Birçok insanın şikayet ettiği açlık hissinin en sık nedenlerini sizler için araştırdık ve bakın neler bulduk..
Kendinizi sürekli sinirli ve aç mı hissediyorsunuz? Cevabınız evetse bir şeyler yolunda gitmiyor olabilir. Açlık bazen öyle bir noktaya gelirki size hiçbir şey yaptırmadan sadece yemek yeme isteği uyandırır. İsteseniz de o anda kontrol edemezsiniz.
Peki ya nasıl başa çıkacağım, neden sürekli açlık hissi içindeyim diyorsanız yazımıza göz atmanızda fayda var!
Açlık Hissinin En Sık Nedenleri
-Öğünlerinizi pilav, makarna gibi karbonhidratlarla geçiriyor olmak.
-Su içmekten çok yemek yemeye odaklanmak.
-Televizyon başında kontrolsüzce bir şeyler atıştırmak.
-Sürekli stres altında olduğunuzdan dolayı kan şekerinizin düşmesi.
-Düzenli ve yeterli uyku uyumamak açlık hissi oluşturur.
-Vücudunuza yeterli oranda besin alamamak açlık hissini tetikler.
-Beyne tokluk hissi veren 20 dakikadan önce yemeği bitirmek.
-Açlık hissinin en sık nedenlerinden biri de günü geçiştirmek için öğün atlamak.
Sizce başka neler eklenebilir? Siz en çok hangi durumlarda acıkıyorsunuz?
Myomlar tedavi edilmezse ne olur? Ne gibi hastalıkar ortaya çıkar? Kısırlık ve myom ilişkisi nasıldır? Bu konuda bilgi alabilmek için okumaya devam edin.
Myonlar rahimin düz kaslarına yerleşmiş olan iyi huylu tümörler olarak düşünülmelidir. Myomların başlıca belirtileri arasında aşırı yada anormal seviyedeki adet kanamaları, şiddetli adet ağrılardır. Eğer bu gibi durumlar ile karşı karşıyaysanız bir jinekolog ile görüşün.
Myomlar Tedavi Edilmezse Ne Olur?
Myomlarınız varsa altı aylık aralıklar ile doktora görünmelisiniz. Myomlar genellikle iyi huylu olsa dahi aşırı büyümesi durumlarında kanser habercisi olabilir. Gerek görülürse rahimden biopsi yapılarak en doğru sonuca ulaşılır.
Myomlar Tedavi Edilmezse Ne Olur?
Myomların Neden Olduğu Hastalıklar
Myomlar ve kısırlık ilişkisi en merak edilen konudur. Myonlar embriyoların rahimde tutunmasını engelleyebilir. Bu durum kısırlara yada erken gebelik dönemi düşüklerine neden olabilir.
Yumurtalık tüplerine baskı yaparak döllenmeyi engelleyebilir.
Rahim duvarlarındaki myomlar hamilelik döneminde fetüse baskı yaparak erken dğum riskini arttırabilir.
Rahim kaslarına baskı oluşturduğu çin vajinal doğumu zorlaştırabilir.
Myomların boyutu son derece önemlidir. Aşırı boyuta gelmiş olan myomlar mesaneyi rahatısız edebilir. İdrar kaçırma gibi sorunlara neden olabilir.
El terlemesi önemsenmesede bir çok insanın karşılaştığı bir sorundur. El terlemesine doğal kür tarifi ile bu sorundan kolaylıkla kurtulabilirsiniz.
El Terlemesine Doğal Kür Tarifi
El terlemesinin nedenleri arasında stres, lenf benzlerindeki değişiklikler, sıcak havalar, hormonel sorunlar etkilidir. Gün içerisinde sizi rahatsız eden bu durumdan kurtulmak için doğal kürler deneyebilirsiniz. İbrahim Saraçoğlu’nun el terlemesi için önerdiği kürleri deneyebilirsiniz.
Unutmamanız gereken ise el terlemeleriniz aşırı ise mutlaka uzman bir doktora gitmelisiniz.
İbrahim Saraçoğlu El Terlemesi Kürleri
Adaçayı Kürü
Doğal ve koruyucu içermeye adaçayını güvendiğiniz bir aktardan alarak demleyin. 10 dakika demlenmesi için yeterli olacaktır.
Bu kürü 15 gün boyunca günde 2 fincan tüketebilirsiniz. Ardından bir hafta bırakın. Sonrasında tekrar 15 günlük bir kür olarak uygulayın.
Aslan Pençesi Kürü
Kullanacağınız aslan pençesi düz yapraklı olmalıdır. Bu bitkinin yapraklarını kullnabilirsiniz. Kök kısmını kullanmayın.
Aslan pençesini yaklaşık 10 dakika demleyin. Yatmadan yarım saat önce tüketin. Bu kürü bir ay kadar uygulayabilirsiniz.
Tıbbın günümüzde olduğu kadar gelişmediği zamanlarda etkili olan eskiden kullanılan tedavi yöntemleri nelermiş biliyor musunuz? En eski tedavi yöntemleri nasıldı?
Eskiden Kullanılan Tedavi Yöntemleri
Günümüz tıbbında hastalıklar bilimsel ve deneye dayalı araştırmalar sonucu insanlara uygulanıyor. Peki önceden tıbbın bu kadar gelişmediği zamanlarda kullanılan tedavi yöntemleri hakkında bilginiz var mıydı? Temel bilgiler ile hastalıklara çözüm arayan insanlar ne gibi tedaviler geliştirmişler.
İnek Dışkısı
Eski çağlarda doğum yapan kadınların kanamalarını durdurmak ve ağrılarını azaltmak için kullanılan inek dışkısı o dönem oldukça popülermiş. İnek dışkısı yüzünden bir çok kadın tetanozdan ölüm oranları artmış.
Ateş Karıncası
Ateş karıncasının çenesinden elde edilen bir madde ameliyat dikişlerinde kullanılıyormuş. Ameliyattan sonra tele ateş karıncasını dişi ile dikiş atalıyormuş.
Cıva
Cıva içerisindeki sağlığa zararlı maddelerle ciddi hastalıklara yol açabilecek bir madde olmasına rağmen eskiden insanlar cıvayı hem içiyor hemde yaralarını tedavi etmek amacıyla kulanıyormuş.
Yılan Eti
Özellikle bazı kanser türlerinde insanlar tedavi amaçlı yılan eti tüketiyorlarmış. Kullanılan yılanlar elbette insanı ani ölüme sürekleyecek kadar etkili zehre sahip yılanlar değil.
Diş Çekimi
Eskiden insanlar diş çürüklerinin tedavisi olmadığını ve onların kurt yeniği olduğunu düşünüyorlarmış. Dişi olduğu gibi çekip ağızdan kurtların temizlenmesini bekliyorlarmış.
Safra Kesesi Tedavisi
Safra kesesinde sorun olan hastalara suyun içine şarap konularak veriliyormuş bu sayede hastalığın geçmesi bekleniyormuş.
Kan grupları anne ve babadan alınan genler ile belirlenir. Kan grubundan kalp krizi analizi olduğunu biliyor muydunuz? Hangi kan grupları kalp krizine yatkın diye souyorsanız okumaya devam edin.
Kan Grubundan Kalp Krizi Analizi
Kalp krizi dünyada en çok ölümlere neden olan hastalıklardan biridir. Önceden çok net belirtiler vermeyen kalp krizi hakkında yeni yapılan araştırmalardan biri farklı kan gruplarının kalp krizleri üzerinde etkili olabileceği yönünde sonuçlar ortaya çıkardı.
Yapılan araştırmaya göre 0 kan grubuna sahip kişilerin kalp krizi geçirme ihtimalinin daha düşük olduğu sonucu açıklandı.
Avrupa Kardiyoloji Topluluğu’nun kongresinde açıklanan araştırmada 1.3 milyon kişi üzerinde yapılan araştırmada 0kan grubunun daha düşük kalp krizi riski taşıdığı açıklandı. “A”, “B” ve “AB” olan kişilerde kanın pıhtılaşmasını sağlayan bir proteinin daha yüksek seviyelerde bulunmasından dolayı kalp krizi riskinin fazla olabileceği açıklandı.
Araştırmada “AB” grubundaki kişilerin risk faktörünü en çok taşıyan grup olduğu açıklandı.
Tüp bebek tedavisinden sonra hamile olduğunuzu nasıl anlarsınız? Tüp bebek tutunma belirtileri nelerdir
Tüp bebek embriyosunun ana rahmine yerleştirildikten sonra bekleme süreci oldukça heyacanlıdır. Tedavi sonrasında ortalama 2 hafta sonra anne adayından alınan kan tahlili ile gebelik olup olmadığı anlaşılabilir. Bu test dışında vücudun gebeliğin ilk sinyallerini izlemelisiniz.
Tüp Bebek Tutunma Belirtileri Nelerdir?
Bel ağrısı
Özellikle embriyo yerleştirme işlemi sonrasında anne adayının hissedebileceği en önemli belirtidir. Heyecanlanmadan önce dikkat etmeniz gereken bir nokta ise bu ağrıların fiziksel gerginlik sonucunda çıkmış olma ihtimalide vardır.
Mide Bulantısı
Hamileliğin temel belirtisi ilk aylarda gerçekleşen mide bulantısıdır. Önemli olan nokta ise gebeliğin bu belirtisi hemen ortaya çıkmaz. İlk 6 haftalık süreç tamamlandığında bu belirtiler normal sayılabilir. Embriyo yerleştirme işlemi yapıldıktan sonra 2 haftalık süreç içerisinde bu belirtileri almak zordur. Bu anne adaylarında oluşabilecek psikolojik belirtilerden olabilir. Stres hormonlarının fazla salgılanmasıda mide bulantısına neden olabilir.
İştah Artışı
Anne adaylarında iştah artışı önemli gebelik belirtilerinden sayılabilir. Bu durum gebeliğin başladığına işaret edebilir. Hormonlara bağlı olarak gerçekleşen iştah artışının 2 haftalık süreçte kendisini net olarak ortaya koyması düşük bir ihtimaaldir.
Tüp bebek tedavisi olduktan sonra yapmanız gereken 2 haftalık bekleme sürecini sağlıklı ve stresten uzak bir şekilde geçirmektir. Olası gebelik ihtimaline karşı kendinize dikkat edin ve doktorunuzun talimatlarına uyun.
Çocuklar için aşı takvimini hepimiz biliyoruz. Yetişkin aşı takvimi konusunu çok az insan biliyor. Yetişkinlikte yapılması gereken aşılar hakkında bilgi almak için okumaya devam edin.
Yetişkin aşı takvimi
Tıbbın gelişmesi ile artı bir çok hastalığa karşı korunmak mümkün. Yetişkinlerin çocukluk dönemlerinde yapılan aşılar tamemen etkisini kaybedebiliyor. Bazende bu aşılar hastalıklara karşı korumada yetersiz kalabiliyor. Diyabet, HIV gibi hastalıkların tedavisinde yeni geliştirilen yöntemlerle ile hastalıkların etkisini azaltmak mümkündür. Hastalıkların yeni keşfedilen özelliklerine uygun geliştirilen bu aşıların yetişkinlere uygulanması gerekiyor. Sizde bu konuda yeni gelişmeleri takip edebilir ve kendinize yetişkinler için aşı takvimi oluşturabilirsiniz.
Yetişkin aşı takvimi
Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serhat Ünal, çocukluk çağı ve yetişkin aşılarının önemine değindi. Aşıların sadece çocukların değil yetişkinlerin sağlığında da kurtarıcı rolü olduğunu belirten Prof. Dr. Serhat Ünal, çocuklukta yapılan bazı aşıların yetişkinlikte tekrarlanması gerektiğinin altını çizdi.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serhat Ünal, yaşam boyu aşılanma hakkında şunları söyledi: “ Hayatımıza son 10-15 yıldır giren “yaşam boyu aşı” kavramı, doğumdan itibaren tüm hayatımız boyunca altta yatan hastalığı olmayan sağlıklı bireylerin yenilenen aşı takvimleriyle takibinin yapılması anlamına gelir. Diyabetik hastalar, HIV hastaları, kronik obstrüktif akciğer hastalığı olanlar gibi altta yatan hastalığı olan bireylerde de hastalığa özel aşılama takvimleri uygulanmalıdır. Özellikle son 15 yılda yapılan çalışmalarda, ilerleyen yaşla beraber bağışıklık sisteminin gücünün azalması sonucu yaşlıların enfeksiyonlara daha açık hale geldiği ve bu yaştaki insanların da aşılanması gerektiği ortaya çıktı. Ayrıca, çocukluk çağında yaptığımız aşıların bazılarının bizleri ileri yaşlara kadar koruyamadığı görüldü. Dolayısıyla, yetişkinlerin de çocuklarda olduğu gibi birer aşı takvimi olmalı ve grip ve zatürre gibi aşıyla korunulabilecek hastalıklara karşı aşılanmalıdır.”
Grip aşısının her yıl tekrarlanması gerekir
Prof. Dr. Serhat Ünal erişkin aşılarını şöyle anlattı: “Erişkin aşılarına örnek olarak grip ve zatürre verilebilir. 65 yaş üstü kişilerde ve altta yatan diyabet, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kronik böbrek yetmezliği, kronik karaciğer yetmezliği, kanser, kanser tedavisi, AIDS hastalığı, şişmanlık ve gebelik gibi bağışıklık sistemini bozan ya da etkileyen durumlara sahip risk grubundaki kişilerde influenzanın görülme sıklığını ve ölümcül olma olasılığı artar. Bu sebeple, bu özelliklere sahip hastaların mutlaka yıllık influenza aşısı yapılmalı ve her yıl tekrar edilmelidir. Çünkü influenza aşısı, o yıl en çok görülmesi muhtemel virüs alt gruplarına karşı yapılır ancak virüsler mutasyona uğradığı için bu alt gruplar her yıl değişebilir. Altta yatan hastalığı olan kişilerin bu aşıyla beraber gerektiğinde hastaneye yatırılması ölümleri yüzde 75 ila 80 oranında azaltır.”
Yetişkin aşı takvimi
Zatürre aşıları hem çocuklar hem yetişkinler için gereklidir
Prof. Dr. Serhat Ünal zatürre aşısıyla ilgili şunları söyledi: “65 yaş ve üzeri kişiler, diyabet, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kronik böbrek yetmezliği, kronik karaciğer yetmezliği, kanser, kanser tedavisi, AIDS hastalığı gibi altta yatan hastalıklara sahip olan kişilere ek olarak, iç kulağında işitme cihazı olan kişiler ve beyin omurilik sıvısı kaçağı olan kişilerin de zatürre aşılarını titiz bir şekilde takip etmesi gerekir. Konjuge ve polisakkarit olmak üzere iki tür zatürre aşısı vardır. Konjuge aşılar 13 tür pnömokok mikrobuna karşı geliştirilmiş ve özel proteinlerle desteklenmiş, kuvvetli aşılardır. Bakterinin 13 serotipine karşı hem antikor oluşturarak hem de bağışık hafıza oluşturarak koruyuculuk sağlar. Polisakkarit aşılar ise pnömokok bakterisinin 23 serotipine karşı antikor oluşturarak koruyuculuk sağlar. Konjuge aşı daha etkilidir, önce yapılır ve tek doz uygulanması yeterlidir ancak daha fazla bakteri serotipine karşı korunmak için konjuge aşıyı takiben polisakkarit aşı uygulanması önerilir. Bu sistemle çocuklar, risk grubundaki kişiler ve 65 yaş üzerindeki erişkinler zatürreye karşı korunmuş olur.”
Aşılar risk grubundaki ve 65 yaş üzeri yetişkinlere artık ücretsiz
Prof. Dr. Serhat Ünal Türkiye’deki erişkin aşılama uygulamaları hakkında şunları söyledi: “Türkiye’de çocukluk çağı aşıları zaten uzun bir süredir aile hekimleri tarafından etkin bir şekilde takip ediliyordu. Grip ve polisakkarit zatürre aşılarını halkımız da bir süredir geri ödemeli olarak yaptırabiliyor. Konjuge zatürre aşısı da son yapılan düzenlemelerle artık risk grubundaki yetişkinlere ve 65 yaş üzeri kişilere Sağlık Bakanlığı’nın ilgili merkezleri ve Aile Sağlığı Merkezlerinde ücretsiz olarak yapılabiliyor. Aile hekimleri aşı sisteminde birinci basamaktır ve onlara başvurularak aşıların zamanı, nasıl yapılacağı, nerede yapılacağı ve ücretsiz aşılar hakkında bilgi edinilebilir. Şu anda yüzde 97 ila 98 civarında olan çocuk aşılama oranlarıyla karşılaştırıldığında, erişkin aşılama oranımız oldukça düşüktür. Özellikle grip aşısı ve zatürre aşısının düşük oranlarından dolayı bu aşılamaları çeşitli duyurularla yaygın hale getirmeliyiz. Buna ek olarak 1990’lardan sonra yaygın olarak yapılmaya başlanan Hepatit B gibi aşıları olmamış insanların aşılarının tamamlanması gerekir. Ayrıca, vücutta kalan suçiçeği virüsünün sonradan canlanmasıyla ortaya çıkan zona hastalığına yakalanmamak için de, 60 yaş üstü herkesin zona aşısı olması gerekir.”
Sadece çocuklara değil, tüm topluma aşı
Aşıların sadece aşılanan insanı değil, enfeksiyon riskini azaltarak etrafındaki insanları da koruduğunu belirten Prof. Dr. Serhat Ünal şunları söyledi: “Çocukluk çağında yapılan aşılar erişkin yaşta da kontrol edilmeli ve gerekirse tekrarlanmalıdır. Örneğin çocukluk çağında difteri, boğmaca ve tetanos için aşılama yapılıyor. Sonrasında difteri ve tetanos için aşılama 10 yılda bir tekrarlanıyor. Ancak son 10 yılda Amerika’nın da dahil olduğu Batı ülkelerinde yeni doğanlarda boğmaca vakalarında bir artış görüldüğü saptandı. Erişkinlerde çok etkili olmasa da yeni doğanlarda kalıcı sakatlıklara sebep olabilen bu hastalığın normal şartlarda, anneden geçen antikorlarla önlenmesi gerekir. Bu vakalarda yapılan incelemeler sonucunda annelerde yeterince antikor olmadığı ve çocukluk çağında yapılan boğmaca aşısının erişkinliğe kadar etkisini korumadığı ortaya çıktı. Buradan hareketle anneler aşılanmaya başladı. Ancak yeni doğanlardaki boğmaca vakaları devam edince çocuğun birinci derece akrabalarında antikor seviyelerinin düşük olduğu saptandı ve boğmaca virüsünün bebeğin etrafındaki herkesten geçebileceği düşünülerek boğmaca aşı takviminde bir değişikliğe gidildi. 10 yılda bir yapılan difteri-tetanos aşısının bir kereye mahsus difteri-boğmaca-tetanos olarak yapılmasıyla bu risk ortadan kaldırıldı. Benzer şekilde çocuklara yapılan 13 valanlı kongüje pnömokok aşısı erişkinlerdeki zatürre vakalarını da azalttı. Buna “toplumsal korunma” diyoruz. Bu sebeple, olaya bir bütün olarak bakarak yeni doğandan geriatik yaş grubuna kadar her yaş grubuna kendisine uygun aşıları düzenli olarak yapmalıyız.”
Yaz mevsiminin yaklaşmasıyla güneş alerjisi yada güneş yanması gibi problemler de gündeme geliyor. Güneş alerjisiden korunmanın yolları nelerdir? Hassas ciltten güneşten nasıl korunur?
Güneş Alerjisinden Korunma Yolları
Güneş alerjisi çoğu zaman farkedilmesede her yaş grubundan iinsanı etkiliyor. Bazen çocukluktan geldiği gibi bazende sonradan gelişebiliyor. Peki güneş alerjisinin nedenleri nelerdir?
Güneş Alerjisinin Nedenleri Nelerdir?
Güneş alerjisi hem kalıtımsal hemde çevresel nedenlere bağlı olarak gelişebilir. Çevresel etkenler arasında en önemli nedenler ise kullanılan ilaçlar cilde uygulanan kimyasal işlemlerden kaynaklanır.
Özellikle uzun süreli ilaç tedavileri gördüyseniz, beyaz yada açık ten rengine sahipseniz,uzun süreli antibiyotik tedavileri gördüyseniz, herhangi bir cilt hastalığınız varsa
Nasıl Teşhis Konur?
Güneşten rahatsızlık duymanız güneş alerjisi olduğunuz anlamına gelmeyebilir. Dermotolog ile görüşüp fotokaşıntı testi, kan testleri ve deri örnekleri, ultraviole (UV) ışık testi yaptımanız gerekebilir.
Güneş Alerjisine Ne İyi Gelir?
Güneş alerjisi olduğunuza eminseniz ve ileri seviyede rahatsızlık duyuyorsanız doktorunuzun verdiği ilaçları kullanmak ile başlayın. Genellikle çok ağır olmayan durumlarda doktorlar içerisinde kortizol olan kremler ile tedavi yoluna gitmektedir.
Güneş ışıklarının direk olarak dünyaya indiği saatlerde dışarıya çıkmayın. Bu saatler genellikle 11.00-15.00 saatleridir.
Yüksek faktörlü koruyucular kullanın. Güneş koruyucuları yaz ve kış aylarında sürekli uygulayın. Kozmetik markalar yerine dermotolojik içerikli markalarını tercih etmelisiniz.
Yaz aylarında cilt derinizi soyabilecek peeling uygulamalarından kaçının. Bu hassaslaşmış cildin daha kolay hasar görmesine neden olacaktır.
Cildinize aleo vera içerikli nemlendiriciler uygulayın. Bu hassas cildinizin kendine gelmesini kolaylaştırır.
Bol su tüketin. Cildinizin kurumasına izin vermeyin.
Güneş gözlüğü kullanmayı ihmal etmeyin. Göz çevresinin hassas derisini güneşten korumanın en etkili yolu budur. Kaliteli güneş gözlüğü alın.
Güneş kremini sık sık tazeleyin. Özellikle yaz aylarında 3-4 saatte bir güneş kremini yenilemeniz gerekiyor. Kullandığınız krem ne kdar kaliteli olursa olsun bir süre sonra cilt tarafından tamamen emilir ve etkisini kaybeder.
Vücudumuzdaki sıvılardan hastalık testleri yapılıyor. Bunlardan biri de tükürük. Evde tükürükten hastalık testi nasıl yapılır. Tükürük ile hastalık teşhisi nasıl yapılır okumaya devam edin.
Evde Tükürükten Hastalık Testi
Vücudumuzdaki hastalıkları öğrenmek için kan, idrar, tükürük gibi vücut sıvılarından test uygulanıyor. Bu uygulamalar elbette laboratuvar ortamlarında gerçekleşiyor. Evde tükürük testi yaparak hangi hastalıkların olabileceğine dair bilgi alabilirsiniz.
Unutmayın ki en doğru bilgileri hastanelerde yapılan test sonuçları verecektir.
Kaşığa biraz tükürüğünüzü bırakarak şeffaf plastik bir torbaya koyun ve parlak bir ışık altına yerleştirin. Güneş veya bir masa lambası olabilir.
1 dakika bekleyin ve kaşığı kontrol edin.
Lekeler veya hoş olmayan kokular içermeyen temiz bir kaşık, iç organlarınızın sağlığı ile herhangi bir sorunuza kapılmadığı anlamına gelir.
Bir koku varsa:
Güçlü bir koku varsa akciğerlerinizle veya mideyle ilgili sorunları,
Tatlı diyabeti,
Amonyak böbrekler ile ilgili sorunları işaret eder.
Eğer lekeler varsa:
Kalın bir kaplama ile beyaz veya sarı – tiroid bezi disfonksiyonu,
Mor bronşit, zayıf kan dolaşımı, yüksek kolesterol düzeyi,
Beyaz solunum yolu enfeksiyonu,
Turuncu böbrek hastalığı.
Bu yöntemin yalnızca bilgilendirme amaçlı olduğunu ve bir doktorun görüş alışverişi yerine geçmediğini unutmayın.
Böbrek kumu yada taşı gibi hatta çeşitli böbrek hastalıkları için böbrek hastalıklarından korunma yolları yazısını inceleyebilirsiniz. Böbrek hastalıkları genetik midir diye aklınızda soru varsa bu yazıyı incelemelisiniz.
Böbrek Hastalıklarından Korunma Yolları
Böbrekler esas olarak süzme işlevi gören hayati organlardır ve bu nedenle sıvı ve elektrolit dengesi, kan basıncı regülasyonu, idrar oluşumu, alyuvar üretimi ve enerji seviyeleri üzerinde büyük etkiye sahiptir. Böbrek disfonksiyonu ve hastalığının belirtileri ödem (şişkinlik), yüksek tansiyon, uyuşukluk (enerji eksikliği), nefes darlığı, karışıklık, bel ağrısı ve anormal kalp ritmini içerir.
Bir çok hastalıkta olduğu gibi böbrek rahatsızlıklarında da genetik faktörler ön plana çıkıyor. Eğer ailenizde böbrek hastaları varsa sizinde bu konuda daha fazla önlem almanız gerekebilir. Sağlıklı böbreklere sahip olmak için dikkat etmeniz gereken bazı noktalar vardır.
Su Tüketimi
Oldukça yüksek hacimli filtreler oldukları için, böbreklerin toksinleri, atıkları ve istenmeyen veya gereksiz bileşikleri kandan uzaklaştırmak için yeterli suya ihtiyacı vardır. Bu nedenle, gün boyunca düzenli aralıklarla bol miktarda su içmek böbreklerinizin düzgün şekilde çalışmasına yardımcı olur. Günde en az 8 bardak su tüketin. İdrarınız oldukça açık veya saman renginde olmalıdır. Eğer bundan daha koyu renkse, susuzluğun bir işareti olabilir.
Tansiyonunuzu Sabitleyin
Yüksek tansiyon, böbrekler içindeki filtrasyon yeteneği için çok önemli olan küçük arterler de dahil olmak üzere vücudun tamamındaki kan damarlarına zarar verir. Çok yüksek yada düşük tansiyon böbreklerin işlevini yerine getirmesini engelleyebilir.
Spor
Obezite vücutta diğer organlara olduğu kadar böbreklerede zarar verir. Günde 30 dakikalık kısa egzersizler yapmanız gerekir. Kalp damar rahatsızlıkarınız varsa egzersizlerinizi doktora danışarak uygulayın.
Böbrek Hastalıklarından Korunma Yolları
Doğru Sebze ve Meyve Tüketin
Sağlıklı, düşük tuzlu bir diyet böbrekler için sağlıklıdır çünkü kan basıncını kontrol altında tutar. Çoğunlukla, taze meyveler ve sebzeler sodyumda düşük, vitamin ve minerallerde yüksektir ve iyi bir antioksidan kaynağı olup kardiyovasküler sistem ve böbrekler için faydalıdır. Meyve ve sebzeler, böbreklerin kanı uygun bir şekilde süzmek için ihtiyaç duyduğu iyi su kaynaklarıdır.
Düşük sodyum içeren sebzelere enginar, pancar, havuç, yosun, şalgam ve kereviz. Konserve ve turşu sebzeler genellikle sodyumda yüksektir ve diyetinizde kaçınılması veya en aza indirgenmesi gerekir. Sodyum doğrudan böbrekler üzerinde etkili olduğu için düşük sodyum içeren gıdalar ile beslenin.
Böbrek Hastalıklarından Korunma Yolları
Ek Gıdalar Alabilirsiniz.
Doktor kontrolünde olması şartı ile magnezyum yada potasyum gibi ek vitamin ve mineraller almanız gerekebilir. Unutmamanız gereken ise bu takviyelerin sizin için ne ölçüde faydalı olduğu konusunda en doğru bilgiyi doktorunuzdan alabilirsiniz.
Alkol Tüketmeyin
Alkollü içeceklerin (bir karsinojen olan etanol içeren) aşırı dalgınlığın, böbrekler de dahil olmak üzere birçok kanser ve organ hasarı ile ilişkilendirildiği biliniyor. En az zararlı alkollü içecek, resveratrol gibi kan damarlarının ve diğer dokuların serbest radikal hasarını önlemeye yardımcı olabilecek antioksidanlar içerdiğinden kırmızı şarap olarak kabul edilir. Alkol tüketmek istiyorsanız haftada bir güne indirgeyin.
Fazla İlaç Kullanmayın
Tüm ilaçlar karaciğer ve böbrek gibi organlara en azından bir derece toksiktir (dozu önemlidir), ancak bazıları diğerlerine göre çok daha zararlıdır. Örneğin, ibuprofen, naproksen ve aspirin gibi tezgah üstü anti-inflamatuvarların uzun süreli kullanımlarının böbrek hasarına neden olduğu biliniyor. Yüksek ve gereksiz ilaç kullanımı böbreklere ve karaciğere kolayca zarar verebilir. Ancak devamlı kullanmanız gereken ilaçları kesmeyin.
Protein Tüketimi
Protein, vücutta kas dokusu, cilt, enzimler ve diğer pek çok bileşeni oluşturmak için gerekli olan esaslı makro besin maddesidir. Bununla birlikte, yüksek proteinli beslenme böbrekler üzerinde zarar verici etkiler bırakabilir. Tüm protein ve amino asitleri kan dolaşımının dışına süzmekiçin böbreklerin çok daha fazla çalışması gerekir. Ayrıca, yüksek proteinli diyetler böbrek hastalığında böbrek fonksiyonlarını kötüleştirebilir.
Sigara Tüketimi
Sigara, böbrekler içinde çok zararlıdır, çünkü kan dolaşımında çözünen toksinler böbreklerin içindeki küçük kan damarlarına ve “filtrelerine” zarar verirler. Zehirli bileşikler esasen böbreklerdeki tıkanmalarla kan akışını düşürür. Tıkanmış arterler, böbrekler ve vücudun başka yerlerinde yüksek kan basıncı riskini arttırır.