Kategori: Sağlık

  • Transfer edilecek Embriyo Sayısı

    Transfer edilecek Embriyo Sayısı

    Doç.Dr. Ulun Uluğ ile Tüp Bebek Tedavilerinde Transfer Edilen Embriyo Sayısını Tartıştık

    Tüp bebek tedavilerinde embriyo sayısını belirlemede ki gelişmeleri anlatır mısınız
    Tüp bebek tedavilerinde verimliliğin az olduğu dönemde fazla sayıda embriyo transferi yapılmaktaydı. Burada daha çok 2. gün embriyo transferleri yapıldığı için embriyo seleksiyon uygulaması fazla yoktu. Daha sonraları hem daha fazla sayıda ICSI’nin tercih edilmesi hem de laboratuar koşullarının gelişmesine bağlı olarak ki en önemli aşama medyum kalitelerinde artış olması ve ardışık sistemlerin kullanılabilir hale gelmesidir, embriyo seçim kriterleri önem kazanmış, 3. gün hatta 5. gün embriyo transferleri yapılmaya başlanmıştır.

    Embriyo değerlendirmede nasıl bir gelişim sağlanmıştır.

    Doğal olarak in-vitro koşullarda morfolojik gelişmenin izlenebilmesi, embriyoları derecelendirme açısından başarılı olmuştur. Bu bağlamda merkezden merkeze farklılıklar olmakla beraber, 3. gün embriyoları için klasik olarak Steer ve 5. gün blastokistler için Gardner klasifikasyonları kullanılmıştır. Tüm bunlara rağmen implantasyon potansiyeli en yüksek olan embriyoyu seçmek kolay olmamakta ve sadece morfolojik gelişimsel sınıflama, gebelik oranlarını arzu edilen seviyelere çıkartmamaktadır. Bunların yanı sıra, bazı ülkelerdeki etik ve dinsel kaygılardan dolayı, transfer edilmeyecek embriyoların invitro kültür edilmesi yasaklanma yoluna gidilmiştir.

    Sonuçta ileri evre embriyoların derecelendirilmesinden çok henüz fertilizasyon aşamasında embriyo seçim kriterleri öne çıkmış, erken klevaj, pronuklear morfoloji gibi kıstaslar dikkate alınarak implantasyon potansiyeli en yüksek olan embriyo seçilmeye çalışılmıştır. Daha da ileriye gidilerek gelişen embriyoların genetik olarak kompetan olmalarını anlayabilmek için preimplantasyon genetik tarama (PGT) ister floresan insitu hibridizasyon (FISH) veya komperatif genomik hibridizasyon (CGH) yöntemleri uygulanmıştır. Ayrıca son zamanlarda implantasyon potansiyeli yüksek olan embriyoyu seçebilmek için metabolik aktivitesini (metabolomics) ölçen uygulamalarda klinik uygulanıma girmiştir.

    %100 gelişen embriyo geliştirmek mümkün mü?

    Tüm bu gelişen komplike teknolojik imkanlara rağmen implantasyon potansiyeli %100 olan bir embriyo geliştirmek veya seçmek mümkün olmamaktadır. İmplantasyonun diğer bir tarafının da uterus yani alıcı olduğunu düşünürsek %100 verimli çalışan bir IVF siklusu yaratmak temenniden öteye geçememektedir.

    IVF tedavisi hem hekim hem de tedavinin uygulandığı hasta için ciddi sorumluluklar getirmektedir. Burada belki de en önemli konular tedavinin kesin başarılı olmayacağının bilinmesi ve finansal yüktür. Özellikle üçüncü partilerin başka bir değişle devletin veya özel sigorta şirketlerinin ciddi subvansiyon yapmadığı infertilite tedavilerinde, kar maliyet açısından bakılarak fazla sayıda embriyo transferi yapılabileceği akla gelmektedir. Ayrıca toplumların sosyo-kültürel farklılıkları da özellikle çoğul gebeliğe bakış açısından farklılıklar doğurabilir. IVF uygulanacak kadınların çoğul gebelik özellikle ikiz gebe kalma tercihleri bazı çalışmalara konu olmuş ve anlamlı bir hasta popülasyonun ikiz gebeliğe öncelik tanıdığı da ortaya çıkmıştır

    Sonuçta fazla embriyo transferi gebe kalma olasılığını artırırken, aynı zamanda çoğul gebelik riskini artırarak hem gebelik komplikasyon sayısını fazlalaştırmakta hem de yeni doğan problemlerini ortaya çıkartmaktadır. Bu resme nerden bakarsanız bakın çoğul gebelik bireyler için problemli olduğu gibi toplum üzerinde de ekonomik bir yük oluşturmaktadır.

    Netice itibariyle IVF uygulayan hekimler paradoksal bir ortam ile karşılaşmıştır. Bir yandan gebelik oranlarını optimize edebilmek bir yandan da çoğul gebeliği ortadan kaldırmak. Biz hekimlerin maruz kaldığı bu problem her ne kadar kanun koyucular ile ortadan kaldırılmışsa (herkese tek embriyo transferi gibi) da vicdani ve kişisel ihtirasların önüne geçilememiştir.

    Burada önemli olan nokta çoğul gebelikleri tanımlama olabilir. Yukarıda bahsedilen tüm kaygılar herhangi bir üçüz ve üstü gebelik için doğrudur. Ancak ikiz gebeliği diğer çoğul gebelikler ile aynı tartıya koymanın doğru olup olmadığı tartışılmış ve tartışılmaktadır. Kelime anlamı olarak ikiz gebeliğin çoğul gebelik olduğunu vurgulamakta fayda vardır.

    Transfer edilecek Embriyo Sayısı | 1Genel olarak baktığımızda hasta başına embriyo transferinin kısıtlanması 2 şekilde olabilir. 1- elektif dediğimiz, yani embriyo kohortu içinden biri veya bazıları seçilebilir, 2- zorunlu, yani hastadan toplanan oosit ve fertilizasyon oranı yüzünden veya embriyo kalitesi yüzünden kısıtlı sayıda bir veya 2 embriyo kalması. Bu noktadan geldiğimizde embriyo transferi ile yapılan çalışmalarda single embriyo transferi (SET) ile elektif single embriyo transferini (eSET) aynı teraziye koymamak gerekir. Diğer bir önemli detay ise transferin yapıldığı gün, takdir edersiniz ki 2.-3. veya 5. gün yapılacak tek embriyo transferlerinde başarı oranları farklı olabilir.

    Sizce Tüp bebek tedavilerinde kaç embriyo vermek uygundur?

    Transfer edilecek embriyo sayısında sorulacak ilk sorun 3 ve üzerinde embriyo transfer etmenin 2 embriyo transferine olan üstünlüğü. Prenatal ve neonatal komplikasyonları bir kenara iterek sadece gebelik oranları üzerinde karar verecek olduğumuzda literatür ilginç bir şekilde bu konuda fazla bilgi vermiyor. İki embriyo ile 3 veya 4embriyo karşılaştırması yapan geniş serili randomize kontrollü perspektif yeterli çalışma yoktur. Çok ufak bir çalışmada ardışık taze 2 embriyo transferi ile 3 ve 4 embriyo transferi karşılaştırılmış ve gebelik oranlarında fark bulunmamıştır.

    Gözlemsel çalışmalarda ise elektif 2 embriyo transferinde, 3 ve daha fazla embriyo transferine göre canlı doğum oranlarında fark olmadığı kaydedilmiştir. Buradan yola çıkarak hem çoğul embriyo transferinin gebelik oranlarını artırmaması ve çoğul gebeliklerin gerçekleşmesi etik ve bilimsel açıdan 3 ve daha üzeri embriyo transferinin düşünülmemesi gerektirmektedir.

    İkiz gebeliklerde istatistiksel olarak gebeliğe bağlı hipertansiyon, gestasyonel diabet, ante ve postpartum kanama, operatif doğum ve prematüre riski tekil gebeliklere artmıştır . Prenatal mortalite ikiz gebeliklerde 6 kat daha fazlalaşmıştır Bazı platformlarda ikiz gebeliğin IVF tedavisinin komplikasyonu gibi gösterilmeye çalışılsa bile, tedavi sonrası ikiz gebeliklerin büyük bir kısmı sağlıklı doğuma ulaşmaktadır . Artan komplikasyon istatistikleri genel toplum için anlam taşıyabilirken, kişisel olarak bakıldığında, başka bir değişle çocuk sahibi olmakta zorluk çeken bir çift için riskler anlam taşımayabilir.

    Transfer edilecek embriyo sayısı bir çok ülkede gerek devlet kanunları gerek de dernekler aracılığıyla kısıtlanmıştır. Kısıtlamalarda bazı ülkelerde yaş sınırları konularak embriyo sayısı tespit edilmiştir. Genellikle 35 yaş altında kadınlara tek embriyo transferi, önerilirken, daha yaşlı kadınlarda 2 embriyo transferi hatta bazı ülkelerde özellikle 40 yaş üstü kadınlarda 4 embriyo transferine kadar hak tanınmış veya tavsiyelerde bulunulmuştu. Ayrıca daha önceki tedavi sayılarına da bakılarak birden fazla embriyo transferi önerilmiştir (T.C. Sağlık bakanlığı, 2009)

    Kendi grubumuzun yaptığı araştırmalarda tekil gebeliklerde ilk trimesterde düşük yapma olasılığı %18 ile %20 arasında seyrederken, çoğul gebeliklerde total düşük yapma, başka bir değimle ilk trimesteri sonunda gebeliği kaybetme olasılığı % 5 olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında tekil gebeliklerde gebeliği erken dönemde kaybetme riskinin çoğul veya ikiz gebeliklere göre yaklaşık 4-5 kat daha fazla olduğudur.

    Taze embriyo transferi ve ardından dondurulmuş embriyo transferi hem klinik hem laboratuvar hem de hastanın lojistik ekonomik maliyetini artırabilmektedir. Diğer yandan çoğul gebelikteki erken doğum maliyetleri de hesaba katıldığında, tek embriyo transferinin maliyet hesabını yapmak komplike olmaktadır. IVF masraflarının kişisel karşılandığı durumlarda 2 embriyo transferi yapmak daha az maliyetli olabilirken, 3. kurumların örneğin sigorta şirketi veya devlet sübvansiyonu olan durumlarda daha az maliyetli olabilir.

    Sonuç olarak çoğul gebelikleri engellemek için tek embriyo transferi yapmak tek çözümdür ancak paradoksal olarak gebelik oranlarının da azaldığı günümüz laboratuvar ve klinik koşullarında belirgindir. Ardışık embriyo transferi politikası uygulanmadığı müddetçe veya daha önce bahsedilen ileri laboratuvar teknikleri pratik olarak sonuç vermediği müddetçe hem hekimler hem de hastalar için transfer edilecek embriyo sayısının tartışması devam edecektir.

    Doç. Dr. Ulun Uluğ
    Bahçeci-Umut Tüp Bebek Merkezi, Istanbul

  • Spordan vazgeçemeyen kadınların yürüyüşü b-TROPHY Kadın Yürüyüş Yarışı

    Spordan vazgeçemeyen kadınların yürüyüşü b-TROPHY Kadın Yürüyüş Yarışı

    Türkiye Herkes İçin Spor Federasyonu’nun düzenlediği ve b-fit’in ana sponsorluğunda düzenlenen b-TROPHY Kadın Yürüyüş Yarışı, 23 Ekim 2011 Pazar günü Caddebostan sahilinden Maltepe sahiline kadar belirlenen bir parkurda yapılacak. Gazeteci, yazar ve sunucu Ece Vahapoğlu’nun açılışını yapacağı b-TROPHY kadın yürüyüş yarışı, tüm kadınların katılımına açık ve ücretsiz olarak düzenlenecek. Yarışmada ilk üç finalistin yanı sıra her katılımcıyı sürpriz hediyeler bekliyor.

    İlki 2008 yılında, ikincisi ise 2010 yılında gerçekleştirilen b-TROPHY Kadın Yürüyüş Yarışması bu yıl üçüncü kez gerçekleştirilecek. Spor yapamayan kentli kadınlara yönelik olarak düzenlenen etkinlik; spor ve sağlıklı yaşam bilincini oluşturmak, kadın sağlığı için sporun vazgeçilmezliğini vurgulamak amacıyla düzenleniyor.

    Yarışmada dereceye girenleri bekleyen hediyeler arasında yer alanlar şöyle;

    • Birinciye; tatilsepeti.com’dan haftasonu tatili, Arzum’dan 250 TL’lik hediye çeki, Reebok EasyTone spor ayakkabı, Saka Su’dan su sebili,
    • İkinciye; Arzum’dan 200 TL’lik hediye çeki, Reebok EasyTone spor ayakkabı, Saka Su’dan su termosu,
    • Üçüncüye; Arzum’dan 150TL’lik hediye çeki, Reebok EasyTone spor ayakkabı, Saka Su’dan su termosu
    • İlk 10’a giren yarışmacılaraArzum Buka XL Saç Maşası ve Doğadan Ahşap Çay Kutusu,
    • İlk 20’ye giren yarışmacılara Reebok EasyTone spor ayakkabı,
    • Yarışmayı tamamlayan ilk 200 kişiye b-trophy hediye çantası, tüm katılımcılara ise b-fit Kadınların Spor ve Yaşam Merkezi’nden 1 hafta ücretsiz üyelik.

    Program:

    09:30-10:45 : Kayıt
    11:00 : Yarışma Başlangıcı Caddebostan Sahili – Maltepe sahiline giden parkurda yürüyüş
    16:00 : Bitiş (Caddebostan Sahil)
    16:30 : Kazananların açıklanması

  • Kadınlar için Vaser Hi-Def !

    Kadınlar için Vaser Hi-Def !

    Vaser Hi-Def Nedir?

    VHD vaser cihazı ile yapılan bir liposuction yöntemidir. VHD ‘nin klasik liposuctiondan farkını anlamak icin öncelikle liposuction hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Liposuction vücuttaki bölgesel yağ fazlalıklarına bağlı olarak ortaya çıkan kontur bozukluklarını düzeltmek icin yapılan bir ameliyattır. Cerrahi ve cerrahi olmayan yöntemlerle kontur bozuklukları düzeltilebilir. Bu yöntemleri basitçe sıralayacak olursak:

    1. Diyet ve egzersiz
    2. LPG ve benzeri vakum yöntemiyle sıkılaştırma yapan cihazlar
    3. Kavitasyon
    3. Thermage CPT
    4. Liposuction

    • Kuru yöntem
    • Islak yöntem
    • Ultrasonik cihazlar ile liposuction
    • Lazer liposuction (smartlipo)
    • Vaser liposelection

    5. Vaser hi-def liposculpturing.

    Diyet ve egzersiz eğer bilinçli uygulanırsa tabii ki kontur bozukluklarını düzeltmek icin en ucuz yoldur. Ancak çok iyi yapılsa bile zaman zaman yeterli olmaz. Diğer taraftan kontur bozuklukları belirginse genellikle işe yaramaz. Lpg ve benzeri cihazlar sellulit görünümünü geçici olarak düzeltir ancak başka bir etkisi yoktur. Thermage bir radyofrekans sistemidir ve yağ dokusu üzerinde etkisi yoktur. Derinin kontrakte olmasını sağlar. Dolayısıyla özellikle derinin gevsek olduğu durumlarda en iyi çözümdür ancak yağa bağli kontur bozukluklarını düzeltmez. Kavitasyon cihazları yağ hücrelerini ses dalgalarıyla sıkıştırır ve geçici olarak vücudun sıkılaşmasını sağlar. Ancak etkisi oldukça kısa sürelidir ve çok iyi bir diyetle desteklenirse kişinin bir miktar zayıflamasını sağlar ancak kontur bozukluğunu düzeltmez. Kavitasyon liposuction yapılamayacak kadar şişman hastalarda diyete ek yardımcı bir prosedür olarak düşünülmeli, bundan daha fazlası beklenmemelidir.

    Liposuction yukarıda yazılan yöntemlerden hangisiyle yapılarsa yapılsın aynı amacı taşır; vücut kontur bozukluklarını düzeltmek. Kontur bozuklukları kadınlarda daha çok diz içi, uyluk içi, basen, popo alt kısmı, alt ve üst karın, ve kollarda görülür. Erkeklerde ise kontur bozukluklarının en çok görüldüğü yerler: bel, love handle bolgesi, üst karın, memeler ve gıdı bölgesidir. Işte liposuction bu bölgelerdeki yağ fazlalıklarını alarak daha güzel bir vücut şekli oluşturmayı sağlar.

    İdeal bir liposuction hastası:

    1- Çok şişman olmamalı. Liposuction bir zayıflama yöntemi değildir. BMI 30 üzerinde olan hastalar liposuction için uygun değildir.

    2- Çok zayıf da olmamalı. Çünkü şekil bozukluğu yağ kaynaklı değilse o zaman liposuction yapmanın da bir anlamı yoktur.

    3- Deri çok gevsek olmamalı. Çünkü eğer deri çok gevşekse yağ alındıktan sonra derinin toparlaması mümkün olmayabilir.

    4- Hasta mümkün oldukça genç olmalı. 45-50 yaşından sonra liposuction cok uygun bir yöntem olmaz. Derinin toparlanması zordur.

    5- Deride çatlaklar ve sellulit görünümü ne kadar fazlaysa liposuction’in başarısı da o kadar düşüktür.

    Bu bahsettiğimiz liposuction yöntemleri ile ideal bir hastada benzer sonuçlar alinir. Ultrasonik liposuction ve vaser yöntemi diğerlerine göre daha iyi bir deri toparlanması saglar. Lazer liposuction yöntemi ise diğerlerine göre daha kısa bir yöntemdir bazen yağı almaya bile gerek yoktur ancak küçük alanlarda uygulanabilir.smartlipo ile büyük bir alanda liposuction yapmak mümkün değildir.

    VHD bütün bu sınıflandırmalar ve indikasyonlarin neresinde kalır? VHD liposuction’ in bittiği yerde baslar. Çok güzel vücudu olan bir erkek veya bayan hasta, daha önce çok güzel bir liposuction yaptırmış herhangi birisi, zayıf olduğu için, vücudundaki kontur bozuklukları için plastik cerraha başvurduğunda reddedilmis bir hasta, vücudunun sadece güzel değil mükemmel görünmesini isteyen herkes aslında uygun bir VHD adayıdır.

    VHD vaser cihazıyla yapılan üç boyutlu bir liposculpturing işlemidir. Gerçek anlamda hastanın vücudu, heykeltraşın mermeri işlemesi gibi islenir. Güzel bir vücut yapmak demek düz bir karın, ince bir bel dümdüz basenler oluşturmak demek değildir. Aksine gerekli yerlerde kıvrımların oluşturulup aynen bir resimde olduğu gibi gölgelerin verilmesi demektir. Özellikle erkek hastalarda yapılan liposuctionlarda hiç de güzel sonuçlar görmüyoruz. Halbuki VHD liposculpture ile erkekde karın bölgesinde baklava dilimi kaslar oluşturulabildiği gibi, pektoral bölgede göğüs kaslarının ortaya cıkartılmasına ek olarak, latissimus dorsi, m. serratus, oblque, m. trapezius, musculus paravertebralis, deltoid, biceps, triceps belirgin hale getirilebilir. Yani olay yağ fazlalıklarını almaktan çıkıp klasik anlamda heykel gibi bir vücut yapmaya dönüşür. Kadınların hi-def liposculpturunda tabii ki ortaya çıkartılacak kaslar ve gölgelerin yeri farklıdır. Ama amaç aynıdır. Kontur bozuklukları düzelmiş daha zayıf bir vücut değil, klasik anlamda güzel, atletik görünümlü bir vücut elde etmek.

  • Yaza veda ederken üst solunum yolu hastalıklarına dikkat

    Yaza veda ederken üst solunum yolu hastalıklarına dikkat

    Yaza veda ederken üst solunum yolu hastalıklarına dikkat | 2Sonbahar ile beraber özellikle anaokulu, kreş, okul gibi çocukların kalabalık olduğu yerlerde üst solunum yolu hastalıkları da daha sık görülüyor. Çoğu zaman soğuk algınlığı grip vakaları ile karıştırılıyor. Oysa ikisi farklı virüs mikropları ile meydana gelen, farklı ama benzer belirtileri olan hastalıklar. Universal Çamlıca Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Asuman Akça, yaza veda ederken üst solunum yolu hastalıkları, dikkat edilmesi gerekenler ve doğru tedavi yöntemleri ile ilgili bilgiler verdi.

    Güneşli, sıcak ve güzel yaz günlerinin sonuna yaklaşırken sonbahar ile beraber özellikle anaokulu, kreş, okul gibi çocukların kalabalık olduğu yerlerde üst solunum yolu hastalıklarının da sık görüldüğü bir gerçek. Üst solunum yolu enfeksiyonları aynı zamanda çocuklarda en sık rastlanan hastalıklar.

    Universal Çamlıca Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Asuman Akça öncelikle hastalıkla ilgili şu tanımı yapıyor:

    Gırtlakta bulunan ses tellerimizi sınır olarak alacak olursak, bu bölgenin altı, alt solunum yollarını teşkil eder, üst kısım ise üst solunum yollarını kapsar. Buraya açılan sinüsler ve orta kulak boşluğu ile birlikte yutak, bademcikler ve geniz dokusu hep bu bölge sınırları içindedir. İşte bu bölgenin çeşitli mikroorganizmalar virüs veya bakteri vs ile meydana gelen hastalıklarına üst solunum yolu enfeksiyonları diyoruz ki en sık nedeni virüs dediğimiz mikroplar, daha az sıklıkla çocuklarda sık duyulan beta bakterisi gibi bakterilerdir. Akut yani birdenbire oluşan soğuk algınlığı veya halk dilinde nezle, grip, bademcik ve yutak enfeksiyonu, sinüzit, kulak iltihabı gibi hastalıkları güz mevsiminden itibaren sık görmekteyiz.

    Çoğu zaman soğuk algınlığı tablosunun gerçek griple karıştırıldığına dikkat çeken Dr. Asuman Akça bunların farklı virüs mikropları ile meydana gelen, farklı ama bazıları benzer belirtileri olan iki hastalık olduğunu belirtiyor. Akça, soğuk algınlığı ile ilgili şu bilgileri verdi:

    Soğuk algınlığına neden olabilecek yaklaşık 200 ayrı virüs mevcuttur ancak bunlar içinde en sık rhinovirüsler soğuk algınlığına neden olur (nadiren bazı bakteriler de aynı tabloyu ortaya çıkarabilirler). Rhinovirüsler akut bir şekilde en sık sonbahar ve kış aylarında çocukları oldukça sık (bir kış sezonunda 5- 8 kez) hastalandırır. Hatta üst solunum yolu enfeksiyonu denince hep bu tablo akla gelir çünkü en sık görülen akut solunum yolu hastalığı budur. Sıklıkla burun tıkanıklığı, burunda sulu şeffaf akıntı, hapşırık, bazen hafif ateş boğazda yanma ve öksürük gibi bulgularla başlar. Sağlıklı olan ve alta yatan bir hastalığın bulunmadığı çocuklarda soğuk algınlığı genellikle problemsiz seyreder, ancak küçük bebekler burun tıkanıklığı nedeniyle huzursuzdur. Beslenme bozulur, hatta nadiren solunum sıkıntısı görülebilir. Buna hastalık nedeniyle iştahsızlık ve geceleri uyuyamama da eklenince annelerin de huzuru kaçar. 3- 4 gün sonra burun akıntısı koyulaşır.

    Yaza veda ederken üst solunum yolu hastalıklarına dikkat | 3Gereksiz antibiyotik kullanmamak gerekir

    Universal Çamlıca Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Asuman Akça, soğuk algınlığı durumlarında gerek görülmedikçe antibiyotik kullanılmaması gerektiğini özellikle belirterek şunları söyledi:

    Soğuk algınlığında ateş varsa genellikle üç günde düşer, özel bir tedavi gerektirmeden bir haftada iyileşme oranı çok yüksektir. Nadiren bazı bronşial aşırı duyarlılığı olan, alerjik ve hassas çocuklarda hışıltılı öksürüğe neden olarak astım gibi bir tablo oluşturabilirse de, bu durum çok sık görülmez (Halk arasında ‘nezlesi göğsüne indi’, tabiri bu durumu iyi yansıtmaktadır). Üç gün sonra tekrar ateş olursa kulak iltihabı, bronşit, zatürree gibi durumlar aranır, bu tür komplikasyonlar olmadıkça antibiyotiklerin nezlede asla yeri yoktur. Gereksiz antibiyotik kullanımı hem dirençli bakterilerin oluşmasına neden olacak hem de komplikasyonları oluşmadan önlemek gibi bir durum yaratmayacaktır. Gereksiz ilaç kullanımının milli servet kaybı ve çocuğun vücuduna olan yan etkileri ve bağırsak, yutak gibi yerlerde bulunan çok faydalı probiyotik bakterileri yok etme gibi olumsuz durumlara yol açtığı da akıldan çıkarılmamalıdır. Koyulaşan burun akıntıları ve öksürük telaşa ve yine antibiyotiğe başvurmak gibi bir hataya yol açabilmektedir. 7- 10 günden fazla süren koyu akıntı, 10 günden fazla ve artan öksürük ve ateşin tekrarlaması durumunda ancak doktor antibiyotik başlayacaktır. Tedavide burun açıklığını sağlamak amacıyla serum fizyolojikli damlalar çok abartmadan ve beslenmeden 15- 20 dakika önce kullanılabilir, alınan sıvıyı artırmak, ateş varsa ateş düşürücü kullanmak yeterli olur. Ev ortamında sigara içilmemeli, odanın nemi uygun olmalıdır.

    Grip, soğuk algınlığı ile karıştırılmamalı

    Universal Çamlıca Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Asuman Akça, gribin de soğuk algınlığı gibi başladığını belirterek, iki hastalık arasındaki farklılıkları belirginleştirmek amacıyla şu bilgileri verdi:

    “Grip, tıp dilindeki adıyla influenza, influenza virüslerince oluşturulur, üst solunum yollarında başlayıp, özellikle yüksek risk gruplarında (akciğer hastaları, astım, müzmin bronşit ve kalp rahatsızlığı olan hastalar, müzmin böbrek hastaları, bağışıklık sistemi baskılanmış hastalar, AIDS, kanser, organ nakli yapılmış kişiler, şeker hastaları, üç ayın üstündeki gebeler, altı ayın üstündeki bebekler, yüksek riskli hastalarla temasta olan kişiler) daha sık olmak üzere alt solunum yollarını da hastalandırarak bronşit ve zatürre yapabilir. Toplumsal ve bazen kıtalar arası salgınlara neden olabilen bir hastalıktır. Soğuk algınlığı gibi akut başlar ama yüksek ateş, baş ağrısı ,belirgin bir yorgunluk hissi, üşüme, titreme, en tipik özelliklerinden biri olan yaygın kas ağrıları ve gittikçe artan öksürük gibi bulgularla seyreden çok daha ağır bir tablodur.

    Soğuk algınlığından farklı olarak aşısı olan bir hastalıktır. En sıklıkla a ve b tipi influenza virüsleri tabloyu meydana getirir. Kalabalık yaşam (kışla, kreş, okul, iş merkezleri, hastane ve sağlık birimleri gibi) bulaşmayı hem kolaylaştırır hem de arttırır.

    Gripten korunma ve tedavi konusunda bilinçlenmek önemli

    Riskli gruplar ve sağlık çalışanlarının mevsimlik grip aşısı olmaları, gribe karşı korunmak açısından önem taşıyor. Aşı için en uygun zaman ise Eylül –Ekim ayları. Hastalık enfeksiyonu alan kişilerden solunum yolu ve direkt temasla geçer ve kuluçka süresi 2- 3 gündür. Çoğu zaman yatak istirahatine gerek duyulur, bu da iş gücü kaybı ve okul devamsızlığına neden olur. Yine soğuk algınlığından farklı olarak hastalık seyri esnasında sinüzit, kulak iltihabı, zatürre ve bronşit gibi komplikasyonlar daha çok görülebilir ve ayakta değil genellikle yatarak atlatılır. Sağlıklı kişilerde bir haftada geçirilir. Soğuk algınlığı gibi, viral bir hastalık olduğundan bunda da gerekmedikçe antibiyotik kullanılmaz .

    Yatak istirahati ve bol sıvı, taze meyve ve uygun besin desteği, gerektiğinde doktor tarafından önerilmişse öksürük ilaçları, ateş varsa ateş düşürücüler, gerçekten gerekli ise ve komplikasyon varsa hekim tavsiyesi ile uygun antibiyotikler gibi ilaçlar kullanılabilir. Her iki hastalık da bir kış sezonu boyunca sık görülebilir ve özellikle soğuk algınlığı birden fazla kez geçirilebilir. Çünkü ikisi de kalıcı bir bağışıklık oluşturmaz. Bulaşmayı önlemek için el yıkamaya özen göstermek etkili bir yöntemdir. Bebekleri en az bir yıl anne sütü ile beslemek, odaları sık havalandırmak, sigaraya asla izin vermemek, yaz aylarında çocukların deniz ve güneşten azami faydalanmasını sağlamak, Omega 3 desteği (balık yağı), kefir, doğal ve katkısız beslenme ve yetişkin çocuklara spor yaptırmak gibi önlemler, her iki hastalıktan korunmayı ya da çok hafif atlatmayı mümkün kılabilir.

    Universal Hastaneler Grubu Hakkında

    Kurulduğu 1974 yılından bu yana büyüyerek gelişen Universal Hastaneler Grubu, 1,500’e ulaşan yatak kapasitesine sahip genel ve branş (onkoloji) hastaneleriyle, Türkiye’nin en büyük özel hastane zincirlerinden biridir.

    Universal Hastaneler Grubu, aralarında onkoloji, karaciğer ve böbrek nakli, tüp bebek, kardiyoloji ve kalp cerrahisi, beyin cerrahisi ve ortopedi gibi branşlarının da olduğu geniş bir hizmet yelpazesiyle dünya standartlarında, kaliteli, güvenilir ve en üst düzeyde sağlık hizmeti sunmaktadır.

    Grup halen, İstanbul’da Taksim Alman, Çamlıca, İtalyan, Aksaray ve Kadıköy hastaneleri olmak üzere beş, ülke genelinde Bodrum, Bursa, Diyarbakır, İzmir, Karabük, Konya Ereğli, Manisa, Malatya ve yurt dışında ise Arnavutluk-Tiran’da olmak üzere toplam 14 hastaneyle faaliyet göstermektedir.

  • PRP nedir ? PRP nasıl uygulanır ?

    PRP nedir ? PRP nasıl uygulanır ?

    PRP nedir ? PRP nasıl uygulanır ? | 4Op. Dr. Naci Çelik PRP hakkında bilinmesi gereken her şeyi bizlerle paylaştı.

    1. PRP nedir, PRP nasıl uygulanır?

    PRP yani Platelet Rich Plazma (Platelet/Trombosit Yönünden Zenginleştirilmiş Plazma) yöntemi ilk olarak 15 yıl önce stomatolojistlerin (Diş cerrahları) yaşlılara yerleştirdikleri titanyum implantların diş etleri zayıfladığı için kısa sürede düşmesini önlemeye yönelik bir çözüm aramaları sonrası geliştirildi. Öyle bir madde üretilmeliydi ki bu madde diş etine yerleştirildiğinde yumuşak olan bölge güçlenmeli ve ve implantı tutabilmeliydi. Bu güçlendirici maddenin vücut tarafından kabul edilmesi ve zaman içinde vücuttan atılmaması da gerekiyordu. Kanı santrifüje ettikten sonra pıhtılaştırdılar ve sert bir jel haline dönüşmesini sağladılar. Santrifüje edilmiş kanın ilk kullanımı uzun yıllar önce Japonya’da, sonraları İspanya ve Amerika’da başladı.

    PRP medikal bir uygulamadır. Sadece doktorlar tarafından yapılmalıdır. Doktor hastasını muayene ettikten sonra içinde özel bir jel bulunan küçük tüplerin içine az miktarda kan alır ve santrifüj işlemi uygular. Bu işlemin sonunda tüplerdeki kan bileşenlerine ayrılır: yani her mililitresinde yaklaşık 200.000 trombosit bulunan bu kanın kırmızı hücrelerden oluşan kısmı ayrılır, böylece mililitrede 1,5 milyona kadar trombosit yoğunluğuna sahip olan bir jel elde edilir. İşte buna PRP adı verilir. Trombositlerin kanın pıhtılaşması ile ilgili işlevleri var, fakat aynı zamanda bir doku hasarının iyileşmesini sağlayıcı özellikteki büyüme faktörlerini de salgılıyorlar. Dolayısıyla santrifüj işlemi uygulanan kandan elde edilen PRP, yani trombositi bol olan kısım ya mezoterapi yöntemiyle ya da maske haline getirilerek yüz, boyun, saç, vs istenen bölgeye uygulanıyor. Böylece dokulardaki hasarın ya da yaşlanmanın etkilerini geriye çevirecek doğal büyüme faktörleri istenen bölgeye verilmiş oluyor.

    Aslında önerilen yöntemle elde edilen iki farklı kan ürünü var; biri PRP diğeri de trombin serum. Bunlar iki farklı tüple elde ediliyor. PRP tüpünde kanın pıhtılaşmasını önleyen bir madde bulunuyor. Diğer tüpte ise aksine kanın pıhtılaşmasını sağlayarak bu trombositlerin dolgu maddesi gibi kullanılmasını sağlayan trombin var. Bu ikisi bir arada kullanıldığında deride yenileyici etki daha güçlü biçimde ortaya çıkıyor.
    Yani kendi kanınızdan dolgu maddesi yapılıyor ve, yüzdeki temel kıvrımlara ve ince çizgilere uygulanıyor.

    Hyaluronik asit içeren dolgu maddeleri 6-8 ay kadar dayanır. Dolgulu PRP hem kendi kanınızdan üretilir hem de doldurulan bölgedeki deri yaşlanmasına karşı geri sayım başlatan biyolojik bir süreci tetikler! Yani sadece doldurmaz aynı zamanda savunması zayıflamış, zamanın veya çevrenin yıpratıcı etkilerine karşı savaşmada yenik düşmüş bölgeye destek göndermiş olur.

    2. PRP bir tür kök hücre tedavisi midir?

    PRP bir kök hücre tedavisi değildir. Ancak dolaylı yoldan kök hücreler üzerinde çalışır. Trombositlerin içindeki büyüme faktörleri deri hücrelerine fibroblast üretme mesajını ileten birer uyarandır. Fibroblastlar da kolajen ve elastin üretmek için anahtar niteliğindeki yapılardır. Dolayısıyla Regenkit PRP bütün bu süreci başlatan trombosit sayısını çoğaltarak dolaylı olarak kök hücreler ile çalışır, çünkü dolgu uygulaması sonrasında deride oluşan fibrin ağları ortamdaki kök hücreleri de kendi yapısında toplar. Ayrıca son yıllarda plastik cerrahlar yağ enjeksiyonu ameliyatları sırasında hastadan alınan kanla elde edilen PRP’ yı hastadan alınan yağ içine karıştırarak yağ enjeksiyonu uygulamasına başlamışlardır. Bu verilen yağın tutma olasılığını arttırmaktadır. Yine karın germe, yüz germe, meme dikleştirme ve küçültme gibi ameliyatlarda operasyon alanına ve insizyon hattına PRP uygulaması yapılması kanama, kötü yara iyileşmesi vb problemleri azaltmaktadır.

    3.PRP’nin herhangi bir yan etkisi ya da enfeksiyon riski var mı?

    Şayet doğru kit kullanılırsa (Regenkit) hiçbir riski ve yan etkisi yoktur. Çünkü Regenkit her seans için tek kullanımlık enjeksiyon ve tüp içeren bir kittir. Son derece güvenlidir. Yan etkisi de olamaz çünkü sizden alınan size, sadece size fazlasıyla geri verilmektedir.

    4.PRP’nin gözle görülen sonuçları nelerdir?

    Cilt daha parlak ve canlı görünür. Özellikle yüz bölgesinde karşılaştığımız güneş ve yaşlılık lekeleri yumuşar, göz altı bölgesi torbalanmalar ve mor renk değişikliklerinde düzelme olur. İnce çizgiler yumuşar. İnsanlar “Çok genç görünüyorsun. Estetik ameliyat mı yaptırdın?” diye sorabilirler. Oysaki son derece doğal bir yöntem olan PRP sadece zaten sizde olanı size daha güçlü bir şekilde geri verir. Bu da cildinizin savunma mekanizmasıdır. Bir güzel tarafı da PRP’nin etkileri uygulama yapılan bölgenin çevresinde de görülür. Yüze yaptırdığınızda saçlarınız da canlanır örneğin.

    5. PRP uygulamalarında nasıl bir protokol izleniyor? Sonuç almak için kaç seans yaptırmak gerekir ?

    Mezoterapi ile uygulanan uygulamalı PRP 15’er günlük aralarla 3-4 seans yapılır. 8-10 ay sonra 3-4 seanslık bir kür daha yapılır. Dolgu ve mezoterapinin bir arada uygulandığı bir başka protokol de var, burada da PRP 21-28 gün arayla 3 seans uygulanır. Altı ay sonra doktor hastasını kontrol eder. Şayet hasta menopoz dönemindeyse ya da sigara, alkol gibi kötü alışkanlıkları varsa doktor 1 kür daha yapmaya gerek duyabilir. Kişi kendine iyi bakıyorsa, sağlığına dikkat ediyor, cildini UV ışınlarından koruyor ise 2.kür için 1 hatta duruma göre 2 yıl beklenir.

    Aslına bakarsanız sadece PRP değil genel olarak neşterli ve neştersiz estetik uygulamalarına Kore ve Çin’de büyük ilgi var. Çünkü bu ülkelerdeki kadınlarda genç görünme ve genç kalma konusu takıntı haline gelmiş durumda. Japonya, Kore ve Filipin’de de kadınlar bu tür uygulamalara çok ilgi gösteriyorlar.

    Kadınlar Külübü Özel Röportaj

  • Sadece diş fırçalamak yetmez !

    Sadece diş fırçalamak yetmez !

    Dişler ağzın sadece %25’ini kaplar. Bu yüzden dişleri mükemmel fırçalamak bile ağzın tamamını temizlemeye yetmez.
    AĞZINIZA GEREKEN ÖZENİ GÖSTERİYOR MUSUNUZ?

    Ağzınız, onunla yer, onunla iletişim kurarsınız! Hatta ölümsüz sevginizi onunla gösterirsiniz. Yaşamsal bir organ olan ağzınız, hayattaki en iyi şeylerden keyif almanıza yardımcı olur. Fakat ona gereken değeri verip en iyi şekilde bakıyor muyuz?

    Yapılan araştırmalara göre, ağızdaki bakterilerin gruplaşarak oluşturduğu plak tabakası, diş eti hastalıklarının bir numaralı sebebidir. Peki acaba sizde diş eti hastalığı olup olmadığını nasıl anlarsınız:

    • Diş etleriniz hassas, şiş veya kırmızı mı?

    • Dişlerinizi yumuşakça fırçaladığınız halde diş etleriniz kanıyor mu?

    • Veya ne yediğinizden bağımsız olarak ağız kokusu probleminiz var mı?

    O zaman sizde de, pek çok insanda görülen diş eti problemi var demektir.

    Diş eti problemlerine karşı savaşmak için, ağzınızın tamamındaki plak tabakasını derinlemesine temizlemeniz gerekir. Sadece dişleri fırçalamak, bunun için yeterli değildir.

    Dünyada ilk olarak 116 yıl önce piyasaya sürülen, dünyanın 1 numarası Listerine®, artık Türkiye’de tüm marketlerde.

    İlk 2008 yılında eczane kanalında satışa sunulan ve üç senedir Türkiye’de 2000’in üzerinde diş hekimine tanıtılan Listerine® ağız bakım ürünü, diş hekimlerinden tam not aldı.

    Yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’de kendi ağız bakımı için ağız bakım ürünü kullanan diş hekimlerinin %85’i, Listerine®’i tercih etmektedir.*

    Listerine® diş fırçalama sonrasında kalan ve plak oluşumuna neden olan bakterileri %97’ye kadar temizler.

    Günde 2 kez kullanıldığında plak oluşumuna karşı 24 saat korur. Nefesinizi tazeler.

    Değişik tatlarda ürün çeşitleri ile 250 ml ve 500 ml ambalaj boyları ile eczanelerden sonra artık marketlerde.

    Sadece diş fırçalamak yetmez ! | 5

    Listerine® 250 ml Tavsiye edilen tüketici fiyatı: 8,90 TL
    Listerine® 500 ml Tavsiye edilen tüketici fiyatı: 14,90 TL

    Fırçanın başladığını Listerine® bitirir.
    *Listerine®’in tanıtıldığı 298 diş hekimi üzerinde, Aralık 2010’da yapılmış bağımsız Nielsen Pazar araştırmasına göre.

    SADECE DİŞ FIRÇALAMAK YETMEZ!
    FIRÇALAMA SONRASI LISTERINE STAY WHITE AĞIZ BAKIM ÜRÜNÜ İLE TEMİZLENEN DİŞLER DAHA BEYAZ

    Ağız ve diş bakımının tam yapılmadığı durumlarda diş çevresinde biriken yiyecek artıkları bakteri plağı oluşumuna ve ağız kokusuna neden olur. Ağızdaki temizlenmemiş plak tükürük ile birleşerek tartar (diştaşı)oluşturur. Biriken tartar sebebiyle dişeti iltahaplanabilir, çekilebilir ve ileri safhalarda diş kaybedilebilir.

    Diş fırçalama sonrasında kalan ve plak oluşumuna neden olan bakterileri ağız bakım ürünüyle temizlemek gerekir.

    Listerine® StayWhite ağız bakım ürünü diğer Listerine® ağız bakım ürünleri çeşitlerinin de sahip olduğu plak oluşumunu engelleyen ve diş iltihaplanmasını önleyen etkisinin yanı sıra anti-tartar etkiyi ek bir içerik ile daha kuvvetli bir şekilde sunmaktadır.

    Listerine® StayWhite ağız bakım ürünü günde 2 kez kullanıldığında plak oluşumuna karşı 24 saat koruma sağlar.

    Listerine® StayWhite ağız bakım ürünü esansiyel yağ içeriği ile plak oluşumunu azalttığı gibi Çinko Klorür içeriğiyle tartar birikimini azaltır ve bu sayede diş lekelerini önler.

    Listerine® StayWhite’ın leke oluşumunu önlemek için plak ve tartar birikimini azalttığı klinik olarak kanıtlanmıştır.
    Dişleri daha temiz, parlak ve doğal beyazlığında tutar.

    Sadece diş fırçalamak yetmez ! | 6

    Listerine® StayWhite 250 ml Tavsiye edilen tüketici fiyatı: 8,90 TL
    Listerine® StayWhite 500 ml Tavsiye edilen tüketici fiyatı: 14,90 TL

    *Listerine® ‘in StayWhite çeşidi sadece eczanelerde satılır.

  • Bölgesel yağlardan kurtulmak isteyenlere: Liposhaping

    Bölgesel yağlardan kurtulmak isteyenlere: Liposhaping

    Bölgesel yağlardan kurtulmak isteyenlere: Liposhaping | 7Liposhaping, fazla kiloların depolandığı kol, gıdı bölgesi, kalça, baldır, bacak ve diz arkası, bel gibi alanlara estetik biçim vermek için kullanılıyor. Kısa sürede sonuç alınan, az ağrılı bir yöntem olduğu için hastalar bu yöntemi tercih ediyor. Üstelik işlem sırasında lokal anestezi uygulandığı için hasta ameliyat sonrası normal hayatına devam edebiliyor.

    Liposhaping, bölgesel olarak toplanmış fazla yağ birikimlerini uzaklaştırma ve vücut konturlarını şekillendirmeye yönelik bir girişim olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik bu işlem başarılı sonuçlar vermenin yanı sıra aynı zamanda son derece de güvenli.

    Transmed Saç & Kozmetik Cerrahi Kliniği’nden Op. Dr. Uğur Dikmen Liposhaping işlemi hakkında bilinmesi gerekenler hakkında şunları söylüyor:

    İşin sırrı ince kanüller kullanmak

    Liposhaping kavramının temel farkı işlemde kullanılan kanüllerin boyutu ve cilt altına verilen sıvı miktarının emilen miktara oranıdır. Liposhaping, çok daha ince mikrokanüllerle, diğer tekniklerde kullanılan sıvı miktarının genellikle iki katının kullanılmasıyla gerçekleştirilir.

    Vücudun alt yarısı, üst yarısından bir beden büyük olanlar için ideal

    Liposhaping, vücudun her bölgesine uygulanabilen son derece güvenli bir girişimdir. İnatçı karın yağları, jokey pantolonu görüntüsü yaratan fazlalıklar, diz üstü, bacak içi, ayak bileği, bel kenarı, gıdı bölgesi, kol altı yağları ve hatta sutyen izi yaratan sırt yağları bu yöntemle inceltilebilir.

    Liposhaping yaptırmaya en uygun adaylar, vücutlarının belirli bölgelerinde yağ fazlalıkları bulunan, elastik cilde sahip normal ağırlıktaki kişilerdir.

    Lokal anestezi altında yapılan son derece güvenli bir girişim

    Liposhaping işleminde, liposuction’dan farklı olarak lokal anestezi uygulanır. Bu nedenle çok daha güvenlidir. Genel anesteziden doğabilecek riskler yoktur.

    Dikiş yok, iz yok, pürüz yok

    Çok ince kanüllerle çalışıldığı için, dikiş gerektirmez. Dolayısıyla operasyon bölgesinde dikiş izi kalmaz. Dokulara ve damarlara zarar vermeyen hassas kanüllerle çalışıldığından oluşabilecek hafif morluk ve kızarıklıklar minimum seviyededir. Bunlar operasyonu takiben en fazla on gün içerisinde kaybolur.

    Yağ birikmesinin olduğu yere bir çeşit anestezik solüsyon karışımı olan tümesans serumu verilmesi sayesinde bölgeden alınacak yağ kitlesi tamamen akışkan hale getirilir. Böylece, işlemin yapıldığı yağlı bölgelerin daha kolay tespit edilmesi ve yağların daha homojen şekilde emilmesi mümkün olur. Girişim sonrasında düzensizlikler ve pürüzler oluşmaz. Mikrokanül kullanımı daha az çaba gerektirir ve cerrahın mikrokanüllerin yönü ve konumlarını daha kolay kontrol etmesine olanak sağlar. Girişimde kesin sonuç elde edilirken daha yumuşak ve nazik hareket edebilmek mümkündür.

    Liposhaping kimlere uygulanabilir?

    Bu operasyon öncesinde fiziksel olarak sağlıklı, psikolojik açıdan dengeli ve beklentilerinizde gerçekçi olunmalıdır. Yaşınız önemli değildir; bununla birlikte, çok ileri yaştaki hastaların cildi elastikiyetini kaybetmiş olabilir ve cilt yapısı daha sıkı olan genç hastalarda elde edilen sonuçların aynıları elde edilemeyebilir. Vücutlarında çok geniş bir bölgeye yayılmış aşırı yağ birikmeleri olan bireyler de tumesans (tumescent) liposhaping yaptırmak için uygun aday sayılabilirler. Bu kişilerde yağ miktarı göreceli olarak azaltılır.

    Dört haftada bikini formuna kavuşabilirsiniz

    Liposhaping girişiminde hızlı iyileşme sağlanır ve normal yaşantınıza dönmeniz çok daha kolay olur. İşlem bittikten hemen sonra yürüyerek evinize gidebilirsiniz. Hastalar uygulamanın hemen ardından bile gözle görülür değişiklikleri fark edebilirler. Bununla birlikte, üç hafta sonra çok daha yoğun bir iyileşme görülür. İşlemden yaklaşık üç ay sonra ise nihai vücut konturu ortaya çıkmış olur. Uygulama sonrasında aynı gün sosyal hayata geri dönülebilir ve dört ila altı hafta içinde bikini giyebilecek forma kavuşulur.

    Transmed’de başarıyla uygulanan Liposhaping tedavisi hakkında daha ayrıntılı bilgi almak ve bir konsultasyon randevusu oluşturmak için http://www.transmed.com.tr/ adresini ziyaret edebilirsiniz. Sağlığınız için lütfen sadece profesyonel çalışan klinikleri tercih ediniz.

    Transmed Saç & Kozmetik Cerrahi Kliniği
    Adres: Fulyalı Sokak No:7 İç Levent, 34330 İstanbul, Türkiye
    Telefon: 0212 281 1300
     
    Transmed hakkında:
    Transmed, 1994 Şubat ayında, İstanbul’da, Dr. Melike Külahçı tarafından, ileri teknik Saç ve Kozmetik Cerrahi hizmetlerini sunmak üzere uluslararası bir tıp merkezi olarak kurulmuştur. Türkiye’de saç nakli cerrahisinde Foliküler Ünite Transplantasyonu tekniğini uygulamasıyla adını duyuran Transmed, 1998 yılında Epilight ve Alexandrite Laser ile Lazer Epilasyonu Türkiye’ye tanıtmış, daha sonra da ayakta Liposuction olarak da bilinen Liposhaping ile birlikte Kozmetik Cerrahi hizmetlerini sunmaya başlamıştır.

    Saç nakli cerrahisi alanında Türkiye’de ve dünyada öncü olan Transmed’in kurucusu ve Medikal Direktörü Dr. Melike Külahçı, ESHRS (Avrupa Saç Restorasyon Cerrahisi Derneği) Kurul Üyesi ve ISHRS (Uluslararası Saç Restorasyon Cerrahisi Derneği) Kurul Guvernörü’dür. Transmed ekibi, 2011 yılının Mayıs ayında saç alanında dünyanın en iyi araştırmacı ve cerrahlarını The Next Big Thing konferansında İstanbul’da bir araya getirerek konferansa ev sahipliği yaptı.

    Dünyanın alanında duayen kabul ettiği 30 başarılı cerrahtan biri olan Dr. Melike Külahçı Medikal Direktörlüğü’nde Transmed’de saç nakli ve saç tedavileri, dünyayla aynı anda en güncel teknikler ile uygulanmaktadır. Bugün Transmed, büyük operasyon kapasitesi ve yüksek başarı yüzdesiyle, her yıl 47 ülkeden yabancı hasta çekmektedir.

    Transmed’de başarıyla gerçekleştirilen kozmetik cerrahi uygulamaları ise şu şekildedir: Liposhaping, göğüs büyütme, göğüs küçültme, göğüs dikleştirme, karın germe, jinekomasti (erkeklerde meme küçültme),kulak estetiği (otoplasti), yüz germe, göz kapağı, burun operasyonu, yağ enjeksiyonu, çene implantı.

    Cerrahi olmayan ancak medikal profesyonellik gerektiren selülit ve incelme tedavileri, akne izleri ve cilt lekelerinin tedavisi, doğum ve liposuction sonrası deri tedavileri, vücut sıkılaştırıcı ve gençleştirici medikal cihazlı uygulamalar ise Transmed’in sunduğu kozmetik çözümler arasında yer almaktadır.

    Transmed; Türkiye, ABD, Almanya, Fransa, Benelux ülkeleri, Yunanistan, Rusya, Mısır ve Kuveyt’te başarıyla faaliyet göstermektedir.

  • Düğün öncesi estetik

    Düğün öncesi estetik

    Evlenecek çiftler başta botoks ve dolgu olmak üzere, diş beyazlatmadan belini inceltmeye kadar, düğünden önce birçok operasyona ‘EVET’ diyor.

    Düğün öncesi en sık yaptırılan operasyon…

    Fotoğraflarda iyi görünmek için artık diyet yeterli olmuyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, evlenecek çiftler başta botoks olmak üzere, diş beyazlatmadan yağ aldırmaya kadar pek çok operasyona ‘evet’ diyor.

    512 nişanlı kadın ve 509 damat adayına yöneltilen, evlenmeden önce estetik tedavi görmeyi düşünüp düşünmedikleri sorusuna kadınların yüzde 58’i ve her 3 erkekten biri “evet” yanıtı verdi.

    Araştırmasına katılan kadınların yüzde 11’i ve erkeklerin de yüzde 9’unun, daha önce bu tür operasyonlar geçirdiklerini söyledikleri kaydedildi.

    Kadınların estetik ameliyat yaptırmayı istemelerinin en yaygın nedeninin, düğün fotoğraflarında iyi görünmek olduğu, yüzde 64’ünün, fotoğraflardaki güzel görüntünün, onların daha iyi hissetmelerini sağlayacağını söyledikleri bildirildi.

    Erkeklerin estetik ameliyat kaygısının daha çok eşlerini memnun etmekten doğduğu, her 5 erkekten 3’ünün, karşı tarafa daha çekici görünmek için estetik ameliyat olmayı düşüneceklerini söylediği belirtildi.

    kadınların istediği en popüler estetik ameliyat ve tedaviler, botoks (yüzde 68), diş beyazlatma (yüzde 62), yağ aldırma (yüzde 55), meme büyütme (yüzde 47) ve yüz estetiği (yüzde 43), erkeklerde ise dişlere kaplama yaptırma (yüzde 78), botoks (yüzde 62), saç ekimi (yüzde 41), yağ aldırma (yüzde 33) ve meme küçültme operasyonu (yüzde 25) olarak sıralanıyor.

    Düğün Estetiği

    En güzel duygulardan biridir evlilik. Bu süreçte her şey mükemmel olmalı. Gecenin yıldızı olan gelinler ise tüm bu heyecanın yanında kendilerini de yenileyerek kusursuz bir hayata merhaba demeye hazırlanıyorlar…

    Evlendikten sonra hayatı boyunca bakacağı düğün fotoğrafları…

    Düğün Estetiği
     
    Bekarlığa veda estetiği, için zaman önemlidir. Mesela burun ve germe ameliyatının düğünden 1 ay kadar önce yapılması gerektiğini vurguladı. Göğüs büyütme ameliyatı yaptırmak isteyen bir gelin adayının ise düğünden yaklaşık 3-4 hafta önce operasyona başvurması gerekir.
     
    Düğün öncesi hokka gibi bir buruna sahip olmak istiyorsunuz ama ameliyattan korkuyorsunuz. Hemen hatırlatalım! Dolguyla burun estetiği, 5-10 dk içinde yapılabilecek bir yöntem.
     
    Uygulanacak operasyonlar için bayanların, ameliyat ve düğün töreni arasındaki zamanlamaya dikkat etmesi durumunda balayında herhangi bir sorunla karşılaşmayacakları belirtilmektedir.
     

    Kadınlar Kulübü Üyemizin Düğün öncesi estetik ile ilgili araştırma sonucu bizlerle paylaştığı yazı:

    Uzun araştırmalarım sonucu düğün öncesi peri kızı gibi görünmek isteyen arkadaşlarımıza bir rehber hazırladım. Şimdi kısa vade ve uzun vadede düğün öncesinde istediğimiz görüntüye cerrahi veya ufak müdaheleler ile nasıl kavuşabileceğimize bir göz atalım.

    Uzun vadede neleri planlamalıyız :

    1- Burun Estetiği

    Süre:

    Düğüne 3 ay kala. Ama şahsi tavsiyem 6 ay önce bu ameliyatı olmanız gerekli. Ödemlerin inmesi burnun oturması, kimse anlamasın denmesi, oluşabilecek risklerin görülmesi ancak bu tarihleri buluyor.

    Fiyat :

    Fiyatı doktora göre 2.500-15.000 TL arasında değişmekte.

    Detaylar :

    Doktorunuzu çok iyi seçin ilk kriter fiyattan önce doktor olsun. İşte budur dediğiniz zaman da bütçenizi ayarlamaya çalışın. Makul faizli krediler var. Bir anda tüm ödemeyi çıkaramıyorsanız bir kısmını kredi alabilirsiniz. Bu arada ucuza ameliyat yapan doktor kötü, pahalıya ameliyat yapan iyi diye birşey yok. Önce doktorla iletişimizin otursun daha sonra da ameliyat sonuçlarını beğenin. Bu maalesef biraz da şans işi. Dua edin bahtsız bir hasta olmayın.

    2- Meme Estetiği

    Meme Büyütme

    Süre:

    Düğüne 2 ay kala. Aslında protezin tamamen yerine oturması ödemlerin yok olması 6 ay civarında oluyor. Ama aklınız başınıza sonradan geldi ya da maddi durumu anca denkleştirdiniz veya beyaz atlı prensinizi nihayet ikna edebilrdiniz. 2 ay kala ameliyat olabilirsiniz. 15-20 gün bile olur ama ödemlerden dolayı yaşanabilecek şekilsizlikler olabileceğinden gelinliğinizden firar etmeye çalışan memelerinizle düğün gecesi boyunca uğraşmak zorunda kalabilirsiniz.

    Fiyat:

    Yine geniş bir fiyat aralığı var 3.500 – 20.000 TL. Bu son rakamı neden söyledim forumda 9000€ fiyat veren doktor duyduğum için

    Detaylar :

    Burada fiyatı etkileyen unsurlar doktorun el becerisi ve kullanılacak protez markasının seçimi. Şimdi protezler çok çeşitlendi. Çok kaliteli doğal meme kıvamına yakın protezler var. Mutlaka iyi araştırın sonuçta vücudunuza yabancı bir madde girecek ve muhtemelen ömür boyu sizinle olacak. Doktorunuzdan vücudunuza koyduğu protezin sertifikası, belgesi, kitapçığı vs neyi varsa mutlaka isteyin. Bunları sizinle paylaşmaktan kaçınan birine rastlarsanız doktora ne kadar hayran olursanız olun uzaklaşın oradan. Hayat şakaya veya birilerinin deneği olmaya gelmez.

    Meme Küçültme / Dikleştirme

    Süre :

    Yine düğüne 2 ay kala. Ama izlerim tamamen iyileşsin istiyorsanız 1 seneyi gözden çıkarın. Çünkü bu operasyon izli bir operasyon. Uygulanan tekniğe göre meme başında, meme altında ve meme başında meme altına dik bir çizgi halinde izler kalma ihtimali yüksek.

    Fiyat :

    3.000 – 14.000 civarında değişmekte. Meme küçültme daha pahalı bir operasyon ve memenin büyüklüğü fiyatı etkiliyor.

    Detaylar :

    Ayrıca bu operasyondan duruma göre 2 hafta veya 1 ay öncesinde sigarayı bırakmış olmanız gerekiyor. Aman ben sigarayı bırakamam nolursa olsun derseniz bu ameliyatı olmayın. Çok ciddiyim risk almaya değmez. Sigara içen arkadaşınıza hiçbirşey olmayabilir sizin bütün dikişleriniz açılıp meme dokusu olduğu gibi ortaya çıkıp enfeksiyon nedeni ile meme ucu veya memenizin tamamını kaybedebilirsiniz. Evet çok korkunç bir yaklaşım ama örnekleri mevcut. O nedenle süreyi sigarayı bırakma durumunuzu da göz önüne alarak planlayın. Bu operasyon konusunda şahsi fikrim hamilelik, doğum, emzirme, kilo alıp verme dönemleri bitince bu ameliyatı olmanız. Sonuçta bu olaylar meme dokusunu tahrip edici durumlar ve ameliyattan sonra bu bahsettiğim durumları yaşarsanız yeni bir operasyona daha ihtiyaç duyabilirsiniz.

    3 – Liposuction

    Süre:

    Düğüne 6 ay kala. Ödemlerin inip vücudun şeklini bulması bu kadar zaman almakta.

    Fiyat :

    Yapılan bölgeye, doktora göre fiyat aralığı bayağı geniş 2.000 – 18.000 TL aralığında. Bu biraz uçuk sayılabilecek olan fiyat tüm vücudun bir heykel gibi şekillendirilmesi durumunda geçerli.

    Detaylar :

    Bu operasyon ideal kilosunda veya ideal kilosuna yakın olup sadece bölgesel fazlalıkları olan kişilere öneriliyor. Bir zayıflama operasyonu değil vücudu şekillendirme operasyonu. Çok değişik ticari isimleri var ama sonuçta kanüller yardımı ile vücuda girilip sorunlu bölgedeki yağ hücreleri uzaklaştırılıyorsa bunun adı liposuction ‘dır. Hafif ağrılı, morluk ve ödem olan bir operasyon sonrası süreci var. 3 hafta kadar korse giyilmesi gerekiyorKanüller vücutta minik delikler açıyor o nedenle operasyondan sonra iz kalmasın diye o bölgeleri güneşten korumalı.

    4- Çene Büyütme

    Süre :

    Protez ile yapılacaksa düğüne 2 ay kala. Dolgu maddesi ile yapılacaksa 2-3 hafta önce.

    Fiyat :

    Protez kullanılır ise 3.000 – 6.000 TL. Dolgu maddesi kullanılır ise 750 – 2000 TL

    Detaylar :

    Uygun durumlarda dolgu maddeleri ile çene ucunda büyütme sağlanabiliyor. Ortalama 1 ila 2 sene aralığında kalıcılığı var. Protez ile büyütmede ağrılı olmasa da biraz sıkıntılı bir nekahat dönemi var. 2 hafta kadar çenede uyuşukluk, konuşurken zorlanma hissi olabilir. Birkaç gün sdece sıvı ağırlıklı beslenme öneriyorlar. Eğer ağız içinden konulmuşsa enfeksiyon riski daha fazla o nedenle mutlaka önceden diş bakımı ile ilgili tedavileri bitirmek gerekiyor. Çeşitli materyallerde protezler var. Şahsen hepsinin + ve – lerini birkaç doktorla görüşüp değerlendirmek taraftarıyım.

    Kısa Vadede neler yapabiliriz :

    1 – Botoks

    Süre:

    Düğünden 3 – 4 hafta önce

    Fiyat

    300 – 800 TL aralığında

    Detaylar:

    Bence yaşlanmaya karşı cerrahi müdahaleleri geciktirebilen süper bir buluş. Yıllardır tikli hastaların tedavisinde kullanıldıktan sonra estetik cerrahiye de kazandırılan bir yöntem. Ayrıca migrenli hastalara iyi geldiği anlaşıldıktan sonra sadece migren için de yaptırılmaya başlanmış. Yapıldıktan sonra 7-10 gün içinde etkisini göstermeye başlıyor. İyi bir cerrah elinde harikalar yarattığı gibi, beceriksiz biri elde yaratığa dönüşülmesi muhtemel. Doktorun plastik cerrah olması gerektiği kanaatindeyim. Hem yüzünüde aydınlık bir ifade verdirebilir hem de dilerseniz düşük olan kaşlarınızı bir miktar kaldırtabilirsiniz. Genelde alın, göz kenarları ve kaş arasında yapılıyor. Ağız çevresine uygulatmayın oradaki kasların hareketsizliği size felçli görünümü verebilir. Tekrarlıyorum doğal, dingin bir ifade için çok iyi bir doktor bulun.

    2- Dolgu

    Süre :

    En az 3 hafta önce

    Fiyat :

    500 – 2000 TL aralığında

    Detaylar:

    Özellikle dudak dolgusu çok revaçta. Ama burun kenarından inen çizgilere yapıldığında da yüze oldukça genç bir görünüm veriyor. Kalıcılığı 8-12 ay aralığında olabileceği gibi 2-5 yıl arasında olanlar da var. Şahsi fikrim ben olsam uzun vadeli olanları yaptırmaya çekinirim. Çünkü seneler sonra komplikasyon yaşanabiliyormuş. Okuduklarım böyle en azından. Dudağa ilk defa yaptıracaksanız çok dikkatli olun ve doktorunuzla ne istediğinizi, size uygun olup olmadığını detaylarıyla konuşun. Yoksa bir ördek görünümüne kavuşup düğünü 1 yıl ertelemek zorunda kalabilirsiniz Ayrıca enjekte edilen dolgunun içeriğini, markasını mutlaka mutlaka öğrenin hatta kutusunu alıp saklayın. Ne olur ne olmaz. Bunları size vermek istemeyen doktordan da kaçının.

    Kadınlar Kulübü kullanıcı yorumları için DÜğün öncesi estetik

  • Vajinismusun iğnesi, ilacı yok; hipnozu, EFT’si var…

    Vajinismusun iğnesi, ilacı yok; hipnozu, EFT’si var…

    Vajinismusun iğnesi, ilacı yok; hipnozu, EFT’si var… | 810 Kadından birinde görülen ve gittikçe daha büyük oranda boşanma sebebi olarak ortaya çıkan vajinismus tedavisinde, hipnoz ve EFT ile başarılı sonuçlar elde etmek mümkün.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Ayşe Duman, “ tedavide amaç sadece cinsel birleşmeyi sağlamak değildir. Birleşmeyi engelleyen zihinsel sorunlar çözülmedikçe, vajinismus ile başlayan ve boşanma sebepleri arasında büyük bir oran teşkil eden cinsel sorunları atlamış oluruz.” dedi. “Vaginismus zihnin cinselliği algılaması biçimiyle ortaya çıkan ve kadının erkeği kendi içine alamaması olarak şekillenen bir sorundur “ şeklinde konuşan Dr. Ayşe Duman, genç kızlar üzerindeki baskının hastalığın görülme sıklığını arttırdığını da ifade etti.

    Genç kızlar üzerindeki ilk gece baskısı vajinismusu arttırıyor…

    Dr. Ayşe Duman, “Çoğu genç kız evlilik hazırlığı heyecanına ilk gece korkularını katar. Çünkü duyduğu ilk gece hikayeleri hep acılı ve kanlıdır. Cinsel kimliği ile barışık ve bilinçsel düzeyde cinselliğin ne olduğunu bilen, kendi istek ve arzularına kulak veren genç bayanlar bu korkulara pek de pabuç bırakmaz. Asıl sorun kadın cinsel kimliği ile barışık olmayan bayanlarda ortaya çıkar. Maalesef halen bazı aileler, kız çocuklarını kız olmanın ezikliğini hissettirerek, kız olmayı utanılacak bir durummuş gibi anlatarak büyütüyor. Genel kanı, kızların cinsellikten bir beklentisi olmadığı, erkek için mübah olan her şeyin, kız için yasak ayıp ve günah olduğudur. ‘Kadının evlilikten beklentisi kocasına eş, çocuklarına anne olmanın ötesine geçmemelidir’ yönlendirmesiyle büyütülen kızlar, cinselliği mutluluk kaynağı değil, acı ve ıstırap merkezi gibi görmeye başlıyor. İlk gece vajinismus ile ortaya çıkan sorunlar evlilikle birlikte büyüyor, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Öyle acıklı, öyle yürek burkan hikayelerle karşılaşıyoruz ki, bir doktor olarak, çözümü bu kadar basit bir sorun için bunca yaşananları görünce çok üzülüyorum”dedi.

    Kadınlar tedaviyi kocaları için istiyor…

    Dr Ayşe Duman “Vaginismus şikayeti ile gelen hastaya sorunu niçin çözmek istediğini sorduğumda aldığım cevapların yüzde 95’i ‘eşimi mutlu etmek için, eşime karşı vazifelerimi yapmak için, anne olmak için…’ şeklinde oluyor. Kadınlar çözüm noktasında bile kendi mutluluğunu yakalamak, cinsel doyuma ulaşmak gibi cevaplar vermiyor, veremiyor. Üstelik sağlıklı cinsel ilişki kuramıyor olmasına rağmen, sorunu görmezden gelip, tüp bebek yöntemi ile anne olmak isteyenlerle bile karşılaşıyorum” derken, “Vaginismus veya farklı cinsel sorunları olan kadına benim tavsiyem, cinsel sorunlarını çözmeden gebelik planlamamasıdır. Zira bu sorunlarıyla kendi çocuklarına ( kız ya da erkek) doğru model olamayacağı için, sorunlar nesilden nesile aktarılacaktır” diye konuştu.

    Vajinismusun iğnesi, ilacı yok; hipnozu, EFT’si var… | 9Bu işin iğnesi ilacı yok…

    Vajinismus tedavi edilmediği zaman evlilik için bir yıkıma dönüşüyor. Önce sadece cinselliği paylaşamayan karı-koca arasında zaman içinde, kaçınılmaz olarak bir uçurum doğuyor, iletişim kurulamıyor ve problemler birbirini izliyor. Dr. Ayşe Duman “Zihindeki algıları, duyguların bedene yansımalarını değiştirecek bir iğne-ilaç yok ama zihinsel iyileşme teknikleri dediğimiz EFT Oto Hipnoz, İmajinasyon, Dua gibi tekniklerle, eğer danışan samimiyetle zihinsel değişimi istiyor ve adım atıyorsa hak ettiği cinselliğe ulaşması mümkün oluyor. Sonuçta, evlilik bir evcilik oyunu değil, kardeş kardeş yaşama alanı hiç değil. Kadın ve erkeğin yaradılıştan var olan, temel ihtiyaçlarından birini, cinselliği meşru dairede tatmin etme alanı. Bunun içindir ki boşanmaların önemli bir yüzdesini cinsel sorunlar kapsamaktadır.” dedi

    Negatif yüklerden kurtulun cinsel sağlığa kavuşun…

    Dr. Ayşe Duman “Cinsel kimlik rollerimizin yazılımlarındaki yanlışları temizleyerek sağlıklı cinsellik yaşanabilir. Bunun için cinsel kimlik farkındalığınızı arttırma, geçmişten gelen inançlarınızın bedende oluşturduğu negatif yüklerden kurtulma çalışmaları ile hakkınız olan cinsel sağlığa kavuşabilirsiniz” şeklinde konuştu.

    Peki cinsel kimlikle barışık olmak çok mu önemli? Dr. Ayşe Duman “ Evet çok önemli” diyerek devam ediyor “Ekolojik dengeyi bozmanın bedellerini tüm canlılar tarafından nasıl ödüyorsa, beden ve ruh dengesinin bozulmasının bedelleri de ödenecektir, ödeniyor da. İnsan bedeninin sağlıklı olması, insanın huzurlu ve mutlu olması için doğasında var olan programlarının işlemesi, ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. İstediğiniz kadar suya ihtiyacınız olmadığını söyleyin, susuzluk bir şekilde kendini hissettirecektir. Kadın ve erkeğin cinsel kimliği ile barışık olup onun güzelliklerini yaşayabilmesi sağlıklı evlilik, mutlu aile yaşamı, kendileri ile barışık çocuklar yetiştirme imkanı sağlar. Geçmişte ne olduysa oldu; aileniz sizi nasıl yetiştirdiyse yetiştirdi. Sonuç olarak benim genç bayanlara tavsiyem kadınlık farkındalığını arttırarak doğal ihtiyaçlarını kendisi için isteyebilir ve ifade edebilir hale gelmesidir” dedi.

  • Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri…

    Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri…

    Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri... | 1035 yılda tüp bebek tedavileri ile gebelik oranları yüzde 60’a çıktıö Tekrarlayan tüp bebek tedavilerinde alternatif yöntemler var…

    Tüp bebek isteyen çiftlere:
    “Denemekten vazgeçmeyin!”

    Kısırlık tedavisinde, son 15 yılda gelişen teşhis ve tedavi protokolleri ile laboratuvar teknikleri sayesinde gebelik oranları % 20’lerden, % 60’lara çıktı. Bazı çiftlerin tekrarlanan tüp bebek denemelerine rağmen gebelik elde edememesi sonucunda daha ayrıntılı incelemeler gerektiğini söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Latif Küpelioğlu, “Rahim ile ilgili anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi ile ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de gebeliği engelliyor. Bunlar için farklı tedavi metotları uyguluyoruz” diyor.

    Günümüzde doğal yollardan gebelik elde edemeyen çiftler için uygulanan tüp bebek yöntemleri yüksek başarı oranları ile yüz güldürüyor. Dünyada tüp bebek teknikleri ile ilk gebelik elde edildiğinden günümüze, yaklaşık 35 yıl içinde gebelik oranlarının hatırı sayılır bir şekilde arttığına dikkat çekiliyor. 2000’li yılların başlarından itibaren tüp bebek yöntemleri ile gebelik oranlarının % 60’lar seviyesine ulaştığını vurgulayan Doç. Dr. Küpelioğlu, fakat bazı çiftlerin tekrarlayan denemelere rağmen gebelik elde edemediğine dikkat çekerek, bunun için uyguladıkları alternatif tedavi metotlarını anlatıyor:

    Hem hasta, hem bizim için stres!

    “Tıbbi olarak 2 ya da daha fazla sayıda tüp bebek denemesine rağmen gebelik elde edilmemesine ‘tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı’ diyoruz. Bu durum hem hasta hem de bizim açımızdan stres oluşturuyor. Hasta kendini suçluyor ve sorular soruyor. ‘Neden gebe kalamıyorum, yanlış bir şey mi yaptım, yediklerimin ya da yaptığım hareketlerin herhangi bir zararı olmuş olabilir mi, neden vücudum bebeği reddediyor?’ gibi sorular onu daha da strese sokuyor. Bu da daha sonraki denemelerde yeni bir engeli ortaya çıkarıyor. Biz de, tedavide gözden kaçmış herhangi bir bulguyu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz ve çiftimize alternatif tedaviler öneriyoruz. Bazı ülkelerde transfer edilen embriyo sayılarını artırarak hastanın şansı artırılmaya çalışılıyor ancak ülkemizde de olduğu gibi transfer edilen embriyo sayısının kısıtlandığı ülkelerde daha objektif hedefler ortaya koymak gerekiyor.”

    Tüplerin kapalı olması önemli değil!

    “Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığının bilinen nedenleri arasında rahim ile ilgili problemler en kolay ortaya konanlardır” diyen Doç. Dr. Küpelioğlu, rahim içinde var olan miyom ve polipler, rahim içi yapışıklıkları, rahmin doğuştan bozuklukları (rahim ortasında perde, çift rahim vb.) gibi nedenlerin de gebelik oranlarını azalttığına dikkat çekiyor. Ultrasonografi ve histeroskopi (rahim içinin kamera ile gözlenmesi) ile bu problemlerin hem ortaya konduğunu hem de tedavi edildiğini belirten Doç. Dr. Küpelioğlu, şöyle devam ediyor:

    “ Tüplerin açık ya da kapalı olması tüp bebek tedavilerinde önemli değildir. Ancak tüplerin tıkalı olmasının yanında içinde sıvı toplanması mevcutsa bu durum gebelik şansını azaltmaktadır. Eğer daha önceki denemelerde bu durum gözden kaçmışsa tüplerin cerrahi olarak çıkarılması hastanın gebelik şansını artıracaktır. Kolaylıkla ortaya konabilen bu tür anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi ile ilgili problemler, rahimin iç tabakasının tutunmayı etkileyen özellikleri ile ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de, hem tanınmaları hem de tedavi edilmeleri anlamında daha fazla güçlük ortaya çıkarıyor. Çoğu zaman bu durumlarda tanı net olarak ortaya konmasa da, ihtimali olarak bu nedenleri düşünüyor ve alternatif tedavi metotları uyguluyoruz.”

    Pıhtılaşmaya, düşük doz aspirin!

    Pıhtılaşma sistemindeki bazı anormalliklerin embriyoların rahimin iç tabakası olan endometriuma tutunmayı etkilediğine dikkat çeken Doç. Dr. Latif Küpelioğlu, “Bu gibi durumlarda tedavilerde düşük doz aspirin ya da kan sulandırıcı iğneler kullanarak gebelik oranlarını artırmaya çalışıyoruz” diyor.

    Kötü kalitede embriyo gelişiminin tedavilerde başarıyı en fazla etkileyen faktörlerin başında geldiği belirtiliyor. Bu durum, kimi zaman embriyolardaki genetik kusurlardan ya da embriyoların laboratuvar koşullarından etkilenmesi nedeniyle oluşuyor. Ancak iyi kalitede embriyo görüntüsü olmakla beraber genetik olarak kusurlu da olabiliyor. İyi kalitede embriyolar transfer edilmesine rağmen gebelik elde edilemeyen hastalarda, embriyoların transfer edilmesinden önce genetik inceleme yapılıyor; en doğru, en sağlıklı embriyolar seçiliyor. Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) adı verilen bu metot sayesinde tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan çiftlerde daha yüksek gebelik oranları elde ediliyor.

    Anne rahmi gibi!

    Bazı hastalarda ise elde edilen embriyolarda kalite sorunu olduğunu, bu hastalarda daha düşük gebelik oranları gözlendiğini anlatan Doç. Dr. Küpelioğlu, “Tüp bebek tedavileri esnasında kadından toplanan yumurtaları, erkekten alınan spermleri ve bunlardan oluşan embriyoları, laboratuvar ortamlarında vücut sıvılarını taklit eden sıvılar içinde barındırıyoruz. Ancak, ‘Endometrial ko-kültür yöntemi’ adı verilen metotla embriyolar anne adayının rahiminin içinden alınan dokudan salgılanan sıvılar içinde daha iyi kalitede gelişim gösteriyor. Tedavi öncesindeki adetin 21. günü anne adayının rahiminin içinden alınan doku örneği embriyoloji laboratuvarında kültür edilerek çoğaltılıyor ve buradan salgılanan sıvılarda embriyolar geliştiriliyor, daha kaliteli embriyolar elde etmek mümkün oluyor. Rahim içi doku kültürü de denen bu metotla, tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı hastalarında daha iyi gebelik oranları elde edebiliyoruz” diyor.

    Preimplantasyon Genetik Tanı ve Endometrial Ko-Kültür gibi alternatif yöntemlerin yanında embriyo tutunmasını artırabilmek için ‘embriyo kabuğuna lazer’ ile delik açılabiliyor ya da en iyi embriyoyu seçebilmek için ‘Blastokist Transferi’ gibi metotlar uygulanıyor. Tutunma ihtimali en yüksek embriyoları tanımaya çalışan tekniklerin üzerinde çalışmalar devam ediyor.