Kategori: Sağlık

  • Tüp bebek tedavilerinin % 30’u çoğul gebelik

    Avrupa’nın en büyük tüp bebek merkezlerinden biri olan İspanya’nın Valencia kentindeki “Valencia Kısırlık Enstitüsü”nün (IVI) 3. Uluslararası Üremeye Yardımcı Tedavi Kongresinde, tüp bebek tedavilerinin yüzde 30’unun çoğul gebeliklere yol açtığı belirtildi.

    İspanya’nın başkenti Madrid’de yapılan toplantıya dünyanın çeşitli ülkelerden bin kadar doktor katılırken, üremeye yardımcı olan tedavilerin başarı oranını yükseltme ve çoğul gebeliklerin önüne geçilmesi gibi konular tartışılıyor.

    Doktorlar, tüp bebek tedavilerinin yüzde 30’unun çoğul gebeliklere yol açtığı görüşünde birleşirken, IVI’nin İstanbul Direktörü Dr. Erdal Budak, Türkiye’de üçe kadar, hatta bazı durumlarda daha fazla embriyo transferi yapılmasına izin verilmesini eleştirdi.

    Budak, “Normal nüfusta ikiz gebelik oranı 80’de 1’dir. Türkiye’de ise tüp bebek tedavilerinde meydana gelen gebeliklerde transfer edilen embriyo sayısının fazla olmasına bağlı olarak çoğul gebelik oranı yüzde 30’un üzerindedir.

    Türkiye’de üçe, hatta bazı durumlarda daha fazla embriyo transferine izin verilmektedir. Bu da erken doğum ve düşük ağırlıklı sorunları beraberinde getirmektedir. Çözüm, çiftin gebelik şansını düşürmeden tek veya iki embriyo transferiyle gebelik elde etmektir” dedi.

    IVI Başkanı Prof. Dr. Antonio Pellicer de konuşmasında, tüp bebek uygulamalarında çoğul gebelikler sorununun çözülmesi gereğine vurgu yaptı.

    Kısırlığın sosyal ve medikal bir sorun olduğunu ve sorunun her geçen gün ağırlaştığını kaydeden Pellicer, “İspanya’da yılda 35 bin bebek, destekli üreme teknikleri sayesinde dünyaya geliyor. Avrupa’nın çoğu yerinde bu durum aynı.

    Ancak sorun tüp bebek yöntemiyle gerçekleşen gebeliklerin yüzde 30’unun çoğul gebelikle sonuçlanması ve bunun anne ile doğacak bebeğin sağlığını ciddi şekilde etkilemesi” açıklamasında bulundu.

    Uzmanlar, üç gün sürecek kongre sırasında, “İşinden geri kalma korkusu kadınların gebe kalmasını engelliyor ve düşüklere sebep oluyor”, “Sigara, içki, kahve tüketimi üremeyi olumsuz etkiliyor” ve “Şişman olanların çocuk sahibi olma şansı düşüyor” gibi bazı araştırmalardan çıkan sonuçları da tartışacak.

    “Valencia Kısırlık Enstitüsü”nün (IVI) 4. kongresi gelecek yıl İstanbul’da yapılacak.

    Tüp Bebek Hakkında en büyük kaynak için tıklayın

  • Deracine selülit serumu bir kür kullanımda bir beden incelme sağlıyor !

    deracine_logoSelüliti önleyici etkisiyle kadınların vazgeçilmezi olan DERACINE, vücutta gözle görülür incelme ve sıkılaşma sağlıyor. Selülit sorununa bitkisel yollardan kalıcı çözümler sunan DERACINE ürünlerinden selülit serumunu bir kür kullanan kadınlar bir beden inceliyor…

    Uzun zamandır giymeyi hayal ettiğiniz fakat fazla kilolarınız nedeniyle içine giremediğiniz kıyafetlerinizi artık dolaptan çıkarmanızın tam zamanı çünkü DERACINE selülit serumunu bir kür kullanarak bir bedene kadar incelmeniz mümkün. Avrupa’nın en önemli bağımsız dermatoloji enstitüsü Dermatest’ten onaylı DERACINE ürünleri selüliti önlemenin yanı sıra vücutta gözle görülür sıkılaşma ve incelme sağlayarak hayal ettiğiniz kıyafetleri giymenize yardımcı oluyor…

    Bilim ve doğanın yararlarını bir araya getirerek farklı cilt ve saç sorunlarına çözüm sağlayan B’IOTA Laboratuvarları’nın hem sağlıklı hem de güzel olmayı mümkün kılan selülit ürünü DERACINE, içerdiği yüzde 100 bitkisel COMPLEX D17 ekstresi ile selüliti yok etmekle kalmayıp kan dolaşımını düzenliyor; fazla suyu ve ödemi selülitli bölgeden atarak cildin elastikiyetini artırıyor. Aynı zamanda çok iyi bir sıkılaştırıcı ve inceltici olan DERACINE ile yapılan klinik testler sonucunda katılımcıların yüzde 100’ünde cilt sıkılaşması, yüzde 90’ında selülit görünümünde azalma ve yüzde 70’inde bacak çapında incelme görülüyor. Piyasaya çıktığı günden bu yana selülit problemine karşı sağladığı fayda ile öne çıkan DERACINE, bitkilerden gelen inceliği kadınlara armağan ediyor.

    DERACINE ürünleri, Türkiye çapındaki tüm eczanelerde yerini alırken, ürünler ile ilgili ayrıntılı bilgi 0800 261 33 46 numaralı telefondan ve www.deracine.com.tr sitesinden edinilebiliyor.

    Fiyat bilgisi

    Selülit Kremi 200 ml. 54 TL.
    Selülit Serumu 15* 10 ml. 71 TL.

    deracine_selulit

  • Genç ve sağlıklı kalmada beslenmenin rolü

    Yaşlanma sürecinde kalıtım, çevresel faktörler ve yaşam şekli önemli rol oynuyor. Çevresel faktörler ve yaşam şekli bu sürecin neredeyse yüzde 70’ini etkiliyor.

    Bunun oldukça yüksek bir oran olduğunu söyleyen Amerikan Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uzman Diyetisyen Tuğçe Aytulu, “kalıtımsal özellikleri henüz kontrol edemediğimize göre çevresel faktörleri ve yaşam tarzını kontrol ederek genç kalmayı veya sağlıklı yaşlanmayı sağlamak mümkün olabilir” diyor.

    Buradaki en önemli kontrol basamaklarından birinin beslenme davranışı olduğunu vurgulayan Aytulu şöyle devam ediyor:

    VİTAMİN VE MİNERALLERİN ROLÜ ÖNEMLİ

    Beslenmenin çeşitlendirilmesi, tek gıdaya yönelmemek gibi beslenme davranışları vitamin ve minerallerin yeterli alınabilmesi için önemlidir. Eğer bazı gıda grupları uzun süreli olarak tüketilmiyorsa, bu gıdaların içerdiği bazı vitamin ve mineraller yeterli alınmıyor demektir. Örneğin; süt ve süt ürünleri içinde yer alan peynir, yoğurt, ayran, dondurma, sütlü tatlılar gibi gıdaların hiçbiri uzun süredir tüketilmiyorsa kalsiyum minerali yönünden eksik besleniliyor demektir. Bu durumda kalsiyum yerine getirmesi gereken görevlerini yapamayacak ve metabolizmada bazı eksiklikler oluşacaktır.

    Araştırmalar bazı vitaminlerin yaşlanma sürecini yavaşlattığını ve yaşam kalitesini artırdığını gösteriyor. Antioksidan olarak adlandırdığımız bu öğeler hücrelere serbest radikallerin zarar vermesine engel olurlar. Her insanın vücudu ve her hücre serbest radikallerle karşı karşıya kalabilir ve bu maddeler hücrenin zarar görmesine neden olur. Bu durum hastalıklara yakalanma riskini arttıracak ve erken yaşlanmaya sebep olacaktır.

    Bu nedenle gıdalarla yeterince antioksidan almak veya gıdalarla karşılanamadığı durumlarda destek ürünlerle eksiklikleri karşılamak yaşlanmaya ve hastalıklara karşı koruyucu olacaktır. Ancak bu ürünlerin gereksiz yere veya fazla kullanımının da ters etkilerinin olabileceğini hatırlatmak gerekir. Antioksidan etki gösteren vitaminlerin içinde A, C ve E vitaminleri yer alır.

    A vitamininin en iyi kaynakları süt, koyu yeşil yapraklı sebzeler, havuç, ıspanak sayılabilir. C vitamini ise en çok turunçgiller, çilek, brokoli, lahana, maydonoz ve birçok meyve ve sebzede bulunur. E vitamini kaynakları ise bitkisel yağlar, ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişlerdir.

    Antioksidan ihtiyacını karşılamak için pratik olarak her gün 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. Ancak bu sebze ve meyvelerin toplanmasından itibaren kısa süre içinde ve çiğ olarak tüketilmesi antioksidanların etkisinin azalmaması için gereklidir. Beslenmeyle birlikte bu gıdaları alırken aynı zamanda yaşam tarzı değişiklikleri de yapmak gerekiyor. Eğer sigara ve alkol kullanmaya devam ediyor, egzersizi hala hayatınızda bulundurmuyorsanız daha sağlıklı yaşlanmak için yeterince çaba göstermiyorsunuz demektir.

    HASTALIKLARDA ETKİLİ BİLEŞENLERİ İÇEREN GIDALAR

    Fitoöstrojenler: Soya ürünleri, kurubaklagiller, çekirdekli üzüm
    Beta karoten, Likopen: Domates, havuç, ıspanak
    Kateşinler: Siyah ve yeşil çay

    GENÇ VE SAĞLIKLI KALMAK İÇİN…

    Hergün 5 porsiyon meyve ve sebze yiyin. Bunun bir kısmını taze ve çiğ olarak tüketin,Günlük beslenmenizde daha az yağ kullanmak koşuluyla az miktarda badem, ceviz, fındık tüketin. Ancak aşırıya kaçmanız halinde kilo alabileceğinizi unutmayın,Kızartılmış ve kavrulmuş gıdalardan uzak durun,Günde 2-2,5 litre su tüketin,Haftada 2 kez balık tüketmeye çalışın,Rafine edilmiş gıdalar yerine tam tahıl ürünlerini tercih edin. Yani kurubaklagil, tam tahıllı ekmekler, kabuğu soyulmamış pirinç gibi.

    NtvmsnbcLogoSmall

  • Anne sütüne en yakın keçi sütü

    Anne sütüne en yakın süt olan keçi sütünün, yeni doğan bebeklerin beslenmesinin yanı sıra bir çok hastalığın tedavisine de yardımcı olduğu bildirildi.

    Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Celalettin Koçak, laktoz oranı bakımından yüksek proteinlere sahip olan keçi sütünün değerli besin ögelerini içerdiğini söyledi.

    Keçi sütündeki yağ asitlerinin bazı rahatsızlıklara iyi geldiğini ifade eden Prof. Dr. Koçak, bu sütün organizmada iltihaplanmayı önlediği gibi diş ve kemik gelişimi için de iyi bir kalsiyum kaynağı olduğunu kaydetti.

    Doğal homojenize olan sütün, vitamin A, fosfor, magnezyum ve selenyum miktarı açısından anne sütüne en yakın süt olduğunu bildiren Prof. Dr. Koçak, şöyle devam etti:

    100 gram anne sütünde kalsiyum oranı 32, inek sütünde 119, keçi sütünde 134 miligramdır. Keçi sütündeki bakteri miktarı ve yağ oranı diğer hayvanlardan daha azdır. Laktoz oranı bakımından yüksek proteinlerine sahip olması nedeniyle keçi sütü değerli besin ögelerini içeriyor. Yeni doğan bebekler, anne sütü alamadığı dönemlerde ihtiyaç duyacağı besin elementlerini en iyi keçi sütünden alabilir.

    Keçi sütünden yapılmış ürünlerin Avrupa’da ”özel sağlık marketlerinde” özel fiyatlarla satıldığını ve bebeklere anne sütünün alternatifi olarak verilebileceğini bildiren Prof. Dr. Koçak, ”Ancak bazı kişiler tat anlamında sevmeyebilir, onlara ağır gelebilir. Örneğin koyun sütü ya da peyniri de tat ve koku anlamında herkes tarafından tercih edilmeyebilir” dedi.

    CİLT HASTALIKLARINDA YARARLI AMA İLAÇ DEĞİL

    Keçi sütünün serum proteinlerinin alerjik özelliği olmamasından dolayı sindirim sistemi rahatsızları ile bazı cilt hastalıkları için tedavi edici olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Koçak, ”Ama ne olursa olsun, aşırıya gidip abartılmaması lazım. Keçi sütü ilaç değildir. Yani hiç bir gıda tek başına tedavi edici özelliğe sahip değildir. Ne olursa olsun abartmayalım. Öncelikle her türlü rahatsızlıkta ilaçla tedavi yolunu seçilmelidir” dedi.

    1. FRANÇOIS’YI İYİLEŞTİRMİŞ

    Tarihte de keçi sütünün bazı faydalarına rastlandığını bildiren Prof. Dr. Koçak, ”16. yüzyılda 1. François rahatsızlanmış ve hastalığına hiç kimse çare bulamamış. O dönemde Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım istemişler. Kanuni kendi doktorunu ve yanında keçisini göndermiş. Keçinin sütünü ve yoğurdunu her gün içen François bir süre sonra eski sağlığına kavuşmuş ve Fransa’da yoğurt, ilaç niyetine kullanılmaya başlamış. Tıp kitaplarında da keçi sütünün iyileştirici gücüne yönelik çeşitli eserler yer alır” diye konuştu.

    NtvmsnbcLogoSmall

  • Kızılcık C vitamini deposu

    Kızılcıktaki C vitamininin portakalın iki katı olduğu ve bu nedenle kızılcığın hücreleri kansere karşı koruduğu tespit edildi.

    Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sezai Ercişli, yaptığı açıklamada, kızılcıkla ilgili Çukurova Üniversitesi, Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsü ve Atatürk Üniversitesinin ortak bir araştırma yürüttüğünü, bu çalışma sonunda kızılcık meyvesinin antioksidan özelliğinin çok yüksek olduğunun tespit edildiğini söyledi.

    Ercişli, şöyle konuştu:
    Kansere karşı antioksidan özelliği, koruyucu özellik demek. Hücreleri kansere karşı koruyor. Bizim çalışmamız bunu kanıtladı. Yalnız kızılcık tipleri arasında bariz fark çıktı. Çok koyu renkte olan kızılcıkların antioksidan içeriği daha yüksek olarak tespit edildi. Kızılcığın ortalama C vitamini 100-120 miligram civarında. Bu portakalın ortalama iki katı olarak kabul ediliyor. Portakalda biz bunu ortalama 50-60 miligram olarak tespit ediyoruz. C vitamini yönünden oldukça yüksek. Antioksidan özelliği de C vitamininden kaynaklanıyor.

    Araştırmanın, Avrupa’da prestijli gıda dergilerinden birinde yayımlandığını anlatan Ercişli, ”Kızılcıkta Türkiye, özel bir konuma sahip. Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki gibi geniş bir kızılcık popülasyonu yok” dedi.

    ”GENETİK KAYNAKLARI MALATYA’DA”

    Kızılcık genetik kaynaklarının da Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsünde bulunduğuna dikkati çeken Ercişli, şunları kaydetti:

    Dünyada ikinci kızılcık genetik kaynakları bir tek Ukrayna Yalta’da var. Başka yerde yok. Ukrayna’daki türler de açık renkli kalıyor. Diğer ülkelerde kızılcık türü yok. Malatya’da 60’ın üzerinde tip var. Çeşit demiyoruz. Daha tescil edilmedi. Biz, çalışmamızda 30 tanesini kullandık.

    NtvmsnbcLogoSmall

  • Patlamış mısır, antioksidan zengini çıktı

    Bilim adamları, patlamış mısırda yüksek miktarda antioksidan madde bulunduğunu tespit etti.

    Daily Mail gazetesinin haberine göre, ABD’de yapılan araştırmada, patlamış mısırın içinde meyve ve sebzelerde bol miktarda bulunan “polyphenol” antioksidan maddesine rastlandı. Bu madde kalp hastalıkları, kanser ve diğer hastalıklarla mücadeleye, vücudun direncini artırması açısından yardımcı olmasıyla biliniyor.

    Araştırmayı yapan grubun başkanı, Pennsylvania’daki Scranton Üniversitesi’nden kimyager doktor Vinson, patlamış mısırın içinde yüksek seviyelerde polyphenola rastlamalarına çok şaşırdıklarını, bunun nedeninin de büyük olasılıkla bu yiyeceğin işlem görmemiş olmasından kaynaklandığını ifade etti.

    NtvmsnbcLogoSmall

  • İştahı sona erdiren doğal diyet !

    İştahı sona erdiren doğal diyet!

    Diyet yapmadan diyet yaptıran otlar şimdi zayıflamak isteyenlerin imdadına yetişiyor. Son yıllarda beden olarak ince olma hayatta bir tatmin duygusu haline gelmekten çok, sağlık sorunu oldu. Yer örtüsünü renklendiren tabiata, şimdi güzellik çözümlerinin yanı sıra zayıflama için başvuruluyor. Çünkü şişmanlık global bir halk sağlığı problemi haline geldi… Çiçekleri, yaprakları, tohumları, kökleri ve kabuklarıyla hayatımıza sağlık katan şifalı otlar, kilolu insan için bir çözüm aracı oldu! Doğaya dönüşümün engellenemediği günümüzde, kereviz tohumu, biberiye ve mate yaprağı gibi bazı bitkiler, “doğal diyet” aracı olarak bedeni, aşırı iştaha karşı kontrol altına alıyor.

    Diyetlerin işe yaramadığını her diyetten sonra geri alınan kilolar ispatladı. Peki, diyet yapmadan bedene diyet yaptırılabilir mi? Doğal ürün uzmanları ve herbalistler buna “evet” diyor! Artık yazı, kışı kalmadı. O kadar çok insan kilolu olunca, farklı zayıflama çözümleri de her an gündeme geliyor. Çünkü zayıflama, kilo vermek, formda kalmak son dönemin popüler konuları arasında. Bir bakıyorsunuz, her diyet birbirinin benzeri. Bu nedenle zayıflama problemi olanlar için yeni bir çözüm devrede. Bir türlü zayıflayamayanlar bu aralar yeni bir adrese gidiyor. Çünkü son zamanlarda daha da popüler olan bitkisel zayıflama ürünleri ile “Doğal diyet” yapmak mümkün.

    En yüksek etkiye sahip bitkiler

    “Doğal diyet” sağlayan bu yöntemlerin adresi; Herbalium… Bitkisel zayıflama yöntemlerinin bütün dünyada milyonlarca kullanıcısı var. Bu konuda araştırmalar yapan kurumun müdürü Volkan Kurt, toksinlerin ve yağların süratle dışarı atılmasını sağlayan ve bağırsak faaliyetlerini hızlandıran bitkileri Anadolu’nun doğal ortamlarından getirttiklerini söylüyor. Uzun süredir Herbalium yetkilileri Anadolu’da yerel halktan topladıkları bitkilerin iştah kesenlerini, en dikkatli bir şekilde harmanlamak ve en iyi verimi elde etmek için çalışıyor. İçindeki mineral değerleri de yüksek olan bu bitkiler, bu işlemlerle doğal ve etkili yağ tutucu sonuçlar yaratıyor. Yüzde 100 bitkisel olan bu çözümde, bir çok şifalı bitki çeşidinin yaprak ve tohumları kullanılıyor. Diğer kilo çözümleri ile kıyaslandığında çok daha yüksek etkiye sahip… Zaten Anadolu insanları tarafından geleneksel olarak yenmekte ve değeri bilinmekte olan bitkiler.

    Beden yorgun düşmüyor

    Şifalı bitkilerin öğütülmüş formu, sağlıklı ve kolayca kilo verme imkanı sunuyor. İçeriğinde yer alan bitkisel karışımlar sayesinde doğal olarak herhangi bir başka diyet uygulamadan zayıflatıyor. Buna “doğal diyet” adını veren firma yetkilileri, “Bedene eziyet ederek zorla aç kalma diye bir durum olmadığını” söylüyorlar. Bitkiler tok tuttuğu için zaten vücut “doğal diyet”e tabi oluyor! Aynı zamanda beden yorgun düşmüyor. Çünkü içeriğindeki vitamin, mineral ve antioksidanlarla sağlıklı bir şekilde kilo verilmesine yardımcı olan bu çözüm. Her yönüyle tabiattan ve vücuttaki yağların hızlı bir şekilde yakılmasını sağlıyor. Acıkmayı önleyici özelliği ile “doğal diyet” yaptırıyor!

    “Zayıflamanın yazı kışı kalmadı”

    Volkan Kurt, “Şişmanlık, alınan kalori miktarının yakılan kaloriden daha fazla olması sonucu ortaya çıkan bir metabolizma bozukluğudur” diyor ve ekliyor: “Tıp dilinde hastalıklara davetiye çıkardığı bilinir. İstatistiklere göre şişmanların daha çabuk yaşlanır. Şeker hastalığı, damar sertliği, kalp hastalıkları, karaciğer, safrakesesi hastalıkları, tansiyon yüksekliği, akciğer hastalıkları ve romatizmal hastalıkların tehdidi altındalar. Artık şişmanlığa son vermenin bir mevsimi yok. Kilolu olan kişi kararını verip, yazdı, kıştı demeden kendini kontrol altına almasını öğrenmeli. Biliyoruz ki diyet yapmak çok zor. İşte bizlerin bu çözüm ile “doğal diyet”e davet ediyoruz. O çok ağır kiloları taşımak bedene büyüt eziyet. Bu eziyeti hiç bir insan hak etmiyor!”

  • Sigma Tau’nun 3 ürünü Türkiye’de ! Proxeed Plus

    Sağladığı besin desteği ile sperm üretimini, gelişimini ve sperm kalitesini artıran Proxeed Plus; güçlü besin destek içeriği ile enerji üretimine ve yorgunluğun giderilmesine yardımcı olan Carnidyn ve ileri yaşlardaki görme bozukluklarında destek olarak kullanılan Phototrop, Türkiye’de de satılmaya başlanacak.
    Sigma Tau’nun 3 ürünü Türkiye’de

    Avrupa’nın önde gelen ilaç üreticilerinden Sigma Tau’nun üç önemli ürünü “Proxeed Plus”, “Carnidyn” ve “Phototrop”un Türkiye’deki dağıtım ve satış haklarını, 6 Şubat 2009 tarihinde imzalanan anlaşma ile Eczacıbaşı İlaç Pazarlama aldı.

    Sigma Tau Uluslararası Pazarlama Direktörü Dr. Massimo Picàri’nin katılımıyla düzenlenen imza töreninde konuşan Eczacıbaşı İlaç Pazarlama Genel Müdürü Ayşe Deniz Özger, Proxeed Plus, Carnidyn ve Phototrop’u Türkiye pazarına sunmaktan büyük mutluluk duyduklarını belirterek, “Sektördeki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Önemli sağlık sorunlarına çözüm getirecek olan ve yeni bir açılım yaratacağına inandığımız bu tarz ürünleri tüketicilerimizle buluşturmaya devam edeceğiz” dedi.

    Türkiye’deki OTC pazarının henüz 750 milyon dolar civarında bir büyüklüğe sahip olduğunu belirten Özger, “Eczacıbaşı İlaç Pazarlama olarak, 2008’de girdiğimiz OTC pazarında 2009 yılında yüzde 50 büyüme hedefliyoruz. Sigma Tau ile yaptığımız anlaşma da, bu yönde attığımız önemli adımlardan biridir. Özellikle, erkeklerin sperm üretimini, gelişimini ve sperm kalitesini artıran, sağladığı besin desteği ile döllenme ihtimalini yükselten “Proxeed Plus” ile ilgili önemli satış hedefleri koyduk’’ dedi.

    2 bin 500 çalışanı olan Sigma Tau, ArGe çalışmalarına yılda 75 milyon USD ayırıyor

    İtalya, Fransa, İsviçre, Hollanda, Almanya, İspanya ve Amerika’da merkezleri bulunan Sigma Tau, Eczacıbaşı İlaç Pazarlama ile yaptığı işbirliğiyle Türkiye’de aktif bir oyuncu olmayı hedefliyor. 1957 yılında İtalya’da kurulan ve dünya çapında yaklaşık 2 bin 500 çalışanı bulunan Sigma Tau, özellikle ilaç ve beslenme destekleyicileri alanlarında önemli Ar-Ge çalışmalarıyla öne çıkıyor. 2007 yılı cirosu 912 milyon USD olan ve Ar-Ge faaliyetlerine yılda 75 milyon USD ayıran Sigma Tau, şu anda yaklaşık 48 proje üzerinde çalışıyor. Bünyesinde 400’den fazla konusunda uzman araştırmacı barındıran Sigma Tau, her yaştan insanın yaşam kalitesini artırmayı hedefleyerek her yıl cirosunun yüzde 16’sını ArGe çalışmalarına ayırıyor.

    “Proxeed Plus” sperm üretiminine destek oluyor ve çocuk sahibi olamayan çiftlere yeni bir seçenek sunuyor

    Proxeed Plus, erkek kısırlığının sebeplerinden biri olan bozulmuş sperm üretimi durumunda kullanılabilecek, içeriğinde aminositler, karbohidratlar, vitamin ve mineraller bulunan bir beslenme desteği. Türkiye’de yaklaşık 2 milyon çiftin bebek sahibi olma konusunda sıkıntı yaşadığı ve bu çiftlerin ortalama % 30 – 40’ında sorunun erkekte olduğu biliniyor. Sperm kalitesinin ve döllenme ihtimalinin artmasına destek olan Proxeed Plus’ın.içerdiği maddelerin etkinlikleri klinik olarak kanıtlanmış bulunuyor. Özellikle sperm hücrelerinin yaşam sürelerinin uzamasına katkı sağlayan Asetil-L-Karnitin’in bu alanda kullanılan tüm beslenme destek ürünleri içinde en fazla klinik çalışmaya sahip destek ürünü olduğu belirtiliyor.

    “Carnidyn” beslenme desteği, yorgunluğa karşı vücuda enerji sağlanmasına destek oluyor.

    Günümüzün en büyük sorunlarından biri olan yorgunluk ve enerjisiz kalma hissi, stresli ve yoğun tempoda çalışanlarda, hastalıkların iyileşme dönemlerinde, artmış fiziksel aktivite, dengesiz veya kötü beslenme durumlarında karşılaşılan önemli sorunların arasında bulunuyor. Bir beslenme desteği olan Carnidyn, kasların metabolik aktiviteleri ve enerji seviyelerini destekliyor, düşen enerji seviyesini artışına yardımcı oluyor.

    Phototrop, ileri yaşlardaki görme kayıplarının önemli bir nedeni olan maküler dejenerasyon hastalığının tedavisini destekliyor

    Yaşa bağlı makular dejenerasyon (AMD) çoğunlukla yaşlı bireylerde görülen, gözün arkasında bulunan retina tabakasının merkezindeki incelme, zayıflama ve kanamayla seyreden bir hastalık. Hastalık, ileri yaşlardaki hastaların hayatını zorlaştırıyor, detaylı görmeyi, okumayı ve karşıdaki kişinin yüzünü tanımayı engelliyor. Phototrop retinada ışığı algılayan yapıları başlıca Asetil – L – Karnitin’den oluşan patentli formülüyle desteklemektedir ve AMD’nin erken dönemlerinde görme fonksiyonlarını artırdığı klinik çalışmalarla kanıtlanmış bir beslenme ürünüdür. Asetil – L – karnitin hücre zarları üzerine gösterdiği etkiler ile retinada yapısal bütünlüğün korunmasına, hücrelerde enerji üretiminin artışına destek olmaktadır. AMD riski taşıyan kişilerde veya hastalığın erken döneminde bulunan kişilerde doktor önerisi ile kullanılabilen Phototrop görme fonksiyonlarının desteklenmesine katkıda bulunmaktadır.

  • ‘AŞK’ Değil, ‘SAHİP OLMA’ Cinayetleri

    Medyaya yansımış ve ‘aşk cinayeti’ adı altında sevgili/eş tarafından diğer eş/sevgiliye yönelmiş 23 cinayet haberi, psikolojik ve psiko-sosyolojik açıdan değerlendirildi. ‘Reddedilmeye tahammülsüzlük’ ile ilişkili olan cinayetler ‘aşk’ ile değil; ‘sahip olma’ hissinin zedelenmesi ile tetikleniyor.

    Cinayetlerin 15’i (%65) erkekten kadına ve/veya kadının gizli ilişkisine yönelmiş. Kadından kocasına/sevgilisine yönelmiş 8 cinayetin (%34) 2’sinde (%8) tetiği doğrudan çeken kadın iken, diğer 6 vakada (%26), cinayeti işleyen ağabeyine veya gizli ilişkisi olan kişiye ortak olmuş.

    Erkeklerin işlediği cinayetler iki başlıkta toplanabiliyor: birlikte oldukları veya birlikte olmak istedikleri kişi tarafından ‘reddedilmeye tepki’ cinayetleri (%66) ve gizli bir ilişkisi olan eşi/sevgiliyi öldürme, yani ‘aldatılmaya tepki’ cinayetleri(%33). Aynı zamanda kendini öldürmüş veya öldürme girişiminde bulunmuş kişilere, sadece ‘reddedilme cinayeti işlemiş erkekler’ grubunda rastlanıyor. Reddedilmeye tepki olarak cinayet işlemiş erkeklerin yaş ortalaması 26-27. Yaş aralığı 18 ile 44 arasında değişiyor. ‘Aldatılmaya tepki’ olarak, sadece kadının öldürüldüğü durumlarda, resmi evlilik yok ve ‘gizli ilişki şüphesi’ var. Kadın ve gizli ilişkisi olan kişinin bir arada olduğu durumlarda ise, her iki taraf da koca tarafından öldürülmüş.

    Kadının doğrudan veya dolaylı karıştığı ve sevgiliye/kocaya yönelik cinayetlerin sayısı 8 (%34).

    Cinayetlerin 2’si doğrudan kadın (%24) tarafından, 4’ü kadının gizli ilişkisi (%50) tarafından, 1’i (%12) kadının gizli ilişkisi ile birlikte kadın tarafından, diğer 1’i ise (%12) kadının ağabeyince işlenmiş. Kadının tek başına işlediği (sadece 1 vakada ağabeyine azmettirdiği) 3 cinayetteki temalar: erkeğin başka bir kadınla evli olduğunu gizlemiş olması, erkeğin ilişkiyi bitirerek ailesinin istediği kızla evlenmeye yönelmesi ve daha önceden kendisinden ayrılmış kadından intikam almayı öne sürerek ilişkiyi devam ettirmek istememesi. Bu cinayetlerdeki kadının yaş ortalaması 17-18.


    ‘REDDEDİLME CİNAYETLERİ’

    Erkeğin reddedilme sebebiyle kadını öldürdüğü cinayetler (%65) ile kadının erkeği benzer bir sebeplerle öldürdüğü cinayetler (%24) arasındaki farklılıklar; erkekte reddedilme hissinin, kadında ise yüz üstü bırakılma hissinin ön planda olması gibi gözüküyor. ‘Reddedilme’ cinayetlerinde erkek, daha önce hiç ilişkisi olmamış bir kadına da, uzun süredir birlikte olduğu ancak artık kendisini istemeyen kadına da öfkesini yöneltebiliyor. Uzun süreli (ortalama 3 yıllık) ilişkilerini bitirmiş ve eski sevgilileri tarafından öldürülmüş kadınlarda, ayrılırken eğitimleri/meslek hayatlarında gelişim çabasında oldukları, başka şehir/ülkeye gitme çabasında oldukları dikkat çekiyor. Erkekler, kadının akrabalarını da hedef alabiliyor.

    Kadının, reddedilme sebebiyle erkeği öldürdüğü vakalara bakıldığında da, benzer değer yargılarının etkisi gözlenebiliyor. Burada da kadın, daha önce birlikte olduğu erkek onu ‘bıraktığında’ veya başka bir kadına yönelerek onu ‘yüz üstü bıraktığında’ cinayet işliyor. Yani, cinayet işleyen erkek ‘erk/güç duygusu kabul edilmediğinde’; kadın ise ‘erk/güç duygusu tarafından bir kenara bırakıldığında’ tetiği çekiyor.

    Reddedilmeye aşırı hassasiyetin cinayetle sonuçlandığı vakalar psiko-sosyolojik açıdan değerlendirilirse, ‘güç/erk’ duygusundaki zedelenmenin ön planda olduğu öne sürülebilir. Burada değerlendirilmiş vakaların oranına bakıldığında, reddedilmeye daha hassas cinsiyetin erkekler olduğu görülüyor. Bu ‘güç/erk’ duygusu, erkek olmak ile ilgili değildir; kadınlar da bu güç’ün sahiplenicisi, besleyicisi olabilir. Bu duygunun hâkim olduğu bir ailede, erkek çocukta zirve yapan güç/erk duygusunu, ‘o oğlu doğuran’ annesi, ‘hanedanlığın kraliçesi’ olan babaanne gibi kadınlar, hatta o ‘soyadına’ ortak olan yakın akrabalar bile paylaşabilir.

    Sadece fiziksel gücün hâkim olduğu (para gücü, ‘soy’ ve ‘isim’ gücü, mevki gücü, silah gücü, sahip olduğu nesnelerin yani ‘kadın’ının/toprağının namusu) aile/kültürlerde, bu güce dışarıdan bir tehdit oluştuğu hissedilirse, bu gücü yeniden sağlamak için aynı fiziksel araçlar devreye girer. Sadece fiziksel araçların güç/erk duygusunu beslemesi, insan (canlı) hayatını önemseyen duyguları, değer yargılarını devre dışı bırakır. ‘İnsan hayatı önemlidir, başkalarına zarar vererek hakkını arayamazsın’ gibi bir değer yargısı (süperego) ve bu yargıyla oluşan vicdan duygusu, sadece fiziksel güç/erk duygusundan beslenen bir birey/aile/kültürde körelir. Sadece kendi ‘hanedanlığının’ üyesi olarak gördüğü (veya bu hanedanlıktaki rolüne ‘fiziksel’ bir değer biçtiği) kişilerin isteklerini önemser. Ancak sadece fiziksel güç/erk duygusundan beslenen birey/aile/kültür, ‘samimi üzüntü’ hissi duyamaz; sadece ‘kendisinden’ olarak gördüklerine, çarpık bir şekilde vicdan/üzülme/merhamet duygusu geliştirebilir. ‘Kendisinden’ olarak gördüklerinin yıkıcılığını ve ‘diğerlerinin’ gördüğü zararı hafife alır, geçiştirir, görmezden gelir. Belli sebepler öne sürerek tehdit oluşturduğundan ‘şüphe duyduğu’ ülkeleri işgale giden ‘büyük güç’ ülkelerin ‘legal terör’ü, ‘klasik terör’, töre cinayetleri veya Mardin’de son yaşanan olay, benzer bir mekanizmadan besleniyor gibi gözükmektedir. ‘İstediğimi almazsam öldürürüm, zarar görürsem öldürürüm, hakkım çiğnenirse öldürürüm, kimliğimle/hakkımın yenmesiyle/namusumla ilgili konularda ‘şüphe duyarsam’ öldürürüm ve zedelenmiş erk/güç duygumu yeniden beslerim’.

    Sadece fiziksel güçten beslenen birey/aile/kültür kimliği, hiçbir zaman ‘doyamaz, emin olamaz, tatmin olamaz’. Bir yerden para-mevki-silah-kas-mevki gücüyle (yani fiziksel araçlarla) ‘güç’ duygusunu geçici olarak doyururken, mutlaka yeni tehditler hisseder ve ‘güç/erk’ duygusu için fiziksel araçları yeniden devreye sokar.


    Erk/güç duygusu, hiç olmaması gereken bir duygu olarak düşünülemez. Her cinsiyetin, belli düzeyde erk/güç duygusuna ihtiyacı vardır. Önemli olan, bu duygunun ‘sadece fiziksel araçlarla’ tanımlanmamasıdır. Sağlıklı olan, kendi hakkını arayabilecek kadar ‘güç’ duygusu taşırken, insan hayatını, diğerlerinin hayatını önemseyebilmek; ‘vicdan’ duygusunun, ‘zarar verme!’ diyen mekanizmayla bütünleşmiş olmasıdır. Bunun için de, ‘zarar görmekten daha kötüsünün ‘zarar vermek’ olduğu’ değer yargısını aktaran rol modellerine/ebeveynlere/liderlere ihtiyaç vardır. Aksi, her zaman (benliğe, kimliğe yönelik) yeni ‘zedelenme hisleri’, yeni ‘yıkma etme sebepleri’ üretir; (kendinde hak gören, vicdan yoksunu) yıkıcılık devam eder.

    Sinem Demir, Klinik Psikolog
    Medical Park Fatih Hastanesi