Kategori: Sağlık

  • Ebru Şallı “Ebruli” markası için Finspor’u seçti

    Ebru Şallı “Ebruli” markası için Finspor’u seçti

    Ebru Şallı “Ebruli” markası için Finspor’u seçti | 1Pilates’le dolu bir sezona merhaba!

    Sporla yakından ya da uzaktan ilgiliyseniz, Finspor’u mutlaka duymuşsunuzdur. Koşu bantlarından vücut geliştirme cihazlarına, kondisyon bisikletlerinden egzersiz bilgisayarlarına dünyaca ünlü spor markalarını 37 yıldır sporseverlerle buluşturan Finspor, Türkiye’de sportif yaşamın ve sporun öncüsü olmaya devam ediyor.

    Türkiye’de Pilates denince akla gelen ilk isim olan Ebru Şallı da, kendi Pilates markası olan “Ebruli”yi sporseverlere ulaştırmak için Finspor’u tercih etti. “Ebruli” ürünleri, kısa sürede Finspor mağazalarının en çok ilgi gören ürünleri arasına girdi.

    Finspor’da “Ebruli” markası altında yer alan minder, lateks band, mini Pilates topu ve gym ball ürünlerinin çok talep görmesi nedeniyle Pilates fitness set, pedometre (adım sayar), toning ball, çember ve balance bileklik ürünleri de ürün gamına eklendi. Böylece artık keyifle Pilates yapmak için ihtiyaç duyduğunuz tüm malzemeleri Finspor mağazalarında bulabilirsiniz

    Ebru Şallı ile Pilates ve Finspor’da satışa sunduğu “Ebruli” markası üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

    – Sizce Türk kadınları yeterince spor yapıyor mu?

    Türk kadınlarının artık yeterince spor yapmaya başladığını söyleyebiliriz sanırım. Bunu da Pilates’le tanışmalarına bağlıyorum. Pilates önceleri Türk insanına uzak ve zengin sporu olarak algılanıyordu. Ancak artık bu anlayış değişti. Herkes evinde TV karşısında ve DVD’lerle Pilates yapma lüksüne sahip. Beni takip edip, güzel sonuçlar alan insanların sayısının çığ gibi büyüdüğünü duydukça inanın çok mutlu oluyorum.

    – Sadece spor değil, sağlıklı yaşamın her alanıyla ilgilisiniz. Yemek kitabınız bile çıktı. Bu merak ne zaman başladı?

    Sağlıklı yaşam tarzına ve yemek yapmaya olan ilgim çok küçük yaşlarda başladı. Çocuk yaşlardan beri mutfağa ilgim vardı ve yemek yapmayı hep çok sevdim. Sağlıklı gıdaları birbirine karıştırıp yeni lezzetler keşfetmeyi seviyorum. Bu yüzden yemek üzerine iki kitap hazırladım. Birincisi bebek mamaları ve çocuk yemekleri kitabım, şu anda yeni çıkan ise Ebru’nun mutfağından 30 dakikada hazırlanabilen hafif, lezzetli ve pratik tarifler kitabı. Bu ikinci kitabım, zamanla yarışan ve çalışan hanımlara çok hitap ediyor. Şimdiden büyük ilgi var. Sanırım kitapların devamı gelecek.

    – Türkiye’de isminiz Pilates ile adeta özdeşleşti. Neden başka bir spor alanı değil de Pilates?

    Pilates’le ilk tanıştığımda, ilk çocuğuma hamileydim ve ilk andan itibaren Pilates’i çok sevdim. Bedenime, ruhuma ve bana çok hitap etti. Hayata bakış açımı değiştirdi. Adeta Pilates’le erdim diyebilirim. Sonrasında gerekli eğitimleri alıp Pilates eğitmeni olmaya karar verdim. Stott Pilates’ten Advanced eğitimlerine kadar hepsini tamamlayıp kendi DVD’lerimi hazırlamaya başladım. Sonrasında ise TV programı projesini geliştirip TV kanalına sundum ve hemen programa başladım. Şu an 4 DVD’m var ve 3 yıldır da her gün canlı yayında Pilates programımla Pilates severlerle buluşuyorum.

    Ebru Şallı “Ebruli” markası için Finspor’u seçti | 2

    – Kendi markanız olan “Ebruli” nasıl ortaya çıktı?

    Ebruli markasına şöyle karar verdim: Pilates programına başladıktan sonra Pilates topu, lastiği, mat ve çeşitli Pilates malzemelerine ihtiyaç duyulduğunu gördüm. Çok talep vardı. Herkes bana bu ürünleri soruyordu. Sonunda karar verdim ve harekete geçtim. Finspor’la ortak bir çalışma yaparak işe başladık ve işte sonuç ortada…

    – Evde kullanılan “Ebruli” Pilates ürünleri sayesinde herkes artık evinde Pilates yapabilecek mi?

    Ebruli ürünlerini kullanarak ve beni DVD’lerimden ya da TV’den izleyerek, herkes rahatlıkla Pilates yapabilir. Bu ürünlerin renklerinin seçimine, kaliteli ve özellikli olmalarına çok önem verdim. Topların kaliteli olması çok önemli. Ayrıca benim Ebruli markalı bütün ürünlerimde kalpler mevcut. Çünkü ben sevginin her kapıyı açtığını düşünüyorum.

    Ebru Şallı “Ebruli” markası için Finspor’u seçti | 3

    – Ebruli ürünlerine nereden ulaşabiliriz?

    Ebruli ürünlerine büyük zincir marketlerden, YKM’lerden ve tabi ki Finspor mağazalarından kolayca ulaşabilirsiniz.

    Ebru Şallı “Ebruli” markası için Finspor’u seçti | 4

    – Markanızı tüketiciyle buluşturmak için neden Finspor’u seçtiniz?

    Çünkü Finspor güvenilir bir marka. Yüksek kaliteyi yakalayarak kendini ispat etmiş ve iyi markaları bünyesinde barındırıyor. Açıkçası bu ürünleri çıkartırken birçok markadan teklif aldım ama Finspor’da karar kıldım.

    – Türkiye’de Pilates’i yaygınlaştırmak için yeni projeleriniz var mı?

    Türkiye’de Pilates’i tanıtmaya devam edeceğim. Çünkü Pilates bir şifadır, sonu olmayan bir güçtür. Ben TV karşısında her gün canlı yayında Pilates yapmaya Pilates severler için devam edeceğim. Ayrıca yeni DVD’ler hazırlayıp daha da geniş kitlelere ulaşmayı hedefliyorum.

    Ebru Şallı “Ebruli” markası için Finspor’u seçti | 5

  • Küçük Bir Dokunuşla ‘GRİBE KARŞI ETKİLİ KORUMA’

    Grip aşısı mevsimi geldi çattı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da grip aşısıyla ilgili çelişkili söylentiler çıkmadan konunun uzmanı iki kişi açıklamayı yaptı. Sağlık Bakanlığı Aşı Danışma Kurulu Üyesi-İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Viroloji ve İmmünoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Badur ile aynı bölümde görevli ve Ulusal İnfluenza Referans Laboratuarı Koordinatörü-Europan Scientists Working on Influenza (ESWI)Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Meral Akçay Ciblak; ‘Grip salgını başlamadan -özellikle riskli gruplar-Ağustos ayı sonlarında grip aşınızı mutlaka yaptırın. Aşıdan korkmayın, gripten korkun’ dedi.
    ——————————————
    Yaz mevsimi ‘ne zaman gelecek’ derken bir de baktık ki Ağustos ayı geldi bile yani sonbahara girdik. Ayın ilk yarısından sonra değişecek iklimle birlikte salgın hastalıklarda hafif hafif sinsi yüzünü gösterdiğinde ‘Grip mi oldum, nezle mi?’ ‘Aşı olayım mı, olmayayım mı?’ ikilemleri tekrar gündeme gelecek. Tartışmalar başlamadan önce, bu konuda uzman Sağlık Bakanlığı Aşı Danışma Kurulu Üyesi-İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Viroloji ve İmmünoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Badur ile aynı bölümde görevli ve Ulusal İnfluenza Referans Laboratuarı Koordinatörü-Europan Scientists Working on Influenza (ESWI)Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Meral Akçay Ciblak’a ‘Grip, grip aşısı ve grip aşısındaki son gelişmeleri’ sorduk. İşte en çok merak edilen sorular ve uzmanlarımızın cevapları…

    ‘Ağustos Ayı Sonlarında Grip Aşınızı Olun’

    -Ne zaman grip aşısı olmalıyız?

    Burada dikkat edilecek nokta grip salgınlığının ne zaman başladığıdır. Son 7-8 yıldır grip izlem ağı sayesinde ‘gribin ne zaman başladığını ve ne zaman bittiğini’ görebiliyoruz. ‘Eylül ayında grip aşısı olmadım. Sonrasında aşı olunmaz’ düşüncesi doğru değildir; çünkü grip aşısı sezonu kasım ayının başlangıcından nisan ayının sonlarına kadar uzayabiliyor. Önerilen ‘sezon’ başlamadan aşı olunmasıdır yani Ağustos ayı sonlarıdır. Çünkü grip aşısı etkinliğini gösterebilmesi için 10—15 gün kadar bir süre geçmesi gerekir. Salgın döneminde aşı olduğunda bu süreç geçmezse bağışıklık oluşamadığı için gribe yakalanma riski olabilir. Bu durumda da ‘Aşı oldum gribe yakalandım’ söylemini duyarız.

    – Aşı nasıl seçilmelidir?

    Aşıyı aslında siz seçmiyorsunuz. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) her yıl toplanır ve bir sonraki sezon dolaşımda-salgına neden olabilecek virüsler konusunda tahminler yapar. Bu tahmin ve veriler bütün ilaç firmalarına aynı şekilde gönderilir. İlaç firmaları bu bilgiler ışığında aşı üretir. Hemen hemen aynı teknolojiler kullanılır. Aşı seçiminde önemli olan nokta; uygulama aşamasıdır. Yeni geliştirilen mikro-injeksiyon sistem intradermal aşı ‘iğneden korkanlar için’ çok iyi bir yöntem ve konfor sağlamaktadır.

    – Aşılarda yenilikler var mı?

    Yenilik olarak deri içi yoldan intradermal bir aşı geliştirilmiştir. Yeni aşı uygulama sistemi ile intradermal bölgeye daha az miktarda aşı daha fazla etki sağlayacak şekilde verilmekte, aşılanma daha az hissedilmektedir. Bu deri içi uygulama hem iğneden korkan insanların korkularını yenmesinde etkili hem de deri içi uygulamasıyla daha az miktarda antijenle daha fazla bağışıklık kazanılmaktadır.

    Küçük Bir Dokunuşla ‘GRİBE KARŞI ETKİLİ KORUMA’

    – Neden grip aşısında deri-içi uygulama sistemi geliştirildi?

    Deri bağışıklıkta önemli bir rol oynar. Aslında deri, aşıları uygulamak için hedeflenmesi gereken en doğru yerdir. Daha güçlü ve kolay bağışıklık sağlamak için önemli bir enfeksiyon hastalığı olan gribe karşı deri-içi aşı geliştirilmiştir. Mevsimsel Grip Aşısı uygulama oranları, bazı yaş gruplarında hala beklenenden düşük düzeyde kalmaktadır; yeni, kullanımı kolay ve iğnesi yok denecek kadar küçük bir grip aşısı kullanımının daha yüksek aşılanma oranları için destek sağlayabilmesi olası bir yeniliktir. Bu açıdan yeni deri-içi grip aşısı geliştirilmiştir. Sadece küçük bir dokunuşla gripten korunmak artık mümkündür.

    – Kimler mutlaka aşı olmalı? Sağlık Bakanlığı bu kişilere ücretsiz mi aşı yaptırıyor?

    DSÖ’nün sağlık otoriteleri kendi ülkelerinde ‘gribe yakalandığı zaman risk oluşturacak grupları’ belirler. Diabet, astım, kalp, tansiyon ve kronik hastalığı olan, 65 yaş üstü kişiler gripten sağlıklı kişilere oranla daha fazla etkilenecek riskli gruplar arasındadır. İşte bu kesimleri aşılanması hem Türkiye’de hem Avrupa ülkelerinde ücretsiz uygulanmaktadır. Ancak bu konuda 2004 yılından bu yana yeterli başarı elde edilememiştir. Yapılan anket çalışmalarında bu insanların ancak %10’nun aşılandığı saptanmıştır. Özellikle risk gruplarından 100 kişiden 10‘u ‘kendisine ücretsiz aşı olanağı sağlandığını bilmemekte ya da önemsememektedir. Böyle bir imkanın Sağlık Bakanlığı tarafından kendilerine sunulduğunun farkında bile değiller. Hekimler de yeterince önemsememektedir. ‘Abartılıyor bu konu, yaptırmanıza gerek yok’ söylemlerini sıkça duymaktayız. Hekimlerin grip konusunda eğitilmesi, bu konunun öneminin anlatılması gerekmektedir. Daha sonra risk gruplarına ‘Bakın sizin diyabet, kap, tansiyon gibi ciddi bir hastalığınız var bir de gribe yakalanırsanız sağlığınız ile ilgili büyük sorunlar yaşayabilirsiniz. Bu nedenle aşılanmanız gerekiyor.’ söylemleriyle kişilerin hekimlerden aşı talep etmeleri artırmalıdır.

    -Aşıların bilmediğimiz yan etkisi var mı?

    Genel olarak baktığınızda grip aşıları oldukça etkili ve ciddi yan etkileri çok düşük oranda görülen aşılardır. Zaman zaman aşılanan yerde bir kızarıklık-şişlik olabilir. Fakat, bu yan etkilerin çoğu 1-2 gün içerisinde kendiliğinden geçer.

    Bu Yıl ki Grip Aşı Geçen Yılla Aynı

    -Bu yılki aşılar geçen yılki aşılardan farklı mı?

    Grip aşısının işlevi her yıl değişmekte daha doğrusu her sezon o yıl hangi virüs dolaşıma girecekse DSÖ bunu belirler ve bütün aşı üreticileri aynı formülde aşı üretir. ‘Benim aşım seninkinden daha iyidir’ söylemi grip aşısı için söz konusu olamaz. Bu yıl ilginç bir şekilde geçen yıl ki virüslerin hemen hemen aynısı dolaşımda olacağı varsayılarak geçen yıl ki aşının tamamen aynı içerikli aşı üretildi. Tabii, bu durumda, geçen yılki aşının aynısı ise ‘bu yıl tekrar aşılanmalı mıyım?’ sorusu akla gelebilir. Evet, bu yıl da aşılama gerekmektedir. Çünkü grip aşısının koruyuculuğu maksimum 1 yıl civarındadır.

    Antiviraller İlk 48 Saat İçinde Kullanılmalıdır

    -Gribe karşı anında etkili olacak bir tedavi yöntemi var mı? Böyle bir tedavi neden bulunamıyor?

    Gribe karşı mucizevi tedavi yok. Grip salgını olduğu dönemlerde diğer solunum yolları enfeksiyonları da gündeme geliyor. Grip semptomları başladıktan sonraki ilk 48 saat içinde tedavide antivirallerin ilaçların kullanılması gerekiyor. Antiviraller oldukça kısıtlı ve karşı direnç gelişimi hızlıdır. Dünyanın herhangi bir yerinde antiviral ilaçlara karşı direnç kazanmış bir virüs bütün dünyada yaygın hala gelebilir. Bu durumda elimizde olan antiviraller etkinliğini yitirdiği için çok dikkatli olmak gerekiyor. Bunun içinde DSÖ antivirallerin ancak hastaneye yatan ağır vakalarda riskli bireylerde uygulanmasını uygun görüyor.

    -Aşı olduğu halde grip geçirenler olabilir mi?

    Solunum yollarında 200’den fazla mikroorganizma var. Bunlar grip benzeri solunum yolu enfeksiyonu oluşturur. Gripten ne farkı var ya da grip aşısı onlara da karşı korur mu? Hayır, grip aşısı onlara karşı korumaz onların aşısı yok. Onların içerisinden sadece influenza etkenine karşı aşı bulunmaktadır. Bu aşı bizi sadece gribe karşı korur. Diğer enfeksiyon etkenlere karşı açığız. Bu nedenle grip aşısı olmuş ve gribe karşı korunmakta olan bir birey diğer solunum etkenleri ile temas ederse yine burun akıntısı ateş, nezle hali, ateş, gibi bir tablo ortaya çıkıyor. ‘Ben aşı oldum yine de gribe yakalandım’ ‘bu ne biçim-etkisiz aşıymış, güvenmiyorum ya da sevmiyorum’ söylemlerinin yayılmasının bir sebebi de budur. Aslında bu tablo grip değil. Nezle, soğuk alınlığı ya da diğer virüs veya mikroorganizmaların oluşturduğu tablolardır. Soğukalgınlığı ve benzeri durumlarda başta dolgunluk hissi, kulak ağrısı gibi komplikasyonlar gelişirken, gripte zatürre, sinüzit, ensefalit, bronşit gibi daha ciddi komplikasyonlar gelişir. Ayrıca grip altta yatan kronik hastalığı olanların hastalıklarını daha kötü hale getirerek (örn. Diyabet, kroner arter hastalığı) ölümlere neden olabilir.

    Anı Halsizlik&Yüksek Ateş= Grip

    -Gribin farkı nedir?

    Gribin nezleden ve soğukalgınlığından klinik bağlamda farklı iki önemli özelliği var. Bir yüksek ateş. 39 dereceye kadar yüksek ateş ile seyreden hastalık büyük olasılıkla griptir, nezle değildir. İkincisi; grip çok ani başlar ve aşırı halsizlik yapar. Halka arasında ‘paçavra’ denilen hakikaten insanı aniden yatağa düşüren solunum yolu enfeksiyonlarının grip olma olasılığı çok yüksektir. Elbette ateşi düşük seyreden grip olguları da var. Ama ateşin çok yükseldiği nezle ya da soğuk algınlığı vakaları yok.

    -Grip başlangıcında vitamin desteği yararlı mıdır?

    Sağlıklı yaşam elbette vücut direncini artırır. ‘Ben her mevsim portakal suyu içerim, sihirli formülüm var.’ Bu uygulamaların hiçbir zararı yoktur. Ama bunların bilimsel olarak yararları da kanıtlanmamıştır. Yapılan deneylerde c vitaminin grip virüsü üzerinde bir etkisi olmayacağını göstermiştir.

    -Grip kadar ciddi hatta ölümlere neden olabilen bu hastalık için tek bir mesaj vermek gerekseydi ne derdiniz?

    Ciddi sonuçlara hatta ölümlere neden olan grip hastalığından korunmanın en etkili yolu; aşı olmaktır.

  • Stres hamile kalma şansını azaltıyor…

    Uzmanlar anne olmak istediği halde hamile kalamayan, yapılan tetkiklerde hiçbir fiziksel probleme rastlanmayan kadınlara, stresten uzaklaşmasını tavsiye ediyor…

    Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr Bülent Uran, zihinsel iyileşme tekniklerini kullanarak kısırlığa neden olan stresi azaltmayı ve hamile kalmayı kolaylaştırmayı hedeflediklerini söyledi. Türkiye’de her yüz çiftten 15’inde görülen sebebi belli olmayan kısırlık tedavisinden de stresten arınmak başarı şansını arttırıyor.

    ERKEK ÇOCUK BEKLENTİSİ KISIRLIĞA YOL AÇIYOR…

    Dr Bülent Uran “Üremeyle ilgili olarak bilinçaltında yerleşmiş çoğu engelin kaynakları üç aşağı beş yukarı bellidir. Yetersizlik duygusu, kendi bedenine karşı olumsuz bakış, mükemmeliyetçilik, bozuk aile ilişkileri, düşükler, erkek çocuk beklentisi, taciz gibi kadınlığın reddine neden olmuş travmatik olaylar üreme düzenini bozan bilinçaltı engeller duyguların birikmesine yol açar. Birikmiş duygu yükü azaltıldıkça kadın kendini yeniden iyi hissetmeye başlar. Bu yeniden doğuş, üreme eylemini tıkanıklıktan kurtarmaya ve normal beden işlevlerinin geri dönmesini sağlamaya yardım eder” şeklinde konuştu.

    BAŞARI ORANI YÜKSEK

    Dr. Uran, Amerika’da yapılan benzer programlara katılan ve kısır olduğu iddia edilen kadınlarda çocuk sahibi olma onanının yüzde 55 olduğunun altını çizdi. “Özellikle nedeni açıklanamayan infertilite tanısı almış kadınlar bu çalışmalar sonunda hamile kalabilmektedir. İlginç olan çoğu kadın başka bir tedaviye de gerek duymamaktadır. Bu oran en iyi tüp bebek merkezlerinde bile yüzde 24 civarındadır” dedi.

    STRES VE ÜREME FONKSİYONLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ…

    Hiçbir sebep yokken ortaya çıkan kısırlık, genelde stres kaynaklı olarak tanımlanıyor. Dr. Bülent Uran “Sürekli stres kandaki kortizol hormonunu yükselterek yumurtlama ve üreme işlevlerini düzenleyen GnRH isimli hormonun etkisini bozmaktadır. Bu olumsuzluğu aşmak için öncelikle stresi aşmak gerekir. Zihinsel düzeyde yapılan self-hipnoz, EFT, NLP, relaksasyon, meditasyon, nefes teknikleri ve olumlu imgeleme çalışmalarının sinir sistemi aracılığıyla beden fonksiyonlarını düzenleyen hormon ve nöro-transmitterleri etkilediği gösterilmiştir” şeklinde konuşurken “Fertilite güçlendirme programları strese neden olan duygusal yükü bedenden kaldırmayı ve beden enerjisini dengelemeyi hedeflemektedir. Ayrıca bilinçaltında hamile kalmayı engelleyen inançlar ortadan kaldırılması tek başına hamile kalmayı sağlayıcı bir etki yaratacaktır” dedi

    BAŞ AĞRISI, UYKU BOZUKLUĞU, YORGUNLUK DA GİDİYOR…

    Dr Bülen Uran, “Zihin beden bütünlüğünü hedefleyen grup çalışmalarının kadın sağlığına son derece olumlu etki yaptığını görüyoruz. Bu çalışmalarla kadınlar baş ağrısı, uyku bozukluğu, yorgunluk, karın ağrısı gibi stresin yol açtığı diğer rahatsızlıklardan da kurtuluyorlar” diye konuştu.

    TÜP BEBEK TEDAVİ SÜRECİ BİLE BAŞLI BAŞINA BİR STRES KAYNAĞI

    Tüp bebek yöntemiyle bebek sahibi olmaya çalışan anne babaların büyük bir stres altına girdiğini ifade eden Dr. Bülent Uran, “Tüp bebek tedavisindeki çiftlerin zihinsel iyileşme programlarına katılması, teknikleri öğrenerek sürekli uygulamaları zorlu ve hayal kırıklıklarıyla dolu bu süreci daha katlanabilir hale getirecektir. Yine bilimsel çalışmalar basit oto-hipnoz tekniklerini öğrenmiş kadınların tüp bebek uygulamaları sonucunda hamile kalma şansının iki kat arttığını göstermiştir” şeklinde konuştu.

    ANNE ADAYLARINA TAVSİYELER…

    Dr. Bülent Uran, hamile kalmaya çalışan kadınlara basit bazı tekniklerle kendilerini rahatlatmalarını önerirken “Anne adaylarına, gevşetici bir müzik eşliğinde bebek sahibi olduğunu sürekli hayal etmesini, basit gevşeme müziği eşliğinde her gün 10 -15 dak meditasyonla zihninin dinlendirerek, basit EFT tekniklerini, kendilerine göre bebek olmasını engelleyen hangi olası nedenler varsa o nedenler üzerine EFT yapmasını tavsiye ederim. Mesela anne, çocuk sahibi olmaktan, onu büyütmekten korkuyorsa, her ne kadar çocuk sahibi olmaktan korkan bir tarafım varsa da ben yinede çocuk sahibi olmayı seçiyorum cümlesini kendi kendine söyleyerek rahatlayabilir” diye konuştu.

  • Mutlu hamilelik zeki bebek getiriyor…

    Anne adaylarına kaygılarından uzaklaşmasını tavsiye eden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr Ayşe Duman, “kaygıları yenmeyi başaran annelerin bebekleri daha zeki oluyor” dedi.

    Anne adaylarının değişen hormonları, giderek büyüyen karnı, şişen ayakları bebekle birlikte kaygıları da beraberinde getiriyor… Stresi yenmeyi başaramayan anne adayları korku dolu senaryolarla hamileliği kendine zehrederken bebeğinin zeka gelişimini de riske atıyor.

    GELECEK ANNE KARNINDA BAŞLIYOR…
    Bilinen gerçek insanoğlu anne karnındaki yaşamından itibaren çevrede olup bitenlerden etkilenmekte olduğudur diyen Dr. Ayşe Duman “İnsanın kişiliği, yaşam algısı bu dönemde oluşmaya başlar. Hal böyle olunca mutlu ve huzurlu bir kişiliğin yolu anne misafirliğinin huzurlu olmasından geçmekte. Kısacası gelecek anne karnında başlamakta” şeklinde konuşarak anne adaylarına bebeklerinin mutlu bir yetişkin olması için yardımcı olmasını, stresten ve kaygılardan uzak bir hamilelik geçirerek onların geleceklerine yatırım yapmasını salık verdi.

    KAYGILAR DÜŞÜK RİSKİNİ ARTTIRIYOR…
    Kaygılar hem annenin hem de bebeğin sağlığını ve hayatını tehdit ediyor. Dr. Ayşe Duman “Kaygılarla beraber düşük riski artar. Gebeliğe bağlı tansiyon yükselmesi, gebelik şekeri, gebelik zehirlenmesi yoğun stres altında daha sık görülür. Düşük riskiyle birlikte, zamanı geldiği halde doğumu korkusu yüzünden bir türlü başlamayan doğumlar da görüyoruz. Kronik stres altındaki anneler hiç bir engel olmamasına rağmen normal doğum yapamayabilir. Anne adayları hamilelik döneminde normal doğumu öyle büyük bir korkuyla hayal eder ki, zamanı geldiğinde istese bile normal doğuramaz. İşte böyle durumlarda biz anne adaylarına rahatlamalarını, beyinlerinden kaygıları ve normal doğuma ilişkin çevreden duydukları tüm kötü anlatımları silmelerini öneriyor ve bunun için yardım ediyoruz” diye konuştu.

    ANNE ADAYLARI KÖTÜ SENARYOYU KENDİLERİ YAZIYOR…
    Kimi anne adaylarının kaygılı kişiliklerini hamileliğe de taşıdıklarını söyleyen Dr Ayşe Duman, “Bir dış gebeliği, bir düşüğü olan hastam, 3. Gebeliğini planlarken bile endişeli ve kaygılıydı. Bu kaygılarla başlayan gebeliğinde duygularını “Her an bebeğimi kaybedecekmişim gibi geliyor” şeklinde ifade ediyordu. Gebelik ilerledikçe bebekte gelişme geriliği, rahimde kasılmalar tespit ettik. Kaygıları kabusa dönüşmeye başlayınca zihinsel iyileşme teknikleri ile “EFT-Oto Hipnoz” çalışmaya başladık. En son muayenesinde bebeği olması gerektiği büyüklüğünde, rahimi gevşemiş durumdaydı. Her kontrolde endişeli bir yüz ifadesi ile odama giren hastam bu sefer gülümseyerek girmiş ve bebeği ile ilgili hiçbir olumsuz soru sormamıştı. Bu çarpıcı örnek, zihinsel iyileşme teknikleri ile bebeğin de rahatladığını gösteriyor. Anne adaylarının rahatlamayı başarırsa, bebeklerinin zihinsel ve bedensel gelişimine en büyük katkıyı sağlayacaklardır” şeklinde konuştu.

    ANNE KARNINDAKİ BEBEK KAYGIYI ADETA EMİYOR…
    Dr. Ayşe Duman, “Annenin kaygıları bebeğin fiziksel gelişimini etkilediği gibi zihinsel ve ruhsal gelişimini de etkiler. Gebeliklerinde endişeli olan annelerin bebekleri anne karnındayken bu endişeyi adeta emer ve hayata tehdit algısıyla başlar. Tehdit algısı bir stres faktörüdür ve stres de insanın sağlığının baş düşmanıdır. Doğru olan şu ki; anne bebeğinin fiziksel sağlığı için dikkat ettiği sağlıklı beslenme, zararlı yiyecek ve içeceklerden uzak kalma gibi hassasiyetleri, bebeğinin ruh sağlığını korumak için de göstermelidir” dedi

    HİPNOZLA KAYGILARA SON…
    Anne adaylarının kaygılarını yenmesi mutlu ve huzurlu bir hamilelik için vazgeçilmez. Bu dönemde kaygılarını tek başına yenemeyen anne adaylarının profesyonel destek alması tavsiye ediliyor. Dr. Ayşe Duman “Tüm gayretimiz kadının kendisi ve ailesi için en özel, en heyecanlı, en keyifli dönem olan hamileliği, huzurlu ve keyifle yaşayabilmesi için. Tabii ki bunun gayretini anne ve baba adayları göstermeli. Öncelikle yaşanan sıkıntıların bilinçaltındaki olumsuz inançlardan kaynaklandığını bilinmeli. Zihin neye inanırsa beden onu yaşamaya başlar. Öncelikle bilinçaltındaki yanlış yazılımlar temizlenmeli. İşte bu noktada ben bir kadın doğumcu olarak zihinsel iyileşme tekniklerinden EFT ve hipnozun, çok işe yaradığını söyleyebilirim. Zihinsel temizlikten sonra kadınlık programında zaten var olan gebeliğin mutluluğunu hissediyor anne adayı. Bu mutlulukla doğumu da tatlı bir heyecanla beklemeye başlıyor. Hipnotik doğum çalışmalarında, anne adayına doğumu keyifle tekrar tekrar yaşatırız. Doğum zamanı geldiğinde de beden-zihnin bildiklerini yaşamaya başlar. Böylesine özel olan doğum olayının sancı ve ağrılarını değil güzel taraflarını algılar. Acele etmez, bebeğine ve sürece saygılı davranır. Her bir doğum kasılması ile birlikte bedeni ve ruhu gevşer. Rahimdeki her bir kasılmanın bebeği için gerekli olduğunu bilir, her kasılmayı gülümseyerek karşılar” şeklinde konuştu.

    KAYGISIZ HAMİLELİK, NORMAL DOĞUM VE KEYİFLİ BİR EMZİRME DÖNEMİNE YOL AÇIYOR…
    Dr. Ayşe Duman, kaygısız hamileliğin lüks olmaktan çıktığını, tüm annelerin eğer isterlerse hamilelik döneminde öğrendikleri oto hipnoz yöntemleriyle, doğum sonrası sıkıntılarının da üstesinden gelebileceğini söyledi. “Doğum sonrası kendini öncesi duruma göre kilolu, bakımsız, yorgun hisseden anne başka bir stres dönemine giriyor. Bu da hem yeni doğan bebeği ile kuracağı ilişkiyi olumsuz etkiliyor, hem de süt vermeyi sıkıntıya sokuyor. İşte bu dönemde, anne hamilelik eğitimleri sırasında öğrendiği oto hipnoz ve EFT yöntemlerini kullanarak hem huzurlu bir hamilelik geçirerek bebeğinin zeka gelişimini olumlu etkiliyor hem de doğum sonrasında da en az 6 ay anne sütü vererek bebeğinin zekasına bir katkı daha oluşturuyor”

    RAHAT BİR HAMİLELİK İÇİN İNTERNETTEKİ HABERLERİ SÜZEREK OKUYUN…
    Dr. Ayşe Duman, anne adaylarının çevresinden duydukları, internetten okuduğu tüm kötü haberleri kendi başına gelmiş gibi düşündüğünü ve kaygılandığını söylerken “Bu haberleri süzerek okuyun, gerektiğinde doktorunuz aramaktan çekinmeyin. Hamileler bu haberleri okuduklarında sorunların hepsi kendi başına gelmiş ya da gelecekmiş gibi düşünüyor ve kaygılanıyor. Ancak bu sorunların görüme sıklığı yüzde 1-2’yi geçmez. Anne adayları bunlara odaklanıp yüzde 99’luk keyfini kaçırmasın” diyerek hamilelerin haberleri süzerek okumaları gerektiğini hatırattı.

  • Ağız sağlığında doğru bilinen yanlışlar

    Ağız sağlığı genel sağlığın aynasıdır. Dişler ne kadar sağlıklı ve sağlam olursa olsun, dişleri destekleyen diş etleri ve kemiğin de aynı düzeyde sağlıklı olması gerekir. Ancak, ağız bakımı ve sağlığında “doğru sanılan” öyle çok “yanlış” var ki! Ağız sağlığı için “yanlış” bazı inanışlar ve yöntemlerle vakit kaybetmeyin. Diş hekimi Göknur Gözen Halfon, bu konuda bazı başlıklara dikkat çekiyor:
    • İyi bir ağız bakımı için dişleri düzenli olarak fırçalamak yeterlidir. (YANLIŞ)
    Sadece fırçalamak yetmez. Dişler ağız yüzeyinin sadece yüzde 25’ini kapladığından, kalan yüzde 75’lik ağız yüzeyi fırça ve diş ipi ile yapılan temizlikten sınırlı fayda sağlar ve ulaşılamayan yüzeylerdeki bakteriler hızla çoğalarak dişlerin üzerine ve tüm ağıza yeniden yayılırlar. Bakteri plağına karşı etkili ve sürekli kullanıma uygun bir ağız gargarası, fırça ve diş ipi, günlük etkin bir ağız temizliği sağlar.

    • Dişler, yatay yönde (ileri geri) fırçalandığında daha temiz olur. (YANLIŞ)
    Dişetinden dişe doğru, her dişi 8 kez süpürecek şekilde dişleri fırçalamak tavsiye edilen yöntemdir. Dişlerin her yüzeyini, dil ve damak yüzeyi, yanak yüzeyi ve çiğneyici yüzeyi 8er kez süpürülmelidir, ara yüzler diş ipi ile temizlenmelidir. Dişlerin günde 2 kez 3 dakika fırçalanması gereklidir. Dişler, sabah kahvaltıdan sonra ve gece yatmadan önce üçer dakika fırçalanmalıdır.

    • Ağız kokusu herkeste olur ve geçmez.( YANLIŞ)
    Çeşitli araştırmaların sonuçlarına göre, kötü kokunun başlıca nedenleri; sindirim sistemi rahatsızları ve ağız – diş rahatsızlıklarıdır. Sindirim sistemi rahatsızlıkları için doktora gidilmelidir. Ağız ve diş rahatsızlıklarının nedeni çürük diş ve diş eti enfeksiyonudur. Bunlar için en kısa zamanda hem bir diş hekimine gidilmeli, hem de diş fırçası, diş ipi ve bakteri plağına karşı etkili, sürekli kullanıma uygun bir ağız gargarası ile etkin bir ağız bakımı alışkanlık haline getirilmelidir.

    • Diş etleri kanıyorsa fırçalamayı kesmek gerekir. (YANLIŞ)
    Aksine bir diş hekimine gidene kadar, fırçalama süresini uzatıp, diş ipi kullanıp, antibakteriyel bir ağız gargarası ile ağız bakımınızı etkin bir şekilde yapmayı alışkanlık haline getirmeniz tavsiye ediliyor.

    • Tüm dişeti sorunlarının kesin çözümü cerrahi tedavidir (YANLIŞ)
    Tüm dişeti sorunlarının çözümlenmesinde iyi ve etkin bir ağız hijyeninin sağlanması vazgeçilmez bir kuraldır. En gelişmiş tedavi yöntemleri bile kullanılsa, bireyler ağız hijyenine gereken önemi göstermezler ise tedaviden bir sonuç alınamayabilir.

    • Protezi temizleyip geri takmak ağız bakımı için yeterlidir. (YANLIŞ)
    Hayır, ağzın tamamı da etkin bir şekilde temizlenmelidir. Varsa dişleri fırçalamak ve sonrasında ağız boşluğunun hijyeni için bakteri plağına ekili ve sürekli kullanıma uygun bir gargara kullanmalıdır.

    • Diş eti yarıklarının olduğu bölgelere diş fırçası değdirilmez. (YANLIŞ)
    Öncelikle o bölgede hiçbir besin artığının kalmadığına emin olunmalıdır. Dişetinde yarık olması diş eti hastalığının göstergesidir. Tedavi olmak için en kısa zamanda hem bir hekime başvurulmalıdır hem de etkin bir ağız bakımı alışkanlık haline getirilmelidir. Bunun için; diş fırçası kullanımı ve diş ipi kullanımı öğrenilerek düzene sokulduktan sonra bakteri plağına etkili bir ağız gargarası ile desteklemelidir.

    • Her hamilelikte bir diş kaybedilir. (YANLIŞ)
    Halk arasında yaygın olan, her hamilelikte diş kaybedildiği ve çocuğun dişten kalsiyum aldığı düşüncesi yanlıştır. Aslında ağız bakımı eksikliği ve hamilelerin %70inde görülen kusmalara bağlı olarak dişlerde çürük ve dişeti rahatsızlıkları ortaya çıkar. Uzun süreli kusmalarla midedeki asidin ağız boşluğuna gelmesi nedeniyle annenin dişlerinde çürükler ve dişeti enfeksiyonları başlar. Hamilelik esnasında, diş fırçalama, diş ipi ve 3 ayda bir hekim kontrolü tavsiye edilir. İlk ve üçüncü üç ayda acil olmayan diş tedavilerinden kaçınılmalıdır.

    • Ortodontik tedavi sırasında dişler çürür. (YANLIŞ)
    Ortodontik tedavi esnasında dişler üzerine yapıştırılan braketler daha fazla besin artığının dişlerin üzerine yapışmasını sağlar. Bu nedenle daha fazla ve daha özenli diş fırçalamak, ortodontik arayüz fırçaları kullanmak ve bakteri plağına etkili bir ağız gargarası ile ağız bakımının üçüncü adımını da tamamlamanız gerekmektedir. Kanama varsa mutlaka hekime başvurulmalı ve bu üçlü bakım sürecine bir an önce başlamalıdır.

  • Hamileye huzur gerek…

    Hamileye huzur gerek… | 6Tüm doktorlar, anne adaylarına stresten uzak dur diyor. Ancak bunu yapmak zannedildiği kadar kolay değil. Kendisi ve çocuğu için endişelenen, doğumdan korkan, bebeğine bakamayacağını düşünerek endişelenen anne adayları huzur arıyor…

    Hamileliğin sizi değiştirmesine izin verin…

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr Bülent Uran “Aslında hamilelik, kadının yaşam tarzını değiştirebilmesi için bir fırsattır. Ancak çok az kadın bunu değerlendirebilir. Örneğin, ilginç bir şekilde bazı kadınlar hamilelik sırasında sigara içmeyi bırakıyor ama bebeğin emzirmesi bittiğinde yeniden sigara içmeye başlıyor. Bunu kalıcı hale getirmiyor. Halbuki hamilelik yeni ve doğru alışkanlıklar kazanmak ve huzur bulmak için iyi bir dönemdir ” dedi.

    Hamileye gösterilen ilgi huzur için yeterli mi?

    Dr. Bülent Uran İlginin her zaman huzur getirmediğini söylerken, “ Biz doktorlar hamilelik dönemindeki değişikliklerin normal olduğunu söyler, hastayı rahatlatmaya çalışırız, ancak rahatlatıcı bilgiye sahip olmakla gerçekten rahat hissetmek ve huzurlu bir hamilelik geçirmek kesinlikle ve kesinlikle aynı şey değildir.” diyerek hamilelik döneminde kendiliğinden artan kaygıya dikkat çekti: “Hamileliğin yarattığı birçok olumsuz psikolojik faktör vardır. Kadın çalışıyorsa işe gelip gitmek zorlaşmıştır. Doğumdan sonra işinde geri kalma riski vardır. Maddi sorunlar olabilir. Bebeğin ihtiyaçlarını yeteri kadar karşılayamayacağını düşünerek kaygılanır. Doğumdan sonra tekrar işe başlayacaksa bebeğini yalnız bırakacağı için daha hamileliğinde peşin peşin suçluluk hissetmeye başlar. Doğumunda hayati bir tehlike yaşama kaygısı doğum sağlıklı sonuçlanana kadar zaten hiç ortadan kalkmaz. Stres ve huzursuzluk arttıkça fiziksel sorunlar da artmaya başlar. Hamilelikteki stresin hamilelikte gözlemlenen birçok fiziksel sorunun nedeni olduğu bilinmektedir. Erken doğum, gebelik tansiyonu ve gebelik şekerinin ortaya çıkmasında stresin önemli bir katkısı vardır

    Kronik Stres bebekte gelişme geriliğine yol açıyor…

    Stres, bedende birikmiş ve değişik olaylar karşısında titreşen bir enerji hissinden başka bir şey değildir” diyen Dr. Bülent Uran “Sinir sistemindeki bu kayıtlı devreleri ortadan kaldırmadan stresten kurtulmanın mümkün olmadığını bilmemiz gerekiyor. Sürekli stres hali olarak ifade edilen kronik stres hem anne adayı hem de bebek için çok zararlı. Kronik stres halinde salgılanan adrenalin bebeğin kanlanması azaltır. Bu durumda bebekte gelişim geriliği başlar. Bağışıklık sisteminin zayıflaması anneyi hastalıklara açık hale getirir. Hamilelikte zaten bağışıklık sistemi, özellikle hamileliğin ilk aylarında zayıflamıştır. Bu zayıflığa kronik stresin yarattığı bağışıklık azalması da eklenince hem annenin hem de bebeğin sağlığı tehlike altında kalır. Yine hamileliğin ilerleyen aylarında ortaya çıkan gebelik yüksek tansiyonunda da, kronik stres etkilidir” şeklinde konuşarak anne adaylarına rahatlamayı tavsiye etti.

    Stresten uzak dur! Peki ama nasıl?

    Dr. Uran herkesin anne adayına, stresten uzak durmasını tembihlediğini ancak bunun çok da kolay olmadığını söyledi “Elbette anne adayı da rahatlamak istiyor, ama bunu başaramıyor. İşte bu noktada oto hipnoz ve EFT teknikleriyle harmanlanmış eğitimler devreye gidiyor. Örneğin 6-7 aylık hamile bir hastam vardı. Babası kalp krizi geçirerek aniden vefat etmişti. Hemen akabinde çok şiddetli erken doğum sancıları başladı. İlaçlar sancılarını çok fazla kesmemişti. Bir akşam acilen yanıma gelen bu hastama o anda hipnoz uyguladım. Gevşettim ve ağrılarının geçeceği telkinlerini verdim. Kendisine de basit bir oto hipnoz tekniği öğreterek bunu sık sık yapmasını önerdim. Daha hipnoz seansı sırasında kasılmaları ortadan kalkmıştı”.

    Anne karnındaki bebek annenin duygularından etkilenir…

    Dr. Bülent Uran, “Anne karnı bebek için sadece fiziksel tehlikeleri içermekle kalmaz. Aynı zamanda annedeki olumsuz duyguların bir enerji dalgası şeklinde bebeğe de akmasına neden olur. Birçok olumsuz ve iyileşmeyen hastalıkta anne karnında alınan olumsuz duyguların rol oynadığı bilinmektedir. Anne karnındayken biriken bu olumsuz duygular doğumdan sonra da beslenmeye devam ederse ilerleyen yıllarda yaşama olumsuz bakan bir şahsın ortaya çıkması kaçınılmazdır. Sadece olumsuz bakan değil kolay hasta olan bir yapıda ortaya çıkmaktadır.” şeklinde konuştu.

    Düşünerek stresten kurtulamazsınız…

    Bedende birikmiş duygular varken ve bunlar titreşirken sadece düşünerek ve stres yarattığı düşünülen olaylardan uzak durularak stresin bedendeki etkisi yok edilemez. Stresin bu etkisini yok etmek için sabırlı, ciddi ve ne yaptığını bilerek yapılan duygu bazlı çalışmalara gerek vardır diyen Dr. Bülent Uran uyguladıkları programın detaylarını şöyle açıklıyor: “8 bölümden oluşmuş bu programda 3. ayını doldurmuş hamilelerle çalışıyoruz. 4 ay süren çalışmalarla anne adaylarına hamilelik döneminde titreşen her türlü kaygıyla ve olumsuz duyguyla nasıl baş edeceğini anlatıyor, teknikler öğretiyoruz. Programın ağır topları EFT ve oto hipnoz. Hedefimiz sadece hamileliğin anne tarafını değil esas olarak bebek tarafını kapsamaktadır. Bu nedenle de annedeki olumsuz duyguları temizleyerek bebeğin geleceğini kurtarmak amacını taşımaktadır. Anne karnından olumsuz duyguları almamış bir bebeğin ondan sonraki yaşamı ne kadar zorluk dolu olursa olsun ben kolay kolay sırtının yere geleceğine inanmıyorum

    Olumsuz duyguları temizleyin, bebeğinizle aranızdaki bağ güçlensin.

    Dr. Bülent Uran “Bilinçaltında birikmiş duygular sizin fiziksel bedeninizle ruhunuz arasına çekilmiş bir duvardır. Bu duvarı ortadan kaldırmadan ruhunuzun temsili olan sevgi enerjisini titreştirmeniz kolay değildir. İçinizde yeniden açığa çıkacak olan sevginin enerjisi bebeğin dokularının gelişmesini olumlu yönde etkileyecektir. Sizin ruhunuzdan bebeğin ruhuna akacak sevgi bebeğinizin bu dünyaya güven içinde doğmasına neden olacaktır. En son çalıştığım hamile bir bayan bu felsefeyi gerçekten çok iyi benimsemiş ve uygulamıştı. Bebeği doğduktan sonra o kadar sakin ve huzurluydu ki, görenler bebekte bir sorun var zannediyorlardı. Ama bebek huzurluydu ve annesinin sevgi enerjisini her an hissettiği için ayrıca ağlayarak bunu teyit etmek istemiyordu” diyerek aile içinde oluşturulacak huzurlu ortamın anne ve bebeği kronik stresten koruyacağına dikkat çekti.

  • Emriyonuzun Gelişimini Saniye Saniye İzlemek İster Misiniz?

    Yanlış okumadınız… Dünyada uygulanan tüp bebek tedavileri ve yöntemlerine yepyeni bir boyut kazandıran, yeni bir çağın başlangıcı olarak da tanımlanan EmbryoScope™, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi ile cd’ye kaydedilen embriyonuzun görüntülerini evinizdeki bilgisayardan saniye saniye izlemek artık mümkün. Dahası da var. Bu sistemle infertilite tedavisinde gebelik şansınız da artabilir.
    ——————————————
    Tüp bebek tedavisi sürecinde, embriyo seçimini iyileştirmek ve embriyo değerlendirme programlarını geliştirmek amacıyla kullanılan EmbryoScope™ adı verilen Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, tedavideki tüm aşamaların düzenli olarak gözlemlenmesine olanak sağlıyor. Böylece uygun teknolojisi ile sağlıklı olan embriyoları seçme şansı sağlarken aynı zamanda kısıtlı embriyo sayılarında da başarı elde edebilme oranı artıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun Dinamik Embriyo İzleme Sistem’nin özellikle ileri yaşlarda yumurta sayısı az olan veya sperm problemi olan aileler için gebelik şansını artırmada bir umut olabileceğini söyledi.

    Siz Uyurken Embriyolarınız Ne Yapıyor?

    Op. Dr. Süleyman Tosun, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi’nin özellikle infertilite tedavisinde hasta embriyolarının anında ve sürekli olarak tüm süreçlerin hiçbir aşaması kaçırılmadan, istenilen anda değerlendirilmesine imkanı sağladığını belirterek sözlerine şöyle devam etti:

    ‘’ Dinamik Embriyo İzleme Sistemi sayesinde gözlem olanağı ile elde edilen görüntüler yeniden oynatılabiliyor, hızlandırılmış şekilde izlenebiliyor ya da canlı görüntü kullanılarak embriyo kalitesinin değerlendirilmesi yapılabiliyor. Oysaki günümüzde kullanılan sistemlerde embriyo sadece belirlenen günlerde ve toplam 5 dakika süreyle cihazdan çıkartılarak kontrol ediliyor, kimi zaman da embriyolar bundan olumsuz etkilenebiliyor. Son derece dinamik bir sürece sahip olan embriyo gelişim süreçlerini de tam anlamıyla izlemek ne yazık ki mümkün değildir. Dinamik Embriyo İzleme Sistemi ise bize 144 saat x 60 dakika boyunca kesintisiz gözlem imkanı sağlıyor. Bu sistemle güvenli ve kontrollü bir kültür ortamı sağlanırken tek seferde 72 adet embriyo sürekli gözlem altında tutulabilmektedir. Yapılan gözlemler 4 boyutlu belgelendirme teknikleri sayesinde uzmanlara istenilen süreç ve zamanlamayı değerlendirme imkanı sağlayarak, gelecekte yapılacak embriyo puanlamaları için benzersiz yeni parametreler geliştirme imkanı vermektedir.’’

    Canlı Yayın: Dinamik Embriyo İzleme Sistemi

    Sperm ile yumurta birleştirdikten sonra oluşan embriyolar uzun süre dışarıda tutulamayacağı için inkübatürlere koyup belli aralıklarla gelişimleri takip edilir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun, günümüzde uygulanan yöntemler hakkında şu bilgileri verdi: ‘’Spermle yumurta birleştikten ancak 24 saat sonra döllenip döllenmediğine, döllendikten sonra ise birinci, ikinci gün bu embriyonun bölünmelerine bakabiliriz. Yani çok uzun aralıklarla embriyoyu takip edebiliyoruz. Transfer safhasına gelinceye kadar bir embriyoya ortalama dört-beş günde iki-üç kere bakmış oluyoruz. Dinamik Embriyo İzlenim Sistemi ise ‘bir canlı yayın gibi’, spermle yumurta birleştirdikten sonra bütün evrelerini kaydedebiliyoruz, embriyonun gelişmesini canlı olarak saniye saniye görüyoruz, hücrelerinin bölünmesini, bölünme hızlarını takip ediyoruz. Normalde ikinci günde dört hücreli bir embriyo olabilir ama bu ne zaman dört hücreli olmuş bunu ancak bu sistemle görebiliyoruz. Bunların hepsinin kendine göre belirli saatleri var. İşte bu sistemle saatleri olarak yakalıyoruz ve embriyonun gelişimini canlı canlı takip ediyoruz.’’

    Anne-Baba Olma Şansını Artırıyor Mu?

    Dinamik Embriyo İzlenim Sistemi’nin öncelikle doktorun sonra da ailenin işini kolaylaştırdığını belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun gebelik şansının artabileceğini söyledi. Tosun, ‘’ Çünkü embriyoyu sürekli takip edip, gelişmesini sağlıklı bölünmeyi daha iyi görüyoruz, kaç saate bu embriyo bu hücre sayısına ulaşmış buna göre seçip embriyoyu verdiğimizde tabii ki gebelik şansı da artırıyor.

    Sistem bize sürekli embriyoyu takip edip, en daha sağlıklı embriyoları yakalama imkanı sağlıyor. Ayrıca embriyonun kalitesini sürekli takiple daha iyi algılayabiliyoruz. Embriyonun sadece belli hücre sayısına ulaşması yetmiyor o hücre sayısına ulaşırken kaç saate ulaşıyor, o hücreler birbirine dengeli mi bölünüyor. İşte tüm bu soruların cevabını Dinamik Embriyo İzlenim Sistemi ile buluyoruz. Bu da doğrudan gebelik şansını artırmamızı sağlıyor.’’ dedi.

    Embriyonuzun Gelişimini Evinizden İzleyebileceksiniz

    Gelişen teknoloji ve Dinamik Embriyo İzlenim Sistemi sayesinde bebeğinizin ilk hali olan embriyonuzu evinizdeki bilgisayardan saniye saniye izlemeniz mümkün. Op. Dr. Süleyman Tosun sistemdeki görüntüleri cd’ye kaydedip ailelere verdiklerini belirterek,’’ Gebe kaldığınızı düşünün. Bebeğinizin ilk hali sperm ve yumurtanın birleşmesiyle oluşan embriyodan doğana kadar bütün evrelerini kendi arşivlerine koyabilirsiniz. Şimdi artık gebelikten itibaren değil gebelikten öncesini görme şansımız var. Yakın bir gelecekte sistem kurulduğu takdirde anne baba adayları evinde koltuğunda oturup bizimle birlikte embriyolarının gelişimini canlı canlı seyredebilecek. Biz bu yöntemi öncelikle özellikle çok denemesi olmuş, güzel embriyo verdiği düşünüldüğü halde gebelik elde edilemeyen, ileri yaşlarda yumurta sayısı az olan ve de sperm problemi olan kişilere öneriyoruz. Burada kritik nokta; çok denemesi olmuş kişilerde embriyo gelişimini takip edebilmek. Özellikle embriyoya geçişlerde spermin etkisi hakkında çok fazla bilgimiz olmuyor. Özellikle üçüncü günden sonra embriyoların büyümesi sisteme bağlı. Dinamik Embriyo İzlenim Sistemi bize yeni bilgiler veriyor. Embriyolarını kalitesi gördüğümüz hastanın belki de embriyoları kaliteli değil belki de tam tersi. Sözün özü bu sistem bebek sahibi olmak isteyen ailelere günümüz teknolojisinin bir hediyesi’’ şeklinde sözlerini tamamladı.

  • Dinamik Embrio İzleme – EmbryoScope

    Türkiye’nin ikinci EmbriyoScope’u yine Bahçeci’de!

    Dinamik Embrio İzleme - EmbryoScope | 7Dünya’da uygulanan Tüp Bebek Tedavileri ve yöntemlerine yepyeni bir boyut kazandırarak, adeta yeni bir çağın başlangıcına imza atan EmbryoScope™, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, Türkiye’de ilk kez Bahçeci Sağlık Grubu tarafından hastalarının hizmetine sunuldu.

    Tüp Bebek Tedavisi sürecinde, embriyo seçimini iyileştirmek ve embriyo değerlendirme algoritmalarını geliştirmek amacıyla kullanılan ve gördüğü ekstra talebe rağmen bugün dünyanın sadece en prestijli tüp bebek merkezlerinde çok kısa bir süre önce kullanılmaya başlanan ve EmbryoScope™ adı verilen Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, tüm aşamaların düzenli olarak gözlemlenmesine uygun teknolojisi ile sağlıklı olan embriyoları seçme şansı sağlarken aynı zamanda kısıtlı embriyo sayılarında da başarı elde edebilme oranlarını artırmaktadır.

    Siz Uyurken Embriyolarınız Ne Yapıyor?

    Uzmanlara tüm hasta embriyolarının anında ve sürekli olarak, tüm süreçlerin hiçbir aşaması kaçırılmadan ve istenilen anda değerlendirilmesi imkanı sağlayan Dinamik Embriyo İzleme Sistemi’nin sağladığı sürekli gözlem olanağı ile elde edilen görüntülerin yeniden oynatılabilmesi, hızlandırılmış şekilde izlenmesi yada canlı görüntü kullanılarak embriyo kalitesinin değerlendirilmesi ise yine EmbryoScope™ sayesinde gerçekleşebiliyor. Kullanılan statik sistemlerde sadece belirlenen günlerde ve toplam 5 dakika süreyle cihazdan çıkartılarak kontrol edilebilen ve kimi zaman embriyoların olumsuz etkilemesinin söz konusu olduğu durumun aksine, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, EmbryoScope™ ile 144 saat x 60 dakika boyunca kesintisiz gözlem imkanı sağlanmaktadır.

    Günümüzde embriyo gelifliminin değerlendirilmesi, kültür şartlarında oluşan kesintileri en aza indirmek amacıyla tanımlanmış zaman noktalarında alınan enstantane bakışlarla sınırlı kalmaktadır. Son derece dinamik bir sürece sahip olan embriyo geliflimi ve embriyo gelişimi süreçlerinde yer alan zengin içeriğe sahip bilgilerden ne yazık ki tam anlamıyla yararlanmak mümkün olmamaktadır.

    Ancak EmbryoScope™, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi ile güvenli ve kontrollü bir kültür ortamı sağlanırken tek seferde 72 adet embriyo sürekli gözlem altında tutulabilmektedir. Yapılan gözlemler 4 boyutlu belgelendirme teknikleri sayesinde uzmanlara istenilen süreç ve zamanlamayı değerlendirme imkanı sağlayarak, gelecekte yapılacak embriyo puanlamaları için benzersiz yeni parametreler geliştirme imkanı sağlamaktadır.

  • BEDD üyeleri yararına `Umuda Yolculuk` fotoğraf sergisi

    Bir düşün peşinde, kilometreler katettiler… Bazen memleketimizin sırlarında kayboldular bazen sınırlar aştılar bir hayalin içine düştüler… Ve bastılar deklanşörlere… Bastılar ve hapsettiler düşlerinin peşinde gözlerinin gördüğünü… gün geldi istediler ki düşleri sadece kendileri için değil başkaları için de umut olsun… En azından uzaklar yakın olsun…

    Fotoğrafçı için düşlerin gerçeğe dönüşmesidir fotoğraf…
    Bekliyoruz ki başka düşler de gerçek olsun…

    (BEDD) BEDENSEL ENGELLİLERLE DAYANIŞMA DERNEĞİ yararına düzenlenen fotoğraf sergisinden, duvarınıza asacağınız her fotoğraf engelli arkadaşlarımızın tekerlekli sandalyeye kavuştuğunu size hatırlatsın; YOLCULUKLARIMIZ ONLARIN UMUTLARI OLSUN…

    Fotoğraf severlerin değerli katılımlarını beklediğimizi ifade eder, ziyaretleriyle engelli dünyasına katkı ve farkındalık sağlayacaklarını hatırlatmak isteriz.

    Saygılarımızla

    “Umuda Yolculuk” Fotoğraf Sergisi
    Katılımcılar: Mehmet Naci Demirkol, Murat Sertan Sağmanlı, Zeynep Yassıbağ
    Sergide Yer Alan Çalışma Sayısı: 40 adet fotoğraf
    Sergi Tarihi: 1-10 Haziran 2011
    Sergi Açılışı: 5 Haziran 2011 saat 18.00
    Sergi Mekânı: Metrocity Alışveriş Merkezi – Zemin Kat Sergi Alanı
    BEDD
    Tel: (0216) 370 81 66 (Pbx)
    www.bedd.org.tr

    BEDD üyeleri yararına `Umuda Yolculuk` fotoğraf sergisi | 8

    “UMUDA YOLCULUK” FOTOĞRAF SERGİSİ

    Umuda Yolculuk fotoğraf projesini gerçekleştiren ekip, biri diş hekimi diğer ikisi ise özel sektörde yöneticilik yapan üç amatör fotoğrafçıdan oluşuyor.

    Grup üyeleri fotoğrafa gönül verdikten sonra daha fazla seyahat etmeye ve dünyaya farklı bir gözle bakmaya başlamış; zamanla hayatlarının bir parçası haline gelen fotoğrafın iç dünyalarını zenginleştirdiğini, onlara yaşamları için gerekli motivasyon ve enerjiyi verdiğini de düşünüyorlar.

    Hobi olarak başladıkları bu uğraş zamanla onlarda çektikleri fotoğrafları başkaları için faydalı bir hale getirme fikrini ortaya çıkarmış; Bedensel Engelliler Dayanışma Derneği (BEDD) ile tanışma da projenin çıkış noktası olmuş. Grup üyeleri, herkesin onların gözünden görebilmesini istiyor ve sergiden elde edilecek gelirle engellilere tekerlekli sandalye alınmasını amaçlıyor.

    ÖZGEÇMİŞLER

    Mehmet Naci Demirkol

    1961 de İstanbul’da doğdu, Kimya Mühendisi, çok uluslu bir şirkette İnsan Kaynakları Müdürü olarak çalışıyor, orta okul yıllarından beri fotoğraf çekiyor, çeşitli yarışmalarda derece ve sergileme kazandı, çeşitli ortak sergilere katıldı, son yıllarda fotoğrafla ilgili çalışmalarıma ağırlıklı olarak Fototrek ile devam ediyor, seyahat fotoğrafçılığı, portre ve makro özellikle ilgilendiği alanlar, İFSAK üyesi, evli, bir oğlu ve bir kızı var.

    Murat Sertan Sağmanlı

    1972 yılında Ankara’da doğdu. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümünü bitirdi. Perakende sektöründe başladığı kariyerini gıda sektöründe yöneticilik yaparak devam ettirmektedir.
    Uzun yıllar ilgi duyduğu fotoğrafa 2007 yılında başladı; aldığı çeşitli eğitimler ve atölye uygulamalarıyla fotoğrafla ilgili çalışmalarını sürdürdü. Fotoğrafla birlikte yurtiçi ve yurtdışı seyahatleri de yoğunluk kazandı. Kişisel internet sitesi ve çeşitli fotoğraf paylaşım sitelerinde çalışmalarını paylaşmakta olup; biri kişisel fotoğraf sergisi “Bir Başka İstanbul” olmak üzere çeşitli karma sergilerde fotoğrafları sergilenmiş, dergi ve televizyonda yayınlanmıştır. Ayrıca çeşitli fotoğraf yarışmalarında kazandığı ödül ve sergilemeleri de bulunmaktadır. İFSAK üyesidir.

    Zeynep Yassıbağ

    1974 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden mezun oldu ve aynı fakültenin Periodontoloji Anabilim Dalında doktora çalışmasını tamamladı. Fotoğraf, şiir ve tiyatro ile amatör olarak ilgilenmektedir. Fotoğrafla ilgilenmeye başladıktan sonra yurtdışına uzun seyahatler yapmıştır. “Bir Başka İstanbul” fotoğraf sergisinde sergilenmek üzere şiirler yazmış ve fotoğrafları çeşitli gösterilerde yayınlanmıştır.

    BEDD

  • Yumurtalarım biter mi ?

    Tüp bebek gibi çok sayıda yumurtanın büyütüldüğü yöntemlerle tedavi gören kadınların endişelerinden biri de yumurtalarının biteceği, erkenden menopoza gireceklerini düşünmeleridir. Bu yöntemlerde sadece zaten büyümeyok olma sürecine girmiş olan yumurtaların hepsinin basket olması, yani olgunlaşması sağlanır. Dolayısıyla, ilaçlar menopoz yaşını etkilememektedir. Diğer taraftan, doğum kontrol haplarıyla yumurtlamayı engelleyerek de menopozu geciktiremeyiz. Kadının üretken dönemi ergenlikte gonadotropinlerin salgılanmasıyla başlar (menarş-ilk adet), hormonlara cevap veren yumurtaların bitmesiyle son bulur (menopoz).

    Adet dönemlerini daha iyi anlayabilmek için üç bölüme ayırabiliriz:

    I) Foliküler faz : Bu dönemde yumurtalıkta yumurta içeren folikül gelişirken endometriyumda da proliferasyon olmakta endometriyum dokusu çoğalmaktadır. Baskın hormon östrojendir. Adetin ilk gününden yumurta çatlamasına kadar olan dönemdir.

    II) Yumurtlama.

    III) Luteal faz: Bu dönemde yumurtanın atılmasını takiben oluşan kistten progesteron salınmaktadır. Progesteronun etkisiyle döllenmiş yumurtanın beslenmesi için tüple ve endometriyumda salgılar oluşur. Bu nedenle, bu faz sekretuar (salgılayıcı) dönem olarak da adlandırılmaktadır. Yumurtlamadan sonra adetin tekrar başlamasına kadar olan dönemdir. Yumurta bu dönemde döllenip uterusa tutunur (implantasyon).

    Aslında az önce anatomiden bahsederken fizyolojik döngüden de biraz bahsettim. Şimdi bazı bilgileri tekrar olarak değil de pekiştirme olarak kabul ediniz. Her adet dönemi kandaki FSH düzeyinin yükselmesiyle başlar. FSH etkisiyle yumurtalıkta bir grup folikül büyümeye devam eder. Foliküller ultrasonografide su dolu küçük kesecikler gibi görülür. Her birinde bir oosit (yumurta) vardır. Foliküller büyürken östrojen salgısı da yaparlar. Östrojen hormonu rahim iç yüzeyini kaplayan endo-metriyumu uyararak kalınlaşmasını ve embriyoyu tutacak hale gelmesini sağlar. Diğer yandan da rahim ağzı salgısında sperm geçişini kolaylaştıracak değişikliklere, özellikle kıvamının incelmesine neden olur. Östrojen hormonu yeterince artınca, bu durum beyin tarafından algılanarak hipofize FSH salgısını azaltması emri verilir. FSH düzeyinin azalması diğer büyümekte olan foliküllerden çoğunun tekrar küçülerek kaybolmasına yol açar. Bunlar arasından en büyük olanıysa büyümesini devam et-tirerek gebelik oluşturacak olgunluğa erişir. Folikül çapı 20-24 mm. civarındayken kandaki östrojen düzeyinin kritik seviyeye ulaşması hipofizden ani şekilde LH salgılanmasını tetikler. Bundan 34-36 saat sonra folikülün çatlamasıyla ovülasyon (yumurtlama) olur.
    Yumurtlamadan sonra, olgun yumurtanın atıldığı folikül yok olmaz. Renginden dolayı corpus luteum (sarı cisim) adını alıp, progesteron adı verilen gebelik için çok önemli bir hormonu salgılamaya başlar.

    Progesteron hormonu endometriyum üzerinde embriyonun tutunması ve beslenmesine yönelik değişiklikler yapar. Artık atılan yumurtanın döllenmesi ve uterusa gelip tutunması beklenmektedir. Corpus luteumun sekiz, on gün ömrü vardır. Gebelik gerçekleşmezse salgıladığı progesteron miktarı azalmaya başlar. Bu da bir müddet sonra endometriyumun dökülmesine, yani adetin başlamasına neden olur. Adetin ilk günü yeni dönemin de başlangıcıdır.

    Eğer gebelik gerçekleşir ve embriyo implante olursa çevresindeki trofoblast isimli hücreler beta HCG (human chorionik gonadotrpin) isimli bir hormon salgılarlar. Beta HCG gebelik testlerinde tetkik ettiğimiz hormondur. Bu hormon corpus luteumu besleyerek progesteron salgısının devamını sağlar. Progesteronun varlığı adet kanamasını engeller, gebelik devam eder.