Kategori: Sağlık

  • D vitamini ve kadın sağlığı

    D vitamini ve kadın sağlığı

    Vitamin D yetmezliği toplumda çok sık görülmektedir. Yaklaşık batı toplumlarının %20 ile %100 ünde vitamin D eksikliği saptanmıştır. Vitamin D kalsiyum, fosfor ve kemik metaboliizmasında önemli bir rol oynadığı için eksikliğinde kemik minrelaizasyonunun yetersiz olmasına bağlı kemik deformiteleri, rikets, osteoporoz gibi kemik hastalıkları meydana gelir. Güneş ışığı en önemli vitamin D kaynağıdır. Ancak son yıllarda güneşin zararlı etkilerinden korunmak amacı ile kullanılan koruyucular derinin güneş ışığından vitamin D sentezlemesini azaltarak, vitamin D eksikliğine sebep olmaktadır.

    Vitamin D eksikliğinin iskelet sistemi, özellikle de kemik metabolizması üzerine etkileri olmasına rağmen, son yıllarda yapılan araştırmalar sayesinde dieğr sistemler ve hastalıklar üzerine de birçok olumlu etkisi olduğu bulunmuştur.

    Vitamin D yetersizliği ve obezite birbiri ile yakından ilişkilidir. Vitamin D, vücut ağırlığını düzenleyen besin maddeleri üzerinde önemli bir rolü vardır. Vitamin D alımının 1.5-3.5 kg kadar kilo vermeye sebep olduğu bazı bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir.

    Vitamin D nin en önemli etkilerinden biri Tip II Diabet Mellitusa iyi gelmesidir. Yaşın ilerlemesi ile birlikte sıklıkla görülen vücuttaki insülin direnci sonucunda insülinin dokulara etki edememesi sonucunda şekerin kullanılamaması ndan ortaya çıkan Tip II Diabetde vitamin D bu durumu önlemekte, diabetin ortaya çıkmasını ve ilerlemesini engellemektedir. Vitamin D kanda 25 ng/ml üzerinde olduğunda diabet riski %43 azalmaktadır. Bunun içinde günde 500 ünite vitamin D alımı önerilmektedir.

    Vitamin D eksikliğinin gebelik ve emzirme dönemlerinde önemli sonuçları olabilir. Gebe kadının kalsiyum ve vitamin D ihtiyacı artmıştır. Özellikle gebeliğin son 3 ayında hem anne hem bebek kemik gelişimi için vitamin D alımı son derece önemlidir. Gebede vitamin kan seviyesi 32 ng/ml olmalıdır. Gebe kadınların %50, süt emen bebeklerin ise %56 sında vitamin D eksikliği görülmüştür. Gebelikte ve emzirme döneminde görülen bazı hastalıklar örneğin preeklampsi, düşük doğum tartılı bebek, yenidoğan tetanisi, doğum sonrası iyi gelişmeyen bebek sendromları, bebeklerde kemiklerin kolay kırılganlığının artması, ve bazı otoimmün hastalıkların görülme olasılığındaki artış vitamin D eksikliğinde sıklıkla görülen durumlardır. Ayrıca bebek beyin fonksiyonlarının gelişmesinde de vitamin D nin son derece önemli işlevi olduğu son yıllarda yapılan çalışmalar ile keşfedilmiştir. Vitamin D yeterli alan bebeklerde ilerinde nöropsikolojik gelişimlerinin mükemmel oldukları bildirilmiştir.
    Vitamin D nin en önemli etkilerinden birisi de damar cidarı üzerindeki kireçlenmeler üzerinedir. Bazı karışık mekanizmalar sonucunda vitamin D damar cidarlarındaki bu kalsifikasyonları önleyebildikleri ileri sürülmüştür. Buna bağlı meydana gelen özellikle kronik böbrek hastalıklarında kullanılmaktadır. Benzer biçimde vitamin D koroner kalp hastalıklarında kireçlenmeyi önlediği ileri sürülmekte, kalp fonksiyonları üzerine olumlu etkilerinin olduğu, hipertansiyonlu hastalarda regülasyonu sağladığı çeşitli bilimsel makalelerde iddia edilmiştir.

    Vitamin D kadınlaraın korkulu rüyası olan meme kanseri gelişimi üzerine de olumlu etkisi vardır. Meme kanserli kadınlarda vitamin D reseptörleri hücrelerde az bulunmuştur. Bu reseptörleri olan kadınlarda vitamin D bağlanarak etki etmekte ve bazı metabolitleri tümör hücrelerinin geişimini baskılayarak kadınları meme kanserinden koruduğu gösterilmiştir.

    Özellikle Vitamin D ve Omega-3 birlikte kullanımının antikanser etkisinin çok güçlü olduğu bilimsel olarak gösterilmiştir. İki ajan birlikte anti-inflamatuar, pro-apoptotik, anti-angiogenik ve anti-proliferatif etkileri olması nedeni ile kanserden koruyucu oldukları gösterilmiştir.
    Cildimizdeki keratonosit hücrelerinde bulunan vitamin D reseptörleri vasıtası ile etki eden vitamin D, epidermisin proliferasyonunu ( derinin kalınlaşması), saç foliküllerinin kaybolmasına bağlı saç dökülmesi ve kelliğe sebep olabilir. Vitamin D yine deri tümörlerinin oluşumunu engeller.

    Vitamin D eksikliğinde erken yaşlarda şifzofreni , ileri yaşlarda ise Alzheimer, Parkinson hastalığı, deppresyon ve bilişsel fonksiyonlarda azalmanın olduğu gösterilmiştir. Vitamin D önemli beyin fonksiyonlarını sağlayan nörotransmitterlerin yapım ve salınımını idare eder. Bunlardan en önemli ve bilineni de Dopamin dir. Vitamin D eksikliğinde beyinde Dopamin azalır.
    Son olarak Vitamin D nin hücrelerdeki etki mekanizması, kadınlardaki östrojen hormonunun etki yolu ile ortak özellikler göstermesinden dolayı, menopoz sonrası görülebilen bazı şikayetlerin iyileştirilmesinde veya tedavi edilmesinde, tek başına veya estrojen tedavisi ile birlikte kullanımı daha da yaygınlaşmaktadır.

    Vitamin D yetmezliği veya eksikliği teşhisi için birçok tanı metodu vardır. Kanda en güvenilir olarak 25 hidroksivitamin D bakılmalıdır. Bu değer 20 ng/ml altında olmamalıdır. Tercihan 30 ng/ml üstünde olmalıdır.

    Vitamin D eksikliğine karşı Amerikan Endokrinoloji ve Metabolizma Cemiyetinin bazı önerileri vardır. Sıfır ile 1 yaş arasındaki bebekler için günde 400 ünite vitamin D almalıdır. 1-18 yaş arasında günde 400-600 ünite vitamin D alınmalıdır. 19-50 yaş arasında 600 ünite ve 50-70 yaş arasında 600-800 ünite vitamin D alınmalıdır. Gebe ve emziren kadınlar ise günde 1500-2000 ünite vitamin D almalıdır.

    Prof.Dr.C.Tamer Erel

  • Hamileyken o bitkilerden uzak durun!

    Hamileyken o bitkilerden uzak durun!

    Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, “Sadece hamilelerin değil, hamile kalmayı düşünenlerin de bazı bitkilerden kesinlikle uzak durmaları gerekli. Hamile olanların doğal ve bitkisel denilerek önerilen her ürünü kullanmaması gerekli. Bu anneye olduğu kadar bebeğe de zarar verebilir” dedi.

    Op. Dr. Seval Taşdemir “Bitkilerin hiçbir yan etkisi yok, tamamen doğal ve masum şeklinde düşünmeyin. Özellikle de hamilelik döneminde ambalajlı, hijyeninden emin olduğunuz çayları veya bitkileri birbirleriyle karıştırmadan ve dozunu abartmadan kullanın” diyerek anne adaylarını uyardı.

    İşte Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, hamileler veya hamile kalmayı planlayanlar için önemli uyarılar:

    GÜNDE 1 BARDAK VE AÇIK
    “Anne adayları, açık olması şartıyla gün içinde birkaç bardak çay içebilir. Kahveyi ise özellikle ilk 12 haftada önermiyoruz. Sonrasında nadir olarak kafeinsiz şekilde içilebilir.

    Hamilelik döneminde anne adayları bitki çaylarından; nane-limon, zencefil, ıhlamur, tarçın ve elmayı tercih edebilir. Bulantıların yoğun olduğu ilk aylarda zencefil, limon, tarçın ve elma birlikte kaynatılıp içilebilir.

    KARIŞIK BİTKİ ÇAYI TÜKETMEYİN!
    Form çayları gibi karışık bitki çaylarını anne adaylarına kesinlikle önermiyoruz. Karışık bitki çaylarının içinde hamilelere zarar verebilecek bitkiler olabilir.

    Hamileler fesleğen, kekik gibi mutfaklarda baharat olarak kullandığımız bitkileri çay şeklinde fazla dozlarda (1-2 tatlı kaşığı gibi) kullanmamalı.

    Aloe vera, sinameki, akdiken (geyik dikeni) ve topalak gibi bitkiler kabızlık sorunlarında kullanılan bitkilerdir. Dışkı yumuşatıcı etkiye sahip olan bu bitkiler, rahim dahil düz kasların kasılmasını uyararak düşüğe neden olabileceği için kullanılmamalı.

    RAHİM KASILMALARINA YOL AÇIYOR
    Adaçayı, meyan kökü, akdiken, Cezayir menekşesi, ökse otu, pelin otu, ravent (ışgın) ve rezene gibi bitkiler, rahimde kasılmalara yol açıyor ve kanı sulandırıp kanamaya neden olduğu için anne adaylarına kesinlikle önerilmiyor.

    Bitkilerin çayları kadar yağlarına da dikkat edilmeli. Esansiyel bitki yağlarından anne-bebek arasındaki veya anne rahmindeki ceninin fonksiyonlarını etkileyebileceği için uzak durulmalı.

    Hamilelik döneminde; rezene, adaçayı, ardıç, kekik, lavanta, biberiye, civanperçemi ve mercanköşk gibi bitkilerin yağlarının ağız yoluyla alınması da sakıncalı.”

  • Hamile kadınlar için pet şişenin tehlikeleri

    Hamile kadınlar için pet şişenin tehlikeleri

    Daily Mail’de yapılan bir araştırmaya göre pet şişe kullanan hamile kadınların çocuklarının obez olma ihtimali artıyor.

    Araştırmalara göre neredeyse dünyanın her yerinden kişiler Bifenol A kimyasalına maruz kalıyor. Plastik ürünlerde bulunan Bifenol A adlı kimyasal, vücuttaki iştah düzenleyen hormonları etkiliyor.
    Bifenol A kimyasalı farklı yemek kaplarında ve pet şişeler gibi ürünlerde de bulunuyor. Bu kimyasal Östrojen hormonunu taklit ederek iç salgı bezlerinin işleyişini etkileyebilir.
    İç salgı bezleri birçok farklı hormon üretir. Bu hormonlar etkilenince nörolojik sorunlar ortaya çıkar; otizm, IQ seviyesinde azalma ve dikkat eksikliği gibi.
    Washington’daki araştırmacılar fareler üzerinde yaptıkları deneyler sonucu Bifenol A kimyasalına maruz kalan deneklerin Leptin hormonuna verdikleri tepkilerde azalma fark etti.
    Leptin hormonu, vücudun enerjiye ihtiyacı olmadığı zamanlarda yemek yeme dürtüsünü törpüler.
    Hamile farelere düşük dozda Bifenol A kimyasalı verilmesi sonucu, doğan yavru farelerin beyinlerindeki sinir sistemleri kalıcı bir şekilde etkilenmiştir. Ve bu fareler yetişkinliğe eriştiklerinde obez olma ihtimallerinin arttığı sonucuna varılmıştır.
    Bifenol A kimyasalı insanlarda da obeziteye  neden olduğu için, bireyler ve özellikle hamileler çevresel etmenlerin obezite ve metabolizma sorunlarını etkileyebileceğinin farkına varmalı.
    Ekim 2016’da yayınlanan bir araştırmaya göre pet şişelerde bulunan kimyasallar kanser, diyabet, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve otizme yol açabilir.
    Bu tehlikeye rağmen, makyajdan çocuk oyuncaklarına kadar birçok üründe bu kimyasal bulunuyor.
    Kaynak: milliyet.com.tr/saglik/
  • Erkek kısırlığında mikroçip avantajı

    Erkek kısırlığında mikroçip avantajı

    Uzun bir süredir kullanımda olan mikro akışkan çip teknolojisi ile sperm seçimi, kısırlık sorunu yaşayan erkeklere önemli avantaj sağlıyor. Tüp bebek uzmanlarına göre yöntem, yüzde 69,4 gibi bir başarı sağlıyor.

    Sperm seçimi için mikro akışkan çip teknolojisini dünyada ilk kez Türkiye’de kendilerinin kullandığını belirten Acıbadem Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tıraş, yüzde 69,4 gibi ciddi bir başarı elde ettiklerini söyledi.

    Tıraş, Venedik’te, ABD’de Stanford Üniversitesi tüp bebek merkezi sorumlusu Prof. Dr. Mitchell Rosen ve aynı üniversitede görevli Türk doktor Prof. Dr. Utkan Demirci ile düzenlediği basın toplantısında, genetiği ve DNA’sı en sağlam spermleri bularak çiftlerin evlat sahibi olma şansını yüzde 70’lere taşıyan mikroçip yöntemindeki yenilikleri anlattı.

    Mikroçip yöntemini 3 yılda bin 250 hastada uyguladıklarını belirten Tıraş, “Mikroçip özellikle tüp bebek ve aşılama teknolojilerinde son derece başarılı bir yöntem. Tüp bebek tedavisinde genellikle başarı oranı yüzde 50-55 iken, mikroçip yöntemiyle bu oran yüzde 69,4’lere yükseldi” dedi.

    MİKRO ÇİP İLE EN İDEAL SPERM SEÇİLİYOR

    Tıraş, yöntemle özellikle 35-42 yaş arasındaki kadınlarda yüzde 53,85; 35-53 yaş arasındaki erkeklerde yüzde 64,7 başarı elde edildiğini ifade ederek, şu bilgileri verdi:

    “Yöntemle en yüksek başarı yüzde 76,2 ile kısırlık sorunu yaşayan erkeklerde elde edildi. Çünkü mikro akışkan çip teknolojisiyle spermler arasından DNA yapısı en ideal olan spermleri seçmek mümkün. Sağlıklı spermlerden oluşturulan embriyolarla daha yüksek gebelik sonuçları elde edilir. Kaliteli spermler ve yumurta hücresinin birleşmesi ve neticesinde döllenmesiyle 5. güne ulaşan blastosist embriyolar elde edilir. Gebelik şansı bu embriyolarla daha da üstlere taşınır. Spermler arasından DNA’sı en kaliteli olan spermleri kullanmaktır. Bu sayede oluşturulacak embriyoların da DNA yapısı oldukça kaliteli olacaktır. Bu sayede embriyo rahme daha kolay tutunur, gebelik sağlıklı bir şekilde gelişir.”

    “YÖNTEM ÇİFTLERİN ÇOCUK SAHİBİ OLMA ŞANSINI ARTIRDI”

    Stanford Üniversitesi Tüp Bebek Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Mitchell Rosen ise sağlıklı gebeliğin oluşumunda sperm ve yumurta kalitesinin çok önemli olduğunu söyledi.

    Son yıllarda tüp bebek alanındaki bilimsel araştırmalara dayalı gelişmelerin başarıyı da beraberinde getirdiğini aktaran Rosen, tüp bebek tedavisinde kaliteli sperm ve yumurta seçiminin anahtar işlem olduğunu ifade etti.

    Mikroçip yönteminin uzmanlara en kaliteli ve en sağlıklı spermi bulma konusunda çok büyük kolaylık sağladığını anlatan Rosen, “En kaliteli sperm ile yumurtanın birleşmesi sonucu oluşan kaliteli embriyo ile sağlıklı gebeliklerin oluşumu sağlanıyor. Yöntem çiftlerin çocuk sahibi olma şansını artırdı.” değerlendirmesinde bulundu.

    “BASİT VE DOĞADAN ESİNLENEN BİR YÖNTEM”

    Stanford Üniversitesinden Prof. Dr. Utkan Demirci de mikroçipin, “Milyonlarca sperm arasından daha iyi spermi, daha iyi nasıl buluruz?” mantığına dayanan basit ve doğadan esinlenen bir yöntem olduğunu söyledi.

    Bebek sahibi olmaya çalışan çiftlerde erkek kısırlığı oranının yüzde 30 ile 50 arasında değiştiğini belirten Demirci, “Bilim adamı olarak anne adayının tüplerindeki mikro kanalcıkları örnek alıp teknolojiye transfer ettik. Mikroçip yöntemini her geçen gün geliştirmeye devam ediyoruz. Günümüzde artık Mikroçip yöntemi ile DNA’da kırıkları düşük olan, genetik kusurları olmayan spermlerin seçimi yapılıyor. Bu da sağlıklı gebelik, sağlıklı bebekler oranını yükseltiyor” ifadelerini kullandı.

    “YÖNTEM HEM KOLAY HEM DAHA UCUZ”

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Ali Kavas ise aşılama tedavisinde mikroçip yönteminin kullanılmasıyla başarı oranının 2-3 kat arttığını söyledi.

    Yöntemin, kullanım kolaylığı ve maliyet açısından son derece rahatlık sağladığını dile getiren Kavas, “Yöntem, en ücra yerleşim alanlarında yaşayan hasta adaylarının çocuk sahibi olma şansını artırdı. Aşılama tedavisinde 5 hastadan biri artık mikroçip yöntemi sayesinde çocuk sahibi olabiliyor.” şeklinde konuştu.

     

    Kaynak: ntv.com.tr

  • Gebelik şekeri bebeği vuruyor

    Gebelik şekeri bebeği vuruyor

    Hamilelik şekeri, anne karnındaki bebeğin de hayatını karartıyor.

    Takvim’de yer alan habere göre Prof. Dr. Faruk Buyru, “Kontrol edilmemiş yuksek şeker, bebeğin kalbine zarar vererek olumune neden olabilir. Bunun dışında iri bebek, buna bağlı doğum travmalarında artış, daha sonra kalıcı sakatlıkla sonuclanabilecek omuz takılmaları, bebeğin suyunun fazla olması, sezaryen ve mudahaleli doğum riskinde artış, gebelik ve doğum surecinde karşılaşılabilecek sorunlardandır” uyarısı yapıyor.

    Prof. Dr. Buyru, “Gebelikte anne karnında bebek olumlerinin en onemli nedeninin, kontrol edilmemiş şeker olduğu akıldan cıkarılmamalıdır. Gebelikte diyete dikkat etmek ve kilo almamak şeker hastalığı riskini azaltacaktır” diyor.

  • Sağlıklı Gözler İçin Püf Noktalar

    Sağlıklı Gözler İçin Püf Noktalar

    Her şeyi daha iyi yapabilmemiz için kuşkusuz sağlıklı gözlere sahip olmamız gerekiyor. Göz sağlığımıza dikkat etmezsek yaşam kalitemiz hızla bozulur. Bunun dışında yaşlanma, stres ve genel kirlilik gibi genel nedenlerden dolayı göz sağlığında bozulmalar yaşanır. Bunları düşündüğümüzde gözlerinize ne kadar bakıyorsunuz sorunu sormak istiyorum hanımlar! Gözleriniz ne kadar sağlıklı? Gözlerime yeterince bakamıyorum ne yapmam gerekiyor diyorsanız;

    İşte sağlıklı gözler için ipuçları

    -Sağlıklı gözler için püf noktalardan biri dengeli beslenme. Göz sağlığınız için aşağıdakileri bol bol tüketin.

    Beta karoten için; Havuç, tatlı patates, koyu yeşil yapraklı sebzeler

    • C vitamini için; turunçgiller (portakal, mandalina gibi), kivi, yeşil-kırmızı biber, kuşburnu, maydanoz
    • A vitamini için; havuç, tatlı patates, brokoli, ıspanak, marul, yumurta, süt
    • E vitamini için; fındık, badem, ceviz gibi sert kabuklular, yağlı tohumlar, avokado, yeşil yapraklı sebzeler (marul, ıspanak, maydanoz)
    • Çinko için; deniz ürünleri, kırmızı et, buğday, kurubaklagiller, ceviz, badem
    • Lutein ve Zeaksantinin için; sebzeler, bezelye, ıspanak, semizotu, brokoli, mısır ve biber

    Sağlıklı Gözler İçin Püf Noktalar | 1

    -Gözlerinizi temiz tutun.

    -Başkalarının özel eşyalarını kullanmayın.

    -Uzun süre yakın konumda televizyon izlemeyin.

    -Gözünüzü aşırı ışıktan koruyun.

    -Geçmeyen rahatsızlıklarınızda göz doktorunuza başvurun.

    Göz sağlığı için sizin önerileriniz neler?

  • Meme yapısı, kadının duruşunu etkiliyor

    Meme yapısı, kadının duruşunu etkiliyor

    Ekol Hastanesi Estetik Cerrahi Kliniği’nden Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mübin Hoşnuter, meme yapısının ve şeklinin kadın vücuduna ve estetik yapısına etki eden önemli bir bölge olduğunu söyledi.

    Yeni Asır’da yer alan habere göre estetik ameliyatlarında hastaların isteklerine çok önem verdiğini belirten Prof. Dr. Hoşnuter “Gövdedeki bütünsel meme estetiğin sağlanmasında meme şeklinin komşu yapılarla, örneğin kol, üst karın ve koltuk altı oranları ile birlikte değerlendirilmesi önemlidir. Meme şekli ve hacmi ile ilgili kriterler zaman içinde değişse de günümüzde ideal meme şekli memenin üst bölümünde hafif iç bükey, alt bölümünde dış bükey kavis olan şekildir. Meme başı yere paralel durmalıdır” dedi.

    BÜYÜTME AMELİYATI

    Meme büyütme ameliyatları hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Mübin Hoşnuter “Silikon protez, koltuk altı, meme başı veya meme altından yapılan kesilerle meme dokusu altına, kas altına, kas zarı altına veya dual plane denen çoklu yerleşimler şeklinde yerleştirilebiliyor. Ameliyat genel anestezi altında, hastane koşullarında yapılır ve 1-2 saat sürer. Memeye bandajlama ve sütyen uygulanır. Ameliyat sonrası ağrı minimaldir. Eriyen dikişler kullanıldıysa alınmasına gerek yok. Erken dönemde şişlik morluk olabilir. 10 günde kendiliğinden kaybolur. Dren kullanımı cerrahın tercihidir ve genelde 1- 2 günde çıkarılır. Hasta 3-5 günde işine dönebilir. 1-2 ay ağır egzersizlerden uzak durması tavsiye edilir” dedi.

    OMURGA AÇISINI BOZUYOR

    Ağır ve büyük meme bedenin denge merkezini bozduğunu belirten Prof. Dr. Mübin Hoşnuter şöyle devam etti:

    “Bunu dengelemeye çalışan bedenin doğal omurga açıları bozulur. Bu bozukluk erken dönemde ağrı ve duruş bozukluğu yaparken geç dönemde boyun fıtığı, sinir sıkışması ve kemik erimesinin hızlanması gibi sorunlara neden olur. Meme büyüklüğünün hastada yarattığı şikayetler: Baş, boyun, sırt ağrıları, meme altında pişikler, sütyen askılarına bağlı ağrılı oluklar oluşması, yorgunluk, sırt üstü yatarken nefes almada güçlük, giyim sorunları gibi. Meme küçültme ameliyatlarından sonra hastalar kilo vermeye daha motive hale gelirler”

    ESTETİK AÇIDAN

    Memelerin değişik nedenlerle sarkık hale gelebildiğini kaydeden Prof. Dr. Mübin Hoşnuter, “Meme dokusunu yerinde tutan bağlar zamanla gevşeyebilir. Kilo değişikliklerine, emzirmeye ve yerçekimi etkisine bağlı olarak meme dokusu ile etrafını saran deri zarfı arasında uyumsuzluk olabilir. Sonuçta adeta içi boş görünümlü sarkık meme ortaya çıkabilir. Estetik meme dikleştirme ameliyatında, sarkık haldeki meme dokusu yeniden şekillendirilir, fazla deri çıkartılır. Meme başı olması gereken yere getirtilir. Kişinin vücut ölçülerine uygun olarak meme tekrar oluşturulur” diye konuştu.

  • Sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimler

    Sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimler

    Sigara her yıl yaklaşık 6 milyon insanın hayatına mal oluyor!

    100 bin kişiden 17 bini pasif içicilik nedeniyle ölüyor!

    Her yıl 600.000 kişi pasif içicilik nedeniyle ölüyor!

    Sigara psikolojik, biyolojik, hatta sosyal bir bağımlılıktır!

    Tüm dünyada önlenebilir ölüm nedenlerinin başında olan sigara kullanımı, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl yaklaşık 6 milyon insanın ölümüne sebep oluyor. Gerekli önlemler alınmazsa, 2030 yılında 8 milyondan fazla kişinin hayatını sigara nedeniyle kaybedeceği hesaplanıyor. 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü vesilesiyle görüşlerini belirten Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu ve Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği (TAHUD) Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Dilek Toprak, tüm tütün ürünlerinin kanserojen olduğu konusunda uyardı.

    Türkiye nüfusunun yüzde 30’unun sigara kullandığını belirten Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu ve Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği (TAHUD) Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Dilek Toprak, sigaranın toplum sağlığı üzerindeki etkileri üzerine şunları söyledi: “Ülkemizde her yıl 100.000 kişi sigaraya bağlı nedenlerle ölmektedir. Dünyada ise sigara her yıl yaklaşık 6 milyon insanın hayatına mal olmaktadır. Bunların 5 milyondan fazlası doğrudan tütün kullanımı ile ilişkili iken, 600.000 kişi sigara içmeyip sigara dumanına maruz kaldığı için hayatını kaybetmektedir. Bir “salgın” olarak niteleyebileceğimiz bu kötü bağımlılık nedeniyle 2030 yılında 8 milyondan fazla kişinin hayatını kaybedeceği hesaplanıyor.”

    Sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimler | 2

    Sigara yüzünden ölen her 9 kişi, sigara içmeyen 1 kişinin ölümüne neden oluyor
    Sigara bağımlılarının yalnızca kendilerine zarar vermekle kalmadığını ve etraflarındaki insanların da sağlığını etkilediğini vurgulayan Doç. Dr. Dilek Toprak şunları söyledi: “Örneğin sigara içtiği için ölen her 9 kişi, içmediği halde dumanını soluyan 1 kişinin de, pasif içicilik etkileri nedeniyle ölümüne neden olmaktadır. Pasif içicilik kaynaklı ölümlerde en yaygın neden kalp krizi olarak tespit edilmiştir. Onu sırasıyla alt solunum yolu enfeksiyonları, astım ve akciğer kanseri izlemektedir. Pasif içicilik kaynaklı ölümler en çok kadınlarda, sonra çocuklarda ve erkeklerde görülmektedir.”

    Sigara bütün organları kötü yönde etkiliyor
    Sigara kullanımının etkilemediği organ olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Dilek Toprak sigaranın bilinen en önemli kanserojen madde olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Tütün ürünlerinden en çok bildiğimiz şekliyle sigara, akciğer kanserinden cilt, pankreas, mide, kolon, meme ve aklınıza gelebilecek her organın kanserinin önde gelen nedenlerinden biridir. Sigara, başta KOAH ve kardiyovasküler hastalıklar olmak üzere birçok kronik hastalığın önemli risk faktörleri arasındadır. Diğer tütün ürünleri daha az gündeme getirilse de nargile, puro ve pipo da aynı tehlikeyi yaratmaktadır. Tütün ve ürünlerinin kişiye sosyal ve estetik yönden olumsuz etkileri ciltte kırışıklık, renk değişikliği, çabuk yaşlanma ve ağız kokusu iken ayrıca kısırlık, nefes darlığı, alerji, dişeti hastalıkları ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz pek çok rahatsızlığın da nedenidir. İşte ya da evde sigara dumanına maruz kalmak koroner arter hastalığı riskini yaklaşık %20-50, kalp krizi riskini ise %30 civarında artırır.”

    Sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimler | 3

    10 Sigara bağımlısından 7’si sigarayı bırakmak istiyor
    Doç. Dr. Dilek Toprak sigara bağımlılarının sigarayla mücadelesine dair istatistikleri şöyle özetliyor: “Her 10 sigara bağımlısından 7’si sigarayı bırakmak istiyor ve sigarayı bırakmak isteyen her 10 kişiden 3’ü son 1 yılda ciddi bırakma denemesinde bulunuyor. Geçmişte sigara bırakma girişiminde bulunan her 100 sigara bağımlısından ise yalnızca 3’ü sigarayı bırakabilmiş. Bu nedenle, sigaradan etkin bir şekilde kurtulabilmek için yalnız başına uğraşmak yerine, bu alanda uzman doktorlardan destek almak çok önemli. Sigarayı bırakabilmek için irade çok önemli bir faktör ancak sigara sadece psikolojik bir bağımlılık değildir, aynı zamanda biyolojik hatta sosyal bir bağımlılıktır. Biyolojik bağımlılıktır çünkü nikotin vücutta gerçek bir bağımlılık yapar. Sigara içilmeyen sürelerde, nikotin nedeniyle salgılanan dopamin seviyesinde azalma olması sinirlilik ve stres gibi yoksunluk belirtilerine neden olabilir. Bunun dışında sigarayı bırakma döneminin ilk iki haftasında konsantrasyon güçlüğü, gece uyanmaları ve baş dönmesi, sersemlik gibi belirtiler ortaya çıkabilir. 2 ila 4 haftada sinirlilik, depresyon, huzursuzluk, kabızlık ve ağız yaraları görülebilir. Görüldüğü üzere sigarayı bırakma kararı sonrasındaki yoksunluk belirtileri son derece zorlayıcıdır ve sigara bağımlılarının bu süreci destek almadan tek başlarına atlatmaları zor olabilir. Bu nedenle sigarayı bırakmak isteyenlerin bu konuda uzman hekimlerden destek almalarını öneriyorum.”

    Sigara bırakma poliklinikleri bağımlılara ihtiyaç duydukları desteği veriyor
    Sigarayı bırakmanın en önemli ve zorlayıcı yan etkisi olan aşırı sigara içme isteğinin özellikle ilk haftalarda görüldüğünü ancak bunun uygun davranışsal tedavi yöntemleri ve ilaçlarla atlatıldığını belirten Doç. Dr. Dilek Toprak, şunları söyledi: “Ülkemizde Tütün Yasası ile toplumun bilinçlendirilmesi ve sigara bırakma konusunda oldukça büyük adımlar atılmıştır. Özellikle 2015 yılının başından bu yana sigara bırakmada kullanılan ilaçlarının devlet tarafından ücretsiz verilmesi sigara bıraktırma polikliniklerine ilgiyi arttırmıştır. Türkiye genelindeki Sağlık Bakanlığı destekli 400’den fazla sigara bırakma polikliniği bu konuda en önemli ve güvenilir merkezlerdir. Bakanlık kontrolünde sıkı bir eğitim sonrası verilen sertifika ile bu merkezlerde çalışan hekimlerimize vatandaşlarımız güvenle başvurabilirler. Özellikle başka yerlerde çözüm aramamaları gerektiğini vurgulamak isterim. Sigara bırakmada kullandığımız, bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış yöntemlerin dışında olan her türlü yol ve özellikle internetten alınan ne olduğu bilinmeyen bitkiler ve macunlar son derece tehlikeli olabilir.”

    Bütün tütün ürünleri kanserojendir
    Nikotin içeren tüm tütün ürünlerinin bağımlılık yaptığının altını çizen Doç. Dr. Dilek Toprak şöyle devam etti: “Light sigara, puro, pipo, nargile ve dumansız tütün ürünleri gibi farklı isimler altında satılan bütün formlar zararlı, kanserojen ve öldürücü etkilere sahiptir. Yanan ve duman oluşturan tütün ürünlerinin hepsi karbon monoksit oluşturmaktadır. Bu yüzden gençleri bu pazarlama türlerinin hiçbirine kanmaması konusunda uyarmalıyız. Gençlere mesajımız “Hiç başlamamaları, uzatılan bir sigaranın devamının gelme ihtimalinin yüksek olduğunu bilmeleri ve bu bilinci özellikle arkadaş ortamlarında daha özenle sürdürmeleridir.”  Tütün ve ürünleri konusunda bilinçli gençlerimiz attıkça, gelecekte kanser oranları, kalpdamar hastalıkları ve bunlara bağlı ölümler azalacaktır.

    Doç. Dr. Dilek Toprak, sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimleri ve sigarayı bırakmanın yaşam süresini uzatma düzeyini şöyle özetledi:

    Sigarayı bıraktıktan sonra görülen olumlu değişimler:

    • 20 dakika sonra kan basıncı ve nabız normale döner, el ve ayak kan dolaşımı düzelir.
    • 8 saat sonra kan oksijen düzeyi normale döner, kalp krizi geçirme riski azalır.
    • 48 saat sonra kandaki nikotin düzeyi azalır, tat ve koku duyusu artar, peptik ülserli hastaların tedaviye verdikleri cevap artar.
    • 72 saat sonra hava yollarının gevşemesi sonucu nefes alıp verme rahatlar, solunum yolları kendi kendini temizlemeye çalışır ve enerji düzeyi artar.
    • 2-12 hafta sonra tüm vücuttaki dolaşım düzelir, solunum yolu enfeksiyonlarına yakalanma riski azalır, yürürken yorulma ve tıkanma daha az görülür.
    • 12-36 ay sonra, mesane kanseri riski yüzde 50 azalır.

    Sigarayı bırakmanın yaşam süresini uzatma düzeyi:

    • 30 yaşında bırakanlarda 10 yıl
    • 40 yaşında bırakanlarda 9 yıl
    • 50 yaşında bırakanlarda 6 yıl
    • 60 yaşında bırakanlarda 3 yıl
  • Gebelik dönemi obezitesine dikkat!..

    Gebelik dönemi obezitesine dikkat!..

    Sağlık Bakanlığı verilerine göre, her üç kişiden birinin obez olduğu ülkemizde obezite özellikle gebelik döneminde de önemsenmemekte ve ihmal edilmekte.

    Yeni Asır’da yer alan habere göre kadınların üreme çağında en sık rastlanan bu sağlık problemi çeşitli tehlikeleri de beraberinde getiriyor. “Gebelikte kilo fazlası ne kadar çoksa komplikasyon riski o kadar fazladır” diyen Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, gebelik dönemi obezitesinin sekiz tehlikesine dikkati çekti…

    -Düşük: Normalde 12 haftadan önce düşük olma riski yüzde 20 iken obez gebeler için bu oran yüzde 25’tir.

    -Gestasyonel Diabet: Aşırı kilolu bir gebe normal ağırlıktakilerine göre 3 kat fazla gestasyonel diabet riski taşır.

    -Yüksek tansiyon ve preeklampsi: Fazla kilolar bu problemleri 2 kat sıklıkta yaşamanıza neden olacaktır.

    -Tüm gebeler tromboz riski taşır. Ancak kilo fazlası arttıkça varis ve pıhtı oluşumu riski yükselir.
    -Bebeğin omzunun takılması ve güç doğum daha sık olur.

    -Kan kaybı çok daha fazla olur.

    -Kilolu bebek doğurma olasılığı artar.

    -Obez gebelerde 37. gebelik haftasından önce doğum olasılığı artmıştır. Ayrıca ölü doğum ve anomalili doğum riski de artar.

    KONTROL ALTINDA TUTMAYA ÇALIŞIN

    Aşırı kilolu ve gebe kalmayı düşünüyorsanız, en iyi yol gebelik öncesi kiloları vermektir. Sağlıklı kiloya ulaşmak hem gebe kalmanızı kolaylaştırır hem de bebeğinizi kısa ve uzun dönem risklerden korur.

    Eğer aşırı kiloyla gebe kaldıysanız artık endişelenmeyi bırakıp, iyi bir bakım ve takip altına girmelisiniz.

    Öncelikle gebeyken kilo vermeye çalışmayın. Gebelikte kilo vermek, olası riskleri çok değiştirmez. Bu nedenle sağlıklı ve dengeli beslenip, fiziksel aktiviteyi de devam ettirmeniz gerekir. Yürüyüş ve yüzme tüp gebeler için uygun sporlardır. Haftada 3 kez ve 30 dakika yapmak doğru olur.

    Ayrıca gebelik diabeti açısından mutlaka kontrolden geçmeniz gerekir.

    Kilolu gebelerde doğumun komplikasyonlu ve müdahaleli geçme olasılığı yüksektir.Bu nedenle doğumun tam teşekküllü bir hastanede olması daha da önem taşır.

    MUTLAKA BAKILMALI

    FETAL ANOMALİ RİSKİ

    Bebekte rastlanabilecek pek çok anomali (hidrosefali, spina bifida, uzuv eksikliği vb) obez gebelerde daha sıktır. Bu nedenle ABD de vücut kitle indeksi 30’un üstünde olan gebelerin, rutin ultrasonografiden farklı olarak daha detaylı bir ultrasonografik incelemeye tabi tutulmaları önerilmektedir.

    ERKEN GLİKOZ TESTİ

    Obez gebelerin çoğu gebe kalmadan önce tanı konmamış şeker hastasıdır. Bu nedenle şeker yükleme testi ilk kontrolde yapılmalıdır. Bunun için normal zamanını beklemek, bebeğin gelişimi açısından riskli olacaktır.

    UYKU APNESİ SORGULAMASI

    Öncelikle bu gebelere obezitenin olası olumsuz etkilerinden bahsetmek gerekmektedir.

  • 1 sigara hayattan 12 dakika çalıyor

    1 sigara hayattan 12 dakika çalıyor

    Memorial Ankara Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Metin Özkan “9 Şubat Sigarayı Bırakma Günü” öncesinde sigarayı bırakmanın insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri hakkında bilgi verdi.

    BIRAKIN ÖMRÜNÜZ UZASIN

    Sigara içen insanların neredeyse tamamı sigaranın zararlarının farkında olsalar da içmeye devam ederler. Bunun nedeni insanları sürekli sigara içmeye zorlayan ve çok güçlü bağımlılık yapan nikotin adı verilen maddedir. Nikotin, çok güçlü bir psikolojik uyarıcıdır ve eroin, kokain ve alkolden daha güçlü bağımlılık yapar. Nikotin beyne ulaştığında bazı hormonların salgılanmasına neden olarak zevk alma, gevşeme, sakinleşme ve konsantrasyon artışına neden olmaktadır. Ancak zamanla bu değişikliklerin devam edebilmesi için vücut daha fazla nikotine ihtiyaç duyar. Böylelikle içilen sigaranın miktarı artar. İçilen her sigara insan hayatından 12 dakika çalmaktadır. Sigara içenlerde 15-20 kat daha fazla kanser görülür. Sigara sadece kansere neden olmaz. KOAH denilen hastalığın da yüzde 90’dan fazla nedeni sigaradır. Ayrıca sigara içenlerde; kalp krizi geçirme, beyin damar hastalıkları, felç ve bacak kangreni riski daha fazladır. Sigara içen kadınlarda; düşük yapma, erken doğum, düşük doğum ağırlıklı bebek doğurma, kısırlık riski yüksektir. Sigara erkeklerde de kısırlık ve iktidarsızlığa neden olur.

    SİGARA İSTEĞİ GELDİĞİNDE YÜRÜYÜŞ YAPIP MÜZİK DİNLEYİN

    Birkaç denemeyle bırakamamış olmak kişinin iradesizliğine değil sigaranın çok güçlü bağımlılık yapıcı özelliğine bağlıdır. Özellikle bıraktıktan sonraki ilk 3 hafta içinde zorlanma yaşanması normaldir. Sigara bırakmaya çalışan kişi kendini yargılamadan ve suçlamadan mücadele etmelidir. Sigarayı bıraktıktan sonra yaşanabilecek sıkıntılar; sinirlilik, huzursuzluk, dikkat dağınıklığı, uykusuzluk, isteksizlik, kabızlık, iştah artışı olarak sıralanabilir. Bu durumlarda yürüyüşe çıkmak, duş almak, spor yapmak, müzik dinlemek, aşırı çay ve kahve içmemek, ılık süt içmek ve baş ağrıları için gerekirse ağrı kesiciler almak genellikle çözüm olabilir. İştah artışı ve kabızlık durumunda bol su içilmesi, meyve ve sebze tüketilmesi, sakız çiğnenmesi tavsiye edilir.

    ELEKTRONİK SİGARA DA SAĞLIĞA ZARARLI

    Sigarayı bırakmak için atılacak ilk adım, bırakma günü belirlemektir. Daha sonra ise uzman desteği alınmalı. Bu destek aileden, doktordan veya etkinliği kanıtlanmış tedavi yöntemlerinden alınabilir. Nikotin sakızları, nikotin bantları gibi “nikotin yerine koyma tedavileri” veya nikotinin etkilerine benzer etkileri olan ilaçlar kullanılarak bu bağımlılıktan kurtulmak mümkün olabiliyıor. Doktor kontrolünde kullanılan bu yöntemler tüm dünyada başarıyla uygulanmaktadır. Sigara bırakma konusu maalesef çok fazla suiistimal edilebilmektedir. Etkinliği kanıtlanmamış ama eczanelerde kontrolsüz bir şekilde satışı yapılan bazı maddeler ve bazı yöntemler ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Bunlara son zamanlarda kullanımı giderek yaygınlaşan elektronik sigaralar da dahildir. Elektronik sigaraların içinde de sigara da olduğu gibi kanserojen maddeler bulunmaktadır. Bu ürünlerin sigarayı bıraktırmadığı araştırmalarla kanıtlanmıştır.”

    1 sigara hayattan 12 dakika çalıyor
    1 sigara

    SİGARAYI BIRAKMANIN YARARLARI NELERDİR?

    •  Nabız, kan basıncı ve vücut ısısı 20. dakikada normale döner.

    •  Kandaki karbonmonoksit gazı 24. saatte hızla azalır.

    •  Sigarayı bıraktıktan sonraki 2 hafta ila 3aylık süreçte; efor kapasitesi artar, öksürük ve balgam azalır, solunum rahatlar, koku ve tat alma duyuları iyileşir, bağışıklık sistemi güçlenmeye başlar, diş ve parmaklardaki sarı lekeler kaybolur.

    •  1. yılda kalp krizi geçirme riski yüzde 50 azalır, beyin kanaması ve bacaklardaki damar hastalığı (Burger) riski yüzde 30-50 azalır, KOAH gibi solunum yetmezliğine yol açabilen akciğer hastalıklarının ortaya çıkması engellenir veya varsa ilerlemesi durur.

    •  5. yılda ağız, gırtlak, yemek borusu, idrar torbası kanseri riski yarı yarıya azalır.

    •  10. yılda felç olma riski 5-10 yıl içinde hiç sigara içmemiş olanlarla aynı düzeye iner, akciğer kanseri, ağız, gırtlak, yemek borusu, idrar torbası, böbrek, pankreas kanseri riski azalmaya devam eder.

    •  15. yılda kalp koroner damar hastalığı ve kalp krizi riski hiç sigara içmeyenlerle aynı olur. Bunların yanı sıra sigarayı bırakmak çevrenizdeki insanların yaşamına da olumlu yönde yansır. Özellikle çocuklarda pasif maruziyet nedeniyle görülen bronşit, kulak iltihaplanması ve astım riski azalır.