Kategori: Sağlık

  • Vücudun ağrı haritası

    Vücudun ağrı haritası

    Akut ağrı pek çok hastalığın en erken belirtisi olduğu için ağrı çeken çok sayıda kişi zaman geçirmeden doktora başvuruyor. Bu sayede ağrının uyarıcı ve dikkate alınması gereken yönünden yararlanılmış oluyor. Dünya Ağrı Enstitüsü Vakfı CEO’su ve Türk Ağrı Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Erdine, “Hangi tür ağrıların altında hangi hastalıklar yatıyor?” sorusuna yanıt verdi

    BAŞ ÇEVRESİ

    * Sinüzit: Sinüs adı verilen ve kafatasında bulunan boşlukların iltihabı, burun ve göz çevresinde şiddetli ağrıya yol açar.
    * Zona: Zona adı verilen sinir iltihaplarında yüzün tutulan sinirinde çok şiddetli ağrılar görülür. Buna en çok göz çevresinde rastlanır.
    * Nevralji: Yüze giden sinirlerin elektrik çarpması tarzındaki ağrılarıdır. Yüz yıkama, traş olma veya yemek yeme gibi durumlarda ortaya çıkar.
    * Kulak ağrısı: Dış, iç ve orta kulak yolu iltihapları şiddetli kulak ağrısına yol açar.
    * Başın üst bölümü: Beyin kanaması, hipertansiyona bağlı başağrıları, kafa içi basıncının değişmelerine bağlı ağrılar, menenjit ve ensefalit gibi merkezi sinir sistemi enfeksiyonları, beyin tümörleri başın üst bölümünde ağrı ortaya çıkaran nedenlerdir.
    * Boyunda kireçlenmeler: Boyundaki kas spazmlarına ve kireçlenmelere bağlı ağrılar başın arkasına yayılabilir.
    * Boynun arkasında uyuşukluk ve elektrik çarpması tarzında ağrı: Saçlı derinin arka bölümünün duyusunu sağlayan oksipital sinirin sıkışmalarında tek taraflı ağrı ortaya çıkabilir.

    BEL AĞRILARI

    * Bel bölgesinde akut ağrı: Bu ağrı türü en çok kas spazmlarıyla ilişkilidir. Omurga kaynaklı ağrılar da en fazla belde görülür.
    * Bel fıtığı: Bel fıtığı, kalçaya ve bacaklara yayılan şiddetli ağrıya neden olur. Belin ortasında ortaya çıkan bu ani ve çok şiddetli ağrı akla bel omurlarında çökme kırığını getirir. Özellikle kemik erimesi bulunan hastalarda bu durum sık görülür.
    * Kireçlenmeler: Kireçlenmeler, belde yer alan çeşitli eklemlerin iltihaplanması ve omurga kanalı darlıkları bel ağrısına neden olabilir.
    * Zona: Bu sorun halinde karnın aynı tarafıyla birlikte belde de ağrı oluşur.

    GÖĞÜS VE SIRT BÖLGESİ

    * Göğsün ön bölümü: Bu bölgede yer alan ağrıların en bilinen ve korkulanı kalp kaynaklı ağrılardır. Kalp damarlarının daralmasına bağlı göğüs ağrısı göğsün ön bölümünde hissedilir. Sol tarafa doğru yayılsa da genellikle yaygın olma eğilimindedir ve göğsün bütün ön duvarını kaplar.
    * Kalp kılıfı iltihabı-perikardit: Kalp damarlarında darlık dışında kalp kaynaklı başka bir ağrı da kalp zarının iltihaplanmasına bağlı olan ağrıdır.
    * Ana damarların yırtılması: Kalpten çıkan büyük damarların yırtılmalarına bağlı olan şiddetli ağrıdır.
    * Kalbe bağlı olmayan ağrılar: Kalbin dışında akciğerin akut hastalıklarında da bu bölgede ağrı görülür. Bunların en önemlileri plörezi, pnömotoraks, akciğer kanseri ve akciğer embolisidir. Göğsün ön bölümündeki diğer ağrı nedenleri, reflü hastalığına bağlı göğüs kemiği arkasında yanma, kas kaynaklı ağrılar, kaburga kemiklerinin çatlaması, kırılması ya da kireçlenmesine bağlı ağrılar ile zona ağrılarıdır.

    SIRT BÖLGESİ

    * Kas spazmı: Akciğer hastalıkları bu bölgede de ağrıya neden olabilir. Ancak sırt ağrılarının en sık görülme nedenleri akut kas spazmlarıdır.
    * Kireçlenmeler ve sırt fıtığı: Omurga hastalıkları (sırt omurlarında fıtıklaşma, skolyoz ve kifoz gibi omurga eğrilikleri veya omurganın sırt bölümünde kireçlenme) da önemli sırt ağrısı nedenidir.
    * Zona: Akut sırt ağrısına yol açabilir.
    * Safrakesesi hastalıkları: Ağrı sırtın sağına yayılabilir.

    KARIN BÖLGESİ

    * Apandisit: İncebağırsak hastalıkları ve apandisit (erken dönemde) bu bölgede ağrıya neden olur.
    * Boğulmuş göbek fıtığı: Bu sorunun varlığında göbek çevresinde ağrı hissedilir.
    * Üst orta bölge: Bu bölgenin ağrıları genellikle mide, onikiparmak bağırsağı, pankreasın iltihabi hastalıkları ve kanserleri ile ilgilidir. Safrakesesi taşı, tümörü ve iltihabında ağrı bu bölgeye yayılabilir. Diyafram fıtığında da karnın üst orta bölümünde ağrı meydana gelebilir.
    * Üst sol bölge: Bazen mide, dalak, pankreas ve kalınbağırsakla ilgili hastalıklarda ağrı görülebilir. Özellikle travma sonrasında karnın bu bölümünde meydana gelen ağrı dalak yırtılmasını akla getirir.
    * Üst sağ bölge: Safrakesesi taşları, iltihapları ve kanserleri, bu bölgedeki ağrının ilk akla gelen nedenleridir. Karaciğer hastalıkları, özellikle karaciğerin çok fazla büyümesine ve kapsülünün gerilmesine bağlı olarak ağrıya neden olabilir. Bazen pankreas veya onikiparmak bağırsağından kaynaklanan hastalıklar da karnın sağ üst bölgesinde ağrıya yol açar.
    * Alt orta bölge: Bu bölgede ağrı, kalınbağırsak iltihaplarına, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları ya da üreme organları ile ilgili hastalıklara bağlı olabilir. Bu bölgenin sık görülen ağrılı bir hastalığı da spastik kolondur.
    * Alt sol bölge: Son bağırsaktan kaynaklanan problemler sıklıkla bu bölgede ağrıya yol açar. Divertikülit adı verilen özel bir kalınbağırsak iltihabı ile Crohn hastalığı bu ağrılara yol açan örnekler arasındadır.
    * Alt sağ bölge: Kalınbağırsak hastalıklarında bu bölgede de ağrı görülür. Apandisit ağrısının, başlangıç döneminin ardından karnın sağ alt bölümüne yayıldığı unutulmamalıdır.
    *Tüm karın bölgelerinde ağrı: Karnın tümünde yaygın akut ağrı en çok; spastik kolonda, bağırsak tıkanmaları veya delinmelerinde, karın zarı iltihabında (peritonit), ailesel Akdeniz ateşi hastalığında ve karın içi kanamalarda görülür.

    HT

  • Çağımızın Hastalığı: Karpal Tünel sendromu

    Çağımızın Hastalığı: Karpal Tünel sendromu

    Karpal tünel sendromu medyan sinir üzerindeki bantın kalınlaşması ve tekrarlayıcı hareketlerin kombinasyonu neticesinde bilekte sinirin enflamasyonu sonucu ortaya çıkar. Özellikle 40-60 yaşlarındaki kadınlarda, piyanistler, kuaförler, bilgisayar operatörleri, bankacılar, dişçiler, heykeltıraşlar, ev hanımları gibi ellerini aşırı kulanan meslek gruplarında sıklıkla izlenir.

    Hamilelik, şeker hastalığı, tiroid hastalıkları, menapoz, bilekte kırılan yada yerinden kayan kemikler ve aşırı şişmanlık hastalığın görülme oranını arttırır. Eller ile cisimlerin sık ve şiddetli şekilde tutulması, bileğin bükülmesi ve artrit benzer şekilde görülme oranlarını arttırır.

    Bu şikayetlerin ilk ortaya çıkmasının ardından tedavi için zaman kaybetmeden başvurmak oldukça önemlidir. Başvurmak için ağrının aşırı artmasını, tahammül sınırlarını aşmasını beklemeyin.

    Cerrahi dışı konservatif tedavinin asıl amacı medyan sinir üzerinde tekrarlayan yaralanmaları bitirmek ya da azaltmaktır. Bu amaçla sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmak için bir bileklik ile bilek hareketleri kısıtlanabilir. Eğer bu işe yaramaz ise ödemi azaltmak için enflamasyon giderici ilaçlar yazılabilir veye bileğe kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Ağrıları azaltmaya yönelik bir takım özel el ve bilek egzersizleri önerilebilir.

    Eğer hastalar istirahat, rehabilitasyon, veya diğer cerrahi dışı tedaviler ile ağrılarından kurtulamaz iseler median sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmak için farklı cerrahi teknikler uygulanabilir. En sık uygulanan teknik karpal tunel serbestleştirilmesi denilen ve açık ya da endoskobik yöntemler ile uygulanabilen yöntemdir. Açık cerrahide bilek bölgesine bir kesi yapılarak median sinir üzerine bası oluşturan bant kesilerek sinir serbestleştirilir. Endoskobik yöntemde ise daha ufak bir kesi yapılarak bir minyatür kamera ile tünel görüntülenir ve bant kesilir.

    Karpal tünel sendromuna yol açan nedenler?

    Aynı tür el hareketlerini sürekli olarak yapmak bu hastalığa yol açabilir. En çok el bileğini büküp sıkma tarzında iş yapanlarda görülmektedir. Bilgisayar kullananlar, marangozlar, et ve tavuk paketleyicileri, müzisyenler ve teknisyenler risk altındadır. Bahçe işleri, golf oynama, iğne ve oya işleri gibi hobiler de hastalığa yol açabilir. Karpal tünel sendromu, şeker hastalığı, romatizma, guatr gibi hastalıkların seyri sırasında da ortaya çıkabilir. Hastalık, gebeliğin son birkaç ayında yaygın olarak görülmektedir.

    Karpal tünel sendromundan korunmak, ellerimizin doğru kullanımı ile ilgili altın öğütler

    • El bileğinin uzun süreli ve güçlü şekilde aşağı-yukarı hareketlerinden, gergin şekilde parmaklarla bir şeyi tutmaktan (dikiş iğnesi gibi), bileği başparmak veya küçük parmağa doğru bükme hareketinden kaçın
    • Avuç içi yukarı bakacak şekilde yük taşımamaya özen göster
    • Bileği sıkı saran bantlardan (kol saati gibi) uzak dur
    • Aşırı soğuk veya korunmasız vibrasyondan kaçın
    • Telefon gibi sık kullanılan objeleri calışma sahanıza olabildiğince yaklaştır. Böylece aşırı uzanmaktan kaçın.
    • Araba sürerken, eşya taşırken direksiyonu çok sıkı tutma. Mümkün olduğunca eli dinlendir.
    • Daktilo ya da keyboard kullanırken elleri her 15 dk da bir dinlendir.
    • Boya fırçası, kalem, gazete, veya kitap türü cisimleri uzun süre tutmaktan kaçın
    • Eller kullanılırken vücüdun genel postürüde çok önemlidir. Çalışma alanının yüksekliği, otururken ya da ayakta iken bileklerin notral ya da hemen hemen düz pozisyonda kalmasına imkan tanıyacak şekilde düzenlenmelidir. Çalışma esnasında omuzların yeteri kadar serbest, dirseklerin konforlu bir şekilde yanlarda olmasına özen gösterilmelidir.
    • Oturma esnasında sırt ve bel iyi desteklenmiş şekilde ayaklar yere basmalıdır. Oturulan sandalye her bireyin kendisine göre ayarlanmalıdır.
    • Özellikle daktilo yazımı, keyboard kullanımı türü işlerde postür özellikle önemlidir. Doğru ayarlanabilir bir koltuk, yeterli ışık ve masa için uygun yükseklik yararlıdır.
    • Daktilo esnasında uzun süre, sık bir sekilde tuşlara basılır. Bu nedenle olabildiğince hafif şekilde tuşlara dokunmak önemlidir. Aşırı sert bir şekilde tuşlara basılması gereksiz yorulmaya neden olacaktır. Bu problemi aşmak için sıkca kısa aralıklar verilmesi yararlı olur. Aynı şekilde boyun, omuz ve kol adalelerinin rutin bir şekilde rahatlatılması da önemlidir.
    • El aletlerinin seçimi önemlidir. El aletinin tutulan kısmı elinizin büyüklüğü ile orantılı olmalıdır.
    • Elinizi yoğun şekilde kullanmanızı gerektiren yeni bir iş ögrendiğinizde, elinize bu yeni işe alışması için zaman tanıyın. Bu tıpkı bir atletin bir yarışa hazırlanmasına veya diğer atletik yarışmalara benzer. Ellerin istirahati için yeterli aralıklarla molalar verilmelidir.
    • Eğer eldiven giyiyorsanız ellere uygun ölçülerde olmalıdır. Çok büyük olursa objeyi tutmak için gerekli harcanacak güç daha fazla olacak, çok sıkı olursa elleri sıkıştıracaktır.

    Hamilelikte Karpal Tünele Sendromunun Oluşmaması İçin Önlemler

    Hamilelikte kaprpal tünel sendromu oluşmasını engellemek için bazı önlemler almak yarar sağlamaktadır:

    – Su tutulumunu azaltmak için tuz alımını kısıtlamak
    – El bileğinin uzun süre aynı pozisyonda tutulmaması
    – Düzenli aralıklarla el bileğini dinlendirmek
    – Uzun süre tekrarlayıcı karekterde hareketler yapmamak
    – Obesite karpal tünel sendromu için bir risk faktörü olduğundan kilo verilmesi
    – KTS’yi önlemeye yönelik egzersizler.

    İlgili Konular ;
    – Karpal tünel sendromu nasıl tedavi edilir?
    – Karpal tünel sendromu nasıl teşhis edilir?
    – Karpal tünel ameliyatından sonra nelere dikkat etmeliyiz?
    – Karpal tünel sendromundan nasıl korunabiliriz?

  • Tüp bebek için akın ediyorlar

    Tüp bebek için akın ediyorlar

    Türkiye sağlık turizminden 4 milyar 200 bin dolar civarında gelir elde etti.

    TÜRKİYE Sağlık Turizmini Geliştirme Konseyi Başkanı Emin Çakmak, İngiltere ile İrlanda’ndan gelenlerin genellikle estetik ameliyat ve diş yaptırmak, ABD’den gelenlerin ise tüp bebek için Türkiye’yi tercih ettiklerini söyledi.

    Konsey Başkanı Çakmak, 200’e yakın konsey üyesinden elde edilen verilere göre bu yıl Ekim ayına kadar Türkiye’ye tedavi amaçlı 94 ülkeden gelen yaklaşık 616 bin kişiden, 4 milyar 200 bin dolar civarında gelir elde edildiğini kaydetti. Emin Çakmak, tedavi amaçlı Türkiye’yi tercih eden ülkeler arasında yüzde 67 oranıyla Avrupa ülkelerinin çoğunlukta olduğunu dile getirdi.

    Çakmak, Avrupa ülkelerinden İngiltere ile İrlanda’ndan kişilerin genellikle estetik ameliyatlar ve diş yaptırmak, ABD’den gelenlerin ise ortopedik vakalar, tüp bebek tedavisi ile kalp, beyin cerrahi işlemleri için Türkiye’ye geldiklerini söyledi. Tüp bebek tedavisinde Türkiye’nin uluslararası etik kurallar çerçevesinde cerrahi işlem uyguladığını vurgulayan Çakmak, şöyle konuştu:

    “Uluslararası etik kurallar çerçevesinde tedavi yapıyoruz. Türkiye’de ailelere doğacak bebeğin cinsiyet seçimi olanağı sağlanmıyor. Kıbrıs, Ukrayna ve İsrail’de bu etik kural uygulanmıyor. Türkiye’ye tüp bebek tedavisi için gelen kişiler cinsiyet seçimi yapamayacağını bilerek geliyor. Cinsiyet seçimi yapmak isteyen aileler de başka ülkeleri tercih ediyor.”

    SAĞLIK ALANINDA YATIRIMLAR

    Türkiye’de sağlık alanında son yıllarda yapılan yatırımlarla başarılı cerrahi işlemlere imza atıldığını dile getiren Çakmak, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasıyla Rusya, Ukrayna ile bağımsız Türk Cumhuriyetleri’nde sağlık alanında yeterli yatırım yapılamadığına dikkati çekti. Çakmak, bu ülkelerle karşılıklı olarak vizenin de kalkmasıyla Türkiye’ye tedavi amaçlı gelen kişi sayısında artış yaşandığını aktardı.

    Türkiye’nin ağır vakalardaki cerrahi işlemlerde başarılı sonuçlar elde etmesi nedeniyle sağlık turizminde tercih edilen ülkeler arasında yer aldığını vurgulayan Çakmak, şunları söyledi:

    “Türkiye’ye Ortadoğu ülkelerinde başta Irak olmak üzere diğer Körfez Ülkeleri’nden gelenler var. Kuzey Afrika ülkeleri arasında Libya’dan tedavi amaçlı gelen kişi sayısı fazla. Ayrıca Türkiye, sağlık alanında ciddi yatırım ve başarılara imza attı. Norveç’te meme kanseri nedeniyle göğsü alınan bir kadın meme protezi için 6 yıl beklemek zorunda. Ayrıca tedavi masrafları Türkiye’de birçok ülkeye göre daha ucuz olduğu için tercih ediliyor.”

    DHA

  • Vicks Vaporub’ın Oniki Şaşırtıcı Kullanım Şekli

    Vicks Vaporub’ın Oniki Şaşırtıcı Kullanım Şekli

     

    TIBBİ ÖZELLİKLERİ

    VICKS VapoRub, lokal konjestiyon ve soğuk algınlığının solunum yollarında neden olduğu tahrişe bağlı rahatsızlıkların haricen tedavisinde kullanılan çift etkili bir preparattır. Aktif maddeleri arasında yer alan kafur ve mentol, etkisiyle sürüldüğü bölgede kılcal damarların genişlemesini sağlayarak bu bölgeyi ısıtır ve birikmiş toksinlerin atılmasını kolaylaştırarak ağrıyı ortadan kaldırır. Aktif maddeleri arasında yer alan ökaliptol, terebentin ve mentol, solunum yoluyla akciğerlerde salgı artırıcı ve yumuşatıcı etki yapar.

    ÖNERİLEN KULLANIM YERİ

    Hapşırık, öksürük, ses kısıklığı, boğaz ve brong mukozasında hafif akıntı, nezle ile birlikte soğuk algınlığı yakınmalarında sağlık durumunun düzeltilmesine yöneliktir.

    KULLANILMAMASI GEREKEN DURUMLAR

    Mentol, kafur ya da bileşimindeki diğer maddelerden herhangi birine karşı aşırı duyarlı olduğu bilinenlerde kullanılmamalıdır. Merhem, zarar görmüş veya iltihaplanmış cilde veya açık yaraların üzerine sürülmemelidir. Bronşiyal astım veya solunum yollarında aşırı hassasiyetin eşlik ettiği solunum yolu hastalıklarında kullanılmamalıdır. Akut akciğer hastalıklarında solunarak içe çekilmemelidir.

    UYARILAR/ÖNLEMLER VICKS

    VapoRub’ı yutmayınız. Burun deliklerinin içine sürmeyiniz. Küçük çocukların burun deliklerinin içine sürüldüğünde ani kolaps yapabilir.

    Soluma durumunda: kaynar su ile uygulanmalı ve asla mikrodalga fırında ısıtılmamalıdır.

    Gebelik ve emzirme döneminde kullanım: Preparat gebelikte ve emzirme döneminde kullanılmadan önce, bir hekime danıĢılmalıdır. Emzirme döneminde, meme bölgesine uygulanmamalıdır.

    Çocuklarda uygulama: 2 yaşından küçük çocuklarda kullanılmamalıdır. 6 yaşından küçük çocuklar soluyarak içlerine çekmemelidirler.

    YAN ETKİLER/ADVERS ETKİLER

    Nadiren ciltte aşırı hassasiyet reaksiyonları veya temas alerjisi (örn. temas egzaması) görülebilir. İçinde mentol bulunan eterik yağların solunması, ender olarak öksürüğe neden olabilir.

    GÜNLÜK KULLANIM ŞEKLİ VE DOZU

    Sürerek uygulama (haricen uygulama)

    Erişkinler ve 12 yaşından büyük çocuklar: Günde 2-4 kez, 2-3 çay kaşığı kadar

    6-12 yaş arası çocuklar: Günde 2-4 kez, 1-2 çay kaşığı kadar

    2-5 yaş arası çocuklar: Günde 2-3 kez, ½-1 çay kaşığı kadar

    Soluma yoluyla uygulama: Erişkinler ve çocuklarda (6 yaşından küçüklerde uygulanmaz): Bir soluma çözeltisi oluşturmak üzere 1-2 çay kaşığı.

    Uygulama şekli ve süresi: Sadece haricen veya solumak suretiyle kullanılır.

    Haricen uygulama: Vicks VapoRub erişkinlerde ve 6 yaşından büyük çocuklarda göğse, boyna ve sırta sürülür ve 3-5 dakika süreyle hafif masaj yaparak özenle yedirilir. 2-5 yaş arası çocuklarda, sadece göğse ve sırta sürülür, burun ve yüz bölgesine sürülmemelidir. Rahat ve geniş giysiler giyilmesi, buharların solunmasını kolaylaştırır. Vicks VapoRub eterik yağları saatler boyunca açığa çıkardığından, özellikle de uykudan önce uygulanması tavsiye olunur.

    Soluma yoluyla uygulama: Çok yoğun bir rahatlık sağlamak için Vicks VapoRub soluma yoluyla da uygulanabilir.

    Erişkinlerde ve çocuklarda (6 yaşından küçüklerde uygulanmaz) 1-2 çay kaşığı Vicks VapoRub bir çanağın veya büyük yüzeyli bir kabın içine konulur. ½ litre su sıcak olacak, fakat kaynamayacak şekilde ısıtılarak (hiçbir zaman mikrodalgada ısıtılmamalıdır), kaba ilave edilir. Oluşan buharlar 10-15 dakika süreyle solunur. Soluma sırasında su ısıtılmaya devam edilmemelidir; kullandıktan sonra da tekrar ısıtılmamalıdır. Soluma sırasında çocuklar yalnız bırakılmamalıdır.
    3-5 gün sonra yakınmalarda önemli bir iyileşme olmaması veya öksürüğün ısrarla devam etmesi veya daha da kötüleşmesi, ateşin çıkması veya ıslık çalar gibi öksürme durumunda, daha ciddi bir hastalık olasılığı nedeniyle bir hekime başvurulması tavsiye edilir.

    Vicks Vaporub’ın Oniki Şaşırtıcı Kullanım Şekli

    1. Göğsü Yumuşatmak İçin
    Vicks’in en yaygın kullanım şeklidir, göğüs ve boğaz bölgesindeki tıkanıklığı gidermek için. Üst göğüs bölgesine uygulandığında öksürük ve tıkanıklık semptomlarında mükemmel rahatlama sağlar.

    2. Ayak Tabanına Uygulama
    Ayak tabanına Vicks Uygulanması gece öksürüğünü kesmenizde yardımcı olur. Yatmadan önce uygun miktarda tüm ayak tabanı üzerine VapoRub sürüp iyice ovun ve çorabınızı giyin. Saniyeler içinde öksürüğünüz kesilecektir. Aynı uygulamayı çocuklarınıza da uygulayabilirsiniz.

    3. Kas Ağrılarında
    Vicks fazla çalışmış kasları rahatlatır. Bunu kan dolaşımını artırarak yapar ve neredeyse anında iyileşme sağlar. Uygun miktarda Vicks VapoRub’ı ağrıyan bölgeye sürün.

    4. Tırnak Mantarında
    Eğer ayak tırnaklarınızda bir mantardan şüpheleniyorsanız uygulayın ve zaman içinde tırnak koyu bir renk alarak Vicks’in mantarı öldürdüğüne şahit olacaksınız. Tüm kalan bakterilerin tırnaklardan temizlemek için iki haftalık bir süre için uygulamaya devam edin.

    5. Kediler Tırmalamayı Sever
    Kediler pençeleri ile her sert yüzeyi çizmeye meyillidirler ve bu konuda kötü bir üne sahiptirler. Kapıları, duvarları ve pencereleri çizmelerini önlemek için bu alanlara VapoRub az miktarda uygulayın. Kediler kokusundan nefret edecekler ve uzak duracaklardır. Vücudunuzda da çizilmesini istemediğiniz yerlere sürerek bundan kurtulabilirsiniz.

    6. Darbe Sonucu Oluşan Şişme Ve Morarma
    Özellikle yeni yürümeye başlayan çocuklar düşe kalka büyürler, özellikle baş ve ayaklarında bu nedenle şişme ve morarmalar oluşur, bunun en iyi çözümü anında darbeyi alan yere Vicks VapoRub uygulamaktır. Şişme ve morarma olmayacaktır. Ayrıca bayanlar özellikle yaz aylarına girerken ayak ve kollarındaki morluklardan şikayet ederler, küçük bir çarpma dahi morarmaya neden olur, bununda en iyi çözümü vurduğunuz yere hemen Vicks VapoRub uygulamaktır.

    7. Baş ağrısı
    Vicks VapoRub’ı küçük bir miktar alnınıza sürün baş ağrısından kurtulun. Mentollü kokusu rahatlatırken başınızdaki basıncı ortadan kaldırarak anında ağrılarınızı dindirir.

    8. Buğu
    Vicks VapoRub buğu yapılarak da kullanılabilir. Sıcak suya katarak odanızda harika bir mentol ferahlığı sağlayabilirsiniz. Soluduğunuz bu rahatlatıcı hava sayesinde rahat bir uyku çekebilirsiniz

    9. Yaralar
    Enfeksiyonu önlemek ve iyileşme süresini hızlandırmak için küçük bir miktar Vicks uygulayabilirsiniz.

    10. Keneler
    Eğer bir kene tarafından ısırıldıysanız derhal Vicks sürün. Güçlü kokusu kenenin kendisini serbest bırakmasına neden olur.

    11. Atlar ( Bu biraz sıra dışı)
    Profesyonel jokeyler yarış günü yarış atlarının burun altında VapoRub sürerler. Güçlü kokusu ile diğer taylardan gelen kokuları algılamayıp onları yarışa odaklar.

    12. Sivrisinek Kovucu
    Sivrisinekler kesinlikle sizden uzak tuacaktır. Açıkta kalan yerlerinize veya üzerinizdeki elbiselerinize bir miktar uygulayarak sizleri sivrisineklerden uzak tutmaya yardımcı olur. Eğer ısırıldıysanız ve kaşıntınız varsa o bölgeye Vicks uygulayın ve yara bandı ile kapatın kaşıntıyı hafifleterek rahatlatmaya neden olur.

     

    Vicks Vaporub kullanım şekli
    Vicks Vaporub Kullanımı
  • Kalp krizi riskinizi test edin

    Kalp krizi riskinizi test edin

    İşte kalp sağlığınıza 2 farklı açıdan yaklaşan ve bireysel durumunuzu değerlendirmenize imkan tanıyan detaylı bir test…

    Türkiye’de yılda 200 bin kişi, kalp krizi nedeniyle yaşamını yitiriyor. Yalnızca ileri yaş hastalığı olmaktan çıkan kalp sorunları, genç yaşlarda da hızla artıyor.

    Trafik kazalarını 30’a katlayan kalp krizinin en temel nedeni, sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşam. Kalp hastalıklarında genetik faktörlerin de etkisi büyük.
    Bunun için ailesinde ani ölüm hikayesi bulunanların daha dikkatli bir yaşam sürmesini öneriliyor. İşte kalp sağlığınıza 2 farklı başlıkla yaklaşan ve bireysel durumunuzu değerlendirmenize imkan tanıyan detaylı bir test…
    KALP KRİZİ RİSKİ TESTİ 
    Testin bu bölümü Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez tarafından hazırlanmıştır.
    1) Sigara içiyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    C- Yeni bıraktım
    D- Çok önce bıraktım
    E- Ara sıra içiyorum
    Sigara içiyorsanız, ciddi bir kalp damar hastası adayısınız.

    2) Menopozda mısınız?
    A- Evet
    B- Hayır
    C- Genç yaşta girdim
    D- Hormon tedavisi kullanıyorum
    Yanıtınız evet ise ve erken yaşta menopoza girdiyseniz; kalp hastalıkları bakımından riskli bir dönemdesiniz.

    3) Doğum kontrol hapı kullanıyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    Yanıtınız evet ise; kalp damarlarınızda pıhtılaşma meylinin artacağını unutmayın.

    4) Spor yapıyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    C- Ayda bir
    D- Haftada bir
    E- Her gün
    Kandaki kötü kolesterolünüzün yakılması için 5 kilometreyi 45 dakikada tempolu şekilde yürüyün.

    5) Günde kaç saat çalışıyorsunuz?
    A- 15 saatten fazla
    B- 15 saat
    C- 12 saat
    D- 8 saat
    İş ve meslek konusunda hiçbir zaman beceri ve olanaklarınızı zorlamayın. Özellikle aile şirketlerinde yaşanan kalp krizi sorunları genç yaşta ölümlere neden olabileceğini unutmayın ve sınırlarınızı aşmayın.

    6) Kaç saat uyuyorsunuz?
    A-10
    B- 8
    C- 6
    D- 4
    Kalp ve damar sağlığınız için günde 6 – 8 saat uyuyun.

    7) Ailenizde kalp hastalığından erken yaşta ölüm var mı? (40 yaş altı)
    A- Evet
    B- Hayır
    Aile hikayenizde erken kalp hastalığı varsa, diyabet ve yüksek tansiyon hastası iseniz 30, değilseniz 40 yaşından sonra düzenli kontrole gidin.

    8) İyi huylu kolesterolünüz ne düzeyde? ( HDL)
    A- 40’ın altında
    B- 40-60 arası
    C- 60 üstü
    HDL yükseldikçe kalp hastalıklarına yakalanma ve kalp krizi riskiniz azalır.

    9) Kötü Huylu kolesterolünüz ne düzeyde? ( LDL)
    A- 100’ün altında
    B- 100-150 arası
    C- 150’nin üzerinde
    Eğer risk faktörleriniz varsa, LDL kolesterolünüzün 100 mg/dl’nin altında tutulması şarttır.

    11) Diyabetiniz var mı?
    A- Evet
    B- Hayır
    Kalp krizi nedeniyle ani ölüm şeker hastalarında 6 kat daha sık görülür.

    12) Tansiyon değerleriniz yüksek mi? (12/8)
    A- Evet
    B- Hayır
    Tansiyon değerleriniz 12/8’in üzerindeyse, kalbin çalışma yükü arttığı için kalp duvar kalınlıklarında meydana gelen artış kişiyi kalp yetmezliğine götürür.

    13) Kan yağlarınızı  ne sıklıkla ölçtürüyorsunuz?
    A- Yılda bir
    B- 5 Yılda bir
    C- Hiç ölçtürmüyorum
    Aile geçmişinizde kalp hastası  varsa, şişmansanız, diyabet veya yüksek tansiyon hastasıysanız, sigara kullanıyorsanız 30, değilseniz 40 yaşından sonra şu testleri yaptırın: Total kolesterol, HDL (iyi huylu kolesterol), LDL (kötü huylu kolesterol), tigliserid ve kan şekeri. Kan yağları dışında düzenli olarak yüksek tansiyonunuzu ölçtürün. Koroner kalp hastalığından korunmak için hekim tavsiyesiyle birinci guruptakiler 30, ikinci guruptakiler 40 yaşından sonra günde 100 mg aspirin almalıdır.
    BESLENME TESTİ 
    Testin bu bölümü Memorial Şişli Hastanesi Kilo Kontrolü Merkezi’nden Diyetisyen Yasemin Sancak tarafından hazırlanmıştır.
    1) Aşırı kilolu veya obez misiniz?
    A- EVET
    B- HAYIR
    Obezite kalp damar hastalıkları riskini iki kat artırmakta, diyabet hastalarında ölüm oranlarını % 80’e çıkarmaktadır.
    2) Bel çevreniz kadınsanız 80 ve erkekseniz 94 cm’nin üzerinde mi?
    A- EVET
    B- HAYIR
    Bel çevresinin bu değerleri geçmesi, obezitenin neden olduğu hastalıklara yakalanmak için yüksek risk oluşturur.
    3) Günde kaç çay kaşığı tuz tüketiyorsunuz?
    A- 0-1
    B- 0-2
    C- 2’nin üzeri
    Günlük tuz tüketiminiz 2 çay kaşığını aşıyorsa, kalp ve damar hastalıkları açısından risk grubundasınız demektir.
    4) Sıklıkla sakatat ve şarküteri ürünleri tüketiyor musunuz?
    A- Haftada birden fazla
    B- Haftada bir
    C- Ayda bir
    D- Daha az
    Sakatat ve şarküteri ürünleri; içerdikleri kolesterol miktarı bakımından damar tıkanıklıklarına neden olduğu için hiç tüketilmemelidir.
    5) Haftada kaç yumurta yiyorsunuz?
    A- 4’den fazla
    B- 2-3
    C- Bir ya da hiç
    Anne sütünden sonra ikinci örnek protein olan yumurta haftada 2-3 kez tüketilmelidir. Hiç tüketilmemesi, vücudun kolesterol dengesini olumsuz etkiler.
    6) Haftada ne kadar kırmızı et tüketiyorsunuz?
    A- 3’den fazla
    B- 1-3
    C- Hiç
    Kırmızı et, kolesterol hastaları için haftada 2, sağlıklı kişiler için haftada 2-3 kez tüketilmesi gereken bir besindir. Etteki yararlı kolesterol, kalp hastalıkları riskini azaltır.
    7) Şeker, pirinç ve beyaz ekmeği sıklıkla tüketiyor musunuz?
    A- EVET
    B- HAYIR
    Obezite artışına neden olan bu besinlerin tüketimi sınırlandırılmalı; tam tahıllı ekmek, kahvaltılık gevrek, esmer pirinç ve kepekli makarna tüketilmelidir.
    8) Haftada ne kadar alkol tüketiyorsunuz?
    A- 6-7 Kadehten fazla
    B- 4-5 Kadeh
    C- 2-3 Kadeh
    Haftada 7 kadehten fazla alkol tüketimi, kilo alımına neden olduğu için dolaylı olarak kalp ve damar hastalıkları üzerinde olumsuz etki yapar.
    9) Günlük meyve ve sebze tüketiminiz ne kadar?
    A- 5 Porsiyondan az
    B- 5 -7 Porsiyon
    C- 7 – 9 Porsiyon
    D- Daha fazlası
    Günde 5 porsiyonun altında sebze ve meyve tüketimi, kalp ve damar sağlığı açısından risklidir.
    10) Meyve sebzelerin kabuklarını soyarak mı yiyorsunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    Yanıtınız hayır ise; kalbe giden damarların sağlığı için yeterli posa alımının çok önemli olduğunu unutmamalısınız. Sebze ve mevyeleri mümkün olduğunca kabuklu tüketmelisiniz.
    11) Besinleri pişirirken kızartma ve kavurma yöntemlerini kullanıyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    Yanıtınız evet ise; kalp hastalıkları açısından risk grubundasınız.
    12) Tereyağı ve margarin kullanıyor musunuz?
    A- Kahvaltıda
    B- Yemeklerde
    C- Hamur işlerinde
    D- Az miktarda kullanıyorum
    Hayvansal yağları az miktarda kullanmak sizi riskten kurtarmaz. Hayvansal yağ tüketiminiz haftada bir tatlı kaşığı tereyağını geçmemelidir.
    13) Günde kaç adım attığınızı biliyor musunuz?
    A- 10 bin ve fazlası
    B- 5 bin 10 bin arası
    C- 5 binden az
    D- Bilmiyorum
    Yanıtınız D ise; sağlıklı yaşam için günde 10 bin adım atılması gerektiğini önemsemelisiniz.
    14) Sürekli oturarak mı çalışıyorsunuz?
    A- 12 saaten fazla
    B- 8 saat
    C- Daha az
    Yanıtınız A ise; uzun ve hareketsiz oturmanın kan şekeri dengesi ve kalp damar sağlığı açısından risk oluşturduğunu bilmelisiniz.
    15) Kilo vermek için şok diyet yapıyor ya da mucize ilaç kullanıyor musunuz?
    A- EVET
    B- HAYIR
    Haftada 0.5-1.0 kilodan fazla ağırlık kaybetmeyi hedefleyen diyetler; kas, sıvı ve elektrolit kaybına neden olarak, bir kas olan kalbi ölümcül şekilde etkileyebilir.
    16) Ayda ne kadar kurubaklagil tüketiyorsunuz?
    A- 2’den az
    B- 2 – 4
    C- 4’den fazla
    Yanıtınız A ise kalp sağlığınız için çok önemli fitokimyasallardan uzak kalıyorsunuz demektir. Kurubaklagilleri haftada 1-2 kez tüketmeye çalışın.
    17) Günlük kuruyemiş tüketiminiz ne kadar?
    A- Bir kase
    B- Bir avuç
    C- 2 Ceviz veya fındık ya da 10 badem
    D- Hiç tüketmiyorum
    Hiç tüketmiyorsanız bunun yanlış olduğunu bilmeli ve yağlı tohumların günlük beslenmedeki önemini hatırlamalısınız.
    18) Ayda kaç kez fast food ve kızartma tüketiyorsunuz?
    A- 4’ten fazla
    B- 2-3
    C- 1 veya daha az
    Eğer yanıtınız A ise kalp hastalıkları açısından risk altındasınız demektir.
    19) Haftada ne kadar balık tüketiyorsunuz?
    A- Hiç tüketmiyorum
    B- 1-2 C. 2 ve üstü
    Eğer yanıtınız A ise; balık tüketiminin azlığının omega-3 yetersizliğine neden olduğunu bunun da kalp sağlığı için tehlike oluşturduğunu aklınızdan çıkarmayın.
    20) Hergün soğan sarımsak tüketiyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    Yanıtınız hayır ise soğan ve sarımsak tüketiminin kalp sağlığı açısından önemini dikkate alarak, bu besinleri her gün tüketmeye özen gösterin.
    21) Günlük çay tüketiminiz ne kadar?
    A- Hiç
    B- 3 – 5
    C- 3’ten az
    D- 5’ ten fazla
    Günde 3-5 bardak açık çay içmek; içindeki kateşinler antioksidan özellik gösterdiği için kalp sağlığına olumlu etki yapar.  

    22) Bitter çikolata tüketiyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
  • Darier hastalığı

    Darier hastalığı

    Darier Hastalığı (Keratozis Follikülaris)

    Darier hastalığı otozomal dominant geçiş göstermesine rağmen, bazen sporadik olarakta görülen nadir bir hastalıktır.

    Karakteristik özelliği gövdenin orta kısmında, omuz, yüz ve ayrıca başka bölgelerde görülen sert kahverengi papüllerdir. Bu papüller kolaylıkla irrite ve/veya enfekte olarak, eksüdatif ve kabuklu hale gelebilir. Diğer özellikleri palmar bölgede küçük çukurcuklar ve tırnağın uç kısmında dik bir çıkıntının başladığı yerde çentik şeklin­de tırnak distrofilerini kapsar.

    Pemfigusta görülen akantoliz benzeri, bazal tabaka üzerinde keratoni-sitler arasında ayrışma vardır. Suprabaziler çatlamalar, prematür keratinizasyon oluşumunun sonuçlarıdır. Hatalı keratinizasyon sonucu, epidermiste eozinofilik cisimler (corps ronds) ve küçük yoğun ba-zofilik cisimler (grains) görülür.

    Şahsilik asit (%2) veya tretionin (%0,025-0,05) gibi hafif etkili kera-tolitiklerle topikal tedavi yardımcı olabilir. Oral retinoidler sıklıkla düşü-nülebilen diğer ajanlardır.

    Hailey Hailey Hastalığı (Kronik Benign Familyal Pemfigus)

    Darier hastalığına bazı yönleriyle benzeyen ve nadir görülen ailesel bir hastalıktır. Özellikle kasık, koltuk altı ve boyunda çatlak tarzında, eksüdatif enfekte lezyonlar gelişir. Genellikle erken erişkin yaştan önce başlamaz ve yazın kötüleşir.

    Keratoderma (Tilozis)

    Bu terim, lokalize keratinizasyon bozukluklarından dolayı plantar ve pal-mar belirgin kalınlaşmanın olduğu bir grup hastalığı tanımlar. Bu bozukluk tamamen heterojendir. Otozomal dominant, otozo-mal resessif ve X’e bağlı geçiş gösteren tipleri olabilir. Geniş bir klinik görünüme sahiptir. Bazı hastalarda, el ve ayak sırtı tutulumu görülür ve di­ğerlerinde ise zımba tarzında (punctuate) palmar tutulum görülebilir.

    Kalıtsal görülen bir tipinde, özefagusta karsinom gelişimiyle yakın iliş­kisi vardır.

    Çoğu hasta klinik görünümünden dolayı sanıldığı kadar fiziksel yetersiz­liği bulunmaz. Yeterli keratolitik ve nemlendirici ajanlar uygulayarak el­lerini kullanabilirlerse, günlük aktivitelerini iyi bir şekilde yapabilirler.

    Darier Hastalığı Tedavisi
    Hafif formdaki birçok hastada yumuşatıcılar, basit hijyen ve güneş yanığından kaçınma dışında tedavi gerekmemektedir. En az 30 faktörlü güneşten koruyucu, terlemeyi artırıcı Mekanik faktörleri azaltma uygulanabilir. vitamin A, yerel salisilik Asit ve retinoid, antibakteriyel sabun, sistemik Antibiyotik, sistemik retinoik asit kullanılabilir. Hastalığın kontrol altına alınamadığı durumlarda cerrahi eksizyon ve greftleme yapılabileceği öne sürülmüş ancak bu yöntemlerin etkisi kanıtlanmamıştır.

    KOMPLİKASYONLAR
    Sekonder bakteriyel, viral ve mantar infeksiyonları gelişebilir. Sekonder infeksiyon sonucu özellikle saçlı deri ve genital tutulumlarda kötü koku oluşabilir.

    KORUNMA
    Hastalık bulaşıcı olmadığından korunma mümkün değildir.

  • Manuel Fizyoterapi

    Manuel Fizyoterapi

    Manuel Fizyoterapi Nedir ? Manipulatif tedavilerden bir yada birkaç tanesini bilen ve uygulayabilen fizyoterapisttir. Ülkemizde bu yöntemleri uygularken fizyoterapistin yanında ilgili uzman hekim bulunmalıdır.

    Yurtdışında birçok farklı uygulama ve kanunlar mevcuttur.
    Tedavi programı çizilen hastaya fizyoterapiyi uygulayabilen fizik tedavi hekimi yada fizyoterapist olamalidır. Bu konuda eğitim almamış olan kırık çıkıkçılardan, fizyoterapi teknikerlerinden ve hemşire arkadaşlardan hzimet almayın.
    Elektirikli aletlerle yapılan uygulamalara elektroterapi denir ve fizyoterapinin çok ufak bir bölümüdür. Tedavinin aslını oluşturmaz, parçasıdır. O yüzden sadece sıcak ajanları ve elektriksel cihazlarla alınan tedaviler sonuç vermemektedir.Fizik tedavi adı üzerine anlaşıldığı gibi , fiziğe uygulanan fiziksel müdahalelerle yapılan tedavi yöntemi olmalıdır.


    Manuel Terapi (MANUEL FİZİK TEDAVİ)  MUCİZE BİR TEDAVİ MİDİR?

    Elle yapılan tedavi anlamına gelir. Eklemlerde, omurgada, konnektif dokuda ve kaslardaki kısıtlılıkları, ağrıyı ve fonksiyon kaybını tedavi etmek için el ile vücuda uygulanan mobilizasyon/ manüplasyon(eklemler), yumuşak doku vb. tekniklerinin tamamıdır.

    Mobilizasyon: Eklemlerdeki fizyolojik veya yardımcı hareketleri kullanarak, kontrollü, osilatör veya sabitlenmiş bir kuvvetle mobiliteyi arttırarak ağrı azaltmak için kullanılan bir yöntemdir. Hasta hareketi durdurabilir.Ör: Mulligan Konsepti

    Manüplasyon: Anestezi altında yapılabildirği gibi bir ekleme yüksek hızda kısa amplütütlü uygulanan ve de eklemin anatomik hareket sınırının ötesine geçmeyen yöntemdir. Hasta harekete engel olamaz. Genellikle ‘’klik ‘’ sesi alınır.

    Yumuşak doku teknikleri: Yumuşak dokuya elle uygulanan değişik masaj teknikleridir. Derin Stroking Masajı, Friksiyon Masajı, Skar Doku Mobilizasyonu Vb.

    “Manus” el, “terapi” tedavi demektir. Manuel Terapi, kişide var olan problemlerin sebeplerini bulmak ve ortadan kaldırmak için uygulanan ilaçsız, sadece elle yapılan bazı özel manevra ve tekniklerin tamamıdır.

    Manuel tedavi sıklıkla omurga rahatsızlıklarında kullanılmakla beraber, diğer eklemlerde de uygun endikasyonlarda kullanılmaktadır.

    Manuel Terapi hareket kısıtlılıkları, eklem donmaları (kontraktürler vb.) gibi daha çok kemik ve eklemlerden kaynaklanan sorunlarda olduğu kadar, kas kısalmaları ve kasılmalarından kaynaklanan hareket yetersizliği ve hipomobilite durumlarında da hareketleri normale döndürmek için alternatifi olmayan bir tedavi yöntemidir.

    Dünyada özellikle manuel terapi alanında birçok akademi ve  enstitü kurulmuştur. Ancak ülkemizde manuel ve hala fizik tedavide elektroterapi ( hotpack, ultrason, tens, bazen enterferansiyel akım, cihazla traksiyon…) uygulanmaktadır

    Hipokrat döneminden başlayarak, günümüze kadar gelişerek varlığını sürdüren bu terapi yöntemleri, Dünya Sağlık Örgütü tarafından bilimsel bir tedavi olarak kabul edilmektedir. Gelişmiş ülkelerde insan vücudundaki ağrı ve fonksiyon bozukluklarının tedavisinde yüzyıldan fazla bir süredir uygulanan manuel fizyoterapi,  ülkemizde son yıllarda çok az uzman tarafından uygulanmaktadır.

    Manuel Fizyoterapi hangi durumlarda faydalı olur?

    Manuel terapinin klasik fizik tedaviden farkı; semptomlara yönelik değil, iyileşme ve doku tamirine yönelik, geri dönüşümsüz, mükemmel ya da çok iyi sonuçlara ulaşılmasıdır.

    Manuel terapi omurgada lomber ve servikal disk hernileri, mekanik bel ağrıları, faset sendromlarında uygulanmakta ve başarılı sonuçlar alınmaktadır.

    Omurga problemleri dışında; yumuşak doku yaralanmaları, ortopedik sorunlar, cerrahi öncesi ve sonrası rehabilitasyon, spor sakatlıkları, romatizmal hastalıklar, kireçlenme ve eklem ağrılarının tedavisinde de oldukça etkili bir tedavidir.

    Cerrahi müdahaleyi gerektiren bazı disk kayması durumlarında da vakanın ağırlığına bağlı olarak alternatif bir tedavi olarak iyileşmeyi sağlayabilmektedir.

    Manuel terapide, kas ve/veya eklemlerin sıkıştırdığı sinirlerin serbest kalmaları sağlanabildiğinden, segmentlere bağlı olarak, migren, baş ağrısı, astım, hazımsızlık, artrit ve bazı duygusal bozukluklar dahi tedavi edilebilmektedir

    Manuel Terapi Kimler Tarafından Uygulanmalıdır?

    Manuel terapinin etkin ve güvenli uygulanması için,  hastanın lokomotor sisteminin anatomik, biyomekanik ve nörofizyolojik  olarak detaylı değerlendirilmesi gerekir.

    Bu sebeple manuel terapi tedavi sırasında kullanılan teknikleri, endikasyonları ve kontrendikasyonları belirleyebilen ve uygun tekniği seçebilen özel eğitimli  fizyoterapistler veya hekimler tarafından uygulanmalıdır,  aksi halde ciddi komplikasyonlar görülebilir.

  • Geceleyin Elinizdeki Uyuşma İle Mi Uyanıyorsunuz?

    Geceleyin Elinizdeki Uyuşma İle Mi Uyanıyorsunuz?

    Gece elinizde uyuşma ve sızıyla mı uyanıyorsunuz? Elinizin ağrısı sık sık uykularınızı mı bölüyor?

    El bileğinde sinir sıkışması olabilir. Sinir sıkışması genelde elini çok kullananlarda görülüyor.

    Sinir sıkışması, vücudumuzdaki sinirlerin anatomik seyirleri boyunca bası altında kalmaları sonucu gelişir. Sıkışma genellikle sinirin kemik veya yumuşak dokudan oluşan bir kanaldan geçtiği bölgelerde oluşur.

    El bileğinde görülen sinir sıkışması (karpal tünel sendromu), vücutta en sık görülen sinir sıkışmasıdır. Burada sinir, el bileğinin iç kısmında sıkışmaktadır ve buna bağlı olarak hastalar el parmaklarında uyuşma, karıncalanma, iğne batması, uyuşukluk ve bazen de ağrıdan yakınır. Bu şikayetler daha çok baş parmak, işaret parmağı, orta parmakta ve yüzük parmağının da yarısında hissedilmektedir. Ağrı künt ya da sızlayıcı karakterde olup, dirsek ön yüzüne ve hatta omuzun dış tarafına doğru yansıyabilir.

    UYUŞMA VE KARINCALANMA MI VAR?

    Hastaların en tipik yakınması, gece uykudan uyandıran elde ve parmaklarda uyuşmadır. Buna bağlı uyku bozukluğu sıktır. Hasta gece elinde uyuşma ile uyanır, genellikle elini hareket ettirir, silkeler. Bu hareketle uyuşma, karıncalanmada azalma olur. örgü örme, elişi yapma gibi tekrar tekrar ve uzun süre el bileği çevrilen hareketlerde sinirin sıkışması artacağı için uyuşma da, karıncalanma da artar. Bazı hastalar cisimleri ellerinden düşürdüğünden yakınırlar ve bunu eldeki kuvvetsizliğe bağlı zannederler. Oysa yapılan kuvvet muayenelerinde sıklıkla kuvvetsizlik saptanmaz; bu olay çoğunlukla parmak uçlarındaki duyu bozukluğundan kaynaklanmaktadır.

    El bileğinde sinir sıkışmasının teşhisi, hastanın anlattıkları ve doktorun yaptığı muayene ile rahatlıkla konulabilir. Kesin teşhisi koyduran tetkik EMG denilen elektromiyografidir. O bölgedeki muhtemel kemik ve yumuşak doku problemlerini görmek açısından el bileğinin filmini çekmekte fayda vardır.

    TEDAVİ İçİN NE YAPMALI?

    Tedavide altta yatan şeker hastalığı, guatr hastalığı vb. bir hastalık varsa, onun iyi kontrole alınması gerekir. Tedavinin ilk aşaması hastanın el bileğine takacağı bir atel vermektir. Bu atel el bileğini olması gereken pozisyonda tutacak, böylece sıkışma önlenmiş olacaktır. Şikayetleri yeni başlamış ve çok şiddetli olmayan hastalarda tek başına atel yeterli olabilir. İlaç olarak ağrı kesici ilaçlar, sinir uçlarını koruduğu varsayılan B vitaminleri, çok şiddetli şikayetlerde ise nöropatik ağrı tedavisinde kullanılan ilaçlar hastaya başlanabilir. Fizik tedavide bu bölgeye ağrı kesici akımlar, derin ısıtıcı ultrason tedavisi, yüzeysel ısıtıcı parafin tedavisi, iyontoforez, fonoforez gibi ajanlar kullanılır. Kas kuvveti kaybı olan hastalara kuvvetlendirme egzersizleri verilir. Diğer tedavilerden fayda görmeyen, şikayetleri çok şiddetle devam eden, muayenede baş parmak kasında giderek artan kas kuvvetsizliği olan veya kasta erime saptanan hastalarda cerrahi tedavi uygundur. Ameliyatla el bileğindeki yumuşak dokular serbestleştirilir ve sinirin sıkışması önlenir.

    En çok kimlerde görülür?

    * El bileğinde sinir sıkışması bazı nedenlere bağlı olabileceği gibi, bazı hastalarda altta yatan bir sebep yoktur.

    * Genellikle sağ elde olması, daha çok sağ elimizi kullandığımız içindir.

    * Günlük yaşamlarında el bileklerini çok kullananlar, bilgisayar, daktilo kullananlar, terziler, çok elişi yapanlar, müzisyenler, kasaplarda daha fazla görülür.

    * Şeker hastalığı, bazı tip guatr hastalığı, gut hastalığı, iltihaplı romatizma hastalığı olanlarda, el bileğinde kırık geçirenlerde, diyaliz tedavisine girenlerde risk artabilir.

    * Gebelerde bu sıkışma görülebilir, doğumdan sonra şikayetler geçer.

    geceleyin el uyuşması
    geceleyin el uyuşması
  • Meme göğüs kanseri

    Meme göğüs kanseri

    MEME – GÖĞÜS KANSERİ

    Meme kanserinin en yaygın belirtisi memede ağrısız bir kitlenin hissedilmesidir. Ancak, hastaların %10 kadarı, kitle olmaksızın ağrı hissetmektedir. Meme kanserinin daha seyrek görülen belirtileri arasında, göğüste oluşan geçici olmayan değişimler, (örneğin kalınlaşma, şişlikler, deride tahriş ya da bozulmalar, ve akıntılar, aşınma, göğüs ucunun hassaslaşması yada içe dönmesi de dahil olmak üzere göğüs ucu belirtileri yer almaktadır. Tedavisi en kolay olan erken evredaki meme kanserleri tipik olarak hiç bir belirti göstermezler. Bu nedenle, kadınların meme kanserinin erken tanısı için önerilen kontrol programlarını uygulamaları çok önemlidir. Meme kanserine erken evreda tanı konması, tedavi seçeneklerinin sayısını, tedavinin başarıya ulaşma ve hayatta kalma şansını önemli oranda arttırır. Erken tanı için temelde önerilen birbirlerini tamamlayıcı üç yöntem vardır;

    – Kişisel (Kendi kendine yapılan) göğüs kontrolleri
    – Klinik (Doktor tarafından yapılan) göğüs kontrolleri
    – Mamografi

    Normal de doktorlar 20 yaşından sonra her ay kişisel göğüs kontrollerinin yapılmasını, kırk yaşından sonrada yılda bir kez olmak üzere klinik göğüs kontrollerini ve mamografiyi önermektedirler. Ancak daha sonraki mamogramlarınıza referans olması için otuzlu yaşlarınızda en azından bir mamografi çektirerek saklamanız önerilir Aile tarihçesi, ırk, ilk adet yaşı, çocuk sayısı gibi pek çok faktör kadınların meme kanseri için yüksek risk taşıyıp taşımadığını belirler.

    Aşağıdaki sorulara verilen cevaplar meme kanseri riskinin belirlenmesine yardımcı olabilir.

    – İlk âdetinizi 12 yaşından önce mi gördünüz?
    -İlk çocuğunuza 30 yaşından önce mi sahip oldunuz?
    -Anneniz veya varsa kız kardeşiniz meme kanseri hastası mı?
    -Meme kanseri olmuş kızınız var mı?
    -Daha önce hiç göğüs biyopsisi yaptırdınız mı?
    -Bu biyopsilerinizin sonucunda kanser öncesi hücrelere rastlandı mı?
    -Bu biyopsilerinizin sonucunda erken (yayılmamış) kansere rastlandı mı?

    Aşağıda temel risk kategorileri ve temel risk kategorisi olduğu düşünülen bazı risk faktörleri yer almaktadır.

    – Yaş
    – Genetik
    – Kişisel tarihçe
    – Aile tarihçesi
    – Biyopsi sonucu habis olmayan oluşumlar tespit edilmesi
    – Adet görmeye başlama yaşı
    – Gecikmiş doğum
    – Alkol
    – Sigara
    – Yemek alışkanlıkları
    – Kilo
    – Önceki radyoterapiler
    – Hormon tamamlayıcı tedavi (HRT)

    Evreler (Evrelar)

    TNM Evreleme Sistemi:

    Kanserin evrelendirilmesi amacı ile TNM sistemi geliştirilmiştir. Burada T tümörün boyutunu, N lenf benzlerinin durumunu ve M ise kanserin metastaz(sıçrama) yapıp yapmadığını belirtir.

    Kanser Evrelerinin Numaralar İle Belirlenmesi:
    Kanserin evresini, tümörün boyu ve kanserin yayılımı tanımlar. Evrelendirme sisteminde Evre 0 ile 4 arasında bir rakam ile belirtilir.

    Evre 0: Aynı zamanda ‘in-situ’ olarak da adlandırılırr. Evre 0, olan kanserler yerlerinde kalmış ve çevre dokulara sıçramamış kanserlerdir. Klinik kontrollerde tanısı konan kanserlerin yaklaşık olarak %15 ila %20’si Evre 0 kanserlerdir. Evre 0 kanserler oluştukları yerlere göre ikiye ayrılırlar, eğer süt bezlerinde (lobes) oluşmuşlarsa Lobular carcinoma in situ yada kısaca LCIS, eğer süt kanallarında oluşmuşlarsa ductal carcinoma in situ yada kısaca DCIS olarak adlandırılırlar.

    Evre1 : Orijinal tümör 2cm yada daha küçüktür ve kanser lenf bezlerine sıçramamıştır. Evre1 kanser tedavisi için genellikle izlenen iki yöntem vardır.

    Meme koruyucu tedavi: lumpektomi (kanserli kitlenin etrafında bir parça sağlıklı göğüs dokusu ile birlikte alınması) ve koltuk altı lenf bezlerinin alınmasını takip eden radyasyon tedavisi yapılır. Gerekiyorsa kemoterapi veya hormonoterapiler eklenir.
    Veya mastektomi (kanserin bulunduğu göğsün alınması operasyonu) ve koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması önerilir.

    Evre (Stage) IIA: Orjinal tümör 2 ila 5 cm arasındadır, ve lenf bezlerine sıçramamıştır.
    Evre IIB: Orijinal tümör 2 ila 5 cm arasındadır ve koltuk altı lenf bezlerine sıçramıştır, yada orijinal tümör 5 cm den daha büyüktür ve koltuk altı lenf bezlerine sıçramamıştır.

    Evre II için genelde uygulanan tedavi şekli Evre I ile aynıdır (lumpektomi ve koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması yada mastektomi), ancak eğer tümör büyükse yada lenf bezlerine sıçramışsa kemoterapi, hormonoterapi ve radyasyon tedavisinin tamamlayıcı olarak önerilmesi daha yaygındır

    Evre (Stage) IIIA: Orijinal tümör koltuk altı lenf bezlerine ve göğüs dışı dokulara sıçramıştır. Evre IIA meme kanseri için standart tedavi mastektomidir ve sonrasında bazı durumlarda göğsün yeniden yapılmasını hedefleyen estetik operasyonlar yapılabilir. Tümörün sağlıklı göğüs dokusundan bir kesim ile ayrılabilmesinin olası olduğu durumlarda, lampektomi de yapılabilir. Operasyon sonrasında genelde radyasyon tedavisi ve sistematik tedavi olarak kemoterapi ve hormon tedavisi uygulanır. Eğer tümör çok büyükse, operasyon öncesinde tümörün boyunun küçültülmesi amacıyla kemoterapi uygulanabilir, bu tip kemoterapi uygulamalarına neoadjuvant kemoterapi denir. Bazı durumlarda neoadjuvant kemoterapiye yardımcı olması amacıyla operasyon öncesi hormon tedavisi de uygulanır.

    Evre (Stage) IIIB: Orijinal tümörün boyutuna bakılmaksızın, tümörün kendisini göğüs duvarına bağladığı ve göğüs lenf bezlerine sıçradığı durumlarda kanser Evre IIIB olarak adlandırılır. Evre IIIB meme kanserinin standart tedavisi genellikle neoadjuvant kemoterapi ile başlar. Orijinal tümörün boyunun istenen oranda küçülmesi ile birlikte, lampektomi veya mastektomi yapılır. Operasyon sonrası uygulanan standart tedavi ise, radyasyon tedavisi, kemoterapi ve hormon tedavisidir.

    Evre (Stage) IV: Kanser göğüs dışına vücudun diğer bölümlerine (kemikler, akciğer, karaciğer yada beyin gibi) sıçramıştır. Evre IV meme kanserinin tedavisinde temel amaç yaşam süresini ve kalitesini arttırmak ve hastanın şikâyetlerini gidermektir. Tedavide genelde kemoterapi ve hormon tedavisi gibi tüm vücudu etkileyen sistematik tedaviler uygulanır. Hastanın şikâyetlerinin azaltılması amacı ile bazı durumlarda mastektomi de önerilebilir.

    Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Batı toplumlarında her 9 kadından birinin meme kanseri geliştirme riski vardır. Bu kanserlerin çoğunluğu sporadik olmakla birlikte hastaların %10’unda kanser otozomal dominant geçişli kalıtsal bir nedene bağlıdır. Kalıtsal meme kanserlerinin önemli bir çoğunluğu BRCA1 ve BRCA2 genlerinden birini etkileyen bir mutasyona bağlıdır. Nadir durumlarda p53 geninin kalıtsal mutasyonu Li-Fraumeni sendromu kapsamında meme kanserine yol açabilir (p53 incelemeleri için bkz. p53 Tümör Baskılayıcı Geni.

    BRCA1 genindeki mutasyonlar kalıtsal meme kanserlerinin %40-60’ından, over tümörü ile beraber olan kalıtsal meme kanserlerinin yaklaşık %80’inden sorumludurlar. BRCA2 geni kalıtsal meme kanserlerinin %30-40’ından sorumludur. BRCA2 mutasyonu taşıyan bireylerin over tümörü geliştirme riski BRCA1 mutasyonu taşıyanlara kıyasla daha düşüktür. Ayrıca erkeklerde gelişen kalıtsal meme kanserlerin BRCA2 mutasyonlarına bağlı olarak geliştiği yayınlanmıştır. BRCA1 ve BRCA2 genlerindeki mutasyonlar otozomal dominant kalıtılır, bu nedenle mutasyon taşıyan bireylerin çocuklarına bunu aktarma riski %50’dir.

    BRCA1 mutasyon taşıyan kadınların 60 yaşına geldiklerinde meme kanseri geliştirme riski yaklaşık %85, over tümörü riski ise yaklaşık %55’dir. BRCA2 mutasyonu taşıyan kadınların meme kanseri geliştirme riski BRCA1 mutasyonu taşıyıcıları ile benzer düzeydedir ancak over kanseri geliştirme riski daha düşüktür.

    BRCA1 ve BRCA2 genleri çok büyük genler olduğu için mutasyon analizi zaman alıcı ve masraflıdır. Ancak kesin sonuç elde etmek için olası bir mutasyonun DNA dizi analizi ile belirlenmesi gerekir. Alternatif olarak bağlantı (linkage) testi kullanılabilir. Bağlantı analizi için ailenin bir çok bireyinden periferik kan örneği gerekmektedir. Ayrıca bağlantı analizi mutasyonu tam olarak belirleyemediği için yanlış yorumlanma riski taşır. Bu nedenle BilGen’de sadece mutasyon analizi yöntemi kullanılmaktadır.

    Başvuru Nedenleri

    Semptomatik tanı

    Ailesinde biri premenapozal olmak üzere en az iki meme ve/veya over kanseri öyküsü olan hastalar,
    Bilateral (çift taraflı) tutulum gösteren meme kanseri hastaları.

    Presemptomatik tanı

    Presemptomatik tanı genellikle kendisinde mutasyon bulunmuş bir hastanın risk altındaki akrabaları için uygulanır. Bu sayede riski bulunmayan bireylerin kontrolları genel topluma uygulanan sıklığa indirilebilir, risk saptanmış olan bireylerin ise klinik takiplerinin düzenli şekilde yapılması zorunluluğu ortaya çıkar. Bu amaçla klinisyen tarafından koruyucu ya da erken tanı amaçlı girişimler düşünülebilir. BRCA1 veya BRCA2 mutasyonu bilinmeyen ailelerde, hasta olmayan bireylerde doğrudan yapılacak analiz sonuçlarının yorumlanması zordur ve bu nedenle böyle durumlarda presemptomatik tanı incelemesinin bireye bir yararı olmayacağı kanısındayız.

    Test

    Mutasyon analizleri kan örnekleri üzerinde yapılır. İlk aşamada BRCA1 ve BRCA2 genleri PCR ile çoğaltılıp heterodupleks analiziyle incelenir ve mutasyon taşıyan bölge saptanır. İkinci aşamada ilgili gen bölgesi otomatik DNA dizi analizi ile incelenir. Bazı durumlarda belirlenen mutasyonların polimorfizmlerden ayırt edilmesi gerekebilir. Bu durumda hastanın tümörlü dokusunda allel kaybı olup olmadığının incelenmesi yararlı olabilir.
    Ailesel meme kanserinin moleküler tanısı, sonuçları açısından ilgili bireyleri psikolojik olarak olumsuz durumlara itebilmesi nedeniyle genetik hastalıklar arasında özel bir durum arzetmektedir. Bu nedenle moleküler tanı testi yapılmadan önce test adaylarının genetik tanının doğurabileceği bireysel sorunlar konusunda yetkili uzmanlar tarafından kapsamlı olarak bilgilendirilmelidir. BilGen, yukarıda sözü edilen ön çalışmaların yapıldığının belgelendirilmediği durumlarda Ailesel meme kanseri moleküler tanı testi isteklerini yerine getirmeyecektir.
    Doğruluk

    BRCA1 ve BRCA2 genleri dizi analizi yapılarak mutasyonların %90-95’i tespit edilebilir.

    Gereksinim Duyulan Örnek

    Mutasyon analizi için hasta bireylerden periferik kan (iki adet 5 ml’lik steril EDTA’lı tüpe – eflatun kapaklı) örneği alınır. Yukarıda belirtildiği gibi hasta bireylerin tümör DNA’larının da incelenmesi yararlı olabilir. Bu nedenle mümkün olduğu takdirde 0.5×0.5×0.5 cm boyutlarında taze tümör dokusu ya da parafin blokları da gönderilmelidir. Taze tümör materyali steril şartlarda alındıktan sonra içinde %0.9’luk serum fizyolojik bulunan steril ve kapaklı bir tüpe konup 24 saat (tercihen ilk üç saat) içinde (+)4°’de BilGen’e ulaştırılmalıdır.
    Ailesel meme kanseri riski taşıyan aile bireylerinden iki adet 5 ml’lik steril EDTA’lı tüpe (eflatun kapaklı) periferik kan örneği alınmalıdır.
    Meme Kanseri

    Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, yukarıda tanımladığımız şekilde, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir.

    Meme Kanseri Risk Faktörleri Nedir?

    Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz. Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez. Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz. Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır. Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalıdırlar.

    Günümüzde erken tanı sayesinde tedavi edilebilir hastalıklar grubuna giren meme kanseri, tüm gelişmelere rağmen kadınlar tarafından yeterince tanınmadığından hala en çok korkulan hastalıkların başında gelir.

    Memede hissedilen her sertlik kanser değildir. Göğsünde sertlik olan her 10-11 kadından sadece birinde meme kanseri saptanmaktadır. Toplumda yaklaşık 100 kadından 13’ünde meme kanseri görülmektedir. Meme kanserinin en sık saptandığı yaşlar 35-55 yaş grubudur.

    – Riski azaltma yolları
    – Dengeli beslenmek ve aşırı kilodan korunmak
    – Alkol alımına dikkat etmek
    – 30 yaşından önce doğum yapmak
    – Emzirmek
    – Stresi kontrol etmek
    – Spor yapmak
    – Düzenli doktor muayenesinden geçip tetkikleri yaptırmak

    Kendi kendine muayene şart
    En hızlı yayılan tür olan meme kanseri, Türkiye’de her yıl 30 bin kadının baş belası oluyor. Doktorlar ‘kadınlar meme kanserine karşı kendilerini muayene etmeli’ diyor.

    Kanser türleri arasında dünyada ve Türkiye’de yayılma hızı en yüksek olanı meme kanseri. Kırk yıl önce yirmi kadından birinde görülen meme kanseri, günümüzde sekiz kadından birinin baş belası oluyor. Buna karşılık rahim kanserleri ise etkisini iyice kaybetti. Bu kanser türünden ölüm artık neredeyse sıfırlandı. Bunun nedeni erken teşhis. Türkiye’de her yıl 30 bin kadının yakalandığı meme kanserini erken teşhis etmenin ipuçları var. Meme Vakfı’nın kurucusu ve başkanı Prof. Dr. Can Gürbüz, “Meme kanserine yakalanmayı önleyen bir yöntem yok, buna karşı en önemli silah erken teşhis, mamagrofi, ve kendi kendine muayene” diyor.

    20 Yaşını Aşmış Her Kadın Kendini Muayene Etmeli
    Prof. Dr. Can Gürbüz, meme kanserinde en önemli risk faktörünün yaş olduğunu belirtiyor. Yaşı ellinin üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığının, yaşı ellinin altında olan kadınlardan 4 kat daha fazla olduğunu belirten Dr. Gürbüz, “Adet görmeye erken başlanması, menopoza geç girilmesi, 30 yaşından sonra doğum yapılması, östrojen hormonu tedavisi, doğum kontrol hapları, alkol, şişmanlık ve yağlı beslenme, meme kanseri risk faktörleri arasındadır.

    Tüm bu risk faktörlerine karşın; şişmanlığın azaltılması, alkolün dozunda alınması, spor ve sebze- meyvenin bol tüketilmesi gibi basit önlemlerle meme kanseri riski %30-40 oranında azaltılabilmektedir” diye konuşuyor. Prof. Gürbüz erken tanı için kadına önemli görev düştüğünü söylüyor. “Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, adet bitimini takip eden günlerde kendi kendini muayene etmeli, bu muayeneler sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılmalı, bir değişiklik saptanmasa bile yirmi yaşından itibaren her üç yılda bir muayeneye gitmeliler” diyen Gürbüz, “Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl bir doktor tarafından muayene edilmeli ve iki yıl arayla mamografi çektirmeli. Elli yaşından itibaren ise her yıl mamografi çektirmeli” tavsiyesinde bulunuyor.

    Kansere çare genetik bilimde
    5-8 Haziran tarihleri arasında New Orleans’ta düzenlenen 41. ASCO (Amerikan Kilinik Onkoloji Derneği) Toplantısı’na katılan onkologlardan biri olan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Fuat Demirelli, “Toplantıdan çıkan sonuç kanser tedavisinin genetikte gizli olduğudur’ diye konuşuyor. Günümüz tıbbında kullanılan hiçbir tedavinin birbirinden çok üstün taraflarının olmadığını savunan Demirelli, “Son birkaç yıldır genel eğilim, kanser hücresinin kontrolsüz çoğalmasındaki mekanizma bozulmasını tespit etmeye yönelik, yani genetiğe yönelik. Kanser hücresi olduğu yerde duracak, ilerlemeyecek, çoğalmayacak” diye konuşuyor.

    Meme Kanseri Terimi Bitecek
    Genetik tedavi yönündeki adımların hızlandığını anlatan Prof. Demirelli, “Bir miligramlık tümör dokusunun içinde bine yakın genin ne durumda olduğu görüyorsunuz. Eminim ki on yıl sonra meme kanseri diye bir terim kullanmayacağız. Şu nedene bağlı olarak gelişmiş A tipi meme kanseri, bu genlerin aşırı çalışmasına bağlı olarak gelişmiş B tipi meme kanseri diyeceğiz” şeklinde konuşuyor.
    Meme kanseri kadınlarda sık görülen, öldürücü bir kanser türüdür.

    Her 8 kadından birinin hayatının belirli bir zamanında meme kanserine yakalanacağı bildirilmektedir. Her kadının hayatı boyunca meme kanserine yakalanma riski vardır.Kadın yaşlandıkça, riski daha da artar. Meme kanseri, yayılmadan önce, erken tesbit edilirse,hasta %96 yaşam şansına sahiptir. Her yıl 44000’de bir kadın meme kanserinden ölmektedir.

    Meme kanserine karşı en iyi koruyucu yöntem erken teşhisdir.

    Meme kanserinin birçok tipi vardır. En sık rastlanan duktal karsinoma, memenin süt kanallarında başlar. Meme kanseri memenin dışına yayıldığında koltuk altındaki lenfatik nodüller en sık görülen yayılım yerleridir. Kanser hücreleri memenin diğer Lenf Nodlarına, Kemiğe, Karaciğer ve Akciğere yayılabilir. Her kadın meme kanseri gelişme riskine sahiptir. Gerçekte meme kanseri gelişen kadınların çoğunda risk faktörleri belli değildir.

    – Meme kanseri riskini arttıran faktörler [değiştir]
    – 50 yaş üzerindeyseniz
    – Yakın akrabalardan biri meme kanseriyse, (anne veya kızkardeş meme kanseri ise, 2-3 misli daha fazla)
    – Daha önceden diğer memenizde kanser tespit edilmişse
    – Adet görmeye 12 yaşından önce başlamış iseniz
    – Hiç gebe kalmamışsanız
    – Adet görmeniz 50 yaşından sonra da devam ediyor ise

    Araştırmalar, meme hücreleri içerisinde, meme kanser riskini artıran bazı genler olduğunu göstermektedirler. Genetik değişiklikler, aileden (herediter) olabilir veya hayat boyu gelişebilirler. Meme kanseri genellikle tek bir hücrede başlar. Günümüzde meme kanserinin nedeni ve nasıl gelişim göstereceği tam olarak bilinmemektedir.

    Meme kanseri kompleks bir hastalıktır. Her vaka birbirinin aynısı değildir. Meme kanserinin içinde bulunduğu evreye “stage” denir. Gerçek stage’in bilinmesi, doktorun tedavi planını yapmasını sağlayacaktır.

    – Hayatınızda meme kanserine sebep olacak herhangi bir yanlış yapmamış olsanızda başınıza bu hastalık gelebilir.
    – Meme kanseri bulaşıcı değildir, başka bir hastadan size bulaşmaz.
    – Meme kanseri, stresle veya memeye travmayla (darbeyle) meydana gelmez.
    – Meme kanseri gelişen çoğu kadının risk faktörü veya ailesinde hastalığa ait bir hikaye yoktur.

    “Meme Kanseri” konusunda sorular, yanıtlar…
    Meme kanseri, pek çok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de, kadınlarda sık görülen kanserlerden biridir. Kadınlarda kanser nedeniyle olan ölümlerin önemli bir kısmının da nedeni meme kanseridir.

    Ne kadar sıktır?
    Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan istatistiklere göre, 1994 yılında, Amerika’da 46 bin kadının bu kanser nedeniyle öldüğü bildirilmektedir. Her sekiz-on kadından birinde meme kanseri görüleceği ve bunların da yaklaşık üçte birinin meme kanserinden öleceği hesaplanmaktadır. Ülkemiz için görülme sıklığının biraz daha düşük olduğu tahmin edilmektedir.

    Erken tanı konmasının yararı var mı?
    Meme kanserinin bazı tipleri, erken tanındıklarında çok iyi biçimde tedavi edilebilmektedir. Dolayısıyla, hem hastaların hem doktorların bu kanseri olabildiğince erken tanımak için elden gelen gayreti göstermeleri gerekir.

    Meme kanserinin bütün türleri aynı derecede mi kötüdür?
    Meme kanserinin değişik türleri vardır. Bunların tedavileri ve hasta üzerindeki etkileri de farklı olabilmektedir. En iyi sonuçlar, küçük ve çevreye yayılmamış kanserlerde alınmaktadır.

    Meme kanseri açısından hangi riskleri taşıyorum?
    Annenizde, kızkardeşinizde veya teyzenizde meme kanseri varsa, sizin için de risk yüksektir. Bunlardan birinde kanser olması, sizin meme kanseri olma riskinizi iki kat artırır. İki yakınınızda meme kanseri varsa, risk 3 katına çıkar.

    Diğer risk faktörleri şunlardır: Adetlerin küçük yaşta başlaması, çocuksuz olma veya ileri yaşlarda çocuk doğurma, Ayrıca, daha az da olsa; sigara kullanımının, aşırı yağlı yemekler ve şişmanlığın da riski artırdığı düşünülmektedir.

    Ne yapabilirim?
    Kanserlerin küçükken yakalanmalarını sağlayan üç önemli yöntem vardır:

    Kişinin kendi memesini muayene etmesi.
    Doktor muayenesi
    Mammografi
    Kişinin kendi memesini muayene etmesi
    Bir kadının kendi kendine yapabileceği en önemli muayenedir. Her ay yapılması önerilmektedir. Ortam, rahat ve ılık olmalı, muayene sırasında tüm ayrıntılara dikkat edilmelidir.

    Fibrokistik hastalık / Memelerde yumrular olması
    Pek çok kadın memesini muayene ettiğinde yumrularla karşılaşır. Bu nedenle telaşlanan, ü zülenler de olabilir. Bu yüzden, her kadının kendi memesindeki bu “normal” sertliklerin yerlerini ve kıvamlarını iyi bilmesi gerekir. Eğer “her zamankinden farklı” bir sertlik hissederseniz, mutlaka bir uzman doktora görünmelisiniz. Meme kanserlerinin önemli bir bölümü, ilk kez, kendi kendini muayene sırasında dikati çeker. Erken tanı, daha sonra ortaya çıkabilecek sorunları azaltabilir; hastanın yaşam süresine de katkıda bulunabilir. Bir kitlenin küçük iken saptanması, tedavinin de daha kolay ve hasta açısından daha kolay kabul edilebilir nitelikte olmasını sağlayabilir.

    Kendi mememi, ne zaman muayene etmeliyim?
    Çoğu uzman, kadınların adet görmelerinden bir hafta sonra bu muayeneyi yapmalarını önermektedir. Doğum kontrol hapı kullananlar ise, hapa başladıktan sonraki ilk hafta içinde muayenelerini yapmalıdırlar. Diğer zamanlarda memelerdeki normal yapılar ve kistler daha irileşebilirler. Bu hem akıl karıştırıcı olur, hem de muayene ağrılı olabileceği için rahatsız edici hale gelebilir. Öte yandan, memeleri hiç muayene etmemektense, ayın her hangi bir günü muayene etmek elbette çok daha iyidir.

    Kendi mememi nasıl muayene edebilirim?
    Aşağıda yaygın bir muayene yöntemi bulacaksınız:

    Önce, rahat ve ılık bir yerde sırtüstü uzanın. Sol kolunuzu kaldırıp, sol elinizi başınızın altına koyun. Sağ elinizle sol memenizi aşağıdaki biçimde muayene etmeye başlayın.

    Göğüs kafesinizin ön yüzünde, sağda ve solda iki dikdörtgen olduğunu düşünün. Memeleriniz bu dikdörtgenlerin ortasında olsunlar. Diktörtgenlerin birer köşeleri koltukaltınızda olacaktır. (Memenin koltukaltına yakın kısımlarını muayene ederken özellikle dikkatli olun; meme kanserleri en çok burada bulunmaktadır).

    İki-üç parmağınızı birleştirerek, sol koltukaltınızdan aşağı doğru dikdörtgenin dış kenarı boyunca inin. Alttaki köşeye ulaşınca, parmaklarınızı 2-3 cm kadar içe doğru çekip bu defa yukarı doğru çıkın. Köprücük kemiğine (sağdaki dikdörtgenin üst kenarına) geldiğinizde yine 2-3 cm içe gelip aşağı doğru inin. Tüm memeyi muayene edene kadar bunu sürdürün.

    Sağ memeyi sol elle, sol memeyi sağ elle muayene etmeniz gerektiğini unutmayın. Muayene sırasında, parmaklarınızın ucuyla 1-2 cm çapında daireler çizecek hareketler yapın. Elinizi değişik derecelerde bastırarak deriyi, memeyi ve alttaki göğüs kafesi kemiklerini ayrı ayrı hissetmeye çalışın.

    Size şüpheli gelen sertliklerin yerlerini unutmayın. Bunların çoğunun “normal” olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Şüpheniz devam ediyorsa, uzman bir doktora danışın. Kendi kendinizi düzenli olarak muayene etmek sizi rahatlatacak ve bir güven duygusu sağlayacaktır.

    Memenin doktor tarafından muayenesi
    Bu muayenenin hiç değilse yılda bir kez yapılması gerekmektedir. Muayene sırasında, kendi kendinizi nasıl daha iyi muayene edebileceğinizi de sorabilir ve şüpheli bulduğunuz sertlikler konusunda doktorun değerlendirmesini öğrenebilirsiniz. Bu, çoğu kez sizi rahatlatacaktır.

    Memede kistler olduğunda doktor, adetinizden sonraki hafta içinde yeniden muayeneye gelmenizi isteyebilir. Bir sertliğin ne zamandır orada olduğu sorulabilir; bu yüzden, kendi kendinizi muayene ederken elinize gelen bir sertlik bulduğunuzda, tarihi bir yere kaydetmeniz yararlı olacaktır. Bazen, doktor, daha emin olmak için sizi birkaç hafta veya ay içinde yeniden muayene etmek isteyebilir veya mamografinin gerekli olduğunu söyleyebilir.

    Mammografi nedir?
    Meme kanserinin erken yakalanmasında sizin ve doktorunuzun yaptığı muayenelere katkı sağlayan ç ok değerli bir radyolojik inceleme yöntemidir. Elli yaşın üzerindeki kadınlarda her yıl mammografi çekilmesinin gerekli olduğu düşünülmektedir.

    Kırk-elli yaşlarında mammografinin ne derecede gerekli olduğu tartışmalı olmakla birlikte, bu dönemde hiç değilse iki yılda bir mammografi çekilmesinin yararlı olduğunu söyleyenler bulunmaktadır. Bu incelemelerin tüm amacı, kanserleri bazen elle muayenede bile farkedilemeyecek kadar küçükken yakalayabilmektir. Mammografi, hasta veya doktorun eline “anormal” bir sertlik geldiğinde de istenir.

    Mammografi ile tüm kanserlerin mutlaka yakalanabileceği zannedilmemelidir. Kişinin kendi memesini muayenesi, doktor muayenesi ve mammografi, kanseri yakalamak için hep birlikte başvurulması gereken yöntemlerdir.

    Meme biyopsileri niye yapılır?
    Memesinde sertlik bulunan pek çok kadında biyopsi gündeme gelir. En basit yöntem, ince bir iğne kullanılarak şüphe edilen sertlikten örnek almaktır. Bu bir kist ise, işlem sırasında kist sıvısının gelmesi ile hem sertlik kaybolur hem de hasta rahatlar. Kanserlerin kist halinde olması olasılığı çok düşüktür. Alınan sıvı veya hücreler, patoloji uzmanı tarafından incelenir ve bu örnekte kanser olup olmadığını belirten bir rapor düzenlenir. İğne ile örnek alma, genellikle acısız bir işlemdir; memenin veya hastanın uyuşturulmasına gerek duyulmaz.

    Daha geniş kapsamlı bir işlem olan eksizyonel biyopside, ele gelen sertliğin tümü veya bir kısmı cerrah tarafından çıkartılır. Bu işlem için yalnızca memenin uyuşturulması yeterli olabileceği gibi, genel anesteziye de başvurulabilir. Çıkarılan dokunun patoloji uzmanı tarafında mikroskop altında incelenmesiyle en kesin tanının konulması mümkün olur.

    ÖZET
    Meme kanseri, hemen her 8 kadından birinde görülecek denli sıktır. Kendi kendini muayene, doktor muayenesi ve mammografi; sonucu önemli derecede etkileyebilir. Çoğu durumda, bu hastalığın kökünü kazıyabilme olasılığı bulunmaktadır ve hem erken tanıyı hem erken tedaviyi sağlamak için, çaba

    Meme Kanseri Hakkında Merak Ettikleriniz

    Kimler Daha Fazla Meme Kanseri Riski Taşıyor?

    Kadınların korkulu rüyası olan ‘meme kanseri’nin görülme sıklığı her geçen gün artıyor. Bazı kadınların diğer kadınlara göre daha fazla risk taşıdığını belirten Memorial Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Doç.Dr. Gürsel Soybir, kimlerin daha fazla risk altında olduğunu anlattı.

    – Daha önce memede kansere öncü sayılabilecek bir lezyonun bulunmuş olması
    – Genetik olarak meme kanseri gelişimine yatkın genleri taşımak
    – Ailesinde veya akrabalarında meme kanseri gelişmiş olması
    – Uzun süreli doğum kontrol haplarının kullanılması
    – Menopoz sonrası dönemde uzun süreli ve yüksek dozlarda östrojen replasman tedavisi yapılması
    – Çocukluk veya gençlik çağında başka bir nedenle göğüs bölgesinin ışınlanmış olması
    – Adet başlama yaşının erken, adetten kesilme yaşının geç olması
    – Hiç doğum yapılmaması veya ilk doğumunu 30 yaşından sonra yapılması
    – İlerlemiş yaş. Meme kanseri en sık 50-65 yaşları arasında görülüyor
    – Aşırı yağlı gıdalarla beslenme
    – Mamografi taramalarında yoğun meme saptanması
    – Yumurtalık ya da rahim kanseri hikayesi olması
    – Elektromanyetik alanlara ve radyasyona sürekli maruz kalmak

    Meme kanserinin belirtileri nelerdir?

    1- Memede şişlik olması. Genellikle ağrısız, sertçe, hareket ettirilebilen veya yerinden oynamayan, zamanla büyüyebilen kitle varlığı
    2- Memenin genel olarak boyutunda veya şeklinde oluşan değişik olması
    3- Meme cildinde kızarıklık, morluk, yara, damar genişlemesi, içeri doğru çöküntü, yaygın küçük şişlikler, portakal kabuğu görünüşü gibi noktasal çekintiler şeklinde değişikliklerin meydana gelmesi
    4- Meme başı ve çevresinde renk ve şekil değişikliği, meme başında genişleme, düzleşme, içe çökme, yön değiştirme, kabuklanma, çatlaklar oluşması, yaralar çıkması
    5- Meme başından gelen kanlı veya kansız akıntı
    6- Koltuk altında görülebilen veya elle fark edilen ağrılı ya da ağrısız şişliklerin varlığı

    Meme kanser riskiniz nedir?  (TEST EDİN)

    1- İlk adetinizi görme yaşınız kaçtır?
    A) 11 yaşından sonra
    B) 11 yaşından önce

    2- Menapoza girme yaşınız kaçtır?
    A) 55 yaşından önce
    B) 55 yaşından sonra

    3- İlk doğum yaşınız kaçtır?
    A) 30 yaşından önce
    B) 30 yaşından sonra veya hiç doğum yapmamış iseniz

    4- Uzun süre doğum kontrol hapı kullandınız mı?
    A) 3 yıldan daha az süreli kullanmış iseniz
    B) 3 yıl ve daha uzun süre kullanmış iseniz

    5- Uzak akrabalarınızda 1 veya 2 tane meme kanseri var mıdır?
    A) Yok
    C) Var

    6- 1 tane yakın akrabanızda (anne, kız kardeş, çocuk) akrabanızda meme kanseri var mı?
    A) Yok
    D) Var

    7- Birden fazla yakın akrabanızda meme ya da yumurtalık kanseri var mıdır?
    A) Yok
    E) Var

    8- Yakın akrabalarınızda iki taraflı veya genç yaşta (40 yaşın altında) gelişen meme kanseri var mıdır?
    A) Yok
    E) Var

    Puanlama: A :0 puan, B : 1 Puan, C : 5 puan, D: 10 puan, E: 20 Puan

    Değerlendirme:

    0 Puan: Bir risk faktörünüz yok. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma oranınız %10 civarında. Standart tarama programına giriniz.
    1-4 Puan: Hafif risk grubundasınız. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma riskiniz %10-15 arasında. Standart tarama programına giriniz.
    5-9 Puan: Orta dereceli risk grubundasınız. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma oranınız %10-20 arasında. Standart tarama programına giriniz.
    10-19 Puan: Yüksek risk grubundasınız. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma oranınız %20 nin üzerinde. Özel tarama ve takip programına ihtiyacınız var.
    20-59 Puan: Oldukça yüksek bir risk grubundasınız. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma oranınız %20-85 arası. Özel tarama ve takip programına ihtiyacınız var.

    Meme kanseri gelişme riski nasıl azaltılır?

    1- Her ay memelerinizi kendiniz muayene ediniz.
    2- Varsa risk faktörlerinizi belirleyiniz. Eğer bir risk faktörünüz varsa hangi periyotla nasıl takip edileceğinizi öğreniniz.
    3- Yılda bir kere meme hastalıkları ile uğraşan bir cerraha muayene olunuz.
    4- 40 yaşından sonra 2 yılda bir kez, 50 yaşından sonra her yıl düzenli mamografi çektiriniz.
    5- Olabildiğince ideal kilonuzu korumaya çalışınız. Lifli gıdalar, bol sebze ve meyveye ağırlık veriniz.
    6- Düzenli spor yapınız.
    7- Sigara içmeyiniz, aşırı alkollü içkiden kaçınınız.

    MEME KANSERİ NEDİR ?
    Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, yukarıda tanımladığımız şekilde, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir.

    MEME KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ NEDİR ?
    Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz. Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez. Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz. Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır. Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalıdırlar.

    Meme kanserine yakalanma riskini artıran faktörleri kısaca şu şekilde sayabiliriz;


    Yaş: İleri yaş önemli bir risk faktörüdür. Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların % 70’i, 50 yaş üzerindedir. Diğer bir deyimle, yaşı 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazladır. Bu nedenle, 50 yaş üzerindeki her kadın, mutlaka yılda bir defa hekime baş vurarak muayene olmalı ve mamografi dediğimiz meme filmini çektirmelidir.
    Kişisel meme kanseri hikayesi: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kansere gelişme olasılığı normal kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır.


    Ailede meme kanseri hikayesi: Aile yakınları arasında meme kanserine yakalanmış kadınların, meme kanserine yakalanma olasılığı, diğer kadınlara göre daha fazladır. Örneğin, kız kardeşi veya annesi meme kanserine yakalanan bir kadının, meme kanserine yakalanma riski, diğer kadınlardan 2- 5 kat daha fazladır. Bu kadınlar daha sık ve dikkatli izlenmelidir. Bu şekilde sorunları olan kadınlar, meme kanseri genetik danışmanlığının yapıldığı kliniklere baş vurarak risklerini hesaplattırmaları gerekir. Eğer aile geçiş riski yüksek bulunursa, genetik testi yaptırmalıdırlar. Vakfımız polikliniğinde bu hizmet verilmektedir.


    Daha önce meme biopsisi yapılmış olması: Memede bir kitle nedeni ile biopsi yapılmış ve iyi huylu bir tümör saptanmış olabilir. Bazı kanser olmayan iyi huylu tümörlerin bulunması, kanser gelişme riskini değişik oranlarda artırabilmektedir. Bu, tümörün hücresel yapısına göre değişir. Örneğin, yapılan bir biopside, çıkartılan kitlenin patolojik incelemesi sonucu atipik hiperplazi tanısı konmuş kadınlarda ( bu tamamen iyi huylu bir tümördür), meme kanseri gelişme oranı normal kadınlara göre daha fazladır.


    Fertil çağ süresi: Adet görmeye erken başlanması, menepoza geç girilmesi, fertil cağı uzatmaktadır. Bu sırada kadın daha uzun süre östrojen hormonu etkisi altında kalmakta, meme kanseri gelişme riski artmaktadır. Erken menopoza giren kadınlarda hormon tedavisi yapılmıyor ise, meme kanseri riski önemli ölçüde azalmaktadır. Elli yaşından sonra adet görmeye devam eden kadınlarda, meme kanserine yakalanma riski az da olsa artmaktadır.


    Doğurganlık hikayesi: İlk çocuğu doğurma yaşı önemlidir. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazladır. Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda risk hafif yükselmektedir


    Sosyoekonomik seviyenin yüksekliği: Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan kadınlarda, meme kanseri görülme oranı daha fazladır. Bu ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişmekte ve erken yaşta adet görmeye başlamaktadır. Ayrıca bu çocuklar büyüdükleri zaman eğitim ve iş nedeni ile daha geç evlenmekte ve daha geç çocuk sahibi olmaktadırlar. Bu nedenlere bağlı olarak fertil çağın erken başlaması, geç doğurma gibi nedenler sebep olarak sayılabilir. Ayrıca bunların dışında başka faktörler de rol almaktadır.


    Östrojen hormonu tedavisi görenler: Menopoz nedeni ile uzun süre östrojen tedavisi ( 10 yıldan fazla) gören kadınlarda, meme kanseri oranı artmaktadır. Fakat, hormon tedavisi almayan kadınlarda da, kalp hastalıklarında ve osteoporoz gibi sorunlarda artış ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, menopoz yakınmalarının azaltılması amacı ile, östrojen verilmesi önerilebilir fakat, mutlaka bir hekim kontrolu altında yapılmalıdır.
    Doğum kontrol hapı kullanılması: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir. On yıl önce doğum kontrol hapını bırakmış olan kadınlarda ise, bu risk tamamen ortadan kalkmaktadır.


    Alkol kullanılması: Fazla alkol alan kadınlarda, almayan kadınlara göre risk nispeten artmaktadır. Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazladır. Alkol alımının günde bir kadeh ile sınırlandırılması önerilmektedir.


    Sigara: Sigaranın kesin bir etkisi gösterilememiştir. Fakat, genel sağlığı etkilediğinden dolayı bırakılması önerilmektedir. Şişmanlık ve yağlı beslenme: Bazı çalışmalarda şişmanlığın, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda meme kanserine yakalanma riskini artırdığı gözlenmiştir. Özellikle, doymuş yağların fazla bulunduğu yağlı et gibi yemekler ve yağlı süt ürünlerinin fazla alınmasının bu riski artırdığı ileri sürülmüştür.
    Kanserden ne zaman şüphelenmelisiniz?

    MEME KANSERİ RİSKİ AZALTILABİLİR Mİ ?
    Egzersiz: Yoğun egzersiz ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı gözlenmiştir. Bu nedenle, tüm kadınlara önerilmektedir. Beslenme:Meme kanseri ile beslenmenin önemli ilişkisi vardır. Sebze ve meyveden zengin beslenme, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması önerilmektedir. Günlük gıda alımına C vitamini, betakaroten gibi antioksidanların eklenmesinin koruyucu etkisi olduğu ileri sürülmektedir.
    Kısaca,
    – şişmanlığın azaltılması,
    – alkol alınıyorsa bırakılması.
    – Hafif egzersiz yapılması(haftada 4 saat tempolu yürüyüş),
    – Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi,
    gibi basit önlemler ile meme kanseri riski % 30-40 oranında azaltılabilmektedir.

    MEME KANSERİ ÖNLENEBİLİR Mİ ?
    Henüz meme kanserini kesin önleyen bir yöntem henüz yoktur. Günümüzde bilinen tek yöntem, erken tanıdır. Erken tanı sayesinde, meme kanserinin getirdiği sorunlar büyük oranda çözülebilmektedir. Bu sayede hastalığın toplumda yaptığı hasar en aza indirilebilir, yaşam süresi ve kalitesi önemli ölçüde arttırılabilir.
    Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, kadınların risk durumlarına göre belirlenmiş olan muayene ve tetkik protokollarının uygulamasıdır.

    MEME KANSERİ NASIL ERKEN TESPİT EDİLEBİLİR ?
    Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişmektedir. Bu risk faktörlerinin arasında en başta yaş gelmektedir. Daha genç yaşlarda ortaya çıkabilmesine rağmen, ilerleyen yaş gruplarında bu risk artmaktadır. Bu nedenle ilerleyen yaş gruplarında erken teşhis için alınması gereken önlemler, daha erken yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir.
    Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidirler. Bu muayene sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır. Eğer bir değişiklik tespit edilirse derhal bir hekime baş vurulmalıdır. Bir değişiklik saptanmasa bile, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler.
    Kırk yaşına gelen kadınların, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir. Ayrıca her yıl veya iki yıl ara ile mamogrofiyi çektirmeleri gereklidir.
    Elli yaşından sonra, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve mamografi dediğimiz meme filmini her yıl çektirmelidir.


    KADINLAR KENDİLERİNİ NASIL MUAYENE ETMELİDİR ?
    Erken teşhis için her kadının ayın belirli bir günü kendisini muayene etmesi gerekir. Her ay düzenli olarak kendisini muayene eden bir kadın, memesinde ortaya çıkan bir kitleyi çok daha erken fark eder.
    Kadınlara kendilerini muayene etmesini öğreten çeşitli kitap ve broşürler var. Fakat bu çoğunlukla yetersiz kalmaktadır. Meme muayenesini öğreten silikon meme kiti ve video filmleri bulunmaktadır. Vakfımızda meme muayenesi eğitimi, bu araçlar ile seminerler şeklinde verilmektedir.

    MUAYENE SIRASINDA FARK EDİLEBİLECEK DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR?
    Aşağıda değişiklikler fark edildiğinde, gecikmeden bir hekime baş vurulmalıdır:
    – Memede iki haftadan uzun süre ele gelen sertlik veya kitle,
    – Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği,
    – Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması,
    – Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması,
    – Memenin şeklinde değişiklik,
    – Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik,
    – Meme başında ortaya çıkan akıntı.

    MAMOGRAFİ NEDİR ?
    Mamografi, düşük dozda çekilen bir meme rontgen filmidir. Memede, muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacı ile çekilir. Mamografinin gerçek değeri budur. Çünkü, bu sayede, hastalık muayene ile tespit edilebilecek safhadan önce saptanır. Bu nedenle kesin hayat kurtarıcıdır. Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl veya iki yılda bir mamografi çektirmeli ve her yıl uzman bir hekime meme muayenesi olmalıdır. Elli yaşını geçen kadınlar ise her yıl mamografi çektirmeli ve hekime muayene olmalıdır.

    MAMOGRAFİ NE ZAMAN ÇEKTİRİLİR ?
    Mamografi çekilirken meme, iki tabaka arasında birkaç saniye hafifçe sıkıştırılır. Bu nedenle memelerin en az hassas olduğu zamanda mamografi çekilmesi, özellikle memeleri hassas kadınlara önerilmektedir. Adet bitimini takip eden hafta, memelerin hassasiyetinin en az olduğu zamandır. Ayrıca adet bitimini takip eden hafta, hormonal nedenlerle memelerin şişliği en alt düzeydedir ve bu sırada daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Bu sebeplerden dolayı herhangi özel bir durum olmadıkça, mamografi çekiminin, adetin bitimini takip eden haftada yapılması önerilmektedir.

    MAMOGRAFİ ÇEKTİRMEYE GİDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİ ?
    Mamografi çekilirken belden yukarısı çıplaktır. Bu nedenle çekime gelirken iki parça elbise giyilmesi önerilir. Bu sayede çekim sırasında belden üstü kolaylıkla çıkartılabilir. Filmi etkileyebileceğinden, koltuk altlarına deodorant, talk pudrası, losyon gibi şeyler sürülmemelidir.

    MEMEDE BİR KİTLE TESPİT EDİLDİĞİNDE NE YAPILMALI?
    Memede bir kitle tespit edilince bunun kanser mi, yoksa başka bir hastalık mı olduğu araştırılmalıdır. Şunu önemle vurgulamak gerekir ki, memede saptanan her kitle kanser değildir. Bu nedenle, memede şüpheli bir kitle saptanınca, hemen korkup telaşlanmaya ve paniğe kapılmaya gerek yoktur. Memede bir kitle saptandığında, bir hekime başvurarak daha ileri tetkiklerin yapılması gereklidir.

    MEME KANSERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR ?
    Son yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur. Bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır. Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişir. Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla olmaktadır.
    Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmaktadır. Böyle bir ekip içinde cerrah, onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, psikolog, plastik cerrah, fizyoterapist gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunur.

    MEME AMELİYATLARI NELERDİR ?
    Günümüzde meme kanserinin tedavisinde, cerrahi girişimin birkaç farklı uygulaması vardır. Bu uygulamalar temel olarak, memenin alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yönelik olanlar olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlara ek olarak da, alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları vardır

    KEMOTERAPİ NEDİR ?
    Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir. Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır. Daha sonra tekrar bir süre ilaç verildikten sonra ara verilir.
    Bazı olgularda lokal olarak yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir. Bu tedaviye adjuan kemoterapi denir.

    HORMON TEDAVİSİ NEDİR ?
    Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile dişilik hormonu olan östrojene duyarlı olabilir. Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir. Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir. Bu amaçla günümüzde kullanılan ilaç, tamoxifendir. Tamoxifen tedavisi, genellikle en az iki yıl ve en fazla beş yıl sürmektedir.

    IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ) NEDİR?
    Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacı ile yapılır. Bu tedavinin de, diğer tedaviler gibi bazı yan etkileri vardır. Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar. Memede şişme ve ağırlık hissi ortaya çıkabilir. Bu yan etki yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir. Bu da yaklaşık bir yıl içinde azalır.

    ERKEKLERDE DE MEME KANSERİ GÖRÜLÜR MÜ ?
    Kadınlara kıyasla daha az görülmekle birlikte, erkeklerde de meme kanseri görülebilir. Her 100 meme kanserinden birisi erkeklerde görülür. 1993-1997 yılları arasında, erkeklerde görülen meme kanseri oranı % 50 artış göstermiştir. Bu nedenle erkeklerin de bu konuda duyarlı olmaları gereklidir.

    DÜNYADA MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
    Meme kanseri bir çok ülkede, kadınların en korkulu sağlık sorunu olma özelliğini taşımaktadır. Günümüzde ABD’ de, sekiz kadından birisi meme kanserine yakalanmaktadır. Bu oran Avrupa ülkelerinde on kadında birdir. Meme kanseri ile ilgili sayıları şu şekilde sıralayabiliriz;
    1950-1970 yılları arasında ABD’ de, 1milyon kadın meme kanseri nedeni ile hayatını kaybetti. Bu sayı ABD’nin 2. Dünya savaşı, Kore ve Vietnam savaşlarında kaybettiği insan sayısından fazladır. 1998 yılında Avrupa’da 1 milyon kadın, meme kanserin nedeni ile tedavi görmektedir. 2000 yılında dünyada 1 milyon kadına, yeni meme kanseri tanısı konacaktır. Dünyada her 11 dakikada 1 kadın, meme kanseri nedeni ile hayatını kaybediyor. Dünyada her 3 dakikada 1 kadına, yeni meme kanseri tanısı konuyor.

    TÜRKİYEDE MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
    Türkiye’ de sağlıklı bir istatistik bulunmuyor. Gerek beslenme, gerekse iklim açısından, ülkemiz şartlarına yakın sayabileceğimiz bir Akdeniz ülkesi olan İtalya istatistiklerini ülkemize uyguladığımızda, Türkiye’ de her yıl 30 bin kadın meme kanserine yakalanmaktadır.
    Sayılar soyut kavramlar oldukları için fazla bir anlam taşımayabilir. Fakat bir an durup düşünürsek, yakın çevremizde, akraba ve dostlarımız arasında, bu sorun ile karşılaşmış birkaç tanıdığımızı, mutlaka anımsayacağız. Sorunun hiç de sandığımız kadar bizden uzak olmadığını, güç de olsa kabul etmeliyiz.

    DÜNYADA MEME KANSERİ ARTIŞ GÖSTERİYOR MU?
    Hastalığın diğer bir özelliği de, görülme sıklığının artıyor olmasıdır. Kırk yıl önce 1960 yıllarında, ABD’ de yirmi kadından birisinde meme kanseri görülürken, günümüzde sekiz kadından birisinde meme kanseri görülmektedir. Hastalığın gösterdiği bu artış, tüm gelişmiş batı ülkelerinde izlenmektedir. Meme kanseri görülme oranı artış göstermekle birlikte, teknolojik gelişme ve erken tanı olanaklarının artmasına bağlı olarak, meme kanseri ölüm oranı aynı kalmıştır, artmamıştır.

    MEME KANSERİNDEN ÖLÜM ORANI YÜKSELİYOR MU?
    Batı ülkelerinde sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hükümetlerin sağlık politikaları sonucu, meme kanseri ile ilgili toplum bilinci oldukça yüksek seviyede gelişmiştir. Bunun sonucu erken tanı olanakları yaygın olarak kullanıldığı için, meme kanserine bağlı ölüm oranı düşük kalmaktadır.
    Türkiye’ de ise, bu konudaki toplum bilinci yeterince gelişmemiştir. Erken tanı olanakları yetersizdir. Bu olumsuzlukların sonucu, Türk kadını meme kanseri konusunda çağdaş erken tanı olanaklarından mahrum olduğu için, tanı çok geç konulmaktadır. Hastaların büyük bir çoğunda, ilk tanı sırasında çok geç kalındığı için,uygulanacak tedavi seçenekleri fazla olmamaktadır.

    MEME KANSERİ TOPLU TARAMASI NASIL YAPILIR ?
    Mamografi, memenin rontgen filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntem ile, toplumda belirli bir yaşın üstündeki tüm kadınların meme filmi çekilerek, meme kanseri erken safhada yakalanmaya çalışılır. Bu şekilde toplumda meme kanseri taramasının yapılabildiği mamografiye, tarama mamografisi denir.
    Tarama mamografisi, dünyada en yaygın kullanılan meme kanseri erken tanı yöntemidir. Amerikan Kanser Enstitüsü, 40 yaş üzerindeki her kadının, yılda bir defa mamografi çektirmesini ve uzman bir hekim tarafından muayene edilmesini önermektedir. Türkiye’de gelişmiş teknolojik donanımlı mamografi merkezlerinin sayısı sınırlıdır. Bu aygıtların kalibrasyonu düzenli olarak yapılmamaktadır. Filmi çeken teknisyenlerin eğitim düzeyleri yeterli değildir. Bu filmi okuyup değerlendiren bir radyoloji uzmanın deneyimli olabilmesi için, yılda en az 8 bin mamografi filmini değerlendiriyor olması gereklidir. Türkiye’de tüm bu özellikleri taşıyan tanı merkezi sayısı oldukça azdır.

    MEME KANSERİ TEDAVİSİNİ KİM YAPAR?
    Meme kanserinin tedavisi, günümüzde multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Hastanın ilk ameliyatını yapan cerrah, ilaç tedavisini uygulayan onkolog, ışın tedavisini uygulayan radyasyon onkoloğu, teshisin konulmasında kilit rol alan patolog ve plastik cerrah mutlaka bir ekip çalışması içinde birlikte hastayı ele almalı ve hastanın tedavisini birlikte planlamalıdır. Bu hekimler meme kanseri konusunda yeterince bilgili ve uzmanlaşmış olmalıdır. Alınan memenin yerine, rekonstrüksiyon yapılarak hastaların bedensel kayıplarının en aza indirilmesi, çağdaş meme kanseri tedavisinin ayrılmaz parçasıdır. Bu nedenle plastik ve rekonstrüktif cerrahi, bu ekip içinde yerini almalıdır. Ameliyat sonrası erken dönemde kol ve omuz hareketlerinin kazanılmasında, geç dönemde kolun şişmesi şeklinde seyreden lenfödem tedavisinin yapılmasında, fizik tedavi ve rehabilitasyonun önemi çok büyüktür. Meme kanseri sadece hastayı değil, çevresindeki insanları da psikolojik olarak önemli ölçüde etkileyen bir sosyal bir sorundur. Böyle bir ekip içinde psikolojik desteği sağlayan psikoloğun bulunması, mutlaka gereklidir. Hastaların hemen tümü büyük bir bilgi açlığı içindedir. Özellikle beslenme konusunda kendileri yeterince bilgilendirilmemektedir. Ekip içinde bulunan bir diyet ve beslenme uzmanı, bu açığı kapatacaktır. Bu ekiplerin birlikte çalıştığı meme poliklinikleri, gelişmiş ülkelerin çoğunda vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar, meme kanseri hastalarının, bu konuda uzmanlaşmış kliniklerde tedavi görmeleri ile, çok daha başarılı sonuçların alındığını göstermiştir.

    MEME PROTEZİ NEDİR?
    Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görümlerini korumak amacı ile protez meme kullanmaktadır. Batı ülkelerinde bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır. Bu hizmet, eğitim ve deneyim gerektirmektedir. Ülkemizde bu protezlerin satışı, sıradan satış elemanlarınca yapılmakta ve ülke alım gücünün çok üzerinde ücret istenmektedir. Uygun bir organizasyonla, bu sorun çözülebilir ve ücret üçte bire düşürülebilir. Bu sayede hizmet toplumun tüm kesimlerine yayılabilir.

     

    Meme kanseri olanlar paylaşım alanı

    1.Meme kanserinin belirtileri nelerdir?
    2.Meme kanseri kimlerde daha sık görülür?
    3.Meme kanserinin evreleri nelerdir?
    4.Meme kanseri ölümcül bir hastalık mıdır?
    5.Meme kanserini önlemek için neler yapabiliriz?
    6.Meme kanseri nasıl bir hastalıktır?
    7.Meme kanserinin türleri nelerdir?
    8.Yaş ilerledikçe meme kanseri riski artar mı?

    umutdolu

  • Gribi Önleyici Kür Tarifi

    Gribi Önleyici Kür Tarifi

    Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’ndan gribi önleyici kür tarifi:

    Gribi Önleyici Kürün Yapılışı:

    1 bardak suyu kaynatın. 3 tane 1 lira büyüklüğünde narın kabuğunu 5 dakika kaynatın. Daha sonra karabaş otunu 4-5 tane ufalayıp kaynayan karışımın içerisine atın 3 ila 4 dakika kaynatın toplamda 8 dakikayı geçmesin. Günde 1-2 defa için 1 hafta boyunca tüketin. 1 hafta bekleyip tekrar 1 hafta daha bu karışımı için. Faydasını göreceksiniz.