D vitamini eksikliğinin anlaşılması için, hastalık sebebiyle ortaya çıkmakta olan belirtiler takip edilmelidir. D Vitamini, bağışıklık sistemi üzerinde oldukça önemli bir etkiye sahiptir. D Vitaminin en önemli görevi, hastalık oluşmasına sebep olan virüs ve bakterilere karşı vücudu dirençli tutan bağışıklık sistemini kuvvetlendirmesidir. Bu sebeple D Vitamini eksikliğinin başladığını gösteren en yaygın belirti; hastalık ve enfeksiyonlara karşı vücudun dirençsiz kalması ve bunlara yakalanma riskinin artmasıdır. D Vitamini eksikliği belirtileri ele alındığında, birçok durumun asıl sebebinin bu vitaminin eksikliği sebebiyle ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
D Vitamini Eksikliği Belirtileri
D Vitamini eksikliğinin oluşturduğu durumlar, kişiler üzerinde çeşitli olumsuz etkileri meydana getirmektedir. Kişilerde rahatsızlığın bulgularıyla karşılaşılmasının ardından, hastalığın tanısının koyulmasıyla D vitamini eksikliği tedavisine başlanmaktadır. Bir kişide D Vitamini eksikliği olduğunu gösteren durumlar şu şekilde sıralanabilir:
Yorgunluk ve Halsizlik
Saç dökülmesi
Kas ağrısı
Kemik kaybı yaşanması
Oldukça zor iyileşen yaralar
Depresyon
Kemik ve sırt ağrıları
D vitamini bulunan yiyecekler
D Vitamini Eksikliği Risk grubu
D Vitamini eksikliğinin olumsuz sonuçlarıyla karşılaşma ihtimalinin daha fazla olduğu bazı kimseler bulunmaktadır. Risk grubu olarak nitelendirilen kişilerin ortak özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
Koyu renk ten
İlerleyen yaş
Yüksek kilo ve obezite
Balık ve süt ürünü tüketimini, yeterli miktarda yapmamak
Adet gecikmesinin nedenleri nelerdir? Doğum kontrol hapları adet gecikmesine neden olur mu? Adet gecikmesi kaç gün sürer? Erken menopoza giren kadınlarda…
Adet Gecikmesi Nedenleri Nelerdir?
Adet gecikmesinin nedenleri şunlardır:
Kişinin stres döneminde yaşadığı durumlar beynin hipotalamus bölgesini etkilediği için ve bu bölge aynı zamanda adet dönemini düzenleyen bölge olduğu için; stres yaşayan kişilerde adet düzensizliği meydana gelir.
Kişi kendisi için normal kabul edilen kilonun %10 altında ise bu durum vücudunun çalışma şeklini etkiler ve aynı zamanda yumurtlama dönemi üzerinde de olumsuz etki bırakır. Dolayısı ile düşük vücut ağırlığına sahip olan kişilerde ae meydana gelebilir.
Fazla kilonun hormonal değişikliğe sebep olması sonucu bu kişilerde adet gecikmesi meydana gelebilir.
Yumurtalıkların üzerinde bulunan kistlerin erkeklik hormonlarını daha fazla üretmesi yani kişinin polikistik over sendromu yaşaması sonucu adet düzensizliği meydana gelebilir.
Doğum kontrol haplarının içerisinde östrojen ve progesteron hormonları bulunduğu için adet düzensizliğine neden olabilir.
Kişinin herhangi bir kronik hastalığının olması adet düzensizliğine neden olabilir.
Erken menopoza giren kadınlarda önce adet düzensizliği görülmeye başlar.
Tiroid problemi olan kişilerde adet düzensizliği olabilir.
Adet Gecikmesi Kaç Gün Olur?
Sağlıklı bir insanda normal bir menstrüel döngü; 21 ile 35 gün arasında bir sürede gerçekleşir ve bu kişiden kişiye göre değişebilir. Bu süreden sonra adet olan kişilerde adet gecikmesi olmuş demektir. Bir kadının senede 2-3 kere adet gecikmesi yaşaması durumu normal karşılanabilir. Ancak adet gecikmesi daha fazla yaşanıyor ise kişinin bu konuda yardım alması gereklidir.
Adet Gecikmesi Durumunun Diğer Nedenleri Nelerdir?
Adet gecikmesi durumunun diğer nedenleri şunlardır:
Cinsel açıdan aktif olan kadınlar, hamile kalmaları durumunda adet görmezler.
Doktorların neden olabileceği bazı hastalıklarda rahim ağzının tıkanması sonucu menstrual kan vücuttan dışarıya çıkamayabilir.
Gebelikte normal PLT değeri nedir? Trombosit sayısı ne olmalıdır? Gebelik sürecinde trombosit değerleri hakkında bilgi.
Gebelik dönemi, kadının vücudunda bir dizi fizyolojik değişikliklere neden olan önemli bir süreçtir. Bu süreçte, birçok laboratuvar testi yapılarak anne ve bebeğin sağlığı izlenir. Bu testlerden biri de periferik kan trombosit (PLT) değeridir. Trombositler, kan pıhtılaşmasında önemli bir rol oynayan hücrelerdir.
Gebelikte Normal PLT Değeri Kaçtır? Yüksek PLT (Trombosit) Gebeliğe Engel Midir?
Gebelikte normal PLT değeri, genellikle gebeliğin başlangıcında ve süresince değişiklik gösterebilir. Normalde, trombosit sayısı bir miktar artış gösterebilir, ancak bu artış genellikle hafiftir ve sınırlar içerisindedir. Gebeliğin erken dönemlerinde, trombosit sayısı düşebilir, ancak genellikle bu durum doğal bir değişiklik olarak kabul edilir.
Yüksek PLT seviyeleri ise gebelik sırasında bazen görülebilen bir durumdur. Trombositlerin normalden daha yüksek olması, trombositoz olarak adlandırılır. Trombositoz genellikle gebeliğe engel teşkil etmez, ancak bazı durumlarda dikkate alınması gereken bir belirti olabilir.
Yüksek trombosit seviyeleri, bazen preeklampsi veya diğer kanama bozuklukları gibi durumların bir belirtisi olabilir. Bu nedenle, yüksek PLT değerleri dikkatlice takip edilmeli ve gerektiğinde ilgili tıbbi müdahaleler yapılmalıdır.
Gebelikte trombosit değerleri genellikle normal sınırlar içinde olmalıdır. Ancak, hafif bir artış veya düşüş genellikle doğal bir değişiklik olarak kabul edilir. Yüksek trombosit seviyeleri ise gebelikle ilişkili bazı durumların belirtisi olabilir ve bu durumlar dikkatlice takip edilmelidir. Gebelik sürecinde doktorunuzun önerilerine uymanız önemlidir ve laboratuvar sonuçlarınızı onunla paylaşmanız gerekmektedir.
Gebelikte yüksek PLT anne adayına ciddi sorunlar yaşatabilmektedir. Kanın pıhtılaşmasını sağlayan trombosit sayısının normalin üzerinde olması şeklinde tespit edilen yüksek PLT;
Felç,
Kalp krizi,
Hastalıkların yıkıcı etkisinde artış,
İç organlarda fonksiyon kaybı
Gibi rahatsızlıkların sebebi olarak anne adayının olduğu kadar bebeğin de sağlığını tehdit etmektedir.
Gebelikte Normal PLT Değeri Kaçtır?
Gebelik döneminde yapılan kan ölçümlerinde alınan sonuçlara yüksek PLT teşhisi konulabilmesi için gebelikte PLT değeri kaç olmalı sorusuna yanıt verilmesi gerekmektedir. Normal olarak kabul edilen kandaki trombosit sayısı 150.000 ila 400.000 arasında gerçekleşirken yüksek PLT teşhisi konan anne adaylarında bu değer 400.000’i aşmaktadır.
Gebelikte normal PLT değeri
Yüksek PLT Bitkisel Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Gebelik döneminde ilaç kullanımının bebeğe zarar vermesi, gebelikte trombosit yüksekliği bitkisel tedavi yöntemlerine yönelim gerçekleştirilmesine neden olmaktadır. Bitkisel tedavi yöntemi öncesi rahatsızlığın nedeni tespit edilirse uygulanacak tedavi kullanılacak şifalı bitki seçimi daha iyi sonuç alınmasına neden olmaktadır. Genel olarak gebelik döneminde yüksel PLT için;
Günde iki fincan kuşburnu çayı,
Yeşil bitkiler
Önerilmektedir. Ayrıca bu dönemde beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi de bitkisel tedavinin sonuç vermesi için önerilmektedir.
Yüksek PLT Gebeliğe Engel Midir?
Normal dönemde yüksek PLT şikayetine sahip bir kişi, trombosit yüksekliği gebeliğe engel mi sorusuna yanıt aramaktadır. Pek çok uzman doktor tarafından yüksek PLT gebeliğe engel olarak görülmekte ve gebe kalmak isteyen kadınların görecekleri tedavi sonrası gebe kalabildiği bilinmektedir.
Liken planus lekeleri her yaşta görülebilen ve farklı sebeplerle ortaya çıkan bir cilt hastalığıdır. İyi huylu olan liken planus, bulaşıcı olmasa da tırnak ve ağız içini etkilediği için kişiye ciddi rahatsızlıklar verebilir. Genel olarak bu hastalığın oluşması için en bilinen sebepler ise mikroplar, stres ve çeşitli ilaçlardır. Liken planus döküntüleri 1 mm ile 1 cm arasında değişen boyutlara sahiptir. Genel itibari ile hafif kabarık olan bu yapılar, mor renkli ve parlak olabilir. Üzerindeki gri ve beyaz çizgiler ile dikkat çeker.
Liken Planus Sebepleri Nelerdir?
Liken planus nedenleri oldukça çeşitlidir. Bu sebepler ise:
Stres bu döküntülerin oluşmasının en büyük sebeplerinden biridir. İş durumu ya da okul hayatı stresli olan kişilerde en sık karşılaşılan cilt sorunlarından biridir.
Özellikle Hepatit B ve Hepatit C, karaciğer hastalıkları ve diyabet gibi sorunları olan kişilerde liken planus döküntülerine sıkça rastlanır. Bu hastalıklar için kullanılan ilaçlar bu döküntülerin şiddetlenmesine yol açabilir.
Bir diğer sebep ise tansiyon ilaçları ve bilinçsiz kullanılan antibiyotiklerdir.
Liken Planus Lekeleri
Liken Planus Belirtileri Nelerdir?
Liken planus belirtisi hemen hemen herkeste aynı şekilde kendini belli eder. Bu belirtiler:
Liken planus eğer ağız içinde oluşmuşsa ülsere yol açarak beslenmeyi zorlaştırabilir.
Vajinada oluşan liken planus, kırmızı parlak lekeler olarak kendini belli eder. Kimyasal ürünler ve cinsel hastalıklar bu duruma yol açabilir.
Tırnaklarda liken planus oluşmuş ise tırnakların daha kolay kırılmasına sebep olabilir.
Ateş yükselmesine ve saç dökülmelerine yol açabilir.
Pullu bir görünüm ile kendini belli eder.
Liken Planus Tedavisi Nasıldır?
Liken planus tedavisi nasıl geçer, için bir uzmana başvurmak gerekir. Eğer liken planus hafif şiddetliyse kendiliğinden geçmesi beklenir. Ancak belirtiler şiddetliyse ve hastayı rahatsız ediyorsa mutlaka bir uzmana başvurmak gerekir. Bu hastalığın tamamen yok edilmesi için bir tedavi olmasa da yapılan uygulamalar sayesinde belirtilerin azaltılması söz konusudur. Doktor önerisi ile krem ya da ilaçlar kullanılması gerekebilir.
B vitamini eksikliği emareleri arasında sürekli olarak yorgun ve halsiz hissetme vardır. B vitamini sinir hücrelerini koruyan bir vitamindir. B vitaminleri dolaşım sistemini destekler ve enerji verir ayrıca enfeksiyonlara karşı vücudu korur. Vücut için bu kadar önemli olan B vitaminin eksikliği de farklı pek çok belirti gösterebilir. Özellikle B12 eksikliği belirtileri çok daha kolay bir şekilde anlaşılabilir. Bu belirtilerden bazıları da şunlardır:
Dikkat dağınıklığı,
Kalp çarpıntısı, nefes alıp vermede zorlanma,
Unutkanlık,
Diş eti kanamaları,
Tırnakların üstlerinin soyulması.
B vitamini eksikliği belirtileri
B Vitamini Takviyesi Nasıl Yapılır?
B vitamini eksikliğini tedavi edebilmek için ilaçlara başvurulması gereklidir. B12 seviyesi çok düşük olmayan kişilere doktorlar genellikle hap verir. B12 vitamini hapları ile B12 değerlerinin ideal seviyeye çekilebilmesi mümkündür. Fakat B12 değeri çok düşük olan bir kişilerin iğne olması gereklidir. B12 vitamini iğnesinin ne sıklıkla yapılacağı da değerler ile alakalıdır. Bu hapların ve iğnelerin kesinlikle doktor tavsiyesine göre kullanılması gereklidir.
B Vitamini Açısından Zengin Gıdalar
B vitamini eksikliği yaşayan kişiler gıdalarına dikkat ederek de B vitamini düzeylerini olması gereken seviyeye getirebilirler. Şayet doktor bir tedavi tavsiye etmiş ise o tavsiyeye uyulması şarttır. Fakat bu tedavinin yanı sıra bazı gıdalar ile de takviye yapılabilir. Örneğin mercimek B vitamini konusunda oldukça zengin bir besindir. Bu yüzden B vitamini eksikliği olan ya da olmayan herkesin mercimeği yemesi gereklidir. B12 vitamin eksikliği ne yemeli sorusuna verilebilecek bir başka cevap ise deniz ürünleridir. Özellikle yengeç, midye gibi kabuklu deniz ürünleri B12 bakımından zengindir. B12 eksikliği için yenilmesi gereken diğer besinlerden bazıları ise şunlardır:
MPV (ortalama trombosit hacmi), trombositlerin ortalama boyutunu gösteren bir laboratuvar testidir. Bu makalede, MPV nedir, MPV yüksekliği, MPV düşüklüğü nedenleri ve tehlikeli mi, nasıl ölçüldüğünü ve potansiyel anlamlarını öğreneceksiniz.
Asıl adı “Mean Platelet Volume” olan MPV kanın pıhtılaşmasını sağlayan elemanların yaklaşık boyutları anlamına gelirken, en doğru MPV değerlerinin trombosit yani PLT değerleriyle birlikte değerlendirilmesi çok önemlidir. Trombositler kemik iliğinde üretilirken, yeni üretilen trombositlerin daha büyük olduğu göze çarpmaktadır. MPV testi ile üretilen trombosit miktarı ve bu miktarın değişkenlikleri ile ilgili kontroller yapılmaktadır. MPV yüksekliği tehlikeli mi diye sorulacak olursa, bu sorunun cevabı kesinlikle evet olarak belirtilebilir. MPV değerlerinin sadece yüksekliği değil, düşüklüğü de tehlikeli durumlara yol açabilirken MPV değerlerinin yüksek olması kanın pıhtılaşması daha kolaylaşabildiği için kalp ve damar sorunları, damarda kan pıhtısı oluşması, felç, emboli ve tromboz gibi durumların görülebilmesi daha da kolaylaşmaktadır.
MPV Nedir?
MPV Yüksekliğinin Nedenleri
MPV yüksekliği şeker hastalıklarında ve kan zehirlenmelerinde sıkça görülürken, özellikle kan zehirlenmelerinde kandaki trombosit miktarı azalmışsa kandaki trombositlerin yıkıma uğradığı değerlendirilebilmektedir. Bunun haricinde preeklampsi denilen hamilelik zehirlenmesi, immun trombositeponi, bazı kalıtsal hastalıklar, kan kanseri, tiroid hormunun yüksekliği, b12 yetmezliği ve kemik iliği problemlerinde MPV yüksekliği nedenleri olarak belirtilebilir.
MPV Yüksekliği Tehlikeli mi?
Kanda MPV (ortalama trombosit hacmi) yüksekliği, trombositlerin ortalama boyutunun normalden daha büyük olduğunu gösterir. Trombositler, kan pıhtılaşması sürecinde önemli bir rol oynayan hücrelerdir. Ancak, kanda yüksek MPV seviyelerinin doğrudan bir tehlike oluşturduğunu söylemek doğru değildir.
İşte bu konuda bilmeniz gereken bazı önemli noktalar:
MPV’nin Normal Değerleri: MPV değerleri laboratuvar testleriyle ölçülür ve normalde laboratuvarlara göre belirlenen bir referans aralığı vardır. Bu aralık, sağlıklı bireylerin MPV değerlerinin genellikle ne kadar olması gerektiğini belirtir. Her laboratuvarın referans aralığı farklı olabilir, bu yüzden test sonuçlarınızı değerlendiren sağlık uzmanıyla konuşmanız önemlidir.
Olası Nedenler: Yüksek MPV seviyeleri, bir dizi farklı durumun belirtisi olabilir. En yaygın nedenlerden biri vücutta iltihaplanma sürecinin bulunmasıdır. Bununla birlikte, yüksek MPV seviyeleri bazen demir eksikliği anemisi, bazı enfeksiyonlar, böbrek hastalığı, romatoid artrit, kanser gibi ciddi sağlık sorunlarının belirtisi olabilir. Her durumda, yüksek MPV seviyeleri başka testler ve muayeneler ile değerlendirilmelidir.
Bireysel Durumlara Bağlı Değişkenlik: Yüksek MPV seviyeleri, her bireyde farklı sonuçlara yol açabilir. Bazı durumlarda, yüksek MPV değerleri hiçbir semptom veya sağlık sorununa neden olmazken, diğer durumlarda altta yatan bir rahatsızlığın belirtisi olabilir. Bu nedenle, yüksek MPV seviyelerinin her zaman bir tehlike oluşturduğunu söylemek yanlış olur.
Tanı ve Tedavi: MPV seviyelerinde bir artış fark ederseniz, endişelerinizi doktorunuzla paylaşmalısınız. Doktorunuz, tam bir sağlık değerlendirmesi yapacak, diğer testlere ihtiyaç duyacak ve doğru tanıyı koymak için gereken adımları atacaktır. Tedavi, altta yatan nedenlere bağlı olacaktır.
Yüksek MPV seviyeleri doğrudan bir tehlike oluşturmadığından, endişelerinizi sağlık uzmanınızla paylaşmanız ve tam bir değerlendirme yapılmasını sağlamanız önemlidir.
MPV Düşüklüğünün Nedenleri
MPV nedir düşüklüğü trombositlerin toplam hacim ve etkinliğinin azalması anlamına gelirken, kanın çok daha yavaş pıhtılaşması olarak da nitelendirilebilir. Kanın yavaş pıhtılaşması olası bir kanamanın durdurulamaması anlamına gelirken iç kanama durumunun yaşanabilmesi de mümkün hale gelmektedir. MPV düşüklüğü nedenlerine bakılacak olursa iltihaplı hastalıklar ve bazı kanserlerin MPV düşüklüğüne yol açması yanında trombosit değerlerini de oldukça arttırırken, kronik böbrek yetmezliği, kan kanseri, kemoterapi ilaçları, Wiskott Aldrich sendromunun da MPV düşüklüğünün nedenleri arasında olduğu görülmektedir. İlaç kullanımlarında trombositlerin ölmesi söz konusu olurken, MPV değerleri de olabildiğince düşük seyrettiği de söylenebilir.
Kanda MPV Düşüklüğü Tehlikeli mi?
Kanda MPV (ortalama trombosit hacmi) düşüklüğü, trombositlerin ortalama boyutunun normalden daha küçük olduğunu gösterir. Trombositler, kan pıhtılaşması sürecinde önemli bir rol oynayan hücrelerdir. MPV düşüklüğüne ilişkin bazı önemli noktalar şunlardır:
Normal Değerler: MPV değerleri laboratuvar testleriyle ölçülür ve her laboratuvarın belirlediği referans aralığına göre değerlendirilir. Normal değerler laboratuvarlara göre değişebilir. MPV düşüklüğü, normal referans aralığının altında bir değere işaret eder.
Olası Nedenler: MPV düşüklüğü, bazı durumların belirtisi olabilir. Trombosit üretiminin azalması veya trombositlerin hızla tükenmesi gibi durumlar MPV düşüklüğüne neden olabilir. Örneğin, kemik iliği bozuklukları, bazı enfeksiyonlar, kanser tedavisi, aplastik anemi, bazı otoimmün hastalıklar ve bazı ilaçların yan etkileri MPV düşüklüğüne yol açabilir.
Potansiyel Riskler: MPV düşüklüğü, kanın pıhtılaşma yeteneğinde azalmaya neden olabilir. Trombositler, kanamanın durdurulmasında önemli bir rol oynarlar. Düşük MPV seviyeleri, kanama eğilimini artırabilir ve yara iyileşmesi sürecini etkileyebilir. Bununla birlikte, MPV düşüklüğü yalnızca tek başına bir tehlike belirtisi değildir ve diğer faktörlerle birlikte değerlendirilmelidir.
Tanı ve Tedavi: MPV düşüklüğü, doktorunuz tarafından değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Doktor, genellikle kan testleri ve ilgili semptomları değerlendirerek altta yatan nedenleri belirlemeye çalışacaktır. Tedavi, temel nedenlere bağlı olacaktır. Örneğin, kemik iliği bozuklukları veya otoimmün hastalıklar gibi durumlarda, temel hastalığın tedavisi amaçlanır.
Kanda MPV düşüklüğü tehlikeli olabilir ve altta yatan bir sağlık sorununun belirtisi olabilir. Bununla birlikte, doğru teşhis ve uygun tedaviyle genellikle yönetilebilir. Herhangi bir endişeniz varsa, sağlık uzmanınıza danışmanız önemlidir.
Pıhtılaşma hücrelerinden zengin plazma (PRP), trombosit denilen pıhtılaşmayı sağlayan kan hücrelerinden zenginleştirilmiştir serumdur. Pıhtılaşmayı sağlayan bu hücreler vücuttaki hasarlı dokuların onarımında ve eski haline dönüşebilmesi için gerekli büyüme faktörlerini yapısında ihtiva eder. PRP serumunda ise hasarlı dokularda toplanan trombositlerden kat ve kat daha fazla hücre konsantre haldedir.
PRP yönteminde bu mucizevi serum, kişinin kendi kanı az miktarda alındıktan sonra özel bir dizi işlemden geçirilerek elde edilir ve kişinin kendisine enjekte edilir. Bu yöntem tıbbın birçok alanında kullanıldığı gibi kadın hastalıkları alanında yumurtalık depolarında azalma olan veya erken menapoz tanısı mevcut kadınlarda yumurtalıklara, rahim iç duvarının kalınlaşmadığı durumlarda rahim içerisine uygulanabilmektedir.
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma Tarihçesi
Pıhtılaşma hücrelerinden zengin plazma (PRP) uygulamasının tıpta kullanılması ilk olarak kan hastalıkları ile ilgili uzmanlık alanı olan hematoloji alanında başlamıştır . Hematoloji uzmanları, ilk olarak 1970 yılında PRP uygulamasını gündeme getirmişler . Günümüzde yaygın olarak diş hekimliği, çene cerrahisi, ortopedik ameliyatlar, estetik ameliyatlar, cilt yanıkları ya da cilt yaraları ve yumurtalıklardır.
Erken Menapozda Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazmanın Yeri Var mıdır?
Doğal menapoz yaşı ortalama 49 yaş olup, 45 ile 53 yaş arasında değişkenlik göstermektedir. Erken menapoz ise 40 yaşından önce menapozal sürecin başlaması olarak tanımlanmaktadır. 40 yaş altında en az 4 ay süre ile devam eden seyrek adet görme ya da adet gecikmesi durumu ve kan hormonlarından FSH değerinin 25 mIU/ml üzerinde olması ile erken menapoz tanısı konulur. Hastaların şikayetleri değerlendirildiğinde, sıcak basması, uyku düzensizlikleri, duygusal hassasiyet, vaginal kuruluk gibi bulgulara rastlanabilir. Beraberinde genel sağlık sorunlarına hem de doğurganlıkta ciddi problemlere yol açmaktadır.
Erken menapoz nedenleri nelerdir?
Erken menapoz tanılı 10 hastanın 6’sında neden bilinmemektedir. Tespit edilebilen nedenler arasında da en sık neden ailesel nedenler olup; kişinin annesinde, teyzesinde veya kız kardeşlerinde erken menapoz öyküsü var ise erken menapoz riski 4-9 kat artmaktadır. Diğer bir neden kişinin kendi hücrelerine karşı antikor denilen hücrelerin bilinmeyen nedenli gelişerek kendi yumurtalıklara hasar vermesi sonucu yumurtalık rezervi azalması sonucu menapoz süreci hızlanmaktadır. Son olarak genetik nedenler yer almaktadır. Bunun yanısıra sigara kullanımı, aşırı kahve tüketimi de yumurtalık depolarının hızlı tüketimine neden olmaktadır.
Erken Menapozda Tedavi Seçenekleri
Detaylı bilgilendirme yapıldıktan sonra doğurganlık isteği olup olmamasına bağlı olarak ya hormon takviyesi ya da tüp bebek uygulaması yapılabilir. Tüp bebek tedavisinde kullanılan yumurta büyütücü ilaçlar ile yumurta elde etme olasılığı oldukça düşüktür.
Erken Menapozda Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazmanın Yeri Var mıdır?
800‘ den fazla protein molekülü, hormon ve büyüme faktörü içeren PRP serumu hücre çoğalmasını, büyümesini ve farklılaşmasını uyararak dokularda kanlanma artışı, hücre göçü, dokuların çoğalmasını sağladığı keşfinden yola çıkarak tıbbın birçok alanında kullanılabildiği gibi kadın hastalıkları alanında da erken menapoz ve yumurtalık rezervi kısıtlı hastalarda kullanılmaya başlanmıştır. Bilimsel kanıtlar ışığında yumurtalıklara PRP tedavisi sonrası yumurta sayısı artmış, kan hormonlarında iyileşme raporlanmıştır. Sonrasında gerek kendiliğinden gerekse tüp bebek tedavisi sonrasında gebelikler bildirilmiştir.
Azalmış Yumurta Rezervinde Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazmanın Yeri Var mıdır?
Günümüzde özellikle yaşam koşulları ve kadının çalışma hayatındaki yerinin artmasına bağlı olarak çocuk doğurma yaşının ileri yaşlara ertelenmesi azalmış yumurtalık rezervli hastalar ile daha fazla karşılaşılmasına yol açmaktadır. Azalmış yumurta rezervi, üreme çağındaki bir kadının kendi yaş grubundaki diğer kadınlara kıyasla daha az sayıda yumurta kesesinin olması olarak ifade edilebilir. 2011 yılında Avrupa Üreme Tıbbı Derneği düşük yumurtalık yanıtını tanımlamıştır. Buna göre:
1- Belirli yaşın üzerindeki anne adayları (≥ 40 yaş) veya kanser nedeniyle ilaç tedavisi, ışın tedavisi, yumurtalık ameliyatı geçirmiş olmak kötü yumurtalık rezervi için risk faktörü teşkil etmektedir.
2- Daha önceki tüp bebek tedavisi sonrası 3’den az yumurta elde edilmiş olması
3- Azalmış yumurtalık rezerv testi varlığı (Ultrasonografide bakılan yumurta kesesi sayısının 5-7’nin altında olması ve/veya kanda bakılan yumurta rezerv testinin düşük değerlerde olması (Anti Mülleryan Hormon < 1.2 ng/mL)).
Yumurtalık Rezervi Neden Azalır?
Her kadın belirli yumurta sayısı ile doğar ve yıllar içerisinde yumurta mirası giderek tükenir ve ardından menopozal dönem başlamaktadır. Fakat azalma hızı her hastada farklı ivmeye sahiptir. Bu durum iki farklı şekilde açıklanabilir:
1- Ana rahmindeki bırakılan folikül mirasının az olması
2- Çeşitli sebepler ile yumurtalık kaybının hızlı olması ile açıklanabilmektedir .
Azalmış yumurta rezervi riski taşıyabilecek hastalar;
35 yaş üstü hastalar
Ailesinde erken menapoz öyküsü
Geçirilmiş yumurtalık veya kist ameliyatları,
Çikolata kistleri
Kanser nedenli ilaç veya ışın tedavisi öyküsü
Sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıkların olması
Kadının fazla kilolu olması
Frajil X sendromu, mozaik turner sendromu gibi birtakım genetik hastalıkların varlığı.
PRP Tüp Bebek İşlemi Kimlere Uygulanabilir?
Pıhtılaşma hücrelerinden zengin plazma (PRP), henüz çok yeni bir uygulama olmasına karşılık, azalmış yumurtalık rezervi ve erken menapoz tanılı kadınlar için umut vaat eden bir uygulamadır. Bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar henüz kısıtlı olmakla birlikte, PRP uygulaması sonrasında olumlu sonuçlar bildirilmiştir.
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma İşlemi Ne zaman Uygulanabilir?
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma (PRP) tedavisi planlanan çiftlerde PRP uygulaması adet bitiminden sonra herhangi bir zamanda uygulanabilir.
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma İşlemi nasıl uygulanır?
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma (PRP) tedavisi planlanan kişiden yaklaşık 20 ml kan alınarak özel bir tüpte santrifüj (sıvı ve katı maddelerin ayrışma işlemi) edildikten sonra ayrışan serum kısmı aynı gün içerisinde genel anestezi altında yumurtalıklara uygulanmaktadır. İşlem süresi yaklaşık 15-30 dakika arasında değişebilmektedir. İşlem sonrası 30-60 dakika derlenme odasında takip edilip, herşeyin yolunda olduğundan emin olunduktan sonra hastamız aynı gün içerisinde taburcu edilmektedir. Uygulamanın etki etmesi için 2-6 aylık bir süreçe ihtiyaç duyulmaktadır. Belirli aralıklarla ultrasonografi ve kan testleri ile yumurtalıklardaki değişiklikler kontrol edilmektedir. 4-6 ay ara ile PRP uygulaması tekrar edilebilir.
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma İşleminin Olası Riskleri Nelerdir?
Pıhtılaşma hücrelerinden zengin plazma (PRP) tedavisi, yumurtalıklara enjeksiyon henüz yeni bir yöntem olduğu için risklerle ilgili bilgiler oldukça kısıtlıdır. Trombosit denilen kan hücrelerinden zengin serum ayrıştırılıp tekrar aynı kişinin kendisine verildiği için ototransfüzyon olarak tanımlanmakta ve allerjik reaksiyon riskinin minimum olduğu düşünülmektedir. PRP işlemine bağlı riskler enjeksiyon yerinden veya vajinal damaralardan kanama, enfeksiyon, komşu organ yaralanması sayılabilir.
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma Uygulaması Öncesi ve Sonrasında nelere dikkat edilmelidir?
Tedavi Öncesi Dikkat Edilecek Hususlar
Tedavi öncesi en az 8 saatlik açlık süresinin olması
Tedavi öncesi alkollü içecekler kullanılmaması
En az 3 gün öncesinden ginkgo biloba (mabet ağacı), kan sulandırıcı ilaçlar, yeşil çay, aspirin ve non-steroidal anti-inflamatuvar (romatizmal) ilaçların kesilmesi gereklidir.
Tedavi Sonrası Dikkat Edilecek Hususlar
PRP İşlemden sonra 30-60 dakika dinlenip hastalarımız hastanemizden ayrılabilirler.
PRP işleminden sonra evde 1 gün istirahat halinde olmayı önermekteyiz.
PRP işleminden 1 gün sonra ılık suyla ve ayakta duş şeklinde banyo yapılabilir.
Cinsel ilişki yasağı 7 gün devam etmektedir.
Spor ve ağır iş yapma gibi aktivitelerden kaçınılmalı, ancak hastalarımızı yormayacak günlük işler yapılabilir.
PRP işleminden sonra günlük beslenmeye devam edilebilir. Kabız olmaktan kaçınmak adına yağlı ve baharatlı yiyeceklerden uzak durmak, çorba ve lifli sebze-meyve gibi sindirimi kolay gıdaları tercih etmek faydalı olacaktır.
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma Uygulaması Sonrasında takip nasıl olacaktır?
PRP Sonrası Takip Şekli:
PRP İşlemden sonra hiç adet görmeyen kadınlarımıza adet düzenleyici önermekteyiz.
İlk kontrol genellikle ikinci adet döneminde olmakla birlikte bazı durumlarda ilk adet döneminde de kontrol önerilebilmekte.
Kontrol zamanı genellikle adetin ikinci-dördüncü günleri arasında olmakta.
Öncelikli kontrol şekli ultrasonografik olarak yumurtalıkların değerlendirilmesi ve daha öncesinde yumurta kesesi (folikül) izlenmeyen kadınlarımızda yumurta keselerinin izlenip izlenmediğinin görüntülenmesidir.
Bazı durumlarda kan hormon seviyeleri de eş zamanlı olarak değerlendirilebilmektedir.
Eğer kontrollerde belirgin yanıt izlenmezse, sonraki adet dönemlerinde tekrar muayene önerilebilmektedir.
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma İşlemi Kaç Defa Uygulanabilir?
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma (PRP) tedavis sonraki kontrollerinde 6 adet dönemi geçmesine karşılık yumurta keselerinde (folikül) herhangi bir değişiklik olmaması halinde 3 defaya mahsus olmak kaydıyla 6 ay aralar ile tekrar edilebilir.
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma İşleminden Fayda Görmeme Durumu Söz Konusu mu? Eğer fayda görmezsek, fayda görmediğimize nasıl karar verilir?
Pıhtılaşma Hücrelerinden Zengin Plazma (PRP) uygulamasından sonraki kontrollerinde daha öncesinde hiç folikül izlenmeyen kadınlarımızda 6 adet dönemi geçmesine karşılık yumurta keselerinin (folikül) izlenmemesi durumunda hekimleriniz tarafından PRP işleminden fayda görülmemiş olarak değerlendirilebilirsiniz. Yumurta depoları azalma eğiliminde olan hastalarda PRP sonrası takiplerde yumurta kese (folikül) sayısında belirgin artış olmaması durumu direkt olarak fayda görülmeme durumu olarak tanımlanmamakta, çünkü PRP’nin folikül sayısında artış sağlayıcı etkisinin yanısıra, yumurta kalitesinde de iyileştirici etkisi olabileceğini düşünmekteyiz.
2020 SGK tüp bebek tedavisinin ne kadarını karşılar? Tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlar katılım payından muaf değildir. Devlet Desteği ilaçları karşılıyor mu?
SGK Tüp Bebek Şartları 2019-2020
2019-2020 SGK tüp bebek şartları üç deneme ile sınırlı olmak üzere uygulanan IVF tedavi giderlerinin devlet desteği ile karşılanması için gerekli olan şartlar şunlardır;
Sağlık kurulu raporu düzenlenmiş olmalıdır. Düzenlenen sağlık kurulu raporunun içeriğinde yapılan tıbbı tedaviler sonrasında ebeveynin normal yöntemlerle çocuk sahibi olamayacağının belirtilmesi gerekir. Rapor içeriğinde ayrıca yardımcı üreme yöntemlerinin gerekliliği bulunmalıdır.
Devlet desteğinden faydalanmak için 43 yaşından gün almamış ve 23 yaşını doldurmuş olmak gerekir.
3 yıllık evli olma şartı bulunur ve üç yıl evlilikleri olan çiftlerin en az iki kez aşılama yapmaları zorunluluğu vardır.
İstisna durumlarda 3 yıllık evlilik şartı aranmamaktadır. Bu istisnalar ise; sperm sayısı 5 milyondan az olanlar, tüpleri kapalı olanlar ve yumurta rezervleri düşük olanlar şeklindedir.
Tüp bebek uygulaması yapılacak olan merkezin SGK ile sözleşmesi bulunması gerekir.
Son üç yıl içerisinde tedavi yöntemlerini deneyerek sonuç alamamış olmak gerekir. Bu durumun sağlık hizmeti veren kurum tarafından belgelenmesi zorunludur.
En az beş yıllık süreyi kapsayan sağlık sigortası prim gün sayısının tamamlanmış olması ve eşlerden herhangi birisinin bu koşulu yerine getirmesi gerekir.
Tüp Bebek Devlet Desteği 2020
Tüp bebek tedavi desteği almak için belirtilen şartlar hakkında bilgi sahibi olan kişiler şartları tam olması durumunda rapor alarak ilaç desteklerini de kurum tarafından sağlamaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumunu 3 denemeye kadar destek sağladığı tedavi yönteminde kişinin daha önce evliliğinden çocuk sahibi olması kurum desteğini etkilememektedir.
Doğal yollarla çocuk sahibi olamayan çiftler devlet desteği ile 3 deneme hakkına sahip olarak tüp bebek yönteminden ücretsiz olarak faydalanmaktadır. Devlet desteğine engel olmayan diğer bir durum ise evlat edinmektir. Daha önce çocuk evlat edinmiş olan çiftleri için bu durum kurum desteği almalarına engel teşkil etmemektedir.
Tüp bebek devlet desteği almak isteyen çiftler şartları taşımaları durumunda sadece katkı payı ödemesi yaparak tüp bebek desteğinden faydalanma şansına sahip olmaktadır.
Tedavilerde Yaş Sınırı
Tedaviye başlamış olan kadının yaşı 40 yaşın üzerinde ise tedavi bedelleri kurum tarafından karşılanmamaktadır. SGK tarafından tedavi giderlerinin karşılanması için tedaviye başlayan kadının 40 yaşından gün aldığı tarih öncesinde düzenlenmiş olan sağlık raporuna ihtiyaç bulunur. Rapor tarihi itibarı ile 30 gün içerisinde embriyo transferi gerçekleşmiş olursa tedaviye ilişkin giderler kurum tarafından karşılanmaktadır.
Tüp Bebek Tedavisi SGK Raporu Nedir?
Tüp bebek tedavi raporu alınarak devlet desteğinden yararlanmak mümkün olmaktadır. Tüp bebek raporu nedir ve almak için yapılması gerekenler şunlardır;
Tüp bebek raporu almak için tüp bebek ünitesinin bulunduğu üniversite hastanelerine ya da devlet hastanelerine başvurmak gerekir.
Tüp bebek tedavi raporunda istenen tahliller FSH, AMH değerleri, rahim filmi ve en az üç farklı zamanda verilmesi gereken sperm tahlilleri olmaktadır.
İlaç ve tedavi raporu adı ilaç ve tedavi raporları olarak 2 ayrı şekilde çıkmaktadır. İlaç raporlarını süresi 1 ay geçerdir. Tedavi rapor süresi 6 ay geçerli olacak şekilde düzenlenmektedir.
Her uygulamada yeni rapor çıkarılması gerekir.
Düzenlenen raporların SGK şartlarına uygun olması gerekir.
Rapor çıkarma süreleri başvuruda bulunulan hastaneye göre değişmektedir.
Ayaktaki siyah lekeyi geçirme yolları doğal yağlar ile uygulanan yöntemlerin yanında fiziksel güç gerektiren yöntemleri de barındırır. Bu yöntemlerle ayaktaki siyah lekelerden kurtulmak mümkün olurken ayak, lekelerin en büyük sebebi olan ölü derilerden de arındırılmış olur. Vitamin eksikliğine bağlı ayak hastalıkları arasında yerini alan siyah lekelerden ayak maskeleri ve ovma gibi yöntemlerle kurtulmak mümkündür.
Ayakta Siyah Lekelerin Sebebi
Ayakta siyah lekelerin oluşmasının nedeni şu şekilde sıralanabilir:
Şeker hastalığı
Ölü deriler
Ayak tabanı siğilleri
Cilt hastalıkları
Ayakkabının ayağa uygun olmaması
Zayıf kan dolaşımı
Güneşe aşırı maruz kalma
Bu nedenler arasında dolaşım bozuklukları nedeniyle ortaya çıkan siyah lekelerde mutlaka doktora görünmek gerekir. Bunun yanında ayak bileğinde kararma da dolaşım bozukluklarının habercisi olabilirken, uygun ayakkabı kullanmamaktan da kaynaklanabilir.
Ayaktaki Siyah Lekeleri Geçirme Yolları
Ayakta bulunan siyah lekeler için sebebe dayalı bir tedavi uygulanması doğru olacaktır. Dolaşım bozukluğu varsa bu durumun ortadan kalkması, vitamin eksikliği durumunda vitamin takviyesi gibi tedavi yöntemleri uygulanmalıdır. Özellikle ayak üzerine kahverengi lekeler bulunması vitamin eksikliğine işaret eder.
E vitamini serumunu gece yatmadan önce ayaklara uygulamak leke sorununu çözecektir. Bunun yanında ponza taşı kullanarak ayağa peeling yapmak, ölü derilerden arınmayı sağlar. Shea yağı da cildi nemlendirerek kan dolaşımını düzenlediğinden, ayağa bu yağ ile masaj yapılması siyah lekeleri azaltır.
Sağlıklı bir çocuk sahibi olmak isteyen, ancak birtakım sağlık sorunları sebebiyle bunu gerçekleştiremeyen çiftler için günümüzde pek çok farklı tedavi yöntemi uygulanabilmektedir. Günümüzün üreme tedavisi seçenekleri göz önünde bulundurulduğunda aslında kısırlık yakın zamanda tarihe karışacak denebilir. Şöyle ki; aşılama tedavileri, yumurtlama tedavileri, hormonsal salınımı düzenleyici tedaviler ve en çok da tüp bebek tedavisi sayesinde kısırlıktan mustarip olan pek çok çift bebek sahibi olabiliyor. Dünya genelinde 40 yılı aşkın süredir uygulanmakta olan tüp bebek tedavisi çok başarılı sonuçlar vermekte, imkansıza yakın vakalarda bebek sahibi olabilmeyi mümkün kılmaktadır. Özellikle de son yıllarda klasik tüp bebek tedavisine yardımcı olarak uygulanan ekstra tekniklerle gebelik elde edebilmek çok daha kolay hale gelmiştir.
Tüp bebek tedavisi
Klasik tüp bebek tedavisi; kadının ve erkeğin üreme hücrelerinin alınarak laboratuvar ortamında döllenmesi ve döllenme ile elde edilen embriyolardan en sağlıklı olanın anne adayının rahmine transfer edilmesi işlemdir. Bu tedavi yöntemi tüm dünyada yaklaşık 45 yıldır uygulanmakta ve pek çok kısırlık vakasında başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Ancak yıllar içinde elde edilen ilerlemeler sayesinde tüp bebek tedavisi yeni yöntemlerle desteklenmekte ve başarı şansı da ciddi oranda artmaktadır. Örneğin; yumurtlama tedavileri ile kadının yumurta sayısı ve kalitesi artırılmakta, erkekten alınan meninin içindeki spermler bazı özel solüsyonlar içinde bekletilerek sperm kalitesi artırılmaya çalışılmakta, mikro- enjeksiyon tekniği sayesinde sağlıklı tek bir sperm ile döllenme gerçekleştirilebilmektedir. Yani tüp bebek tedavisi en başarılı üremeye yardımcı teknik olmakla birlikte ek tedavi uygulamalarıyla bu başarı oranı ve şansı çok daha fazla artmaktadır. Bu bağlamda son dönemde yeni yeni uygulanmaya başlanan ve pek çok alanda kullanılarak devrim niteliğinde sonuçlar veren PRP uygulaması da tüp bebek tedavisinde başarı şansını oldukça artırmaktadır. Bununla birlikte PRP sonrasında tüp bebek tedavisine gerek kalmadan bile gebe kalabilmenin mümkün olduğu vakalar da gözlenmiştir. Yani yumurtalıklarda PRP’nin yarattığı etki doğal yolla gebe kalabilmeyi mümkün hale getirmiştir.
PRP nedir?
Yeni nesil hücre yenileme ve canlandırma uygulaması olan PRP (platelet rich plasma), “platelet/ trombosit hücreleri bakımından zengin kan” anlamına gelmektedir. PRP işleminde kişinin kendi kanından elde edilen platelet, yani trombosit hücreleri ve büyüme faktörlerinden zengin plazma kullanılmaktadır. Söz konusu gebelik ve gebe kalabilme olduğunda ise kadın kısırlığı sebeplerinin başında gelen yumurta rezervinin kalite ve sayı bakımından düşüklüğü sorununda PRP uygulanması ile gebelik elde edilebilmektedir.
Kadınların yaşı ilerledikçe ve özellikle de yaş 35’i geçince yumurtlama bozuklukları ve anomali hastalıkları dolayısıyla kısırlık sorunu ortaya çıkabiliyor. Bu tür bir durumda kadınlar bebek sahibi olma isteğinden zorunlu olarak vazgeçmek durumunda kalabiliyor. Ancak yumurtlama sürecini yeniden aktif hale getirebilecek bir uygulama olan PRP sayesinde ileri yaşlarda bile gebe kalabilme şansı doğuyor. Şöyle ki; kadının kendi kanından elde edilen trombosit açısından zengin kan yumurtalıklarına enjekte edildiğinde burada büyüme ve gelişme süreci yeniden aktif hale getiriliyor. Zaten kadın kaç yaşına gelirse gelsin, menopoza girmiş olursa olsun yumurtalıklarında hala yumurta hücresi bulunmakta, ancak bunlar pasif durumdadır. İşte PRP ile bu pasif yumurtalar aktif hale getirilir ve yumurtlama sayesinde de döllenme, embriyo elde edebilme ve gebelik mümkün olur. PRP yumurtalıklarda bir tür yenilenme ve onarım sürecini başlatır ve gebelik elde edebilmek kolaylaşır.
PRP nasıl elde edilir?
PRP için kişiden kan alınır ve bu kan özel tüplere konur. Bu tüpler yüksek hızda dönen santrifüj cihazına alınır. Santrifüj cihazı, belli bir hızda bir süre dönerek platelet hücrelerinden zengin plazma elde edilebilir.
PRP uygulaması nasıl yapılıyor?
Tüp bebek tedavisinde PRP uygulaması kadının kendi kanından elde edilen trombosit açısından zengin içeriğin; rahim zarının istenen kalınlığa erişmesi için rahme, yumurtaların aktif hale gelmesi için de yumurtalıklara enjekte edilmesi işlemidir. Çünkü tüp bebek tedavisinde yeterli rahim zarı kalınlığı elde edilmediğinde embriyo rahme tutunamamakta, kadının yeterli canlılıkta yumurtası yoksa da embriyo elde edilememektedir. Tüp bebek tedavisi için rahim zarı ince kadınlarda tüp bebeğe ek olarak kendi kanından elde edilen PRP serumu enjekte edilerek, gebelik şansı arttırılmaktadır. Bu işlem ile anne adayının rahim zarı kalınlaştırıldığında, gebelik şansı yaklaşık % 61 oranda artabiliyor.
PRP ile yumurta kalitesini de artıyor!
PRP’li tüp bebek yöntemi ile hem rahim zarı istenen kalınlığa erişebiliyor hem de yumurta kalitesi arttırılabiliyor. Zira PRP tedavisi, kadının kendi kanından trombositlerin ayrılması ile elde edilen zengin plazmanın ihtiyaca göre yumurtalıklara enjekte edilmesi ile de yumurta kalitesini artırabilir, artık uykuda olan yumurtaların yeniden aktif hale gelmesinde etkili olabilir. Yani tüp bebek tedavisinde rahim zarını uygun kalınlığa getirmek için kullanılan bu yöntem ile yumurtalık rezervini iyileştirme şansı da edilmektedir.
Yumurtalık rezervi kötü olan, serum AMH ve FSH düzeyleri bozulmuş olan ve 1 yıldan uzun süredir adetgörmeyen kadınlara tüp bebek PRP desteği de veriliyor. PRP’de ultrasonografi ile izlenerek gerçekleştirilen trombosit bakımından zengin olan kanın enjeksiyonuyla yumurtalık fonksiyonları bozulan kadınlarda işlem sonunda serum düzeyleri normale gelebiliyor. Bu işlemden yaklaşık 2,5 ay gibi kısa bir süre sonrasında yapılan tüp bebek denemeleri başarılı sonuçlar verebiliyor. PRP yapılan kadınlarda tüp bebek tedavisinde özellikle de yumurta toplama süreci daha başarılı bir şekilde sonuçlanmaktadır. Bu bakımdan uzmanlar PRP işleminin tüp bebek tedavisinde başarıyı artırmada önemli olduğunu düşüncesindeler.
PRP hangi hastalarda yapılabilir?
PRP işlemi, kişinin kendi kanından elde edilen trombosit bakımından zengin içeriğin yeniden kendisine enjekte edilmesiyle gerçekleştirilmekte ve enjeksiyon yapılan bölgede hücresel bir canlılık, uyanış ve yenilenme olması amaçlanmaktadır. Bu işlem rahim zarının yeterince kalınlaşmadığı tespit edilen kadınlara ve yumurtalıklarında çok ciddi sorun olan kadınlara uygulanmakta ve başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Bunların yanında daha önceden tüp bebek tedavisi yapılmış ve başarı elde edilmemiş kadınlara ya da ileri yaş nedeniyle yumurtalık rezervi oldukça azalmış kadınlara da uygulanabilir. Ayrıca yine menopoza giriş döneminde olan, ancak yumurtalık fonksiyonları yeniden başlatılması mümkün olan kadınlar için de PRP uygun bir işlemdir, doğru bir tedavi seçeneğidir.
Tüp bebek PRP işlemi sonrası nasıl takip edilir?
PRP tedavisi alan kadınlardan öncelikle hiç adet görmeyenlerin adet düzenleyici kullanmaları gerekiyor.
PRP sonrasında ilk doktor kontrolü genellikle ikinci adet döneminde olurken, bazı vakalarda doktor ilk adet döneminde de kontrol isteyebilir.
PRP sonrasında doktor genellikle adetin 2. ya da 3. günleri arasında kontrole çağırmaktadır.
PRP sonrası doktor kontrolünde öncelikli olarak; ultrasonografik olarak yumurtalıkların değerlendirilmesi ve daha öncesinde yumurta kesesi (folikül) görülmeyen kadınlarda yumurta keselerinin izlenip izlenmediğinin görüntülenmesi amaçlanmaktadır.
Bazı vakalarda kadının kan ve hormon seviyeleri de eş zamanlı olarak değerlendirilmek istenir.
PRP sonrasındaki kontrollerde belirgin yanıt gözlenemezse, sonraki adet dönemlerinde izlemek için yeniden muayene önerilebilir.
PRP işleminin başarılı sonuç vermesi bir taraftan da doktor kontrollerinin aksatılmaması ve doktorun önerilerine uyulması ile mümkün olabilir.