebeğin, sonra da plasentanın doğması ile sonuçlanan sürecin tümünü tanımlıyor. İlk evreyi doğum ağrılarının başlamasından, rahim ağzının bebeğin önde gelen kısmının dışarı çıkmasını sağlayacak tam açıklığa (10 cm) ulaşmasına dek geçen dönem oluşturuyor. İkinci evre rahim ağzının tam açıklığa ulaşmasından bebeğin doğmasına kadar geçen süre; üçüncü evre ise plasentanın çıkması ile sonuçlanıyor.

    Annenin doğum için sezaryen gibi majör bir ameliyat geçirmemesi ve böylece daha hızlı mobilize olup, iyileşmesi vajinal doğumun avantajlarını oluşturuyor. Sezaryende görülen ameliyat geçirmeye özgü birtakım komplikasyonlar vajinal doğumda daha azalıyor. Anne ve bebek arasındaki iletişim de vajinal doğum sonrası daha hızlı ve etkili sağlanabiliyor. Bebek açısından bakıldığında, “yenidoğanın geçici takipnesi” adı verilen geçici solunum problemi ile yenidoğan ve erken çocukluk döneminde astım hastalığı da vajinal doğumdan sonra az görülüyor. Öte yandan annenin sütünün gelmesi ya da yenidoğan sarılığı açısından bakıldığında, vajinal doğum ile sezaryen arasında önemli bir fark bulunmuyor.

    Vajinal doğum sonrasında idrar torbası ve makatta sarkmalar, ilerleyen yıllarda idrar kaçırma problemleri, sezaryen doğumlarına göre daha fazla olabiliyor. Yani sezaryen ile doğum annenin pelvik tabanını koruyor. Vajinal doğum çok yakın takip gerektiriyor. Bebeğin 4500 gr’ın üstüne çıktığı durumlarda vajinal doğum risk taşıyabiliyor.

    Sezaryen doğum mu?

    Sezaryen doğum, bebeğin anne karnına yapılan bir kesiden ilerleyerek, rahmin kesilerek doğurtulmasını ifade ediyor. Aşamaları; anestezi (epidural ya da genel) uygulamasının ardından, anne karnının temizlenip örtülmesi, yatay bir kesi yapılarak karın içinden rahime ulaşılması, rahmin kesilerek açılıp bebeğin ve plasentanın çıkartılmasını kapsıyor. Takiben rahim ve batın katları anatomik planda cerrahi olarak kapatılıyor. Riskleri tüm cerrahi müdahalelerde olabilecek enfeksiyon, emboli ya da rahim kesisinin tekrar kanaması şeklinde sayılabiliyor. Bazen rahmin doğumdan sonra kasılmaması “atoni” denen duruma yol açarak, anne adayının aşırı kan kaybına yol açabiliyor. Bu durum rahmin alınmasına dek ilerleyebilecek bir sürecin başlamasına neden olabiliyor. Atoniye, sezaryen doğumlardan sonra daha fazla rastlanılsa da vajinal doğumların ardından da görülebiliyor.

    Sezaryen ile doğumun önemli sonuçlarından birisi de sonraki gebeliklerde plasentanın invazyon anomalileri denilen problemlerine yol açmasına zemin hazırlaması. Sık olmamakla birlikte, bu durum sonraki gebeliklerin doğumunda ciddi kanama problemlerine ve bazen de rahmin alınmasına yol açabilecek bir sürecin oluşmasına yol açabiliyor. Burada plasenta, önceki sezaryen kesisine ve rahim ağzına yapışarak rahimden ayrılmayarak, hayatı tehlikeye sokabilen kanamalara neden olabiliyor. Bu durum nadir de olsa çok fazla sayıda sezaryen yapılan ülkelerde artık ciddi bir sağlık sorunu olarak belirtiliyor.

    “Doğum için hangi yöntemi seçmem gerekiyor?” sorusu hamile kadınların aklını çok karıştırıyor. Bir yandan doktorlarından öneriler alıyorlar, diğer yandan da çevrelerinden duydukları türlü doğum hikayeleri derken karar vermek iyiden iyiye zorlaşıyor. Biz de bu konuda en doğru bilgiyi almak için bu soruyu bir uzmana yönelttik. Tüp Bebek, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. L. Cem Demirel, vajinal (normal) doğum ile sezaryen doğum hakkında merak edilenleri Formsanté okuyucuları için anlattı.

    SONUÇ

    Vajinal doğum ameliyatla gerçekleşmediği için iyileşme ve günlük hayata dönme daha hızlı oluyor. Buna ek olarak, cerrahi sonrası ortaya çıkan komplikasyon riskleri de ortadan kalkıyor. Anne ve bebek arasındaki iletişim ise bu doğum yönteminin ardından daha hızlı ve etkili sağlanabiliyor. Sezaryen doğum ise kadının pelvik tabanını koruyor. Vajinal doğumun iyi takip edilmemesine bağlı, bebekte oluşabilecek oksijensiz kalma durumlarının da önüne geçiyor. Ayrıca sanılan aksine annenin sütünün gelmesi ya da yenidoğan sarılığı açısından bakıldığında, vajinal doğum ile sezaryen arasında önemli bir fark bulunmuyor.

    Formsante 2016 – Ocak sayısı
    Ayşegül Uyanık Örnekal

  • Tüp bebek tedavisi

    Tüp bebek tedavisi

    Tüp bebek tedavisi, anne ve baba adayından temin edilen üreme hücrelerinin, vücut dışında laboratuar koşullarında geliştirilmesidir. Ardından gelişen embriyolar anne adayının rahmine transfer edilir. Tedavi süresi; kısırlık sebebine ve süresinde göre değişkenlik göstermekle beraber, genellikle yaklaşık bir ayda tamamlanmaktadır.

    Tüp bebek nedir?

    Doğal yöntemlerle gebelik sağlamayan çiftler, yardımcı üreme yöntemlerine başvurabilirler. Bu yöntemler ile sperm ve yumurta hücresi, uygun koşullarda bir araya getirilir ve hamileliğin gerçekleşmesi için uygun şartlar oluşturulur.

    Tedavi için ilk olarak anne adayının yumurtalıkları uyarılır. Bu sayede birden fazla yumurta elde edilebilir. Ardından da yeterli olgunluğa ulaşan yumurtalar toplanır ve eş zamanlı olarak baba adayından sperm örneği alınır. Alınan üreme hücreleri laboratuar ortamında birleştirilir. Ardından da embriyo transferi için hazırlanır.

    Tüp bebek tedavisi 5 aşamalı bir tedavi sürecidir:

    • Hasta ile tedavi öncesi ön görüşme
    • Yumurtaların uyarılması
    • Yumurtaların toplanması
    • Yumurtaların döllenmesi (fertilizasyon)
    • Embriyo transferi
    • Kontrollü Ovarian Hiperstimülasyon (Yumurtalıkların uyarılması)

    Tüp Bebek Tedavisi Prof. Dr. Bülent Tıraş’ a Sorularınız için Tıklayın!

    İlk olarak anne adayı yaklaşık 15 gün boyunca ilaç tedavisi ile hazırlanır. Bu aşamaya adetin ikinci günü başlanır. Yumurtalıkların uyarılması aşaması boyunca anne adayı sık sık merkeze gitmelidir.  . Bu sayede yumurtalıklarının durumunu ultrason ile değerlendirmek mümkündür. Her hasta için, yaş, yumurtalık rezervi, hormon değerleri belirlenir ve bunlara bağlı olarak en uygun tüp bebek uygulama yöntemine karar verilir. Bu aşamada da anne adayının hastanede ya da merkezde kalmasına gerek yoktur.

    Yumurta toplama aşaması

    Yumurtalar belirli bir olgunluğa ulaştıktan sonra oldukça pratik bir işlemle alınır. Bu aşamada yumurtalar, vajinal ultrason ile vakum yöntemi ile toplanır. Anne adayının daha rahat ve sakin olması için çeşitli sakinleştiriciler ya da lokal anestezi uygulanabilir. Genel anestezi rutin olarak uygulanmamaktadır. Ancak doktor ve kadının kararı ile uygulanabilir.

    Bu aşama yaklaşık 20 dakikada tamamlanmaktadır. Anne adayının işlemden sonra birkaç saat merkezde dinlenmesi gerekir. Ardından evine ve günlük yaşantısına dönebilir.

    Döllenme Aşaması (IVF/ICSI)

    Yumurta toplama aşaması ile eş zamanlı olarak baba adayından sperm örneği alınır. Elde edilen bu üreme hücreleri, laboratuar koşullarında incelenir. Ardından da içlerinden en kaliteli olan hücreler seçilir. Olgun ve uygun durumdaki yumurtalar kültür sıvısının içine konularak inkübaötürde 37’lik ısı altında ve %5-6 seviyelerinde CO2 oranı sabit tutularak yaklaşık 4 saat bekletilir.

    Seçilen kaliteli üreme hücreleri ise, mikroenjeksiyon ya da klasik tüp bebek yöntemi ile döllendirilir.

    Embriyo transferi

    Bu aşama yaklaşık olarak 5 dakikada tamamlanmaktadır. Seçilen kaliteli embriyo, anne adayının rahmine transfer edilir. Bu aşamada herhangi bir acı ya da ağrı duyulmaz.  Hasta, transferden 1-2 saat sonra evine gidebilir.

    Gebelik testi

    Embriyo Transferi sonrası 12. günde gebelik testi yapılır.

    Kaynak: http://www.bulenttiras.com/tup-bebek-tedavisi-suresince-hastanede-yatmak-gerekli-midir

  • Vulva kaşıntı ve yanma hissi

    Vulva kaşıntı ve yanma hissi

    Jinekolojik hastaların en sık başvuru sebeplerinden biri alt genital sistem enfeksiyonlarıdır. Vulva kaşıntı ve yanma hissi jinekolojik muayeneye gelenlerin % 10’nda görülür.Genital sistem enfeksiyonlarının arasında en sık parazitler vardır.Parazitlerden en sık rastlanılan pedikülozis pubis(bit),uyuz,genital siğiller(condyloma accuminata) ve genital herpeslerdir.Bu parazitler dış genital sistemde kaşıntı,siğil,içi su dolu kesecikler veya ülserasyon şeklinde yaralara sebep olur.

    Vulvadan sonra diğer enfeksiyon kaynağı vajinadır. Vajinal enfeksiyonlarda kaşıntı,akıntı,ağrılı cinsel ilişki,idrar yanması görülebilir.Akıntı enfeksiyonlarda kötü kokuludur.

    Bakteriyel vajinozis vajinitin en sık görülen nedenidir.Seksüel geçişli bir enfeksiyon değildir.Enfeksiyona sebep olan ajan patojen tek bir mikroorganizma değildir.Genellikle vajinanın normal florası bozulur ve anaerobik bakteri miktarında anormal artış olmuştur.Genelde gri-beyaz balık kokulu akıntı vardır.Tedavisi uygun antibiyotik ve vajinal tablet kullanımı ile yapılır.İkinci etken trichomonas enfeksiyonlarıdır. Seksüel geçiş vardır.Köpüklü akıntı kötü kokulu ,bol miktardadır.Akıntı rengi yeşilimsidir. Muayenede vulva(dış genitalde)da,vajinada ödem ve kızarıklık vardır.
    Mantara bağlı vajinitler akıntıların bir diğer nedenidir.En önemli bulgusu kaşıntı,artmış beyaz süt kesiği akıntıdır.

    Vulva kaşıntı ve yanma hissi
    Vulva kaşıntı ve yanma hissi

    Bir diğer alt genital sistem enfeksiyonu servisitdir.Servisit rahim ağzı iltihaplanmasıdır.En sık nedeni trichomonas enfeksiyonu ve gonore(bel soğukluğu)dir.Servisitlerde antibiyotik ve vajinal tabletlerle tedaviye cevap vermeyen inatçı akıntılar vardır.

    Alt genital sistem enfeksiyonları arasında idrar yolu enfeksiyonları(İYE)da vardır.İdrar yaparken yanma,sık idrara çıkma,sürekli idrara sıkışma hissi ve kasıkda orta bölgede hassasiyet gibi şikayetler görülür.
    Yukarıda bahsedilen enfeksiyonların hepsi uygun antibiyotiklerle tedavi edilebilir.İnatçı vakalarda uygun antibiyotik ve ajan patojen tesbiti için ,vajinal kültür,antibiyogram yapılır.

    Vajinada Kaşıntı İçin Doğal Tedavi Yolları Tıklayın!

    Üst genital sistem enfeksiyonlarında en sık görülen kronik endometrit(rahim iç tabakası iltihabı)dir.Alt vajinal enfeksiyonlarının serviksden yukarıya doğru çıkmasıyla oluşur.Birçok kadında bulgu vermez,sessiz seyreder.En onemli bulgusu adet dışı kanamalar,cinsel ilişki sonrası görülen kanamalardır.Akut endometrit oluşmuşsa kasıkda orta hatta hassasiyet,ağrı olabilir.

    Üst genital sistemi etkileyen enfeksiyonlar genel olarak PID olarak adlandırılır.PID 16-25 yaş arası genç hasta grubunda görülen ciddi enfeksiyonların en sık rastlanılanıdır.Bazı faktörlere bağlı olarak geçtiğimiz en son 2-3 on yıllık süreçte PID oranında artş olmuştur.Toplumsal değer yargılarındaki artan liberalleşmenin olumsuz etkisi olmuştur.Trichomonas gibi seksüel geçişli enfeksiyon oranlarında artış vardır.PID vakalarının %15 i endometrial biyopsi,küretaj ve RİA takılması gibi işlemlerden sonra oluşmaktadır.Vakaların %85 i ise cinsel aktif,üreme çağındaki kadınlarda kendiliğnden oluşur.Alt genital enfeksiyonlarının tedavisi ,üst genital enfeksiyonlarının görülme oranını ciddi oranda azaltmaktadır.

    Op. Dr. Ayşe DARAMA tarafından yazılmıştır.

  • Diş beyazlatmanın zararı var mıdır?

    Diş beyazlatmanın zararı var mıdır?

    Dişler yıllar içerisinde yiyecekler,içecekler(kahve,şarap,çay v.b.) ve sigara tüketimi nedeniyle beyazlıklarını kaybedebilirler.bu durumu düzeltmek için diş beyazlatma işlemi yapılabilir.Diş beyazlatma işlemi porselen kaplamalarla karşılaştırıldığında kolay,güvenilir,ekonomik ve dişler aşındırılmadığı için daha koruyucu bir işlemdir.

    Dişlerde neden lekelenme ve renk değişimi olur?

    Diş rengi, göz rengi ve saç rengi gibi kişiye özgüdür.Dişin içerdiği elementlerin birbirine göre oranı dişin rengini belirler.Mine yüzeyi gözle görülmeyen küçük delikli bir yapıya sahiptir.Bu nedenle dişin doğal rengi zaman içerisinde dış etkenlerden etkilenerek değişebilir.

    Her çeşit renkleşmede aynı sonucu alabilir miyiz?

    Zaman içinde oluşan sarı ve hafifçe kahverengi renkleşmeler en iyi sonucu verirler. Koyu kahve,mavi-gri renkleşmeler ise dişin en derin yapılarına yerleşmiş zor beyazlatılan renkleşmelerdir. Bu tür renkleşmeler genellikle dişin gelişimi esnasında tetrasiklin gibi antibiyotiklerin kullanımı sonucu oluşurlar ve istenilen sonucun elde edilmesi için beyazlatma seans sayısının arttırılması gerekebilir.

    Diş beyazlatmanın zararı var mıdır?
    Diş beyazlatmanın zararı var mıdır?

    Tedavi nasıl uygulanır?

    Seçilebilecek iki tip tedavi yöntemi vardır.Bunlardan ilki dişhekiminizin kliniğinde daha hızlı sonuç alınan yöntemdir.(office bleaching) Diğeri de yine hekiminiz tarafından hazırlanan size özel apareyle sayesinde evde kendinizin uygulayacağı yöntemdir.(home bleaching)

    Office tipi beyazlatma nasıl yapılır?

    Beyazlatma işlemi tek seansta yapılır,ancak gerekli ise seans tekrarlanabilir.bu amaçla dişetleri izole edilerek dişler üzerine beyazlatma özelliğine sahip bir jel uygulanır.Jeli aktive etmek için özel ışık kaynakları kullanılır.

    Ev tipi beyazlatma nasıl uygulanır?

    Evde yapılan beyazlatma yöntemi de dişhekiminin denetiminde yapılır.İlk randevuda hastanın dişlerinden ölçü alınır ve dişlerin üzerine geçecek şeffaf plaklar hazırlanır.Evde beyazlatma yapan kişi tarafından kullanılan bu plak,hastanın dişlere beyazlatma maddesinin uygulanmasını ve dişetlerinin korunmasını sağlar.

    Ne kadar sürede beyazlatma işleminin sonucunu alabilirim?

    Klinikte yapılan beyazlatma işlemi ortalama 40 dakika ile 1 saat arasında sürer.Beyazlatmadan birkaç gün sonra dişlerin rengi son halini alır.Evde yapılan beyazlatma işlemi ise 1-2 hafta içerisinde sonuç vermektedir.

    Beyazlatma yapılırken ağrı duyar mıyım?

    Her hastada olmasa da çok az bir hassasiyet duyulabilir.Bu durum 24 saat içerisinde geçer.

    Piyasada satılan beyazlatma ürünleri kullanılabilir mi?

    Hekime danışmadan marketlerdeki beyazlatma ürünlerini kullanırsa ve hastanın dişlerinde dentin tabakası açıktaysa geçmek bilmeyen diş hassasiyetleri ile karşı karşıya kalınabilir.Bu nedenle beyazlatma ajanları mutlaka dişhekimi kontrolünde kullanılmalıdır.

    Kanal tedavisi nedeniyle rengi değişen dişlerin beyazlatılması da mümkün mü?

    Eğer beyaz dişler arasında diğer dişlere göre daha koyu renkli bir diş varsa bu diş canlılığını yitirmiş veya kanal tedavisi yapılmış bir diştir.Bu dişe yapılacak beyazlatma işlemi ile dişin rengi açılabilir.Hekim tarafından diş içerisine beyazlatıcı madde konur ve 1-2 gün aralıklarla bu madde istenilen sonuç alınıncaya kadar değiştirilir

    Beyazlatma sonrası nelere dikkat etmeliyim?

    Klinikte yapılan beyazlatma işlemini takiben 2 gün süre ile renkli gıdalardan(çay,kahve,sigara,kırmızı şarap,vişne suyu gibi) uzak durmakta fayda vardır.

    Dt. Berk GÖL tarafından yazılmıştır.

  • Rahim Dönmesi Nedir?

    Rahim Dönmesi Nedir?

    Rahim karın boşluğunda yer alan ve dik bir şekilde duran organdır. Rahmin şekli ters bir armuta da benzetilebilir. Rahim, ön mesaneye doğru eğik bir pozisyonda durmaktadır. Fakat bazı kadınlarda rahim arkaya doğru ve yatık pozisyonda yer alır. Bu duruma retrovert uterus yani rahim dönmesi veya ters rahim denir.

    Bir kız bebek doğduğu andan itibaren rahmi belirli bir pozisyondadır ve bu pozisyon normal şartlar altında kızın hayatı son bulana kadar değişmez. Kadınların %85’inde rahimler öne doğru pozisyon alırlar. Rahmin öne doğru durması anatomik yapının bir biçimidir. Rahim dönmesi, doğumsal gelişimin tamamen öne doğru tamamlanamadığı anlarda görülür. Ancak bazı sebeplerden dolayı rahim dönerek ters bir duruş pozisyonuna gelebilir.

    Rahim Dönmesi Nedir?
    Rahim Dönmesi Nedir?

    Rahim dönmesinin nedenleri

    Vajinal doğum esnasında rahmin pozisyonunu değiştirmesi, rahim dönmesinin önemli nedenlerindendir. Bu durumun sebebi de rahmi yerinden öne yatık pozisyonda tutan kasların gebelik esnasında zorlanmasıyla rahmi ters pozisyona getirmesidir. Bu durum menopoz döneminde de yaşanabilir. Menopoz döneminde rahmi yerinde tutan doku ve bağlarda meydana gelebilecek bir gevşeme rahmi arkaya doğru iterek ters dönmesine neden olabilir.

    Bir başka neden de, pelvis kaslarının içinde yer alan bazı hastalıkların rahmin geriye doğru itilmesine neden olmasıdır. Endometriozis bu hastalıkların başında yer alır. Tüplerdeki iltihaplanma ve cerrahi müdahaleler sonucunda meydana gelen yapışıklıklar da rahmin ters dönmesine yol açabilir. Rahmin ters durması normal bir anatomik durum kabul edilmemektedir.

    Ters duran bir rahmin belirtileri nelerdir?

    • Cinsel birliktelik esnasında kadın ağrı duyabilir.
    • Kadın dönem dönem, kısa süreli bel ağrıları yaşayabilir.
    • İdrar yolu enfeksiyonları meydana gelebilir.
    • Tampon kullanılırken zorlanma yaşanır

    Tüm bu belirtilerin dışında bazı kadınlarda rahim dönmesi hiçbir belirti vermeyebilir. Bu durum kadının rutin jinekolojik muayenesinde ortaya çıkabilir. Jinekolojik muayene tanısının yanında transvajinal ultrasonografi incelemesi de yapılarak kesin tanı konulur.

    Rahim dönmesinin tedavisi

    Rahim dönmesinde tedaviye gerek yoktur. Bazı durumlarda hekimler şiddetli geçen adet dönemi ve kasık ağrılarını önlemek için vajinal pesser uygulamasını deneyebilirler. Ancak bu uygulama kesin sonuç vermez. Ters bir şekilde duran rahim muayene ile normal konumuna alınamaz. Bazı doktorlar, ağrıları dindirmek için cerrahi düzeltme ameliyatını önermektedirler. Ancak bu ameliyatların nasıl bir sonuç vereceği bilinmediği için tavsiye edilmemektedir.

    Rahmin ters durması gebeliğe engel teşkil eder mi?

    Eğer, rahmin ters durmasının altında yatan bir başka sebep yoksa (endometriozis gibi) rahmin ters durması gebeliğe engel teşkil edebilecek bir durum değildir. Rahmin ters durması her zaman kısırlığa yol açmamaktadır.

    Ters rahimle hamilelik mümkün mü?

    Rahim dönmesi sorunu yaşayan kadınlar, gebe kalabilirler. Çünkü gebeliğin ilerlemesiyle birlikte rahim de büyüyeceği için uterus hamilelikteki normal pozisyonunu alır. Böylelikle bebek vajinal yolla veya sezaryen ameliyat ile dünyaya sorunsuzca getirilebilir. Yani gebelik öncesinde rahmin ters durması, normal doğum için herhangi bir risk teşkil etmez.

    Doğumdan ardından ise, rahim küçülmeye başlar. Geçen lohusalık döneminden sonra da rahim yine eski haline gelerek retrovert halde kalır.

    Kaynak: http://jinekoloji.com/rahim-donmesi-nedir

  • Beyaz dişler için 4 doğal yöntem

    Beyaz dişler için 4 doğal yöntem

    Beyaz dişler için 4 doğal yöntem… Bembeyaz bir gülümseme herkesin hoşuna gider, ama beyaz dişler sadece güzellik değil aynı zamanda sağlık için de önemli.

    Beyaz dişler için 4 doğal yöntem

    Beyaz dişler için 4 doğal yöntem
    Beyaz dişler için 4 doğal yöntem

    “Yağ Çalkalama” yöntemi

    Bu eski yöntem, birçok sağlık problemi için kullanılan, ve ağız sağlığınızı arttırabilen bir yöntem. Yağ çalkalama hem dişleri beyazlatıyor, hem de pembe ve sağlıklı dişetlerine sahip olmanızı sağlayabilir. Sabah rutininize eklemesi de çok zor değil.

    Yapması biraz zaman alıcı ancak zor değil. Bir yemek kaşığı yağı alıp, 20 dakikalığına ağzınızda gargara yapıyorsunuz, hem dişleriniz beyazlıyor hem de ağzınızda oluşan bakterilerden kurtulabiliyorsunuz. Alışması biraz zor olduğu için, daha kısa sürelerle başlayıp, yavaş yavaş 20 dakikaya ulaşmak da mantıklı. Her yağ bunun için uygundur, ama Hindistan cevizi yağını öneriyoruz. Karbonatın aksine, bu günlük olarak yapılabilir, ancak yağı yutmamaya dikkat edin.

    beyaz dişler için
    beyaz dişler için

    Karbonat

    Karbonat sağlık meraklısı herkesin dolabında bulunması gereken bir madde. Normal ağız sağlığı rutininize bir haftalığına karbonat eklemek, diş renginizde fark edilir bir değişiklik sağlayacaktır. Masadan kıyafete kadar her lekeyi çıkarmakta kullanılan karbonat, dişler üzerinde de iyi bir iş başarıyor.

    Uygulaması da çok kolay. Bir haftalığına, diş fırçanıza macun sürdükten sonra, karbonata batırın. Ön dişlerinizle başlamakta fayda var, böylece karbonat ilk olarak görülmesi en kolay dişlere nüfuz edecektir. Bu tekniği bir hafta kullandıktan sonra ara vermeye özen gösterin, çünkü karbonat her ne kadar bir hafta gibi kısa sürelerde zararsız olsa da, aşırı ve uzun süreli kullanımı dişlerinize zarar verebilir.

    Çilek

    Kırmızı olmalarına rağmen, çileklerin dişleri beyazlatma gibi bir etkisi vardır. Çilekte bulunan malik asit, lekeleri doğal yoldan kolayca çıkarmaya yarar, ve çilekteki C Vitamini plaklardan kurtulmada etkilidir. Çilek yemek dişlerinizi beyaz tutmanın tatlı bir yolu olabilir.

    Yemekten sonra ağzınızı çalkalayın

    Koyu içecekler ve renkli yiyecekler tüketen insanlar için bu yöntem çok önemli olabilir. Kahve ve şarap gibi içecekler dişlerinizi lekelemeden, ağzınızı suyla çalkalamak dişlerinizin beyaz kalmasına yardımcı olabilir. Eğer ağzınızı çalkalamak mümkün değilse, biraz suyu ağzınızda döndürüp yutmak da lekeleri oluşmadan yok edebilir.

    Kaynak: sabah.com.tr/saglik