Kategori: Sağlık

  • Hamilelikte oluşan dişeti hastalıkları

    Hamilelikte oluşan dişeti hastalıkları

    Hamilelikte oluşan dişeti hastalıkları

    1) Hamilelikte meydana gelen dişeti problemleri nelerdir?

    Hamilelikte hormon seviyeleri belirgin bir şekilde artmaktadır. Progesteron seviyesi mensturasyon siklusundaki seviyesinden 10 kat, östrojen seviyesi ise 30 kat daha yüksek seviyelerde seyretmektedir. Hamilelikte gözlenen hormon seviyelerindeki bu değişime bağlı olarak dişeti problemlerinin oluşma riski de artmaktadır. Bu dönemde, ağız hijyen eksikliğine bağlı olarak meydana gelen plak birikiminin ve buna bağlı gelişen dişeti iltihabının yani gingivitislerin hamilelerde, hamile olmayan bireylere göre daha şiddetli seyrettiği görülmektedir. Yapılan çalışmalarda hamilelikte gingivitis görülme sıklığının %50 ila %100 arasında değiştiği bildirilmiştir. Bu dönemde dişetlerinde fırçalama esnasında veya kendiliğinden kanama, renk değişikliği yani kızarıklık, şişlik, yumuşama ve hatta hamilelik epulisi olarak adlandırılan lokal dişeti büyümeleri meydana gelebilmektedir.

    2) Hamilelikte meydana gelen dişeti problemleri nasıl önlenir?

    Bilindiği gibi, etkili ve yeterli plak kontrolü tüm bireyler için büyük önem taşımaktadır. Ancak hamilelikte bu konuda çok daha dikkatli olunmalı ve ağız hijyeni işlemlerine ve maksimum plak kontrolüne özen gösterilmelidir. Doğru, etkili ve yeterli diş fırçalamanın yanısıra diş ipi ve ara yüz fırçası kullanılarak sadece görülen yüzeylerin değil ara yüzlerde biriken plağın da uzaklaştırılması gerekmektedir. Ayrıca hamilelik öncesinde periodontal değerlendirme yapılmalı ve dişeti hastalığı mevcut ise kesinlikle tedavi edilmelidir.

    3) Hamilelikte meydana gelen dişeti problemleri nasıl tedavi edilir? Antibiyotik ve ağrı kesiciler kullanılabilir mi?

    Hamilelikte meydana gelen dişeti iltihabı, başlangıç periodontal tedavisi denilen ağız hijyeni eğitimi, diştaşı temizliği ve profesyonel cila işlemlerinin uygulanmasıyla birlikte kontol altına alınabilmektedir. Bu söz konusu işlemler baslangıç halindeki dişeti iltihabının tedavisinde yeterli olacaktır. Ancak hamilelik epulisi dediğimiz lokalize dişeti büyümesi varsa ve bu hastanın çiğneme veya yemek yeme fonksiyonlarını engelliyorsa cerrahi olarak uzaklaştırılması gerekmektedir. Bu işlemler hastanın ağrı duymaması için lokal anestezi uygulaması ile yapılır. Hamilelikte de lokal anestezik maddeler güvenle kullanılabilmektedir. Ayrıca hastalara cerrahi işlemler sonrasında veya mevcut problemin tedavisine destek olmak amacıyla penisilin, sefalosporin ve eritromisin türevi antibiyotikler; parasetamol türevi ağrı kesiciler güvenle reçete edilebilir.
    Hamilelikte tetrasiklin, siprofloksasin ve aminoglikozidler hem bebeğin dişlerinde hem de diğer organlarında harabiyete neden olabileceğinden kesinlikle tercih edilmez.

    4) Tedavi edilmeyen dişeti hastalıkları hamilelikte ne gibi problemler yaratabilir?

    Tedavi edilmeyen periodontal hastalıkların hamile bireylerde ciddi bir erken doğum riski oluşturduğu (37 haftadan önce doğumun gerçekleşebileceği) ve düşük doğum ağırlığında bebeklerin (2,5 kg’dan az) dünyaya gelebilme riskinin bulunduğu ortaya konmuştur. Periodontal hastalığa sahip hamilelerde periodontal açıdan sağlıklı bireylere nazaran düşük doğum ağırlıklı bebeklerin dünyaya gelme riski 7,5 kat daha fazladır. Yine periodontal açıdan sağlıklı bireylere nazaran periodontitisli hamilelerde 5 kat daha fazla 35 haftadan önce ve 7 kat daha fazla 32 haftadan önce erken doğum riski olduğu bildirilmiştir.

    5) Hamilelerde dental tedaviler hangi dönemde yapılmalıdır?

    Diş çürüklerinin tedavisi (dolgu uygulaması) şeklindeki kısa süreli dental uygulamalar hamileliğin her döneminde yapılabilir. Ancak daha uzun süreli işlemler (operasyon, diş çekimi) 14. haftadan sonra yapılmalıdır. Çünkü ilk trimesterde (hamileliğin ilk 3 ayı) bebeğin organlarının gelişimi söz konusudur. Son trimesterde (hamileliğin son 3 ayı) ise vena cava kompresyonu sendromuna bağlı olarak ana damarlar üzerine baskı olması sonucu hastada senkop gelişerek erken doğum gerçekleşebilir, çünkü bu dönemde uterus dış uyaranlara karşı oldukça hassastır. Bu nedenle uzun süreli tüm dental işlemler 2. trimesterde (3-6. aylar arasında) daha güvenle uygulanabilmektedir.

    6) Hamilelerde diş çekimi yapılabilir mi?

    Evet diğer tüm bireylerde olduğu gibi diş çekimi de hamilelikte güvenle yapılabilir. Diş çekimi dolguya göre daha invaziv bir işlem olduğundan genellikle 2. trimesterde yapılması önerilmektedir.

    7) Radyografi alınabilir mi?

    Hamilelikte de normal bireylerde olduğu gibi radyografi alınabilmektedir. Ancak klinik pratikte zorunlu olmadıkça radyografi alınması tercih edilmemektedir. Radyografi alınması gerekiyorsa 2. trimesterde kurşun önlük koruyucu giydirildikten sonra alınması daha güvenlidir. Alınacak radyografilerin panoromik filmlerden ziyade problemli bölgeye yönelik lokal periapikal radyografiler şeklinde olması daha uygun olacaktır. Yine, az dozda radyasyon alınması için bu periapikallerin dijital olarak alınması eğer dijital imkanı yoksa hızlı filmlerle düşük dozda poz alınarak analog görüntüleme yapılması uygundur.

  • Glokom (Göz Tansiyonu) Nedir?

    Glokom (Göz Tansiyonu) Nedir?

    Glokomun (göz tansiyonu hastalığı) sinsi bir hatalık olarak nitelendirilmesinin en önemli sebebinin; kendini görme kaybının başladığı ilerlemiş safhalarında fark ettirmesi olduğunu belirten uzmanlar, Glokom hastalığının her yaş grubunda görülebildiği gibi yeni doğmuş bebeklerde de karşılaşılabileceğini belirtiyor.

    Glokom gözde ilk başlarda yavaş ve kendini hissettirmeden başlar, sonraları hızlı seyreder ve görme sinirlerinde onarılması mümkün olmayan görme kaybına yol açacak kalıcı tahribatlara neden olur. Glokomun erken teşhis edilmesi ve hiç zaman kaybetmeden tedavisine başlanması, görmenin korunabilmesi için çok büyük önem taşımaktadır. Erken tedavi edilmediği takdirde sonucu kalıcı görme kaybıyla sonuçlanır. Glokom gibi kendini ancak ilerlemiş safhalarda hissettiren ve gözdeki tahribatı yüksek olan hastalıklardan korunmak için veya tedavisine gecikmeden başlanabilmesi için yılda 1 kez düzenli muayene gerekmektedir.

    Glokom (Göz Tansiyonu) Nedir?

    Glokom erken teşhis ve tedavi edilmediği takdirde sonucu görme kaybına kadar varabilen sinsi bir hastalıktır. Bu sebeple her yıl düzenli göz muayenesi olarak göz tansiyonu kontrol edilmelidir.

    Glokom, görme siniri hasarının oluştuğu bir dizi durum için kullanılan bir terimdir. Glokomun başlıca nedeni göz içindeki basıncın yüksekliğidir. Görme sinirinin dolaşımının bozulduğu, doku zaafiyeti veya yapısal bozuklukların görüldüğü durumlarda görme siniri basınca daha duyarlı hale gelebilir ve basınç yükselmeksizin de hasar gelişebilir.

    Glokomun Sebepleri

    Göz içinde salgılanan ve gözün beslenmesi için gerekli olan göz içi sıvısının boşalamamasına bağlı olarak göz içinde basınç yükselir. Yükselen göz içi basıncı da göz siniri hücrelerine zarar verir.

    Glokomun Belirtileri Nelerdir?

    – Sabahları belirginleşen baş ağrılar
    – Zaman zaman bulanık görme
    – Geceleri ışıkların etrafında ışıklı halkalar görülmesi
    – Televizyon izlerken göz etrafında ağrı
    – Glokom Riskini Artıran Faktörler Nelerdir?
    – Ailede glokom öyküsünün olması (genetik yatkınlık)
    – 35 yaşın üzerinde olunması
    – Şeker hastalığı
    – Şiddetli kansızlık veya şoklar
    – Yüksek-düşük sistemik kan basıncı (vücut tansiyonu)
    – Yüksek Miyopi
    – Yüksek Hipermetropi
    – Migren
    – Uzun süreli kortizon tedavisi
    – Göz yaralanmaları
    – Irksal faktörler

    Bu özelliklere sahip kişilerde glokom hastalığının ortaya çıkma riski normalden daha yüksek olduğu için bu kişilerin görme sinirindeki hasarın erken tespiti amacıyla düzenli olarak göz muayenelerini yaptırmaları uygun olur.

    Glokom Nasıl Teşhis Edilir?

    Göz tansiyonunun takibinde ve görme sinirinde hasar oluşup oluşmadığının belirlenmesinde ileri teknoloji ürünü tetkik cihazları kullanılmaktadır. Bu cihazların verilerini yorumlayan glokom uzmanı hekimlerimiz hastanın tedavi sürecini planlar. Bunlar; görme sinirindeki hasardan dolayı görme kaybının miktarını gösteren görme alanı, görme siniri ve sinir lifi analizi yapan OCT (optik sinir tomografisi), HRT (sinir lifi analizi) cihazlarıdır ve glokomun teşhis ve tedavisinin planlamasında büyük önem taşırlar.

  • Osteoporozdan (Kemik Erimesi) Korunun

    Osteoporozdan (Kemik Erimesi) Korunun

    Uzmanlar, yiyeceklerin hastalıkları önlemede, iyileştirmede, genel sağlığımız ve yaşantımız üzerinde önemli etkileri olduğunu söylüyor. Hatta o derece ki; yediklerimizden olumlu veya olumsuz yönde etkilenmeyen hiçbir sağlık sorunu yok gibi.

    Kadınları etkileyen en önemli sağlık sorunları olan osteoporoz (kemik erimesi) ve meme kanseri, spor alışkanlığı ile yakından ilgili. Daha çok kadın hastalığı olarak bilinen bu iki hastalıktan korunmada sporun rolü çok büyük. Spor; kemik erimesini önlemenin yanında, osteoporoz tedavisinin en önemli parçalarından da birisi.

    Hangi yaşta olursak olalım, spor yaparak kemik yoğunluğumuzu artırabiliriz. Spor yapan kadınlarda kemik yoğunluğu yapmayanlara oranla daha fazladır ve ileri yaşlarda osteoporoz (kemik erimesi) hastalığına yakalanma şansı azalmaktadır. Osteoporoz tedavisinde kadının yaşı ne olursa olsun, tedavinin bir parçası olarak egzersiz reçetesi verilmektedir.

    Kanserde Sporun Önemi

    Kanserler, yine kadın yaşamını tehdit eden önemli bir hastalık grubudur. Kadınlarda en çok korkulan kanser olan meme kanserinin önlenmesinde sporun önemi son yıllarda detaylı olarak araştırılmıştır. Titizce yapılan araştırmalar sonunda, egzersiz yapan kadınlarda meme kanserine yakalanma şansının azaldığı ortaya konulmuştur.

    Sebep sonuç ilişkisi olarak ileri sürülen görüş; egzersiz ile azalan yağ dokusunun östrojenin yağ dokusundaki aşırı dönüşümünü engelleyerek kanser oluşumunun önüne geçtiği şeklindedir.

  • E vitamini regl sancılarını azaltıyor

    E vitamini regl sancılarını azaltıyor

    Bilim adamlarının araştırmaları, mensturasyon (regl) döneminde E vitamini almanın özellikle genç kızlarda sıkça görülen sancıları azalttığını ortaya koydu.

    Mensturasyon öncesi ve ilk günlerinde günde 200 mg E vitamini kullandırılan genç kızlarda sancıların azaldığı tespit edildi. Özellikle çok ağrı çekenlerde ağrıların azalma olasılığının çok daha yüksek olduğu vurgulandı.

    İngiltere’de yayınlanan British Journal of Obstetrics’de yer alan makalede, mensturasyon (regl)sancılarının çok sayıda kadının günlük hayatını etkileyebildiği, iş kayıplarına yol açabildiğine dikkat çekildi. Makalede, mensturasyon öncesi ve ilk günlerinde günde 200 mg E vitamini kullandırılan genç kızlarda sancıların azaldığının tespit edildiği bildirildi.

    E vitamini kürü yaptırılan genç kızlarda mensturasyon döneminde kanamaların da azaldığını belirten bilim adamları, E vitamini alan kadınların, regl sancıları yüzünden kullandıkları ağrı kesicilerin sayısında da azalma kaydedildiğini bildirdi.

    Özellikle çok ağrı çekenlerde ağrıların azalma olasılığının çok daha yüksek olduğunu vurgulayan bilim adamlarından Peter Bowen-Simpkins, “Bu yüz binlerce genç kızı etkileyen bir rahatsızlık konusunda sağlanmış önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir” dedi.

  • Yüz gerdirme ile ilgili esfaneler ve gerçekler

    Yüz gerdirme ile ilgili esfaneler ve gerçekler

    • Yüz gerdirme kadınlara özgüdür.
    o Gün geçtikçe, daha genç görünmek ve öz güvenini korumak isteyen erkeklerde de yüz gençleştirmeye yönelik işlem ve ameliyat sayısı hızla artmaktadır.

    • Yüzün gençleşmesi için tek yöntem yüz germe ameliyatıdır.
    o Ameliyatsız yüz germe ya da gençleştirme yöntemleri de vardır. Ameliyatsız bir cilt sıkılaştırma yöntemi olan Ultherapy ile ciltteki gevşeme ve sarkmalar 60 dakikalık tek bir seans ile tedavi edilebilmektedir.

    • Ameliyat dışındaki yöntemlerden sonuç alınmaz.
    o Gevşeyip sarkan cildin gerginleştirilmesi cilt yüzeyine uygulanacak işlemlerle sağlanamaz. Cildin alt katmanlarındaki destekleyici dokulara ulaşan, germe ve lifting etkisi yaratan Ultherapy yöntemi ile sarkma yaşanan kaş, alın, yanak, ağız kenarı, yüz kontürü, çene hattı ve gıdı bölgesi ve kırışan göz çevresinde ameliyatsız toparlanma ve gençleşme etkisi elde edilebilmektedir.

    • Sadece yaşlıların yüz gerdirmeye ihtiyacı vardır.
    o Yüzün yıpranması, cildin yaşlanması ve çevresel etkilere bağlı olarak gerçekleşmektedir. Bu etkenler sigara içmek, alkol, hastalıklar, güneş, iyi beslenmemek ve hatta sağlıksız yaşam olarak sıralanabilir. Her cilt bu etkenler nedeniyle farklı yaşlarda yıpranıp gevşeyebilir.

    • Yüzü gerdirmek için iyice yaşlanmayı beklemek gerekir.
    o Yüz cildini gerginleştirmeye yönelik ameliyatlar için deride belirgin sarkmalar oluşan yaşlılık yıllarını bekleyenler olabilir. Ancak cilt özellikleri ya da dış etkenler ile 35-40’lı yaşlardan itibaren yüz ve boyun cildinde gevşeme oluşanlar veya kendilerini daha genç görmek isteyenler için, ameliyatsız “uthratherapy” veya çok ufak müdahale gerektiren sınırlı face lift teknikleri daha fazla önerilmektedir

    • Yüzü germek için yapılan müdahaleler doğal olmayan, plastik bir görünüm yaratır.
    o Yüz germe ameliyatları sonrasında zamanla ciltte oluşan gevşemeye bağlı olarak ameliyatın etkileri de azalmaktadır. Bu süreci uzatmak amacı ile ameliyat sırasında fazla miktarda cilt çıkarılan hastalarda ameliyat sonrası oluşan ödem ile birlikte doğal olmayan bir görünüm izlenebilmektedir. Sonuç olarak ameliyat sonrası yüz görünümü uygulanan cerrahi tekniğe ve tercihlere göre değişmektedir

    • Yüz germe yüzdeki bütün çizgileri yok eder.
    o Yüz germe, göz altı veya ağız çevresindeki yüzeyel kırışıklıkları yok etmez. Bu çizgileri yok etmek için, dolgu, lazer veya kimyasal peeling gibi yöntemler uygulanır.

    • Yüz germe ameliyatı sonrası iz kalmaz.
    o İzler ameliyatların doğal sonucudur. Tercih edilen ameliyat tekniğine bağlı olarak farklı bölgelerden cilt kesisi yapılmakla beraber bu kesiler derinin doğal katları, çizgileri ve saçlı deri içinden yapıldığı için iyileşme sonrası oluşacak izler de bu bölgelerde gizlenmektedir.

    • Yüz germe sonrası hızla sonuç alınır.
    o Her ameliyat sonrası olduğu gibi yüz germe ameliyatının ardından da vücut ve cilt iyileşmek için zamana ihtiyaç duyar. İyileşme süresi yaş, şeker, tansiyon gibi sistemik hastalıklar ya da sigara gibi kan dolaşımını bozan etkenlere bağlı olarak değişmekle birlikte ortalama iki haftayı bulacaktır. Bu süre “Silhouette lift” gibi ufak müdahalelerde 2-3 günle sınırlı olmaktadır. Cerrahi tekniklerde ameliyatın sonuçları hemen ve belirgin olarak ortaya çıkarken Ultherapy tekniğinde aylar içinde yavaş yavaş oluşan gerilme etkisi elde edilmektedir.

    • Gerilen yüz yaşlanmaz, kalıcıdır.
    o Yaşlanmayı durduracak herhangi bir tıbbi veya kozmetik çözüm yoktur. Bu nedenle yüz germe ameliyatları en uzun süre etkisini koruyan işlemler olsa da ameliyatlar, Silhouette lift gibi basit cerrahi müdahaleler ya da Ultherapy gibi ameliyatsız cilt gençleştirme uygulamalarından sonra zaman içinde azalan etkileri yerine koymak için yeni müdahalelere ihtiyaç duyulmaktadır.

  • Flebit Belirtileri ve Tedavisi

    Flebit Belirtileri ve Tedavisi

    Flebit hastalığı hakkında merak ettiğiniz tüm bilgileri bu makalemizde paylaşıyoruz.

    Flebit, toplardamar iltihaplanmasına verilen addır. İltihaplanmış olan damar bölgesinde daima bir pıhtı, yani trombüs geliştiğinden, olaya daha çok “Tromboflebit” denilmektedir.

    FLEBİT BELİRTİLERİ;

    Yüzeysel tromboflebitte derialtında görülen toplardamarlar iltihaplanarak şişer kızarır ve duyarlı bir hale gelirler. İltihap genellikle damarın bir bölümünde başlar sonra yukarıya doğru ağrılı kırmızı bir çizgi biçiminde yayılır. İltihaplı damar derinin hemen altında sert bir kordon gibi ele gelebilir. Hastayı gece uyutmayan belirgin bölgesel bir ağrı vardır. Tedavi edilmezse iltihap alanı genişler ve ağrı artar. Bazen çok ağrılı uzun bir iltihap çizgisi de görülebilir; hastanın ateşi yükselebilir bacağı şişebilir. Yüzeysel tromboflebit daha çok bacağın alt yarısında oluşur. Genellikle genişlemiş (varisli) damarlarda görülür.

    FİLEBİT NEDENLERİ ;

    Yüzeysel tromboflebitin başlıca nedeni varisli damarlardır. Aileden geçen ve kadınlarda daha yaygın olan bu durum genç erişkinlik çağında ortaya çıkar ve yıllar geçtikçe ilerler. Bacak yüzeysel toplardamarları genişleyince çeperleri incelir ve kıvrımlar yapar. Genişlemiş damarlarda kan akımı yavaşlar ve kandaki plazma ve hücreler çökmeye yüz tutar. Böylece kanın akışı iyice yavaşlar ve flebitin ilk aşaması olan kan pıhtılaşmasına yol açar. Pıhtılaşmadan sonra damar çeperi pıhtıyı çözmek için iltihap oluşturur. Bu dönemde hasta ağrı duyarlılık ve kızarıklık gibi belirtilerin farkına varır.

    FİLEBİT BİTKİSEL TEDAVİSİ;

    REZENE: 1 bardak kaynar suya, 4 gr bitki konur, 10 dk bekletilir, günde 2-3 bardak içilir.
    Rezene toz haline getirilir, günde birkaç defa 0.5-1 gr içilir.
    HUŞ AĞACI: 1 bardak kaynar suya, 5-10 gr ufalanmış püskül, yaprak, tomurcuk konur, soğuyunca süzülür, günde 3-4 bardak içilir.
    ŞAHTERE OTU: 1 bardak kay nar suya, 10 gr bitki konur, 10 dk bekletilir, günde 2-3 bardak içilir.
    TAVŞAN MEMESİ KÖKÜ: 1 bardak suya, 4-10 gr kök veya dallarından konur, 5-10 dk kaynatılır, günde 2-3 bardak balla tatlandırılıp içilir.
    TIBBI KOKULU YONCA: 1 bardak kaynar suya, 10 gr bitki ko nur, 10 dk bekletilir, günde 2 bardak içilir (Trambofılebitte).
    KANTARON: 1 bardak kaynar suya, 2 çay kaşığı bitki konur, 10 dk bekletilir, günde 2 bardak içi lir.
    AT KESTANESİ: 1 bardak kaynar suya, 1 çay kaşığı atkestanesi toz halinde konur, 10 dk bekletilir, günde 2-3 bardak içilir. Kestane toz haline getirilir, günde birkaç defa 1 gr içilir.
    PAPATYA: 1 bardak suya, 2 tu tam papatya konur, kaynatılır, lapa halinde ağrıyan yere konulur. Papatya yağı ile ağrıyan yerler ovulur.
    MELEK OTU: 1 bardak kaynar suya, 10-20 gr melek otu konur, 10 dk bekletilir, günde 2-3 bardak içilir.
    KAHVE: Kahvesi bol sade kahve yapıp içmelidir.
    ÇlLEK: Bolca çilek yemelidir.
    PATATES: Patates lapa haline getirilir, ağrıyan yere sarılır.

  • Doğum Çatlaklarından Korunma

    Doğum Çatlaklarından Korunma

    Hamilelik döneminde bir çok bayanın başına bela olan cilt problemlerinden biri de doğum çatlaklarıdır. Gebelik sebebiyle karın bölgesinin aşırı kasılması ve bu kasılma sonucunda oluşan çatlaklar estetik açıdan büyük bir sorun yaratmaktadır. Hamilelikte bu çatlaklardan korunmak istiyorsanız sizlere bazı önerilerimiz var.

    Çoğu gebenin korkulu rüyası gebeliği süresince göbeğinde ve kalçalarında çatlaklar oluşmasıdır. Bu çatlakların ortalama olarak 100 gebeden 90ında görüldüğü söylenmektedir. Peki anneler görüntü olarak sıkıntı yaratan bu çatlaklardan korunabilir mi? Her derdin bir dermanı olduğu gibi gebelikte oluşan bu çatlaklardan da korunmak mümkündür.

    Gebelikte bebeğin rahim içinde büyümesine bağlı olarak annenin karın derisi gerilir. Derinin katmanlarında meydana gelen hasar sonucunda ise gözle görülebilen çatlaklar oluşur. Öncelikle gebelerin, karın bölgesi derisinde bu hasarın meydana gelmesini engelleyebilmek için sağlıklı, elastik ve nemi istenilen düzeyde olan bir cilde sahip olmaları gerekmektedir. Şüphesiz ki bunda genetik yatkınlığın büyük rolü vardır. Ancak sağlıklı ve dengeli beslenmenin sağlıklı bir cilde kavuşmak için bir kural olduğu da gerçektir. Sağlıklı bir cilde sahip olabilmek ve bu döneminde çatlaklardan korunmak için yapmanız gerekenleri şöyle sıralayabiliriz;

    – Gebelik döneminde kilo alımlarınızı kontrol edin. Ani ve fazla alınmış kilolar göbek çatlaklarına neden olacaktır. Gebelik süresi boyunca düzenli ve yavaş yavaş kilo alabilmek için bir diyetisyene danışabilirsiniz.

    – Düzenli olarak günlük en az 8-10 su bardağı su için. Vücudumuzun yüzde 60ının sudan oluştuğunu ve tüketilen suyun belli bir miktarının derimiz tarafından tutulduğunu unutmayın. Özellikle derimizin nemini ve elastikiyetini sağlayabilmek için günlük su tüketimi çok önemlidir.

    – A, C ve E vitamininden zengin olan besinleri tüketin. Antioksidan özellikleri olan bu vitaminler derimize esneklik veren elastin ve kollojen yapılarının sağlıklı olabilmesi için gereklidir. Özellikle A vitamini eksikliği deride kuruma ve pullanmaya neden olabilir. Kuruyan deri gerildiğinde çatlaklar meydana gelir. Bu vitaminleri alabilmek için de günlük beslenme listemizde yumurta, et, balık, özellikle kırmızı ve turuncu renkte olan meyve ve sebzeler, yeşil yapraklı sebzeler, tahıllar yada kurubaklagiller bulunmalıdır.

    – Gebelik döneminde haftada 2 defa balık tüketin. Balıkta bulunan omega-3 yağ asitleri bebeğinizin beyin gelişimini desteklerken bir yandan da balıktaki A vitamini cildinizin sağlığını güçlendirerek, çatlak oluşumuna karşı sizi korumuş olur.

    – Beslenmenin yanı sıra düzenli olarak kullanılan nemlendirici kremler de cildinizin yumuşamasına yardımcı olarak çatlak oluşumunu engelleyebilmektedir.

    Gebeliğin sizde ömür boyu bıraktığı izlerden biri olan göbek ve kalça bölgesi çatlakları çoğu kadının korkulu rüyasıdır. Hayatınızda birkaç kere yaşayabileceğiniz bu muhteşem dönemi sıkıntısız bir şekilde atlatabilmek için tek yapmanız gereken günlük beslenme programınızda birkaç ufak değişiklik olacaktır. Çatlaksız bir gebelik dönemi dileğiyle…

  • Bitkisel Yollarla Göğüs Büyütme Yöntemleri

    Bitkisel Yollarla Göğüs Büyütme Yöntemleri

    Estetik ameliyat olmadan, silikon taktırmadan iri ve diri göğüslere sahip olmak isteyen tüm hanımlara duyurlur! Aşağıda yayınlayacağımız bitkisel tavsiyeler idealinizdeki hacimli göğüslere sahip olmanızı sağlayabilir…

    GEREKLİ MALZEMELER:

    – 1/2 lt su,
    – 250 çemen otu filizi,
    – 1 tutam anason,
    – 1 tutam fesleğen,
    – 1 tutam frenk kimyonu,
    – 1 tutam dereotu,
    – 1 tutam rezene,
    – 1 tutam meyan kökü tozu,
    – 1 tutam mercanköşk,
    – 1 tutam limon otu

    HAZIRLANIŞI VE KULLANIM ŞEKLİ: Suyun içine tüm malzemleri koyup, kaynatın. soğuduktan sonra, süzün. Elde etiğiniz bitkisel karışımdan, sabah akşam 1 bardak için. Sade olarak içemiyorsanız, limon ve bal ile tatlandırarak içiniz. Bu bitkisel çayın dışında, dahili ve harici olarak uygulayabileceğiniz yöntemler ;

    Portakal Yağı: Cildinizi sıkılaştıracağından masaj yaparak cildinize uygulayın.

    Mersin Yağı: Adale kuvvetlendiricidir, masajla göğüslere uygulandığında göğüslerde sertleşme ve büyüme sağlar.

    Çörek Otu Yağı ve Rezene Çayı: Göğüslerdeki hormon salgılamasını artırarak, göğüslerin büyümesini sağlar. 1 fincan rezeneye 5 damla dökerek kullanabilirsiniz.

  • Kadınları En Çok Bu 5 Hastalık Vuruyor

    Kadınları En Çok Bu 5 Hastalık Vuruyor

    1-VAJİNAL AKINTI

    Ergenlik çağından itibaren her kadının mutlaka karşılaştığı vajinal akıntı sorunu fizyolojik nedenlerle ya da bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkıyor.

    ENFEKSİYONA BAĞLI AKINTILAR

    Fizyolojik nedenlerin dışındaki akıntılar ise mantar, bakteriyel vajinozis, trikomonas denilen ve bir kısmı cinsel yolla bulaşan (Klamidya, Mykoplazma gibi) enfeksiyonlar nedeniyle oluşuyor. Kötü kokulu, süt kesiği görünümlü, koyu renkli veya kaşıntıyla beraber görülen bu tür akıntıların tanısı, muayene ve gerekiyorsa kültür alınması gibi ek incelemeler sonucunda konuluyor. Bu akıntılara neden olan enfeksiyonlar tedavi edilmediği takdirde ilerleyen yıllarda üreme organlarında yapışıklık, tıkanma ya da dış gebelik gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Enfeksiyonların tedavileri ağız yoluyla alınan antibiyotikler ve vajinal tabletlerle yapılıyor.

    FİZYOLOJİK AKINTILAR

    İki adet arasındaki yumurtlama döneminde rahim ağzındaki tıkaç, spermlerin içeri girmesine izin verebilmek için sıvı hale geliyor. Bu nedenle, sanki rahim ağzı nezle olmuş gibi bir akıntı başlıyor. Bu tür şikayeti olan kadınlar, yumurtlama dönemini takip ederek akıntının bu günlere denk gelip gelmediğini belirleyebiliyorlar. Eğer akıntılar söz konusu dönemde meydana geliyorsa herhangi bir tedaviye gerek duyulmuyor. Kadınlar fizyolojik akıntıdan rahatsız olup, aşırı titiz davranarak vajeni, antibakteriyel madde, sabun ya da su ile sık sık temizleyebiliyorlar. Oysa bu davranış vajenin florasını bozuyor, mantar ve bakterilerin üremesine neden oluyor. Renksiz ve kokusuz olan fizyolojik akıntıların bir diğer nedeni de özellikle hamilelik ve adet dönemlerinde rahim ağzının dışa dönmesi (servikal eversiyon), yara benzeri kırmızı bir görüntü alması ve salgı bezlerinin dışa dönmeye bağlı olarak daha fazla çalışması oluyor. Bu tür şikayeti olan kadınların smear testleri normal sonuç veriyorsa, akıntı normal kabul ediliyor.

    2- ADET DÜZENSİZLİĞİ

    Düzenli bir adet mekanizmasında beyinden salgılanan hormonlar yumurtalıkları uyarıyor ve yumurta hücresi büyümeye başlıyor. Büyüyen yumurta hücresi östrojen ve progesteron üretiyor. Bu hormonların etkisi ile rahim içerisindeki doku gebeliğe hazırlanmak üzere kalınlaşmaya başlıyor. Kadın hamile kalmadığı her ay bu dokuyu yaklaşık 60-80 ml kan ile birlikte atıyor. Bu mekanizma çeşitli nedenlere bağlı olarak bozulabiliyor. Hormonal nedenlere bağlı düzensiz kanamalar ‘disfonksiyonel kanama’ olarak adlandırılıyor. Polip, miyom, endomterium (rahim) kanseri ve hiperlazi (rahmin iç duvarının kalınlaşması) gibi patolojik nedenlerle kanama düzensizlikleri de görülebiliyor. Hastanın öyküsü alınıp, muayenesi gerçekleştirildikten sonra kanama düzensizliğinin nedeni ortaya çıkıyor. Eğer sebep patolojikse tedavide cerrahi ön plana çıkıyor veya histereskop yöntemi ile polip ya da miyom alınıyor. Fonksiyonel bir kanama ise hormonlar ilaç tedavisi ile düzeltilmeye çalışılıyor.

    3- CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARI

    Ülkemizde cinsel fonksiyon bozuklukları konuşulmuyor. Bu tür sıkıntıları olan kadınlar doktora genellikle ağrı şikayeti ile başvuruyor. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanları, hastaların anatomik problemleri olup olmadığını inceliyor, cinsel ilişki sırasında oluşan fizyolojik değişiklikleri anlatıyorlar. Patolojik bir sorun, endometriozis, ağrıya neden olan miyom ya da geçirilmiş bir doğum sonrası vajinal yara dokusu, cinsel ilişki sırasında ağrı yapabiliyor. Bunlar ayırt edildikten sonra eğer anatomik bir neden bulunamazsa, hastalar psikiyatri uzmanlarına yönlendiriliyor.

    4- PELVİK AĞRILAR

    Miyomlara bağlı ağrılar Miyomlar en sık ağrı ve adet düzensizliği ile belirti veriyor. Rahim duvarında çıkan ve birçok kadında görülebilen bu iyi huylu tümörlerin birçoğunda tedavi gerekmiyor. Ancak makat, idrar torbası gibi organlara baskı yaptığı durumlarda ve büyüdüğünde ağrıya neden olabiliyor. Miyomların rahim içi dokuya baskı yapması durumunda ise kanama düzensizlikleri görülebiliyor. Böyle durumlarda, cerrahi tedavi tercih edilebiliyor. Adet sancıları Rahim içindeki endometrium dokusu atılırken, rahmin kasılması ve rahim ağzı kanalından atılan pıhtılı kanın rahmin kasılmasıyla beraber oluşturduğu ağrı mekanizması birçok kadında görülüyor. Bu durumdan şikayeti olanlara, kanamayı da azaltan ağrı kesiciler verilebiliyor. Bazı kadınlar, kanamanın azalmasından endişe ediyorlar. Oysa bu ilaçlar rahim içindeki kanamayı azaltmasına karşın fazla dokunun atılmasını engellemiyor. Ağrıyı azaltmak için doğum kontrol hapı da kullanılabiliyor. Bu hapların içindeki hormon miktarı az olduğu için rahim içi dokusu az kalınlaşıyor ve az atılıyor. Kanama az olunca, ağrı da azalıyor. Ancak aşırı ağrılı adet dönemi geçiren hastalarda endometriozisten de (çikolata kisti) şüphelenmek gerekiyor. Rahim içinde bulunan endometrium dokusunun karnın içerisindeki zarlar ile yumurtalığın içerisinde de bulunması anlamına gelen bu hastalık, 100 kadının 6’sında görülüyor. Kesin tanısı laparoskopik cerrahi ile konulabilen endometriozis, adet kanamasının azaltılması ile tedavi edilebiliyor.

    5- KISIRLIK

    Yaşam koşullarının değişmesiyle oluşan hormonal dengesizlikler, cinsel yolla bulaşan hastalıkların ve endometriozis hastalığının artması, hastaların sosyal yaşantı nedeniyle geç hamile kalmak istemesi, hamilelikle ilgili olumsuzlukların birikmesine ve hamileliğin oluşmamasına neden olabiliyor. Öte yandan hamileliğin oluşması için belli bir sürenin geçmesi gerekiyor. Kişilerin bilinen bir hastalığı yoksa en az bir yıl boyunca korunmasız birliktelik öneriliyor. Sağlıklı çiftlerin yüzde 25’i yumurtlama döneminde hamile kalıyor. Bir yılın sonunda hamilelik oluşmadıysa yapılacak üç temel test bulunuyor: Erkeğin sperm ölçümü, rahim içi filmi çekimi ve hormon testleri. Bu testlerin sonuçlarından elde edilen verilere göre tedavi planlanıyor. Yumurtlama planlanıp, uygun zamanda ilişkiye girme, spermin rahim içine konulması (aşılama) ya da yumurta ve spermin dışarıda birleştirilmesi (tüp bebek) yöntemi ile tedavi yapılıyor.

  • Çekirdek çitlemek dişinize zarar mı veriyor ?

    Çekirdek çitlemek dişinize zarar mı veriyor ?

    Türk halkının geleneksel kuruyemişlerinin başında gelen çekirdek, uzun süre dişin aynı bölgesinin kullanılması nedeniyle diş minesi üzerinde kronik (uzun süreli) iritasyona neden olur. Bu alışkanlık, üst ve ön alt önkesici dişler üzerinde çentik şeklinde erozyonlar oluşturur. Ortodontist Diş Hekimi Kıvanç Cebesoy, aynı şekilde terzilerin ön dişleri arasında tuttukları iğne sebebiyle literatüre “terzi dişi” olarak giren diş ucu erozyonu hakkında bilgi veriyor.

    Uzun süreli tekrarlayan alışkanlıklar diş üzerinde kuvvetin uygulandığı bölgede 3-4 ay gibi kısa sürede aşınmaya neden olur. İlk bakışta kırıkmış gibi gözüken diş uçları son yıllarda sadece ön dişler için üretilen kompozit dolgu sistemleri (bonding) ile 5 dakika gibi kısa sürede tamir edilebilmektedir. Kullanılan kompozitler diş üzerinde bukalemum etkisi yaratarak, dişin sağlam kısmı ile muhteşem bir uyum sağlar ve aslından farkı anlaşılmaz. Diş minesinesi gibi sert kompozit materyal sayesinde, diş daha dirençli bir yapıya kavuşur.

    Kompozit dolgu sisteminin faydaları

    • Çürük, kırık yada erozyon olan bölgeye lokal olarak, dişe zarar vermeden direkt uygulanabilir.
    • Renk uyumu ve cilalanabilir özeliğinin yüksek olması nedeniyle sağlıklı diş dokusu ile birebir uyum sağlar.
    • Kusurlu bir yada iki diş yüzünden bütün ön dişlerin değişmesi gerekmez.
    • Tek bir dişteki kusur diğer bütün dişleri refere edecek şekilde hastanın moralini bozabilir. Kusurn ortadan kaldırılması ile güzel bir gülüşe sahip olabilir.
    • Uygulama süresi kısadır.
    • Porselen ve lamine dişlere göre oldukça ekonomiktir.