Kategori: Sağlık

  • Ağzınızda balık kokusu varsa !

    Ağzınızda balık kokusu varsa !

    Diş Doktoru Ahu Alçı Karayılan, günlük karşılaşılan en önemli sorunların başında gelen ağız kokusuna karşı uyarılarda bulundu.Ağız kokusunu bir hastalık olarak tanımlamanın zor olduğunu söyleyen Karayılan, “Ağız kokusunu bir hastalık olarak tanımlamak zordur ancak birçok hastalığın belirtisi olarak bize ipuçları verir” dedi.

    Ağız kokusunun ikiye ayrıldığını söyleyen Karayılan, “Fizyolojik ve patolojik olarak ağız kokusu ikiye ayrılmaktadır. Fizyolojik dediğimiz herkesin sabah uyandığında ağızındaki sindirim boşluğundan gelen gazların kokusu, bakterilerin üretmiş olduğu sülfürün kokusu veya fırçalamadan yatıldığındaki yemek kalıntılarının kokusudur. Bunu geçirmek gayet kolaydır.

    Dilimizi fırçalayarak, ağız gargaraları kullanarak ve çinko içeren sakız ve gargara kullanarak ağız kokusu geçirilir. Bir de patolojik denilen ağız kokusu vardır. Bu da enfeksiyon sonucu oluşur. Sinüs ve akciğer enfeksiyonlarının sonucudur. Böbrek rahatsızlıklarında ağızda balık kokusu oluşur.

    Karaciğer, yetmezliğinde, açlıkta, diyette ağız kokusu her zaman karşımıza çıkar. Oruçluyken de ağız kokusu meydana gelir bu daha çok nefesin kokusu diye adlandırılır ama aslında vücut aç kaldığında proteinlerin, enzimlerin sindiriminde açığa çıkan gazların sonucu oluşan kokudur. Şeker hastalığında özelde aseton kokusu oluşur. Patolojik ağız kokusunun kaynağını bulup sorunu kökünden çözebiliriz” şeklinde konuştu.

    Ağız kokusunun başka bir sebebinin de ağız boşluğundan kaynaklandığını söyleyen Karayılan, “En önemli nedeni dilin üzerindeki bakterilerdir. Yüzde 51 oranında dilden, yüzde 17 oranında diş eti hastalıklarından, diğeri de ağızdaki kötü protezlerden, bakteri tutunabilen alanlardan kaynaklanır. Bunun içinde bize en çok yardımcı olacak kişiler diş hekimleridir. Diş eti iltihapları tedavi edildiğinde, kötü protezler değiştirildiğinde, krom köprülerini değiştirip yerine yenilerini taktırdığımız takdirde ağız kokusu azalır” ifadelerini kullandı.

    Ağız – Diş Sağlığı ve Bakımı için tıklayın !

    Karayılan, “Ağız kokusunun en önemli nedeni dilden kaynaklanır. Bu yüzden dili fırçalamak çok önemlidir. Dili fırçalamak, dişin ara yüzlerini diş ipiyle temizlemek gerekir. Bunlar yapılmadığında bakteriler ağız yüzeyinde tutunur bu da ağız kokusuna sebep olur. Soğan, sarımsak gibi ürünlerinde vücuda bıraktığı bir aroma vardır. Bunun da getirdiği bir ağız kokusu vardır. Bunun içinde çinko içeren diş macunları, sakızlar ve gargaralar öneriyorum” diye konuştu.

    “Bir de ağız kuruluğundan dolayı ağız kokusu oluşmaktadır” diyen Karayılan, “Tükürük çok önemlidir. Tükürüğü az olanlarda özellikle şeker hastalarında ağız kokusu oluşmaktadır. Ayrıca sigara kullanımında ağız kokusu fazla miktarda artmaktadır. Sigara kullanan insanlar fark etmese de gelen hastalara içmemeleri konusunda uyarılarda bulunuyoruz” ifadelerini kullandı.

    İHA

  • Meme kanserinde tek doz

    Meme kanserinde tek doz

    Meme Sağlığı Merkezi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Nuran Beşe, meme kanseri nedeniyle ameliyat olmak durumunda kalan ve meme koruyucu cerrahi uygulanan hastalara, Intra Operatif Radyoterapi (IORT) yöntemi sayesinde tek doz ışın tedavisiyle yeni bir umut doğduğunu bildirdi.

    Prof. Dr. Beşe, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’de ”ilk kez” merkezlerinde hayata geçirilen IORT yönteminin, ameliyat sırasında ışın tedavisi sağlayan, hareket edebilen ve ışın üreten bir radyoterapi cihazıyla uygulandığını belirtti.

    Beşe, yöntemin tek doz olarak uygulanıp hastayı dışarıdan verilen radyoterapiden tümüyle kurtarabildiği gibi, bazı durumlarda ek doz olarak uygulanıp toplam tedavi süresinin kısalmasını sağladığını ifade etti. Prof. Dr. Beşe, yöntem sayesinde hastanın radyoterapi tedavisi görebilmek için günlerce hastaneye gelmek durumunda kalmadığını da kaydetti.

    IORT yöntemiyle yapılan tek doz uygulamanın, geleneksel radyoterapide olduğu gibi linear hızlandırıcıyla yapıldığını aktaran Beşe, şu bilgileri verdi:

    ”Bu yöntem hareket edebilen, sadece elektron enerjisi üreten, geleneksel linear hızlandırıcılar gibi personel açısından çok fazla koruma gerektirmeyen bir cihazla ameliyathanede yapılıyor. Ameliyatı gerçekleştiren cerrahi ekip ile birlikte radyasyon onkolojisi uzmanı ve tıbbi fizik uzmanı da ameliyathanede hazır bulunuyor. Operasyonda memedeki tümör çıkarıldıktan sonra cihazdaki özel aplikatör tümörlü bölgeye yerleştiriliyor. Gerekli ölçümlerin ardından yüksek doz ışın sadece bu bölgeye veriliyor. Bu yöntemde sağlam dokular tamamen korunuyor ve lokal tedavilerin tümü operasyon sırasında tamamlanmış oluyor. Gösterilmiş ve beklenen önemli bir yan etki riski de yok. IORT uygulaması sırasında verilen ışın akciğer ya da kalp gibi diğer organlara kesinlikle zarar vermiyor. Ayrıca radyoterapi sırasında ciltte meydana gelen kızarıklık, soyulma ya da renk değişimi gibi sorunlar da IORT yönteminde yaşanmıyor.”

    Meme Kanserinden Koruyan Diyet için tıklayın !

    Prof. Dr. Beşe, geleneksel radyoterapi yönteminde genellikle uzun süreli tedaviye ihtiyaç duyulduğuna işaret ederek, ”Bu yöntemde tüm meme ışınlamasının ardından tümör bölgesi ışınlanıyor. Tedavi hafta sonları hariç 25 ile 28 iş gününde tamamlandıktan sonra memenin tümü yerine, tümörün alındığı bölgenin ışınlaması yapılıyor. Bu da hastaya bağlı olarak değişmekle birlikte 5 ile 8 iş günü kadar sürüyor” ifadelerini kullandı.

    Meme koruyucu cerrahi tedavinin bazı hastalar için uygun olmayabildiğini, bu durumda memeyle birlikte meme ucu ve çevresindeki koyu renkli halkanın da alınmak zorunda kaldığını anlatan Nuran Beşe, şunları kaydetti:

    Meme kanseri nedeniyle ameliyat olmak durumunda kalan ve meme koruyucu cerrahi uygulanan hastalara yeni bir umut daha doğuyor, IORT yöntemiyle tek doz ışın tedavisi. Bu yöntem, tedavi süresini kısaltmak gibi önemli avantajının yanı sıra aynı zamanda memenin tümünün alınması gerektiği durumlarda meme başının korunmasına da imkan tanıyor. Bu sayede meme estetiği rahat gerçekleşiyor ve çok daha mükemmel kozmetik sonuç elde edilebiliyor.”

    AA

  • Yorgun Göze Yağ Aşısı

    Yorgun Göze Yağ Aşısı

    Yorgun Göze Yağ Aşısı:

    Konuşurken, karşımızdakinin gözlerine ve dudaklarına bakarız. Gözlerimiz, ruh halimizle ilgili karşımızdakine sürekli bilgi verir. Yaşlanan ve yorulan aslında gözler değil göz  kapaklarıdır. Çok güzel gözler, göz kapaklarının çukur olmasından dolayı, yorgun ve yaşlı görünebilir.

    Güzel bakışlar için kirpikler ile, üst göz kapağının üstündeki katlantı arasında 2-3 mm mesafe olur. Yıllar geçtikçe, göz etrafındaki yağların erimesine bağlı olarak bu mesafe artar ve gözler daha yaşlı görünür. Dolgun göz kapakları gençlik işaretidir.

    Yağ Aşısına İhtiyacım var mı?

    Aynanın karşısına geçin. Başınızı hafifçe öne eğin. Bakışlarınız daha hoşunuza gidiyorsa, yağ aşısı, bakışlarınızı gençleştirebilir. Göz kapaklarına yağ dolgusunu, plastik cerrahınıza danışabilirsiniz.

    Nasıl Yapılıyor?

    Göz kapaklarının derisi, çok incedir. Bu bölgeye dolgu yapmak büyük dikkat gerektirir. Ben, 1 mm çapında delikleri olan iğnelerle elde edilmiş yağ kullanıyorum. Sentetik dolguları, yeteri kadar güvenli bulmuyorum. Kullanılacak yağ dokusu, kişinin kendisinden alınıyor. Elde edilen yağ dokusu, 0,7 mm kalınlığında, ucu künt iğnelerle homojen şekilde göz kapağının kasının arkasına veriliyor. Yağ dokusunun bir kısmı, alırken ve verirken parçalanıyor. Yaşayan yağ hücreleri ise göz kapağında yaşamaya devam ediyor. Yani bu işlemde elde edilen sonuç geçici değil, kalıcı. Hem lokal hem de genel anestezi ile yapılabilir. Ameliyat süresi yaklaşık 1 saattir. Hastanede kalmanıza gerek yok, ev istirahatine gerek yok. Koyu bir gözlük ile ertesi gün dışarıya çıkabilirsiniz.

    Yorgun göze yağ aşısı
    Yorgun göze yağ aşısı

    Op.Dr. Barış Çakır
    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
    bariscakir.com

    Dr. Barış Çakır Facebook 
    Dr. Barış Çakır Twitter

    İlgili Konuları ;
    Burun ameliyatlarında “Mandal Burun” tehlikesi
    – Burun estetiğinde doğal görünüm için Poligon Rinoplasti
    – Burun estetiğinde içten bantlama tekniği
    – Burun nefes problemleri
    – Burun estetiğinde kapalı teknik mi ? açık teknik mi ?
    – Gülerken diş etlerinizin çok görünmesi (Gummy Smile)

  • Rahat bir menopoz için altın öneriler!

    Rahat bir menopoz için altın öneriler!

    Menopozun, kadınlarda ateş basması, terleme, uykusuzluk ve sinirlilik gibi sorunların yaşanmasına neden olduğu belirtildi.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Alp Çeliker, rahat bir menopoz dönemi için sağlıklı beslenmenin şart olduğunu söyledi. Op.Dr. Alp Çeliker, sağlıklı bir yaşam için beslenmenin öneminin büyük olduğunu belirterek, “Menopoz dönemini rahat yaşamak ve hastalıklardan korunarak geçirebilmek için sağlıklı beslenmeyi ön plana çıkarmak gerekir” dedi.

    SEBZE VE MEYVE AĞIRLIKLI BESLENME

    Menopoz döneminde sebze ve meyve ağırlıklı beslenmek gerektiğini ifade eden Dr.Çeliker, şöyle konuştu: “Aynı zamanda bu dönemde görülebilecek kolesterol yükselmesi gibi sorunlardan korunabilmek için de kırmızı et yerine beyaz eti tercih etmek gerekir. Menopoz ile birlikte en sık görülen sorunlardan biri de kemik erimesidir. Kemik erimesine karşı süt ve sütün ürünlerinin tüketimine ağırlık verilmelidir. Kan şekeri düzeyi de sağlıklı bir menopoz için önemli. Kan şekerini yükseltmeyen kompleks karbonhidratlar seçilmelidir. Beslenmede fazla sodyum almak hem bu dönemde oluşabilecek kalp damar hastalıkları riskini artırır hem de idrarla kalsiyum kayıplarını artırarak osteoropoza zemin hazırlar. Bu nedenle yiyeceklerdeki tuz miktarı azaltılmalı ve fazla tuzlu hazır gıdalardan uzak durulmalıdır.”

    ÇAY, KAHVE VE GAZLI İÇECEKLERDEN UZAK DURULMALI

    Çay, kahve, kola, çikolata, kakao gibi kafein içeren yiyecek ve içecekler yerine bitkisel çayların tercih edilmesi gerektiğini söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr. Alp Çeliker, şunları kaydetti: “Menopoz döneminde görülen uykusuzluk, sıcak basması ve osteoporoz için de kafein tüketimini azaltmak gerekir. Sigarayı bırakarak kalp damar hastalığı, kanser, inme ve birçok hastalık riskinin büyük ölçüde azalacağı unutulmamalıdır. Bu nedenle sigarayı bırakarak daha sağlıklı bir yaşam için adım atılmalıdır.”
    Menopoz dönemiyle birlikte kilo alımının gündeme gelebileceğini anlatan

    Çeliker, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak, sağlıklı beslenerek ve spor yaparak bu problemden kurtulabilirsiniz. Menopoz döneminde kilo alabilirsiniz. Kilo vermek için aç kalmak yerine, günde üç öğün yiyip ara öğünlerde de meyve ve tok tutucu hafif gıda tüketilmelidir. Her kadın 20’li yaşlarından itibaren düzenli bazı kontroller yaptırmalıdır. Menopoz ile birlikte bu kontrollerin sıklığı artırılmalı, yıllık mamografi, jinekolojik muayene ve tetkiklerin doktora danışılarak planlanması gerekir.”

    İHA

  • Gebelik reflüsü

    Gebelik reflüsü

    Gebelik sırasında yaşanan reflü semptomlarının zamanında ve doğru tedavisi yapılmazsa yaşam konforu bozulabilir, süreç keyifsiz bir deneyim haline gelebilir.

    Gebelik döneminde en çok şikayet edilen yakınmalardan biri de reflü. Peki yaşanan bu şikayetin kaynağı ne, kalıcı mı ve nasıl tedavi edilir? Bu soruların yanıtlarını Anadolu sağlık Merkezi’nden iç hastalıkları ve gastroenteroloji uzmanı Prof. Dr. Melih Özel verdi.

    Gebelik reflüsünün belirti ve bulguları neler?
    yemek borusunda, göğüs kemiğinin hemen arkasında mideden boğaza kadar uzanan bölümde yanma, ağıza acı-ekşi tatta bir sıvının gelmesi tipik belirtileri. Bunların dışında inatçı öksürük ve nefes alıp verirken hışırtılı solunumun varlığı gibi tipik olmayan bulgular da gözlenebilir. Gebelerin yüzde 50-80’inde yeni başlayan reflü semptomları veya var olan reflü belirtilerinin şiddetlendiği görülür.

    Hangi anne adayları risk altında ?
    Çok sayıda gebelik öyküsü olan kadınlarda ve ileri yaşta gebeliklerde daha sık ortaya çıkar. Reflünün oluşma mekanizması; özofagus adalesinin hareket fonksiyonları, yemek borusu alt ucunda bulunan ve kapak görevi gören adalenin kasılma gücü ve midenin boşalma işlevleriyle yakından ilişkili. Genişleyen rahim hacminin yarattığı karın içi basınç artışı ve mideye yarattığı baskı da unutulmamalı.

    Tanı için özel bir tetkike ihtiyaç var mı?
    Hastalığın tanısında kullanılan endoskopik tetkik, son derece nadir durumlarda gerekir. Reflü tanısında kullanılan diğer bir yöntem de yemekborusu içinden yapılan pH takibi. yemek borusunun ilaçlı filminin çekilmesi radyasyon etkisi nedeniyle kullanılmaz. Dolayısyla gebe bir kadında reflünün değerlendirilmesi hekimin klinik deneyimlerine dayanır.

    Reflü belirtileri ortaya çıktığında gebe ne yapmalı?
    Hafif reflü belirtileri ve bulguları hastanın diyetini, yaşam tarzını gözden geçirmesiyle kontrol altına alınabilir. Bulantıyı ve kusmayı tetikleyebilecek, kötü kokulu, rahatsız edici gıdalardan uzak kalmak, acı, baharatlı, ekşi gıdaları sınırlamak; soğan- sarımsak ve baharatlı sebzelerden kaçınmak, çay ve kahve tüketimini azaltmak, gazlı ve karbonatlı içeceklerden, meyve sularından uzak durmak, alınabilecek diyetönlemleri.

    Anne adaylarına neler tavsiye edersiniz?
    Akıldan hiç çıkarılmaması gereken önemli unsurlardan biri, hastalar arasında çok önemli farklılıklar olabileceği. Bir gebe kadına çok dokunan yiyecek bir başkasını rahatsız etmeyebilir. Dolayısıyla reflü semptomları olanların kendilerine dokunan yiyecek ve içeceklerle ilgili gözlemde bulunması, not tutması, saptadıkları gıdaları doktoruyla paylaşarak tavsiye istemesinde büyük yarar var.

    Gece yatarken ayakların 20 cm. kadar kaldırılması, sıkı ve karın içi basıncını artırabilecek giysiler giyilmemesi, yemek yedikten hemen sonra yatılmaması gibi önlemler de önem taşır. Hastalığının diyet ve yaşam tarzı düzenlemeleriyle kontrol edilememesi durumunda hekiminiz tarafından gebelikte güvenle kullanılabilecek ilaç tavsiyesi alabilirsiniz.

  • Karakter ve güzellik burnunuzun ucunda

    Karakter ve güzellik burnunuzun ucunda

    Burun estetik bakımdan  yüzdeki  tüm can alıcı noktaların ortasında bulunan hayati bir organdır.  Burun yüzde sadece kendi güzelliği adına önemli bir organ değil aynı zamanda gözlerin çekiciliğinden  kaşların ahengine, elmacık kemiklerinin belirgin duruşundan, dudakların ön planda oluşuna ve çenenin pozisyonuna  kadar  yüzdeki bir çok yapıyı ve de algıyı  etkileyebilecek önemli bir başyapıttır aslında.

    Burnun profilden güzel oluşu çok önemli olabilir belki ama gerçekte önden görüntünün iyi olmasının çok çok daha  önemli olduğunu, bu başyapıtın çevre organların estetik algısınını ne derece etkilediğini görünce  anlıyor insan.

    Bir burnun önden görüntüsünde en önemli olan yapı hiç kuşkusuz burun ucudur. Her iki kaştan gelen hayali  çizgilerin burun ucunda  simetrik sonlanmasının tamamlayıcısı olan çok hoş bir burun ucu mevcudiyeti,  gerek burnun bütünsel güzel görüntüsü adına, gerekse yüze kattığı tatlı duruş adına gözden kaçırılmayacak çok önemli bir ayrıntıdır.

    Geçmişten günümüze gelen sonucu beğenilmeyen burun estetiği operasyonlarına atfedilen çimdiklenmiş, asimetrik ya da mandalla sıkılmış burun ucu tasvirleri, estetikten yoksun bir görüntü sunar ve karşıdakinin ilgisini, aslında odaklanmasını istediğimiz kaş ve gözlerden alıp burun ucuna mıhlar. Bu durum kaş ve gözlerdeki büyülü etkinin yerini maalesef ki burun ucunun yüze verdiği orantısızlığa bırakır.

    Burnun karakterini ve bu karakterin yüze olan katkısını ortaya koyan burun ucudur ve burun ucu yüz hatlarıyla birlikte burnun tümüyle uyum içerisinde olması gereken bir bölümdür. Ne çok sivri olmalı ne de çok geniş. Burun ucunun olduğundan sivri oluşu kişiyi sert bir karaktere büründürürken çok geniş olması da palyaçovari bir görünüme yol açar. Burun ucu hem burnun hem de yüzün bütünsel uyumu göz ardı edilmeden hoş bir ahenk içerisinde olmalıdır.

    İnsan ilişkilerinde karşılıklı iletişimin önemi  düşünüldüğünde burnun ön görünüşünün profilden çok daha önemli olduğu aşikardır.  Burnun önden görüntüsünde de burun ucunun hem karakter belirleyici rolü hem burnun bütünselliği açısından önemi hem  de diğer yüz yapılarına kattığı anlam itibariyle inkar edilemez bir rolü olduğu apaçık bir gerçektir.

    Binlerce operasyon yapmış biri olarak tüm bu gerçekler bana şunu göstermektedir ki bir burun estetiğinde en önemli nokta burun ucudur kesinlikle… Neden mi? Çünkü hakkaten şunu bilmenizi isterim ki karakter ve güzellik burnunuzun ucunda…

    Op.Dr.Muhammet DİLBER
    Nose Estetik “Estetik Burun Ameliyatları”
    www.noseestetik.com , www.muhammetdilber.com

    Op.Dr.Muhammet Dilber Facebook 
    Op.Dr.Muhammet Dilber twitter

    İlgili yazıları ;

    – Burun estetiği ile birlikte yapılan operasyonlar 
    – Burun şekli nefes almayı etkiler mi ?
    – Doğal burun estetiği
    – Burun operasyonu öncesi öneriler
    – Burun estetiği operasyonlarında doğru zaman ?

  • Yanlış kesilen tırnak selülit nedeni

    Yanlış kesilen tırnak selülit nedeni

    Çok basit bir işlem olarak görünen ayak tırnağının yanlış kesilmesi zaman içinde çok ciddi sonuçlara yol açabiliyor.

    Damar iltihabı, özellikle bacaklarda toplardamarların iltihaplanması anlamına geliyor ve bu soruna çok sayıda kişide rastlanıyor. Sadece toplardamarların değil dokular arası sıvıları temizleyen lenf damarlarının iltihaplanması da damar iltihabı olarak adlandırılıyor. Selülit ise cilt altı dokusunun infiltrasyonu iken bu sorunlar hem birlikte hem de ayrı ayrı görülebiliyor.

    Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Klinik Şefi Doç. Dr. Ahmet Akgül, “Eğer hastamızın şikâyeti olmasına karsın bacak veya ayağında açık yara yoksa sorunun en önemli nedeni, ayak tırnağı ve tırnak bakımıdır” diyor. Yerçekimi etkisinin ayakta toplardamar kanlanması nedeni olduğuna dikkat çeken Akgül. Gün boyu ayakkabı ve çorap içinde bulunan ayak ve tırnakların mikropların çok sevdiği bir ortam yarattığına dikkat çekiyor. Bunun nedeninin kanın birikimi olduğu. Özellikle varisli kişilerde sıcak ve kapalı ortamların tırnaklarda zaten var olan mikroplan artırdığı belirtiliyor.

    Tırnak bakımı çok önemsenmediği için çoğu hastanın tırnağında mantar geliştiğini söyleyen Akgül, “Tırnak mantarları tırnak yatağından bacak kan dolaşımına geçip kolaylıkla damar iltihabına yol açabilir” diyor.

    Güzel ve Bakımlı Eller İçin Öneriler için tıklayın !

    KÖŞELERİNİ FAZLA KESMEYİN
    Tırnağında mantar olup doktora başvuran hastalar dışında hiçbir şikâyeti olmayıp tırnağını yanlış kesen kişilerin kendilerine büyük zarar verdikleri belirtiliyor. İki tür tırnak makası olduğuna dikkat çeken Akgül, “El tırnaklarını kesen tırnak makasının ucu konkav olup tırnak köşelerini de içine alır, ayak tırnak makasının ucu ise düzdür ve tırnağın köşesinin tam alınmaması gerekir” diyor.

    Akgül’e göre tırnakların derinden kesilmemesi ve ayak tırnaklannın köşelerinin alınmaması gerekiyor. Kozmetik nedenlerle ayak tırnağının köselerinin fazla alınması halinde (tırnak batması olsun veya olmasın) zaten var olan mikroplar kolaylıkla kan dolaşımına giriyor ve hastada varis olması durumunda damar iltihabı ve selülit kaçınılmaz hale geliyor. Bu durumun, ayağında mantar olmayan, ayak tırnakları sorunsuz kişiler için de geçerli olduğu belirtiliyor.

    HASTA BACAĞINI KAYBEDEBİLİR
    Damar iltihabının bacakta görülmesi halinde, o bölgede damar seyrine uygun kızarıklık, sıcaklık artışı ve ağrı görülüyor. Hastada selülit de varsa bu belirtilere deride değişiklikler ile sertlik de eşlik ediyor. Bu durumdaki hastanın tedavi almaması, damar iltihabı sonucu; damarda fonksiyon ve yapı bozukluğuna, varis oluşumuna, mikropların kana karışmasıyla septik şoka hatta ölüme kadar gidebilen sonuçlara yol açıyor. Mikrobun kemiğe ulaşması halinde ise ortaya “Osteomyelit” adı verilen kemik iltihabı çıkıyor ve bu durum hastanın bacağını kaybetmesine bile neden olabiliyor.

    Habertürk

  • Burun ameliyatlarında “Mandal Burun” tehlikesi

    Burun ameliyatlarında “Mandal Burun” tehlikesi

    Uzmanlar günlük hayatımızda bazı burunlarda gördüğümüz, sıkça karşımıza çıkan “mandal burun” ile ilgili uyarıyor. İngilizcesi Pinch Nose (çimdiklenmiş burun) olan, önden bakınca mandalla sıkılmış gibi görünen burunlar günümüzde hiçte azımsanmayacak kadar fazla.

    Mandal burun nedir ?

    Önden bakışta burnun mandal takılmış gibi yanlardan sıkıştırılmış olmasına denir. Burun ucu kıkırdaklarının eninin çok daraltılıp boyunun, yeni buruna göre ayarlanmaması nedeniyle oluşur. Yaslanma açısı , lateral kurus en ve boyu doğru ayarlanmış bir burun ameliyatı sonrası mandal burun oluşmaz.

    Mandal burnun yanlış burun estetiği ameliyatları sonucu oluştuğunu söyleyen Dr. Barış Çakır, burun ameliyatı olmayı düşünenleri bu konuda uyarıyor. Bunun bir komplikasyon olduğunu ve ameliyat sırasında burun kanat kıkırdaklarının aşırı daraltılması ile oluştuğunu dile getiren Çakır, bu yanlışın değiştirilmesi için yeni teknikler geliştirildiğini ve önümüzdeki 10 yıl içinde mandal burun oluşmasına neden olan tekniklerin terk edileceğini düşündüğünü belirtiyor.

    “Hastaların çoğunun burun estetiğinden beklentisi,  burun ucunun daraltılmasıdır. Bu daraltma işlemi sırasında burun kanat kıkırdakları deforme olursa mandal burun ortaya çıkar” diyen Çakır, burun ameliyatı olmayı düşünenlerin mutlaka doktorlarının yaptığı diğer ameliyatların sonuçlarına bakmaları gerektiğini dile getiriyor.

    Burun estetiği ve mandal burun
    Burun estetiği ve mandal burun

    Op.Dr. Barış Çakır
    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
    bariscakir.com

    Dr. Barış Çakır Facebook 
    Dr. Barış Çakır Twitter

    İlgili Konuları ;
    – Burun estetiğinde doğal görünüm için Poligon Rinoplasti
    – Burun estetiğinde içten bantlama tekniği
    – Burun nefes problemleri
    – Burun estetiğinde kapalı teknik mi ? açık teknik mi ?
    Gülerken diş etlerinizin çok görünmesi (Gummy Smile)

  • Bacak Bacak Üstüne Atmak Varis Sebebi

    Bacak Bacak Üstüne Atmak Varis Sebebi

    Bacakların üst üste atılmasının kan dolaşımını engellediği, bunun da varis için risk faktörü oluşturduğu bildirildi.

    Varisin, bacaklardaki kirli kanı temizlemek üzere akciğere taşıyan yüzeysel toplardamardaki yetmezlik olduğunu kaydeden Adana Özel Meridien Hastanesi Radyodiagnostik Uzmanı Dr. Ali Rıza Necefzade, bacaklardaki kirli kanının çeşitli faktörlerin yardımı ile pompalanıp akciğere gönderildiğini anlattı. Dr. Necefzade, bu kanın yer çekimi ile tekrar geri dönmesine bacak toplardamarlarındaki kapakçıkların engel olduğunu dile getirdi.

    Zamanında önlem alınmalı

    Necefzade, söz konusu kapakçıkların da çeşitli kalıtımsal ve diğer faktörler sonucu işlevini yapamaz hale gelmesi halinde; akciğere gönderilen kanın, yer çekimi etkisi ile geri kaçıp, bacak toplardamarında birikerek özellikle kendini hissettiren ‘varis’ adı verilen rahatsızlığı ortaya çıkarttığını belirtti. Zamanında önlemi alınmayan bu şikayetlerin, ilerleyen dönemde iyileşmeyen yaralara, enfeksiyon, kanama ve damar için pıhtılaşma gibi ciddi problemlere yol açabileceği uyarısında bulunan Dr. Necefzade, her 4 kadından birinde de söz konusu şikayetlerin görüldüğünu kaydetti.

    Bacaklarınızı yukarı doğru uzatın

    Necefzade, varis belirtilerini de şu şekilde sıraladı: “Yorgun, şişkin ve ağırlaşan ayaklar, akşama doğru ortaya çıkan bacaklardaki dolgunluk hissi, bacakta yanma hissi, kaşınma, kramp ve gerilme, çeken veya batan baldır ağrıları, bilek veya eklem bölgelerinde şişmeler, kılcal kırmızı veya mavi renkteki varisler.” Bacakların sağlıklı kalması için önemli kurallar olduğunun altını çizen Dr. Necefzade, mümkün olduğu kadar çok hareket edilmesi, özellikle bacak kaslarının tatilde, uzun yolculuklar sırasında arabadan inerek yürüyüş yapılması, mümkünse günde en az 30 dakika bacakları yukarı doğru uzatılarak, bacakların yatakta da yüksek tutulması tavsiyesinde bulundu.

    Sıcaktan uzak durun

    Dr. Necefzade, önerilerini de şöyle sürdürdü: “Sıcaktan sakının, bacaklarınızı serin tutun. Güneşten sıcak kum, sıcak çamur banyosu, sauna gibi şeylerden uzak durun. Yazları soğuk su ile bacak duşu yapın. Bacaklarınızı üst üste atmayın, bu hareket dizlerinizi kilitler ve kan dolaşımını engeller. Yüksek ökçeli ve dar ayakkabıdan kaçının. Beslenmenize dikkat edin.

  • Yeşil Çayın İnanılmaz Etkisi

    Yeşil Çayın İnanılmaz Etkisi

    Kahve ve yeşil çayın düzenli olarak tüketilmesi felç riskini azaltıyor. Japon bilim insanlarının yaptığı araştırmanın sonuçları dikkat çekici.

    Japon bilim insanlarının kahve ve yeşil çay tüketimiyle ilgili olarak yaptıkları araştırmanın sonucu, Amerikan Journal of the American Heart Association dergisinde yayımlandı. Japon bilim insanları 83 bin 269 Japonun 13 yıl boyunca kahve ve yeşil çay tüketimini gözlemledi.

    Yeşil çay kürü için tıklayın !

    Daha az felç riski

    Bunun yanı sıra kilo, içki ya da sigara tüketimi, beslenme alışkanlıkları ya da spor faaliyetleri gibi diğer faktörler de göz önünde bulunduruldu. Araştırmanın sonucunda kahve ya da yeşil çay tüketenlerin daha az felç geçirme riski taşıdığı tespit edildi. Örneğin düzenli olarak günde bir fincan kahve içen kişi, çok nadir kahve tüketen birine oranla yüzde 20 daha az felç tehdidiyle karşı karşıya. Günde iki ya da üç fincan yeşil çay tüketenler ise nadiren yeşil çay içen birine göre yüzde 14 daha az felç geçirme riski altında.

    Bilim insanları kahve ya da yeşil çaydaki hangi madde ya da maddelerin felç riskini azalttığı konusunda bilgi vermezken, bu konunun araştırılması gerektiğine dikkat çekti.

    Hangi Bitki Çayı Zayıflatır?

    2 fincanı geçmeyin

    Bu araştırma, fazla kahve tüketiminin sağlık açısından risk oluşturduğu yönünde daha önce yapılan araştırmaları da çürütmüş oluyor. Gerçi Japon bilim insanları araştırmanın başlarında günde iki fincandan fazla kahve tüketenlerin daha sık kalp rahatsızlığı yaşadığını gözlemledi. Ancak araştırmanın ilerleyen yıllarında kalple ilgili bu rahatsızlıkların kahve tüketimiyle ilgisi olmadığı sonucuna varıldı. Bilim insanlarına göre fazla kahve tüketen kişiler genellikle sigara da tüketiyor ve kalp sorunları muhtemelen bundan kaynaklanıyor.

    Deutsche Welle