Kategori: Sağlık

  • Hamilelikte Ağız ve Diş Bakımı Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar…

    “Her doğumda bir diş kaybedilir” düşüncesi şehir efsanesi mi ?

    Ağız ve diş sağlığı konusunda farkında olmadan yaptığımız hatalar, kimi zaman telafisi çok güç sonuçlar doğurabiliyor. Buna rağmen, toplumumuzda her konuda olduğu gibi diş bakımı konusunda da kulaktan dolma bilgilerle hareket etmek oldukça yaygın. Ağız sağlına özellikle dikkat edilmesi gereken bir dönemde yani hamilelikte başvurulan yanlış yöntemler sebebiyle bazen sağlıklı dişler bile kaybedilebiliyor.Her hamilelik bir diş kaybettirir’ düşüncesi yüzünden çürük dişe razı gelmek, hamileyken diş taşı temizliği yaptırmamak, ağrı yapsa bile çürük dişi tedavi ettirmemek, gebelikte ağız gargarası yapmamak hamilelik döneminde ağız ve diş bakımında yaygın olarak yapılan hataların başında geliyor

    Dişhekimine ne zaman gitmelidir ?

    Hamilelik planlanıyorsa veya hamile olunduğundan şüpheleniliyorsa dişhekimi ziyaret edilmelidir. Ilk 3 aylık dönemin sonunda temizlik yapılması uygundur. Dişhekimi hamileliğin kalan dönemi için bir tedavi takvimi hazırlayacaktır. İkinci 3 ayda da ağız dokularında meydana gelen değişikliklerin ve ağız bakımının etkinliğinin değerlendirilmesi ile birlikte tekrar temizlik önerilebilir. Duruma göre üçüncü 3 aylık dönemde de tekrar randevu verilebilir fakat tüm bu seanslar mümkün olduğunca kısa süreli olmalıdır.

    Hamilelik sırasında yapılmaması gereken işlemler var mıdır?

    Genellikle acil olmayan işlemler de hamilelik sürecinde yapılabilir. Ancak herhangi bir diş tedavisi için en uygun zaman 4. Ve 6. aylar arasıdır. Şiddetli ağrının eşlik ettiği acil durumlarda tedavi hamileliğin herhangi bir döneminde yapılabilir. Anestezi ve ilaç verilmesini gerektiren durumlarda jinekolog ile irtibat kurulmalıdır. Ertelenebilecek işlemler doğumdan sonraya bırakılmalıdır.

    Hamilelik döneminde diş röntgeni zararlı mıdır ?

    Bu dönemde tedavi için çok gerekli degil ise pek rontgen çekılmemelidir.Ancak zorunlu durumlard ağız içinden 1-2 film alınabilir.Her ne kadar dişhekimliğinde çekilen röntgenlerde verilen radyasyon miktarı çok az ve karın bölgesine çok yakın değilse de gelişmekte olan bebeğin ışın almasını önlemek için mutlaka kurşun önlük kullanılması gerekir.Yine de ilk üç ay film çekilmesinden kaçınmak gerekir.

    Dişler hamilelik sırasında daha çabuk mu çürür ?

    Daha öncede de belirtildiği gibi “hamilelik döneminde annenin dişlerinden kalsiyum çekildiği ve bu nedenle her bebeğin anneye bir diş kaybettireceği” inancı kesinlikle doğru değildir. Hamilelik döneminde vücuttaki dengenin bozulması dişlerin çabuk çürümesine uygun bir ortam yaratır. Bu dönemde dişlerin daha çabuk çürümelerinin nedenleri şunlardır;

    Bebek beklenen dönemde tatlıya, aburcubura aşırı istek belirir ve bunlar yendikten sonra diş fırçalama ihmal edilir

    İlk aylarda görülen kusmalardan sonra anne ağız bakımına yeterince özen göstermeyebilir.

    Gebelik hormonlarının (östrojen, progestron) etkisi ile dişetleri daha çabuk kanayan anne, dişlerini fırçalamaktan kaçınır. İşte bu nedenlerden ötürü bu dönemde diş sağlığına daha özen göstermek gerekir.

    Bebeğin diş sağlığı için alınması gereken önlemler var mıdır ?

    Bebeğin diş gelişimi anne karnında başlar. Bu dönemde anne hem kendi sağlığı hem de bebeğinin diş gelişimi için dengeli beslenmeye dikkat etmelidir. Diş sağlığı için protein,Avitamini (et, süt, yumurta, sarı sebze ve meyveler) C vitamini (narenciye, domates, çilek), D vitamini (et, süt, yumurta, balık) ve kalsiyum (süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler) dan zengin gıdaların yeterince alınması gerekir. Bunun yanısıra bilinçsiz ilaç kullanımından kaçınılmalıdır. Kullanılan ilaçlar bebeğin diş sağlığının yanısıra genel vücut gelişimini de olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bebeğin diş sağlığı konusunda bilgili olmak,çocuğunuzun ömür boyu sağlıklı dişlere sahip olmasında ilk basamaktır. Bebeğin diş bakımı ve beslenmesi ile ilgili bilgi edininiz.

    “Hamileyken antibiyotik kullandım” bebeğimin dişleri etkilenir mi?

    Bu dönemde bilinçsiz ilaç kullanımından kaçınılması gerektiğini belirtmiştik. Ancak kullanılan her antibiyotiğin bebeğin dişlerinde lekelenmelere neden olduğu kanısı yanlıştır. Dişlerde renklenmelere neden olan antibiyotik grubu “tetrasiklinler”dir. Bunun dışındaki antibiyotiklerin renklenme yaptığı kanıtlanamamıştır.

    Dt.Beno Bunyamın Çukran

  • 2QR Formülü genital temizlik ve bakım serisi Multi-Gyn

    multy-gyn-actigel1Avrupa’nın ünlü kozmetik markası Multi-Gyn’in 2QR formüllü genital temizlik ve bakım ürünleri “ActiGel” ile “LiquiGel” Armoni Medikal Güvencesiyle Ülkemizde…

    Düşünüldüğünden çok sayıda kadını etkileyen genital bölge rahatsızlıkları tedavi edilmezse ciddi sorunlara neden olabiliyor. Genellikle kaşıntı, yanma, tahriş, mantar, rahatsız edici koku, akıntı ya da kuruluk, ağrı, acı ile tanımlanan genital bölge rahatsızlıklarının en etkili ve doğal çözümünü 2QR formülü sayesinde bio-aktif kozmetik ürünleri “ActiGel” ile “LiquiGel” sunuyor.

    2QR Formülü Nedir?

    Vücudumuzda tehlikeli hastalıklara neden olan bakteriler olduğu gibi, yoklukları durumunda yaşayamayacağımız iyi bakteriler de bulunur. Aralarında bir denge olduğu sürece kötü bakteriler çoğalıp iyileri yok edemez ve sağlık sorunları yaşanmaz. Fakat bu denge bozulursa, kötü bakteriler çoğalarak birçok hastalığa davetiye çıkarır.

    Büyük hastalıkların çoğunun temelinde vücudumuzdaki bakteri dengesinin kötüler lehine değişmesi yatıyor. Bu dengesizlikten kaynaklanan hastalıklar da, insanları ölüme kadar götürebiliyor. Bakteri sorunlarından ve bakterilerin neden olduğu hastalıklardan korunabilmenin en temel yolu da, vücut mikro florasındaki bakteri dengesini korumaktan geçiyor.

    2QR formülü bu dengeyi korumak üzere çalışıyor. 2QR’nin en önemli özelliği, bakterileri yok etmek değil, dengeyi yeniden sağlamak…

    Konu hakkında bilgi veren Armoni Medikal Ürün Yöneticisi Meral Güven şunları söyledi: “Şimdiye kadar bakteriyel sorunlarla başa çıkmak için temelde iki yol vardı. Bakteriyel enfeksiyonu önlemek için dezenfektan kullanmak ya da hastalık durumunda antibiyotik kullanmak… Her iki durumda da amaç zararlı bakterileri öldürmekti. Fakat toksik maddeler kötüler ile birlikte iyi bakterileri de öldürüyordu. 2QR formüllü “ActiGel” ve “LiquiGel” ise vajinal sorunlara tamamen doğal maddeler olan bio-aktif bitki özleri ve polisakkarit ile çözüm sunuyor. Nasıl mı?

    Serbest dolaşan mikrop, sağlıklı hücrenin zarına tutunuyor ve sorunlar başlıyor. Mikrop, sağlıklı hücreleri öldürerek güçlendirdiği yaşam alanında çoğalıyor ve temelini attığı hastalığı vücutta yaymaya başlıyor.

    2QR’nin sağladığı negatif polisakkarit molekül zincirleri zararlı mikrobun çevresini sarıyor. Polisakkaritler vücutta bulunan moleküller oldukları için ana hücreye herhangi bir zarar vermeden, mikrobun hücre zarındaki tutunma mekanizmasını bozuyor ve sağlıklı hücreye tutunmasını engelliyorlar. Hücreye tutunamayan mikrop, besin kaynağı bulamadığından yaşayamaz hale geliyor ve yok oluyor. Bu sayede hastalıklar daha başlamadan engellenmiş oluyor.

    Uygulama sonrasında sadece laktobasillerin kaldığını ve zararlı mikroorganizmaların kaybolduğunu görüyoruz. 2QR zararlı mikroorganizmaların yok olmasını sağlarken, vücutta bulunan iyi huylu bakterilere ise zarar vermiyor.

    Yani onarım mekanizmalarını harekete geçirerek, vajinal dokuların durumunu optimize ediyor, vajinal enfeksiyonları kontrol etmek ve önlemek için pH dengesini sağlıyor. Ayrıca vajinal dokuları yenileyip floranın bakımını yaparak doğal bağışıklık sistemindeki savunmayı geliştiriyor.”

    Hollandalı Multi-Gyn markasının, dünyada 2QR formüllü tek genital bakım serisi olduğunu ve 23 Avrupa ülkesi ile ABD’de satıldığını belirten Armoni Medikal Genel Müdürü Harun Piltan, ürünlerde “Aloe Barbadensis” bitkisinin özü kullanıldığından, tamamen doğal olduklarını vurguluyor ve “genital bölge rahatsızlıkları düşünüldüğünden çok daha yaygın ve birçok kadının ortak sorunu” diyor. “Bu rahatsızlıklar kadınların yaşam kalitesini düşürdüğü gibi ciddi sorunlara da yol açıyor. Türkiye’de de oldukça yaygın olan bu rahatsızlıklara, 20 yıllık geçmişiyle Hollanda’nın en büyük jinekolojik kozmetik üreticisi olan BioClin firmasının Multi-Gyn serisiyle çözüm getiriyoruz. Multi-Gyn ActiGel ve LiquiGel, Avrupa’da neredeyse her kadının kişisel bakım ürünleri arasında yer alıyor. Ülkemizde bir benzeri olmayan bu ürünlerin, sağlığına ve bakımına önem verip yenilikleri takip eden her kadının tercihi olacağına inanıyoruz” dedi.

    Multi-Gyn ActiGel

    ActiGel, vajinadaki bakteri kaynaklı rahatsızlıkların giderilmesi için %100 doğal maddelerden üretilmiş koruyucu bir jeldir. Bakteriyel rahatsızlıkları tedavisinde etkilidir, kötü koku ve akıntıyı azaltır, mantarı önler, vajina florasını ve dokuların durumunu optimize eder. İçeriğinde kimyasal maddeler, hayvansal katkılar ve koruyucu maddeler bulunmadığı için herhangi bir toksik etkisi yoktur, güvenli ve doğaldır.

    5 gün boyunca, günde 2 kez olmak üzere vajinanın içine tatbik edildiğinde istenmeyen akıntı, mantar ve Bacterial Vaginosis’in giderilmesini sağlar.

    Multi-Gyn LiquiGel

    LiquiGel, vajinal kuruluğun giderilmesine ve vajinanın kendi doğal nem hissini geri kazanmasına yarayan, %100 doğal maddelerden üretilmiş spesifik bir kişisel bakım ürünüdür. Cinsel birleşme, hormonal değişiklikler, menopoza bağlı kuruluk, ilaçlar, stres veya tampon kullanımının neden olduğu vajinal kuruluğun giderilmesi için idealdir. Vajina dokusunun durumunu optimize eder, şişkinliği azaltır, doğal yoldan nemlendirir ve olası enfeksiyonların önlenmesine yardımcı olur.

    Vajinanın doğal nemini optimum seviyeye ulaştırması sayesinde cinsel ilişkiden alınan zevkin artmasını sağlar, rahatlık verir.

    Multi-Gyn ActiGel ve LiquiGel’i tüm seçkin eczanelerden satın alabilirsiniz.

    Multi-Gyn® ActiGel

    Özellikler

    * Bacterial Vaginosis�i (BV) önler ve tedavi eder.
    * Kötü kokuyu ve akıntıyı azaltır.
    * Kaşıntı ve tahriş durumlarında direkt bir rahatlatıcı etkisi vardır.
    * Vajina florasını ve dokuların durumunu optimize eder.
    * Mantarı önler.
    * Güvenli ve doğaldır.

    Temel Bilgiler

    Genital bölge rahatsızlıkları düşünüldüğünden daha yaygındır. Pek çok kadın, sorunu, tahriş, acı, yanma, rahatsız edici koku veya akıntı, cinsel ilişki sırasında veya sonrasında duyarlılık, tahriş olmuş labia ve kaşıntı şeklinde tanımlayacaktır.

    Kaşıntı, yanma veya tahriş, sıkı giysiler, nemli pedler veya hijyenik bandajlar sebebiyle çoğunlukla kötüleşir. Multi-Gyn Actigel tüm bu genital bölge rahatsızlıklarına etkili ve doğal çözümdür.

    Bacterial Vaginosis

    Bacterial Vaginosis (Vajinal Akıntı) Nedir?
    Bacterial vaginosis, vajinal ortamda bakterilerin neden olduğu bir sorun – bir denge bozukluğudur. Vajina normalde laktobasil adı verilen pek çok “iyi” bakteri, ve kokoid bakteri adı verilen diğer birkaç çeşit bakteri içerir. Laktobasiller, içersinde kokoid bakterilerin gelişmediği sağlıklı vajina asitliğinden sorumludur. Bu vajina asitliğinin kaybolması ve çok fazla kokoid bakterinin ortaya çıkması “bacterial vaginosis” olarak adlandırılır.

    Bacterial vaginosis’im olduğunu nasıl anlarım?
    Vajinanızdan farklı bir akıntı geldiğini fark edebilirsiniz. Akıntı şeffaf veya renkli olabilir ve aşırı olabilir. Özellikle korunmasız cinsel ilişki sonrasında çoğu kez kötü bir kokuya sahiptir. Sık sık kaşıntı, tahriş, hassasiyet, kızarıklık veya acı gibi vajinal rahatsızlıklar yaşarsınız. Bazı kadınlarda bacterial vaginosis herhangi bir belirti vermez. Vajina asitliği daima olağandışıdır; pH>5.

    Eğer bu bir enfeksiyon ise, başka birinden kapmış olabilir miyim?
    Hayır, normal hijyen ile mümkün değildir. Bacterial vaginosis, anüse yakınlığı sebebiyle vajinada çoğunlukla mevcut bulunan aşırı bakteri gelişimidir. Cinsel olarak aktif kadınlarda daha yaygın iken cinsel olarak aktif olmayan kadınlarda da ortaya çıkmaktadır.

    Tedavi edilmesi gerekir mi?
    Evet. Bacterial vaginosis gerçekten de istenmeyen bir vajinal floradır. Eğer bacterial vaginosis tedavi edilmezse, bakteriler uterusa (rahim) ulaşabilir ve ciddi sorunlara neden olabilir. Tedavi hamilelerde özellikle önemlidir. Tabi ki korunma her zaman en iyisidir.

    Mantar

    Mantar nedir?
    Mantar 2 evrelidir; sorunlara neden olmayan bir spor evresi ve sorunlara neden olan ipliksi evre. Laktobasiller gibi mantar da gelişimi için hücre şekerine ihtiyaç duyar ve bu gıda kaynağı ile rekabet halindedir. Bu yüzden mantar en çok normal bir (optimal) asitliği olan bir vajina ortamında bulunur.

    Mantar olduğunu nasıl anlarım?
    Çoğu kez kokusuz, beyaz, süzme peynir benzeri bir akıntı fark edersiniz ve kaşıntı, tahriş, hassasiyet, kızarıklık ve acı gibi vajinal rahatsızlıklarınız olur.

    Eğer bu bir enfeksiyon ise, başka birinden kapmış olabilir miyim?
    Aslında hayır. Mantar çoğunlukla davetsiz bir misafirdir. Bununla birlikte tekrarlayan enfeksiyonlarınız olduğu zaman kaynağının partneriniz olması muhtemeldir. Tekrarlayan mantar enfeksiyonları, mantarın gıda kaynağı olan şeker sebebiyle diyabetlilerde sık görülür. Mantar enfeksiyonlarına karşı dirençsizlik aynı zamanda ailelerde görülmektedir, ki burada genetik bir geçmiş söz konusudur.

    Tedavi edilmesi gerekir mi?
    Bacterial vaginosis’in aksine mantar çok da tehlikeli bir vajinal enfeksiyon değildir.
    Bununla birlikte büyük bir derttir ve yaşam kalitesini çok fazla etkiler.
    Enfeksiyöz şikayetler olduğunda özel antifungal ilaçlarla tedavi bu yüzden endikedir. Tabi ki korunma her zaman en iyisidir.

    Vajinal ekosistem

    Vajina kendi savunma mekanizmasının önemli bir parçası olan kendi florasına sahiptir. Bu flora ağırlıklı olarak laktobasillerden oluşmaktadır. Bu yararlı bakteriler laktik asit ve peroksit üretir ve bu suretle de istenmeyen ve muhtemelen zarar verici bakteriler için dostça olmayan bir ortam yaratırlar (fizyolojik olmayan flora). Asitlik önemli bir rol oynar. Laktobasiller (laktik asit bakterileri) 4’den 4.5’a kadar bir pH’ a sahip bir asit ortamında gelişim gösterirler ve laktik asit üretimi ile kendi optimal asit ortamlarını devam ettirirler. Bunun aksine istenmeyen, zarar verici bakterilerin gelişimi daha yüksek pH değerlerinde (>5) güçlüdür. Özellikle üreme çağındaki kadınlarda, bozulan vajinal mikrobiyal dengenin sorumlusu daha yüksek bir pH değeridir. Bu durumda laktobasiller aşırı gelişir ve zarar verici bakteri florası kendini optimal olarak geliştirebilirken, kendi yaşamlarını devam ettirmekte güçlük çekerler: aslında bir viskoz çevre.

    Vajina florasındaki bakteriyel bozukluklar
    ‘Bacterial Vaginosis’ (BV), vajina florasındaki normal dengelerin fizyolojik olmayan floranın aşırı gelişmesi ile bozulduğu durum için kullanılan terminolojidir. B.V. (Bacterial Vaginosis) çok yaygın ve sık tekrar eden bir durumdur. Bu istenmeyen bakterilerin gelişimi, çoğunlukla barsak florasından çıkan kokoid bakterilerle (koklar) alakalıdır. Bu koklar en iyi yüksek pH değerlerinde gelişir ve tipik olarak bu pH’ı kendileri oluştururlar. 4 – 4.5’luk normal asidik vajina pH’ı 5 ve daha yüksek değerlere yükselir. Bu yüksek pH değerlerinde laktobasil gelişimi engellenir ve bu yüzden optimal vajinal pH’ın hızlı ve doğal düzelmesine mani olunur. Aslında vajina florasındaki dengeler her zaman için laktobasillerle istenmeyen bakteriler arasında bir rekabeti içerir. Bacterial Vaginosis birkaç vajinal rahatsızlık ile yaşanabilir. En karakteristik rahatsızlık kötü kokulu ve aşırı akıntıdır. Buna ek olarak sıklıkla kaşıntı ve/veya yanma gibi hoş olmayan bir his söz konusudur ve dokular biraz kızarabilir ve tahriş olabilir.

    Bacterial Vaginosis’in sadece bir denge bozukluğu olduğunu, bir hastalık veya bir bozukluk olmadığını akılda bulundurmak önemlidir. Tıpkı ağızda oluşan aşırı bakteri gelişiminin bir hastalık olmadığı fakat hassas dişetleri, aşırı plak oluşumu ve ağız kokusu ile kendini gösteren bir rahatsızlık olduğu gibi. Bununla birlikte bu durum düzeltilmediği ve normal doğal dengeye kavuşturulmadığı zaman, bu bozulmuş ortamdan mutlaka bir takım rahatsızlıklar gelişebilir; Bacterial Vaginosis, bir enfeksiyon ve enflamasyon tanısı olan Vajinite dönüşebilir. Ayrıca patojenlerin >5’lik daha yüksek pH değerinde kolonileşme açısından çok daha fazla bir şansı olur, ki bu da BV’ye çok özgü bir durumdur.

    Vajinadaki bakteriyel denge bozukluğu ile nasıl başa çıkılır?
    Bakteriyel rahatsızlıkların azaltılabilmesi için birkaç yol vardır. En önemlisi vajinal hijyenin gerektiği gibi olmasıdır. Bunun için mesela normal (alkalin) sabunların kullanılmaması, adet döneminde tamponların ve pedlerin sık sık değiştirilmesi, bölgenin sıkı (veya sentetik) giysilerle kapatılmaması ve cinsel ilişkide hijyen kurallarına uyulması gereklidir. Vajina dokularının normal ve sağlıklı durumda olması da önemlidir; yeterli ıslanma olmadan (kuru seks) cinsel ilişkiye girmekten de kaçınılmalıdır zira bu durum dokuları tahriş edebilir ve zarar verebilir bu da mikrop istilasını kolaylaştırır. Sağlıklı mukoza dokuları için genel sağlığın da iyi olması önemlidir.

    Multi-Gyn® LiquiGel

    Özellikler

    * Bakım yapan biyoaktif bir kayganlaştırıcıdır
    * Vajinal kuruluğu anında giderir ve doğal nemlenmeyi sağlar
    * Vajina dokusunun durumunu optimize eder
    * Tahrişi önler ve mükemmel bir kayganlaştırıcıdır
    * Doğaldır, güvenlidir ve vajina florasını korur
    * Koruyucu içermez

    Temel Bilgiler

    Vajinal kuruluk ve ağrı çok yaygın bir sorundur
    Vajinal kuruluk ve ağrı her yaşta ve yaşamının her döneminde kadınların yarısından fazlasını etkilemektedir. Özellikle menopoz dönemlerinde kadınlarda doğal olarak ortaya çıkan bir sorundur ve cinsel olarak aktif tüm kadınların ikinci en yaygın rahatsızlığıdır. Vajinal rahatsızlık içten, dıştan veya her iki şekilde birden hissedilebilir. Ovuşturma ve sürtünme ya da giysi veya pedlerle temasa bağlı olarak kaşıntı, yanma veya tahriş daha da kötüleşebilir. Pek çok kadın vajinal kuruluğunu ilk olarak, cinsel birleşme rahatsızlık verici hatta ağrılı olduğunda fark eder. Özgüveni, genel ruh halini bozabilir, normal günlük aktivitelere engel olabilir ve genel bir huzursuzluk duygusuna neden olabilir.

    Vajinal kuruluğun nedenleri
    En yaygın nedeni, menstrüel siklusun ikinci yarısındaki gibi veya menopozla alakalı hormonal değişikliklere bağlı olarak doğal vajina sıvılarındaki azalmadır. Fakat soruna neden olan veya artıran diğer pek çok faktör de vardır, şöyle ki: hormonal kontraseptiflerin ve bir takım ilaçların kullanımı, sabun, tamponlar, stres, yorgunluk, gebelik ve doğum, ve ayrıca yeterli cinsel uyarılma olmadan ve doğal sıvılarla veya LiquiGel gibi uygun bir ürün ile gerektiği gibi kayganlaştırma sağlanmadan gerçekleştirilen cinsel birleşme.

    Ürün Bilgileri

    Multi-Gyn Liquigel’in çoklu etkiye sahip aktivitesi
    Multi-Gyn Liquigel eşsiz kombinasyonda hususiyetlere sahiptir. Multi-Gyn Liquigel vajinal kurulukta direkt rahatlama sağlar. Vajina dokusunun durumunu optimize eder ve kendi doğal neminin oluşmasını sağlar. Multi-Gyn Liquigel, zararlı bakterileri güvenli ve doğal yoldan nötrleştiren patentli 2QR-kompleksine dayalıdır. Bu yüzden genital bölgedeki doku hasarlarının (örneğin doğum sonrası veya bir ameliyat sonrası) doğal iyileşme sürecini desteklemek için de uygundur.

    Multi-Gyn Liquigel vajina dokusunun durumunu optimize eder, şişkinliği azaltır ve enfeksiyonun önlenmesine yardımcı olur. Formülü doğal, güvenli ve hafiftir çünkü zehirli maddelere veya sert kimyasallara dayalı değildir ve bu yüzden olumsuz yan etkileri yoktur. Bu eşsiz kişisel bakım ürünü, örneğin cinsel birleşme, hormonal değişiklikler, ilaçlar, stres veya tampon kullanımının neden olduğu vajinal kuruluğun giderilmesi için idealdir. Mükemmel bir kayganlaştırıcıdır ve güçlü bir rahatlatıcı etkiye sahiptir. Multi-Gyn Liquigel eşsiz kombinasyonda özellikleri bir arada bulundurur. Jinekologlar, GP’ler ve uzman laboratuarlar ile işbirliği halinde BioClin tarafından geliştirilmiştir.

    Ürün, kuruluğun giderilmesine ve kendi doğal nem hissinizin geri kazandırılmasına yarayan spesifik bir kişisel bakım ürünüdür. Aynı zamanda, cinsel zevki artıran ve genital teması (tampon kullanımı gibi) kolaylaştıran mükemmel bir kayganlaştırıcıdır. Örneğin jinekolog ve ebeler tarafından yapılan klinik muayenelerde profesyonel kullanım için de uygundur. Artan hücre hidrasyonu dolayısıyla mukoza dokularının bütünlüğünün ve işlevselliğinin korunması ihtiyacı betain ile sağlanmaktadır.

    Liquigel ilaçlarla bir arada kullanılabilir. Liquigel’in düzenli uygulanması tahrişi azaltır ve vajinanın en iyi durumda olmasına destek olur.

    Koruyucu içermez
    Nem tutucu ve nemlendirici özelliklere sahip olan ve dağıtıcı bir madde olan bir içerik maddesi bulduk, ki bu özelliklerin hepsi de dermatolojik ürünler açısından önemli değerlerdir. Koruyuculardan bıkmış tüketicinin bulunduğu bir pazarda, bu içerik maddesinin bir koruyucu madde olarak beyan edilmemesi son derece cazip bir özelliktir. O yüzden, bu maddeyi bir formülde kullandığımız zaman, “koruyucu içermez” ibaresini kullanabilmekteyiz. Bu içerik maddesi çok fonksiyonludur; nem tutucudur/nemlendiricidir, dağıtıcı maddedir, antimikrobiyaldir.

    Osmo koruma
    Betainin osmo koruma sağlayan en önemli madde olduğu kabul edilmektedir. Dokuların nem tutuşunu büyük oranda artırır; dokuların hidrasyonu ve bütünlüğü artar. Bu yüzden Betain’in Liquigel’e dahil edilmesi, kuru mukoza dokularının ve aynı zamanda tahriş olmuş vajinal dokuların önlenmesine ve tedavi edilmesine yönelik yepyeni bir yaklaşımdır.

  • Domuz Gribi ve Aspirin hakkında…

    Bayer A Tipi (H1N1) grip – domuz gribi olduğundan şüphe edilen kişilerin tedavilerinin sağlık uzmanları tarafından yapılmasının çok önemli olduğunu onaylamaktadır. Bayer domuz gribi olduğundan şüphelenen herkesin derhal bir hekime başvurmasını şiddetle tavsiye eder. Grip hastalarının tedavisini yürüten hekimlerce, baş ve vücut ağrısı, boğaz iltihabı, ateş ve enflamasyon benzeri belirtilerin ortadan kaldırılmasına yardımcı olması amacıyla genellikle aspirin önerilmektedir. 110 yıllık güvenlik ve etkililik verileri ile dünyanın en kapsamlı şekilde araştırılmış ilaçlarından biri olan aspirin nesillerdir kullanılmaktadır.

    Yetişkinlerde, aspirin’in griple ilişkili semptomlar için genel olarak güvenli ve etkili bir tedavi olduğu konusunda kuşku yoktur. Aspirin özellikle de kullanım talimatında belirtildiği şekilde ağrı, ateş ve enflamasyonun azaltılması için kısa süreli kullanıldığında, klinik olarak belirgin yan etkilerle nadiren ilişkilendirilir.

    Reye Sendromu, ilk olarak 1970’lerin ortalarında tanımlanan, çocuk ve ergenlerde beyin ve karaciğeri etkileyen bir hastalıktır. Son derece nadir, fakat ciddi ve muhtemelen ölümle sonuçlanan bir sendromdur. Sebebi bilinmemekle birlikte, genellikle bir viral enfeksiyonu takiben ortaya çıkar. Oldukça nadir görülen bir hastalık olan Reye Sendromu ile ilgili çekinceler öncelikle çocuklar ve ergenlerde viral enfeksiyonlarla ilişkilidir. Bununla birlikte literatürde, erişkinlerde Reye Sendromu görülmesiyle ilgili tek hastalık olgu raporları bulunmaktadır.

    Bayer’in Asetil Salisilik Asit (ASA) içeren Aspirin® gibi ürünlerinin kullanma talimatlarında olası Reye Sendromu riskine ilişkin uyarılar bulunmaktadır. Bu uyarılar ASA kullanımı ile Reye Sendromu arasında bir ilişki bulunduğunu öne süren epidemiyolojik verilere dayandırılmaktadır. Ancak daha önceden hiçbir tedavi almadığı halde Reye Sendromu görülen vakalar da bildirilmiştir. Bugüne kadar yapılan klinik çalışmalarda ASA’yı da içeren ilaç gruplarının kullanımı ile Reye Sendromu gelişmesi arasında neden sonuç ilişkisi kurulamamıştır.

    Kalp krizi gibi kardiyovasküler vakaların önlenmesi için doktoru tarafından aspirin profilaksisi önerilen onbinlerce yetişkin için, griple ilgili semptomlarla mücadelede de etkili bir analjeziğin seçimi çok önemlidir. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, mevcut kardiyovasküler hastalığa sahip kişilerin Pandemik (H1N1) 2009 kaynaklı ciddi komplikasyonlar açısından daha yüksek risk altında olduğu düşünülmektedir. Ek olarak, gözlem çalışmaları da grip enfeksiyonunun kişinin kardiyovasküler riskini geçici olarak 2–3 kat artırabildiğini ortaya koymaktadır . Önemli bir nokta da, aspirin’in -parasetamol ya da ibuprofen’in aksine- bir kalp krizi veya iskemik felci önleyerek yaşam kurtarma gücüne sahip olan tek ağrı kesici olmasıdır. Düşük doz aspirin profilaksisindeki kişiler, hekimleri tarafından aksi yönde bilgi verilmedikçe, ürünün kullanma talimatında belirtilen dozda aspirin’i güvenle alabilir.

    Doktor önerisiyle, uzun dönemli, potansiyel olarak hayat kurtarıcı ve kardiyak koruyucu amaçla aspirin tedavisini kullanan kişilerde, aspirin tedavisinin durdurulması zararlı olabileceğinden, hekimin talimatı dışında aspirin rejimlerini kesmemeleri veya değiştirmemeleri önemlidir. Koroner hastalarda aspirin profilaksisinin devamlılığının önemini gösteren birçok çalışma bulunmaktadır. Bunlardan birisi, Journal of the American College of Cardiology’de yayınlanan ve koroner hastalarda aspirin kullanımının kesilmesinin, yeni bir koroner olay oluşma riski yaratabildiğini göstermektedir. Hastalar aspirin tedavisi konusundaki olası tüm sorularını hekimleri ile tartışmalıdırlar.

    Ağrı kesicileri belirtildiği şekilde almak ve tüm sorular için bir sağlık profesyoneli ile temasa geçmek önemlidir. Aspirin® kullanım talimatı, hastaları güvenlik ve diğer potansiyel riskler konusunda bilgilendirir. Aynı zamanda Aspirin® kullanılmaması gereken durumları içerir ve bir hekime danışmayı tavsiye eder. Çocuklar ve gençlerde, çok nadir fakat öldürücü olabilecek bir hastalık olan Reye Sendromu konusundaki potansiyel çekinceler nedeniyle, aspirin’in viral enfeksiyonlarda bir hekime danışılmadan kullanılmaması gerekir. Bu uyarı aspirin kullanım talimatında da yer almaktadır.

    Aspirin kullanımı herkes için uygun olmayabileceği için, hastalar daima ürün kullanım talimatını okumalı ve kullanım öncesi herhangi bir soruları olması durumunda hekim veya eczacılarına danışmalıdır.

  • Mutlu Bayram Günleri Reflüyle Yanmasın

    Bayramlar, geleneklerimizde birlikte yenen yemeklerle, yapılan ikramlarla yaşanır. Ailece oturulan sofralar, leziz yemeklerle beraber yapılan sohbetler… Ancak uzmanlar, tatlı sohbetlerin ve uzun yemeklerin kimi şikayetlere yol açtığını söylüyor. Yemeklerden sonra göğsünde yanma hissi, ağızda acı bir tat hissedenleri uzmanlar uyarıyor: Çağın hastalığı reflü olabilirsiniz.

    Reflü, mide asidi ve sindirimde görev yapan safra salgılarının mideden yemek borusuna doğru yukarı kaçtığı ve yemek borusunda hasar oluşturduğu bir sindirim sistemi hastalığı. Yemek borusunun alt ucundaki halka şeklinde kas yapısının zayıflamasıyla ortaya çıkan bu durum; fazla yemek yendiğinde, yağlı yiyecekler, çikolata, kahve ve kafein içeren diğer içecekler, narenciyeler, sirke ve sirkeli soslar, gazlı içecekler, alkollü içkiler tüketildiğinde şiddetleniyor.

    Kilo alınması da reflüyü artıran bir neden.

    Reflü belirtileri

    Reflü, yemek borusunun tahriş olması sonucunda göğüste yanma hissi ve mide içeriğinin yukarı doğru çıkmasıyla ağza acı tat gelmesine, ses kısılmasına, boğazda yumru hissine neden oluyor. Bu gibi yakınmaların ihmal edilmemesi ve doktora başvurulması gerekiyor çünkü reflü tedavi edilmezse yemek borusu kanamalarına, daralmalara ve hatta kansere neden olabiliyor.

    Reflü genelde ileri tetkik gerekmeksizin tanı konabilen bir hastalık. Bazı durumlarda ise yemek borusunun ince ve esnek bir boruyla görüntülendiği endoskopi tetkiki veya film çekilmesi gerekebiliyor.

    Reflü hastalarına öneriler
    • Yemekten hemen sonra yatmayın.
    • Yatarken yüksek yastık tercih edin.
    • Az az ve sık yemek yiyin ve çikolata gibi reflüye neden olan gıdalardan kaçının.
    • Doktorunuzun önerdiği mide asidini azaltacak ve mide içeriğinin yukarı kaçışını engelleyecek antiasit ve antireflü tedavilerini ihmal etmeyin.

  • Domuz Gribi ve Ruh Sagligi

    Günümüzde domuz gribi adını sıkça duyurmakta olan ve gün geçtikçe bir çok kişinin hayatının son bulmasına neden olan zor bir rahatsızlıktır. Bu hastalıktan korunma yolları her gün neredeyse her saat başı tv kanallarında gazetelerde duyurulmaktadır. Korunma yollarının başında, hijyenik ortamın sağlanması gelmektedir. Bu zaman zarfı içinde insanlar kendilerini eczanelerde alkollü mendiller, alkollü sabunlar alırken buluyor. Kimileri yarım saatte bir elini yıkıyor, kimileri hiçbir yere dokunmak ve temas halinde olmak istemiyor. Bazıları ise neredeyse, evden dışarı adım atmak istemiyor. Bu durumu değerlendirdiğimiz zaman, domuz gribinin fiziksel sağlımızın ötesinde ruh sağlığımızı da etkilediğini görebiliriz.

    Domuz gribi salgını, alt yapısında obsesif kompulsif bozukluk taşıyan kişilerin ve bu bozukluğa yatkın kişilerin bir bir ortaya çıkmasında etkili oluyor. Bu nedenle OKB hastalığını yakından tanıyıp önlemimizi almak gerekir.

    OKB hastalığından yakınan kişiler, akıllarında sürekli bir düşünce olduğundan ve bu düşünceyi kafalarından atamadıklarından bahsederler. Bu düşüncelerden kurtulmak için belli başlı davranışları uygularlar. Takıntı (obsesyon) , yanlış olduğu bilindiği halde kafadan atılamayan, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler ya da kişide korku ve bunalım yaratan, kişinin çabalarına karşın kurtulamadığı ısrarla tekrar eden düşünce, hayal(imaj)olarak tanımlanır.

    Bu düşüncelerin, hayallerin çok çeşitli örnekleri vardır. En sık rastlanılan düşünceler, hayaller, davranışlar aşağıdaki gibi sıralanabilir.

    1. Mikrop kapma fikri, her yerin mikroplu olduğu düşüncesi ve bu düşünceden kurtulmak için sürekli temizlik yapmak.
    2. Bir başkasına, sevdiğine zarar geleceği fikri ve bunun olmaması için yapılan ritüeller. (bir takım kelimeleri sessizce tekrar etme, içinden sayı sayma.)

    Kişi bu fikirlerin aklına gelmemesi için ya da bu davranışları yapmamak için kendini zorlar. Fakat çoğu zaman başarılı olamazlar. Bu hastalıktan yakınan kişiler, belli davranışları sergilediklerinde adeta uzun bir süre nefessiz kalıp tekrar nefes almışcasına rahatlarlar.

    Erken tedavi, her hastalıkta önem taşıdığı gibi bu rahatsızlıkta da oldukça büyük önem taşımaktadır. Psikiyatrik müdahele ve Bilişsel Davranışçı terapiler kombine olarak tedaviyi oluşturmaktadır.

    Sağlıklı ve mutlu günler…
    ________________________________________

    Klinik Psikolog
    Merve MAMACI

  • Sensodyne : Dis hassasiyeti icin tedavi olmuyoruz

    Sensodyne20-40 yaş aralığındaki her 3 kişiden 1’i diş hassasiyeti sorunu yaşıyor. Bu hastaların % 50’si ise tedavi olmuyor!
    GlaxoSmithKline (GSK) Tüketici Sağlığı ürünlerinden Sensodyne, Türkiye genelinde 15-54 yaş aralığındaki 1000 kişiyle yaptığı araştırma ile Türkiye’de diş sağlığı konusundaki bilinci ortaya koyuyor. Araştırmaya katılanların %73’ü günde en az 1 veya daha sık dişlerini fırçalıyor. %8’lik bir kesim, hiç dişlerini fırçalamıyor.

    Araştırma sonuçlarına göre 20-29 yaş aralığındaki eğitimli ve çalışan kadınlar, diş bakımına daha çok özen gösteriyor. Kişilerin diş fırçalamasının ilk sebebi, % 70 oranında genel diş sağlığını korumak. Dişleri beyazlatmak, ağız kokusunu önlemek ve bakterileri engellemek de diğer sebepler arasında yer alıyor. Özellikle 20-29 yaş aralığındaki gençler, beyazlatmak için dişlerini fırçalıyor.

    Tercih edilen diş macunları arasında ilk sırada % 53 oranıyla naneli, ardından da %28 oranıyla ferahlatıcı diş macunları geliyor.

    3 kişiden biri diş hassasiyeti sorunu yaşıyor.

    Dişe şeklini veren, diş minesine destek olan ve diş minesinin alt kısmında yer alan yumuşak tabakaya dentin adı veriliyor. Dentin; sert fırçalama, diş eti çekilmesi ve asit erozyonu gibi nedenler yüzünden açığa çıkıyor ve soğuk-sıcak, tatlı-tuzlu yiyecek ve içecekler ya da fırçalamadan kaynaklanan dokunma etkisi sonucunda sızıya sebep oluyor.

    Yapılan araştırmalara göre 20-40 yaş arasındaki her 3 kişiden 1’i diş hassasiyeti sorunu yaşıyor.

    Diş hassasiyetine karşı, uygun diş macunu kullanmak son derece önemli. Yapılan araştırmalar hassas dişlere sahip kişilerin % 50’sinin bu pratik yöntemi tercih etmediğini gösteriyor. Araştırmaya göre;

    o Kişiler, tüm faydaları bir arada sunan bir diş macunu kullanmayı tercih ediyor.
    o Hassas dişler için özel olarak üretilen diş macunlarının sadece tek bir yönde faydasının olduğunu düşünülüyor.
    o Hassas dişler için özel olarak üretilen diş macunlarının yaşlılar için olduğu sanılıyor.
    Diş macunu tüpleri hala ortadan sıkılıyor

    Komedi dizilerinin senaryolarına bile konu olan “ortadan sıkılmış diş macunu” kabusu ise devam ediyor. Araştırma sonuçlarına göre katılımcıların % 48’i diş macunu tüpü ile problem yaşıyor. Özellikle şehirli kadınlardan oluşan % 24’lük grup, diş macunu tüpünün ortadan sıkılmasından rahatsız oluyor. Katılımcıların bir diğer şikayeti de, diş macununun kapağının açık bırakılması.

    Diş hassasiyeti için pratik yöntemler:

    • Günde iki defa hassas dişlere uygun diş macunu kullanın.
    • Yumuşak diş fırçası tercih edin.
    • Ağız temizliğine dikkat edin.
    • Yediğiniz ve içtiğiniz gıdalara dikkat edin; asitli, ekşi gıdaları tüketme sıklığınızı gözden geçirin.
    • Diş hekimi ile randevularınızı aksatmayın.

    Diş hassasiyetine her yönden koruma: Sensodyne iso-active

    Yeni Sensodyne iso-active, üstün teknolojisiyle standart diş macunlarından son derece farklı. Köpüren mikro temizleyici jel yapısıyla diş aralarında ulaşılması zor alanlara bile ulaşan Sensodyne iso-active, günlük diş macunu olarak kullanılıyor. Diş fırçalama sırasında dişi tamamen kaplıyor, temizliyor ve koruyor. Böylelikle diş hassasiyeti için her yönden koruma sağlıyor.

  • Uluslararası Saç Cerrahi Birliği Kongresi’nde Türkiye’yi Türkçe Hipokrat yemini ile Dr. Melike Külahçı temsil etti.

    ISHRS ( Uluslararası Saç Restorasyonu Cerrahisi Derneği) tarafından her yıl düzenlenen uluslararası saç kongresi bu sene onlarca farklı ülkeden yüzlerce doktorun katılımıyla Amsterdam’da gerçekleşti. Dünyanın en başarılı saç cerrahlarının ağırlandığı kongrede bu sene her ülkeden bir doktor kendi dilinde Hipokrat yeminini tekrarladı.

    Saç ekimindeki gelişmeleri takip ederek daima kendini yenilemeyi amaçlayan Transmed Saç ve Kozmetik Cerrahi Kliniği ulusal ve uluslararası tüm kongre ve seminerlere katılmaktadır. saç ekimi alanında dünyanın en önemli kurumu olan ISHRS’nin düzenlediği kongrede hazır bulunan Transmed Medikal Direktörü Dr. Melike Külahçı Türkiye’yi temsil hakkı ile onurlandırıldı. Bu görkemli yemin töreninde tek kadın katılımcı olarak yer alan Dr. Melike Külahçı ülkesini temsil etmekten duyduğu gururu dile getirdi.

    Hollanda’nın Amsterdam kentinde düzenlenen 17. Saç Cerrahi Birliği Kongresinde dünyaca tanınmış saç cerrahları, en gelişmiş saç nakli teknikleri, ameliyat materyalleri ve saç nakil şekilleri hakkında bilgiler verdiler.

    ISHRS

    Soldan saga: Dr. Loek Habbema (Flemenkçe); Dr. Sanjiv Vasa (Hintçe); Dr. Melike Kuelahci (Türkçe); Dr. Ali Abbasi (Farsça); Dr. Sungjoo Tommy Hwang (Korece); Dr. Damkerng Pathomvanich (Tayland dili); Dr. Vincenzo Gambino (İtalyanca); Dr. Kuniyoshi Yagyu (Japonca); Dr. Francisco Jimenez (İspanyolca); Dr. Ibrahim Abu Ghoush (Arapça); Dr. Bertram Ng (Çince); Dr. Jerzy Kolasinski (Lehçe); Dr. Yves Crassas (Fransızca); Dr. Carlos Uebel (Portekizce); Dr. Frank Neidel (Almanca); Dr. Bill Parsley (İngilizce).

  • Dalin, Lösev İyilikler Çarşısı’nda

    LÖSEV’in geçen yıl başlattığı ve binlerce lösemili çocuk ve ailelerinin sağlık ve eğitim hizmetlerinden gıda ve giysi ihtiyacına kadar tüm ihtiyaçlarını karşıladığı ‘’ LÖSEV İYİLİKLER ÇARŞISI ‘’projesi bu yıl yeniden canlanıyor.

    LÖSEV önderliğinde yürütülen ‘İyilikler Çarşısı’ projesi kapsamında, çocukların sevilen markası Dalin’in de katkılarıyla yardımların ihtiyaç sahibi kişilere ulaşması ve gerçek yerini bulması yolunda önemli bir adım atılacaktır.

    ‘’İyilikler Çarşısı’’ projesi kapsamında Dalin olarak; 6 Eylül Antalya Cam Piramit’in içinde ve 9 Eylül Kayseri’de ürün desteği ile lösemili çocuklarla buluşulacak. 12 Eylül İzmir ‘de ise ürün desteğinin yanı sıra, çocukların sevilen markası Dalin Civciv maskotu ile aktivitelere renk katacak.

  • Meme kanserinde erken tanı yaşam kurtarır…

    fusun_sayek“Meme kanserinde erken tanı yaşam kurtarır…”
    söyleşileri Türkiye genelinde 23 ilimizin tren istasyonlarında gerçekleştirildi.

    2006 yılında meme kanseri nedeniyle hayatını kaybeden Türk Tabipleri Birliği Başkanı Dr. Füsun Sayek’i anmak amacıyla İskenderun’un Arsuz yöresinde 2007 yılında ilki düzenlenen Füsun Sayek Sağlık ve Kültür Etkinlikleri her yıl gelişerek ülke geneline yayılıyor.

    Etkinlikler kapsamında bu sene Türkiye’nin farklı şehirlerindeki 4 tıp fakültesinden 4 tıp öğrencisi Hazar Cırık (İÜTF), Tahir Yıldız (Uludağ ÜTF), Ozan Emre Torun (Selçuk ÜMTF) ve Onur Çeçen (HÜTF) Türkiye’nin 23 ilini ziyaret ederek meme kanseri konusunda tren garlarında bilinçlendirme söyleşileri gerçekleştirdiler

    Ankara Tren Garı’nda 25 Temmuz günü başlayan ‘Meme Kanserinde Erken Tanı Yaşam Kurtarır’ Söyleşileri, Sivas, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Kayseri, Erzurum, Kars, Erzincan, Niğde, İskenderun, Arsuz, Adana, Karaman, Konya, Afyon, Denizli, Urla, İzmir, Manisa, Salihli, Balıkesir, Kütahya, Eskişehir, İzmit ve Bilecik tren garlarından sonra 26 Ağustos Çarşamba günü İstanbul Haydarpaşa Tren Garı’nda son buldu.

    TCDD, TCDD Personeli Danışma ve Yardımlaşma Vakfı, Ankara Demir Spor, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı ve Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği’nin destekleriyle ve Prof. Dr. İskender Sayek danışmanlığında yürütülen söyleşiler kapsamında 4 tıp öğrencisi Modern Folk Üçlüsü’nün 1979 yılında çıkarmış olduğu ‘Çocuklarımız İçin’ albümündeki Gezsen Anadolu’yu parçasıyla ülkemizin 24 şehrini 6118 km tren yolculuğuyla dolaşarak ‘Meme Kanserinde Erken Tanı Yaşam Kurtarır’ Söyleşilerini gerçekleştirdi.

    Dr.Füsun Sayek’in eşi Hacettepe Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İskender Sayek’in öncülüğünde her sene Ağustos ayında ülkemizde kültür mozaiğini koruyan ve yaşatan ender yerleşim merkezlerinden Arsuz’da düzenlenen Füsun Sayek Sağlık ve Kültür Etkinlikleri kapsamında bugüne kadar Hatay yöresinde, 1300 kadına ücretsiz meme kanseri taraması, 500 kişiye ücretsiz tiroid taraması, ve bu sene 270 kadına rahim ağzı kanseri taraması için ücretsiz smear testi yapıldı. Ücretsiz sağlık taramaları ile birlikte, ‘Meme Kanseri Bilinçlendirme Söyleşileri’, ‘Kadın Sağlığı ve Kadına yönelik Şiddet’ ve ‘Çocuk İstismarı ve İhmali’ Söyleşileri gerçekleşti ve T.C. Sağlık Bakanlığı Dr. Füsun Sayek 3 Nolu Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu yöre halkının desteğiyle yeniden inşa edildi.

    Füsun Sayek Sağlık ve Kültür Etkinlikleri kapsamında sağlık etkinliklerinin yanı sıra yöre halkı ve çocukları için pek çok kültürel aktivite de düzenleniyor. Bu sene  Jehan Barbur’un konseri ile 9 Ağustos 2009 tarihinde açılan Etkinlikte, Dünyaca ünlü gitar virtiözümüz Ahmet Kanneci’nin konseri de yer aldı. Kültür aktiviteleri yöre çocuklarının gerçekleştirdiği çocuk korosu konseri, çocuk sanat atölyeleri, sergiler, konserler ve temalı film gösterimleri ile devam etti.

    www.fusunsayek.org
    www.gezsenanadoluyu.com

    Dr. Füsun Sayek hakkında:

    2006 yılında meme kanseri nedeniyle kaybettiğimiz Türk Tabipleri Birliği Başkanı Dr. Füsun Sayek, 1970 yılında Hacettepe Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1971–1976 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde University of New York at Buffalo, E.J. Meyer Memorial Hastanesi’nde Anesteziyoloji Uzmanlık Eğitimi alan Füsun Sayek, 1977–1982 yılları arasında, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Uzmanlık Eğitimini tamamladı.

    1986’da British Council Bursu ile Londra’da “körlüğün önlenmesi” konusunda Moorfields Hastanesi’nde 6 aylık bir eğitim alarak Toplum Göz Sağlığı Sertifikası aldı. Edindiği birikim ve tecrübeyi topluma aktarabilmek için en iyi yollardan birinin Sağlık Bakanlığı’nda görev yapmak olduğunu düşünen Dr. Sayek 1987 ve 1996 yılları arasında Sağlık Bakanlığı’nda Danışmanlık görevinin ardından kısa sürede Tedavi Hizmetleri Genel Müdür Yardımcılığı’na yükseldi. Sağlık Bakanlığı çalışmaları sırasında trahom konusunda Güneydoğu’da çok önemli bir çalışma yürüttü. Talasemi, diabet gibi kronik hastalıkları ile ilgili ülke düzeyinde programlar yapılması konusunda çalışmalar yaptı. Kan Bankacılığı’nın yeniden düzenlenmesi alanında katkılar sundu. Dünya Bankası 1. Sağlık Projesi’nde eğitim sorumlusu olarak görev yaptı. Sağlık Bakanlığı’nda 1996’ya kadar çalıştı ve emekliye ayrıldı.

    1984’de Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu’na aday oldu ve seçildi. 1984–1986, Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyeliği, 1990–1994, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Üyeliği ve İkinci Başkanlığı ve ardından 1996–2006 yılları arasında, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanlığını üstlendi. Bu dönemde insan hakları, hasta hakları, hekim hakları ve kadın haklarının savunucusu oldu.

    Türk Tabipleri Birliği’nde tıp eğitiminin önemini ön plana çıkaran çalışmaların başlamasını ve gelişmesini sağladı. Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitim Raporu’nun hazırlanması konusunda verdiği destek bugün kurumsallaşan bir sürece dönüştü. Tıp eğitimi konusunda Türk Tabipleri Birliği’nde birçok raporun hazırlanmasında önemli katkılar sundu. Uzmanlık eğitimi ile ilgili Avrupa Tıp Uzmanları Birliği ile ilişkilerin güçlendirilmesi konusunda çalışmaları sürdürdü. Sürekli tıp eğitimi kredilendirme sisteminin Türkiye’de Avrupa’da birçok ülkeden önce başlamasını ve sürdürülmesini sağladı. Savaşa hep karşı oldu, bireysel silahlanmaya, mayınlara karşı duruşunu her ortamda sergiledi. Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi’nde önemli katkılar sunarak tütünün sağlığa etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yaptı. Pratisyen hekimliğin bir “uzmanlık” alanı olması için çaba sarfetti. Türk Tabipleri Birliği’nin birinci basamak hekimler için yayınladığı Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi’nin yayına girmesinde önemli bir rol üstlendi ve uzun yıllar editörlüğünü yaptı. 1999’da Cambridge İngiltere’de Liderlik kursunu tamamladı.

    Üretkenliğini uluslararası kapsama da taşıyan Sayın Sayek, Dünya Bankası 1. Sağlık Projesi Eğitim sorumlusu, Avrupa Birliği Türkiye Sağlık Uzmanı Komitesi Raportörü, Avrupa Birliği Biomed Projesi Danışmanı, Ulusal Körlükleri Önleme Komitesi Başkanı, Avrupa Konseyi Sağlık Komitesi Başkanı, Avrupa Konseyi Sağlık Komitesi Ülke Temsilcisi, Uluslararası Körlükleri Önleme Komitesi Ülke Temsilcici, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi Sağlık Araştırmaları Danışmanı olarak görev yaptı.
    İstanbul Tabip Odası’nca 14 Mart 2006’da Hizmet Ödülü ile ödüllendirildi. Prof. Dr. İskender Sayek ile evli ve 2 kızı olan Dr. Füsun Sayek, 2005 yılında yakalandığı meme kanserinden 16 Ekim 2006 tarihinde hayatını yitirdi.

  • Asrın buluşu Aspirin !

    Basında Aspirin ile ilgili çok çeşitli haberler yer almaktadır. Bu haberlerde bahsedilen aspirin çeşitleri kullanım alanlarına göre farklılık göstermektedir. Ancak bazı mecralarda bu farklılıklara dikkat edilmeden yanlış ürün resimleri kullanılmaktadır. Genellikle karşılaşılan yanlış Ağrı ve Soğuk Algınlığı’nda kullanılan Aspirin ürünlerine ait resimlerin kalp ve damar sağlığı ile ilgili yazılan olumlu/olumsuz haberlerde kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Bu gibi yanlışlıkların kamu sağlığını tehdit etmemesi açısından ve kamuoyunu bilinçlendirmek için aşağıdaki bilgileri paylaşmakta fayda olduğunu düşünüyoruz.

    Aspirin içeren ürünlerimizi Ağrı, Soğuk Algınlığı ve Grip, Kalp ve Damar Hastalıkları olmak üzere 3 farklı grupta konumlandırıyoruz.

    BAYER ASETİLSALİSİLİK ASİT Ürün Çeşitleri

    AĞRIDA

    Aspirin 0,5:

    Her bir Aspirin® tablet 500 mg Asetilsalisilik Asit (ASA) içermektedir.

    Kullanıldığı Yerler:

    • Baş ağrısı, diş ağrısı, sırt ağrısı, adet sancısı, nevralji, kas ağrısı, eklem ağrısı gibi hafif ve orta dereceli ağrılarda.
    • 15 yaşın üstünde grip ve soğuk algınlığı gibi durumlarda görülen ağrı ve ateşte.
    • 15 yaşın altında grip ve suçiçeği dışında yüksek ateşte seyreden enfeksiyonlarda görülen ağrı ve ateşin giderilmesinde.

    Aspirin Forte:

    Her bir Aspirin® tablet 500 mg Asetilsalisilik Asit (ASA) ve 50 mg Kafein içermektedir.

    Kullanıldığı yerler :

    • Ağrılarda; özellikle baş ve diş ağrısı, bel ağrısı(lumbago), nevralji, siyatik, migren ve adet sancılarında
    • Soğuk algınlığı, grip ve hafif enfeksiyonlarda görülen ağrı ve ateş durumlarında
    • İltihabi durumlarda : örn. akut ve kronik romatizmal hastalıklarda

    Aspirin 0,1:

    Her bir Aspirin® tablet 100 mg Asetilsalisilik Asit (ASA) içermektedir.

    Kullanıldığı yerler :

    • İltihabi durumlarda : örn. akut ve kronik romatizmal hastalıklarda
    • Ağrılarda; örn. baş ve diş ağrısı, bel ağrısı (lumbago), nevralji, siyatik, migren
    • Soğuk algınlığı, grip ve hafif enfeksiyonlarda görülen ağrı ve ateş durumlarında

    SOĞUK ALGINLIĞI VE GRİPTE:

    Her bir Aspirin® Plus C efervesan tablet 400 mg Asetilsalisilik Asit (ASA) & 240mg C Vitamini içermektedir.

    Kullanıldığı Yerler:

    • Soğuk algınlığı, grip ve hafif enfeksiyonlarda görülen ağrı ve ateş durumlarında
    • Ağrılarda; örn. Baş ve diş ağrısı, bel ağrısı, nevralji, siyatik, migren ve adet sancılarında
    • Enflamatuvar hastalıklarda: örn. Romatizmal ağrılarda

    KALP VE DAMAR HASTALIKLARINDA:

    Coraspin :

    Her bir Coraspin® tablet 100 mg Asetilsalisilik Asit (ASA) içermektedir. Enterik kaplıdır.

    Kullanım Yerleri:

    – Non-stabil anjina pektoriste
    – Risk altındaki (hipertansif, hiperlipidemik, diyabetik) hastalarda koroner trombozun önlenmesinde
    – Miyokard reinfarktüs profilaksisinde
    – Kardiyovasküler cerrahide özellikle aortokoroner by-pass ve arteriovenöz şantlarda post-operatif tromboz ve embolizmin önlenmesinde
    – Geçici iskemik ataklarda
    – İnme profilaksisinde

    Her bir Coraspin® tablet 300 mg Asetilsalisilik Asit (ASA) içermektedir. Enterik kaplıdır.

    Kullanım Yerleri:

    – Yüzeyel venlerin enflamasyonunda
    – Non-stabil anjina pektoriste
    – Risk altındaki (hipertansif, hiperlipidemik, diyabetik) hastalarda koroner trombozun önlenmesinde
    – Miyokard reinfarktüs profilaksisinde
    – Kardiyovasküler cerrahide özellikle aortokoroner by-pass ve arteriovenöz şantlarda post-operatif tromboz ve embolizmin önlenmesinde
    – Geçici iskemik ataklarda
    – İnme profilaksisinde
    – Hafif ve orta şiddette ağrılarda (baş ağrısı, diş ağrısı, nevralji ve adet sancılarında)
    – Migrende
    – İltihabi durumlarda (romatizmal hastalıklar)
    – Ateşte (soğuk algınlığı)