Kategori: Sağlık

  • Göz kanlanması neyin belirtisi?

    Göz kanlanması neyin belirtisi?

    Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. İ. Sefa Kaçar, “Göz kanlanması, üveit, enfeksiyon, romotalojik hastalıklar ve tiroit hastalığı gibi hastalıkların belirtisi olabilir” dedi.

    Göz kanlanması hakkında bilgi veren Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. İ. Sefa Kaçar, bazı zamanlar göz yorgunluğu, klimalı, aşırı sıcak veya soğuk ortamlar ya da bilgisayar başında uzun süre çalışmak gibi nedenlerin tetiklediği göz kanlanmasının, gözün beyaz olan kısmındaki damarların genişlemesi sonucu oluştuğunu söyledi.

    Çok ender olarak bu damarlarda olan çatlamaların kanlanmaya neden olduğunu vurgulayan Opr. Dr. İ. Sefa Kaçar, “Kanlanma tek bir gözde, sıklıkla da her iki gözde görülebilir. Ancak ‘önemsiz’ gördüğümüz göz kanlanması, üveit, göz tansiyonu, tiroit ve romatizma gibi ciddi hastalıkların habercisi olabilir” diye konuştu.

    Özellikle tek gözde yaşanan kanlanmanın riskli olduğunu ifade eden Opr. Dr. Sefa Kaçar, şu bilgileri verdi: “Kanlanma genelde konjunktiva tabakasını da içeren bir tahrişe veya iltihabi sürece bağlıdır.

    Göz kuruluğu, alerjik reaksiyonlar, mikrobik durumlar, yabancı cisimler, travma, ani çıkışlı göz tansiyonu, üveit olarak bilinen göz içi iltihabı, kirpik dibi iltihabı, güneşe ve ultraviyole ışıklara maruziyet, sistemik hastalıklar göz kanlanmasının nedenlerinden birkaçıdır.

    Romatolojik hastalıklar ve tiroit hastalıklarında da gözlerde kanlanmalar görülebilir. Gözde kan oturmaları ise belli bir bölgede yerleşimli olup genelde vücut tansiyonun yüksekliğine, travmalara ve ıkınma- kuvvetli hapşırık- kusma gibi ani göğüs kafatası basıncı artışına bağlı olarak oluşur. Göz kanlanması ihmal edilmemeli, bir hekime başvurulup nedenleri araştırılmalı.”

    Dr. Sefa Kaçar, göz kanlanmasının nedenlerini şöyle sıraladı:

    “Konjunktivit, (bütün göz kanlanmalarının büyük bir bölümünün nedenidir). Tiroit hastalığı, romatolojik hastalıkları, gözyaşı kanalı tıkanıklığı, glokom (göz tansiyonu), fiziksel darbeler, alerjik durumlar, bağımlılık yapıcı(uyuşturucu madde, uçucu madde) maddeler, uykusuzluk, kullanılan ilaçların yan etkileri.”

    Göz kanlanmalarının özellikle ağrı, sulanma ve görme kalitesinde azalmayla birlikte olduğu zaman acil durum teşkil ettiğini belirten ayın Kaçar, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Tedavi altta yatan nedene göre yapılır. Yabancı cisim varlığında cismin çıkartılması, ani göz tansiyonu varlığında tansiyonun düşürülmesi ve tedavisi, üveitlerde gerekli tedavinin yapılması ve sistemik rahatsızlıkların araştırılması, ultraviyole yanıklarında gözün uygun ilaçlar eşliğinde belirli süre kapatılması gerekir.

    Göz kızarıklığına neden olan olay göze kimyasal bir sıvının veya gazın gelmesi ise ilk yapılacak olan iş saniyeler içerisinde gözün ve çevresinin bol suyla yıkanması sonrasında en yakın sağlık merkezine ulaşılması olacaktır. Kontakt lens kullanıcılarında olan kanlanma ve ağrılarda kontakt lens kullanımı kesilip en kısa zamanda göz muayenesi yapılmalıdır. Alerjik durumlarda güneş gözlüğü ve gölgelikli şapkaların kullanımı önerilir. Şiddetli alerjik reaksiyonları tedavisi kısa sürede başlanılmalıdır.”

    İHA

  • Havalar limoni kendimi nasıl korumalıyım ?

    Havalar limoni kendimi nasıl korumalıyım ?

    Baştan söyleyelim, çocuklar da bayılıyor, büyükler de!

    İşte size mandalina rüyası

    Malzemeler (3 kişilik)

    • 8 orta boy mandalina
    • 1 cm kadar soyulmuş taze zencefil,
    • 1 olgun muz
    • Dilerseniz dilediğiniz kadar buz

    Yapılışı:

    1. Tüm malzeme soyulup dilimlenerek hızlı bir blenderda iyice karıştırıldıktan sonra süzülmeden servis yapılır.
    2. Mandalina rüyanızı içerken her yudumunuzun doğanın sunduğu besinleri %100 canlı olarak içerdiğini ve bunların vücudunuzun canına can katacak tam şifa olduğunu hatırlayın.

    kundo

  • Hangi Çorba Hangi Hastalığa İyi Gelir?

    Hangi Çorba Hangi Hastalığa İyi Gelir?

    Sofralarımızdan hiç eksik olmayan, Türk mutfağının başlıca yemeklerinden çorbalar, kansere, sindirime, kolesterole ve bunun gibi binbir derde çare olduğunu biliyor musunuz?

    DOMATES ÇORBASI

    Domatesin enerji değeri (kalorisi) azdır. Bir orta boy domatesle en fazla 25-30 kalori alırsınız. Domates ve domates ürünlerinin kilo yönetimini kolaylaştırmasının bir nedeni de budur.

    * Domates lif zenginibir besindir. Lif bakımından zengin beslenme; kolesterol kan şekerine destek olur.
    * Kan basıncını azaltır.
    * Kansere karşı korur.
    * Kilo yönetimini kolaylaştırır.
    * Kansızlıkla mücadelede yardımcıdır.

    TARHANA ÇORBASI

    Geleneksel lezzetlerimizden tarhana, hem besleyici özelliği hem de içerdiği protein, vitamin ve minerallerle sağlık deposu…

    * Bitkisel ve hayvansal hammaddelerin birlikte işlenmesi ile elde edilen, sindirimi kolay, besleyici değeri yüksek, iştah açıcı ve bağırsak florasını düzenleyici özellikleri olan bu ürünümüzün özgün nitelikleri korunmalı. Hijyenik şartlarda üretilen tarhana tüketiminin artması gerekiyor.
    * Besleyici bileşimi yanında, iştah açıcı özelliği ile, bebek ve çocuklara, nekahat dönemindeki hastalarla, halsiz ve zayıf insanlara güç kazandırıcı, iyileştirici ve besleyici olarak da tarhana veriliyor.
    * 100 gr toz tarhanada 14,1 gr protein, 58,8 gr karbonhidrat ve 3,9 gr yağ, 78 mg kalsiyum, 0,5 mg demir bulunur. İyi bir protein, kalsiyum, A vitamini, B1 vitamini, B2 vitamini ve likopen kaynağıdır.
    * Türk mutfağının vazgeçilmez tatlarından olan tarhana çorbası; besleyici, doyurucu ve tamamlayıcı bir besindir. Pişirilirken içine nohut, mercimek, kıyma gibi besinler eklenerek besin değeri daha da yükseltilebilir.
    * Diyabet, hipertansiyon ve obezitenin tıbbi beslenme tedavisinde glisemik indeksinin beyaz ekmekten düşük olması ve doyurucu özelliğinin fazla olması nedeniyle tavsiye edilen bir besindir.
    * Yoğurt tüketemeyen kişiler ve bebeklerin beslenmesinde çok iyi bir alternatiftir. Ayrıca tahılların fermentasyonu sonucu oluşan tarhana probiyotik özellikte bir besindir.
    * Kurutulan besinlerde C vitamini yok denecek kadar azdır bu nedenle tarhana da sofrada salata vb. C vitamininden zengin besinlerle birlikte tüketilirse besleyici değeri artar.

    MERCİMEK ÇORBASI

    Mercimek Kırmızı tanelileriyle yapılan çorbasını severek içtiğimiz; yeşil taneleriyle hazırlanan salata yemek ve köftesini aaaifle yediğimiz doğal protein kaynağı Mercimek bitkisi Baklagiller?dendir. Yukarıda görüldüğü gibi yüksek oranlı besin değerleri olan mercimek bu özelliğinin yanı sıra;

    * Kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürür: Böylece kalp krizi geçirme rizikosunu azaltır; kalp dostu bir besin olduğunu kanıtlar.
    * Yüksek oranda lif içermesi nedeniyle mercimek şeker hastaları için değerli bir besindir: Çünkü insülin ve kan şekerini düşürür.
    * Yüksek lif içeriğiyle pekliğe iyi gelir ve kalın bağırsakların çalışmasını düzene sokar. Hemoroit ve diğer kalın bağırsak sorunlarında iyileştirici etkiler yapar.
    * Mercimek içerdiği yüksek orandaki demir ve folik asit nedeniyle kansızlığı önler.
    * Zengin potasyum içermesi nedeniyle yüksek tansiyonu düşürücü etkiler yapar.
    * Mercimek içerdiği maddelerle bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır.
    * Mercimek çorbası içtiğinizde kuru baklagil tüketmiş olur ve posa alımınızı da artırmış olursunuz.

    BROKOLİ ÇORBASI

    Besin olarak en yararlı sebzelerden biri olan brokolinin faydaları;

    * Brokoli içerdiği maddeler açısından insan sağlığı üzerinde çok faydalıdır. Vitamin değerleri açısından; A, E ve C vitaminlerini içermektedir. İçerdiği flavonoidler bakımından bağışıklık sistemimizi güçlendiren bir özelliğe sahiptir.
    * Antibiyotik özelliğe sahip olan brokoli, bu yönüyle prostatitis’e (prostat enfeksiyonu) karşı çok etkindir.
    * Hiç bir antibiyotik yoktur ki bağışıklık sistemimizi zayıflatmasın. İşte brokolinin önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır; aynı zamanda hem bağışıklık sistemimizi güçlendirmekte hemde antibiyotik vazifesi görmektedir.
    * Brokoli, meme, prostat, bağırsak ve idrar kesesi kanserlerine karşı güçlü bir koruyucudur.
    * Brokoli içerdiği bazı indol ve indol türevleri (bitkisel hormonlar) açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Bu sayede vücudumuzdaki hormon dengesini ayarlayıcı özelliğe sahiptir.
    * Menopoz dönemindeki bayanlar için östrogen hormonunun düzenli çalışması için brokolideki bitkisel hormonlardan yararlanmaktadırlar.
    * Brokolinin kendine özgü olan selülozik yapısı (lifli yapı) bağırsaklarda oluşan toksinlerin uzaklaştırılmasında (toksin atıcı) ve alınmış olan ağır metallerin emilmesinde büyük rol oynamaktadır. Brokolinin bu lifli yapısı dışkının düzenli bir şekilde dışarı atılmasını sağlar. Kabızlığı önleyicidir.

    EZOGELİN ÇORBASI

    Mercimek çorbasından pek farkı olmayan Ezogelin çorbası, soğuk kış günlerinin en güzel çorbası…

    * Besin değeri oldukça yüksek olan mercimek vücuda ve zihne güç verir.
    * Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.
    * Gözlere de yararlıdır.
    * Mercimeğin kalori değeri de yüksektir.
    * Enerji verir ve yorgunluğu giderir.
    * Kansızlara faydalıdır.
    * Anne sütünü attırır.
    * Kandaki kolesterol oranını düşürür ve kan akışını hızlandırır.
    * Kalp ve damar hastalıkları ile şeker hastalığından korunmaya yardımcı olur.
    * Kalp krizi riskini azaltır.
    * Bağırsakları çalıştırarak vücuttaki zararlı maddelerin uzaklaştırılmasını kolaylaştırır ve kabızlığı giderir.
    * Enerji verir ve yorgunluğu giderir.
    * Kansızlara faydalıdır.
    * Anne sütünü attırır.
    * Kandaki kolesterol oranını düşürür ve kan akışını hızlandırır.
    * Kalp ve damar hastalıkları ile şeker hastalığından korunmaya yardımcı olur.
    * Kalp krizi riskini azaltır.
    * Bağırsakları çalıştırarak vücuttaki zararlı maddelerin uzaklaştırılmasını kolaylaştırır ve kabızlığı giderir.

    YAYLA ÇORBASI

    İçerisinde bolca bulunan yoğurt sayesinde vitamin kaynağı olan Yayla Çorbasının faydalarını saymakla bitmez. İşte bunlardan birkaçı;

    * Yoğurt yüksek kolesterol ve diyabet hastaları için oldukça faydalıdır. Kötü kolesterolü düşürür, iyi kolesterolü yükseltir ve yağların harcanmasını kolaylaştırarak şişmanlamayı önler. Karın bölgesindeki fazla kilolardan kurtulmak isteyenler için yoğurt ideal bir besindir.
    * Japonya’da yapılan araştırmalar, şekersiz yoğurdun nefes kokusunu giderdiğini, diş taşı ve diş eti iltihaplarını doğal yollardan önlediğini ortaya koydu. Araştırma kapsamında 6 hafta boyunca günde bir porsiyon yoğurt yiyenlerin yüzde 80’inde nefes kokusuna yol açan hidrojen sülfit düzeyinin düştüğünü belirten Japon bilim adamları, yoğurdun içeriğindeki maddelerin bu rahatsızlıkları önlediğini vurguladı.
    * Yoğurt bağışıklık sistemini güçlendirdirir. Bu özelliği nedeniyle yoğurt vücudu kanserden, mide ve bağırsak hastalıklarından, mide, kolon ve ince bağırsak kanserlerine kadar birçok hastalıktan korur.
    * Yoğurt, bağırsaklarda bulunan tehlikeli ve zararlı mikropların yaşamasını engeller ve sindirimi kolaylaştırır. Vücutta kendi kendine sindirilen tek gıda yoğurttur.
    * Yoğurt tüberküloz hastalığına karşı doğal bir antibiyotik etkisi gösterir. Stres, alkol, kolalı ve karbonatlı içeceklerle zarar gören sindirim sistemini korur.
    * Yoğurt karbonhidrat, protein, yağ, vitamin, kalsiyum ve fosfordan oldukça zengin bir besindir.
    * Günde 150 gram yoğurt vücudun bir günlük kalsiyum ihtiyacını karşılar.
    * Yoğurttaki potasyum, kan basıncı ve kalp atışlarını düzenler.
    * Yoğurt büyüme gelişme çağında diş ve kemik gelişimini hızlandırır, raşitizmden korur, kemikleri güçlendirir ve kırılmaları önler.
    * Yoğurt, bebeklere altıncı aydan sonra ek olarak verilen ilk besinlerden biridir. Böylece bebeklerin kemik ve diş gelişimine yardımcı olur. Bağışıklık sistemlerini güçlendirir. Bağırsaklarda faydalı mikropların oluşumunu hızlandırır, ishalden korur.

    Yoğurdun faydaları

    * Akşam yenen bir kase yoğurt uykuya dalmayı kolaylaştırır.
    * İshali olanlarda yoğurt ve ayran iyileşmeyi hızlandırır.
    * Yoğurdun alerjik etkisi çok azdır.
    * Yapılan çalışmalar çok yoğurt yiyenlerin az yiyenlere göre daha uzun ömürlü ve daha sağlıklı yaşadıklarını göstermiştir.
    * Yoğurt, vitamin içerdiği için suyu süzülmeden yenmelidir. Süzme yoğurt B vitamininden fakirdir. Hangi yaşta olursanız olun, sağlıklı ya da hasta, her gün mutlaka 1 kase yoğurt yemeyi ihmal etmeyin. Böylece sağlıklı ve uzun ömürlü yaşayabilirsiniz.

    TAVUK ÇORBASI

    Gripten kurtulmak için ilaç kullanmak istemiyorsanız, uzmanlar doğal yollar öneriyor.

    * Et suyu ve tavuk suyuyla çorba hazırladığınızda yağ ilave etmenize gerek kalmaz. Küçük et ve tavuk parçacıklı çorbalar enerji verir tok kalmanızı sağlar.
    * Tavuk sulu sebze çorbaları, nötrofil ismi verilen iltihap hücrelerini engelliyor. (Nötrofiller, solunum yollarında muküs salgısını artırarak öksürük, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı gibi hastalık belirtilerinden sorumlu tutulan hücrelerdir.)
    * Tavuk ve piliç, protein, madensel tuzlar ve vitamin kaynağıdır.
    * Güç ve enerji verir. İbni Sina ve Hipokfat gibi eski hekimler tavuk etini pek çok hastalığa karşı ilaç olarak verirlerdi.
    * Kolestrol yapmaz. Yaşlılar, başta göğsü olmak üzere, korkmadan bol bol tavuk eti yiyebilirler.
    * Kırmızı ete göre daha düşük oranda yağ içeren tavuk eti tüketmek ise kalp krizi
     riskini yüzde 19 oranında azaltıyor.

    MISIR ÇORBASI

    Süt ve mısır gibi insan vücuduna yararlı olan besinlerin bolca bulunduğu Mısır çorbasının faydaları;

    * Lif yönünden zengin bir besin olması, kan şekerinin dengeli bir şekilde yükselmesini sağlar. Bol lif, sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağlayarak kabızlığı da önler ve ishali keser.
    * Koroner kalp hastalığı riskini azaltır.
    * İçerdiği yüksek karbonhidrat sayesinde da enerjinize enerji katar.
    * A vitamini yönünden zengin olduğu için gözlere kuvvet verir.
    * Kan yapıcı özelliğe sahiptir.
    * Mideyi kuvvetlendirir, gastrit gibi rahatsızlıkların iyileşmesine yardımcı olur.
    * Mısır püskülü idrar söktürür, böbrek taşlarının kolay düşürülmesini sağlar.
    * Mısırözü yağında doymamış yağ asitleri bol miktarda bulunduğu için kolesterolü düşürür, damar sertliğini önler.

    MANTAR ÇORBASI

    Tüm dünyada onbinlerce çeşidi bulunan mantar protein ve demir açısından çok zengindir. Ayrıca mantarda A, B, D, P ve K vitaminleri ile kalsiyum, potasyum, fosfor ve bakır mineralleri de bulunur.

    * İçerdiği Protein değeri sayesinde etin yerini tutar. Bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı direnci arttırır.
    * Göze ve vücuda kuvvet verir.
    * Bedensel ve zihinsel gelişimi destekler.
    * Öğrenme yeteneğini arttırır.
    * Yorgunluğu giderir.
    * Bol miktarda demir minerali içeren mantar, kansızlığa iyi gelir.
    * Kandaki kolesterol oranını düşürerek kalp ve damar hastalıları ile kalp krizine karşı koruyucu etki gösterir.

    PİRİNÇ ÇORBASI

    Nişasta açısından zengin bir besin olan pirinç, içerdiği kalori ile miktarı ile çok iyi bir enerji kaynağıdır. 100 gr. kuru pirinç yaklaşık 360 kalori içerir. Ayrıca, B1, B2, C ve E vitaminleri ile sodyum, magnezyum, potasyum, kalsiyum, demir ve fosfor minerallerini içerir. Pirincin besin değeri kabuğu alındığında azalır. Bu nedenle besin değerlerini koruması ve daha yararlı olması için kepekli pirinç tercih edilmelidir.

    * Vücut gelişimini destekler.
    * Vücuda enerji verir ve vücudu kuvvetlendirir.
    * Doyurucudur.
    * Zihni açar.
    * Yüksek tansiyonu düşürür.
    * Hazmı kolaylaştırır.
    * Vücuttaki fazla suyu çekerek vücudun toksit maddeleri uzaklaştırmasına yardımcı olur ve ishali de keser.
    * İçeriğinde bulunan kanser önleyici maddeler sayesinde başta bağırsak kanseri olmak üzere kansere koruyucudur.
    * Kandaki kolesterol oranını azaltıcı etkisi ile kalp ve damar hastalıklarına karşı da koruyucudur.
    * Ayrıca, böbreklere faydalıdır.

    ISPANAK ÇORBASI

    A, C, E ve B grubu vitaminleri ile demir, magnezyum, fosfor ve iyot mineralleri ve protein açısından oldukça zengin bir besindir.

    * Vücudun dayanıklılığını arttırır ve vücuda kuvvet verir.
    * Yorgunluğu giderir.
    * Zihni kuvvetlendirir.
    * Yaşlılığa bağlı öğrenme güçlüklerini giderir.
    * Ispanak, kansızlığa iyi gelmesinin yanında kanser, kalp ve damar hastalıkları ile soğuk algınlığı, ağız, boğaz ve göğüs hastalıklarına karşı da faydalıdır.
    * Yüksek tansiyona, felce ve özellikle yaşlanmaya bağlı görme bozukluklarına iyi gelir.
    * Hamilelere ve doğacak çocuğa güç verir.
    * Sinirleri yatıştırır ve sakinlik verir.
    * Sindirimi kolaylaştırır.
    * İdrar söktürücüdür.
    * Hemoroite (Basur) iyi gelir.
    * Yara ve yanıkların iyileşmelerini hızlandırır.
    * Kemikleri ve dişleri güçlendirir.
    * Diş çürümelerini önler.
    * Kolesterolü düşürür.

    KEREVİZ ÇORBASI

    Oldukça besleyici bir sebze olan kereviz A, B ve C vitaminleri ile başta fosfor olmak üzere çinko, bakır, mangan ve selenyum minerallerini içerir. Besin değeri ve faydası bakımından Allah?ın bir lütfü olan bu bitki pek çok hastalığa iyi gelir.

    * Uyarıcıdır.
    * Kandaki stresi hormonlarını azaltır ve sinir yorgunluğunu giderir.
    * Vücudu kuvvetlendirir. Cinsel gücü ve isteği arttırır, iktidarsızlığı giderir.
    * İştah açıcıdır.
    * Ağız kokusunu giderir.
    * Öksürüğü keser.
    * Kanı temizler.
    * Karaciğer şişliğini ve sarılığı giderir.
    * Sivilceleri azaltır. Gaz söktürücüdür.
    * Böbrek kumunun ve taşlarının dökülmesine yardımcı olur.
    * Yüksek tansiyon, şeker ve prostat hastalarına faydalıdır.
    * Hipertansiyonu ve kolesterolü düşürür.
    * Mideyi kuvvetlendirir.
    * Ağrıları giderir.
    * Cilde tazelik ve parlaklık verir.
    * Unutkanlığa karşı faydalıdır.
    * Anne sütünü arttırır.
    * Romatizma ve gut şikâyetlerini azaltır.

    KREMALI KABAK ÇORBASI

    Sarı renkte çiçekler açan sürüngen bir bitki olan kabak oldukça besleyicidir. Özellikle B1 ve C vitaminleri ile potasyum ve fosfor mineralleri açısından zengindir. Ayrıca, bitkisel protein, nişasta ve çinko içerir. Kabak lif açısından da zengin bir besindir.

    * İdrar söktürür ve kabızlığı giderir.
    * Mide ve bağırsakları yumuşatır.
    * Böbrek ve mesane iltihaplarını giderir.
    * Basur ve prostat şikâyetlerini azaltır.
    * Yüksek tansiyonu ve kan şekerini düşürmeye yardımcı olur.
    * Sinirleri yatıştırır.
    * Göğsü yumuşatır ve öksürüğü keser.
    * Kan yapar.
    * Cinsel gücü ve doğurganlığı arttırır.
    * Zihin açar.

  • Doğum sonrası yeni bir vücut için !

    Doğum sonrası yeni bir vücut için !

    Anne adayı için fiziksel olarak oldukça yıpratıcı geçen hamilelik sürecinde, vücut, bebeğin büyümesini sağlamak için olağanüstü bir efor sarfeder. Bu dönemde 10-14 kilo alınması doğal.

    Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Sönmez, bazı anne adaylarının daha fazla da kilo alabildiğine dikkat çekerken, “Kilonun çoğu karın bölgesinden, bir kısmı da kalçalardan alınır” dedi.

    Doç. Dr. Ahmet Sönmez “Hormonların etkisiyle emzirme için hazırlanan memeler büyürler, hacimleri artar. Doğum sırasında ve takip eden birkaç hafta içinde alınan kiloların önemli bir kısmı verilecektir. Emzirme dönemi bittikten sonra hormonların normal seviyelerine dönmesiyle memeler de eski haline dönecek ve hacim kaybına uğrayacaktır.” derken “Doğumdan belli bir süre sonra anne, vücudunun hamilelik öncesi formunu arayacaktır ama o forma ulaşmak çok da kolay değildir. Hele araya ikinci, üçüncü doğumlar da girerse iş daha da zordur” şeklinde konuştu.

    Doğum sonrası, süt verme, hormonal değişim, artan iş yükü, değişen sosyal yaşam, uykusuzluk gibi faktörler de devreye girince annenin kendini iyi hissetme çabasıyla estetik cerrahların kapısını çalması muhtemel.

    Zayıflamanın en sağlıklı yolu nedir?

    Doç Dr Ahmet Sönmez bu konuda anneleri uyarıyor: Eski forma kavuşmak için bilinçli bir diyet ve düzenli sporun yerini hiçbir şey tutamaz. Bunların yeterli olmadığı durumlarda biz plastik cerrahlar elbette devreye gireriz. Ancak bunun için doğumdan sonra belirli bir zaman geçmesi doğru olacaktır. En azından emzirmenin sonlandığı döneme kadar beklenmesi gereklidir.

    En büyük deformasyon nerede?

    Doğum sonrası en büyük deformasyon meme ve karında meydana geliyor. Bu bölgelere yönelik ameliyatlar genelde tek seansta ve birlikte yapılıyor. “Bir tanesini yapıp diğerini bıraktığınız zaman mevcut deformiteyi tam olarak düzeltmek mümkün olamıyor. Emzirme döneminden sonra memeler genelde hamilelik öncesine göre hacim olarak küçülür. Aynı zamanda memenin derisinde de fazlalık olacağından memede sarkma görülür. Hormonların etkisiyle ortaya çıkan bu durum hamilelik dışı nedenlerle yapılan meme ameliyatlarından genelde farklıdır, çünkü memeyi hem büyütme hem de dikleştirme işini aynı anda yapmak gerekmektedir” diye konuştu.

    Karın ameliyatında da en önemli nokta, karın kaslarını yeteri kadar gerginleştirmek olduğunun altını çizen Doç. Dr. Sönmez ” Doğum yapmış bir karında bu kaslar oldukça gevşek ve ayrıktır. Halbuki düz ve gergin bir karna sahip olmanın ilk şartı sıkı karın adaleleridir.” dedi.

    Liposuction doğru bir karar mı?

    Doç. Dr. Ahmet Sönmez, hamilelik döneminden sonra liposuction talebi ile de gelen hastaların arttığını söylerken, burada bilinmesi gereken en önemli noktanın, deride sarkma olup olmadığıdır derken. “Deride sarkma varsa yapılacak liposuction sonrası bu sarkma daha da belirginleşecektir. Bu durumda liposuction yerine, germe ameliyatı tavsiye ediyoruz. Böylece hasta, doğum öncesi, gergin ve fit karnına kavuşacaktır.” şeklinde konuştu. Bu ameliyatlardan sonra anneler ev ya da iş hayatına kısa bir süre içinde dönebilir, çocuğuyla rahatça ilgilenebilir. 1-1, 5 ay sonra yeniden spor yapmaya başlayabilir. Hastaların pek çoğunun ikinci bir hamilelikte kilo aldıklarında yeniden liposuction ya da germe ameliyatı yapıp yapamayacaklarını sorduklarını ifade eden Doç. Dr. Ahmet Sönmez “İkinci bir ameliyata engel yoktur. Ancak yakın aralarla ikinci gebelik planlanıyorsa ameliyatı ikinci gebelik sonrasına saklamak daha uygundur” dedi.

    İz kalır mı?

    Meme ameliyatının ardından, sonraki çocuklarına süt vermek mümkün olabilecek mi şeklindeki soruya “Bu çoğunlukla kullanılacak tekniğe bağlıdır. Uygun teknik seçildiğinde ameliyat sonrası da süt vermek mümkün olabilir” şeklinde cevap veren Doç. Dr. Ahmet Sönmez; ameliyatlar sonrasında iz kalıp kalmayacağının da çok merak edildiğini ifade ederek, soruyu şu şekilde cevapladı: “Her ameliyattan sonra belli bir miktar iz kalacaktır, ancak ameliyat sonunda elde edilen form ve şekil, iz ile ilgili kaygıları ortadan kaldırmaktadır.” Doğum sonrası fazla kilolar için diyet ve sporu öneren Doç. Dr. Sönmez, “Bu ameliyatlar hamilelik sırasında alınan kilolardan kurtulmak amacıyla planlanmamalıdır. Kilo kaybı bu ameliyatlardan sonra elde edilebilecek bir yan kazançtır, ana hedef vücudu şekillendirmek, yeniden doğum öncesine hatta daha da iyisine ulaşmak olmadır” şeklinde konuştu.

  • Anne Sütünü Arttıran Komposto

    Anne Sütünü Arttıran Komposto

    Anne sütünü arttıran komposto, Dr. Aytuğ Kolankaya ve Zehide Yetiş’in sunduğu sağlık programı ‘Doktorum’a konuk olan Beslenme ve Diyet uzmanı Dr. Gizem Keservuran, anne adaylarının en çok sıkıntılarından biri olan anne sütü nasıl arttırılır endişesine karşı “Anne sütünü arttıran komposto” tarifi verdi…

    Anne Sütünü Arttıran Komposto Tarifi Malzemeleri:

    * 1 litre içme suyu

    * 6 adet kara erik kurusu

    * 6 adet kara kayısı kurusu

    * 2 adet kuru incir

    * 2 avuç çekirdekli siyah üzüm

    * 2 avuç yaban mersini kurusu

    * 10 15 adet tatlı badem

    Hazırlanışı:

    Bütün malzemeler kaynatılıp içilir.

    Anne Sütü Yapan Komposto Nasıl Hazırlanır?

    Anne Sütünü Arttırıcı Doğal Formüller için tıklayınız!

    Üzüm suyu ve Anne sütü !

    Emzirmenin Yararları Nelerdir ?

  • Yeni doğan bebeklerin öpülmesi !

    Yeni doğan bebeklerin öpülmesi !

    Yeni doğan bebekleri ağız ve ağız çevresinden öpmek bulaşıcı hastalıklara davetiye çıkarıyor. Halk arasında ‘öpücük hastalığı’ olarak bilinen Ebstein Barr Virüsü (EBV) tarafından oluşturulan enfeksiyon bu şekilde bulaşıyor. Öpücük hastalığı ateş, membranlı faranjit, lenf bezlerinde, dalakta ve karaciğer büyümesi gibi rahatsızlıklara neden olabiliyor.

    Antalya Manavgat Devlet Hastanesi Başhekimi ve Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Kuru, öpücük hastalığının çocuklara bulaşmasının önüne geçmek için ‘bu bebek ne kadar tatlı’ diyerek öpmek isteyenlerin uyarılması gerektiğini söyledi. Kuru, hastalığın bulaşmasında en önemli etkenin tükürük olduğunu söyledi. Kuru, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Çevremizden çoğu kez şu sözü duymuşsunuzdur; ‘Öpmeye doyamadım, çok tatlı. İnsanın yiyesi geliyor!’ Oysa çocukları, sevgiden de olsa öpücüklere boğmak hiç de doğru değil, hele yabancıların, yani tanımadığımız kişilerin çocuğumuzu öpmesine izin vermek büyük bir hata. ‘Tanımadığım biri çocuğumu niye öpsün?’ diyebilirsiniz ama milletçe içimizdeki çocuk sevgisi, her şeyi yaptırıyor bize. Güzel bir bebek gördük mü, sokakta ya da herhangi bir mekanda yanına gidip, pat diye yanağına bir öpücük kondurabiliyoruz. Bu davranışla tükürükte taşınan ve son yıllarda bebekleri ve küçük çocukları da tehdit eden ‘Öpücük Hastalığına’ yakalandırıyoruz.”

    Kuru; hastalığın ateş, membranlı faranjit, lenf bezlerinde, dalakta ve karaciğer büyümesine neden olabileceğini kaydetti. Bebek ve çocuklarda öpücük hastalığının bulaşmasının çocukla erişkin arasında yakın temas ya da dudaktan öpme ile bulaştığını vurgulayana Kuru, enfeksiyon yapan virüsün tükürükle taşındığını kaydetti.

    Kuru, şöyle dedi: “Bu çocuk dünya tatlısı diyerek ağız ve ağız çevresinden öpmeyelim. Anne ve babalar yakınlığı ne olursa olsun, çocuklarını kucağına alıp öpmeye kalkan herkesi de uyarmalı. Hastalık aniden veya yavaş olarak ateş, baş ağrısı, titreme, iştahsızlık ve kırıklıkla başlayıp, lenf bezlerinde şişme, şiddetli boğaz ağrısı ile devam edebilir. Ancak bu klinik tablo, hem şiddet hem süre olarak belirgin farklılıklar gösterebilir.Virüs, bebeklerde ateşi 39-40 dereceye kadar yükseltebilir.”

    CHA

  • Dişleri telsiz düzeltme

    Dişleri telsiz düzeltme

    Ortodontik problemler, yani diş eğrilikleri,ağız ve diş sağlığı açısından çok önemlidir.Hastalar genelde dişlerindeki çarpıklıkları,estetik amaçla düzeltirmek isterler.Halbuki bu tedaviyi ,öncelikle sağlıkları açısından yaptırmaları gerekmektedir.

    Birbirinin üzerine binmiş dişlere sahip olan insanlar,hiçbir sekilde doğru bir ağız temizliği yapamazlar.Çünkü fırçanın erişemediği,diş ipinin giremediği çok yerler vardır ağızlarında.Zamanla bu bölgelerde diş yapısı bozulup,çürükler oluşur ve sağlıklarını yitirirler.

    Günümüzde, ebeveynler eskisiye oranla daha bilinçlendiklerinden,erken yaşta ortodontik tedavi gören çocukların sayısı artmıştır.Fakat erişkin yaşlarına gelip çapraşık dişlerle yaşayan insanların sayısını da azımsamamak gerekir.
    Sağlık için mutlaka uygulanması gereken bu tedavide kullanılan teller ve braketler ,hastaların kabusu olmuştur.Yaşları ilerlemiş ve kariyer sahibi olmuş insanlar için braket ve tellerle gezmek tabi ki çok kolay değil. Bunun yanında kendi oğlumdan yakinen bildiğim ve halen yaşamaya devam ettiğimiz bir ergenlik sendromu var.Genellikle her çocuk bu tedaviye,estetik kaygılarla itiraz eder ,nihayetinde de uygulanmaya başlandığında mutsuz olur ve mutsuz eder.
    Şimdi, Amerikada 10 yıldır kullanılan 2011 in başından itibaren Türkiyede de uygulanan telsiz braketsiz ortodontik tedavi yöntemi,bu tür hastalar için kurtarıcı olmuştur.

    Bu yeni tedavi yönteminde takıp çıkarılan şeffaf plaklar kullanılmaktadır.Bu plaklar dışarıdan çok fark edilmediği için hastalar korkusuzca bu yöntemi tercih ediyorlar.En önemli özelliklerinden biri de,yemek yerken çıkartılıyor oluşu.Yemek yedikten sonra dişler fırçalananıp,plaklar tekrar yerine takılıyor.

    Telsiz braketsiz uygulanan bu yeni ortodontik tedavinin her vakaya uygulanma imkanı yok maalesef.Hastalar bu yöntem için uygun olup olmadıklarını mutlaka hekimlerine müraacat ederek öğrenmek durumundalar.Bu tedavinin yetersiz kalacağı durumlarda yine telli braketli sistem önerilmektedir.

    Hekimlerin ve hastaların,doğru tanı ile uygulandığında çok sevdiği bu tedavi yönteminin dezavantajı da var maalesef.Diğer yönteme göre maliyetinin yüksekliği, bazen tercih nedeni olmasını engelliyor.Kullanım kolaylığı ve elde edilen mükemmel sonuçlara rağmen, pahalı olması bu yöntemin diğer tedavinin önüne geçmesini mümkün kılamıyor bence.
    Hep iyi haberler alacağımız haftalar dileğiyle…

    Dişleri telsiz düzeltme ortodontik
    Dişleri telsiz düzeltme
  • Her iki kadından birinin memesi…

    Her iki kadından birinin memesi…

    Birkaç yıl öncesine kadar meme kanseri ‘ölümcül bir hastalık’ olarak değerlendirilirken, günümüzde erken tanı sayesinde tedavide başarı oranı artıyor. Hastalar, uzun yıllar sağlıklı bir yaşam sürebiliyor. Üstelik her 2 kadından 1’inin memesi alınmadan tedavisi tamamlanabiliyor.

    Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Hilal Ünal, hayat boyu meme kanseri olma riskinin, Batı Avrupa ülkelerinde ve ABD’de her 5-6 kadından birinde, Türkiye’de ise her 9-10 kadından birinde görüldüğünü ifade etti.

    Türkiye’de meme kanseri oranında bir artış olduğunu belirten Prof. Ünal, erken tanı, radyoterapi, kemoterapi ile hormon tedavisindeki gelişmelerin meme kanserine yakalanan kadınların uzun yıllar sağlıklı yaşamalarına imkan tanıdığını kaydetti.

    HASTAYA ÖZEL TEDAVİ
    Meme kanseri saptanan her hastaya uygulanabilen tek tedavi modeli olmadığını dile getiren Dr. Ünal, “Her hasta mamografi, meme ultrasonu ve vücuttaki hastalık yaygınlığını saptayan testlerden geçirildikten sonra değerlendiriliyor. Ardından kendisi için en uygun olan tedaviler planlanıyor.” dedi.

    “HER 2 HASTADAN 1’İNİN MEMESİ KORUNABİLİYOR”
    Uzak yayılımını yapmamış tüm meme kanserlerinde esas tedavi yöntemini cerrahi tedavinin oluşturduğuna işaret eden Ünal, şu bilgileri verdi:

    “Kemoterapi, radyoterapi ve hormonoterapi cerrahi tedaviye destek sağlayan yöntemler olarak uygulanıyor. Eskiden meme kanseri vakalarında memenin çıkarılmasından ve koltukaltı lenf bezlerinin tümüyle temizlenmesinden başka seçenek olmadığına dair bir inanış vardı.

    Ancak günümüzde meme kanserli hastaların yüzde 40’ında, bir başka deyişle hemen her 2 kadından 1’inde meme koruyucu cerrahi uygulanabiliyor. Bu yöntemden küçük meme, bunun aksine büyük tümör gibi tümör çapı ile meme büyüklüğü arasında uyumsuzluk olmayan, cilt ve meme başında tümör yayılması bulunmayan veya meme içinde tek bir tümör bulunan hastalar faydalanabiliyor.

    Meme koruyucu cerrahi; memedeki tümörün, etrafındaki bir miktar normal doku ile birlikte çıkarılması demek. Bu tedavinin birinci hedefi memede görünür tümör bırakmamak, ikincisi ise hastanın memesine kabul edilebilir bir kozmetik sonuç sağlamak oluşturuyor.”

    MEMENİN ALINMASINA NE ZAMAN GEREK DUYULUYOR?
    Dr. Ünal, memenin ne zaman alınacağına ilişkin şunları kaydetti:

    “Memede birden fazla tümör varsa, meme çok küçük buna karşılık tümör büyükse, ameliyat öncesi uygulanan kemoterapiye rağmen tümör küçülmemişse ve hasta mastektomiyi tercih ediyorsa memenin alınması gerekiyor. Tümörün meme başı ve çevresine yerleşmiş olması mastektomi için bir gerekçe değil. Bu yerleşimdeki tümörler de meme koruyucu yöntemlerle tedavi edilebiliyor.”

    BEKÇİ LENF BEZİ BİOPSİSİ İLE GEREKSİZ CERRAHİ GİRİŞİMLER ÖNLENİYOR
    Meme gibi, koltuk altı lenf bezlerinin korunmasının da son derece önemli olduğunu belirten Ünal, şöyle devam etti:

    “Bunun nedeni ise koltukaltı lenf bezleri çıkarılmış hastaların yüzde 30’unda kolda ödem oluşması. Erken tanı konulmuş hastalarda genellikle koltuk altında hastalık olmuyor. Bu nedenle meme cilt altına verilecek özel bir boya veya radyoaktif madde yardımı ile koltuk altında ‘bekçi lenf bezi’, yani tümör hücrelerinin ilk gideceği lenf bezi bulunarak mikroskopik inceleme yapılıyor.

    Kanser yoksa diğer lenf bezlerine dokunulmuyor. Böylece meme kanseri koltukaltı lenf bezlerine geçmemiş hastalarda tüm bezeler çıkarılmadığı için gereksiz bir cerrahi girişim ve ona bağlı kol ödemleri önlenmiş oluyor. Eğer metastaz, yani tümörün yayılmış olduğu saptanırsa tüm koltuk altı lenf bezleri çıkarılıyor.”

    HT

  • Soğuk Algınlığından Nasıl Korunurum?

    Soğuk Algınlığından Nasıl Korunurum?

    Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tamer Haliloğlu, “Soğuk algınlığı, üst solunum yollarında virüs türü mikropların neden olduğu bulaşıcı bir enfeksiyondur.” dedi.

    Soğuk algınlığından burun, boğaz, kulaklar, östaki tüpü, nefes borusu, ses telleri ve akciğerlerin etkilendiğine değinen Haliloğlu, “Soğuk algınlığı en çok okul çağı çocuklarında görülür ve sıklığı yaşla azalır” dedi.

    Soğuk algınlığının ilk belirtileri genellikle boğazda takılma hissi, burun akıntısı ve hapşırık.

    Çocuklarda ise boğaz ağrısı, öksürük, baş ağrısı, ateş, halsizlik, kas ağrıları ve iştahsızlık da görülebilir.

    Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tamer Haliloğlu, henüz soğuk algınlığına kesin etkili bir aşı bulunamadığını anlattı:

    Soğuk algınlığına yakalanmamak için, hastalık belirtileri olan kişilerle hastalığın ilk ikinci ve dördüncü günleri arasında temas edilmemesi gerekir. Ancak, çoğu zaman bu mümkün değildir. Soğuk algınlığına yakalanan kişiler, henüz hasta olduklarını anlamadan bulaştırıcı döneme girmiş olurlar.

    Soğuk algınlığına yakalanan çocuklar, özellikle burun temizliğinden sonra olmak üzere sık sık ellerini yıkamalı, öksürürken ve hapşırırken ağız ve burunlarını kapamalıdırlar.

    Soğuk algınlığı genellikle 7 ile 14 gün arasında iyileşir. Bazen sinüzit, orta kulak iltihabı, larenjit veya bronşit gibi komplikasyonlar nedeniyle hastalığın seyri uzayabilir.

    Haliloğlu, soğuk algınlığının düzelmesinin zamana bağlı olduğunu açıkladı:

    Bu süre içinde, hastanın istirahat etmesi ve bol sıvı gıda alması (su, meyve suları gibi) gerekir. Genellikle ağrı kesici, dekonjestan ve allerji karşıtı maddeler içeren soğuk algınlığı ilaçları, hastalığı iyileştirmezler; sadece kas ağrısı, burun tıkanıklığı ve baş ağrısı gibi belirtilerin hafifletilmesine yardımcı olabilirler.

    Boğaz ağrısının şiddetlenmesi ve uzun sürmesi, öksürükle koyu balgam gelmesi veya öksürüğün 10 günden uzun sürmesi, 38 derece üzerinde ve birkaç günden uzun süren ateş olması, göğüs ağrısı, sık nefes alma, yutma güçlüğü, sıvı gıda alamama, kulak ağrısı, boyunda ağrılı şişlikler, dudak, deri veya tırnaklarında morarma belirtilerinden herhangi birinin görülmesi halinde doktora başvurulması gerekmektedir.

    Soğuk algınlığından korunmak için bunları yapın:

    Bağışıklık sisteminizi güçlendirin.

    Dengeli beslenin. Meyve sebze ağırlıklı beslenin, fazla et tüketmeyin.

    Hastalık riski yüksekse bol bol C vitamini alın. (Örneğin her gün 2 kivi, 1 greyfurt, 1 yeşil biber veya 2 kaşık lahana turşusu yemek gibi)

    Hareket edin ve soğuğa karşı vücudunuzun dayanıklı olmasını sağlayın. (Yüzmek,saunaya gitmek, soğuk duş almak, temiz havada yürüyüş yapmak, değişik spor faaliyetleri)

    Oda havasını iyileştirin. Hava nemlendiricileri kullanın veya saksı çiçeklerini temin edin. Odayı aşırı ısıtmayın, düzenli olarak havalandırın.

    Hava cereyanının oluşmamasına dikkat edin.

    Virüslerden korunun.

    Soğuk algınlığı dönemlerinden kalabalık ortamlarda, kapalı mekanlarda bulunmayın. Hasta insanlarla öpüşmeyin, 1.5 metreden fazla yaklaşmayın.

    Ellerinizi düzenli yıkayın.

    Çok kalın veya ince giysiler giymeyin. Havaya göre giyinin.

    Stres altındaki insanlar hastalanmaya daha elverişlidir. Her gün düzenli olarak dinlenin. Gevşeme egzersizleri yapın.

  • Vertigo olup olmadığınızı test edin

    Vertigo olup olmadığınızı test edin

    Nörolojik hastalıklar ve kalp hastalıkları gibi birçok hastalığın belirtisi olan vertigo yaşam kalitesini ciddi ölçüde bozarken, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Selami Yavuz, söz konusu hastalığı karşı vatandaşları uyardı.

    Vertigo olup olmadığınızı anlamak için kendi etrafınızda 40 kere dönerek test yapabilineceğini hatırlatan Opr. Dr. Yavuz, “Etraf ya da kendisi dönmediği halde, kişide şiddetle döndüğü hissi oluşur. Vertigo olduğunuzu anlamak için bir test yapmanız gerekirse, kendi etrafınızda 30-40 kere dönün ve kendinizi serbest bırakın. Nasıl etrafın döndüğünü hissediyorsanız vertigo da aynen böyledir.

    Yerin tavana gelmesi gibi bir histir. Bunu yapmadan aynı şekilde etrafınızın döndüğünü hissediyorsanız vertigo hastası olabilirsiniz. Hastaların çoğu ‘Sandaldaymışım gibi sallanıyorum, ayağa kalktığım zaman dengem bozuluyor’ gibi şikayetlerle doktora başvururlar.

    Bu şikayetlerin çoğunun vertigo ile ilgisi yoktur. Vertigosu olan kişinin bu durumu anlamama gibi bir durumu söz konusu olamaz. Çünkü hasta ayakta duramayıp, hemen bir yere oturmak ya da yatmak zorunda kalır” dedi.

    Farklı rahatsızlıkların vertigoyu tetiklediğini belirten Opr. Dr. Selami Yavuz, “Vertigo birçok hastalığın habercisi olabilir. Bir grup vertigolar ‘Kulak Burun Boğaz’ hastalıklarıyla ilgili olabilir. ‘Başım dönüyor, kesin kristallerim oynadı’ denerek hastalar tarafından şikayetleri dile getirilen ‘İç kulak kristallerinin yerinden oynaması’ hastalığı, hastanın yatakta sağdan sola dönerken ya da sırt üstü yattığı zaman başının dönmesidir. Buradaki baş dönmesi, yani vertigo bir dakika içerisinde geçer ama kişiyi son derece rahatsız eder. Bu durum vertigoya sebep olan hastalıklardan biridir.

    Özellikle kadınlarda görülen ve vertigoya sebep olan bir diğer hastalık da ‘Menier’ hastalığıdır. Bu hastalık, kulağın tek tarafının içinde sıvı toplanmasıdır. Bu hastalıkta da çok şiddetli bir vertigo görülmektedir. Vertigo ataklar halinde olur.

    Hastada iki gün çok şiddetli baş dönmesi, kulakta uğultu, bulantı ve kusma olur. Fakat 2-3 gün geçtikten sonra hastalık kendiliğinden düzelir ve neredeyse 2 ay hiçbir problem olmaz. 2 ay sonra hasta tekrar bir atak geçirir ve aynı belirtileri yaşamaya başlar” diye konuştu.

    HT

    Nöroloji – Beyin ve Sinir Hastalıkları