Kategori: Sağlık

  • En sık görülen kadın hastalıkları

    En sık görülen kadın hastalıkları

    En sık görülen kadın hastalıklarını uzmanına sorduk.

    Op. Dr. Müzeyyen Almora Güleryüz’e kadınların en çok hangi hastalıklara yakalandıklarını ve bunların belirti, tedavi süreçlerini sorduk:

    Vaginitis – Vulvitis

    Dış genital organ ile vajen bölgesinin inflamasyonuna bağlı oluşan kötü kokulu akıntı, kaşıntı ve ağrı şikayeti ile kendini gösteren bir hastalıktır. Genelde mantar, bakteri ve protozoo enfeksiyonları, iritan maddeler, kullanılan ilaçlar, tümörler ve hormonal değişiklikler bu hastalığa neden olmaktadır

    Dismenore (Ağrılı Adet Görme)

    Adet dönemi öncesi başlayıp, adetin başlaması ile geçen karın ve kasık ağrısı ile karakterize bir durumdur. Ergenlik döneminde sık görülür ancak az da olsa ileri yaşlarda da ortaya çıkabilmektedir. Rahmin salgıladığı prostoglandinin aşırı olması veya buna karşı daha hassas olunması nedeni le ortaya çıkan bu durum beraberinde anatomik bozukluklar da getirebilmektedir. Ağrılı adet görmeye; endometriozis, miyom ve adezyonlar da sebep olmaktadır.

    Endometriozis

    Endometrium adı verilen rahim içi zar tabakasının vücudun başka bölgelerine yerleşip büyümesi durumudur. Bu doku yumurtalık yüzeyine yerleşirse endometrioma (çikolata kisti) olarak adlandırılır. Mesane, bağırsak, karın duvarı ve ameliyat dikişlerinde bile görülebilir. Aylık hormonal değişimler bu doku üzerinde etkili olduğundan ağrı ve kanama yapar. Yapışıklık yapması ve anatomiyi bozmasından dolayı kısırlık sebeplerinden biridir. Diğer belirtileri; ilişkide ağrı, adetli iken kasık ağrısı, bağırsak hareketlerinin ağrılı olması, adetten önce başlayan lekelenmelerdir.

    Miyom

    40 yaşın üstündeki kadınların %30’unda görülebilen, iyi huylu rahim kası tümörüdür. Çoğu kez bulgu vermeyip ultrasonla tesadüfi olarak saptanır. Rahim içindeki yerleşim yerine göre aşırı vajinal kanama, kasık ağrıları, sık idrara gitme isteği, kabızlık, gebelikte düşük ve kısırlık gibi durumlara neden olabilir.

    Premenstrüel Sendrom (PMS)

    Adet döneminin ikinci yarısında ortaya çıkan fiziksel ve davranışsal değişikliklerle karakterize bir durumdur. Klinikte göğüslerde hassasiyet ve ağrı, alt karında şişkinlik, kabızlık, adet öncesinde başlayan ishal, iştah artışı, yorgunluk, duygusal tutarsızlık, depresyon, uyku bozuklukları, sıcak basmaları, gece terlemeleri, migren tipi baş ağrıları görülür. Bu bulgular adet bitimi ile birlikte kaybolur, iki hafta aradan sonra tekrar başlar.

    Over Kistleri

    Yumurtalıklarda gelişen, içi sıvı veya doku içerikli olabilen, kese tarzında yapılardır. Çoğu kez bulgu vermeyip, muayenede saptanırlarsa da bazen kasık ağrısı, anormal adet düzeni, ara kanama, sık idrara gitme isteği, bağırsak hareketlerinde düzensizlik gibi bulgular verebilirler. Kistlerin büyüdükçe rüptüre (karın içine sıvı içeriğini boşaltma) veya bulunduğu yumurtalığı torsiyone etme (anatomisini bozarak kanlanmasını engelleme) gibi komplikasyonlar yapma ihtimali nedeni ile takip ve tedavisi gerekmektedir.

    Polikistik Over Sendromu

    Hormonal bozukluklar sonucunda, düzensiz veya hiç adet görememe ile karakterize genetik bir hastalıktır. Yüzde ve vücutta erkek tipi kıllanma, erkek tipi saç dökülmesi, akne, şeker metabolizması bozukluğu, obezite gibi klinik görünümlerinin yanında; ileri yaşlarda kalp hastalıkları, diyabet ve hipertansiyona sebebiyet vermesi nedeni ile ciddiye alınması gereken bir sağlık problemidir.

    HPV Enfeksiyonu

    Bir grup virüs tipi, genital bölgede siğile; bir grubu ise rahim ağzı kanserine neden olabilir. Düzenli yapılan kontrollerle tanısı konulmaktadır.  Bu virüse karşı geliştirilen koruyucu aşının 2006 yılından beri kullanıldığı da unutulmamalıdır. Kadınlar, herhangi bir şikayeti olmasa da yılda 1 kez düzenli olarak ultrason eşliğinde jinekolojik muayene olmalıdır. 30 yaşından sonra her kadının en az bir defa smear testi ile birlikte HPV testini yaptırması gerekmektedir. Smear testi normal ve HPV testi negatif olan kadınlar, daha sonraki rahim ağzı kontrollerini ise 5 yılda bir yaptırmalıdır. Smear testi 21-29 yaşlarında ise 3 yılda bir tekrarlanmalıdır.

    Kaynak: haber7.com

  • Yumurtalık kistlerine doğal çözüm

    Yumurtalık kistlerine doğal çözüm

    Kadınların korkulu rüyası yumurtalık kistlerine çözüm doğadan geldi. Uzmanlar, kan yapıcı özelliği ile bilinen siyah üzümün aynı zamanda yumurtalık kistlerine de çare olduğunu belirtti.

    Yumurtalık kistlerine doğal çözüm

    Takvim’de yer alan habere göre bilim insanlarının yaptığı araştırmalar sonucunda siyah üzüm tüketmenin; kadınlarda adet düzensizliği, kısırlık, düşük yapma gibi birçok soruna neden olan, yumurtalıklarda oluşan kistleri tedavi edici etkisi olduğu tespit edildi.

    Araştırmanın yürütücülerinden Yrd. Doç. Dr. Oytun Erbaş, Polikistik Over Sendromu‘nun (PKOS) en yaygın kadın hastalığı olduğunu ve yaptıkları araştırmalar sonucunda en fazla siyah üzümde bulunan “resveratrol” adlı bileşiğin bu hastalığı tedavi ettiğini belirtti.

    KİSTLER KAYBOLDU

    PKOS hastalığının kadınlar arasında yüzde 5 ila 10 oranında görüldüğünü vurgulayan Dr. Erbaş, şunları söyledi: “Yapılan deneylerde de resveratrol tedavisi ile yumurtalık kistleri kayboldu. Yumurtlama işlevi tekrar başladı…”

  • Gerilim tipi baş ağrısı

    Gerilim tipi baş ağrısı

    Şehir yaşamı, stres vb nedenlerden oluşan gerilim tipi baş ağrısı tedavi edilebilir!

    Şehir yaşamının yüksek temposunda her geçen gün yaygınlığı artan gerilim tipi baş ağrıları, özellikle kadınlar arasında daha sık görülüyor.

    Ağrının sebebi belirlenmeli

    İnsanların %60–70’i hayatlarının herhangi bir döneminde baş ağrısı ile karşılaşmaktadır. Baş ağrıları tüm dünyada doktora başvuru nedenleri arasında birinci sırada yer alırken…

    Bazen teşhisinde güçlük çekilen hastalıkların belirtisi de olabilmektedir. Herhangi bir şikayetle doktora başvuran hastaların yaklaşık yarısında baş ağrısına rastlanmaktadır.

    Baş ağrıları bazen başlı başına bir hastalık olarak değerlendirildiği gibi, bazen de altta yatan bir rahatsızlığın işareti olarak ortaya çıkabilmektedir.

    Ağrı günlerce sürebiliyor

    Baş ağrılarının %80-90’i migren veya gerilim tipi baş ağrısıdır. Zonklayıcı olmayan ancak günlerce sürebilen gerilim tipi baş ağrılarında;

    Başlangıçta ensede olan ağrı, sıkışma hissi ile birlikte bütün başa yayılır.

    Ense ve sırta doğru kaslar sertleşir.

    Ağrının şiddeti akşamları daha da artar.

    Hastalarda depresif bir ruh hali ve yüz ifadesi görülür

    Bulantı, kusma, ışık, ses ve hareketle şikayetlerde artış olmamaktadır.

    Şiddetli, hafif ve orta derecede görülen gerilim tipi baş ağrılarında kişi migrendeki gibi sakin ve karanlık bir ortam aramak yerine , açık havaya çıkmak istemektedir.

    gerilim_tipi_basagrisi
    Gerilim tipi baş ağrısı

    Baş ağrınızdan 3-6 seansta kurtulabilirsiniz

    Gerilim tipi baş ağrısı nın ilaçla tedavisinde ağrı kesiciler, kas gevşeticiler, stres ve anksiyete giderici ilaçlar kullanılmaktadır. Gerilim tipi baş ağrılarında medikal tedavinin yanı sıra uygulanan el yordamı ile fizik tedavi ve masaj oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Bunun yanında boyun kaynaklı baş ağrılarında da manuel terapi ile olumlu sonuçlara ulaşılmaktadır.

    Manuel terapi sırasında baş boyun bölgelerinde, ağrı şekli ve lokalizasyona göre ilgili noktalara ellerle belli açılarda ve değişik derecelerde basınç uygulanır. Bu şekilde bazı germe, döndürme manevraları yapılmaktadır. Gerilim tipi baş ağrılarındaki tedavi, hastalığın derecesine göre 3-6 seans sürebilmektedir. Bu tedavi yönteminin dünyada yaygınlığı giderek artmakta olup, örneğin İngiltere’ de doğal tedaviler arasında 1. sırada yer almaktadır.

    Kaynak: haberturk.com/saglik

  • Her iki bebekten biri sezaryenle doğdu

    Her iki bebekten biri sezaryenle doğdu

    Sezaryenle doğum oranı yüzde 51’i buldu. Uzmanlar, bilgilendirme ve iyi eğitimli ebelerin çoğalmasıyla normal doğum oranının artacağını savunuyor.

    Selim Ercan
    YENİ YÜZYIL GAZETESİ

    SAĞLIK Bakanlığı verilerine göre 2014’yılında her iki bebekten biri sezaryen ile dünyaya gözlerini açtı. Yani doğumların yüzde 51’i sezaryen yöntemiyle gerçekleşti. Kadın Doğum Uzmanı Op. Dr. Şükran Çakmak tüm anne adaylarına normal doğumu tavsiye ettiklerini vurguladı. Hastaların normal doğumdan korktuğunu ifade eden Çakmak, “Bu konuda çalışmaların olmaması hastayı normal doğumdan uzaklaştırıyor. Sezaryen anne ve bebek hayatının tehlikeye girdiği zaman tavsiye edilir” dedi. Ebeler eğitilmeli Ebelerin çok iyi yetiştirilmesi gerektiğine dikkat çeken Op. Dr. Şükran Çakmak, “Devlet hastanesi açısından düşünüldüğünde ebeleri iyi yetiştirildiğinde normal doğum oranı artar. Yardımcı eleman konusunda doktorların sıkıntısı var. Ebelerin çok iyi yetiştirilmesi ve halkın bilinçlendirilmesi ile normal doğumu artırabilirsiniz” şeklinde konuştu.

     

    Yüzde 15 oranını geçmemelidir

    KADIN Doğum Uzmanı Op. Dr. Müge Aksoy ise sezaryenin suiistimal edildiğini savundu. Hastalarına her zaman normal doğumu tavsiye ettiğini anlatan Aksoy, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türk kadınının yüzde 80- 85’inin kemik yapısı normal doğum için uygundur. Sezaryen oran yüzde 15-20’yi geçmemelidir. Sezaryen bir ameliyat formudur. Gerekli olduğunda yapılması gereken hayat kurtarıcı bir formüldür. Sezaryenin artışını hastaların eksik yönlendirilmesine, korkularına ve internetteki bilgi kirliliğine bağlıyorum.” Kadın Doğum Uzmanı Op. Dr. Müge Aksoy normal doğum sayısının artması için hastaların motive edilmesini ve bilgilendirilmesini önerdi.

  • Tüp bebekte Kesin Sonuç

    Tüp bebekte Kesin Sonuç

    Tüp bebek tedavileri, onlarca yılın ardından ilk olarak uygulanmaya başladıkları zamanlara göre artık çok daha başarılı bir hale geldiler ve bunda hem uzmanların deneyimlerinin artması hem de teknolojik gelişimler oldukça etkili.

    İlk başlarda herhangi bir yumurta veya sperm incelemesi olmadan kültür ortamında döllenen embriyolar, artık mikroenjeksiyon ve kromozomal inceleme işlemleri neticesinde oluşturuluyorlar ve tüp bebekte başarı şansı da bu uygulamalarla birlikte artıyor. Ancak hala arka arkaya denemelerine rağmen bir türlü tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olamayan çiftler de mevcut. Dolayısıyla bu geliştirme süreçleri tam hızıyla hala devam ediyorlar ve çocuk sahibi olamayan çiftlerin bu umutlarına erişmelerine yardımcı oluyorlar.

    Tüp bebekte kesin sonuç devrimi ise adına NGS yani Gelecek Nesil Genetik (Next Generation Sequencing) adı verilen yeni bir embriyo inceleme yöntemiyle birlikte gerçekleşti denilebilir. Sizler için genetik çalışmaların tüp bebek tedavilerindeki rolünden kısaca bahsederek neden NGS’nin bu kadar önemli bir gelişme olduğunu anlatalım.

    İlk Dönem Tüp Bebek Tedavileri

    Tüp bebek tedavileri ilk dönemlerde biraz şansa dayalı olarak gerçekleştiriliyorlardı diyebiliriz. Zira kültür ortamı içerisinde rastgele döllenen yumurta ve spermler, herhangi bir incelemeden geçmeden embriyo oluşturuyorlardı ve bu embriyolar da gebeliği sağlayabilmek için bir kaç tanesi birden anne rahmine aktarılıyorlardı. Bu durum ise hem kaliteli embriyoların seçimini embriyoların sadece dış görünümüne bakarak seçmekten dolayı imkansız kılıyordu, hem de çoğul gebeliklerin doğurduğu riskleri beraberinde getiriyordu.

    Kapsamlı Kromozom Taraması

    Mikroenjeksiyon ile spermin direkt olarak yumurta hücresine enjekte edilebilmesi, tabii ki embriyonun kromozomal incelemesinin de gerçekleştirilebilmesini sağladı. Gelişen teknoloji ile birlikte artık hangi embriyoların genetik rahatsızlıklara sahip olabileceği görülebilir hale geldi ve her ne kadar kısıtlı bir inceleme imkanı mevcut olsa da bu durum başarılı gebeliklerin önündeki engellerden bir tanesinin aşılmasına neden oldu.

    Çünkü yapılan araştırmalar, başarılı bir gebeliğin embriyonun kalitesi ile doğru orantılı olduğunu gösteriyorlar ve embriyonun doğru, sorunsuz, genetik olarak hatasız olmasının düşük risklerini de azalttığını kanıtlayan pek çok çalışma var. Yumurta ve sperm üzerinde gerçekleştirilen detaylı inceleme çalışmaları ise bunlardan hangilerinin sağlıklı bir embriyo oluşturmak için uygun olacaklarının görülmesini sağlıyor.

    Gelecek Nesil Genetik Tarama

    Ancak kapsamlı kromozom taramasının hem ağır bir prosedür olması, hem de tüm detayları kapsamaması, maalesef hala başarısız tedavilerin en büyük sorumluları arasında bulunuyordu. Buna çözüm olarak üretilen Gelecek Nesil Genetik Tarama yani NGS prosedürü, artık embriyonun detaylı ve hızlı bir şekilde incelenmesine olanak tanıyor. Tüp bebek tedavisinde adeta bir devrim haline gelen bu uygulama, ABD ile birlikte ülkemizde de uygulanmaya başlandı.

    NGS prosedürünün diğer prosedürlere göre en büyük avantajı, kromozomların tümünün incelenmesine izin vermesinin yanında kromozomlardaki şekil bozuklukları gibi ince detayları bile derinlemesine görmeye imkan tanıması. Yani bu yöntem sayesinde sağlıklı embriyoyu bulma ihtimali %90’lara kadar artış gösteriyor ve sağlıklı gebeliklerin oranı da hatırı sayılır miktarda artıyor.

    Kimler Bundan Faydalanmalı?

    NGS tekniklerinin tüp bebek tedavisinde kullanımı herkese önerilse de, sıradan tüp bebek tedavilerinde başarı şansı çok düşük olan bazı kesimler bu yöntemlerden özellikle faydalanmak isteyeceklerdir. Doktorlar şu durumdaki çiftlere Gelecek Nesil Genetik Tarama prosedürlerini öneriyorlar:

    • Sebebi bulunamayan kısırlık vakaları
    • Şiddetli erkek kısırlığı
    • Arka arkaya başarısız tüp bebek denemeleri
    • Tekrar eden düşükler
    • İleri yaşta anne olmak isteyenler

    Yukarıda bahsettiğimiz durumlar, sıradan tüp bebek tedavilerindeki yüksek risklerin daha da riskli hale gelmelerine neden oluyor ve pek çok vakada tüp bebekle çocuk sahibi olmak mümkün olmuyor. NGS ile bu riskler büyük oranda bertaraf ediliyor ve çiftler çok uzun zamandır bekledikleri bebeklerine daha az riskle kavuşabiliyorlar.

  • Hamileliği kolaylaştıran gıdalar

    Hamileliği kolaylaştıran gıdalar

    Hamileliği kolaylaştıran gıdalar vardır. Bu gıdalar hem vücudun hem sağlıklı bebek dünyaya gelmesi için önemlidir. Bu gıdaları tüketmek üreme sistemi ve vücudun genel sağlığını iyileştirmek, yumurtlamayı geliştirmek ve düşük yapma şansını en aza indirmekte önemli rol oynar.

    Yakın bir gelecekte normal yolla anne baba olma şansının azalacak olması bilim dünyasını bu konuda farklı çalışmalar yapmaya zorundu kıldı. Amerika’da yapılan araştırma sonuçlarına göre hazırlanan kadın için üreme reçetesini Tüp Bebek, Üreme İmmünolojisi ve Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Halit Fırat Erden yorumladı.

    Üreme sağlığının giderek bozulduğu dönemde bilim dünyası da atağa kalktı ve hamile kalma şansını artıran yiyecekler listesini hazırladı.

    Hamileliği kolaylaştıran gıdalar

    1- Meyve: Antioksidan bakımından zengin olduğu için meyve aslında üreme sağlığının bankası gibidir. Meyve sperm ve yumurta kalitesini artırır. Vücut hücrelerini özellikle C vitamini açısından zengin olan turunçgiller yumurta ve sperm hücrelerini korur. Aynı zamanda yumurta oluşumu sorunu yaşayan kadınlarda doğurganlığı artırır.

    Anne olmak isteyen kadın günde 3 porsiyon portakal, limon, mandalina, greyfurt gibi turunçgiller tüketmelidir. Hamileler için özel bir meyve yoktur ama embriyo gelişimi için çeşit çeşit bol ve farklı meyve tüketmek bebeğin gelişimi için de faydalıdır.

    hamileligi_kolaylastiran

    2- Sebzeler : Bol, taze ve organik sebze tüketimi hamile kalma şansını artırır. Yumurtanın döllenmesine yardımcı olmak, vücutta östrojen sentezini düzenlemek için günde 2 porsiyon taze, kurutulmuş, konserve ya da dondurulmuş sebze tüketilmesi gerekir.

    A vitamini bakımından zengin olan karnabahar, brokoli, ve lahana da anne olmak isteyen kadının üreme menüsünde mutlaka olmalıdır.

    3- Balık: Haftada 2 porsiyon yağlı balık yemek hamile kalma şansını artırır. Çünkü balık vitamin ve mineraller kaynağıdır. Omega-3 yağ asidi büyümekte olan ceninin sinir sisteminin gelişimi için de önemlidir. Uskumru, somon, sardalya, hamsi, alabalık gibi yağlı balıklar haftada bir kez tüketilmelidir.

    Çinko eksikliğinde yumurta oluşumunu yavaşladığı ve hamile alma şansını azaldığı için çinko bakımından zengin olan istiridyede menüde yer alabilir.

    4- Protein: Hamile kalmaya çalışırken protein çok önemli rol oynar. Et, baklagiller, fasulye, yumurta ve kümes hayvanları protein kaynağı olduğu için hamile kalmayı kolaylaştırır.

    Bebek gelişiminde iyi kaynaklardan protein almak gereklidir.

    5- Süt ürünleri: Kadın için önemli bir mineral olan süt ürünleri kalsiyum bakımından zengindir.

    Süt, peynir, dondurma ve yoğurt, kemik güçlendirir aynı zamanda üreme sistemine verimli çalışması için yardımcı olur.

    6- Tüm tahıllar: Kompleks karbonhidratlar hamile kalma ve yumurtlamayı şansını arttırır.

    Tam buğday, yulaf ezmesi, mısır unu, tam tahıllı mısır, kahverengi pirinç, yulaf bol lif içerir.

    7- Demir açısından zengin yiyecekler: Hamile kalmak ve sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek için demir gerekli bir bileşendir. Doktorlar gebelik öncesinde ve sonrasında demir takviyesi reçete eder.

    Demir yumurtalıkları uyarır. Demir açısından zengin gıdalar; yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı et, zenginleştirilmiş kahvaltılık tahıllar, ekmek, kurutulmuş meyve, bakliyat ve narenciyedir

    Kaynak: milliyet.com.tr / Pembenar
  • Hamilelikte Adet Görülür Mü?

    Hamilelikte Adet Görülür Mü?

    Hamileyken adet görülür mü? sorusunun yanıtı, hem evet hem de hayır olarak olabilir. Birçok kadın, normal olarak en son adetini görür ve daha sonra yumurtlaması ile birlikte hamile kalarak, adet döngüsü sonlanır. Kimi kadınlarda ise, bu durum tam aksi şekilde gerçekleşir. Kısacası, kadın yumurtlaması gerçekleşip hamile olduğu zaman bile, adet görmeye devam edebilir. Bu konu, hamileyken adet görmenin nadir gerçekleşen bir durumdur.

    Hamilelikte Adet Görülür Mü?

    Aslında hamilelik gerçekleştiği zaman, adet görmek denildiğinde her ay düzenli bir şekilde adet görmesini beklemeyiniz. Bu bir nevi kanama olarak kabul görür. Kısacası bu durum, hamilelik sürecinin kimi aylarında rastlanabilir ya da tüm hamilelik süreci içerisinde bir iki defa da görünmüş olabilir. Birçok kadın, bu sebep yüzünden düzensiz adet olduğunu düşünüyor ve hamileliğin gerçekleşmediğini düşündüğünden ötürü de bu gerçek ile çok geç bir zamanda yüzleşiyor.

    Daha çok genetik olan bu durumu, ailenizde daha öncesinde yaşayan kadınların bulunduğu takdirde sizlerin de bu durum ile karşılaşma ihtimaliniz yüksek olabilir. Bu sebepten ötürü, her zaman istenmeyen hamilelikler için önlemlerinizi almayı ve adet görseniz bile, korunmasız ilişkiler yaşadığınız takdirde şüphesini göz ardı etmeyiniz.

    Hamileyken üstüne adet görme nasıl olur?

    Hamileliğin gerçekleşmesini isteyen ya da hamileliğin gerçekleşmesinden endişe duyan kadınlar, bazen düzensiz olarak bir adet gördükleri zaman hamileliğin gerçekleştiği kaygısına kapıldıkları gibi, bazen de hamile olmalarına karşın meydana gelen bir kanamayı normal adet, yani “period” olarak düşünerek, dikkate almamaktadırlar.  “Üstüne adet görme” ve “üste adet görme” olarak adlandırılan ifadeler, kadınlar arasında çok fazla kullanılan ve hamile oldukları rağmen adet görmeye devam etmelerini belirten bir terimdir. Hamile olmayı istemeyen çok fazla sayıda ki kadın, gördükleri düzensiz bir adet ardından kaygılanarak, hatta paniğe kapılarak “hamile olma endişesini” yaşamaktadırlar.

    Peki hamile kadın adet görür mü? Adet olur mu?

    Elbette ki hayır. Birçok sayı da ki kadın, hamile olmalarına rağmen hamilelik ile alakalı meydana gelen kanamaları (implantasyon –yerleşme kanaması, düşük tehlikesi kanaması, servikal enfeksiyon, yara –lezyon ile alakalı olan kanama, plasenta yerleşim durumu ile alakalı olan kanamalar  gibi) adet olarak zannederek, hamileliklerinin farkına varmamaktadırlar. Hatta bir kısmı, karın bölgesinde olan büyüme ya da bebek hareketleri ile hamileliklerinin farkına varırlar. “Üstüne görme” ya da “üste görme” olarak ifade edilen bu durumda ki kanamanın yapısı, genel olarak değişiktir. Daha olması beklenen günde olmayıp rengi değişik (daha koyu ve siyaha yakın) ve miktarı da bir önceki adetlerine göre değişiktir.

    Bilinçli olan bir kadının, genellikle bu anormal kanamayı ve aradaki farkı ayırt etmemesi zor olmaktadır. Bu sebepten ötürü, tüm anormal ve olması gerekenden değişik kanamalarda hamilelik şüphesi olabilmeli ve bir hamilelik testinin yapılması gerekmektedir. Test yapılmayacaksa da, bir kadın doğum uzmanı tarafından muayene edilmesi gereklidir. Tüm gerçekleşen adet gecikmelerinde ve anormal adet kanamalarında hamilelik ihtimali de olabileceğinden ötürü, hamilelik testi yapmalı ve bir şüphe duymanız durumunda da muhakkak bir kadın doğum uzmanına başvurulmalıdır.

    Özetlemek gerekirse, görülen her kanama adet kanaması anlamına gelmemektedir. Hamilelikte de kimi sebeplerden ötürü kanamalar meydana gelebilir. Fakat bunlar adet kanaması değildir. Hatta hamile olmayan kişilerde de görülen her kanama adet kanaması olmayabilir. Örneğin, hamile ya da hamile olmayan bir kadında rahim ağzında oluşan bir hastalık ile alakalı olan kanama meydana gelebilir, fakat bu kanama da, adet kanaması değildir.

    Hamilelik sürecinde bir takım sebeplerden ötürü kanama gerçekleşebilir. Bu kanamaların kesinlikle adet kanamasıyla bir alakası bulunmamaktadır. Bu sebeple hamilelik sürecine etki eden bir durum söz konusu olabileceği için, muhakkak kadın doğum uzmanına başvurulması gereklidir. Hamilelik sürecinde oluşan kanamaların sebepleri aşağıdaki gibidir:

    Üstüne görme: Hamileliğin oluşma sürecinde gerçekleşen implantasyondan kaynaklı olarak görülebilir.

    Düşük: Embriyonun rahme tutunmasını engelleyen etkenlerden ötürü, düşük tehlikesinin habercisi olarak görülebilir.

    Servikal enfeksiyon kanaması: Serviks bölgesinde meydana gelen enfeksiyondan kaynaklı olarak hamileliğe etki eden bir kanama durumudur.

    Rahim kaynaklı: Rahimde meydana gelen yara ya da lezyondan kaynaklı olarak, kanama olabilir.

    Plasenta: Plasentanın konumu itibariyle hamileliği olumsuz şekilde etki eden kanamalar gerçekleşebilir.

    Üstüne görmenin hamileliğe bir etkisi var mı?

    Embriyonun rahim yatağına yerleşmesi neticesinde ortam koşullarının farklılaşması, üstüne görme olarak adlandırılan kanamaya sebep olur. Hamilelik neticesinin gerçekleşmesinin haricinde, hamileliğe ve bebeğe bir zararı söz konusu değildir.

    Üstüne görmenin dezavantajı ise, anne adayının hamile olduğunu fark edememesi neticesinde hamilelik için riskli durumlar yaratan davranışlarda bulunmasıdır. Hamileliğin farkında olmayan ve bu sebeple günlük yaşam tarzı aynı şekilde sürerken; radyasyona maruz kalma, ilaç kullanımı ve alışkanlıklar süreci etkilemektedir. Bir diğer dezavantajı ise, istenmeyen hamileliklerin daha geç anlaşılmasına ve müdahale edilememesine sebep olmasıdır. Sonuç olarak hamile kalma ihtimali mevcutsa, bu süreçlerde gerçekleşen her türlü kanama durumunda hekiminize danışmanızda fayda vardır. Hekiminiz kanamanın oluşturabileceği tüm durumları ayrıntılı olarak inceleyerek, hem hamilelik hem de bir hastalıktan kaynaklı olup olmadığını tespit edecektir. Eğer üstüne görme durumunuz mevcutsa, hamileliğe sürdürme isteğiniz doğrultusunda hamilelik süreci takibine başlanacaktır.

    Kaynak: bulenttiras.com

  • Hamilelikte diş bakımı

    Hamilelikte diş bakımı

    Atatürk Üniversitesi (AÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ümit Ertaş, toplumda, hamilelikte anestezik ilaç kullanımı nedeniyle ağız ve diş tedavisinden kaçınmak gibi yanlış bir anlayış olduğunu belirterek, diş hekimliğinde kullanılan ilaç ve anesteziklerin anne ve bebeğe hiçbir zararı bulunmadığını, aksine tedavi edilmeyen dişin büyük zararı olabileceğini söyledi.

    Hamilelikte diş bakımı

    Ertaş, yaptığı açıklamada, ağız ve diş sağlığının sağlıklı yaşam için çok önem taşıdığını kaydederek, hiçbir zaman ihmal edilmemesi gerektiğini anlattı.

    Dünya Sağlık Örgütü tarafından diş hekimliğinde kullanılan ilaçların, hamileler için “güvenli”, “az güvenli” ve “güvensiz” ilaçlar diye gruplara ayrıldığını dile getiren Ertaş, “Hamilelik döneminde diş hekimliğinde kullanılan ilaç ve anestezik maddelerin anne ve karnındaki bebeğe ilk 3 ayda da olsa herhangi bir zararı yok.” dedi.

    gebelikte_dis_bakimi
    Hamilelikte diş bakımı

    Ertaş, diş problemlerinin hamilelikte önemli sorunlara yol açabileceğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

    “Hamilelikte kontrol amacıyla düzenli olarak diş hekimine gidilmesi gerekir. Eğer planlı hamilelik ise anne adayları mutlaka bir diş hekimi kontrolünden geçmeli, hamilelik öncesinde varsa diş ve diş eti problemleri giderilmelidir.

    Şiddetli ağrının olduğu durumlarda hamileliğin hangi döneminde olursa olsun, tedavi yapılmalıdır. Diş hekimleri tarafından kullanılan lokal anestezik maddeler, birinci ayda dahi olsa güvenli ilaç grubunda kabul ediliyor. Yani diş ağrısı çeken hamile, hamileliğin hangi aşamasında olursa olsun, hekimler tarafından her türlü koruma tedbirleri alınıyor. Dolayısıyla hamilenin diş ağrısını boşu boşuna 9 ay çekmesi ve tedavi ettirmemesi yanlış bir anlayış çünkü tedavi ettirmemesinin daha çok zararı var.

    Hamileliğin en hassas dönemi 0-3 aylık dönem, bu dönemde ağrısına önem vermediğiniz diş, anneye ve bebeğe zarar verebilir.”

    “Ezbere hiçbir bitki kullanmayın”

    Prof. Dr. Ertaş, ağrılı durumlarda hamilelerin diş hekimine gitmemelerine gerektiğine inandıkları için ezbere ya da sağdan, soldan duyma bazı bitkileri kullanma yoluna gidebildiklerini belirtti.

    Bunun son derece tehlikeli olabileceğini anlatan Ertaş, “Ezbere hiçbir bitkiyi kullanmayın. Diş hekiminize başvurun. Artık hastanelerde her türlü donanım mevcut. Hamileliğin hangi dönemi olursa olsun, hastaneye gelip ağrılı etkenin bertaraf edilmesi gerekir. Aksi takdirde bunun mevcudiyeti hamileliğe daha çok zarar verecektir.” ifadelerini kullandı.

    Kaynak: trthaber.com

  • Sancılı adet görme

    Sancılı adet görme

    Sancılı adet görme, her 10 kadından 1’inde ortaya çıkarak günlük yaşamı olumsuz etkiliyor. Adet dönemini konforlu geçirmek için ilaç alımından, sağlıklı beslenmeye, kıyafet seçiminden egzersiz planlamasına kadar pek çok önemli noktaya dikkat edilmesi gerekiyor

    Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Sibel Kaya, adet dönemini sağlıklı bir şekilde atlatabilmenin yolları hakkında bilgi verdi:

    SANCI YUMURTLAMANIN GERÇEKLEŞTİĞİNİ GÖSTERİR

    Kas dokusundan oluşmuş bir yapı olan rahim, kanama sırasında adet kanamasının çok aşırı olmaması ve kan kaybının kısıtlanması için bir miktar kasılır ve bu kasılmalar kişilerde ağrı hissi oluşturur. Ancak bu kasılmaların şiddeti bazı kadınlarda çok fazla olabilmektedir. Rahimde bölgesel olarak salgılanan ve bu kasılmaları sağlayan bazı maddeler bulunmaktadır. Özellikle adet döneminin ilk gününde bu maddenin aşırı miktarda salgılanması, kadınlarda bölgesel olarak ağrıya yol açmaktadır. İlk gün çok şiddetli olan bu ağrılar, ilerleyen günlerde giderek azalmakta ve daha önceki adet döneminde yumurtlamanın gerçekleştiğini göstermektedir.

    ARKADAŞINIZIN İLACI SİZİN SANCINIZI ARTIRABİLİR

    Adet sancısının tedavisinde genellikle ağrı kesiciler kullanılmaktadır. Bu ilaçlar prostaglandin seviyesini etkilediği için ağrıyı azaltmaktadır. Kullanılan ağrı kesiciler ile kanama da bir miktar azalır fakat bunun hiçbir zararı yoktur. Kadınların ağrıyı yaşamak yerine ilaç kullanmaları önerilmektedir. Ağrı kesici kullanırken mutlaka doktor önerisi ile ilaç alınmalıdır. Arkadaş ve tanıdık tavsiyesi ile ilaç almak vücutta istenmeyen etkilere nedenolabilir. Ayrıca hastanın kanaması çoksa, miyomları varsa ve çok şiddetli bir adet sancısı hissediyorsa Bu hastalara tedavi olarak hormonlu spiral verilebilir. Böylelikle hastada hem miyomun büyümesi engellenir ve kanama azaltılır hem de adet sancıları kısmen rahatlatılır.

    JİNEKOLOJİK MUAYANEYİ AKSATMAYIN

    Şiddetli adet sancılarında, jinekolojik muayene yapılması önerilmektedir. Yapılacak jinekolojik değerlendirmeyle altta yatan başka rahatsızlıkların ortaya çıkması sağlanır. Hastanın detaylı olarak muayene edilmesiyle, herhangi bir enfeksiyonu ya da kistinin olup olmadığı anlaşılır. Muayenede kan ve idrar tahlilleri yapılmalı, ultrason tetkikleri ihmal edilmemelidir. Açıklanamayan şiddetli ağrıları olan hastalarda hiçbir şekilde çözüm bulunamadıysa laparoskopik işleme başvurulur. Laparoskopik yolla hastada miyomlar varsa alınır, medikal yöntemlerle bir bulgu saptanmasa bile şiddetli adet sancısının nedeni bulunabilir.

    Sancılı adet görme
    Sancılı adet görme

    ÇARESİ MEDİTASYON, EGZERSİZ VE SAĞLIKLI BESLENME

    Adet dönemi ağrıları psikolojik değil, aksine tamamen fizyolojiktir. Her kadında değişik derecelerde adet öncesi gerginlik sendromu görülebilmektedir. Adet dönemi öncesinde gerginlik sendromu ve adet sancısı için medikal yöntemler dışında başka yaklaşımlar da vardır. Meditasyon,yoga, egzersiz ve ayaklara sıcak uygulanmasının adet sancısına iyi geldiği gözlenmiştir. Adet döneminde rahat kıyafetler giyilmesi ve sıcak uygulamaları da rahatlatıcı etkiye sahiptir. Bu dönemde doğru gıdalarla sağlıklı beslenme de öncelikli konulardandır. Günlük beslenme programında et, balık, yeşil yapraklı sebzeler, bakliyatlar gibi B vitamini açısından zengin besinlere yer verilebilir. Bunun dışında fındık, fıstık gibi yağlı tohumlar, yeşil yapraklı sebzeler, kepekli ekmek gibi magnezyum içeren besinler tüketilmesi de ağrıların azaltılmasına yardımcı olabilmektedir.

  • Yeşil çay kanser ‘e iyi gelir mi?

    Yeşil çay kanser ‘e iyi gelir mi?

    Yeditepe Üniv. Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Erdem Yeşilada Dünya Sağlık Haftası’nda yeşil çayı ve çağın hastalığı kansere etkilerini anlattı.

    Çay, beyaz, yeşil, siyah renkli olsun, tüm dünyada en fazla tüketilen içecek. Aynı bitkiden elde edilmelerine rağmen, farklı işlenme şekillerine bağlı olarak vücudumuzdaki etkileri de farklılık gösteriyor. Ortak özellikleri kuvvetli antioksidan etkileri. Yani vücudumuzun zararlı serbest oksijen radikallerinin hasarına karşı korunmasında önemli rol oynuyor. Bu etkisi çayın içerisinde bulunan polifenolik yapıda kateşin bileşiklerine bağlı olarak gerçekleşiyor. Çay yapraklarının içerisinde bu tip bileşiklerinin oranı oldukça yüksek; yüzde 30 ile 42 arasında. Yeditepe Üniv. Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Erdem Yeşilada, çayın işlenmesi sırasında bu yapılarda meydana gelen değişim nedeniyle en kuvvetli etkinin beyaz çay ve yeşil çayda olduğuna dikkat çekiyor.

    Yeşil çayın sık olarak tüketildiği Uzak doğu toplumlarında yürütülen saha çalışmaları yeşil çayın kanserlerin önlenmesinde etkili olabileceğini ortaya koyuyor. Prof.Dr. Erdem Yeşilada son yıllarda gerçekleştirilen bilimsel araştırmaların da bu bulguları açık bir şekilde desteklediğini vurguluyor. Özellikle yeşil çayın; antioksidan etkisine bağlı olarak, tümör oluşumunda ve gelişiminde rol oynayan genleri, enzimleri ve proteinleri düzenleyerek tümör oluşumunu engellediği, tümörlerin beslenmesini önleyerek kanser hücrelerinin ölümünü sağladığı da bilimsel çalışmalarda tespit edilenler arasında.
    Japonya’da yaklaşık 50 bin kişi (40 yaş üzeri) üzerinde yürütülen bir izleme çalışmasında prostat kanseri gelişimi oranının günde 1 bardak ve daha az içenlere oranla günde 5 bardak ve üzerinde yeşil çay içenlerde belirgin bir şekilde azaldığı gözlemlenmiş.

    BİTKİ ÇAYLARI ZAYIFLATIR MI?

    Diğer klinik çalışmalarda günde 9 bardağa kadar yeşil çay içilmesinin kolon kanserleri üzerinde etkili olabileceği bildiriliyor. Beyaz ve yeşil çay, antioksidan etkisi ile güneşin olumsuz etkilerine karşı deriyi koruyarak deri kanserlerinin önlenmesi amacıyla öneriliyor.

    Prof.Dr. Erdem Yeşilada ayrıca yeşil çay tüketiminin kanser ilaçlarının etkinliğini artırabileceğine yönelik deneysel bulguların da mevcut olduğunu belirtiyor. Özellikle meme kanserlerinde (östrojen reseptör pozitif ve negatif) kanser ilaçlarının (tamoksifen, vd.) birlikte verilmesinin tedavinin başarısını artırabileceği yönünde araştırmalar bulunuyor.

    Kaynak: gazeteyeniyuzyil.com