Kategori: Sağlık

  • Horlama Tedavisi

    Horlama Tedavisi

    Eğer horlama gibi bir sorunuz var ise daha fazla kendinize ve başkalarına eziyet etmeyin. Biran önce tedaviye başlayın.

    Horlama uykuda solunum esnasında ortaya çıkan gürültülü ve rahatsız edici sestir. Horlamanın birçok nedeni vardır. Temel anlamda solunum esnasında ağızdan başlayıp, akciğere kadar olan bütün yol boyunca ki darlıklar, şişlikler ve anatomik bozukluklar horlamaya neden olabilir. Ayrıca horlamaya burun ve boğazda soluk alma esnasında ki daralmalar da asıl sebep olarak belirtilmektedir. Burada daralmalarda ki titreşimler horlamanın şiddetini artırır. Özellikle çok kilolu insanlarda ağız içi yapısında da şişme olduğu için horlama artar. Burunda ki kemik eğriliği, sinüzitler, polipler, burun etinin şişliği horlamayı arttırabildiği gibi, horlamada boğazda ki problemler daha ön planda rol oynar.

    Yumuşak damağın büyük ve sarkık olması, küçük dilin bir cm den daha büyük olması, çok iri bademcikler, büyük geniz eti özellikle çocuklarda horlamaya bunların yanı sıra apre dediğimiz nefes durmasına neden olur. Horlama toplumda çok yaygın bir hastalıktır. İnsanların yaklaşık yüzde kırk beşi arada bir, yüzde yirmi beşi sıklıkla horlar. Erkekler de kadınlara oranla daha fazla görülür, bunda ki en büyük faktör hormon al faktördür. Kadınlarda da menopoz döneminden sonra horlama sıklığı artmaktadır. Horlama tedavisi temel olarak nedene eğilmelik yapılmalıdır. Yani burun kemik eğriliği varsa bu düzeltilmeli, burun etinde şişlik giderilmeli, kronik sinüzit ortadan kaldırılmalı polipler varsa temizlenmelidir. Aynı şekilde ağız içinde dil kökü küçültülmeli, eğer küçük dil büyükse kısaltılmalı, geniz eti ve büyük bademcikler ortadan kaldırılmalıdır. Ama yapılan bu tevdilerden sonra bazı hastalarda horlama tamamen sıfırlanmayabilir. Horlama tedavisinde altın standart uyku testidir. Ciddi hastalarda mutlaka ameliyat öncesinde bu test yapılmalı ve ona göre tedavi planlanmalıdır. Son yıllarda buna eklenen yeni bir yaklaşım vardır. Hasta ameliyat öncesi hafif uyutulur, horlamanın yeri saptanır ve horlama yerine yönelik cerrahi uygulanır. Bu başarı oranını yüzde doksanlara kadar yükseltmiştir. Horlama sorunu yaşayanların daima akşam yemeğini erken yemeleri ve yemekten üç, dört saat sonra uyumaları gerekmektedir. Birde alkol alımı horlamayı tetiklediği için azaltmaları tedavide etkilidir.

    İlgili konular ;

    – Horlama sorunu yaşayanların uyku düzeni nasıl olmalı?
    – Horlamanın nedenleri nelerdir?
    – Boğaz yapısındaki hangi sorunlar horlamaya neden olabilir?
    – Horlama başka sağlık problemlerine yol açar mı?
    – Horlamanın nedeni psikolojik olabilir mi?
    – Yataktaki pozisyonumuz horlamayı tetikler mi?
    – Yemek yeme ile horlama arasında ilişki var mı?
    – Hamilelik döneminde horlama artar mı?
    – Şişmanlar daha çok mu horlar?

  • Kürtaj Sonrası Nelere Dikkat Edilmeli

    Kürtaj Sonrası Nelere Dikkat Edilmeli

    Kürtaj sonrası neler olabilir, kürtaj olan bir kadın nelere dikkat etmelidir? Kürtajdan sonra dikkat edilmesi gereken hususlar.

    Ağrı veya kanama durumunda hastaya antibiyotik, ağrı kesici veya kanama azaltıcı ilaçlar uygulanarak hasta tekrar evine yollanılır. Lokal anestezide hasta 15 dakikada içinde eve gidecek duruma gelebilir genel anestezide ise hasta 1 saat içinde eve gidebilecek duruma gelir.

    Kürtaj işleminden bir hafta sonra tekrar ultrasonografi ile rahim içi kontrol edilerek parça kalıp kalmadığına bakılır. Kürtaj işleminden sonra regl kanamalarına benzer kanamalar olabilir bu kanamalar 10-15 gün devam edebilen kanamalardır, telaş etmeye gerek yoktur. Bazı hastalarda ise hiç kanamayla karşılaşılmaz bu da normaldir. Kanama ile küçük kan pıhtıları ve adet sancısına benzeyen ağrılar olabilir bunlar normaldir.

    Kürtaj günü reglin ilk günü olarak kabul edilir. Kürtaj işlemi uygulandıktan sonra 4-6 hafta içinde reglin olması gerekir eğer 40 gün içinde regl kanaması görülmezse doktorunuzla iletişime geçmelisiniz. Kürtaj sonrası havuz, deniz, küvette banyo veya jakuzi gibi yerler yasaktır ayakta olarak ılık suyla duş alınabilir. Kürtaj işleminden sonra 2-3 hafta boyunca cinsel ilişki uygun değildir.

    İlgili Konular ;

    – Kürtaj yaptıran biri yeniden hamile kalabilir mi?
    – Hamileliğin hangi aşamasında kürtaj yaptırılabilir?
    – Kürtaj nedir?
    – Kürtaj operasyonu geçiren biri ne kadar sürede iyileşir?
    – Kürtaj teknikleri nelerdir?
    – Kürtajın riskleri var mı?
    – Kürtaj hangi durumlarda gereklidir?

  • Genital Herpes Simplex Nedir

    Genital Herpes Simplex Nedir

    Genital herpes “Herpes Simplex” adlı bir virüsten kaynaklanır ve semptomları genital organlarda uçuk (kabarcık, kızarıklık, ağrı, kaşıntı) çıkmasına benzer. Virüs ile enfekte olan insanların çoğu herhangi bir semptom göstermez.

    Herpes simplex virüsünün (HSV) iki ana tipi vardır: HSV-1 ve HSV-2. HSV-1 enfeksiyonu çoğunlukla yüz bölgesinde uçukların ortaya çıkmasına yol açar. (Buna karşın kimi zaman genital herpese de sebep olabilmektedir) Genital herpesin semptomları belirtileri genital organlarınızda uçuk (kabarcık, kızarıklık, ağrı, kaşıntı) çıkmasına benzer. Semptomların ilk ortaya çıkışının ardından, yeni semptomlar ortaya çıkabilir, ya da diğer adıyla “reküranslar” oluşabilir.

    Genital herpes virüsü ile enfekte olan bir kişi için kesin tedavi olmamasına rağmen, ilaç tedavisi yoluyla semptomlar kontrol altında tutulabilir ve cinsel aktivitenin daha güvenli yapılmasıyla (kondom kullanılarak) enfeksiyonun eşlere bulaşma riski azaltılabilir. Durumu kontrol altına alabilmeniz için yapılabilecek çok şey vardır. Öncelikle genital herpesi öğrenmekle başlayabilirsiniz. Genital herpes virüsü ile enfekte olan bir kişi için kesin tedavi olmamasına rağmen, ilaç tedavisi yoluyla semptomlar kontrol altında tutulabilir.

    Size veya bir yakınınıza genital herpes teşhisi konuldu ise öncelikli olarak yapmanız gereken bu hastalık hakkında bilgi sahibi olmaktır. Genital herpes virüsü ile enfekte olan bir kişi için kesin tedavi olmamasına rağmen, ilaç tedavisi yoluyla semptomlar kontrol altında tutulabilir ve cinsel aktivitenin daha sağlıklı yapılmasıyla (prezervatif kullanılarak) enfeksiyonun eşe bulaşma riski azaltılabilir.

  • Vaser liposelection nedir?

    Vaser liposelection nedir?

    Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Naci Çelik, vaser liposelection işleminin nasıl ve ne amaçlar için yapıldığını anlattı.

    Liposuction ameliyatı -önüne veya sonuna hangi kelime getirilirse getirilsin, önce yağ alınacak vücut bölgesinin özel hazırlanmış solüsyonlarıyla şişirildikten sonra küçük kanüllerle deride açılan küçük deliklerden girilerek verilen bu sıvının ve aynı zamanda yağın alınması işlemidir. İşlemin amacı “kontur bozukluklarını” ortadan kaldırmaktır. Basenler, bel, karın bölgesi, diz içleri, uyluklar, üst kol bölgesi ve gıdı bölgesi kadın ve erkeklerde bu işlemin en çok uygulandığı alanlardır. Uygun hastada doğru şekilde uygulandığı takdirde liposuction çok fazla yan etkisi olmayan ve hastanın 1-2 gün içinde normal hayatına dönmesine izin veren bir operasyondur.

    Hastanın aktif yaşama dönmesi değişkenlik gösteriyor

    Klasik liposuctionda hastanın aktif yaşantısına dönmesi yağın alındığı bölge ve miktarına uygun olarak değişkenlik göstermektedir. Bu işlem hem uygulamayı yapan doktor için oldukça yorucu hem de hasta için oldukça travmatiktir. Hastaların şişlik ve morluklarının sebebi emme işlemi sırasında yapılan travmaya bağlıdır ve hastaların en önemli postoperatif şikayetlerine neden olur; ağrı, şişlik, morluk ve geç dönemde deride düzensizlik ve dalgalanmalar.

    Bu noktada vaser liposelection (yağ seçici) devreye girmektedir. Vaser cihazı yağ dokusunu emulsifiye (eritme) etmek için ultrasonik dalgaları kullanır ve bu sırada çevre dokuya (sinirler kan damarları konnektif doku) zarar vermez. Bu da ameliyat sonrası dönemin hastalar için daha kolay geçmesini sağlar. Vaser sonrası hastaların ağrı, şişlik ve morluk düzeyleri liposuction yapılmış hastalara göre daha azdır. Vaser, hasta ve işlemi uygulayacak doktor açısından çok avantajları olan bir yöntem olmakla birlikte liposuctiondan daha fazla tecrübe gerektirir. Aslında teknik olarak daha zor ve pahalı bir operasyondur.

    Vaser hidef (4D) ise liposuction ameliyatlarının şu an en üst seviyesidir. Kısaca tanımlamak gerekirse, günümüz kadın ve erkeğinin spor ve diyet ile sağlayamadığı veya sağladığı halde devamlılığını sürdüremediği atletik bir görünüme kavuşmak için en etkili araçtır.

    Vaser hidef (4D) lipoplasty ile kadınlarda yapmaya amaçlanan değişiklikler

    Vücudun kum saati görünümü, meme dolgunluğunun sağlanması, sakral bölge depresyonları (popo üstündeki gamzeler), karın bölgesinde kadınlara özgü oblique kaslarda hafif bir belirginleştirme ve popo yuvarlaklığının sağlanmasıdır.

    Spor yapamayan veya yaptığı halde kaslarını belirginleştiremeyen erkeklerde ise…

    Kol kasların ortaya çıkarılması, six pack yani erkeğe özgü baklava dilimlerinin belirginleştirilmesi, bel bölgesindeki yağlanmanın (love handle) giderilmesi, göğüs kaslarının ve var olan sırt kaslarının görünür hale getirilmesi.

    Vaser hidef (4D) yüzeysel liposuction yapmaya izin veren bir yöntemdir. Yüzeysel liposuction ile deri gerginliği çok güzel sağlanabilir ve normalde liposuction sonrası görülen deri sarkmaları bu yöntemde görülmez. Bunun için yeterli olan iki şey vaser cihazı ve vaser hidef (4D) eğitimini (Kolombiya’da veriliyor) almış bir plastik cerrahtır.

  • Aşırı Kahve Tüketimi Göğüsleri Küçültüyor

    Aşırı Kahve Tüketimi Göğüsleri Küçültüyor

    Uzmanlar, fazla kahve içmenin kadınlarda göğüsleri küçülttüğünü açıkladı. İsveç’te yapılan bir araştırmaya göre, fazla kahve içmek, çok sayıda kadında göğüs ölçüsünün küçülmesine neden olabiliyor.

    İsveç’te yayımlanan The Local gazetesinin haberine göre, ülkenin güneyindeki Lund Üniversitesi’nden Onkolog Helena Jernstrom, kahve içmenin göğüs ölçüsüne önemli etkisi olabileceğini belirterek, bu etkinin kadınların yaklaşık yarısında bulunan bir genin sonucu olduğunu kaydetti.

    Günde en az 3 fincan kahvenin kanser riskini azalttığını hatırlatan Jernstrom, büyük göğüslü kadınlarda daha fazla meme kanseri teşhisi konulduğu teorisi üzerine bu araştırmayı yaptığını belirtti. Jernstrom, kahve tüketimiyle göğüs büyüklüğü arasında doğrudan bağlantı olup olmadığına baktığını ve bu bağlantıyı bulduğunu söyledi. Bu bildiri, Jernstrom ve ekibinin 270 kadın üzerinde yaptığı araştırma sonucu British Journal of Cancer dergisinde yayımlandı.

  • Loğusa Humması ve Korunma Yolları

    Loğusa Humması ve Korunma Yolları

    Halk arasında albastı olarak da bilinen loğusa humması, bazı loğusalarda görülen ciddi bir hastalıktır. Üreme organı yollarında iltihaplanma, doğum esnasında temizliğe yeteri kadar önem verilmemesi veya idrar yollarının iltihaplanma gibi hijyenik nedenlerle ortaya çıkar.

    Doğumdan 3 veya 7 gün sonra ateş yükselir. Karnın alt bölümünde yumuşaklık hissedilir. Akıntı fazlalaşır ve loğusa genel bitkinlikten şikayet eder. Hemen doktora başvurmak gerekir. Doğumdan sonra gerekli temizliğe dikkat edilmezse, vücuda giren mikroplar cinsiyet organları üzerinde bir hastalık meydana getirirler. Bu hastalığa loğusa humması adı verilir. Loğusa hummasının sebebi çeşitli bakterilerdir ve artık bu hastalığın tedavisi de mümkündür.

    Kadın cinsiyet organı, karın zarı (periton) boşluğuna kadar uzanan bir kanal biçimindedir. Bu organın çeşitli bölümlerinde mikroplara karşı, hormonlarla veya biyolojik özelliklerle savunma setleri bulunmaktadır. Ancak bu setler çeşitli sebeplerle ve özelliklerle savunma setleri bulunmaktadır. Ancak bu setler çeşitli sebeplerle ve özellikle doğum sırasındaki yaralanmalarla yıkılırsa mikroplar kolaylıkla buralara yerleşir ve hastalık ortaya çıkar. Doğumdan sonra görülen akıntı birçok mikrobu dışarıya sürükler. Bu setlerin sağlam kalması halinde hastalığın meydana gelmesi için herhangi bir sebep kalmaz.

    Loğusa Hummasının Başlıca Sebepleri

    Loğusa hummasının meydana gelmesine yani korunma secilerinin yıkılmasına yol açan başlıca sebepler şöyle sıralanabilir:

    – Doğum ya da loğusalık sırasında geçirilen zatürree, anjin ve grip gibi ağır hastalıklar
    – Loğusanın ellerinin kirli ve dolayısı ile mikroplu olması
    – Doğuma yardım edenlerin dikkatsizlikleri ve bu arada kirli ellerle bebeğin doğumunun yapılması
    – Loğusalık sırasında tam banyo almak
    – Altı hafta geçmesini beklemeden cinsi münasebette bulunmak
    – Loğusa humması çeşitli özellikler gösterebileceği gibi, hastaya verdiği zararlar da farklıdır. Bu hastalığın tedavisinde de değişik usuller kullanılır. Loğusa hummasını meydana getiren mikroplar kan ve lenf yolu ile bütün vücuda yayılabilirler. Buna tıp dilinde sepsis adı verilir.

    Bir ya da iki gün süren bir devreden sonra hastada baş ağrısı ve kırıklık görülür. Ateş yavaş yavaş ya da birden bire yükselir. Hastalık sırasında ateş yüksek derecede devam edebileceği gibi sabahlan düşüp akşamlan yeniden yükselebilir. Bu sırada hastada titremeler de görülür. Titremeler geldiği zaman hastanın rengi solar, parmak uçlan ve tırnaklar morarır, nabız hızlı atmaya başlar. Şiddetli baş ağrısının yanı sıra uykusuzluk ve huysuzluk belirir. Loğusa humması tedavisinde, antibiyotiklerin rastgele kullanılması mikropta direnç yaratır. Bu bakımdan mikrobun hangi antibiyotiğe karşı dayanıksız olduğunun tespit edilmesi ve ona göre ilacın kullanılması şarttır.

    Loğusa Hummasına Karşı Alınabilecek Tedbirler

    Hastalığın önlenmesi için alınacak tedbirlerin başında doğum sırasında çok temiz çalışılmak gerek. Bu arada doğumdan önce de rastgele kişilerin hastayı muayene etmeleri sakıncalıdır. Dış cinsiyet organları ile döl yatağında yara meydana gelirse, bunların vakit geçirilmeden tedavi edilmesi gereklidir. Özellikle son aylarda tam banyodan ve cinsi münasebetten kesinlikle kaçınılmalıdır. Doğum sırasında ateşi yükselenlere ve bebeği koruyan su kesesi erken patlayanlara antibiyotik yapılmalıdır. Doğuma yardım eden kişilerin herhangi bir hastalıktan rahatsız olmamalarına dikkat edilmelidir.

    Gerekli tedbirler alınmazsa, ortaya çıkan hastalığın önlenmesi ve annenin hayatının kurtarılması eldeki ilaçlar yardımı ile mümkün olabilir. Ancak, hastalığın anne vücudunda bıraktığı etkiler sonucu üretim ile sağlık durumunun düzelmesi imkansızlaşacağı gibi, kısırlık ve müzmin iltihaplar da görülebilir.

  • Tekrarlayan Gebelik Kayıplarında Kan Testi ‘Rehber’ midir ?

    Tekrarlayan Gebelik Kayıplarında Kan Testi ‘Rehber’ midir ?

    Klinik saptamalara göre gebeliklerin %10-15’i düşükle sonuçlanıyor. Erken gebelik kayıplarının tahmini sıklığı saat başı 114 vaka, tekrarlayan gebelik kaybı oranı ise %3-5 oranında. Peki erken gebelik kayıpları neden yaşanır, önlemek mümkün, kan testi ne derece bilgi verir? Tüm bu soruları Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ümit Göktolga çocuk sahibi olma çalışan çiftler için cevaplandırdı.

    Çocuk sahibi olmaya çalışan milyonlarca çift için müjdeli haber –hamilesiniz-den sonra alınan kötü haber –bebeğiniz düştü-açıklamasıdır. Çiftleri daha da derinden üzen, umutlarını kıran ise tekrarlayan düşük olayıdır. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ümit Göktolga 20. gebelik haftasından önce ve 500 gr. ağırlığın altında 3 veya daha fazla gebelik kaybının “Tekrarlayan Gebelik Kaybı” olarak tanımlanabileceğini belirterek şunları söyledi: “ Maalesef günümüzde tekrarlayan gebelik oranlarında bir artış yaşanıyor. Buna etken birçok faktör olabilir ama ilk sırada geç yaşta anne-baba olmak sayılabilir. Çiftlerde kadınların 35 yaş ve üstü, erkeklerin 40 yaş ve üstü olduklarında düşük riski artıyor. Burada en önemli risk genetik bozukluklar olarak karşımıza çıkıyor. Bir kez gebelik kaybı yaşayan kadının 2. kez düşük yapma oranı %15, 2 kez düşük yapanın 3. kez düşük yapma oranı %25, 3 kez düşük yapanın 4. kez düşük yapma oranı ise %30-45’e çıkmaktadır. Dolayısıyla peş peşe yaşanan her gebelik kaybı bir sonraki gebeliğin kaybedilme oranını da artırmaktadır. Tekrarlayan gebelik kayıpları genetik, bağışıklık sistemi, endokrinolojik, hematolojik, enfeksiyonlar, çevresel faktörler ile rahim yapısı bozukluklarına bağlı olarak ortaya çıkabilir.”

    Kan Testi ‘Rehber’ midir?

    Tekrarlayan gebelik kayıpların nedeninin bulunması için; hasta öyküsünün detaylı bir şekilde bilinmesi ve iyi bir muayene gerekir. Kan testinin de rehber olabileceğini belirten Doç. Dr. Ümit Gökdalga “Burada nedene ulaşmak için bütüncül bir tedavi süreci gerekir. Yani hormon tahlilleri, şeker, pıhtılaşma testleri, enfeksiyon nedenini araştırmaya yönelik testler, anne ve babanın kromozom tetkiki, bağışıklık sistemine yönelik immünolojik testlerin sonuçları derlenip toparlandıktan sonra ancak yorum yapılabilir. Sadece kan tahlili ile nedenin belirlenme oranı ancak %10 olabilir. Rahim yapısı bozukluğu ve çevresel faktörler tekrarlayan gebelik kayıplarında önemli faktörlerdir. Tedavi ve bir sonraki gebeliğin takip planı elde edilen bulgular göre yapılmaktadır.” dedi.

    Tedavi Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar

    Tekrarlayan gebelik kayıplarında düzeltilebilecek nedenlere yönelik güncel tıbbi uygulamalar, uygun tedavi şekliyle çiftleri mutlu sona ulaştırabilir. Doç. Dr. Ümit Gökdalga çiftlere şu önerilerde bulunuyor: “ Tedaviye tekrar başlamadan önce çiftlerin çok iyi araştırma yapması gerekir. Deneyim, donanım ve teknik açıdan dünyadaki gelişmeleri takip eden, uygulayan merkezler tercih edilmelidir. Tekrarlayan gebelik kayıplarında takiple başarılı gebelik ve canlı doğum yapma oranı % 60-70 arasında değişebilir. Ayrıca stres, kafein ve sigaradan uzak bir yaşam, sağlıklı beslenme şarttır. Obezite varsa diyetle kilonun uygun seviyeye gelmesi sağlanmalıdır.”

    Tüp Bebek Tedavisi Ne Zaman Başvurulur ?

    Doç. Dr. Ümit Gökdalga tüp bebek tedavisine başvurulması gereken durumları şöyle özetledi: “Düşük materyalinden ya da anne ve babadan yapılan genetik araştırmalarda ailesel geçişli ya da tekrarlayıcı özellikte bir genetik problem tespit edilirse, sağlam embriyoları seçmek (PGD- Preimplantasyon Genetik Tanı) ve onları transfer etmek amacıyla tüp bebek tedavisi uygulanabilir.”

    Tüp Bebek ile İlgili Sık Sorulanlar
    – Aşılama nasıl bir üremeye yardımcı tedavi tekniğidir?
    – Tüp bebek tedavisinde embriyo seçimi neye göre yapılır?
    – Tüp bebek tedavisinde transfer edilen embriyoların gelişimi nasıl takip edilir?
    – Tüp bebek ile yaşanan hamileliklerde düşük riski daha mı fazla?
    – Tüp bebek tedavisinde genetik tanı testi kimlere önerilir?
    – Tüp bebek tedavisinde akupunktur ve nöral terapiden nasıl yararlanılır?

  • Kavitasyon nedir ?

    Kavitasyon nedir ?

    Kavitasyon, Cildin dış yüzeyine uygulanan ultrasonun yayılması, yağ dokusundaki hücre sıvısında ani ve yüksek basınç değişikliklere dayanan bir yöntemdir. Bölgesel yağlanma ve selülitle ses dalgaları yardımıyla savaşan, cerrahi olmayan bir yöntemdir. Kavitasyon uygulaması ile oluşan köpüklenme önce genişleme, sonra patlama yaratır. Kavitasyon denilen bu etki; yağı sıvılaştırıp hücrelerin duvarlarını tahrip ederek yağların yapısını bozar. Bu dokudaki yağ hücreleri ve açığa çıkan yağ asitleri parçalanarak, lenf yolları sayesinde buralardan uzaklaştırılmaya çalışılır. Kavitasyon Uygulamasında İlk seansta yağlı alanın kalınlığına göre değişen 2-10 cm arasında bir incelme görülebilir. Kavitasyonda sonraki seanslar haftada 2 seans, daha sonra haftada 1 seans olarak devam edebilir. Kişinin durumuna göre seans sayısı belirlenir. Tedaviyi desteklemek için, yağsız diyet, bol su içilmesi önerilir.

    Ultra kavitasyon liposuctiondan hangi özellikleri ve avantajları nelerdir?

    Liposuction veya abdominoplasti yani karın germe denilen yöntemleri gerektiren durumlar dışında, ameliyatsız çözüm isteyen kişiler için teknolojiyle birlikte tıbbın varabileceği gerçek sonuçlar vaat eden, bilimsel bir alternatiftir.

    Ultra kavitasyon avantajları: Güvenlidir, ağrısızdır, cerrahi müdahale gerektirmez, selülit ve yağ parçalamada son derece etkilidir.

    Erkeklere de bu uygulamalar; Tabi ki erkeklere de bu uygulamaları rahatça yapılabilir. Bu sistemde erkek, kadın ayrımı yoktur.

    Sonuç alabilmek için ne kadar süre geçmeli ve bu arada neler; Özel bir diyet, spor takviyesi gerekmemekle beraber nasıl olsa böyle bir uygulama yaptırdım diye fazla yemek kaybedilen yağların yeniden oluşmasına neden olur. Yine de serbestleşen yağ asitlerini harcamak ve yenilerini depolamamak için ultra kavitasyon ile hipoosmolar lipotomi ertesi, yaşa ve bedene uygun bir beslenme ve hareket etmenin haricinde özel bir çaba gerekmez.

    İlk seanstan itibaren yağlı bölgede elle tutulur bir yumuşama ardından da sertleşip küçülme hissedilir. Gözle görülür sonuçlar ise 15. günden itibaren görülebilir.

    Kaç seans uygulama gerekir; Uygulama yapılacak bölgenin büyüklüğü ve yoğunluğuna göre değişebilmekle birlikte 10-15 gün aralıklarla 4-8 seans arasında uygulanır. Birlikte yapılması gereken yardımcı uygulamalara göre bu süreler değişkenlik gösterebilir.

    Kimlere yapılmaz; Yüksek tansiyon ve koroner kalp hastalığı, diyabet, kan koagülasyon disfonksiyon rahatsızlıklar.

    Amaçlanan uygulama bölgesinde yara veya dermatit bulunması halinde. Amaçlanan uygulama bölgesinde metal protez bulunması halinde hamilelerde. Akut veya kronik hastalıklar veya ciddi patolojik değişiklikler yaşamış kişilerde kullanılmaz.

    Düşük frekanslı ultrason dalgaları.Cihaz uygulaması bölgesel yağ birikimlerini azaltmak ve vücudu yeniden şekillendirmeyi içermektedir. Oluşturduğu ultrason dalgaları yağ hücre zarlarını parçalamakta ve açığa çıkan yağ da vücuttan atılmak üzere kan ve lenf yoluyla bölgeden uzaklaştırılmaktadır.

    Gözle görülebilen iyi sonuçlar elde etmek için 6-10 seans uygulama yapılmaktadır.her seans 40 dk sürmektedir.Seanslar haftada 1 uygulanmaktadır.

    Ultrasonik kavitasyon bölgesel zayıflama yöntemi nasıl çalışır?

    Ultrasonik kavitasyon sistemi en gelişmiş ve teknolojinin nimetlerini en iyi derecede kullanan bir bölgesel
    zayıflama yoludur. Dünya çapında bir çok zayıflama merkezi ile güzellik merkezleri, bu yöntemi kendi
    bünyelerinde kullanmaktadır. Kavitasyon cihazı adı verilen bu sistemin temel çalışma prensibi, 3 MHz ile
    1 MHz arasındaki ses dalgalarını vücutta selülitleri tedavi etmek veya bölgesel yağları eritilmek istenen
    dokulara odaklanması ilkesine dayanmaktadır.Özellikle cildin kolajen dokusuna ve derinlerdeki bağ dokuya nüfuz
    edebilen ultrason dalgaları, cildin altında sarkmalara ve selülitlere neden olan inatçı yağ dokularını kolaylıkla parçalayarak lenf ve kan yoluyla vücut dışına atılmasını sağlamaktadır. Kalça, basen, bacak, bel, göbek ve kol bölgelerinde bulunan yağlar ile selülitler zararları olmayan bu yöntemle kısa sürede genç ve pürüzsüz bir görünüme kavuşturulabilmektedir.

    Kavitasyon için kaç seans gereklidir ?

    Bölgesel zayıflama istenilen bölgede ilk seanstan itibaren elle tutulur bir yumuşama ardından sertleşip küçülme hissedilir. Kavitasyon yapılacak bölgeye göre haftada 1 olmak üzere 6-8 seans yapılması yeterlidir. Özel bir diyet ,spor takviyesi gerekmemekle birlikte nasıl olsa kavitasyon uygulaması yaptırdım diye fazla yemek kaybedilen yağların yeniden oluşmasına neden olur.

  • Polikistik Over Sendromu Nedir ?

    Polikistik Over Sendromu Nedir ?

    Polikistik Over Sendromu Nedir ? | 1Polikistik Over Sendromu (PCOS); merkezi sinir sistemi, hipofiz bezi, yumurtalıklar, böbreküstü bezleri ve diğer dokular arasındaki etkileşimşerin bozulmasına bağlı olarak üretkenlik döneminin herhangi bir bölümünde ortaya çıkabilen karmaşık bir hastalıktır. Hastalar genellikle adet düzensizliği(adet gecikmesi, az adet görme veya hiç adet görememe), aşırı tüylenme, sivilcelenme ve kısırlık gibi şikayetlerle doktora başvururlar. Hastalığın oluşmasında genetik faktörlerin yanında beslenme ve egzersiz gibi çevresel faktörlerin de rolü olduğu düşünülmektedir. Özetle Polikistik Over Sendromu tanısı alan kişilerde adet düzensizliği ve buna bağlı yumurtlama bozuklukları, aşırı tüylenme ve sivilcelenme gibi kozmetik sorunlar, kısırlık problemi ile artmış rahim ve meme kanseri, diyabet ve kalp- damar hastalığı riski bulunmaktadır.

    PCOS olan kadının ailesinde de aynı risklere sahip olduğu ve bazı genlerin sorumlu olduğu sanılmaktadır. Polikistik over sendromunun kadının hayatının hangi döneminde başladığı bilinmemektedir. Bazı araştırmalarda anne karnında bazı araştırmalarda ergenlik döneminde başladığı savunulmuştur.

    Normalde adet döngüsünün ilk gününden itibaren olgunlaşmaya başlayan yumurta hücresinin gelişiminin yarıda kalması, yeterli büyüklüğe erişip çatlayamayarak her defasında yumurtalıklardan birinde milimetrik boyutlarda bir kistin oluşmasıyla sonuçlanmaktadır. Yumurtanın çatlayamaması adet görmek için gerekli hormon seviyesinin tamamlanamayarak adetin gecikmesine ve bir dizi hormonal bozukluğun oluşmasına neden olmaktadır. Hastalığın belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olan esas olay kadınlarda hakim olması gereken östrojen hormonu yerine erkeklere özgü karakterlerin gelişmesini sağlayan androjen hormonunun fazla salgılanmasıdır.

    Polikistik Over Sendromu Nedir ? | 2

    Polikistik Over Sendromlu hastaların %90’ında aşırı kilo, adet düzensizliği(adet gecikmesi, az adet görme veya hiç adet görememe), aşırı tüylenme, sivilcelenme gibi problemler vardır. %10 hasta ise zayıf olup yumurtalıkarı ilaçla tedavi edildiğinde aşırı uyarılmaya bağlı ‘aşırı uyarılmış yumurtalık sendromu’, çoğul gebelik veya düşük riski ile karşılaşmaktadır.

    Polikistik Over Sendromlu hastalara yaklaşırken hastalar aşağıda belirtilen 4 gruba ayrılarak incelenirler:

    1.GRUP: Adolesan (ergenlik döneminde olan) Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu gruptaki hastalar çocukluktan veya ergenlik döneminden itibaren kilo almaya başlayan, adet düzensizliği, aşırı tüylenme, sivilcelenme gibi problemleri olan hastalardır. Bu hastalar tanısı konulduktan sonra uygun bir egzersiz ve diyet programına alınır. Tüylenme, saç dökülmesi, ciltte aşırı yağlanma ve sivilcelenme gibi kozmetik problemler için gerekli tıbbı tedavinin yanında lazer gibi kozmetik yöntemler birlikte uygulanmalıdır. Ayrıca hormon bozukluğu ve adet düzensizliği varsa uygun hormon tedavileri başlanabilir.

    2.GRUP: Cinsel olgunluk döneminde olup bekar veya çocuk problemi olmayan Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu hastalarda ilk önce hasta aşırı kilolu ise Beden Kitle indexi (BKİ= Kilo/(Boy²)) 25 kg/m² değerine ulaşılması hedeflenerek uygun bir egzersiz ve diyet programına alınmalıdır. Tüylenme, saç dökülmesi, ciltte aşırı yağlanma ve sivilcelenme gibi kozmetik problemler için gerekli tıbbı tedavinin yanında lazer gibi kozmetik yöntemler birlikte uygulanmalıdır.
    Bu gruptaki zayıf hastalarda ise tanı aşamasında belirtilerin karışması riski olduğu için erkeklik hormonu (androjen) salgılayan tümörler ve Cushing Sendromu ve Konjenital adrenal hiperplazi gibi hastalıklar dışlanmalıdır.

    3.GRUP: Cinsel olgunluk döneminde olup çocuk sahibi olamayan Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu gruptaki hastalar hekimleri tedavi konusunda en çok zorlayan hastalardır. 1yıllık korunmasız ilişkiye rağmen gebelik elde edilemeyen hastalarda öncelikle erkek faktörü değerlendirilip gerekli tedaviler yapılır. Daha sonra tüplerin açık olup olmadığını anlamak için rahim filmi çektirilir. Soruna yönelik tedavi planlanır. Eğer çiftlerde sperm testi normal, rahim filminde de tüpler açıksa birinci basamak tedavi hastanın mevcut kilosunun en az %5’inin verdirilmesidir. Bu şekilde hastaların %30-40’ı gebe kalmaktadır.

    Bu gruptaki zayıf ya da kilo verip de gebe kalamayan aşırı kilolu hastalarda ikinci basamak tedaviye geçilerek Klomifen Sitrat ya da Aromataz İnhibitörleri denilen ilaçlarla yumurtlama tedavisi yapılır. Bu yöntemlerle hastaların %60-70’inde yumurtlama oluşurken %20-30’unda tedaviye direnç gelişmektedir.

    Yumurtlama olmuşsa %40-50 gebelik gerçekleşmektedir. İşte tedaviye dirençli bu hastalara ya iğne ile yumurtlama tedavisi yapılmakta ( çoğunlukla aşılama tedavisi ile desteklenerek) ya da laparaskopik (kapalı) yöntemle yumurtalara 4-5 adet pencere açılmasıyla yapılan Laparaskopik Ovaryan Drilling yöntemi uygulanmaktadır. Burada tedaviyi belirleyen ana noktalar hastanın kilosu, erkeklik hormon düzeyleri ve kullanılan ilacın miktarıdır.

    Günümüzde bu grup hastalarda AMH (Antimüllerian Hormon) isimli hormon tedaviyi belirlemede oldukça etkin bir rol oynamaktadır. AMH hormonu 3.8 değerinin üzerinde ise bu hastalara Laparaskopik Ovaryan Drilling operasyonu yapılmalıdır. Eğer AMH 3.8’in altında ise aşılama ve tüp bebek yöntemleri bu hastalarda daha etkili olabilir.

    Bir kez daha altını çizelim ki iğneyle yapılan tedaviler aşılama ile birleştirilmezse tedaviye yanıt azalır.

    İğne ile yapılan tedavilerde düşük, çoğul gebelik ve yumurtalıkların aşırı uyarılması beklenen riskler olup, çok deneyimli endokrin bilgi ve becerisine sahip jinekologlar tarafından yapılmalıdır.

    Ayrıca klomifen sitrat tedavisine 6 aydan uzun süre devam edilirse yumurtalık kanserine başlangıç olan gelişmelerin artacağı konusunda da kuvvetli kanıtlar bulunmaktadır.

    3 defa aşılama tedavisine yanıt vermeyen çocuksuz hastalarda bundan sonraki basamak tüp bebek tedavisi olmalıdır. Tüp bebek tedavisinde yumurtalar uyarılırken çok dikkatli bir tedavi rejimi uygulanmalı, tedavi sonucu yumurtalıkların aşırı uyarılması sendromundan kaçınılmalıdır.

    Polikistik over sendromlu hastalarda tüp bebek tedavisi uygulanması gereken durumlar aşağıda sıralanmıştır:

    – Gebelik elde edilemeyen ilaç( klomifen sitrat) veya iğne(FSH) tedavileri
    – Tüplerin yapışık veya tıkalı olduğu durumlar
    – Evre 3-4 endometriozsis(Çikolata kisti)
    – Genetik tanı yapmayı gerektiren hastalık geçirme öyküsü
    – Erkek kaynaklı kısırlık
    – İleri anne yaşı

    Bu aşamada Laparaskopik Ovaryan Drilling operasyonu ve İn vitro-matürasyon (IVM) denilen ilaçsız tüp bebek tedavileri de diğer seçenekler olarak göz önünde bulundurulmalıdır. IVM, yumurta toplama işleminden sonra olgunlaşmamış yumurtaların laboratuvar ortamında olgunlaştırılarak mikroenjeksiyon uygulamasının yapılmasıdır. Olgunlaşmamış oositlerin laboratuar ortamında olgunlaştırılması işlemine in vitro matürasyon (IVM) adı verilmektedir. Bu yöntem ile hormon preparatlarının kullanımına bağlı kilo alma, karında şişlik, göğüslerde gerginlik, sinirlilik, bulantı, kusma gibi istenmeyen yan etkiler görülmemektedir. Ayrıca maliyeti çok yüksek olan hormon preparatları kullanılmadığından tedavi daha ucuza mal olmaktadır. Laparoskop ile yumurtalıklara 4-5 adet pencere açılması daha önce aşırı yumurtalık uyarılması, olgun olmayan yumurta elde edilmesi, AMH’nın 4’ün üzerinde olması durumlarında düşünülmesi gereken bir tedavi yöntemidir.

    4.GRUP: İleri yaştaki çocuk sahibi olmuş veya çocuk problemi olmayan Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu gruptaki hastalarda karşılaşılan sorunlar aşağıdaki başlıklarda toplanmıştır:

    1. Şeker hastalığına yatkınlık (İnsülin direnci)

    Polikistik Over Sendromlu kadınlar şeker hastalığı(diyabet) gelişimi yönünden artmış risk altındadır. Yaş, beden kitle indeksi, artmış bel çevresi, bel/kalça oranı ve birinci dereceden yakınlarında diyabet öyküsü PCOS’ta diyabet risk faktörleri arasındadır. Polikistik over sendromunda insülin direnci temel rol oynamaktadır. İnsülin direnci yumurtlama fonksiyonunun bozulmasına neden olarak polikistik over sendromlu hastaların çocuk sahibi olmalarını zorlaştırmaktadır.

    İnsülin direncini hesaplamak için geliştirilmiş pek çok formül bulunmaktadır. En basit hesaplama yolu açlık kan şekerinin açlık insülinine bölünmesidir. Bu değer 4.5’in altında ise hastada insülin direnci mevcut demektir, derhal insülin duyarlılığını artıran metformin gibi ilaçlara başlanmalıdır.

    2.Yüksek tansiyon ve kalp krizi riski

    Polikistik over sendromlu kadınlarda görülen obezite, şeker hastalığı,yüksek tansiyon ve yüksek kan yağlarının olması kalp krizi riskini arttırmaktadır.

    Bunlar arasında obezite en önemli risk faktörlerinden biridir. Obezite, kalbin yapısında ve fonksiyonunda çeşitli değişikliklere yol açabilir. Obezite ve hipertansiyonun birlikte bulunması kalbin yapısı ve fonksiyonu üzerine olan etkinin çok daha şiddetli olmasına neden olur. Beden ağırlığı olması gerekenin %20 üzerinde olanlarda hipertansiyon sıklığı normal ağırlıktakilerin 2 katıdır. Özellikle bel/kalça oranı artmış hastalarda kan basıncı yüksekliği ile yakından ilişkilidir.

    PCOS’lu kadınlarda artmış insülin direnci kan yağlarının yükselmesine sebep olmaktadır. Kanda kötü kolesterolde(LDL) iyi kolesterole (HDL) oranla artış olması polikistik over sendromlu kadınlarda damarlarda sertleşme (ateroskleroz) riskini ortaya çıkarır. Bu durumda kadınlarda felç ve kalp krizi riski oluşmaktadır. Özellikle insülin direnci mekanizması genel olarak kanda pıhtılaşma eğilimi yaratmakta ve damar tıkanıklığı oluşma riskini artırmaktadır.

    3.Rahim kanseri riski

    Polikistik over sendromlu kadınlar rahim kanseri riski taşımaktadırlar. Endometrium (Rahim iç tabakası ) kanseri kadınlarda görülen kanserler arasında ikinci sıradadır. Obezite, düzenli olarak rahim iç tabakasının adet kanaması ile dökülememesi ve çocuk doğurmamak kanser riskini arttırmaktadır.

    PCOS’de rahim iç tabakasının yüksek östrojen düzeyine maruz kalınması ve yumurtlama olmadığı için progesteron hormonunun koruyucu etkisinin ortadan kalkması nedeni ile kanser riski artmaktadır. Polikistik over sendromu olan kadınların adet kanaması olması için ilaç kullanmaları bu riski azaltmaktadır. Hormon tedavisi almak istemeyen kadınlarda belirli aralıklarla endometrial kalınlık değerlendirmesi için ultrason yapılmalıdır. Endometrial kalınlığın adet sonrası azalmaması durumunda endometrial biyopsi (rahim iç zarından parça alınması) yapılmalıdır.

    SONUÇ:

    PCOS hastaları asla hastalıklı bir insan psikolojisine kapılarak hayatı kendilerine yaşanmaz hale getirmemelidirler. Görme sorunu olan bir insan gözlük takarak yaşama nasıl uyum sağlıyor ise PCOS hastaları da diyet ve egzersizle kilo kontrolü yaparak, zamanında doktora başvurup problemine çözüm üreterek istediği sayıda çocuk sahibi olup tamamen normal bir yaşam standardı yakalayabilirler

    Prof.Dr.Recai PABUÇCU

  • Koltuk Altı Terleme Tedavisi Nedir ?

    Koltuk Altı Terleme Tedavisi Nedir ?

    Terleme bozuklukları kişide önemli davranış problemlerine ve dolayısıyla da toplum içinde sosyal sorunlara yol açabilmektedir. Islak elbiselerin oluşturduğu anormal görüntü ve bazen hissedilen kötü koku, ter kuruduğunda oluşan beyaz lekeler kişiyi bazı davranışlara sevkeder. Kişi bol giysiler giyer, ceketini çıkaramaz, genellikle belirli renkler (siyah, beyaz) ve belirli cinsler (pamuk, keten) dışında giysi kullanamaz. Giysisini günde bir kaç defa değiştirmesi gerekebilir. Çabuk eskidiğinden sık sık yeni gömlekler, kıyafetler almak zorunda kalabilir. Alışkanlık olarak koltuk altlarına kağıt havlular, pedler, emici malzemeler yerleştirerek dolaşır. Kişi kalabalık yerlerde, örneğin toplu taşıma araçlarında sıkıntıya girer. Dans etmekten, fitness salonlarında spor yapmaktan çekinir. Sosyal ortamlardan, eğlenceden, aktif hayattan kaçınır. Utanma ve sosyal ilişki zorlukları kişinin bütün hayatını olumsuz şekilde etkileyebilir.

    Koltukaltı Ter Bezleri

    Koltukaltlarında ekrin ve apokrin ter bezleri bulunur. Sempatik sinirler bu ekrin ve apokrin ter bezlerini çalıştırır. Ekrin ter bezleri kolinerjik sinir lifleri vasıtasıyla, apokrin ter bezleri adrenerjik sinir lifleri vasıtasıyla çalışır.

    Apokrin ter bezlerinin kanalı genellikle bir pilosebase üniteye açılır (bir kıl kökü ve dibindeki terbezinin dahil olduğu kompleks) ve bu bezler ergenlik sonrasında daha aktiftir. Bu bezlerin termoregulatuar (ısı düzenleyici) görevi yoktur. Bazı apokrin bezlerin kokusu feromon (erojen bölgeler ve koltukaltlarından salgılanan ve direkt olarak hipotalamusu etkileyerek cinsel dürtüleri uyandıran madde) etkisi yapabilir.

    Bu şekilde birbiriyle bağlantılı psikolojik ve sosyal sorunlara neden olabilen terleme bozuklukları aslında hiç de seyrek değildir. Özellikle yaz aylarında toplumda hafif veya ileri seviyede oldukça sık rastlanmaktadır.

    Lokal anestezi altında yarım saat içinde, hatta bir öğle tatilinde bile kolayca uygulanabilecek bir yöntem olup, esas olarak özel bir liposuction aleti ile koltuk altındaki ter bezlerinin alınmasına dayandığını aktarıyor. Operasyon lokal anestezi ile yapıldığı için hastanın aynı gün işine dönmesi mümkün oluyor.

    Daha önceleri koltuk altı ve vücudun diğer yerlerindeki terlemeleri gidermek için uygulanan yöntemler 6 ayda bir tekrarlanması gerekiyordu. Yöntem, ehliyetsiz kişilerce yapılması halinde damar ve sinirlerin hasar görmesine yol açabiliyor.

    Merak Edilenler:

    – Koltuk altındaki ter bezlerini nasıl emiyorsunuz?
    İşlem hem emen, hem de kazıyan özel bir liposuction aleti ile yapılıyor.

    – İşlem anestezi altında mı yapılıyor?
    Bu yeni teknik lokal anestezi altında yarım saat içinde, hatta bir öğle tatilinde bile kolayca uygulanabilecek bir yöntemdir. Hasta dilerse genel anestezi ile de uygulanabilir.

    – Bütün ter bezleri alınıyor mu?
    Amaç aşırı terlemeyi engellemek olduğu için tamamını almıyor bir miktar bırakıyoruz.

    – Operasyondan sonra kişi koltuk altından hiç mi terlemiyor?
    Çok az terler, aşırı terleme ortadan kalkar.

    – Kalıcı bir işlem mi? Tekrarlanması gerekiyor mu?
    Kalıcı bir işlemdir. Tekrarı gerekmez, fakat bazı durumlarda ilk operasyon yeterli gelmezse ikinci uygulanır.

    – Ter bezlerinin alınması ileride soruna yol açmaz mı?
    Hiçbir soruna yol açmaz, çünkü tamamı alınmıyor yalnızca aşırı terleme engelleniyor.

    – Kaç yaşın üstündekilere yapıyorsunuz?
    16 yaşından itibaren herkese uygulanabilir.

    – Kimlere yapılamaz?
    Herkese uygulanabilir.