Kategori: Sağlık

  • Oruç tutanlar tüp bebek tedavisi yaptırabilir mi ?

    Oruç tutanlar tüp bebek tedavisi yaptırabilir mi ?

    Oruç tutanlar tüp bebek tedavisi yaptırabilir mi sorusu, dini ibadetlerini yerine getirmek isterken bir yandan da bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin aklındaki sorulardan bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Her ne kadar bu sorunun cevabı yaptırabilirler olsa da, dikkat edilmesi gereken bazı hususlara kesinlikle değinmeden geçmemek gerekiyor.

    Tüp Bebek Tedavisinde Oruç

    Tüp bebek tedavisinde en ideal durum, anne ve baba adaylarının mükemmel bir beslenme ve hayat düzenini devam ettirmesidir. Bilhassa annenin bedeni için gerekli olan tüm besinleri ve sıvıları alması, düzenli uyku uyuması, stresten uzak durması gibi beklentiler, oruç halinde tüp bebek tedavisinin biraz etkilenmesine neden olabiliyor.

    Lakin iftar ile sahur arasındaki saatlerde beslenmenin serbest olması nedeniyle, bu aralıktaki beslenme düzenini olabildiğince iyi bir şekilde uygulamak ve her gün için gerekli olan su miktarını almak, tüp bebek tedavisinde sorunlar yaşanmasına engel olacaktır.

    Fakat orucun bilhassa yaz aylarında oldukça zorlu olması, hormon iğnelerinin ise ruh halinde çeşitli dengesizliklere sebep olmaları, oruç süresince psikolojik olarak kendinizi kötü hissetmenize neden olabilir. Hem açlıkla mücadele etmek hem de hormonların yarattığı bu instabiliteleri atlatmak, bazı anne adayları için fazla zorlayıcı olabilmektedir.

    Tedavi sırasında her gün tüp bebek merkezine giderek ultrasonla yumurtalık kontrolü yaptırmanın gerekli olması ise, yine zorlayıcı durumlar arasında.

    oruc_tutmak_tup_bebek_tedavisine_engel_mi

    Orucu Etkileyen Durumlar

    Tüp bebek tedavisi sırasında uygulanan hormon iğnelerini iftar saatlerinden sonra yaptırırsanız, oruç konusunda herhangi bir sıkıntı kalmayacaktır. Zira tedavinin en uzun ve zahmetli süreci aslında yumurtaların üretilmesi için uygulanan bu ilaçlar.

    Ultrason kontrolleri sırasında da vücuda herhangi bir şey girmediği ve çıkmadığı için, ultrason uygulamasının orucu etkilemesi mümkün olmayacaktır.

    Fakat maalesef embriyo transferi aşamasında anestezi ile transferin yapılması, o gün için orucu imkansız hale getiriyor. Orucunuzun bozulmaması için ya bu günü doktorunuzla Ramazan dışına denk getirebilir, ya da o gün için orucu atlayarak daha sonra kaza edebilirsiniz.

    Tüp Bebek Tedavisi sorularınız için tıklayınız!

    Eğer bu dönemde oruç tutup tutmamanız gerektiği konusunda şüpheye düşüyorsanız, bu konu hakkında bilgili diyanet uzmanlarından gerekli bilgileri edinebilirsiniz.

    Kaynak: http://tupbebektedavisi.org/oruc-tutmak-tup-bebek-tedavisine-engel-mi

  • Migren hastaları asla yemeyin çünkü

    Migren hastaları asla yemeyin çünkü

    Migreni olan çocukların kanlarında, D ve B2 vitaminleriyle CoQ10’un eksik olduğu tespit edildi.

    ABD’de yapılan araştırmada migrenağrısıyla hastaneye başvuran 7 bin 800 çocuk, ergen ve genç yetişkinlerden alınan kan örnekleri 1 buçuk yıl süresince incelendi.Migren ağrısı çeken çocuk ve ergenlerin kanlarındaki değerler, sağlıklı çocuklarınkilerle karşılaştırıldığında D vitamini, riboflavin (B2 vitamini), Koenzim Q10 (CoQ10) eksikliği olduğu ortaya çıktı.

    Çalışma, migren hastası çocukların yüzde 42’sinde riboflavin, yüzde 71’inde de CoQ10 seviyesinin sınırda veya altında olduğu gösterdi. Migren ağrısı çeken çocukların yüzde 91’inde de D vitamini sınırın altında çıktı.

    Kronik veya sık migren ağrısı olan çocuklarda riboflavin ve CoQ10 eksikliği, episodik veya daha az migren ağrısı çeken çocuklara nazaran daha sık görülüyor. Bu iki antioksidanın eksikliği migrene benzer baş ağrısı görülen kızlarda erkeklere oranla daha çok görülüyor. Araştırmanın sonuçları, ABD’nin California eyaletinde San Diego kentinde Amerikan Baş Ağrısı Araştırmaları Derneğinin geçen hafta düzenlenen yıllık zirvesinde paylaşıldı.

    Migren hastaları bu yiyeceklere dikkat

    Vücutta üretilen vitamin benzeri bir madde olan CoQ10, hücre içinde enerji üretimi için kullanılıyor.Vücut güneş ışığına doğrudan maruz kaldığında deri tabakalarında üretime başlayan D vitamini temel olarak vücutta kalsiyum emilimine yardımcı olarak kas ve kemik kütlesinin artmasını sağlıyor. Riboflavinin de gıdaları enerjiye dönüştüren bir vitamin olduğu biliniyor.

    Uykusuzluk tetikliyor

    Bulantı, kusma, ışıktan, kokudan ve sesten rahatsız olmanın eşlik ettiği şiddetli baş ağrısıyla ortaya çıkan migren ağrılarını, hastaların bir kısmında aşırı yorgunluk ve uykusuzluk tetikleyebiliyor. Bunun yanı sıra domates, portakal, çikolata, beyaz peynir, salam ve sosisgibi gıdalar ve aşırı kafein tüketiminin de migren üzerinde etkisi olduğu belirtiliyor.

    Kaynak: sabah.com.tr/saglik/2016/06/16/migren-hastalari-asla-yemeyin-cunku

  • Oruçluyken diş ağrısı nasıl geçer?

    Oruçluyken diş ağrısı nasıl geçer?

    Oruçluyken diş ağrısı nasıl geçer? “Oruçluysanız ve dişiniz ağrıyorsa ağrıyan diş bölgesine soğuk kompres uygulaması geçici olarak ağrıyı hafifletir.”

    Diş ağrılarının; 20 yaş diş ağrıları, diş sinirinden kaynaklanan ağrılar, diş ve diş eti iltihabı ağrıları, eklem ağrıları gibi pek çok nedenden kaynaklandığını söyleyen Diş Hekimi Recep Eşkar, “Öncelikle diş ağrısının neden kaynaklandığı tespit edilmeli ve buna uygun bir tedavi uygulanmalıdır. Çoğu kişi diş ağrısı sırasında ağrıyı hafifletmek adına kulaktan dolma bilgilerle hareket ediyor ve dişe aspirin, kolonya, alkol yerleştiriyor. Bunlar kesinlikle doğru değildir. Diş ağrısı tespiti ve tedavisinin sadece diş hekimi tarafından yapılması gerektiği unutulmamalıdır. Ancak diş hekimine gidinceye kadar ağrıyı hafifletmek için bazı çözüm önerileri de bulunmaktadır. Oruçluysanız ve dişiniz ağrıyorsa ağrıyan diş bölgesine soğuk kompres uygulaması geçici olarak ağrıyı hafifletir” dedi.
    Oruçluyken diş ağrısı nasıl geçer?
    Oruçluyken diş ağrısı nasıl geçer?
    Diş Hekimi Recep Eşkar, diş ağrısı sırasında ağrıyı hafifletmede uygulanabilecek doğal çözümleri şöyle sıraladı.
    1- Diş fırçalamak çürüğe sıkışmış ve ağrıya neden olan besinleri uzaklaştırmaya yardımcı olur. Dişlerin diş ipi ile temizlenmesi ve fırçalama ağrının azalmasına neden olur.
    2- Sirkeli su ve tuzlu su gargarası diş ağrılarını kısmen uyuşturur. Dişi bakterilerden temizler ve şişlikleri azaltır. Diş eti ve açık diş çürüklerine dezenfektan etkisi vardır.
    3- Diş hekiminizin önerisiyle ve kullanım şartlarına uyarak ağrı kesici almanız ağrınızı belirli bir süre için geçirecektir.
    4- Dişe kesinlikle aspirin, kolonya, alkol konulmamalı bunların yerine karanfil yağı tercih edilmelidir. Karanfil yağı veya kuru karanfil yüzyıllardır enfeksiyonu tedavi etmede kullanılır. Diş ağrısına iyi gelen karanfil yağı anestezik ve antiseptik özelliklere sahiptir. Eugenol denilen güçlü bir madde içerir. Bakteri öldürmeye yarayan bu madde diş macunlarında da vardır. Kuru karanfil ağrıyan bölgeye konup bekletilirse o bölgeyi uyuşturarak ağrı hissini azaltır. Ayrıca antibakteriyel özelliğinden dolayı çürük dişin çevresindeki zararlı bakterilere etki eder.
    5- Buz uygulaması; ağrıyan diş bölgesine soğuk kompres uygulaması geçici olarak ağrıyı hafifletebilir. Bu durumun tam tersi olarak ağrıyan diş bölgesine sıcak kompres uygulaması geçici olarak ağrıyı hafifletebilir.
    6- Gece diş ağrısı oluşmuşsa, yatar durumda olmak ağrıyı artıracağından yastık yükseltilebilir.
    Kaynak: trthaber.com
  • Siğillerden Kurtulmanın Doğal Yolu

    Siğillerden Kurtulmanın Doğal Yolu

    Siğiller virüslerin yol açtığı deri büyümeleridir ve değişik renklerde ve boyutlarda olabilirler. Genellikle eller, ayaklar ve boyunda çıkma eğiliminde olmakla beraber vücudun herhangi bir bölgesinde görülebilirler. Kanseröz olmamalarının yanısıra sağlık problemlerine yol açmasalar da kişide rahatsızlık hissi ve kaygı uyandırabilirler. Neyse ki çeşitli topikal ilaçlarla siğilleri kendiniz tedavi edebilirsiniz!

    sigillerden_kurtulmanin_dogal_yolu

    Sarımsak: Etkin bir ilaç

    Sarımsak, beslenme rejiminize ekleyeceğiniz çok sağlıklı bir seçenektir ve üstelik siğillerden kurtulmanızı sağlar. Siğilin olduğu bölgeye sarımsağı doğrudan uygulayın: bir diş taze sarımsağı macun kıvamına gelene dek iyice ezin ve bunu doğrudan siğilin üzerine sürün. Üzerini temiz bir bezle sararak bir gece bu şekilde bekletin.

    Sabah kalktığınızda sarımsağı kaldırarak siğilin üzerini temizleyin. Siğil kuruyup kendiliğinden düşene kadar bu uygulamayı her gece tekrar edin. Sarımsak siğili yok etmekle kalmayacak, bu bölgedeki yeni siğil oluşumlarını da önleyecektir.

    Sarımsak ile hem küçük hem büyük boyuttaki siğilleri tedavi edebilirsiniz, ancakbüyük siğillerin ortadan kaybolması bir iki ay sürebilir. İhtiyacınız olan tek şey sabır ve kararlılık.

    Bant Metodu

    Çocuklar dahil herkes için geçerli harika bir yöntemdir. Tek yapmanız gereken, siğilin üzerine küçük bir parça yapışkan bant yerleştirerek altı gün boyunca o şekilde bırakmanız. Bu sürenin sonunda bantı kaldırıp siğili birkaç dakika suda bekletin, ardından ponza taşı veya törpü yardımıyla ölü deriyi atmak için siğilin üzerini nazikçe ovalayın. Yeni bir bant parçası yerleştirin ve siğil kaybolana kadar bu işlemi aynı şekilde tekrar edin. Sonuç almanız bir iki ay sürebilir.

    sigillerden_kurtulma

    Muz Kabuğu

    Muz kabuğu salisilik asit içerdiğinden siğilleri kurutmada faydalı olabilir. Bir muzkabuğundan küçük bir parça kesin ve iç bölümü siğille temas edecek şekilde üzerine yerleştirin. Gece uyumadan önce bir bantla kabuğu yerine sabitleyin.Bandajı günde bir veya iki kez değiştirebilirsiniz. Siğil yokolana dek tedaviyi sürdürmeniz gerekiyor.

    Limon Suyu

    Günde birkaç kez limon suyu uygulaması siğillerden kurtulmaya yardımcı olabilir.Limon suyuna batırdığınız bir pamuk parçasını siğilin olduğu bölgede birkaç saniye boyunca bekletin. Siğil kuruyarak siyahlaşıp düşene kadar günde üç dört kez uygulamayı tekrar edin.

  • Aşırı terlemenin hastalıklarla ilişkisi

    Aşırı terlemenin hastalıklarla ilişkisi

    Dahiliye Uzmanı Dr. Mehmet Emin Erdem, “Aşırı terlemenin hastalıklarla ilişkisi” hakkında önemli bilgiler verdi. Terlemenin insan vücudunun ısısını sabit tutmaya yarayan fizyolojik bir olay olduğunu belirten Dr. Mehmet Emin Erdem, “Terin buharlaşması ile ısı kaybedilir ve vücut ısısının sabit kalması sağlanır. Bir günde salgılanan ter ortalama 100 cc’dir, aşırı efor ve sıcakta bu rakam saatte 1,5 litreye çıkabilir. Vücudumuzdaki ter bezi sayısı 2-3 milyon kadardır ve en fazla ter bezi avuç içinde bulunur. Terin içeriği; su, sodyum, klor, potasyum, üre gibi maddelerden oluşur; içindeki organik madde miktarının artması terin kötü kokmasına neden olur.
    Terlemeyi artıran normal durumları şöyle sıralayabiliriz:
    Ortam sıcaklığının artması, efor yapılması, aşırı heyecanlanma, nemli ortama girmek. Aşırı terleme, kalp hastalıklarından sinirsel hastalıklara kadar pek çok rahatsızlığın belirtisi olabilir. Böbrek üstü bezlerinin ani bir stres ile uyarılmasına neden olan durumlar: Ani tansiyon düşmesi, ani şeker düşmesi, aşırı kanamalar, kalp krizi ve erken dönem sıcak çarpması gibi rahatsızlıkların belirtileri arasında aşırı terleme görülebilmektedir” diye konuştu.
    Terlemeyi oluşturan sistemik hastalıklar 
    Uzm. Dr. Mehmet Emin Erdem sözlerine şöyle devam etti: “Bazı sistemik hastalıklarda da terleme ile ilgili bozukluklar oluşur. Bunlar: Enfeksiyon hastalıkları: Ateşli hastalıklarda ateş, ani ve çok miktarda terleme ile düşebilir, özellikle zatüre, sıtma, tifo ve bademcik iltihaplanmalarında bu olay görülür.
    Hipertiroidi denilen tiroit bezinin aşırı çalışması da aşırı terlemenin bir nedenidir. Artmış metabolizma hızı ve vücut ısısı nedeniyle sürekli terleme oluşur. Menopoz ve menopoz öncesi durum da kadınlarda ani gelen aşırı terleme nedenlerinden biridir. Kanser rahatsızlığı özellikle de omurga çevresinde bulunan ya da ‘mediasten bölgesi’ denen alanda bulunan tümörler sempatik sistemi sürekli uyararak aşırı terlemeye neden olurlar. Ağır kalp yetersizlikleri nefes darlığına neden olarak terlemeye neden olurlar. Akciğer rahatsızlıklarına bağlı nefes darlığı bir terleme nedenidir. ‘Raşitizm’ denilen çocukluk çağı D vitamini eksikliği çocuklarda özellikle de kafa arkasında terlemeye neden olur, çocuklarda C vitamini eksikliği de terleme yapar. Sürekli kaygı oluşturan ruhsal sıkıntı durumları da sempatik sistem uyarısı ile terlemeyi artırır. Çocuklarda ‘pembe hastalık’ da denen ‘akrodini’ rahatsızlığı terlemeyi artırır, bu hastalıkta aşırı terleme ile birlikte el ve ayak parmaklarında ağrı, şişme ve pembeleşme olur. ‘Fenilketonüri’ dediğimiz ve doğuştan gelen fenil alanın hidroksilaz enzimi eksikliğinde hastada gelişim ve zeka geriliği ile birlikte aşırı terleme gözlenir.”
    Ani gelişen aşırı terleme
    Uzm. Dr. Mehmet Emin Erdem son olarak, “Böbrek üstü bezinin ani olarak uyarılması ile sempatik sistemin aktive olması, bunun sonucunda bol miktarda soğuk terleme ile karakterizedir. Nedenleri başlıca; şiddetli ağrılar (böbrek taşı, doğum gibi), ani şeker ve tansiyon düşmesi, mide ve bağırsak kanamaları, iç kanamalar, böbrek üstü bezi tümörleri ve bazı psikiyatrik ilaçların kullanılması olarak sayılabilir. Aşırı terlemenin bir hastalık belirtisi olup olmadığını anlamak için bazı tetkiklerin yapılması gerekmektedir, bu nedenle mutlaka bir dahiliye uzmanına başvurulmalıdır” şeklinde konuştu. (trthaber.com)
  • Ramazanda sigara nasıl bırakılır?

    Ramazanda sigara nasıl bırakılır?

    Sigarayı bırakmak isteyenler, ramazan ayını iyi değerlendirmeli! Ramazan, sigarayı bırakmak için doğru zaman olabilir! 

    Ramazan ayında oruç tutan sigara bağımlıları günün büyük bir bölümünde sigaradan uzak kalarak, sigarayı bırakmak için büyük bir fırsat yakalıyor. Ancak araştırmalara göre, sigarayı bırakmak isteyenlerin yalnızca %15’i bilimselliği kanıtlanmış yöntemlere başvuruyor. Bilimsel olmayan yöntemler nedeniyle sigara bırakma girişimi başarısız olan kişiler ise, sigarayı bırakmak konusunda umutsuzluğa kapılıyor. Türk Toraks Derneği Tütün Kontrolü Çalışma Grubu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Kılınç, sigara bağımlılığının bir hastalık gibi değerlendirilmesi ve kesinlikle sağlık profesyonellerinden destek alınması gerektiğini belirtiyor.                                                                                                             

    Türk Toraks Derneği Tütün Kontrolü Çalışma Grubu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Kılınç “Dünya genelinde tütün kullanımına bağlı hastalıklar nedeniyle yılda yaklaşık 6 milyon kişi hayatını kaybediyor ve ülkemizdeki tüm ölümlerin %23’ü tütüne bağlı hastalıklar sebebiyle oluyor. Türkiye’deki 15 milyon bağımlıdan, 2,2 milyonunun geçtiğimiz senelerde çeşitli desteklerle sigarayı bıraktığını söyleyebiliriz ama gençler arasında da önüne geçilemeyen bir artış söz konusu. Tütün kullanımı bu şekilde devam ederse, 2030 yılında tütün kullanımı nedeniyle ölenlerin sayısının 8 milyonu aşması bekleniyor.” dedi. Prof. Oğuz Kılınç, ramazan ayının bu ölümcül bağımlılıktan kurtulmak için iyi bir fırsat olduğunu vurguladı.

     

    Prof. Dr. Oğuz Kılınç, Ramazan ayı nedeniyle gün boyunca herhangi bir maddenin tüketilemediği bir sürece girildiğini ve bu süreçte bağımlıların sigaradan uzaklaşabileceklerini belirtti ve içicilerin bu dönemde bağımlılıklarını kontrol altına alabileceklerini, dolayısıyla bunun bir fırsat olabileceğini ifade etti. Kılınç’a göre bağımlılar tedavilerini ramazan ayı süresince planladıkları, sigara bırakma poliklinikleri ve hekimlerden yardım aldıkları takdirde bilimselliği kanıtlanmış yöntemlerle sigarayı bırakmaları kolaylaşabilir. Bilimselliği kanıtlanmış yöntemlere başvurmanın önemini vurgulayan Prof. Dr. Kılınç, şunları söyledi: “Ülkemizde 2009 yılında kabul edilen 4207 sayılı tütün kontrol yasası ile birlikte sigara bağımlılığı daha iyi tanınmaya başlandı ve tedavi yöntemleri hakkında da detaylı bilgiye ve eğitime ulaşma şansı yakalandı. Ancak hastalar tarafından bilimselliği kanıtlanmış sigara bırakma yöntemleri hala yaygın olarak kullanılmıyor. Sigarayı bırakmak isteyenlerin sadece %15’i bilimselliği kanıtlanmış yöntemlere başvuruyor. Bilimselliği kanıtlanmamış yöntemler etkili yöntemler olmadığı için, bunları deneyenler genelde sigarayı bırakamıyor. Bırakamayınca da bu durum bir umutsuzluk olarak etki gösteriyor.

    razamanda_Sigara

    Sigarayı tek başına bırakmak kolay değil

    Sigara içenlerin %70’i bırakmak istediğini ve sadece %30’unun 2-3 yıl içinde bırakma girişiminde bulunduğunu belirten Prof. Dr. Oğuz Kılınç, “Sigarayı bırakmak için istek çok önemli bir kriter olsa da, destek almadan sigara bırakma girişimlerinin çok büyük kısmı sigaraya tekrar başlamakla sonlanıyor” dedi. “Kişi sigarayı asla bırakamayacağını düşünüyor. Maalesef sigara basit bir alışkanlık, tiryakilik gibi düşünüldüğü için bilimsel yöntemlere başvurmaya gerek duyulmuyor. Kendi başına sigarayı bırakmaya çalışanlar arasında, bir yıl boyunca sigara içmeme oranı ancak %3-5 civarında ve bu girişimlerin %80’i ilk bir ay içinde tekrar sigaraya başlamakla sonuçlanıyor. Uzman desteğine başvuranların oranı ise %13 ila %15 arasında. Sigarayı bırakmak için hekimlerden, Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurumlar ve üniversiteler bünyesinde yer alan sigara bırakma polikliniklerinden destek alınması çok önemli. Diğer yöntemleri hiçbir şekilde önermiyoruz.”

     

    Sigarayı bırakmak isteyenler Alo 171’i arayabilir

    Sağlık Bakanlığı web sitesinde ismi bulunan ya da Alo 171 de kaydı bulunan sigara bırakma polikliniklerinin, sigarayı bırakmak isteyenler için en doğru adres olduğunu belirten Prof. Dr. Oğuz Kılınç, şu bilgileri verdi: “Alo 171 sigara bırakma hattı hizmeti ve Sağlık Bakanlığı’nın sigarayı bırakmak isteyenlere yönelik ücretsiz ilaç projesi ilaçlar azalmasına rağmen devam ediyor. Sigaradan kurtulmak isteyenler, Sağlık Bakanlığı tarafından görevlendirilen sigara bırakma polikliniklerine başvururlarsa bu tedavilere ücretsiz olarak kavuşabilirler. Sigara bağımlılığının fiziksel kısmının nedeni nikotindir ve nikotin alınmadığında huzursuzluk, konsantrasyon güçlüğü, gerginlik, sinirlilik depresyona eğilim, iştah artışı gibi yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Bu semptomlar zamanla azalarak kaybolsa da sigara bırakma sürecinin ilk haftalarında en yoğun seviyededir. Sigara bırakma girişimlerinde başarısızlığının en önemli nedenlerinden biri yoksunluk semptomlarıdır. Bırakanların davranışsal ve bilişsel destek ve farmakolojik tedavi ile desteklenmesi bırakma başarısını artırır. Fiziksel bağımlılık ne kadar yüksekse farmakoterapi ihtiyacı o kadar fazladır. Hekimlerin hastalarının bağımlılık düzeylerini değerlendirmeleri ve sigara bırakmak isteyen hastalarına davranışsal ve bilişsel destek ve uygun medikal tedavi seçeneklerini sunmaları önemlidir.”

    Prof. Dr. Kılınç ramazanda sigarayı bırakıp tekrar başlamak istemeyenler için de şunları öneriyor: “Sigara bağımlılarının beyinlerinde bunu geçici bir süreç olarak kodlamamaları gerekiyor. Bunun sadece ramazanda değil, yaşam boyu kurtulmaları gereken bir davranış olduğunu idrak etmeleri lazım. Böyle düşünürlerse, sadece ramazan ayında değil bütün ömür boyu sigarayı bırakacağım derlerse ve yola bu şekilde çıkarlarsa ramazan ayı sigarayı bırakmak için gerçekten bir vesile olabilir.”

    Gün boyu sigarasız kalıp sahurda veya iftarda üst üste sigara içen bağımlılara da Prof. Dr. Kılınç’ın bazı uyarıları var: “Sigara 4.000’den fazla kimyasal madde içeriyor ve bunların yaklaşık 90’ı kanserojen. Sigaradan çekilen her nefeste sıkıntılı, öldürücü ya da sakat bırakıcı bir hastalığın başlama riski %50’dir. Günde sadece 1 sigara içilse bile, sigaranın ilk temas ettiği organlar olan akciğer ve kalpte ciddi riskler oluşuyor. Sigaranın her dozu ve her şekli zararlıdır ama sahurda ve iftarda üst üste içilmesi yüksek konsantrasyonda nikotin ve diğer zehirli maddelerin kana karışmasına yol açar. Bu da altta yatan ya da tanısı konmamış hastalıkların ciddi boyutlara ulaşmasına neden olabilir. Hatta ani kalp krizleri ve beyin kanamaları gelişebilir.”

    Prof. Dr. Oğuz Kılınç sigarayı bırakanlardaki iyileşme sürecini ise aşama aşama şöyle özetledi:

     

    • Sigarayı bırakanların kalp atış hızı ilk 20 dakikadan itibaren düşüyor
    • 12 saatte kandaki karbonmonoksit seviyesi normale dönüyor
    • 2 hafta ila 3 aylık bir süreden sonra kalp krizi riski azalmaya, akciğer fonksiyonları düzelmeye başlıyor
    • 1 ila 9 aydan sonra öksürme ve nefes darlığı azalıyor
    • 1 yılda koroner kalp rahatsızlığı riski, sigara içen birinin yarısı seviyesine geriliyor
    • 10 yılda akciğer kanseri riski sigara içenlerin taşıdığı riskin yarısı seviyesine gerilerken ağız, gırtlak, yemek borusu, böbrek, mesane ve pankreas kanseri riskleri de azalıyor
    • 15 yılda, koroner kalp hastalığı riski, sigara içmeyenlerin taşıdığı riskle aynı seviyeye geriliyor.
  • Sararmış dişler için Doğal diş beyazlatma

    Sararmış dişler için Doğal diş beyazlatma

    Sararmış dişler için Doğal diş beyazlatma … Eğer diş hekimine son gidişinizin üzerinden epey zaman geçmişse veya yıllardır sigara kullanıyor ya da çay, kahve gibi koyu renkli içecekler içiyorsanız, dişlerinizin sararması olasıdır. Sararmış dişler pek de çekici değildir ve sizi gülümsemekten alıkoyabilirler. 

    Sararmış dişler için Doğal diş beyazlatma

    Bu bahsedilen nedenlere ek olarak dişler, örneğin bazı antibiyotiklerde olduğu gibi ilaç kullanımına veya yağlı gıdaların, üzümsü meyvelerin veya gıda katkı maddelerinin tüketilmesine bağlı olarak da boyanabilir.

    Bu yazımızda size inci gibi dişlerinizi geri kazandıracak ve özlediğiniz o eski parlak beyaz renge kavuşmanızı sağlayacak faydalı ve doğal tavsiyelerde bulunacağız, böylece o güzel gülümsemenizi daha sık gösterebileceksiniz.

    Dişlerinizi beyazlatmak için öneriler

    Çilek posası

    dis_beyazlatma
    Sararmış dişler için Doğal diş beyazlatma

    Bu çok basit bir işlemdir. Az miktarda çilek alın ve beş dakika boyunca dişleriniz üzerinde sürtün. Bunu yaptıktan sonra ağzınızı iyice çalkalayın ve dişlerinizin arasına kaçmış olabilecek parçacıkları diş ipiyle temizleyin.

    Karbonat

    Karbonatla dişinizi temizlemek için diş fırçanıza az miktarda karbonat koyun ve dişlerinizi fırçalayın, veya her zaman kullandığınız diş macununa biraz kabartma tozu ekleyebilirsiniz.

    Limon suyu

    sararmis_disler_icin

    Dişinizi limon ile temizlemek için, az miktarda tuz ve limon suyu ile bir macunsu karışım hazırlamalısınız. Tuz yerine karbonat da kullanabilirsiniz. Bununla dişlerinizi ovalayıp bol suyla ağzınızı çalkalayın.

    Elma sirkesi

    Diş beyazlatıcı elma sirkesi aşağıdaki şekilde hazırlanır:

    Az miktarda elma sirkesini karbonatla karıştırın ve kıvamlı bir macun oluşturun. Bununla dişlerinizi iyice fırçalayın ve soğuk suyla ağzınızı çalkalayın.

    Portakal kabuğu ve defne yaprağı

    Bu çok bilinmeyen ama oldukça etkili bir diş beyazlatma yöntemidir. Portakal kabuğu ve defne yaprağı ile diş beyazlatmak için, biraz portakal kabuğuyla defne yaprağını beraber parçalayarak ezin ve bu karışımla her yere uygulamaya dikkat ederek dişlerinizi ovalayın. Son olarak soğuk suyla ağzınızı çalkalayın.

    Dişlerinizin Beyaz Kalmasını Sağlamak İçin Öneriler

    sararmis_disler

    • Düzenli olarak elma, kereviz, havuç ve brokoli çiğnemeye gayret edin.
    • Günde en az 3 kez dişlerinizi fırçalamalısınız.
    • Koyu renkli içeceklerden ve sigaradan kaçınmak için elinizden geleni yapın. Eğer çay veya kahve gibi bir şey içerseniz, dişlerinizin üzerinde lekelenmeyi önlemek için hemen arkasından dişinizi fırçalamalı veya en azından ağzınızı çalkalamalısınız.

    NOT: Bu tavsiyeleri gereğinden fazla kullanmayın, çünkü aşırı kullanım (özellikle limon ve kabartma tozu) çok fazla ve sık uygulanırsa dişte aksi etki yaratır. Lütfen bu önerileri dikkatle uygulayın ve aşırısından kaçının!

    Aynı şekilde, daha özel bir tedavi için diş hekiminizle görüşün.

    Kaynak: sagligabiradim.com

  • Zerdeçal diş beyazlatma tarifi

    Zerdeçal diş beyazlatma tarifi

    Zerdeçal diş beyazlatma tarifi… Diş beyazlatıcı ürünler hassas dişlerinize zarar veriyor ve iyi gelmiyorsa, zerdeçal kullanarak dişlerinizi doğal bir şekilde beyazlatabilirsiniz.

    Dişlerinizi beyazlatabileceğiniz, doğal malzemelerle hazırlanan pratik tarifi…

    Zerdeçal diş beyazlatma tarifi

    Malzemeler: 

    Hindistan cevizi yağı, bir tatlı kaşığı zerdeçal, küçük bir kap, diş fırçası, diş macunu

    dis_beyazlatma_zerdecal

    Yapılacaklar:  

    1 yemek kaşığı Hindistan cevizi yağına 1 yemek kaşığı zerdeçal ekleyip karıştırın.
    Diş fırcanızı kullanarak, bu iki bileşeni macun kıvamına getirene kadar karıştırın.
    Bu karışımla normalde dişlerinizi fırçaladığınız gibi fırçalayın.
    Fırçalama işlemi bittiğinde tükürmektense hazırladığınız macunun bir iki dakika dişlerinizde bırakın. Bu işlemden sonra dişleriniz sararacaktır ama geçici olduğunu unutmayın.
    Son olarak da normalde kullandığınız diş macunu ile bir daha dişlerinizi fırçalayın.

    Zerdeçal plakları ve lekeleri yok edici aşındırıcı bir yapıya sahiptir. Ayrıca antibakterial ve iltihap karşıtıdır.

    Bu temizleme işlemi biraz meşakkatli bir süreç olabilir  ama tekrarlanması sonucunda oldukça etkili sonuçlar verecektir.

    Milliyet.com.tr / Pembenar

  • Koroner Atardamar Tıkanması önlemek için

    Koroner Atardamar Tıkanması önlemek için

    Koroner atardamarlar oksijence zengin kanı kalp kaslarına taşımak ile görevlidirler. Bu atardamarlar tıkanmaya başladığı zaman koroner atardamar hastalığına yol açarlar, bu da kalbe giden kanın azalmasına sebep olur ki bu da çok tehlikeli bir sağlık durumudur.

    Eğer atardamarlar tamamen tıkanırsa, kalbin bu bölümlerinin zarar görmesi muhtemeldir. Bir çok durumda en kötü senaryo kalp kasının ölümüdür, ve bu son evresinde ölüme neden olabilen çok yaygın bir hastalıktır. 

    Koroner atardamarları tıkanan kişilerin kalp krizi geçirmesi veya miyokard infraktüsü geçirme riski çok yüksektir. Bu hastalık hem kadınları hem de erkekleri etkiler ve iki tarafta da ölüm oranları oldukça yüksektir.

    koroner_atardamar_tikanmasi_onlemek_icin_dogal_tedavi
    Koroner Atardamar Tıkanması önlemek için

    Atardamarlar, yaş ilerledikçe sertleşebilir fakat bu süreci hızlandıran bir çok sebep vardır, örneğin; tütün kullanımı, hareketsiz yaşam tarzı veya sağlıksız beslenme.

     

    Kalp Hastalıklarına Sebep Olan Şeyler Nelerdir?

    Koroner atardamarların tıkanmasının esas sebebi atardamarların içinde yağsı maddelerin birikmesidir. Bu da kan içerisinde kolesterol, kalsiyum ve diğer maddelerin oluşmasına sebep olur. Koroner kalp hastalığının temel sebepleri şunlardır:

    • Kalp kasına kan götüren atardamar duvarlarının kalınlaşması.
    • Koroner atardamarların içerisinde yağ birikmesi.
    • Koroner atardamarların daralması.
    • Koroner atardamarlardaki kanın pıhtılaşması sebebiyle oluşan kan akışının engellenmesi.
    • Koroner atardamarlardaki yangı.

    Tıkanma nerede olduğu farketmeksizin bir veya birden daha fazla koroner atardamar içerisinde gerçekleşebilir ve şiddeti de birbirinden farklı olabilir. Kalpkasına düzgün kan akışını engellediğinden dolayı semptomları göğüs ağrısı ve/veya nefes darlığı olarak görülebilir.

     

    Kalp Hastalığının Semptomları

     

    Koroner atardamar tıkanmasının en zor tarafı seneler geçtikçe oluşmasıdır. Bu çok büyük bir risk oluşturur çünkü erken dönemlerinde herhangi spesifik bir semptom görülmez ve hastalık tedavi etmesi zor bir duruma gelene kadar kendini göstermeyebilir. Koroner atardamar hastalığının semptomları kişiden kişiye değişebilir, fakat genellikle görülen semptomlar şunlardır:

    • Rahat edememe veya göğüs ağrısı (anjina).
    • Nefes alıp vermede zorlanma.
    • Ayaklarda ödem veya sıvı tutulumu.
    • Spordan sonra aşırı yorgunluk ve kırgınlık.
    • Kollarda veya omuzlarda ağrı ve acı.
    • Aşırı terleme.
    • Bulantı.

    Risk Faktörleri

     

    Yaşımız ilerledikçe genellikle bir çok durumda atardamarlar sertleşmeye başlar. Fakat bazı faktörler bu süreci hızlandırabilir ya da atardamarların tıkanmasına yol açabilir.

    • Cinsiyet: Erkeklerin kalp krizi geçirme riski kadınlara oranla daha yüksektir.
    • Yaş: Erkekler 45 yaşından sonra daha büyük bir riskle karşı karşıyadırlar, kadınlar ise 55 yaşından sonra.
    • Genetik Faktörler: Eğer ailede kalp rahatsızlığı geçmişi olan birisi varsa bu etkilidir.
    • Obezite veya aşırı kilo.
    • Hareketsiz bir yaşam sürme.
    • Sigara içme.
    • Yüksek kolesterol
    • Hipertansiyon.
    • Diyabet.
    • Stres.
    • Aşırı derecede alkol kullanma.
    • Yağlı yiyeceklerin, şekerin, kolesterol ve kalorinin aşırı tüketimi.

    Koroner Atardamarların Tıkanmasını Önlemek Mümkün Müdür?

    Diğer kronik hastalıklar gibi, sağlıklı bir yaşam sürmek koroner kalp hastalığının önlenmesinin anahtarıdır. Aşağıda size günlük hayatınıza uygulayarak koroner kalp hastalığından korunmanız için bazı öneriler vereceğiz.

    • Sağlıklı bir kiloda kalmaya çalışın ve aşırı kilolu olmaktan kaçının.
    • Tam tahıllı gıdaların, meyve ve sebzelerin tüketimini arttırmaya çalışın çünkü bunlar atardamarları temizlemek için vazgeçilmez besinlerdir ve kalp sağlığına faydaları vardır. Aynı zamanda, doymuş yağlardan, kırmızı etten ve işlenmiş etlerin tüketiminden de kaçınmalısınız.
    • Yaşınıza ve fiziksel kabiliyetinize uygun bir spor rutinine başlayın.
    • Eğer sigara içmek gibi kötü bir alışkanlığınız varsa, bunu bırakmak için yardım almaya başlayın.
    • Eğer hipertansiyon veya diyabetten muzdaripseniz, düzenli sağlık kontrollerine gitmeniz iki hastalığın da sonuçlarından kaçınmanız için çok önemlidir.
    • Günlük olarak düşük dozda aspirin almak koroner atardamarların tıkanmasını engelleyebilir, fakat bunu yapmadan önce bir doktora danışmanız çok önemlidir.
    • İyi kolesterol tüketimini arttırın, kötü kolesterol ve trigliserit tüketimi seviyesini düşürerek sağlıklı bir hayat sürmeye çalışın.

    kaynak: sagligabiradim.com

  • Silikon ameliyatı olan annenin emzirme engeli yok

    Silikon ameliyatı olan annenin emzirme engeli yok

    Prof. Dr. Koray Coşkunfırat, silikon meme proteziyle meme büyültme ameliyatı geçiren bir annenin emzirmesine engel olmadığını söyledi.

    Omuz genişliği, göğüs çevresi, bel ve kalça çevresi ölçümlerinde meme hacminin önemli yer tuttuğunu ifade eden Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Koray Coşkunfırat, “Memeler, yapısal olarak değişik nedenlerle küçük ya da biri diğerinden daha küçük, asimetrik olabilir. Doğumsal olarak biri hiç olmayabilir. Her iki memenin eşit hale getirilmesi ya da hacminin arttırılması için, günümüzde en geçerli yöntem silikon meme protezleridir” diye konuştu.

    “HER PROTEZİN AYRI AVANTAJ YA DA DEZAVANTAJI VAR”

    Kişinin dokularıyla meme büyütme ameliyatlarının denendiğini belirten Prof. Dr. Coşkunfırat, ancak limitli sonuçların elde edildiğini söyledi. Prof. Dr. Coşkunfırat, “Örneğin; kişiden yağ dokusu alınarak memelerin kısmen büyütülmesi sağlanabilir ancak yağ dolgusu tamamen kalıcı bir yöntem değildir. Meme protezlerinde esas madde protezin dış yüzeyinde yer alan silikondur. İçindeki dolgu maddesi farklı olabilir. Her protezin kendine göre avantaj ve dezavantajları mevcuttur” dedi.

    “HASTALIK GELİŞME RİSKİNİN ARTTIĞI YÖNÜNDEKİ BİLGİLERİN BİLİMSEL DAYANAĞI BULUNMAMAKTA”

    Bir yabancı cisim olan proteze karşı vücutta bazı bağ dokusu hastalıklarının geliştiğini kaydeden Coşkunfırat, “Bebeğe süt vermenin zorlaştığı, protezin kansere neden olduğu ileri sürülmüştür. Ancak bunların hiçbiri bilimsel olarak kanıtlanamamıştır. Silikon ameliyatı olan hastaların emzirmesine engel yoktur ve kanser dahil herhangi bir hastalık gelişmesi riski, silikonu olmayan kişilere göre artış gösterdiğini söylemek, mevcut literatür bilgilerine göre bilimsel dayanaktan yoksundur. Ancak, memenin büyütülmesi, vücut için yabancı bir maddeyle sağlanabildiğinden, proteze ait sorunlar olabilir” diye konuştu.

    “ZAMANLA BELİRGİNLİĞİNİ YİTİREN BİR İZ KALACAKTIR”

    Silikon meme protezli bir memede kanser gelişmesi riskinin artmadığının altını çizen Prof. Dr. Coşkunfırat, “Protez, normal meme dokusuyla aynıdır. Böyle bir durum oluştuğunda protezli memede de kansere yönelik ameliyat ve diğer tedavi şekilleri standartlar doğrultusunda uygulanır. Ameliyat genel anesteziyle hastane koşullarında yapılır. Ortalama 1,5-2 saat sürer. Protezin konabilmesi için 4-5 cm’lik bir iz açılır. Giriş yeri neresi olursa olsun bir iz kalacaktır. Bunlar başlangıçta belirgin, zamanla belli belirsiz hale gelen izlerdir” şeklinde konuştu.

    “4-5 GÜN İÇERİSİNDE HASTA İŞİNE DÖNEBİLİR”

    Ameliyat sonrasının genellikle rahat geçtiğine vurgu yapan Prof. Dr. Coşkunfırat, “Protez, göğüs kası arkasına konmuşsa birkaç gün kol hareketlerinde kısıtlılık olabilir. Ameliyat sonrası memeye sütyen ya da sargı uygulanır. Erken dönemde şişlik olabilir, meme başında hissizlik ve deri üzerinde morumsu renk değişimi olabilir. Bunlar kısa sürede kendiliğinden kaybolur. Hasta 4-5 gün içinde işine dönebilir. 3-4 haftadan sonra protez yerine yerleşir ve meme normal olarak işlevini kazanır” dedi.

    KAYNAK: İHA