Kategori: Sağlık

  • Kim Korkar Burun Estetiğinden

    Kim Korkar Burun Estetiğinden

    Eğer burun estetiği yaptırmayı düşünüyorsanız, en yeni teknikler sayesinde daha kolay bir nekahet dönemi, eskisine kıyasla daha doğal görünümlü bir burun sizi bekliyor.

    Birçok seçenek mevcut
    Son yıllardaki gelişmeler sonucunda, operasyon sonrası dönem ağrısız ve hafif şişliklerle geçmektedir. Eskiden kullanılan tamponlar yüzünden nefes alamama problemi de artık kalmadı.

    Üstelik, teknoloji sayesinde, müdahale öncesinde ulaşacağımız sonucu hastaya gösterebiliyoruz. Burnunda daha hafif değişiklik isteyenler ise burun endolifti yöntemini tercih edebilir ve lokal anestezi altında, yarım saatte istenilen sonuca ulaşılabilir. Bu tekniğin en iyi yanı ise beğenmediğinizde geri dönüşünün mümkün olması.

    Daha hafif değişikliklerde ise botoks ve dolgu maddeleri kullanılabilir. Gördünüz gibi burun estetiğine giden birçok alternatif yol var. Önemli olan siz ne kadar farklılık istediğinize karar verin, biz size yardımcı olalım.

    Burun bütün güzel hatlarınızı gölgeleyebilir
    Burun estetiği, ülkemizde en sık yapılan estetik girişimdir. Burnunun estetik görünümünden rahatsız olan, yüzünün diğer hatlarıyla uyumsuz olduğunu düşünen, kaza ya da geçirilen operasyon sonrası burunda oluşan estetik bozukluğu düzelttirmek isteyen kişilere uygulanır.

    Burun yüzümüzün tam ortasında yer aldığı için, büyük veya asimetrik olması bakışları bu bölgeye yöneltir. Yüzün diğer güzel hatlarının ön plana çıkmasını engeller. Operasyon sonrasında kişilerin sert ifadesinin ortadan kalktığını, güzel fakat arka planda kalmış bölgelerin öne çıkarak yüzün çok daha güzelleştiğini görüyorum.

    Önceden sonucu görmek mümkün
    Burun estetiği, yüz kemiklerinin gelişimi tamamlandıktan sonra yani ergenlik çağında kızlarda 16, erkeklerde 17 yaşından sonra yapılır, estetikle beraber şayet varsa nefes alma problemleri de düzeltilir.

    Operasyon öncesi yapılan görüşmeler sırasında bilgisayar yardımı ile, kişinin nasıl bir görünüme sahip olabileceği gösterilir. Böylece kişinin hedeflediği görünüme ne kadar yaklaşıldığı da gösterilmiş olur. Her hasta için farklı uygulamalar gerekir, aynı tipte standart bir burun yapılmaz. Ayrıca, gelişmiş teknikler sayesinde burun estetiği sonuçlarında doğallık korunabiliyor, burun ucu düşmesi gibi sorunlar yaşanmıyor.

    Profil görünümün; alın, burun, elmacık kemiği, dudak, çenenin birlikteliğiyle ortaya çıktığı unutulmamalıdır. Operasyon öncesi görüşmelerde, bu bölgelerle ilgili yapılan önerileri iyi değerlendirmeniz gerekir. Burun estiğine eklenecek çene veya dudak estetiği profil görüntüyü çok etkilediğini unutmayın.

    Ameliyat güncesi
    “Kişinin burnunda elde etmek istediği sonuca ve gerekliliğe göre yapılacak girişim ve anestezi şekli belirlenir. Cerrahi işlem genel veya lokal anestezi altında yapılır, çoğunlukla hastanede kalmayı gerektirmez. Burun ucunda ve sırtında küçük girişimler yapılacaksa lokal anestezi tercih edilebilir.

    Burnun tümünde çalışılacaksa tercihim genel anestezi oluyor. Kesiler burun delikleri içinden veya görülmeyecek bölgeden 3 -4 milimetrelik kesilerle yapılıyor ve sonrasında gözle görünür bir iz kalmıyor.

    Nekahet dönemi
    Operasyon sonrasında, burunda sızlama, basınç hissedilebilir, fakat ağrı şikayeti ile karşılaşmıyorum ve hastalarıma yüze soğuk uygulamalarını ve başlarının yukarıda olacak şekilde uyumalarını öneriyorum.

    Burun içinde tampon kullanmıyorum. Böylece, burun deliklerine yerleştirdiğim özel silikonlar sayesinde operasyon sonrası nefes alma güçlüğü yaşanmıyor. 5-7 günde burun üzerindeki kalıp çıkararak, yerine ödemi engelleyici kağıt bantlar yapıştırılıyor. Hasta, 7-10 günden itibaren normal günlük aktivitelerine dönebiliyor.

    ALTERNATİF GİRİŞİMLER

    Botoks ve dolgu uygulamaları
    Özellikle değişikliklerden çekinen ama burnunu daha güzel görmek isteyen kişilerde sıklıkla uyguladığım bir yöntemdir. Uygulama çok kolaydır. Lokal anestezik krem sürülmesi sonrası, uygulama 5-10 dakika sürer.

    Botox ve dolgu yardımıyla, uygun kişilerde burunda geçici şekil düzeltilmesi, küçük değişiklik isteyenlerde, operasyona vakit ayıramayanlarda veya çekinenlerde uygulanabilir. Gülümseme sırasındaki burun ucu düşmesi durdurularak burun ucu kaldırılabilir ve burun üzerindeki kavisin daha az görülür olması sağlanabilmektedir.

    Ortalama altı ayda bir işlemi tekrarlamak gerekir. Birçok kişi burnundaki güzel değişikliği gördükten sonra burun endolifti veya burun estetiği operasyonuna daha rahat karar veriyor.

    Burun endolifti
    Endolift yöntemini birçok bölgede uyguladıktan sonra, bu yöntemin ismini vererek ilk uygulayanlardan oldum. Kıkırdak ve kemik yapısında değişiklik yapmadan lokal anestezi altında 20-30 dakika kadar süren bir işlemdir. Burun ucunda daralma, burun kanatlarının daraltılması, burun ucunun kaldırılması, bu yöntemle kalıcı olarak sağlanabilmektedir.

    Burun üstündeki kemeri çok büyük olan ve kemik yapısı yana doğru geniş olan kişilerde, bu bölgelerde kesin bir değişiklik isteniyorsa, klasik burun estetiğini tercih ediyorum.

    Burun endolifti nasıl yapılıyor?
    Özel endolift materyalleri, kesi yapmadan özel bir şekilde cilt altına yerleştirilmektedir. Çok yumuşak olan materyaller elle cilt altında hissedilemez.

    Müdahale sonrası burunda 2-3 günde geçecek bir şişlik olur. Bu şişliğin daha çabuk iyileşmesi için bu dönemde burun üstüne bir bant koyuyorum. Üç gün sonra bant çıkarılıyor ve kişi sosyal yaşamına tamamen dönebiliyor.
    Yüzünüzdeki gülücüklerin, güzel burnunuzla bütünleştiği günler dileğiyle…

  • Her Botoks yaptıran şeytan kaşlı mı olur?

    Her Botoks yaptıran şeytan kaşlı mı olur?

    Her Botoks yaptıran şeytan kaşlı mı olur?

    Hayır. Botoks çok çok eski bir tedavi değil. Alına Botoks uygulamasında broşürlerde, yayınlarda, göz bebeğinden bir dikey çizgi çekin ve bunum dışına Botoks yapmayın yazıyordu. İşte bu şekilde yapılan Botox şeytan kaş yapar. Yapanların suçu yoktu aslında, ürün kullanımı böyle öğretildi. Bu uygulama, Botoks imajını bozdu aslında. Ben, alın yanlarına iki ek küçük doz ekliyorum. Böylece alındaki çizgiler azalıyor, kaşlar yana çekik oluyor. Ben havaya kalkık kaşı değil, yana çekik kaşı daha estetik buluyorum.

    Etkisi ne kadar sürer?

    4-6 ay sürer. 4-6 ay sonra sadece eski haline gelir.

    Botoksun etkisi geçince daha  kötü oluyormuş?

    Alakası yok. İnsan güzele çabuk alışıp eski halini unutuyor. Etkisi tamamen geçicidir. Mesela, alına yapılan botoksda,  6 ay boyunca, alnın yaşlanması durur.

    6 ay kısa, kalıcı yöntem yok mu?

    Kuaföre haftada 1 defa gittiğinizi düşünürseniz 6 ay çok uzun bir süre. Etkisi geçici olmasa bu kadar yaygınlaşmazdı aslında. %20 hasta botoksu beğenmiyor. Kalıcı yöntem olması çok riskli aslında

    Botox yaptırdım, hala çizgilerim var?

    Botox deriye dolaylı etki eder, direk etkisi yoktur. Botox kaslara etkilidir. Yıllar içinde oluşan derideki çizgi, Botoksla 1 haftada geçmez.

    Beton yüz, mimiksiz yüz yapay duruyor?

    Hiç çizgi kalmasın diye, botoksu abartıp mimik kaslarını çalışmaz hale getirirseniz, yüzünüz robota döner. Doğal Botox uygulaması, duygularınızı doğru şekilde gösterecek mimiklere, izin vermelidir. Bu, kişiye özgü noktalar ve doz ile bu mümkün.

    Ben botoksluları hemen anlarım.

    Mimiksiz, anlamsız yüzler anlaşılır. Doğal botoks uygulaması , yüze doğal bir tazelik verir.

    Göz kenarlarındaki çizgilerden kurtulabilir miyim?

    En zor bölge burası. Botoksla, tüm göz kenarı çizgilerini silmek mümkün ama o zaman da gülmeniz imkansız hale gelir. Doğru doz ile hem gülebilir hem de çizgileriniz azalır. Deri çok kırışmış ve incelemişse yağ enjeksiyonu daha mantıklı bir çözüm. Gülünce çok az çizgi oluyorsa ben hiç botoks yapmıyorum.

    Doğru doz ve doğru noktalara ile botoksla olan önyargılarınız ortadan kalkacaktır. Ben kendime 5 yıldır yılda 1 defa Botoks yapıyorum. Gülme miniklerime çok az Botoks yapıyorum. Botoksla, gülerken kaşlarımın aşağıya düşmesini engelliyorum ve alın çizgilerimi dengeliyorum. Böylece, botoksunuz yakışmış demiyorlar, sizi iyi gördüm diyorlar. Botoksu, salt çizgi silme aracı olarak görmeyin. Botoksu, taze bir görünümü devam ettirmek için yapıyoruz.

    Sevgiler…

    Op.Dr. Barış Çakır
    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
    bariscakir.com

    Dr. Barış Çakır Facebook 
    Dr. Barış Çakır Twitter

    İlgili Konuları ;
    – Burun estetiğinde doğal görünüm için Poligon Rinoplasti
    – Burun estetiğinde içten bantlama tekniği
    – Burun nefes problemleri
    – Burun estetiğinde kapalı teknik mi ? açık teknik mi ?
    – Gülerken diş etlerinizin çok görünmesi (Gummy Smile)
    Poligon Rinoplasti

  • Poligon Rinoplasti

    Poligon Rinoplasti

    Burun Estetiğinde kübizm: Poligon Rinoplasti

    Bu hafta, sizlerle “Aesthetic Surgery Journal” da çıkan makalemiz ile ilgili haberi paylaşacağım. Türkiye’nin burun estetiği ameliyatında, daha fazla söz sahibi olması yolundaki, bilimsel adımlardan birisi olacak.

    Yüzey Estetikleri ve Cerrahi Teknikler, (Surface Aesthetics And Surgical techniques) makalesi ASJ dergisinin Mart sayısında “special topic” olarak basıldı. Bu makale, sanat ile burun estetiğini bir araya getiren bir yazı olma özelliği taşıyor. Burun yüzey estetikleri, poligonlarla, yani kübik formlarla inceleniyor.

    Poligon rinoplasti nedir?

    Poligon rinoplasti, burun estetiği ameliyatının, resim bilgisi ile yapılmasıdır. Poligon, birden fazla kenarı olan şekillerin genel adıdır. Üçgen, dikdörtgen, yamuk, beşgen gibi.

    Neden, kübik formlarla analiz yapıyoruz?

    Organik cisimleri, kübik formlarla çizdikten sonra kenarları yumuşattığınız da, resim ortaya çıkar. Burun kıkırdakları, daha köşeli yapılardır ve burun derisi, kıkırdakların kenarlarını, yumuşatır. Burun derisi, ressamın, kübik formları yumuşatması gibi etki gösterir. Burun anatomisini bilen bir ressam, burnu kübik formlarla çizdiği zaman, aslında kıkırdak anatomisini çizmiş olur. Estetik yapılmamış kusursuz bir burnun kıkırdak anatomisini, 4-5 dakikada çizmek böylece mümkün olur. Kapalı teknik burun estetiğinin sırlarından birisi, burun yüzeyini okuyabilmektir.

    Çakır poligonları ne işe yarar?

    Çakır poligonları, güzel ve nefes alan burunlar incelenerek ortaya çıkartıldığı için, bu sistemle elde edilen sonuçlar doğal olur. Cerrahın ameliyatta kıkırdakların birbiriyle ilişkisini ortaya çıkarttığı, desen kütlesini görmesini sağlar. Mandal burun (pinch nose) gibi şekil bozuklukları oluşması neredeyse imkansızdır. Kübik formlar, burun estetiği yapan bir cerraha, kıkırdaklara şekil verme sırasında bir şablon görevi yapacak. Sadece kıkırdakların şekline değil, kıkırdak ve  burun derisinin ilişkisinden oluşan kesitleri görmeyi kolaylaştıracak.

    Herkes poligonları görebilir mi?

    Desen eğitimi alanlar zaten görüyor. Ancak sizin de, görmenizi sağlayabilirim. Organik modellerde, yüzey anatomisi çok detaylı ve komplekstir. Işık kaynağı sabitken, objenin etrafında dolaşarak, yansıyan ışık ve gölgeleri beyninize kaydettiğinizde, kübik formları görmeye başlarsınız. Işık kaynağının yerini değiştirip etrafında dolaşarak daha fazla detay görürsünüz. Burnunu çok beğendiğiniz bir arkadaşınızın karşısına geçip, gözlerinizi kısarak bakın, burun üzerinde parlayan ışıkları görmeye çalışın, ışığın şeklini belirleyin, ışığın nasıl bir yolda ilerlediğini, kalınlaşıp inceldiğini fark edin, başınızı hafifçe hareket ettirip ışıkların değişimini izleyin. Işığın çizdiği şekillerden üçgenler ve dörtgenler oluşturun ve artık… poligonları görmeye başladınız.

    Op.Dr. Barış Çakır
    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
    bariscakir.com

    Dr. Barış Çakır Facebook 
    Dr. Barış Çakır Twitter

    İlgili Konuları ;
    – Burun estetiğinde doğal görünüm için Poligon Rinoplasti
    – Burun estetiğinde içten bantlama tekniği
    – Burun nefes problemleri
    – Burun estetiğinde kapalı teknik mi ? açık teknik mi ?
    – Gülerken diş etlerinizin çok görünmesi (Gummy Smile)

  • Tüp Bebek Tedavisinde Mikroenjeksiyon Yöntemi

    Tüp Bebek Tedavisinde Mikroenjeksiyon Yöntemi

    Tüp Bebek Tedavisinde Mikroenjeksiyon Yöntemi

    Mikroenjeksiyon tüp bebek tedavisinden farklı bir yöntem midir? Çocuk sahibi olmak isteyen çok sayıda hasta uzmana başvurduğunda ‘Doktor biz tüp bebek değil mikroenjeksiyon tedavisi olmak istiyoruz’ demektedir. Acaba kaç çift mikroenjeksiyon yöntemini ne olduğunu ve ne zaman uygulanması gerektiği sorusunu yanıtlayabilir. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç.Dr. Ulun Uluğ konu hakkında bilgi verdi.

    Tüp bebek tedavi yöntemi (In-vitro fertilizasyon- IVF) 35 yıl önce pratik uygulamaya giren ve çocuk sahibi olamayan milyonlarca çifte şans getirmiş bir tedavi çeşididir. Her geçen gün gelişen teknoloji çiftlere farklı yöntemler sunarken son günlerde gündeme getirilen soru kafaları karıştırıyor: Mikroenjeksiyon tüp bebek tedavisinden farklı bir yöntem midir? Bu soruyu Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç.Dr. Ulun Uluğ cevapladı.

    “Tüp bebek tedavisi; özellikle tüpleri tıkalı veya hasarlı olan kadınlarda anne karnında döllenme olmayacağı için yumurtanın anneden alınıp, laboratuar koşullarında halkın ‘tüp dediği’ tıp dünyasında ise ‘dish’ olarak adlandırdığı ufak bir tabak içersinde babanın spermlerinin etrafına bırakılmasıyla döllenmenin sağlanmasıdır.

    Spermler Yarışı…

    Bilimsel olarak yumurtanın döllenebilmesi için çevre zarında yaklaşık 100 bin adet sperm olması gerekmekte ve bunlardan sadece bir tanesi ancak yumurtayı delip dölleme işlemini yapabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında birçok sperm arasında bir yarış olmakta ve sadece bir tanesi kazanıp yumurtanın içersine girmektedir. Bu yöntem teknik açıdan kolay, çok fazla laboratuar yükü ve ekipmanı gerektirmemektedir. Klasik tüp bebek denilen bu yöntemde spermin normal olduğunu varsayıldığında yaklaşık %75 döllenme olmaktadır. Sayılarla konuşulduğunda sperm sayısının az veya şekillerinin bozuk olduğu olgularda, yumurta sayısının az olduğu kadınlarda klasik tüp bebek yöntemi çok fazla başarılı olamamaktadır.

    Mikroenjeksiyon Yöntemi Nedir?

    Mikroenjesiyon (Intra sitoplazmik sperm enjeksiyonu-ICSI) denilen yöntem ise 1990’lı yıllardan itibaren uygulanan, tek bir spermin özel bir mikroskop ve robotik ufak kolların kullanılmasıyla yumurtanın içersine enjekte edilmesidir. Bu durumda döllenme daha fazla olmakta ve özellikle sperm sayısı son derece az olan erkeklerde başarılı olunmaktadır. Unutmamak gerekir ki spermin yumurta içersine girmesi muhakkak döllenme işlevini başlatmamaktadır. Bazıları bilinen bazıları ise hala çözülemeyen birçok ardışık biyolojik mekanizma döllenmeyi sağlar. Mikroenjeksiyonda spermler arasında bir yarış veya doğal seçim olmaz. Hareketi ve şekli iyi olan spermler mikroenjeksiyon için seçilir. İster klasik tüp bebek ister mikroenjeksiyon olsun hastalar tedavileri boyunca aynı süreçten geçerler başka bir değişle yumurtaların uyarılması yumurtaların toplanması ve embriyo transferi yapılması standarttır. Bu yüzden pratiklik olsun diye tedavilere tüp bebek denmektedir. Dikkat edilecek olursa sadece mutfak kısmında yani laboratuarda farklılık olmaktadır.

    Mikroenjeksiyon yöntemi daha yaygınlaştı…

    Günümüzde ülkemizde nerdeyse tüm tüp bebek yöntemlerinde laboratuarda mikroenjeksiyon uygulanmaktadır. Bu artışın önemli nedenleri erkeklere bağlı infertilite problemiyle daha fazla karşılaşılması ve daha çok sayıda ileri anne yaşı olan kadının tedaviye başlamasıdır.

    Laboratuar koşullarında seçilen sperm ile doğal seçilen sperm sonucu gelişen gebeliklerde problem yaşanıp yaşanmayacağı uzun yıllar bilimsel çevrelerde tartışma konusu olmuştur. Son yapılan araştırmalar mikroenjeksiyon tarafında önemsenmeyecek kadar bir artışın olduğunu dikkat çekmektedir

  • Kadınlar ağrılara daha dirençli

    Kadınlar ağrılara daha dirençli

    Ergenlikle başlayan adet ağrıları, sonrasında gebelik ve doğum… Hemen her kadın, yaşamı boyunca şiddetli ağrılara maruz kalıyor.

    Sanılanın aksine kadınlar ağrıya daha dayanıksız değil, onlar sadece sosyolojik rolleri gereği erkeklerden farklı olarak ağrılarını gizlemiyor… Adet sancısı, gebelik ve doğum ağrısı başta olmak üzere her kadın yaşamı boyunca şiddetli ağrılarla karşı karşıya kalıyor.

    Kadına özel bu ağrıların dışında, karın, baş ve eklem ağrılarını da kadınlar erkeklerden daha fazla yaşıyor. Ağrı kişisel bir kavram. Her birey bu sözcüğün anlamını yaşamı boyunca edindiği deneyimlerle kavrıyor. Ancak her iki cinsiyette de farklı biyolojik, psikolojik ve sosyolojik faktörler değişik ağrı deneyimlerine neden oluyor.

    Acıbadem Ağrı Tedavi Merkezi’nden Prof. Dr. Süleyman Özyalçın “Ağrı vücudun belirli bir bölgesinden kaynaklanan, bir doku hasarına bağlı olan veya olmayan, insanın geçmişteki deneyimleri ile ilgili hoş olmayan, duyusal bir histir” diye ağrıyı tanımlayarak şunları söyledi:

    “Tekrarlayıcı ağrı yakınmaları bakımından kadın ve erkek cinsleri arasındaki farklılıklar ergenlik çağı döneminde başlar ve erken yetişkinlik döneminde sürer. Çocukluk çağında da cinsiyet farklılıklarına bağlı ağrı şikayetleri olabilir. Genellikle kız çocukları, ailenin ilk çocukları ve alt sosyo-ekonomik sınıfların çocuklarında ağrı yakınmaları daha fazladır ve bu psikolojik bir olaydır. Erkek çocuklar ise ağrı yakınmalarını daha iyi kontrol altına alırlar.”

  • Tansiyon ölçerken ayaklarınızı yere düz basın

    Tansiyon ölçerken ayaklarınızı yere düz basın

    Hipertansiyon erişkinlerin en sık karşılaştığı kronik hastalıkların başında geliyor.
    Dünyada yaklaşık olarak 1,5 milyar kişi bu rahatsızlıkla baş ederken, ülkemizde ise hipertansiyonu olan hasta sayısı neredeyse 15 milyonu buluyor. Aslında hipertansiyon tedavi edilebilir, hatta önlenebilir bir hastalık. Dünya Sağlık Örgütü bu konuya dikkat çekmek amacı ile bu yıl Dünya Sağlık Günü olan 7 Nisan’ı “hipertansiyon” konusuna ayırdı. 7 Nisan’ın ana teması “KAN BASINCINIZI KONTROL EDİN!”olarak seçildi. Liv Hospital Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Tekin Akpolat yüksek tansiyonla mücadelenin yollarını ve tansiyon ölçerken dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

    Kan basıncını kontrol etmek için 2 konu çok önemlidir:

    Kan basıncını ölçtürmek ve doğru ölçmek: Hipertansiyon erken dönemde belirti vermediği için kan basıncını ölçtürmeden tanı koymak mümkün değildir. Ülkemizde kan basıncı yüksek 2 kişiden biri hastalığının farkında değildir. Doğru tanı koymak için kan basıncı doğru ölçülmelidir.

    Yüksek kan basıncını düşürmek: Tuz alınımının kısıtlanması, fazla kiloların verilmesi, fiziksel aktivitenin artırılması yani egzersiz, sigaranın bırakılması ve aşırı alkolün önlenmesi gibi yaşam düzeni değişiklikleri kan basıncını düşürür. Bunların yetersiz olduğu durumlarda ilaç kullanılır. Yaşam düzeni değişiklikleri ile hastaların bir kısmının ilaç kullanmasına gerek kalmayabilir.

    Kan Basıncı Ölçülürken Yapılması Gerekenler

    – Oturun.

    – Dinlenin.

    – Konuşmayın.

    – Sırtınızı arkaya dayayın.

    – Kolunuzu destekleyin.

    – Ayaklarınızı yere düz basın.

    – Kol ve kalp aynı hizada olmalı.

    Hipertansiyonla Gelen Hastalıklara Dikkat

    Hastaların yüzde 5-10’unda ise hipertansiyon başka bir hastalığa bağlıdır. Hipertansiyona yol açan hastalıkların önemli kısmı böbrek kaynaklıdır. Hormonal hastalıklar ise önemli diğer bir grubu oluşturmaktadır. Bu hastalıkların önemli bir kısmının tedavi edilebilir nitelikte olması, hastalıkların tedavisi ile de hipertansiyonun kalıcı tedavisinin mümkün olması her hastanın hipertansiyona yol açan hastalıklar açısından değerlendirilmesini zorunlu kılar.

    İş Yaşantısı ve Tansiyon

    Uzun çalışma saatleri, masa başı çalışma düzeni ve düzensiz beslenme tansiyonu olumsuz etkiler. Bunlara ilaveten çalışma hayatının stresi de göz önüne alındığında çalışanlar hipertansiyon ve hipertansiyona bağlı sorunlar için risk altındadırlar. Zamanın kısıtlı olması kişileri daha az hareket etmesine olanak tanır. İş yemekleri ve uzun süren toplantılar beslenme düzenini daha da bozar. Kişinin kendisine zaman ayıramaması tedavinin de aksamasına neden olabilir. Hipertansiyon tedavisi üç aşamadan oluşuyor; hipertansiyona yol açan hastalığın tedavi edilmesi, ilaç uygulaması, yaşam düzeninde değişikliğe gitmek. Tuz alınımının kısıtlanması, fazla kiloların verilmesi, fiziksel aktivitenin artırılması, sigara ve alkolün belli düzeyde tutulması başlıca yaşam düzeni değişiklikleridir.

    Kan basıncını düşürmek ne yapmak gerekiyor?

    – Tuzun azaltın.

    – Düzenli egzersiz yapın.

    – Fazla kiloların verin.

    – Sigarayı bırakın.

    – Alkolün sınırlandırın.

    – Gerekirse ilaç kullanın.

  • Bir testle unutkanlığın nedenini öğrenin

    Bir testle unutkanlığın nedenini öğrenin

    Günlük yaşamın koşuşturması içinde önemsenmeyip, tedavisi geciktirilen unutkanlık, bunama hastalığına ya da depresyona işaret ediyor olabilir.

    Psikoloji Uzmanı Psikolog Sevda Sevimli Yurtseven, unutkanlık nedenleri, tedavi yöntemleri ve nöropsikolojik testler hakkında bilgi verdi.

    DEPRESYONLA BİRLİKTE UNUTKANLIK ORTAYA ÇIKABİLİR

    Depresyon, derin bir üzüntü hali içinde olup, sıkıntı, ağlamalar, uyku bozukluğu, fiziksel durgunluk, hiçbir şeyden zevk alamama, unutkanlık, konsantrasyon güçlüğü gibi belirtilerden oluşan bir tablodur. Depresyondaki kişi; kendi hayatı, gelecek, diğer kişiler ve olaylar ile ilgili olumsuz kavramları zihninde geliştirmeye yatkındır. Bir olaydan genelleme yaparak her şeyin olumsuz ve kötü gittiğine dair çıkarımlarda bulunabilir.

    Depresyonla beraber; iş performansında düşme, algılama sorunları, eşyaların yerini unutma, yeni bilgileri daha önceki performansından düşük şekilde öğrenebilme ve odaklanamama gibi sorunlar sıklıkla görülmektedir.

    BUNAMA İLERİ YAŞLARDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR

    Yaşlı bir kişinin unutkanlıkla ilgili şikayetleri varsa, çevre tarafından oldukça normal karşılanabilir. Normal yaşlılık unutkanlığında kişi, günlük yaşamında tümüyle bağımsızdır. Kendi işlerini halledip, planlama yapabilmektedir. Ancak çağımızın hastalığı olan bunama(demans), yaşam süresinin uzamasıyla beraber insanı tehdit eder duruma gelmiştir.

    Özellikle “Alzehimer Tipi Demans” yaşlılık öncesi ve yaşlılıkta en çok görülen bunama nedenidir. Bu hastalığın başlangıç döneminde tanı koymak oldukça güç olduğundan, gerçek sıklığı saptamak çok mümkün görünmemektedir.

    Alzheimer’a karşı Havuç kürü için tıklayın !

    Genel olarak 65 yaşın üstündeki nüfusta yüzde 2-4 arasında görülür ve 75 yaş üstü sıklık artmaktadır. Hafif demanslı kişilerde işte ve ev dışında bağımsızlık bozulmaya başlamaktadır.

    Orta demanslılarda bağımlılık artar, kişi yaşamı ve kendi bakımında sorunlar yaşar. Ağır demanslı hastalarda ise sürekli bakım gerekir ve kişi tümüyle çevresine bağımlı hale gelmiştir.

    HASTANIN GÜNLÜK YAŞANTISINI OLUMSUZ ETKİLİYOR

    Hafif evredeki demanslı hasta çalışıyorsa işinde verimliliğini yitirir. Yakın geçmişe ait olayların hatırlanmasında güçlük çekme, aynı soruların tekrarlanması ve kelime bulma güçlükleri hastanın yakınlarının dikkatini çeken başlıca özellikler arasında yer almaktadır. Hasta kendi bildiği mekanları dolaşabilse de, yabancı mekanlarda kaybolabilir. Yeni telefon numaralarını öğrenememe, yemek yaparken malzemeleri unutma ve uyku kalitesinde bozulma görülmektedir. Bu bozukluklarla beraber depresyon da tabloya eşlik edebilir.

    UNUTKANLIĞINIZIN NEDENİ DEPRESYON MU? BUNAMA MI?

    Unutkanlıkla ilgili durumlarda nöropsikolojik değerlendirme, nörolojide yardımcı muayene yöntemlerinden biridir. Bu muayene beyin-davranış ilişkisi temeline oturan nöropsikolojik testlerle gerçekleştirilmektedir. Alzheimer hastalığının erken dönemlerinde beynin hareket ve duyu sistemleri dışında kalan bölgeler de etkilenmektedir. Beyin bölgelerinin aracılık ettiği mental işlevleri değerlendiren ve bunlardaki bozulmaları gösteren nöropsikolojik testlerdir.

    Klinik olarak özellikle ayırt edilmesi zor olan depresyon ve bunamanın ayırt edici tanısında nöropsikoloji yardımcı olmaktadır. Bu tip testlerle; hastanın basit dikkat, dikkati sürdürme, bellek, soyutlama, planlama, görsel mekansal algı ve yapılandırma özelliklerine bakılıp unutkanlığın neye bağlı olduğuna dair fikir oluşturulabilmektedir.

  • Köpükle varis tedavisi

    Köpükle varis tedavisi

    Varis hastaları hem fonksiyonel hem de kozmetik açıdan büyük sıkıntılar yaşıyor. Üstelik bu sorun 50 yaş üstü kişilerde yüzde 50 gibi yüksek bir oranda görülüyor. Sorunun çözümünde uygulanan yöntemler ise yüz güldüren sonuçlar veriyor. Yeter ki geç kalmayın…

    Varis, insanlık kadar eski bir hastalık olmasına karşın her dönem ihmal edilen bir sağlık sorunu. Günümüzde toplumda artan oranda gözleniyor ve yaşamı hemen her anlamda olumsuz etkiliyor.

    Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu, varisin, günümüzde toplumları maddi ve manevi olarak etkileyen uzun dönemli (kronik) hastalıklar arasında en üst sıralarda yer aldığını söylüyor. 50 yaş üzerinde, yüzde 50 gibi yüksek oranlarda gözlenen bu sorunun kronik olması ve ileri yaşta daha sık gözlenmesi tedavi giderleri açısından hemen her toplumda oldukça yüksek bir maliyete sahip olmasına neden oluyor. Bu durum, hemen her hastalıkta olduğu gibi erken teşhis ve tedavinin önemi artıyor.

    HEM FONKSİYONEL HEM DE KOZMETİK ETKİ

    Varis gündelik hayatı birbirinden farklı iki şekilde etkilliyor.Bunlardan birincisinin fonksiyonel, diğerinin ise kozmetik etkilenme olduğu belirtiliyor. Çoğu zaman hastalar, doktora; her iki durumda n duydukları rahatsızlık nedeniyle başvuruyor. Fonksiyonel etkilenmede en sık karşılaşılan durumun, hastalığa bağlı iş gücü kaybı olduğu belirtiliyor. Bu durum hastalığın şiddetiyle doğru orantılı olup, venöz yetmezlik, toplardamar iltihabı ve toplardamarda pıhtılaşma gibi durumları da kapsıyor. Kozmetik etkilenme durumunda ise hastalar çoğunlukla mevcut kılcal damarların estetik bir sorun yaratmasından yakınıyor. Her iki durum da bu sorunu yaşayan kişileri hem fiziksel hem de ruhsal anlamda ciddi şekilde etkiliyor.

    VARİS DEDEKTİFİ DOPPLER

    Günümüzde varis tedavisinin geciktiği durumlarda ortaya daha ciddi sağlık ve maliyetli sağlık sorunları çıkıyor. Varisin teşhis edilmesinden sonra konunun uzmanı bir doktor tarafından değerlendirilip tedavi edilmesi büyük önem taşıyor. Aksi durumlarda; derin damarlarda pıhtılaşma, akciğer embolisi, yüzeysel damar iltihabı, ayak bileğinde ülser gibi sorunlarla karşılaşılabiliyor.

    Varis hastalığının teşhisi; hastanın öyküsünün alınması ve fizik muayenesinin ardından ” Venöz doppler ultrasonografi ” yöntemi ile yapılıyor. Günümüzde kullanılan en önemli teşhis ve görüntüleme yönteminin, venöz doppler ultrasonografisi olduğu belirtiliyor. Bu yöntemle; toplardamar içerisinde bulunan kan akımının yönü, kapakçıkların durumu, toplardamarların belirli bölgelerdeki çapları etkili ve doğru bir şekilde değerlendiriliyor. Bu sayede, sonraki aşamada gerçekleşecek olan tedavi seçeneklerinin uygulanabilirliği sağlanıyor. Venöz doppler ultrasonografi; invaziv olmayan bir teşhis yöntemi olup, bir cihaz tarafından oluşturulan ses dalgalarının görüntü oluşturma prensibine dayanıyor. Varisler, uygulanan tedavi yöntemine bağlı olarak tekrarlayabiliyor. Tedavi yöntemleri içerisinde en başarılı olanların endovenöz lazer ablasyonu ve radyofrekansablasyonu olduğu belirtiliyor. Bu yöntemlerin toplam başarı oranlarının yüzde 95 – 98 civarında olduğuna dikkat çekiliyor. En yükseği skleroterapi yöntemi olmak üzere ciltte uygulama bölgesinde iz kalma riski bulunuyor.

    ADIM ADIM VARİS TEDAVİSİ

    * Varis tedavisinde birinci aşamada; hastanın öyküsünün dikkatle dinlenmesi, kullandığı ilaçlar, ailede varis öyküsünün olup olmadığı, geçirmiş olduğu hastalıklar (özellikle kanama ve pıhtılaşma bozukluğu ile bağlantılı olanlar) ile geçirilmiş olan yüzeysel damar iltihapları, alışkanlıklar (sigara) yaşam biçimi ve mesleğinin detaylı sorgulanması gerekiyor.

    * İkinci aşamada; hastanın fizik muayenesinin yapılması gerekiyor. Sadece vasküler sisteme yönelik bir muayene yapılmaması ve bacaklarda ödeme yol açan pek çok neden bulunduğunun unutulmamasına dikkat çekiliyor. Bu noktada hastanın periferik damar hastalıkları yönünden dikkatlice değerlendirilmesi de büyük önem taşıyor.

    * Üçüncü aşamada; tanıya yönelik detaylı venöz doppler ultrasonografi gerekiyor. Eğer doppler ultrasonografi, teknik olarak yeterli olmuyor veya yeterli bilgi sağlamıyorsa, bu durumda MR venografiden yararlanılması öneriliyor. Az bir kontrast ile toplardamar sisteminin detaylı görüntüsü elde edilebiliyor.

    * Son aşamada ise mevcut tedavi yöntemlerinin hastayla birlikte irdelenmesi hedefleniyor. Hastanın önerilen tedavi yöntemlerinden hangisine maksimum uyum sağlayabileceği belirleniyor ve belli aralıklara kontrollere çağrılıyor.

    TEDAVİ SEÇENEKLERİ NELER?

    * Günlük yaşam şeklinde değişiklikler; Cilt bakımı, kilo verme, yürüyüş vb

    * Çorap tedavisi; Özellikle ağrılı venlerin ve huzursuz bacakların olduğu durumlarda kullanılıyor.

    * Skleroterapi; 1930’lardan bu yana uygulanan bu yöntem basit kullanımı ve ucuzluğu nedeniyle genellikle spider ve retikülervenlerin tedavisinde tercih ediliyor.

    * Endovenöz lazer ablasyonu; Büyük çaplı varislerin tedavisinde kullanılıyor. Toplardamar içerisine yerleştirilen ince, fiberoptik bir kateter yardımıyla lazer enerjisinin ven duvarında yarattığı tahribata bağlı olarak gelişiyor.

    * Endovenöz radyofrekans ablasyonu; Teknik olarak endovenöz lazer ablasyonuna benziyor. Ancak, tedavide enerji kaynağı olarak radyofrekans dalgalar kullanılıyor.

    *Cerrahi; Venöz yetmezlikli toplardamarın bağlanması ve/veya strippingi ile gerçekleştiriliyor.

    VARİSLER KÖPÜKLE KURUYOR

    Varis tedavisinde kullanılan skleroterapi yöntemi; toplardamar duvarında hasar yaratma potansiyeli olan kimyasal maddenin (çoğunlukla deterjan yapısında) ince bir iğne yardımı ile sıvı veya son yıllarda olduğu gibi köpük şeklinde verilmesi şeklinde gerçekleştiriliyor. Her iki yöntemde de, toplardamar iç duvarında bir hasar oluşuyor, toplardamar büzüşmesi ve kapanması sağlanıyor.

    KILCAL VARİSLE LAZER TEDAVİSİ

    Lazer, varislerin tedavisinde iki farklı şekilde kullanılıyor:

    * Trunkal veya büyük varislerde damar içerisine (endovenöz) fiberoptik bir kateter (borucuk) yerleştirilmesi ile damarın tamamen tahrip edilmesi sağlanıyor.

    * Kılcal, spidervenlerde deriden (dışarıdan) verilerek, yüzeysel damarlar yakılıyor.

    Gebelikte Varis Oluşumu için tıklayın !

  • Kadınlarda akıntının nedeni ne?

    Kadınlarda akıntının nedeni ne?

    Bazen kadınlarda akıntı sorunu ciddi boyutlarda olabiliyor..
    Kadınlarda vajinal akıntı olması anormal bir durum değildir ve bir hastalık olarak tedavi edilmeye çalışılmamalıdır. Bununla birlikte bu akıntının renksiz veya beyaz olduğu ve belirgin bir koku içermediği durumlar için geçerlidir. Bunun dışında farklı görünen akıntı büyük ihtimalle tıbbi bir sağlık durumunun belirtisidir. Bazen akıntı sorunu ciddi boyutlarda olmayabilir; bununla birlikte bazı kadınlarda renkli ve kokulu akıntılar ciddi sağlık sorunlarının habercisidir. Anormal bir akıntı ile karşılaştığınızda yapmanız gereken bir doktora görünerek tedaviye ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmektedir.

    AKINTI RENGİ TAKİP EDİLMELİ

    Vajinal akıntının renk değiştirerek sarı, yeşil veya kanlı olması vücudunuzda bu değişikliği tetikleyen bir şeyler olduğunu göstermektedir. Bu her zaman iyi ve nötr bir değişiklik olmayabilir; bu nedenle bu renkli akıntılara neden olan etmenlerin araştırılması sizin için faydalı olacaktır. Sarı akıntı ciddi tıbbi durumlara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Akıntının nedenine bağlı olarak tedavi seçenekleri de değişiklik gösterebilir. Bazı zamanlarda vajinal akıntı stres, vücuttaki toksinler ve sağlıksız yaşam şekline bağlı olarak anormal olabilir. Bu gibi durumlarda kendinizi şanslı olarak görebilirsiniz; çünkü stresi yaşamınızdan çıkardığınızda ve sağlıklı bir yaşam tarzını yakaladığınızda vajinal akıntı problemi kendiliğinden çözüme kavuşacaktır. Bununla birlikte çoğu vakada sarı vajinal akıntı belirli ölçüde tedavi gerektirir. Doktorunuz gözlemlendiğiniz belirtilere bağlı olarak akıntının nedenini saptayacaktır ve sizin için en iyi tedavi yöntemini belirleyecektir.

    Vajinal Akıntı İçin Soğan Suyu tarifi için tıklayın !

    CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLARA DİKKAT

    Sarı vajinal akıntının en yaygın nedenlerinden birisi de cinsel yolla bulaşan hastalıklardır. Cinsel yolla bulaşan rahatsızlıklar güvenli seks yaşamı olmayan kadınları etkileyebilir. Klamidya, bel soğukluğu, vulvovajinit ve servisit güvenli seks yaşamı olmayan kişilerde görülen cinsel yolla bulaşan hastalıklardan bazılarıdır. Cinsel yolla bulaşan bu sağlık sorunları kadınlarda sarı vajinal akıntılara neden olabilir. Oldukça nadir durumlarda vajinal kanser de sarı vajinal akıntının nedenleri arasında olabilir. Cervisit rahim ağzının iltihaplanmasına verilen addır. Servisit problemi bulunan kadınlarda sarı vajinal akıntının yanı sıra anormal kanamalar, doğurganlık problemleri ve ağrı da gözlemlenebilir. Vulvovajinit de iltihaplı cinsel yolla bulaşan bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlık kadınlar da vulva ve vajina bölgesini etkiler. Vulvovajinit sarı akıntıya veya kahverengi akıntıya neden olabilir. Diğer belirtileri arasında vajinada kuruluk, idrar ve cinsel ilişki esnasında ağrı yer alır.

    Klamidya bakteriyal bir enfeksiyondur ve cinsel ilişki yolu ile bulaşır. Klamidya sarı vajinal akıntının yanı sıra anal akıntı ve göz beyazında sarılaşma gibi nedenlere de yol açar. Bel soğukluğu da cinsel yolla bulaşan bir rahatsızlıktır. Bel soğukluğu sarı akıntının yanı sıra hastalarda ağız lezyonlarına, yanma hissine ve pelvik bölgesi ağrısına da neden olur. Bununla birlikte bu gibi belirtiler ile karşı karşıya kalındığında bir doktora gidilerek doğru teşhisin konuşması en etkili ve doğru yöntemdir. Birçok durumda kadınlar da bu rahatsızlıkların iyileştirilmesi için antibiyotik tedavisi gerekir. Diğer bazı durumlar için ise doğal tedavi yöntemleri işe yarayabilir.

  • İmplant işlemi öncesi ve sonrası…

    İmplant işlemi öncesi ve sonrası…

    İmplant yaptırmadan önce ve yaptırdıktan sonra bu noktalara dikkat etmelisiniz.
    Görevini yerine getiremeyen dişlerin ya da eksik dişlerin yerine, bu dişlerin fonksiyonlarını yerine getirmek üzere yapılan ve çene kemiğine yerleştirilen yapay diş kökü implant yaygınlaşan bir tedavi yöntemi oldu. Orijinal dişe en yakın tedavi yöntemi olmasından dolayı hastalar tarafından tercih edilen implant öncesi ve sonrasında dikkat edilmesi gereken önemli hususlar bulunuyor.

    İmplant İşlemi Öncesi Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Herhangi bir kronik rahatsızlığı ya da herhangi bir ilaca alerjisi bulunan (tansiyon, şeker, kalp hastalığı v.s) hastalarda tedavi öncesi tetkiklerin yapılması önem taşıyor. Mevcut kronik hastalığı bulunan kişilerin uzun süreli kullandığı ilaçlar ile ilgili mutlaka diş hekimini uyarması gerekiyor. İmplant tedavisi öncesi verilen ilaçların düzenli kullanımı da yapılan tedavinin kalıcı olmasını sağlıyor. İmplant öncesi pıhtılaşmayı geciktiren antikoagülan ilaçların (aspirin türü) diş hekiminin belirttiği süre içerisinde kullanılmaması gerekiyor. Yapılan tedavi öncesinde de sonrasından da ağız ve diş sağlığının önemini vurgulayan uzmanlar, dişlerin düzenli temizlenmesi konusuna önem gösterilmesi gerektiğini belirtiyor.

    İmplant İşlemi Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler

    İmplant tedavisinde öncesi kadar sonrasında da sürecin önemli olduğunu belirten uzmanlar,
    İmplant sonrasında sızıntı seklinde kanamalar olabileceğini, ilk 24 saat boyunca işlem yapılan bölgede herhangi bir çiğneme yapılmaması gerektiğini dile getiriyor. İmplanttan sonra uyuşukluk geçinceye kadar yiyecek ve içecek tüketilmemesi gerektiğini söyleyen İstanbul Aydın Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dentaydın Diş Hastanesi öğretim üyeleri, farkında olmadan uyuşuk bölgelerin ısırılarak yara oluşumuna zemin sağlanabileceğini belirtiyor. İmplant uygulaması sonucunda ağrı yaşandığında kan sulandırıcı(Asprin gibi) ilaçların tüketilmemesi gerektiğini, diş hekiminin uygun gördüğü ağrı kesicilerin kullanılması gerektiğini belirtiyorlar. 24 saat süreyle sigara içilmemesi ve alkollü içkilerden kaçınılması gerektiğini söyleyen uzmanlar, sigara ve alkolün çekim veya implant yapılan bölgede kanamayı arttırabileceğini vurguluyorlar.

    İmplant işlemini takiben 24 saat normal ağız bakımı uygulamalarına devam edilebileceğini, ılık tuzlu su, karbonatlı su veya ağız gargaralarından yararlanılabileceğini söyleyen uzmanlar, bu işlemler yara ortamını temizleyerek, iyileşmeyi hızlandıracağını, işlem sonrası ağız kokusunu azaltarak, mikrop birikimini engelleyeceğini belirtiyorlar.