Kategori: Sağlık

  • Kısırlık (infertilite) tedavisinde akupunktur / nöral terapinin yeri var mı ?

    Kısırlık (infertilite) tedavisinde akupunktur / nöral terapinin yeri var mı ?

    Kısırlık (İnfertilite) tedavisi, aynı anda birçok mesele ile uğraşmayı gerektiren bir tedavi sürecidir.Fiziksel ve ruhsal sağlıklılık, eşle ilişki, aile büyükleri ile ilişkiler, arkadaşlarla olan ilişkiler ve tedavinin getirdiği maddi kaygılar gibi.Eğer çalışan bir kadınsa, iş hayatının tedaviden etkilenip etkilenmemesi de yaşanabilecek streslerden birisi.

    Bilimsel çalışmalar, stresin infertiliteye neden olabileceğini; infertilitenin ve bu süreçte yaşananların da depresyona ve anksiyeteye neden olduğunu göstermektedir.

    Bu aslında tıpkı yumurta – tavuk hikayesi gibi stres bir yandan gebe kalma ve sürdürme olasılığını azaltırken, öbür taraftan da çocuk sahibi olamamak da stresi artırabilmektedir. Yapılan çalışmalarda, çocuk sahibi olamayan “çifler” ile kanser ve AIDS hastaları karşılaştırıldığında benzer oranda kaygı ve depresyon görülmüştür.

    Uzun bir süredir kısırlık tedavisi ve getirdiklerinin stresi altında olan beden ve ruh, normal düzenine geri dönmekte zorlanmaktadır. Böylece bazı kronik ağrılar (migren, sırt, boyun ağrıları gibi) oluşabilmektedir. Bağışıklık sistemi zayıflamakta ve anne adayımız hastalıklara daha açık hale gelmektedir.Uyku problemleri, kronik yorgunluk, sinirlilik, özgüven kaybı- kendini beğenmemek ve cinsel isteksizlik ve cinsellikten zevk almamak gibi sorunlar da ortaya çıkmaktadır.

    Transfer döneminde uygulanan Akupunktur, anne adayının kaygılarını, korkularını ve stresini azaltarak daha huzurlu, rahat ve gevşemiş halde transfer sürecini geçirmesine anlamlı katkı sağlamaktadır. Ayrıca akupunktur/nöral terapi ile Rahme giden kan akımı artmakta ve böylece rahmin kasılmasının azaltılması hedeflenmektedir. Ayrıca bağışıklık sisteminin güçlendirmesi ile hem kadın daha sağlıklı olmakta hem de embriyonun rahme tutunması için uygun ortam oluşturulmaktadır.

    Aslında bu aşamadan önce anne adayları, genel sağlıklarının iyileştirilmesi ve hazırlık için tedaviye alınmalıdır. Özellikle birkaç kez başarısız denemeleri olan adaylarda, Bozucu alan” tedavi yaklaşımı ile 4 haftalık bir ön hazırlık son derece faydalı olacaktır.

    Bununla beraber, bazı yurtdışı merkezlerde olduğu gibi “Tüp Bebek Merkez” ziyaretleri ve tahlil sürecinde 3.-7. günlerde ilk seansın başlaması, follikül gelişimi ve endometrium kalınlığını artırmak ve anne adayının stresini azaltmak için de uygulanabilir.

    İkinci seans, yumurta toplanmasından hemen sonra post-op stresin azaltılması, bulantı-kusma ve nekahat döneminin huzurlu geçmesi ve karının rahatlaması için uygulanabilir. Üçüncü seans, genellikle Embriyo transferinden önce uygulanır.

    Dördüncü seans, transferden sonra 3.-7. günlerde (embriyonun uterusa doğal olarak yapışıp tutunması-implantasyon-için) uygulandığında gebelik oranlarını artırdığını biliyoruz.

    Biz transfer sonrasında da (11-14 günlük; STRESiN PİK YAPTIĞI bekleme döneminde ) hastaya AKUPUNKTUR/NÖRAL TERAPİ ile destek olmanın faydalı olduğunu görüyoruz.

    Tüp bebek sürecinde kime, nasıl bir tedavi yaklaşımında bulunmanın daha etkili-faydalı olduğu konusunda ise “uzman hekim” ile görüşerek yol alınmasının önemini de vurgulamak isteriz.

    Kaynak : Tüp bebek tedavisinde akupunktur ve nöral terapiden nasıl yararlanılır ?

  • Dondurulmuş Embriyo ile hamile kalma !

    Dondurulmuş Embriyo ile hamile kalma !

    Dondurulmuş embriyo bebeklerinin daha sağlıklı doğduğunu biliyor musunuz? Bahçeci Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
    Op. Dr. Halit Fırat Erden yapılan araştırma sonuçlarına göre IVF bebeklerine oranla dondurulmuş embriyo bebeklerinin ortalama 253 gr daha ağır ve yarım hafta daha geç doğduğunu açıkladı.

    IVF başka bir deyişle tüp bebek tedavisinde 20 yılı aşkın süredir uygulanan embriyo dondurma ve çözme işlemindeki gelişen teknikler; daha yüksek oranda gebelikler şansını da beraberinde getiriyor. Aynı zamanda yapılan araştırmalar dondurulmuş embriyo bebeklerinin IVF bebeklerine oranla ortalama 253 gr daha ağır ve yarım hafta daha geç doğduğunu ortaya koydu. Bahçeci Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Halit Fırat Erden konu hakkında şu açıklamada bulundu: “ IVF bebekleri normale oranla maalesef daha erken doğar ve doğal olarak daha düşük ağırlıkta dünyaya gelir. Oysa dondurulmuş embriyo bebekleri daha ağır ve daha uzun süreli gebelik sonrası dünyaya gelir. Bu da onlar için şans ve beraberinde sağlık demektir.’’

    Çiftler İçin Hem Ekonomik Hem de Psikolojik Avantaj

    Embriyoların dondurulması tüp bebek tedavisinde çoğul gebelik riskini de en aza indiren bir yöntemdir. Op. Dr. Halit Fırat Erden IVF tedavisinde 35 yaşına kadar bir daha sonraki yaşlar içinse 2 embriyonun transfer edilebildiğini belirterek sözlerine şöyle devam etti: “ Peki elde edilen diğer embriyolar ne olacak? Nasıl değerlendirilecek? Kullanılmayan embriyolar özel saklama kaplarının içinde -296 veya -320 derece sıvı nitrojen tankları içinde kişiye özel bölgelerde saklanır. Bu da bize ve çiftlere aynı batında elde edilen embriyolardan değişik dönemlerde çocuk sahibi olma şansı oluşturur. Fazla embriyoların dondurulması hastaya hem ekonomik hem de psikolojik avantaj sağlar. Çünkü dondurulan embriyolar transfer edileceği zaman hasta tedaviye gereksinim duymaz. Embriyo dondurma işlemi tüp bebek uygulamalarında başarı şansını arttıran bir işlemdir. Bu işlemler mutlaka teknolojik alt yapısı gelişmiş, güvenilir kurum ve uzman ekiple yapılmalıdır. Rutin tüp bebek ve mikroenjeksiyon uygulamalarında embriyo dondurma ile gebelik oranları %40-45 arasında değişmektedir. Çiftlerden izin belgesi alınarak dondurulan embriyolar ülkemizde 5 yıl boyunca saklanabilmektedir.

    *Embriyo dondurmak tüp bebek tedavisinde ne zaman başvurulması gereken bir yöntemdir ?

    Tüp bebek tedavisinde embriyo dondurma işleminin keyife kalmış bir yöntem olmadığını belirten Op. Dr. Halit Fırat Erden, “Doktor gerek gördüğü takdirde bu işlem uygulanır. Kişiden kişiye değişmekle birlikte bu yöntem; yumurtaların korunmasını sağlamak, başarılı ve kaliteli gebelik oranına sahip olmak için uygulanır. Ayrıca embriyo gelişimi yavaş olan anne adaylarında dondurma işlemi yöntemiyle embriyonun gelişme günü yakalanabilir. İlaçlarla yumurtalıkların uyarılması esnasında OHSS (aşırı uyarılma sendromu) riski olan kadınlarda da embriyolar, anne adayını riske sokmamak için sonra kullanılmak üzere dondurulabilir.”

    *Anne Adayı İçin Embriyo Dondurmak Ürkütücü müdür ?

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Halit Fırat Erden anne adayının embriyo dondurma kelimesinden ürktüğünü belirterek, “ İlk söylendiğinde anne adayı bazen endişeye kapılıyor. Hastanın ikna olmasında doktor ve merkezin deneyimi, güvenilirliği çok önemlidir. Aslında dondurulmuş embriyo ile yeni embriyo arasında hiçbir fark yoktur. Burada önemli olan aşama dondurma ve çözülme işlemidir. Embriyo her aşamada dondurulabilir.

    Asıl olan burada zamanı donduruyoruz… Günümüzde slow (yavaş) dondurma yöntemi yerini çok daha başarılı vitrifikasyon (hızlı) dondurma yöntemine bıraktı. Dondurulan embriyolar istendiğinde tersine uygulanan işlemlerle çözülüp ana rahmine transfer edilir. Sıvı nitrojen içerisinde tüm kimyasal reaksiyonlar ve hücresel aktiviteler durmaktadır. Bu durum bir tür hücre uyku halidir. Yapılan deneysel çalışmalarda embriyoların sıvı nitrojen içerisinde uzun süre sağlıklı bir şekilde saklanabileceği gösterilmiştir. İşlem tekrar küçük küçük kümeler halinde de gerçekleştirilebilir. Ya da dışarıda gelişmesi sağlayıp tekrar dondurabilirsin. Dondurma işlemi sonrasında çözülen yumurtalardan tekrar gebe kalmak mümkündür. 5 yıl sonra gelip dondurduğu yumurtalardan gebe kalan hastalarımız var. Yani, çocuğun ikizi beş yıl sonra da doğabilir!’’

    *Hangi Durumlarda Embriyo Dondurma Yapılır ?

    1- Transfer işleminden sonra geriye kalan kaliteli embriyolar imha edilmek yerine dondurulup tekrar transfer edilmek için saklanabilir.
    2- İlaçlarla yumurtalıkların uyarılması esnasında OHSS (aşırı uyarılma sendromu) riski olan kadınlarda tüm embriyolar daha sonra kullanılmak üzere dondurulabilir.
    3- Rahim içini saran endometrium dokusunun yeteri kadar gelişemediği durumlarda.
    4- Rahim içi cerrahi operasyon gereken durumlarda.
    5- Kemoterapi veya radyoterapi gerektiren kanser tedavilerinden önce embriyolar dondurulabilir.

    Dondurulan Embriyoların Saklama Süresi

    Yapılan bilimsel çalışmalar dondurulmuş embriyoların çok uzun süre sonra çözüldüğünde bile sağlıklı gebelik şansı verdiğini göstermiştir. Ancak ülkemizde Sağlık Bakanlığı’nın ilgili yönetmeliği gereğince dondurulmuş embriyolar 5 yıl boyunca sıvı nitrojen içerisinde saklanabilmektedir.

    Vitrifikasyon Yöntemi ile Embriyo Dondurma

    Vitrifikasyon dondurma yöntemi diğer dondurma yöntemi ile kıyaslandığında çok daha üstün bir teknik olduğunu kanıtlamıştır. Bu yöntem ile dondurulan embriyolar çözüldüğünde %90 – 100 oranında canlı ve sağlıklı bir şekilde geri dönmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta dondurulan embriyoların kalitelerinin dondurulmaya uygun olmasıdır. Vitrifikasyon yöntemi ile neredeyse taze embriyo transferlerinde görülebilen %64 gibi yüksek gebelik oranları elde edilebilmiştir.

    Kaynak : Kadınlar Kulübü

  • Ovulasyon nedir ? Ovulasyon hakkındaki yanlış bilgiler.

    Ovulasyon nedir ? Ovulasyon hakkındaki yanlış bilgiler.

    Ovulasyon (yumurtlama) yumurtalıkta döllenme bekleyen olgunlaşmış yumurtaların döl yatağından (fallop tüpleri) serbest kalması, çatlaması ile meydana gelir. Bu arada rahim, rahim mukozası ile yumurtaya hazırlanır. Genelde bu yumurta 12-24 saat yaşar. Eğer gebe kalma, döllenme oluşmaz ise, döllenmemiş yumurta, rahim mukozası, ve diğer kan adet dönemi boyunca akınyla dışarı atılır. Eğer gebe kalma, döllenme meydana gelmiş ise, yumurta 6-12 gün rahim duvarına yerleşir.

    Anlaşılması gereken nokta; ovulasyon, gebe kalma konusunda anahtar konudur. Ovulasyon hakkında bir çok yanlış düşünce, kanı vardır. Ve bu gebe olma sürecindeki büyük engellerdendir. Burada size ovulasyon hakkındaki yanlış bilinen bazı efsanelerden bahsedeceğiz.

    Yanlış Bilgi #1: Her kadının ovulasyon tarihi (yumurtlama tarihi) adet tarihinin 14. günüdür.

    Başka bir yanlış bilgi olan “Her kadın 28 gün adet dönemi geçirir” efsanesinden dolayı böyle bir düşünce oluşmuştur. Her iki bilgi de yanlıştır. Ne her kadınının adet dönemi 28 gündür nede her kadının yumurtlama tarihi adet döneminin 14. günüdür. Kadınlarda adet dönemi genelde 24-35 gün arasında değişir. (bazı durumlarda daha da uzun sürebilir.) Kadınların büyük çoğunluğu adet döneminin 11. günü ile 21. günü arasında bir gün yumurtlarlar.

    Bir çok kadın tam ovulasyon tarihini belirlemek için bir çok yöntem kullanmaktadırlar. Bunlardan bazıları Ovulasyon Tahmin Kitleri, Doğurganlık İzleyiciler, VÜcut Isısı Ölçümü vb.

    Siz de sitemizde bulunana Ovulasyon-Yumurtlama tarihi hesaplama aracını kullanarak muhtemel ovulasyon döneminizi hesaplayabilirsiniz.

    Yanlış Bilgi #2: Kadınlar her adet döneminde birden fazla yumurtlama dönemi geçirebilirler.

    Ovulasyon-yumurtlama her adet döneminde sadece bir kere olur. Ovulasyonunu ikinci bir kere olma ihtimali neredeyse imkansızdır. Birden fazla yumurtanın olgunlaştığı durumlarda, yumurtaların birbirlerini 24 saat içinde bırakırlar. Ama yukarıda da belirttiğimiz gibi bu neredeyse imkansızdır. Yani her kadının her ay sadece bir ovulasyon dönemi vardır. Ve hamile kalmak için bu tarihin bilinmesi gerekir.

    Yanlış Bilgi #3: Kadınların ovulasyon tarihi her ay aynı gündür.

    Bir çok kadının adet döneminin ortasında yumurtlama olmasına rağmen, gerçek ovulasyon günü dönem dönem değişebilir. Bu ovulasyon dönemi hesaplamanın hamile kalma aşamasında neden çok önemli olduğunun diğer bir nedenidir.

    Yanlış Bilgi #4: Adet Kanaması kadının ovulasyon (yumurtlama) geçirdiğinin ispatıdır.

    Böyle birşey söz konusu değildir. Eğer kadınlarda ovulasyon (yumurtalama) olmuyorsa bile, hormonal dalgalanmaların sonucu olarak düzenli olarak adet görebilir. Aynı zamanda düzenli adet görmenin sebebi atılım kanamaları olabilir. Sonuç olarak bir kanının düzenli adet görmesi onun ovulasyon dönemine girdiği veya yumurtalama olduğu anlamına gelmez.

    Ovulasyon tarihi hesaplama için tıklayın

  • Dişlerimizi beyazlatmak için sert fırçalamayalım!

    Dişlerimizi beyazlatmak için sert fırçalamayalım!

    Günümüzde diş aşınmalarının artışı ile birlikte dişlerin fırçalama tekniği ve asitli gıdaların ne şekilde tüketilmesi gerektiği ile ilgili bilinçlendirme, yeni yeni gündeme gelmektedir.

    Çoğumuz, dişlerimizi genellikle yatay ve sert bir şekilde fırçalıyoruz. Oysa bu, dişleri en çok aşındıran fırçalama yöntemidir. Tavsiye edilen yöntem ise, bir fırçaboyundaki alanda 5’er-6’şar dairesel hareketten sonra, dişetinden dişe doğru bir süpürme hareketinin yapılmasıdır. Bunu takiben bir fırçaboyu öne veya arkaya kayılmalıdır. Birey üst veya alt çenesini dişlerinin ön, arka ve çiğnediği alanları fırçalamalıdır. Ayrıca, dişlerin fırçalaması alt ve üst çenede ayrı ayrı olarak gerçekleştirilmesi önerilir. Diş fırçası, dişin dişeti ile birleştiği boyun bölgesine yerleştirilip, dişetine de masaj yapılmalıdır. Bu sayede, dişlerin tüm yüzeyleri ve dişetleri masaj etkisiyle temizlenebilir.Diş fırçalarının orta-sert yapıda, yukarıda tarif edilen yöntemle kullanılması, aşınmayı ve asit erozyonunu azaltacak önemli bir ayrıntıdır. Bu yöntemle, gerçekleştirilen fırçalama süresi 1-2 dakikamızı almaktadır. Eskiden, ‘Dişlerinizi 3 dakika fırçalayın’ diye önerirken; günümüzde ‘2-3 diş yüzeylerini 5’er-6’şar dairesel hareket ile temizleyin’ni öğretiyoruz.

    Aşırı uzun süreli dişlerin fırçalanması, fırçanın sert yapıda olması ve asitli gıdaların fazla miktarda tüketilmesi diş aşınmasına neden olabilir. Asitli gıda ve içecekler tüketilmesini takip eden ilk 2-3 saat süresinde dişler fırçalanmamalıdır. Asitli içecek dişin yüzeyini yumuşatarak aşınmaya uygun bir zemin yaratır. Dişler, asit tüketimi sonrasında hemen fırçalandığında, mikron düzeyinde aşınmalar gerçekleşir. Bu alışkanlık, 1-2 yıl içersinde dişlerde gözle görülen aşınmalara neden olur. Başlangıçta, portakal kabuğu görüntüsü veren mine kaybı ve hafif hassasiyet şikayeti görülür.

    İlerleyen dönemde, daha büyük aşınma alanları ve minenin ortadan kalkmasıyla daha sarı renkteki dentinin ortaya çıktığını görüyoruz. Bireyler, genellikle minenin ortadan kalktığını farketmediği için dişlerindeki sararmadan kurtulmak için daha da sert ve daha da üzun süreli fırçalayabilir. Bunun sonucunda, daha geniş alanlı aşınma ve estetik problemler görülür.

    Neden sert fırçalıyoruz ?

    Hastanın dişlerini sert fırçalamasının altında hijyen kaygısının yanı sıra diş rengini beğenmemesinden kaynaklanan bir başka kaygı da olabiliyor. Bu aslında şimdiye kadar hiçbir bilimsel makalede yer almamıştı.

    Diş aşınması olan hastalarımızın yüzde 85-90’ında dişlerin koyu renkte olduğunu gözlemledik. Bir anket hazırladık ve bu ankette hastalara “Diş renginizden memnun musunuz?” ve kullanılan ağız bakım ürünlerini sorguladık. Ankete cevap veren diş aşınması olan hastaların yüzde 85’inin diş rengini beğenmediği ortaya çıktı. Biz bu araştırmadan sonra, hastaların aşınan dişlerine sadece dolgu yapmak yerine dişleri de beyazlatmaya başladık. Hastaların, aşınma alanlarını dolguyla kaplayıp beyazlatma yaptıktan sonra eskisi kadar sert fırçalamaktan vazgeçtiklerini gördük. Diş renginden memnun olmayan ve dişlerine beyazlatma talep eden hastaların diş aşınması ile ilgili bir geri dönüş almadık. Oysa beyazlatma yapmadığımız, eskiden sadece asit erozyonunu önlemekle ilgili bilgileri paylaştığımız kişiler, bir iki yıl sonra aşınma şikayetiyle tekrar bize başvuruyordu. Beyazlatma tedavisi kozmetik bir yaklaşım iken, diş aşınması olan hastalarda tedavinin önemli bir parçası oldu, çünkü dişlerini beyazlatmaya çalışan aşınma hastalarında bu faktörü elimine etmiş olduk.

    Doç.Dr.Arzu AYKOR
    Estetik Dişhekimi

  • Dişlerinizin renginden, şeklinden ve boyutundan memnun musunuz ?

    Dişlerinizin renginden, şeklinden ve boyutundan memnun musunuz ?

    Dişlerinizin renginden, şeklinden ve boylarından memnun değil ve gülerken ağzınızı mı kapatıyorsunuz? Müjde, artık, dişlerinizin yapısına zarar vermeden, dişin üst yüzeyine yapıştırılabilen çok ince yaprak porselenler ile güzel dişlere sahip olabilirsiniz.

    Dişlerinizdeki antibiyotiğe bağlı renkleşmeleri beyazlatma ile gideremiyorsanız, dişleriniz yüzünüzün yapısına göre çok küçük veya büyük geliyorsa, şekilsiz sıralanmışsa, diş aralıklarınız çok fazla ve kötü görünüyorsa artık güvenle gülümsemeniz için porselen lamina uygulaması ile gülüşünüze güzellik katabilirsiniz.

    Lamina adı verdiğimiz ince porselenler şeklinde dişlere yapıştırılan malzeme, metal alt yapı içermemesi ve ışık geçirgenlik özelliği nedeni ile doğal dişlere en yakın tedavi şeklidir. Özellikle kamera karşısında, podyum, sahne ışığı gibi ışığın altında kötü yapılmış dişler kalın, ağızda büyük duran, yüz oranları ile uyumsuz gözükmektedir.Oysa,laminanın ışığı geçirmesi nedeni ile son derece ince, zarif, doğal rengi ile estetik görüntüsü çok daha etkileyici olmaktadır.

    Doç.Dr.Arzu Aykor
    Estetik Dişhekimi

  • Artık Seçilmiş Spermle Çocuk Sahibi Olabilirsiniz!

    Yakın bir dönemde uygulanmaya başlayan ve ‘Seçilmiş Sperm Mikroenjeksiyonu’ olarak da tanımlanan IMSI, özellikle erkek infertilitesi yaşayan aileler için umut ışığı oldu. Spermlerin 6000-8000 kat büyütüldüğü ve morfolojik olarak en iyi spermlerin seçilmesine imkân sağlayan IMSI aynı zamanda spermde DNA hasarı konusunda fikir veren en yeni tekniklerden biri… Bahçeci Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun tekniğin ne zaman, kimlerde kullanılabileceği hakkında bilgi verdi.

    Bebek sahibi olmaya çalışan yaklaşık 5 milyon çift içinde özellikle erkek infertilitesi problemi yaşayanlar için IMSI yöntemi yeni umutları da beraberinde getirdi. Bahçeci Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun IMSI’nin spermde DNA hasarı konusunda fikir veren en yeni tekniklerden biri olduğunu söyledi. Tosun sözlerine şöyle devam etti: “DNA hasarlı sperm kullanıldığında; iyi kalitede embriyo oluşturamama, tüp bebek başarısızlıkları, düşükler, genetik bozukluğu olan bebeklerle karşılaşmak mümkündür. Erkek infertilitesi olan hastalara IMSI tekniği uygulayan merkezleri seçmeleri önerilmelidir. IMSI tekniğini diğer tekniklerden ayıran en önemli özellik sadece sperm morfolojisinin derecesini söylemekle yetinmeyip morfolojisi sağlam spermin seçilip tüp bebek işleminin yapılmasına imkân vermesidir.

    IMSI Nedir?

    Seçilmiş Sperm Mikroenjeksiyonu’ olarak tanımlanabilecek IMSI; spermde DNA hasarı olup olmadığını gösteren en yeni tekniktir. Yardımcı üreme tekniklerinde erkek faktörü (sperm) olumlu sonuca ulaşmakta önemlidir. Bu nedenle özellikle mikroenjeksiyon uygulamalarında en hareketli ve en iyi görünümlü (morfolojik) spermler seçilerek kullanılır.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun tüp bebek laboratuarlarında konvansiyonel IVF mikroskopları ile spermler 60-100 kat büyütülüp, görünümleri değerlendirildikten sonra seçildiğini belirterek, ‘Sperm DNA’sında hasar olup olmadığı bilinememektedir. Oysa ıntra-sitoplazmik morfolojiye göre seçilmiş sperm enjeksiyonu (IMSI) ile konvansiyonel IVF mikroskopları ile karşılaştırıldığında IMSI dijital büyütme teknikleri kullanarak spermlerin incelemesine imkan sağlayan bir yöntemdir. Bu teknikle, spermler 6000-8000 kat büyütülebilmekte ve morfolojik olarak en iyi spermlerin seçilmesine imkân sağlamaktadır.

    Bu gelişmiş yöntem sayesinde özellikle genetik materyalin taşındığı sperm çekirdeği ve morfolojisi, DNA hasarının göstergesi olduğu bilinen vakuol (etrafı zarla çevrili boşluklar) oluşumu gibi bazı hücre içi yapıların tespit edilmesine olanak sağlayarak, bu yapısal bozuklukları göstermeyen ya da en az gösteren spermler ile ICSI (mikroenjeksiyor) yapılır. IMSI yöntemi bize hareketlilik ve şekli iyi olsa dahi DNA hasarı olmayan veya en az olan spermleri seçme imkânı sağlamaktadır. Bu yöntemle sperm seçimi yapıldığında daha sağlıklı embriyolar elde edilebilmekte, gebelik oranları artmakta ve düşük oranları azalmaktadır.

    Bugüne kadar yapılan çalışmalara bakıldığında IMSI uygulanan gruplarda %20-%30 gebelik oranlarında artış, %25 düşük oranlarında azalma ve sağlıklı doğumlar görülmüştür.

    IMSI kimlere kullanılmalıdır?

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun IMSI tekniğinin kimlerde kullanılabileceği konusunda şu bilgileri verdi:

    -Genetik faktörler ile birlikte çevresel faktörler de DNA hasarına yol açmaktadır. Bu nedenle 35 yaş üzerinde erkek faktörü vakalarında (sperm sayısı az, hareketliliği zayıf ve morfolojisi bozuk-oligoastenoteratospermi)

    -Spermin embriyo gelişimine katkısı insanda 2 veya 3. günden itibaren artmaktadır. Sperm ile yumurtanın birleşmesiyle oluşan yeni genetik yapı bu dönemden sonra tam olarak faaliyete geçer. Bu nedenle önceki denemelerde 2 ya da 3. günden sonra embriyo gelişimi yavaşlıyor veya duruyorsa.(Blastokist-embriyonun 5. gün ulaşması gereken evresi) gelişimi olmamışsa)

    -Önceki denemelerde embriyo morfolojisi iyi görülmesine rağmen gebelik oluşmamışsa

    -Gebelik oluşmasına rağmen düşük ile sonuçlanmış ise

    IMSI tekniği uygulanması bu çiftlerde gebelik oranlarının artması, düşük riskinin azalmasını sağlayabilir.

    Sıcak Spermin ‘Düşmanıdır

    -Spermin yapısı nasıl bozulur?
    Bahçeci Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun günümüzde sperm yapısını bozan en önemli faktörlerin çevresel ve genetik faktörler olduğunu belirterek baba adaylarına şu uyarılarda bulundu; “Sperm kalitesini bozan çevresel faktörlere yaşam tarzı, beslenme, sigara alkol kullanımı, stres örnek verebiliriz. Bazı meslek gruplarında sperm yapısının daha çok bozulduğu görülmüştür. Çok sıcak ortamlarda çalışan fırıncılar, sauna veya hamam çalışanları gibi. Özetle; yüksek sıcaklık spermin DNA hasarının artırmaktadır. Ayrıca ağır metaller, toksik maddelere maruz kalanlar, kemoterapi veya radyoterapi almak zorunda kalanlarda şiddetli sperm bozuklukları görülmektedir. Mevsimsel değişikler, kullanılan ilaçlar da spermin sayısını ve kalitesini bozabilir.

    -DNA hasarlı sperm tüp bebek tedavisinde nelere sebep olur?
    Tüp bebek tedavilerinde DNA hasarlı sperm kullanıldığı takdirde, iyi kalitede embriyo oluşturamama, artan tüp bebek başarısızlıkları, düşükler, genetik bozukluğu olan bebeklerle karşılaşmak mümkündür. Op. Dr. Tosun; “Bu nedenle şiddetli erkek infertilitesi olan hastalarda IMSI tekniğinin kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Erkek infertilitesi olan hastaların kliniklerinde IMSI tekniği uygulayan merkezleri seçmelerini öneriyoruz. IMSI tekniğini diğer tekniklerden ayıran en önemli özellik sadece sperm morfolojisinin derecesini söylemekle yetinmeyip morfolojisi sağlam spermin seçilip tüp bebek işleminin yapılmasına imkan vermesidir.” diyerek çocuk sahibi olmak isteyen aileleri bu konuda dikkatli olmaları yönünde uyardı.

  • Kocaeli’de Fitness ve Spor Merkezleri

    Kocaeli’de Fitness ve Spor Merkezleri

    Fitness ve Spor Merkezleri, sağlıklı ve kaliteli yaşam sürmek için fitness, step, aerobik, plates, vücut geliştirme (body building), masaj ve kardio çalışmaları yapmak, sağlıklı bir şekilde form tutmak, kilo almak ya da vermek isteyenlerin uzmanlar kontrolünde sağlıklı çalışmalarını sağlayan bir çok merkez Kocaeli’nde bulunmaktadır.

    Kocaeli'de Fitness ve Spor Merkezleri | 1

    Spor merkezlerinde

    fitness
    step
    aerobik
    plates
    vücut geliştirme
    masaj
    kardio
    kilo alma veya verme
    sauna
    yüzme
    aikido
    tenis

    gibi çok geniş bir alanda çalışmaları yapılabilmektedir.

    Kocaeli’de ki Fitness ve Spor merkezlerinde, nezih bir ortamda, uzman hocalar eşliğinde, sadece bayan ve bay-bayan çalışma alanlarında profesyonel bir çalışma ortamı bulacak, kişiye özel programlarla, kendiniz için en doğru çalışma şeklinizi belirleyecek ve istediğiniz vücut ve sağlığa size en uygun ve en doğru şekilde sahip olacaksınız.

    Fitness ve Spor merkezleri gelen sproculara en iyi şekilde hizmet vermek üzere ; kaliteli müzik yayını, duş ve sıcak su, temizlik vb. spor sırasında gerekli olan temel ihtiyaçlar merkezler tarafından sağlanmaktadır. Ayrıca sıcak ve soğuk içecekler servisi ile gelen sporcular, çalışma sırasında alması gereken sıvı ihtiyaçlarını kolayca karşılayabilmekteler.

    Vücut geliştirme (body building) çalışmaları için gelen sporcular, istedikleri taktirde ek protein ve aminoasit desteğini de karşılayabilirler.

    Hergün saat 09:00-23:00 arasında hizmette olan spor merkezleri gün ve saat sınırlaması olmaksızın faydalanabilirsiniz. Spor merkezlerinde bulunduğunuz sürece sizinle ilgilenecek bir antrenör bulacaksınız.

    Örnek olarak Fitness çalışması programı ;

    Her müşteri çalışacağı birimler hakkında satış temsilcilileri aracılığıyla gym cardio bölümlerine yönlendirilir. Buradaki eğitmenlerimiz tarafından bilgilendirerek aktivitelere başlatılır.

    İlk randevuda öncelikle üyenin ölçümleri ( kas, yağ vb. gibi ) yapılır. Daha sonra welless expert sistemine kaydı yapılan üyenin kimlik bilgileri, üyeliğinin başlangıç tarihi, bu tarihteki değerleri ve sağlık durumuyla ilgili tüm ayrıntılar her eğitmenin görmesi için sisteme kaydedilir. Ayrıca kişinin aerobik kapasitesi hakkında bilgi almak için performans testleri yapılır, test sonuçları sisteme girilir.

    İlk program: üyemiz ilk randevusunda tüm eğitmen ekibiyle tanıştırılır. Sporium içinde uygulanan aktiviteler programlar, ekipmanlar ve kendisinin kullanacağı aletler hakkında bilgi verilir.

    İlk fitness programı kişinin kardiovasküler kapasitesini ölçmek amacıyla aerobik test yapılmasıyla başlar, daha sonra testtin sonucuna göre kişiye 3 ile 4 haftalık gym cardio programı hazırlanır

    İkinci program: üye 4 haftalık programın sonunda eğitmeniyle tekrar randevulaşır ve yeni çalışma programına başlamadan önce “maksimal” güç testi yapılır.
    Test sonucunda göstermiş olduğu performansa göre aletli çalışma programımız eğitmenimiz tarafından en ince ayrıntısına kadar gösterilir. Çalışma sırasında her ay uygulanan bütün testlerle üyenin gelişim grafiği takip edilir. Üye programı her yenilediğinde eğitmeniyle ortak hareket edilip randevuları ayarlanarak, antrenman programlarına eğitmenin direktifleri doğrultusunda devam edilir.

    Kocaeli’de Spor Merkezi ve FitnessLife yukarıdaki koşulları hemen hemen tam sağlayan ender spor salonlarındandır.

  • Çocuklarda Seröz ve Orta Kulak İltihabı

    Çocuklarda Seröz ve Orta Kulak İltihabı

    Çocuklarda burun ile kulak arasında bulunan ve kulağın havalanmasını sağlayan östaki tüpü tam gelişmemiştir.Ayrıca konum olarak da daha yatay olduğu için çocuklar yetişkinlere göre daha sık orta kulak enfeksyonu geçirirler. Östaki tüpünün çalışmadığı durumlarda ve östaki tüpünün burun arkasına açılan ağzını tıkayan geniz eti (Adenoid dokusu) gibi bir durum varsa orta kulak basıncı negatife döner. Negatif orta kulak basıncı sonunda orta kulaktaki kılcal damarlardan orta kulak içine serum çekilir. Böylece çocuğun kulağının içinde sıvı oluşur.

    Bu durum çocukların çok büyük bir çoğunluğunda gözlenir. Çocuğunuz seslendiğinizde sizi duymuyor , televizyonu yakından izliyorsa, bunu farkedip bir KBB uzmanına başvurmalısınız. Ayrıca okul çağındaki çocuklarda çocuğun öğretmeni sizleri uyaracaktır. Doktor size çocuğunuzun kulağında sıvı var derse korkmayın bu sıvı kulağa dışarıdan girmiş değildir.

    Bu durumdaki bir çocuk gerekli ilaç tedavisini almazsa kalıcı bir takım kulak problemleri gelişmesi kaçınılmazdır. Orta kulaktaki sıvı ilaç tedavisine rağmen geçmezse ki bu durumu tekrarlayan timpanogram testleri ile kolayca anlıyoruz.

    Çocuğun her iki kulağına sıvıyı oradan almak ve orta kulak basıncını normale döndürmek için kulak zarını çizerek buradan içeriye tüp uyguluyoruz. Bu müdahale için genel anestezi tercih edilir. Çocuğun eşlik eden bademcik ve veya geniz eti mevcut ise bunlarda aynı seansda çocuk uyumuşken alınabilir.

    Çocuğumun kulağına tüp takıldı ama bu tüpler ne kadar kalacak ?

    Bu tüpleri genellikle durumuna göre 6 ay ila 1 sene arasında takip ederek kulak zarında tutuyoruz. Bu süre dolmadan da çocuğun kulağındaki bu tüpler kendiliğinden de düşebilir. Ameliyat sonrası ayda bir kontrol gerekmektedir. Nispeten kolay olan bu uygulama bir çok önemli orta kulak hastalığını ve işitme kayıplarını önleme açısından çok önemlidir.

    Çocuklarda Orta Kulak İltihabı
    1. Orta kulak iltihabında kullanılan tüp tedavisi nedir?
    2. Tedavi edilmeyen orta kulak iltihabı işitme kaybına neden olur mu?
    3. Çocuklarda orta kulak iltihabı nasıl tedavi edilir?
    4. Orta kulak iltihabı sonucu işitme kaybı nasıl oluşur?
    5. Çocuklarda orta kulak iltihabının ne tür belirtileri vardır?
    6. Çocuklarda orta kulak iltihabının nedenleri nelerdir?
    7. Çocuklarda orta kulak iltihabı nedir?
    8. Çocuklarda orta kulak iltihabı için nasıl bir cerrahi yöntem uygulanır?
    9. Çocuklarda hangi orta kulak iltihabı türlerine rastlanır?

  • Gülümsemeniz özgüveninizdir : Estetik Dişhekimi Doç. Dr. Arzu Aykor

    Gülümsemeniz özgüveninizdir : Estetik Dişhekimi Doç. Dr. Arzu Aykor

    Artık, kişiler kendi yüzlerine gidecek özel gülüş tasarımı yaptırıyorlar. Pırıl pırıl dişlerle hoşa giden bir gülümseme karşınızdakine pozitif, olumlu’bir imaj yaratırken, çirkin bir gülüş de olumsuz bir etki bırakabiliyor.

    Etkileyici ve güzel bir gülüşün sırrı, dişlerin hem birbirleriyle, hem de dişetiyle uyumudur.Dudaklar ise, bu uyumu çerçeveleyen unsurdur.

    Dişlerdeki renk bozuklukları, hijyenik görüntünüzü etkilerken, aşınmış dişler ise gülümsemenizin daha yaşlı görünmesine neden olabilir.

    Dişlerin arasındaki aralık ve çapraşıklıklar bireylerin estetiğini ve konuşmasını etkilerken dişlerin simetri bozukluğu yüzde dudağın orantısız görünmesine neden olur. Dişetlerinin az veya çok görünmesi, dudağın dişleri örtmesi veya kapanamaması da bu uyumu bozabilir.Bütün bu kötü görüntüler yaşam enerjinizi ve sosyal hayatınızı olumsuz yönde etkileyebilir.

    İşte kendinden emin, toplumda duruşu olan kişilere baktığınızda dişlerinin estetiğini ve yüzdeki orantısını görebilirsiniz.

    Hastalarımıza bu nedenle; yüzüne, dudak yapısına ve çenesine uygun, kişiye özel işlemler uygulamaktayız. Bu işlemlerin bir kısmı,çok zaman ayırmaksızın bir öğle molasında dahi yaptırılabileceğiniz işlemlerdir.

    Yüzünüzde yapılacak diğer işlemler ile Plastik cerrahi hekimi ile birlikte çalışarak dudak,elmacık kemikleri ve ağız çevresinde oluşan deformasyon ve çöküntüler dolgu, botox, yağ hücresi nakli gibi girişimsel işlemler ile doldurularak mükemmel gülüşler yaratılabilmektedir.

    Gülümsemeniz özgüveninizdir : Estetik Dişhekimi Doç. Dr. Arzu Aykor | 2

  • Hamileyken Fazla Et  Kısırlığa, Az Karbonhidrat Şişmanlığa Sebep Oluyor !

    Hamileyken Fazla Et Kısırlığa, Az Karbonhidrat Şişmanlığa Sebep Oluyor !

    Hamilelik döneminde fazla miktarda kırmızı et tüketmek doğacak erkek çocukta sperm kalite sorunu, yetersiz düzeyde karbonhidrat tüketmek ise şişmanlık, şeker hastalığı gibi riskler yaşanması ihtimallerini artıyor. Bahçeci Sağlık Grubu doktorlarından Aile Hekimi Dr. Murat Berksoy hamilelik döneminde annenin aldığı besinlerin bebeğin ileriki hayatında ayrıca Alzheimer, kalp, şeker, infertilite gibi hastalılıklara sebep olabildiğini söyledi.

    Anne adaylarının hamilelik sürecindeki beslenmesi, bebeklerinin DNA’sında önemli değişiklikler oluşturduğu için tüm yaşamını olumsuz etkiliyor. Bahçeci Sağlık Grubu doktorlarından Aile Hekimi Dr. Murat Berksoy hamilelik süresinde yanlış beslenen, ağır metaller, kimyasal ve biyolojik toksinlere maruz kalan anne adayının bebeğinde, ileriki yaşlarda yüksek tansiyon, şeker, kalp-damar hastalığının yanısıra zeka geriliği, otizm ve davranış bozukluğu gibi sorunlar yaşanabileceğini söyledi.

    Ayrıca anne hamileyken çok fazla kırmızı et tüketirse, bebek erkek ise, bunun gelecekte sperm sayısını olumsuz yönde etkileyebileceğini söyleyen Dr. Berksoy, ‘’Çevresel kimyasal kirleticilerden PCB poliklorine bifeniller, dioksinler, kurşun, civa, bisfenol A ve perstisitler gibi endokrin bozucular çocuklarda işitme ve konuşma bozukluklarına, eğitimde başarısızlığın yanında gebelik sırasında benzer durumlara maruz kalındığında ise ileriki yıllarda bebeğin üreme sorunlarıyla karşılaşma olasılığını arttırmaktadır. Anne hamile iken çok kırmızı et tüketirse, bebek erkek ise, bu gelecekte sperm sayısını olumsuz yönde etkileyebilir. Hamileyken yetersiz düzeyde karbonhidrat tüketmek ise bebeğin genlerinde bazı unsurların değişmesine yol açıyor. Bu bebekler, yaşamlarının ileriki aşamalarında daha çok kilo alıyor. Yani anne adayı yetersiz karbonhidratlı bir beslenmeye geçerse, çocuğunun kilo alma riskini artırıyor. Anne karnındayken çocuk yetersiz beslenirse, çocuk ileride şişmanlık, şeker hastalığı gibi risklerle karşılaşabiliyor. Bu nedenle özellikle hamile kadınların beslenme ve yaşam tarzları konusunda daha bilinçli davranması gerekir’’ dedi.

    Anne Bebeğinin Genlerini Nasıl Etkiler?

    Uzmanların teorisine göre, anne karnında gelişimini sürdüren bebek, dünyaya geldiğinde karşılaşacağı ortama hazırlıklı olmaya çalışıyor ve DNA’sında buna göre değişiklikler oluyor. Dr. Murat Berksoy, karbonhidratı yetersiz bir ortamda gelişen bebeğin yeterli besin olmadığı varsayımıyla vücudunu depolamaya programladığını belirterek, şunları söyledi: ‘’ Daha önce hayvanlarda yapılan çalışmalarda da beslenmenin gen işlevlerinde değişiklik yaratabildiği belirlenmişti. Buna, Epigenetik değişim deniyor. Bu alana eğilen uzmanlar ise çevre ile genlerin nasıl bir etkileşim içinde olduğunu anlamaya çalışıyor. Annenin aldığı besinler ve diğer etkenler bebeğin hayatında Alzheimer, kalp, şeker, infertilite gibi hastalılıklara sebep olabiliyor. Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin D vitamini, iyot, Omega 3, B12 vitamini, folik asit, A vitamini ve demir eksikliklerinin giderilmesi büyük önem taşıyor.’’

    Dr. Murat Berksoy Epigenetik değişimlerin kısmen de olsa yaşamın ilk dönemleri ile daha sonraki hastalıklar arasında bağlantı oluşturduğuna ilişkin önemli kanıtlar olduğunu belirterek, kadınların gelecek nesillerin sağlığını iyileştirebilmek için beslenme konusunda daha fazla desteğe ihtiyacı olduğunu sözlerine ekledi.

    Erkeklerde Kısırlık
    1. Erkeklerde kısırlık hangi sebeplerden olur?
    2. Erkeklerde kısırlık nasıl tedavi edilir?
    3. Erkeklerde kısırlık nasıl tespit edilir?
    4. Erkeklerde kısırlıktan nasıl emin olunur?
    5. Genetik faktörler erkeklerde kısırlığa neden olabilir mi?
    6. Erkeklerde kısırlığın nedeninin belirlenemediği durumlar nelerdir?
    7. Sigara kullanımı erkeklerde kısırlık riskini artırır mı?
    8. Erkeklerde kısırlığın yaş ile ilişkisi var mı?
    9. Alkol kullanımı erkeklerde kısırlık riskini artırır mı?