Kategori: Sağlık

  • Folik Asit Anneleri

    Folik Asit Anneleri

    Son 10 yılın çocukları için özet olabilecek yorum; “Folik asit çocukları” bence… Bizim nesilden farklılar sanki, daha sorgulayan, daha itiraz eden, daha fikrine sahip çocuklar.

    Folik Asit Anneleri

    Bu durum, hamileliklerimizde kullandığımız, folik asit içeren vitaminlerden midir, biz mi fazla bilinçlenip daha özgür ve fikrini beyan edebilen çocuklar yetiştiriyoruz bilmem ama şu bir gerçek ki, çocuklar ile birlikte “Annelik” ve “Anne olmak” kavramı da evrildi, şekil değiştirdi.

    Biz de “Folik Asit Anneleri” olduk böylece…

    Şimdi bizden önceki nesle, annelerimize sorsak; “Bizim zamanımızda böyle miydi?” diye başlayan cümleler silsilesi başlar ve saatler sürer. Anneannelerimizin, annelerimizin zamanında, çocuk büyütürken, çalışan anneler hariç, pek çoğu “anne” olduktan sonra hayat ile pek bir yol almış, ununu elemiş, eleğini duvara asmış sayılıyordu. İşte tam bu noktada bizim nesil doğru bilinen, kabul görmüş, “anne dediğin sadece çocuğuyla ilgilenir, kendi hayatını ve öncelik sıralamasında kendini, ikinci ve hatta üçüncü sıraya konumlandırır” felsefesi tamamen egale edildi.

    Bizim nesil yani şu an 30‘larını yaşayan anneler, zaten çalışan, üreten, kariyer sahibi kadınlarken, evlenip çocuk sahibi olduktan sonra da iş hayatından kopmanın yersiz olduğunu kanıtlayan nesil oldu.

    Hamilelikte çalışan, doğum sonrası izinleri ucu ucuna toplayan ve sonrasında sütünü iş yerinde sağıp akşam bebeğine ulaştıran, çocuğu ek gıdaya geçtiğinde akşam ertesi gün için yemeğini hazırlayan, sabah toplantısına, öğlen arkadaşları ile sohbetine, eşine, kendine zaman ayıran yeni nesil anneler, kendilerini “Öz Saygı” adına hep zinde hep sağlıklı ve bakımlı tutmanın lüks değil gereklilik olduğunu benimsemiş durumda.

    Kendine zaman ayıran, serviste işten eve dönerken de olsa kitabını okuyan, kişisel bakımını aksatmayan, spor yapan, sağlıklı ve zinde olmak ile ilgili tüm gelişmeleri yakından takip eden, sosyal hayattan kopmama gayretindeki yeni nesil “folik asit “ anneleri olarak bir nesil veya iki nesil öncesinden farkımız kendimizi daha çok sevmemiz ve öz saygımızın daha çok gelişmiş olması mı, yoksa gelişen çağa ayak uyduruyor olmamız mı tartışılır ama ben yeni nesil “folik asit anneler” durumunu fazlasıyla seviyorum.

    Çalışan, evden üreten, girişimci, kendine, sosyal hayatına, zaman ayırabilen, daha doğrusu o zamanı başka zevklerinden kısarak da olsa yaratabilen her kadın, aslında bu davranış ile hem kendine olan saygısını yükseltiyor hem de çocuğu için doğru model oluyor.

    Belkide en çok bu bilince varmamıza sebep olan, geçmiş nesillere teşekkür etmeliyiz çünkü gelişen dünyada yerimizde saymak yerine ilerlememiz, önce kadın olarak pek çok iş dalında, hayatın tam ortasında aktif rol almamızı sağlayan aslında yine onlar.

    Bizim de, çocuklarımızın bugün bizim olduğumuz noktadan birkaç basamak üstünde olmalarını sağlamak için yapmamız gereken, onları daha çok okumaya, öğrenmeye açık olmaya, farklı düşünce ve inanışlara saygılı olmaya, “bir doğru olsa da pek çok farklı yol ile doğruya ulaşılabildiğini çocuklarımıza göstermeye”, vizyon sahibi gelecek nesillere ihtiyacımız var.

    O halde, sevgili “Folik Asit Anneleri” durmak yok, yarınımız bugünümüzden daha güzel olsun istiyorsak; kendimizi sevmeye ve geliştirmeye devam.

  • Ani Sağırlık Nedenleri ve Belirtileri

    Ani Sağırlık Nedenleri ve Belirtileri

    Bir sabah uyandığınızda duymuyor olabilirsiniz. Aman biraz bekleyeyim geçer demeyin. Ani sağırlık nedenleri ve belirtileri yazımıza bir göz atın.

    Ani duyma kayıplarını hafife almayın hanımlar. Eğer ani sağırlığınız 3 gün içinde geçmezse ve tedavi edilmezse kalıcı sorunlara neden olabiliyor. Zamanında tedavi edildiği takdirde ise eski sağlığınıza kavuşabiliyorsunuz. Aman diyelim benim başıma gelmez okumama gerek yok diye düşünmeyin!

    Konuyla ilgili olarak Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Söğütözü ve İçerenköy Hastaneleri KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Osman Nuri Özgirgin; ani işitme kayıplarıyla ilgili bilgiler verdi ve uyarılarda bulundu:
    Ani Sağırlık Nedenleri ve Belirtileri | 1

    Ani sağırlığın nedenleri ve belirtileri

    -Ani sağırlığın nedeni her ne kadar kesin olarak bilinmese de virüslerin neden olduğu düşünülüyor. Uçuk virüsü olarak bilinen herpes virüsü sonucu oluşan enfeksiyonla iç kulakta hücrelerin zarar görmesine neden oluyor.

    -İlk aşamada çınlama olarak belirti gösteriyor. Siz geçici olduğunu düşünüp doktora gitmezseniz kalıcı sorunlarla karşılaşabilirsiniz.

    -Ani işitme kaybı durumlarında ilk 48 saat içinde tedavi önemli. Eğer 1 ay kadar gecikirse ilaç kullanma şansınızda olmuyor.

  • Kozmetik ürünler vücutta birikip hasta ediyor

    Kozmetik ürünler vücutta birikip hasta ediyor

    Kadınlar dikkat! Daha güzel ve bakımlı görünmek için kullandığınız makyaj malzemeleri kanserojen kimyasallar içeriyor. Bu kimyasallar da zaman içerisinde vücutta birikip hasta ediyor

    Bakım ve çevre konusunda da kapsamlı araştırmalara imza atan Dr. Joseph Mercola, yine kan donduran açıklamalar yaptı.

    “Yiyemediğiniz hiçbir şeyi yüzünüze sürmeyin” diyen Dr. Joseph Mercola, kimyasal deposu makyaj malzemelerine savaş açtı. Amerikalı doktor, kozmetiklerin içerisindeki maddelerin kansere neden olduğunu söyledi.

    Dr. Joseph Mercola’ya göre cildinize sürdüğünüz kozmetik ve kremlerdeki zehir, kan dolaşımı yoluyla tüm vücuda yayılıyor. Bu kimyasallar zamanla birikiyor çünkü bunları parçalayacak enzimler bulunamıyor.

    “Toksik kimyasallardan kaçınmak istiyorsanız ‘Yüzde 100 Organik’ mührünü taşıyan ürünleri tercih edin” diyen Amerikalı doktor, üzerinde ‘Tamamen Doğal’ yazan malzemelerin de zararlı kimyasallar barındırdığını, bu yüzden içeriğinin dikkatle kontrol edilmesi gerektiğini vurguluyor.

    Paraben: Cilt ve el kremleri, her türlü losyonlar, deodorantlar ve rujdan pudraya kadar her türlü makyaj malzemesindebulunabilen bu madde, göğüs kanserine yol açabiliyor. Bu madde ürünlerde methylparaben, butylparaben, ethylparaben ve propylparaben gibi farklı isimlerle bulunabiliyor.

    BHA&BHT: Başta makyaj malzemeleri ve nemlendirici ürünlerde kullanılan bu kimyasallar, hem deride reaksiyon yaratıyor hem de kanserin kapısını aralıyor.

    Petrokimyasallar: Bu kimyasalı etiketinde ‘alkol’ kelimesi ya da aynı anlama gelen ‘-anol’ ekiyle görebilirsiniz.

    Örn: Isopropyl alcohol ya da isopropanol, metil alkol (methyl alcohol ya da methanol), butanol, etil alkol ya da ethanol bunlardan bazıları. Bunlar böbrek, beyin ve solunum sistemi için son derece zararlı. Maddeler deriden emilerek vücuda giriyor.

    Propylene Glycol&Polyethylene Glycol: Sonu “ethylene glycol” ile biten bu kimyasallar daha çok rimellerde ve losyonlarda var. Vücuttaki protein ve hücre yapısını zayıflatıyor.

    Talc: Bebekler için kullanılan talk pudrası olarak da tanıdığımız bu madde, göz farlarında ve allıklarda da sıkça kullanılıyor. Yumurtalık kanserine neden oluyor.

    Fitalatlar: Bazı ürünlerde “koku” kelimesinin arkasına gizlenmektedir. Doğum kusurlarına ve üreme bozukluklarına neden olabiliyor.

    Toluen: Koku ve ojelerde bulunan bu madde kansızlık, karaciğer ve böbrekte hasara neden olabilir. Hamilelerde bebeğin gelişimine zarar verebilir.

  • Aç karnına kahve içmeden önce

    Aç karnına kahve içmeden önce

    Sabahları kalktığınızda sıcacık bir kahvenin yerini hiçbir şey tutamaz değil mi? Meğer bunca zaman bu zevkimiz vücudumuza zarar veriyormuş. İşte aç karnına kahve içmemeniz için 3 neden

    Güne başlarken dumanı üstünde tüten bir bardak kahvenin keyfini ancak yine bir kahve tutkunu anlar. Ama ne yazık ki her güzel şeyin bir sorunu var ki o da meğer sabah aç karnına kahve içmek son derece sağlıksızmış.

    Her ne kadar kahvenin birçok faydası bilinse de (Hafızayı güçlendirmek, bunamayı önlemek gibi…) ne yazık ki aç karnına da bir o kadar zararı var.

    İşte aç karnına kahve içmemeniz için 3 neden

    ANKSİYETE

    Vücudunuza az miktarda kafein girse bile daha enerjik, zinde ve mutlu hissedersiniz. Yüksek dozlardaki kafein ise anksiyete ve yorgunluğa neden olur. Özellikle de aç karnına kahve içiyorsanız.

    Kahvenin etki edeceği miktar insandan insana değişiyor. Bazıları büyük kupadaki bir kahveyi anında içse de herhangi bir sorunla karşılaşmazken, bazıları küçük bir espresso içtiğinde dahi olumsuz yönde etkilenebiliyorlar. Kahvenin size nasıl etki ettiğini gözlemleyin ve buna göre tükettiğiniz kahve miktarını tekrar gözden geçirin.

    İŞTAH KAYBI

    Yapılan araştırmalar, kahvenin iştah kaybına yol açtığını kanıtladı. Aslında bu bir anlamda olumlu gibi gelebilir kulağa. Ancak aç karnına yine de kesinlikle kahve içmeyin.

    Vücudunuzun gerçek bir kahvaltının sağlayacağı enerjiye ihtiyacı var, kahveninkine değil unutmayın. Bu nedenle mutlaka bir şeyler yedikten sonra kahve için.

    Çok mu kahve içiyorsunuz? Yoksa çok kahve içen birilerini tanıyor musunuz? Eğer tanıyorsanız bu hayati bilgiyi onlarla paylaşmayı ihmal etmeyin.

    GASTRİK ASİT

    Midede salgılanan asitler yediğiniz yiyeceklerin parçalanmasına ve sindirilmesine yardımcı oluyor. Eğer kahvaltı etmediyseniz midenizin salgıladığı asitlerin parçalayacağı yiyecekler de olmuyor. Bu nedenle aç karnınıza kahve içtiğinizde midenizin dengesi değişiyor.

    Karnınız ağrıyabiliyor, mideniz yanabiliyor ya da reflüyle karşılaşabiliyorsunuz. Kanser hücreleri asitli ortamlarda daha çabuk geliştiğinden, kahveyle dolu bir mide kansere davetiye çıkartıyor.

     

    Kaynak: posta.com.tr

  • İnfertilite farkındalık oluşturma

    İnfertilite farkındalık oluşturma

    İNFERTİLİTE İLE MÜCADELE ARAŞTIRMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ OLARAK SON DÖNEMLERDE HIZLA ARTAN İNFERTİLİTE OLGULARINA FARKINDALIK OLUŞTURMAK VE BU PROBLEME ÇÖZÜM ARAYIŞI KAPSAMINDA SEMPOZYUM DÜZENLİYORUZ.

    Gerek Dünya genelinde ve gerekse ülkemizde yakın bir zamanda çok daha ciddi sonuçları olacak İnfertilite probleminin farkına varılmasının zamanı gelmiştir. Değişen yaşam koşulları ve beslenme alışkanlıklarının gözden geçirilmesi, Kullanılan zirai gübre ve ilaçların yanı sıra bağımlı kalınan aynı zamanda üreme potansiyeli bulunmayan ürün tohumlarının da metabolizma üzerinde yıkıcı etkileri olduğu bilinmektedir.

    Günümüzde İnfertilite Problemi yaşayan çiftlerin büyük bir çoğunluğunda SEBEPSİZ İnfertilite tanımı hızla yaygınlaşmaktadır. Bu konunun gündeme alınması ve hiçbir olgunun sebepsiz olmadığının kabullenilip, gerçek sebeplere odaklanmanın, geleceğimiz açısından öneminin kavranması gerektiği ortadadır.

    Çağımızın önemli bir problemi olarak karşımıza çıkan İnfertilite’nin tedavileri üzerine Devlet destekli projelerin yoğunlaşması ve bu yönde çalışma yapan bilim insanlarımızın desteklenmesi önemlidir. Bizlerde 2016 Yılında bu tür çalışmaları desteklemek, bu problemi yaşayan aileler ile iletişim içerisinde kalarak bilim insanlarımızı çözüme odaklamak adına, tamamen infertilite hastalarından oluşan ve tüm ilgili hastane, kurum ve kuruluşlardan bağımsız çalışan İMAD-DER ( İNFERTİLİTE İLE MÜCADELE ARAŞTIRMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ)’ni kurduk. Derneğimiz bu kapsamda İnfertilite probleminde önemli çalışmalar yapmış Bilim İnsanlarımız ile ilk Sempozyumunu 19 Mart 2017 Pazar günü İstanbul İBB Mecidiyeköy Kültür Merkezinde saat 10:00 – 17: 00 arasında gerçekleştirecektir.

    Derneğimizin bu çabalarına katkı sunmak üzere davetimizi kabul eden ve bu alanda önemli çalışmalara imza atmış değerli bilim insanlarımız,  Prof. Dr. Volkan Baltacı, Prof. Dr. Timur GÜRGAN, Prof Dr. Seda VATANSEVER, Prof. Dr. Ümit ÖZEKİCİ, Prof. Dr. Kaan AYDOS, Doç. Dr. Başar SARIKAYA, Uzm. Dr. Celalettin PERU, Uzm. Dr. Kağan GÜNGÖR, ve Emb. Ferhat CENGİZ’e şükranlarımızı sunarız.

    Bu önemli programa tüm infertilite problemi yaşayan ailelerin yanı sıra, İlgili uzmanlar ve Basın mensupları davetlidir.

     

    Saygılarımla.

                                                                                                                           Doğan CEYLAN

                                                                                                           İMAD DER Yönetim Kurulu Başkanı

  • Tüp bebek tedavisinden sonra hamile kalıyorlar

    Tüp bebek tedavisinden sonra hamile kalıyorlar

    Bilim dünyasında kendiliğinden gebelik oluşması konusunda yapılan son araştırmalarda ümit verici sonuçlara ulaşıldı.

    Dünyada nerdeyse her yedi çiftten biri kısırlık sorunuyla karşı karşıya ve bu nedenle tüp bebek tedavisi görüyor. Bu tedavi hem finansal hem de duygusal olarak yıpratıcı olmanın yanında ne yazık ki her zaman gebelikle sonuçlanmıyor.

    Tüp bebek tedavisi gören kadınların yüzde 29’u tedaviyi takip eden 6 yıl içinde doğal yollardan gebe kalıyor.

    Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, İngiltere’de yapılan araştırmanın detayları hakkında şu bilgileri verdi:

    “Tüp bebek tedavisi gören 403 çiftin, 96’sı tedavi esnasında gebe kalamayıp, tedaviyi takip eden süreçte bunlardan 34’ü kendiliğinden gebe kalmıştır. Tedaviler sırasında gebe kalan 307 çiftin 84’ü de tedavi sonrası tekrar kendiliğinden gebe kalmışlardır.

    YÜZDE 87’Sİ İKİ YIL İÇİNDE HAMİLE KALDI

    Bu araştırma, tüp bebek tedavisinin sonucu ne olursa olsun (olumlu ya da olumsuz) takip eden 6 yıllık periyotta kendiliğinden gebe kalma şansının yüzde 30 arttığını gösteriyor.

    Bu çalışmada, tedavi sonrası oluşan gebeliklerin yüzde 87’sinin tedaviyi izleyen iki yıl içinde olduğu belirtilmiştir. Yüzde 22’si ise tedavi sonrası 6 yıl içinde oluşmuştur.

    Araştırma, hastaların tedaviden olumsuz sonuç alsalar dahi gebe kalma şanslarının olduğunu ortaya koymuştur.”

  • Vücutta ödem yapan besinler nelerdir?

    Vücutta ödem yapan besinler nelerdir?

    Vücutta ödem oluşumunun birçok bireyin başına gelen normal bir süreç olduğunu, ödemin ise alınan tuz miktarının fazlalığı ve içilen su miktarının azlığından kaynaklandığını belirten Diyetisyen Şeyda Sular, bu nedenle ödem yapan besinlere dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

    Diyetisyen Şeyda Sular, “Ödem genel olarak tüm vücuda ya da bölgesel olarak dağılmış vaziyettedir. Tuz ve su tüketiminin dışında birçok nedene bağlı olarak da vücut su tutmaktadır. Bu nedenlerin başında da tüketilen besinlerin içeriği ve alkol olarak sıralayabiliriz” dedi.

    Salamura tüm besinlerin yüksek oranda tuz içermekte olduğunu kaydeden Sular, “Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlıklı bir birey günde maksimum 5 mg tuz tüketmelidir. Bir adet turşuyu baz alırsak 5-6 adet turşu yiyerek günlük tuz tüketimini doldurmaktayız. Hazır soslar, paketli besinler ve aşırı karbonhidrat içeren besinlerde vücutta yüksek miktarda su tutumunu arttırmaktadır. Bunun yanı sıra alkol tüketimi vücutta aşırı ödeme neden olmaktadır” diye konuştu.

    Kafein tüketiminin de ödeme neden olduğuna dikkat çeken Sular, “Günlük kafein alımını 300-400 mg üstüne çıkarmak ödem oranını arttırmaktadır. Aşırı ilaç tüketimi, ağrı kesiciler ve kortizol içeren ilaçlarda yüksek miktarda ödeme neden olmakta, bu ilaçların tüketim esnasında bol suyla takviye yapılmalı ve günlük tuz tüketimini sınırlandırılmalıdır” şeklinde konuştu.  İHA

  • Bitkisel ilaçlar nasıl kullanılmalı?

    Bitkisel ilaçlar nasıl kullanılmalı?

    Doğal veya bitkisel olanın her zaman güvenli olmadığını söyleyen Türk Gastroenteroloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Tarkan Karakan, bilinçsizce kullanılan bitkisel ürünlerin ve bitkisel ilaçların da önemli sağlık sorunlarına yol açabileceği uyarısında bulundu.

    Prof. Karakan, “Örneğin maydanoz kürü, soğan kürü gibi tamamen zararsız görünen tedavilerde karaciğer hasarı oluşabilir. Birçok bitkinin dozuna bağlı olarak karaciğer ve böbrek hasarı görülebilir ve bu öldürücü olabilir” dedi.

    İlaçların birçoğu aslında bitkilerden elde edildiğini, tedavi dozu ile tehlikeli dozun alınan miktarla ilişkili olduğunu dile getiren Karakan, bitkisel ürünlerin nasıl kullanılması gerektiğini anlattı.

    “BİTKİSEL ÜRÜNLER DOKTOR KONTOLÜNDE KULLANILMALI”

    FDA’nın bitkisel ürünler için GRAS (generally recognized as safe) yani genel olarak güvenlidir ibaresi koymakta olduğunu, uzun yıllar kullanılmış bitkisel ürünlerin yan etki kayıtlarına bakılarak bu ibarenin konulduğunu belirten Prof. Dr. Karakan, “Güvenli olduğu düşünülen bitkisel ürünler doktor kontrolünde destek (yardımcı) tedavi olarak kullanılmalıdır. Dozları belirlenmiş olmalı ve bu dozlar aşılmamalıdır. İlaçlarla olan etkileşimine dikkat edilmelidir. Son yıllarda ülkemizde de gelişen bir alan olan fitoterapi (bitki tedavi bilimi) üniversitelerde yerini almaktadır. Özellikle Eczacılık Fakültelerinde fitoterapi alanında çalışan bilim insanları ve mezunlarının gelecekte daha fazla söz sahibi olması gerekir” dedi.

    “TÜRKİYE’DE EN ÇOK KİLO VERME, KANSERDEN KORUNMA İÇİN KULLANILIYOR”

    Ülkemizde en sık bitkisel ilaç kullanımının kilo verme, kabızlık, kanserden korunma veya tedavisi amacıyla yapıldığını belirten Prof. Dr. Karakan şunları söyledi:
    “Kilo verdiren bitkisel karışımlar karaciğere oldukça hasar verebilir. Yine kabızlık için kullanılan karışımlar nedeniyle karaciğer yetmezliğinden kaybedilen çok sayıda hasta vardır. Kanserden korunma amacıyla satılan bitkisel karışımların ise kanserden koruduğunu gösteren kanıtlar çok zayıftır. Zararı yararını geçebilir. Kanser tedavisi sırasında kullanılan bitkisel ilaçlar ise kemoterapinin etkisini azaltabilir veya arttırarak hastayı hastanelik edebilir. Diğer bir konu ise hastaların doktorlarına bitkisel ilaç kullandıklarını söylememesi ve bazen gizlemesidir. Bu durumda doktorun tedavisi değişebilmekte, hatta zararlı karışımlar ortaya çıkmaktadır.”

  • Hamilelikte saçlar neden dökülür?

    Hamilelikte saçlar neden dökülür?

    Hamilelik sırasında vücutta birçok değişim yaşanır. Bunlardan biri de kadınların sık sık şikayet ettikleri saç dökülmesidir.

    Aslında hamilelikte saç dökülmesi yaygın görülen bir durum. Bununla birlikte kadınların çoğu bu durumdan dolayı endişe eder.

    Saç Gurmesi Serkan Aydın hamilelikte saç dökülmesi sorunuyla ilgili tüm kadınların bilmesi gerekenleri şöyle aktardı:

    Hamilelikte saç dökülmesi neden gerçekleşir?

    Hamilelikte saç dökülmesinin ana sebeplerinden biri, hamilelik hormonlarının vücutta yaptığı olumsuz etkilerdir. Normalde saçlarımızın uzama döneminde yüzde 80 oranında saç miktarı bulunurken bu oran yüzde 70-60 civarına indiğinde dökülen saçın miktarı da gözle görülür bir şekilde artar.

    Saçlarınızı kısa kestirin, doğal yağlarla besleyin

    Hamilelikte kimyasal içeriklerden uzak durmak ve bitkisel yağlar kullanmak daha güvenlidir.  Bu yağlardan badem yağı, susam yağı, zeytinyağı ve ceviz yağı gibi besleyici etkisi bulunan yağları kullanmak fayda sağlar. Bu tip yağlarlahaftada 1 kere veya 15 günde bir banyo öncesi saç diplerine ellerimizle masaj yapıp 15-20 dakika civarı bekledikten sonra durulamak, saçlarımızın hacmini ve parlaklığını artırır.

    Yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var; hamilelik döneminde saçlar daha fazla kırıldığı için saçları kısa tutmalıyız. Bu kısalık, saçların kırılmasını önler ve daha dolgun görünmesini sağlar.

    Hamilelikte saç dökülmesi kendiliğinden durur mu?

    Hamilelik süresince vücutta birçok besinin eksikliği kaçınılmaz olarak ortaya çıkar. Bu süreç, 10. ile 14. hafta arası net bir şekilde kendini belli eder. Maalesef doğumdan 6 hafta sonrasına kadar da devam edebilir. Farklı bir sorun yoksa bu süreç sonunda saç kaybı kendiliğinden, doğal yollarla geçecektir. Normal şartlar altında dökülmenin gerisinde bir başka sorun yoksa hamilelikte saç dökülmesi ne zaman durur sorusunun cevabı, emzirme döneminin yarısından itibaren duracağı şeklindedir. Bu evrenin sonunda, saçlarınızda belirgin bir artış olmuyorsa yapısal bir sorun kuvvetle muhtemel vardır.

    Hamilelik sürecinde sağlıklı saçlar için beslenme önemli

    Hamilelik sürecinde sağlıklı saçlar için kalsiyum bakımından zengin yiyeceklerbeslenmenizde muhakkak yer almalı. Sağlıklı bir vücut ve saç için bu gerekli. Sonrasında düşük yağlı süt ürünleri, balık, pancar, ıspanak, brokoli, çemen otu yaprakları gibi yeşil yapraklı sebzeler, beslenmemiz açısından faydalı ve sürekli destekleyici yiyeceklerdir.

    Bu süreçte folik asit diyeti de tavsiyeler arasında. Folik asit, yeni saç hücrelerinin oluşumunda etkilidir. Mercimek, ıspanak, kara ve kırmızı pancar, Brüksel lahanası, lahana, brokoli, kuşkonmaz, fasulye, baklagiller ve narenciye, folik asit zengini yiyeceklerdir. Elbette tüm bunlarla birlikte demir açısından zengin gıdaları da tüketmemizde fazlasıyla fayda var.

    Hamilelikte saç dökülmesini durdurmanın bir yolu var mı?

    Hamilelikte saç dökülmesini tamamen önlemek mümkündür gibi bir söylem yanlış olur. Kadınlar bu süreçte yaradılışı gereği saç dökecektir. Önemli olan bu süreçte doğru bakımı yapıp,doğru şekilde beslenip, saç dökülme yoğunluğunu en aza indirmektir. Bu dönemin hassas bir dönem olduğunu da göz önüne alırsa  inorganik içeriklerden olabildiğince kaçınmak gerektiğini de vurgulayalım.

    Stresten uzak durun

    Tüm bu konulardan bağımsız olarak esas formül; mutluluk, huzur ve kişisel rahatlamadır. İnsan ruhu nasılsa ve bu ruh nasıl besleniyorsa saçlardan tutun da tüm uzuvlarımıza kadar bu durum yansır. Hele bir de kadın ruhunun çok hassas olduğunu düşünürsek… Bu hassasiyet içinde hamilelik dönemi stressiz bir ortamda geçmelidir.

    Sağlıklı hamilelik, sağlıklı bir ruh ile organik beslenme ve bakımla olur.

  • Yüz estetiğinde yeni dönem

    Yüz estetiğinde yeni dönem

    Hemen hemen herkesin hayalidir porselen gibi bir cilde sahip olmak. Toplumda kadın erkek, genç yaşlı fark etmeden tüm bireyler bebek gibi bir cilde sahip olmak isteyip hayalini kurar.

    Akşam’da yer alan habere göre bu hayal ettiğiniz görüntüye kavuşmak porselen yüz estetiği sayesinde artık hayal değil. Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrah Op. Dr. M. Volkan Kıyak, porselen yüz estetiğini anlattı.

    Estetik, birçok kadının daha güzel görünüp gençleşmek için başvurduğu yöntemlerden biri. Güneş lekeleri, sivilce izleri, cilt kırışıklıkları ve siyah noktalar hiç şüphesiz kadınların korkulu rüyası. Keşke hepimizin cildi doğduğumuz zamanlardaki gibi bembeyaz, pürüzsüz, mis gibi kokulu kalsa. Lakin yaş aldıkça ve zaman geçtikçe yüzümüz çeşitli dezenformasyonlara uğruyor; kırışıyor, sarkıyor ve sivilceleniyor. Bu durumlar da bizi derin üzüntülere sokuyor. Cilt kırışıklığı, ciltte sarkmalar, alt ve üst göz kapağı, gözaltı torbaları, güneş lekeleri, sivilce izleri, siyah noktaların gitmesi artık çok kolay. Porselen yüz plazma enerjisiyle bütün bunlardan kurtulmak mümkün.

    PORSELEN YÜZ NASIL ELDE EDİLİR?

    Porselen yüz; plazma enerjisi, mutivitamin, trace vitamin, hiyaluronik asid, magnezyum glukonat, gibi birçok elementin birlikte kullanımıyla elde edilir. Porselen gibi bir yüze sahip olmak için yaklaşık 45 dakikayla, 1,5 saat kadar vakit ayrılmalıdır. Porselen cilt yapılması bir dizi işlemlerle sağlanır. Öncelikle muayene ve büyüteç altında cildinizin neye ihtiyacı olduğu tespit edilir. Yüzdeki çökmeler hiyaluronikasid yardımıyla giderilir ve ciltteki lekeler plazma enerjisiyle yok edilir. Cilt altına uygulanan multivitamin, somon DNA ve plazma enerjisinin sağladığı dermiste uyarıyla bebek cildine benzer parlak bir cilt elde edilir. Bizim porselen yüz estetiğinden anlayışımız yüzün porselen makyaj yapılmışçasına pürüzsüz, sarkmalardan arındırılmış, güneş lekeleri silinmiş, akne izleri ve gözenekleri giderilmeye çalışılmış bir cilt görünümü elde etmek.