Kategori: Sağlık

  • Meme silikonuyla ilgili yazılmış en samimi yazı

    Meme silikonuyla ilgili yazılmış en samimi yazı

    Meme büyütme,  burun estetiği nden sonra en çok talep gören estetik ameliyatların başında geliyor.

     Kimlere yapılır.

    Adı üstünde meme protezi, olmayan bir organın yerine koyulur. Memesi gerçekten küçük olanlara yapılır. Biraz daha büyük olsun, dekoltem daha güzel olsun diyenler bence bu işi biraz basite alıyorlar. %1-2 komplikasyon ihtimalini alacak kadar ciddi estetik sıkıntınız olmalı.

    Ağrır mı?

    Kas altı teknikte 2-3 gün kendi yemeğinizi kendiniz yiyemeyebilirsiniz. Kollarınızı kaldırdığınızda ağrıdan ağlayabilirsiniz. Subfasyal ve kas üstü tekniklerde, ağrı daha az olur ama 4-5 gün sanki üstümde birisi oturuyor şeklinde bir basınç hissedersiniz. 

    Değer mi?

    Gerçekten küçük göğüsleriniz varsa, kadınların ne kadar özgüvenlerinin eksik oluyor. Ameliyattan sonraki ilk gün, herkes pişman olur. Sonra iyi ki oldum dersiniz. Biraz daha büyük olsun diye ameliyat isteyenlere ben ŞIMARIK muamelesi yapıyorum, 5 dakika sonra sandalyemden kalkıp, sizin zaten harika göğüsleriniz var iltifatlarıyla misafirimizi yolcu ediyorum…

    Damla mı yuvarlak mı?

    Normal bir kadın memesi, ayakta damla, yatınca yuvarlak olur. Hatta yatınca yanlara yayılır. Memenin, bu değişken şeklini tam olarak yapan silikon yok ne yazık ki. Hastalarımın genelde ayakta nasıl görüneceğini, kıyafetlerden dekoltenin nasıl olacağını daha çok önemsiyorlar. Sizin ihtiyacınız önemli

    Damla döner diyorlar?

    Çok zor. Altında dokuya yapışan çıkıntıları var. Nadiren döner. Kas altı yapılacaksa silikonun şekli yuvarlak da olsa damla görünüyor.

    Kas altımı, kas üstümü iyi?

    Birisi diğerinden daha iyi değil. Kas altı silikonu daha iyi örtüyor kenarları belli olmuyor, dekolte daha iyi oluyor. Ama çok ağrılı ve kol hareketleri ile meme hareket edebiliyor. Kas üstünde ise silikon daha belli olabiliyor, ağrısı daha az, kol hareketleri ile meme oynamaz. Cevabı siz verin hangisi iyi ? Ama bir kaç önemli nokta. Profesyonel sporcu iseniz kas altı yapılmaz. Doku kalınlığınız çok iyiyse kas altına gerek yok. Çok zayıfsanız, kaburgalarınız bile sayılıyorsa, kas altı tek seçeneğiniz olabilir.

    Meme Silikonu doğal olur mu?

    Kesinlikle doğal olmaz. Bir kadın,18 yaşında değilse, göğüsler yatınca tüm formunu kaybeder. Silikonlar yatınca da dik duruyor. Bu iyimi kötümü yine siz karar verin. Silikonlu meme, normal bir memeden beklenmeyecek kadar formunu korur.

    Meme başı, meme altı, ? Hangi kesi daha iyi?

    Yine en iyisi şudur diye cevap yok. Silikon protez için bir yerden 4-5 cm bir kesik yapılıyor. Koltuk altı sizin için daha dekolte olabilir. Meme başı memenin en az görünen yeri ama uyuşukluk daha çok olur. Süt bezlerinden silikonun enfekte olma ihtimali daha fazladır. Meme altından ameliyat daha kolay, subfasyal teknik buradan mümkün, ayaktayken en az görünen iz bu iken yatınca en çok bu iz görünür. Cevabı siz verin…

    Op.Dr. Barış Çakır
    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
    bariscakir.com

    Dr. Barış Çakır Facebook 
    Dr. Barış Çakır Twitter

    İlgili Konuları ;
    – Burun estetiğinde doğal görünüm için Poligon Rinoplasti
    – Burun estetiğinde içten bantlama tekniği
    – Burun nefes problemleri
    – Burun estetiğinde kapalı teknik mi ? açık teknik mi ?

  • Burun Tıkanıklığı Nedenleri Ve Çözüm Yolları

    Burun Tıkanıklığı Nedenleri Ve Çözüm Yolları

    1. BURUN TIKANIKLIĞINA YOL AÇAN NEDENLER NELER?

    Burundan rahat nefes alma beynimizden kalbimize, saç telimizden ayak tırnağına kadar her organımız için hayati önem arzeden bir durumdur.Rahat nefes alamamak başağrılarına, sabah yorgun bitkin uyanmaya, gün içinde uyuklamaya meyil oluşturmaya, kronik yorgunluğa sebep olan bir durumdur.
    Her iki burun deliğinin gün içerisinde belli aralıklarla tıkanıp açılması normal kabul edilir. Fakat sürekli olan burun tıkanıklıkları, çözülmesi gereken sorunları bize işaret eder.
    Burnumuz geçirdiğimiz üst solunum yolu enfeksiyonları, kronik sigara kullanımı, kötü hava koşulları, yada kısa süreli allejik sorunlar nedeniyle tıkalı olabilir. Bu durumda çözüm daha çok burun açıcı spreyler, alerji ilaçları ve burna tuzlu bikarbonatlı su çekilmesi, denize girilmesi gibi basit yollarla çözülmeye çalışılır.
    Uzun süreli burun tıkanıklığı olanlarda sebepler genellikle basit kısa operasyonlarla çözülebilecek sorunları düşündürür. Burun kıkırdağı veya kemik eğriliği dediğimiz deviasyon burun tıkanıklığının en sık sebeplerinden birisidir. Burun eti büyümeleri, aynı şekilde kronik burun tıkanıklığı yapan benzer bir sorundur. Kronik sinüzit yıllardan beri olan burun tıkanıklığının bir sebebi olarak karşımıza çıkabilir. Uzun süreli allerjik durumlar kronik burun tıkanıklığının başka bir sebebi olabilir.
    Çocuklarda burun tıkanıklıklarının en sık sebepleri ise alerjik sorunlar ve genizeti varlığıdır. Çözüm ise allerji tedavisi ve genizeti operasyonları olabilir.

    2. TIKALI BİR BURUN NE ZAMAN SAĞLIĞIMIZI TEHDİT EDİYOR?

    Burun tıkanıklığının çok uzun yıllar devam ettiği durumlarda kalp ve akciğer problemlerinin arttığını görmekteyiz. Kronik üst solunum yolu tıkanıklıklarının horlamayı, uykuda nefes durmasını, tansiyon problemlerini, ritim bozukluklarını, astımı arttırıcı etkilerini, cinsel işlev bozuklukları ortaya çıkardığını biliyoruz.
    Burnu bütün organlarımızın sağlığı için bu kadar önemli kılan nokta, hücrelerimizin yaşayabilmesi için temel madde olan oksijeni, sağlıklı bir şekilde bünyemize ulaştıran organ olmasıdır.
    Burnun sürekli tıkalı olduğu durumlarda hayatımızın bir döneminde az önce bahsettiğimiz sorunlarlarla karşılaşabiliriz.
    Uzun süre tedavi edilemeyen burun tıkanıklıkları sağlığımızı tehdit etmektedir. Gerek ilaç tedavisi ile gerekse cerrahi olarak bu sorunu çözmek zorundayız.

    3. HASTALARIN EN BÜYÜK ŞİKAYETLERİ NELER?

    Burun tıkanıklığı, burundan yeterince nefes alamama, baş ağrısı, horlama ya da sabah yorgun bitkin uyanma, burun akıntısı, geniz akıntısı, gün içinde iş performansının düşmesi, kronik yorgunluk başlıca şikayetlerdir.

    4. HANGİ SAĞLIK SORUNLARINA YOL AÇABİLİYOR? (MADDE MADDE, CÜMLELER HALİNDE)

    Devamlı ağız solunumu yapmak zorunda kalındığı için sık tekrarlayan boğaz enfeksiyonları ve müzminleşmiş farenjit gelişebilir

    Horlama ve uyku bozuklukları gelişir.

    Uykuda nefes durması bunun sonucunda da tansiyon ve kalpe ritim bozukluğu gelişebilir.

    Akciğer ve Kalp problemlerini ağırlaştırır.

    Astım olanlarda sorunların arttığı görülür.

    Sabahları ağız kuruluğu gelişir.

    Cinsel fonksiyon bozuklukları olur.

    Psikolojik sorunlar gelişmesine yatkınlık olur.Bu hastalar özellikle sinirli olduklarından yakınırlar.

    Kronik depresyon hali gelişebilir.

    Ses kalitesi bozulur ve burundan konuşma gelişir.

    Çocuklarda geceleri altını ıslatma problemleri olabilir

    Kronik yorgunluk sendromu gelişebilir
    Migreni tetikleyerek kronik baş ağrısı sorunlarına yol açabilir

    5. RAHAT BİR NEFES İÇİN HANGİ YÖNTEMLERE BAŞVURULUYOR? (İLAÇ TEDAVİSİ, CERRAHİ VS.)

    Öncelikli olarak ilaç tedavisiyle kronik sinüzit, alerjik rinit, burun eti büyümesi sorunları giderilmeye ve burun tıkanıklığı ortadan kaldırılmaya çalışılır. Şayet düzelme olmuyorsa düşük doz lazer uygulanabilir. Bununla da düzelme olmuyorsa cerrahi tedavi uygulanır.

    6. AMELİYAT NE ZAMAN ŞART, NASIL KARAR VERİLİYOR? TIKANIKLIK İÇİN NASIL BİR OPERASYON UYGULANIYOR?

    Burun eti büyümesine bağlı burun tıkanıklığını 3-4 aylık ilaç tedavısıne rahmen çözemiyorsak, burun etlerını radyofrekans denılen yontemle küçültüp solunum yolunu açıyoruz. Kronik sinüzite bağlı tıkanıklıklarda 3 aylık aralıklı ilaç tedavisine cevap vermeyen vakalarda balonla sinüzit tedavisi veya endoskopik sinüz cerrahisini uygulayabılıyoruz.
    Burun deviasyonu dediğimiz kemik yada kıkırdak eğikliklerinde yada şekıl bozukluğuna bağlı burun tıkanıklığı olgularında ilaç tedavisi maalesef işe yaramıyor ve solunum yolunu açmak için endoskopik yada klasik yöntemlerle cerrahi olarak tedavi uygulayabiliyoruz.
    Burun deviasyon operasyonları önceden yapılanlara göre günümüzde oldukça değişmiştir. Eskiden bu operasyonlar lokal anestezi ile yapılırdı ve ağrılı ameliyatlar olarak bilinirdi. Ameliyat sırasında oldukça kaba aletler kullanılırdı. Ameliyat sonrası kullanılan tamponlar bez tamponlardı ve çıkarılırken ağrıya sebep olurdu. Hastalar ameliyattan sonra belki birkaç gün hastanede yatmak zorunda kalıyordu.
    Günümüzde yaptığımız operasyonlar ise genel anestezinin üstün konforundan faydalanılarak yapılan ağrısız operasyonlar halini almıştır.
    Artık bu operasyonlar endoskopi eşliğinde mikroaletler kullanılarak yapılan endoskopik septoplasti denilen şekle bürünmüştür ve bilgisayar ekranından takip edilerek, kameralar eşliğinde yapılan basit operasyonlar halini almıştır.
    Ameliyat sonrası aynı gün taburcu olan hastalar birkaç gün içerisinde işlerine devam edebilmektedirler.
    Teknolojinin sağladığı bu konfor ve ağrısız operasyon teknikleri belki hastalarımızdan daha çok biz hekimleri memnun etmektedir.

    Op.Dr.Muhammet DİLBER
    Nose Estetik “Estetik Burun Ameliyatları”
    www.noseestetik.com , www.muhammetdilber.com

    Op.Dr.Muhammet Dilber Facebook 
    Op.Dr.Muhammet Dilber twitter

    İlgili yazıları ;

    Karakter ve güzellik burnunuzun ucunda
    – Burun estetiği ile birlikte yapılan operasyonlar 
    – Burun şekli nefes almayı etkiler mi ?
    – Doğal burun estetiği
    – Burun operasyonu öncesi öneriler
    – Burun estetiği operasyonlarında doğru zaman ?

  • Kadınlar neden meme büyütme ameliyatı isterler?

    Kadınlar neden meme büyütme ameliyatı isterler?

     Kadınlar neden meme büyütme ameliyatı isterler?

    • Gelişme döneminde bir genç kızın genetik özelliklerin etkisi ile memeleri kendisini mutlu edecek boyutta gelişmemiş olabilir.
    • Memenin biri diğerinden belirgin şekilde küçük olabilir.
    • Genç yaşlarda meme büyüklüğünden mutlu iken ilerleyen yaşla beraber, kilo alıp vermeler, doğum ve emzirme dönemleri sonrasında memeler dolgunluğunu kaybetmiş ve içi boşalmış gibi durabilir.

    Bu durumlarda kişiye uygun seçilecek protezler ile memelerin büyütülmesi mümkündür.

    Memenin ne kadar büyütüleceğine nasıl karar verilir? 

             Her kadının güzel bulduğu meme boyutu birbirinden farklıdır. Hastalar ile konuşurken bir kadının büyük dediği bir meme için diğerinin çok küçük dediğini görebiliyoruz. Bu nedenle meme büyütmede protezin boyutu seçilirken hastanın estetik görüşü iyi değerlendirilmeli ve yapılacak meme muayenesinde hastaya konulabilecek protez hakkında hasta bilgilendirilmelidir. Hastanın anatomik yapısı itibariyle en doğal gözükebilecek protezin ne olduğu hastaya anlatılmalı, çeşitli boyutlardaki protezlerle nasıl görüneceği hakkında daha önce yapılan ameliyat fotoğrafları üzerinden hastaya bilgi verilmelidir. Yani meme büyütme ameliyatlarında protezin boyutu hasta ve doktor tarafından birlikte seçilmelidir. 

    Meme büyütme ameliyatlarında damla protez mi yoksa yuvarlak mı? 

    Meme büyütme ameliyatlarında kullanılan protezler şekillerine göre kabaca iki gruba ayrılabilir. Yuvarlak protezler ve damla şekilli (anatomik) protezler. Protez şekli seçilirken muayene esnasında plastik cerrahınız bireysel özelliklerinizi (mevcut meme dokusu, memede sarkıklık olup olmadığı, göğüs duvarı yapısı ve çapı) değerlendirir ve sizin memeniz için yuvarlak ya da damla protez seçeneklerinde nasıl bir görüntü oluşacağı hakkında sizi bilgilendirir. Vücut yapınıza uygun seçilmek kaydıyla her iki tip protezlede oldukça doğal sonuçlar elde etmek mümkündür. Bu seçimde de yine hastanın estetik görüşü, dekolte kısmının belirgin olmasını isteyip istememesi dikkate alınmalıdır.

     Meme büyütme ameliyatından sonra doğum?

    Meme büyütme ameliyatı olmuş bir kadın diğer kadınlar gibi hamile kalabilir ve çocuk doğurabilir. Bu süreçlerde protezin çıkarılması gibi bir şey gerekmez. Protezin bebeğinize hiçbir zararı yoktur.

    Op. Dr. Melike Erdim

    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı 

    www.melikeerdim.com

    www.botoksdolgumezo.com

    www.erdimsacekimi.com

    Op. Dr. Melike Erdim Facebook

    Op. Dr. Melike Erdim Twitter

    Anahtar kelimeler: meme estetiği, meme büyütme, göğüs büyütme, göğüs estetiği, meme büyütme ameliyatı, estetik, estetik cerrah

     

     

  • Nezle mi oldunuz alerji mi?

    Nezle mi oldunuz alerji mi?

    Bu aralar çok sık nezle olmaya başladıysanız, ateşiniz olmadığı halde boğazınız ağrıyorsa, özellikle sabahları yorgun kalkıyor, burnunuz sürekli kaşınıyor ve üst üste hapşırıyorsanız bahar alerjiniz başlamış olabilir

    İlkbaharla birlikte sıklıkla görülmeye başlayan bahar alerjilerini Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seyhan Alkan anlattı.
    lkbaharda en sık görülen hastalıklardan birinin bahar alerjisi olduğunu dile getiren Doç. Dr. Seyhan Alkan “Dünya nüfusunun yaklaşık %30-40’ını etkileyen alerjik hastalıkların zirve yaptığı dönemlerden biri ilkbahardır. Bitki örtüsünün polen yoluyla yenilendiği bu dönemde soluduğumuz havadaki alerjen miktarı çok artar. Mart ayı ile başlayan ağaç polenleri, Haziran ayıyla birlikte çimen polenleri dönemi ile devam eder.

    Sıklıkla düzelmeyen soğuk algınlığı, nezle, grip benzeri şikayetler oluşturur. Alerjik üst solunum yolu hastalıklarının teşhisinde önce kişinin şüphelenerek hekime başvurması çok önemlidir. Ateş olmadan boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, kuru öksürük, geniz akıntısı, halsizlik, yorgunluk, özellikle sabahları üst üste hapşırma, ses kalitesinde değişiklikler gibi üst solunum yoluna ait bulgular ortaya çıkıyorsa ve bu durum birkaç hafta aynı seyirde devam ediyorsa mutlaka alerjik hastalıkları akla getirmek ve bir hekime başvurmak gerekir.

    Allerji ve Bağışıklık Hastalıkları için tıklayın !

    Şikayetlerinizi net olarak ifade etmezseniz boğaz enfeksiyonu (farenjit), sinüzit, kulak enfeksiyonu, gırtlak enfeksiyonu (larenjit) şeklinde yanlış tedaviler alabilir; dolayısıyla hastalıklarınızın süresi uzayabilir. Kulak burun boğaz endoskopik (kameralı) muayenesi ile teşhis son derece kolaydır, ayrıca alerji testleri kandan ve deriden yapılabilir. Alerjik hastalıkları teşhis edilen hastalar antigribal, antibiyotik, ağrı kesici, öksürük şurubu gibi gereksiz ilaç kullanımından kurtulmuş olur. Teşhis ve tedavisi geciken hastalar ise orta kulak, sinüsler, boğaz ve gırtlak bölgesinin kronikleşen hastalıkları ile mücadele etmek zorunda kalabilirler. Üst solunum yolu alerjisi tedavi edilmeyen hastalarda alerjik astım hastalığı riski de belirgin olarak artar” açıklamasında bulundu.

  • Doğmamış Bebeğin Sağlık Testi

    Doğmamış Bebeğin Sağlık Testi

    Doğmamış Bebeğin Sağlık Testi

    Sağlıklı çocuk sahibi olabilmek için gebelik sürecinin en erken döneminde yapılacak Prenatal Tarama Testleri bebeğin gelişimi hakkında bilgi verir. Unutmamak gerekir ki her hamile kadın kromozomal bozukluğu olan bir bebek sahibi olma riski ile karşı karşıyadır. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr. Burçak Erzik konuyla ilgili bilgi verdi…

    Anne karnındaki bebeğin sağlık durumundaki riskleri tespit etmek üzere uygulanan bazı testler vardır. Bunlar tanı değil riski belirleyen testlerdir. Konuyla ilgili Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr. Burçak Erzik şu bilgileri verdi…

    1.Trimester Tarama Testi / İkili Test     

    Nt Ölçümü (Ense kalınlığı ölçümü)

    1. TMTT gebeliğin 11-14. haftaları arasında yapılan bebeğinizin sağlık durumu hakkında bilgi veren prenatal bir testtir.

    1. TMTT iki basamaktan oluşur;

    * kanda gebeliğe özgü 2 maddenin değerlerinin ölçülmesi (PAPP-A, free BhCG)

    * ultrasonografi ile ölçülen nukal translüsensi (bebek baş ve vücuduyla tam yan pozisyondayken ense arkasındaki serbest dokunun kalınlığı)

    Yaş, kan testleri ve ultrason bulguları bir araya getirilerek fetusta Down Sendromu (trizomi 21) veya Edward Sendromu (trizomi 18) olma olasılığı hesaplanır. Risk belirleyen bir tarama testidir, tanı testi değildir. Ense kalınlığındaki artış aynı zamanda yapısal kalp ve iskelet sistem bozukluklarına da işaret edebilir.

    Test sonucunda risk seviye düşük ise 1. TMTT %85 doğrulukla sağlıklı bir gebeliği işaret eder. Risk seviyesi yüksek ise tanı testleri olan koriyonik villüs örneklemesi veya amniyosentez uygulamasını düşünebilir.

    1. TM taraması rutin prenatal takibin önemli bir testidir. Yapılması herhangi bir risk içermez. Test öncesi anne adayının aç olmasına gerek yoktur. Ultrason muayenesi ve kan testi aynı gün içinde yapılır.

    1. TM Tarama Testi sonucu bebeğin Down Sendromu ve Edward Sendromu için taşıdığı riski belirler, örneğin 1/1000 gibi. Genel olarak risk 1/300 ve üzerinde ise test pozitif olarak kabul edilir ve tanı testi uygulaması gerekebilir.

    Test sonuçları değerlendirirken unutmamak gerekir ki, 1. TMTT bebeğin down sendromu veya edwards sendromu taşıma riskini belirler. Düşük risk bebekte bu sendromların olmadığını garantileyemeyeceği gibi yüksek riskte bebekte kesinlikle sendrom olduğunu göstermez.

    Amniyosentez gibi girişimsel tanı testlerinin uygulanmasını gerektirir. Girişimsel tanı testleri Down sendromu veya Edwards Sendromunun saptanmasının tek kesin yöntemidir.

     

    2. Trimester Tarama Testi    Üçlü Test / Dörtlü Test

    2. TMTT gebeliğin 16-20. haftaları arasında yapılan bebeğinizin sağlık durumu hakkında bilgi veren doğum öncesi bir testtir.

    2. TMTT gebenin kanında bulunan biyokimyasal ölçümlere dayanır;

    * Alfa-fetoprotein (AFP)  bebeğin karaciğeri tarafından üretilen bir proteindir.

    * Human Koriyonik Gonadotropin (HCG) plasenta tarafından üretilen bir hormondur.

    * Estriol (E3) plasenta ve bebeğin karaciğeri tarafından üretilen bir hormondur.

    * Inhibin A plasenta tarafından üretilen bir hormondur.

    Üçlü test AFP, HCG ve E3, dörtlü test ise bunlara inhibin A değerlendirmesinin eklenmesi ile yapılır.

    2. TM taraması doğum öncesi takibin önemli bir testidir. Ancak 1. TMTTnin daha yüksek oranda güvenilir olması ve daha erken haftada uygulanması nedeniyle günümüzde kullanılma oranı azalmıştır. Yapılması herhangi bir risk içermez. Test öncesi anne adayının aç olmasına gerek yoktur. Ultrason muayenesi ile fetusun gelişimsel haftası saptanır ve kan testi ile risk belirlenir.

    Test sonucunda risk seviyesi düşük ise 2. TMTT %75 doğrulukla sağlıklı bir gebeliği işaret eder. Risk seviyesi yüksek ise tanı testi olan amniyosentez uygulamasını düşünülebilir.

    2. TMTT bebekte hangi yapısal ve kromozomal bozuklukları taşıma riskini belirler?

    • Spina Bifida – bebeğin gelişmekte olan spinal kordunun (omuriliğinin) çevreleyen kemik (omurga) ve cilt dokusu tarafından tam olarak kapatılmaması sonucu oluşan ciddi bir doğum kusurudur.
    • Anensefali – beyin dokusunun yetersiz geliştiği ve kafatası bütünlüğünün korunmadığı durumdur, yaşamla bağdaşmaz.
    • Down Sendromu (trisomy 21) – zeka geriliği ve diğer tıbbi problemlerin eşlik ettiği genetik bir anomalidir.
    • Edwards Sendromu (trisomy 18) – ciddi zeka geriliğine yol açan genetik bir anomalidir, genellikle en fazla 1 yaşına kadar yaşayabilirler.

    2. TMTT sonucu, bebeğin Down Sendromu, Edwards Sendromu ve Nöral Tüp Defekti için taşıdığı riski belirler. Örneğin 1/1000 gibi. Genel olarak risk 1/250 – 1/300 ve üzerinde ise test pozitif olarak kabul edilir ve girişimsel tanı testi olan amniyosentez uygulaması düşünülebilir.

    Test sonuçları değerlendirilirken unutmamalıdır ki, 2. TMTT bebeğin gelişimsel veya kromozomal bozuklukları taşıma riskini belirler. Düşük risk bebekte bu sendromların olmadığını garantileyemeyeceği gibi yüksek riskte bebekte kesinlikle sendrom olduğunu göstermez. Girişimsel tanı testleri Down Sendromu veya Edwards Sendromu’nun saptanmasının tek kesin yöntemidir.

  • Hamilelik varisi

    Hamilelik varisi

    Hamilelik sürecinde kadın vücudu sürekli şekil değiştiriyor. Bu değişikliklerin bazıları geçici, bazıları kalıcı oluyor. Kalıcı değişikliklerin başını da varis çekiyor

    Alternatif tıp ve geleneksel tedavi yöntemlerinin kesin sonuç vermediğini, sadece vücutta kısa süreli rahatlama sağladığını kaydeden Dr. Emrullah Hayta, “Hekim kontrolünde yapılmayan bu gibi yöntemler, bilinçsiz uygulamalar sonucunda ciddi rahatsızlıklara neden olur hatta felç gibi ağır sonuçlar doğurabilir” diye konuştu.

    Hayta, kullanılan yöntemlerin, coğrafi koşullar, etnik köken, eğitim ve sosyo-ekonomik faktörler, dini inanışlar, yaşam şekilleri ve kültürlere göre farklılıklar gösterdiğini söyledi.

    “Romatizmal Hastalıklarda Alternatif Tıp ve Tamamlayıcı Tedavi Yöntemleri” konulu tez çalışması kapsamında bir grup arkadaşıyla yaptığı araştırmanın sonuçlarını paylaşan Hayta, araştırmaya katılan bin kişinin yüzde 50’den fazlasının bitkisel tedavi, dua ve masajı en az iki kez kullandığının belirlendiğini söyledi.

    ÖZELLİKLE HANGİ SEBEPLERDEN DOLAYI BU YÖNTEME BAŞVURULUYOR?
    Katılımcıların en fazla kas iskelet sistemiyle ilgili hastalıklar ve psikolojik sorunlarda alternatif tıp ve tamamlayıcı tedavi yöntemlerine başvurduğunu dile getiren Hayta, hem hastaneye gidip hem de bu yöntemlere başvuran kişilerin yüzde 25’inin bunu doktoruna hiç açıklamadığını aktardı.

    AĞRIYAN BÖLGEYE SÜLÜK YAPIŞTIRILIYOR
    Sivas’ta, kas iskelet sistemi ve romatizmal hastalıklarda vatandaşların tedavi amaçlı çeşitli yöntemleri kullandığını belirten Hayta, “Ağrıyan bölgeye ince ip bağlama veya kirli yün sarma, bal sürülmesi, bazı bitkilerin (ısırgan otu, mayıs çiçeği, arpa, limon kabuğu, madımak otu) ezilip ağrıyan yere sürülmesi veya kaynatılarak içilmesi, ağrılı ve şiş bölgeyi ovalama, sülük yapıştırılması, türbe ziyaretleri, bel fıtığında sırta alabalık sarılması sıkça kullanılan yöntemlerdir” diye konuştu.

    Hayta, ekonomik problemler, medya ve çevrenin etkisi, alternatif tıbbın iyi geleceği düşüncesi, tıbbi tedaviden korkma, ilaçların yan etkilerinden kaçınma gibi çeşitli nedenlerle insanların geleneksel tedavi yöntemlerine yöneldiğini söyledi.

    AA

  • Türkiye’nin ilk tüp bebeği

    Türkiye’nin ilk tüp bebeği

    Türkiye’nin ilk tüp bebek merkezi olan ve 1988’den beri faaliyet gösteren Ege Üniversitesi tüp bebek Merkezi’nde doğan ilk tüp bebek Ece Çokar 24 yaşına girdi.

    Türkiye’de ilk tüp bebek uygulamasını gerçekleştiren Prof. Dr. Erol Tavmergen, tüp bebek uygulamasıyla dünyaya gelen kız çocuğu Ece Çokar’ın 24 yaşına girdiğini söyledi.

    18 Nisan 1989’da Türkiye’nin ilk tüp bebeği olarak Ege Üniversitesi tüp bebek Merkezi’nde dünyaya gelen Ece’nin gayet sağlıklı ve başarılı şekilde hayatını sürdürdüğünü belirten Tavmergen, şöyle konuştu:

    “Amacımız ailelere çocuksuzluğu bir sorun olarak görmemelerini sağlamak, onlara yardımcı olmaktır. tüp bebek uygulamasıyla ilk olarak 18 Nisan 1989’da Ece dünyaya geldi. İkinci çocuklarımız da 2 Mayıs 1989’da ikiz olarak dünyaya geldi. O tarihler için oldukça yüksek gebelik başarısı elde etmiştik. O dönemde yüzde 15’lerde olması gereken gebelik başarısında biz ilk 7 haftamızda yüzde 22’lerde başarı elde ettik. Teknolojik gelişmeler ve bizim laboratuvar ortamında yaptığımız çalışmalar ile birlikte bu başarı oranı günümüzde yüzde 45-50’lere kadar çıktı. Bütün dünyada başarı oranı bu şekildedir. Geçmişte her sene tek tük birer tüp bebek merkez kuruluyordu. Şu an 130 tane tüp bebek merkezi faaliyetini sürdürmektedir.”

    Tüp bebek özel bölüm için tıklayın !

    ECE YAŞAMINI BAŞARILI ŞEKİLDE SÜRDÜRÜYOR

    Ece ile irtibatı kesmediklerini belirten Tavmergen, şunları söyledi: “Ece ile irtibatımız devam ediyor. Hayatındaki bütün gelişmeleri takip ediyoruz. Ece Londra’da hukuk fakültesini bitirdi. Şu an ülkemize geri döndü. Annesi gibi avukatlık yapmak üzere çalışmalarını sürdürüyor. Ayrıca, yurt dışı bağlantılı dergilerde yazılar yazıyor. Çok başarılı bir hanım oldu.”

    ERKEK KISIRLIĞINDA BÜYÜK AŞAMA KAYDEDİLDİ

    Erkek kısırlığında da çok büyük aşama kaydedildiğini söyleyen Tavmergen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Erkek kısırlığında da çok büyük aşama kaydedildi. Hayat boyu çocuk sahibi olamayacağını düşünen çiftler çocuk sahibi olmaya başladı. Herkese aynı tedaviden öte kişiye özel tedavi uyguluyoruz. tüp bebek uygulaması en son yapılması gereken tedavidir. Fakat bazı çiftlerde yumurta sayısı ve sperm sayısı çok az olabiliyor. Bu nedenle ilk yapılması gereken tedavi olabiliyor. gebe kalmayı birinci derece etkileyen faktör kadın yaşıdır.”

    Ege Üniversitesi, Ece Çokar , tüp bebek, erkek kısırlığı, Ege Üniversitesi Tüp Bebek Merkezi
    Ege Üniversitesi, Ece Çokar , tüp bebek, erkek kısırlığı, Ege Üniversitesi Tüp Bebek Merkezi

    İHA

  • Hamileler tatile ne zaman çıkmalı?

    Hamileler tatile ne zaman çıkmalı?

    Tatil planı yapılırken özellikle seçilen mekanlar hava sıcaklıkları ve nemin çok yoğun olmadığı, tam teşekküllü sağlık kuruluşlarına kolay ulaşılabilecek şekilde seçilmeli.

    Gebelikte tatil eğer uygun ortam ve koşullar sağlanırsa çok rahat geçebilir. Gebeler de fazla güneşin olmadığı saatlerde yüzebilirler. Deniz tercih etmeleri veya çok yoğun olmayan havuzları kullanmaları uygundur. Ayrıca yine sabah erken ve akşam saatlerinde çok yorucu olmayacak şekilde uzun yürüyüşler yapılabilir. Aletlerle yapılan su sporları gebeler için tehlikeli olacaktır.

    Tatilde beslenme için dikkat edilmesi gereken çok yoğun ve karbonhidrat ağırlıklı besinlerden uzak durulması gerekir. Hayvansal ve bitkisel proteinler ve sebze, meyva ağırlıklı beslenmeye dikkat edilmelidir. Açık büfe olan programlar seçilmesi çok uygun olmayabilir. Ayrıca sık sık ve az beslenmeli, günlük sıvı alımı 3-4 lt’ye kadar arttırılmalıdır.

    Güneşte uzun süre kalmak gebeler için sakıncalı. Sıvı kaybına ve sıcaklığın etkisine bağlı ani tansiyon düşmeleri anne ve bebek için riskli olabilir. Cilt gebelikte hormonların etkisiyle daha fazla leke oluşturmaya meyillidir. Bu sebeple direk güneş ışınlarına uzun süre maruz kalınmamalı, yüksek koruma faktörlü güneş koruyucular mutlaka kullanılmalı.

    Son olarak tatile çıkmadan ve tatil dönüşünde yapılması gereken gebelikle ilgili değerlendirme ve tetkiklerin de aksatılmaması gerekir.

    Gün gün Hamilelik takvimi için tıklayın !

  • Troid hastaları hamile kalabilir mi?

    Troid hastaları hamile kalabilir mi?

    Kadınlarda daha fazla görülen ve üreme sağlığını ciddi anlamda etkileyen Haşimato hastalığını İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Halil Kutlu Erol anlattı.

    Üreme çağında olan kadınlarda daha fazla görülen ve çocuk sahibi olmalarında önlerine bir engel olarak çıkan Haşimoto hastalığının 20-30 yaş aralığında ortaya çıktığına dikkat çeken Uzm. Dr. Erol “Özellikle kişi gebelik sürecindeyse tiroid hormonu ihtiyacı artar, metabolizma hızlanır ve sınırda olan tiroid fonksiyonları alarm vermeye başlar. Bu nedenle günümüzde kadın doğum uzmanlarının sağlıklı bir hamilelik süreci için yaptırdıkları testler arasında tiroid hormonu testleri de yer almaya başladı. Yapılan testler sonucunda ortaya çıkan tiroid hastalıklarının tedavisiyle kişi yaşadığı sorunlardan kurtulabiliyor.

    Bu hastalıkta bağışıklık sistemi tiroid bezini yabancı bir doku olarak tanımlayıp reddeder. Vücudun tiroid bezini reddi, doku nakillerinde olduğu gibi ani gelişen bir reaksiyon değildir. Çünkü vücut, tiroid bezinin bütün bileşenlerine karşı değildir. Bu hastalık, yıllarca düşük profille belirti vermeden ilerler. Belli bileşenlerine karşı bağışıklık sistemi bazı antikorlar oluşturarak o bileşenleri yavaş yavaş tahrip eder. ” diye konuştu

    BU BELİRTİLER VARSA
    • Adet düzensizliğiniz varsa,
    • Yediklerinize dikkat ettiğiniz halde kilo veremiyorsanız,
    • Kronik yorgunsanız,
    • Saçlarınızdaki dökülme giderek artıyorsa,
    • Son dönemlerde cildinizde döküntüler arttıysa,
    • Soğuğa karşı giderek daha tahammülsüz olduysanız,
    • Guatr oluştuysa bir an önce hekiminize başvurun.

  • Polikistik Over PKO

    Polikistik Over PKO

    Polikistik Over (PKO) defalarca belirtildiği gibi, belirtiler veren, yani sinsi olmayan bir durumdur. Öncelikle bu nedenle PKO, yani yarattığı belirtilerin kadına verdiği rahatsızlıklar (adet düzensizliği, tüylenme, gebe kalamama gibi) nedeniyle kadını çoğu durumda tedavi arayışına iten bir durumdur.

    Yine de günlük yaşamı olumsuz etkileyen bir belirti veya bulgu olmasa veya kadın PKO’nun kendisinde yarattığı değişikliklerden rahatsız olmasa dahi, vücutta yarattığı olumsuz metabolizma ortamı nedeniyle PKO, basit bir yumurtlama bozukluğu olmaktan çok, kısa veya uzun vadede ciddi sorunlar yaratabilen bir durumdur.

    Polikistik over tedavisinden sonuç alan var mı? Yorumları için tıklayın !

    PKO’nun kadın yaşamı üzerinde uzun vadede yaratabileceği muhtemel olumsuzluklar aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

    Diyabet (Şeker Hastalığı) Gelişme Riski

    PKO, ileri yaşlarda Tip II, yani insüline bağımlı olmayan (tedavide ağızdan alınan ilaçların kullanılabildiği) diyabet gelişme olasılığının arttığı bir durumdur. Özellikle kilolu olanlarda bu risk daha da yüksek olmakla beraber 40 yaşın üzerinde olan PKO’lu kadınların yaklaşık %40’ında diyabet gelişmektedir.

    Diyabet gelişiminin altında yatan temel neden muhtemelen PKO gelişimine de zemin hazırlamaktadır. Yani PKO kendi başına diyabet gelişimine neden olmamakta, ancak bazı kadınlarda PKO geliştiren temel mekanizma (insülin direnci), ileri yaşlarda diyabet gelişme riskini de artırmaktadır.

    PKO’nun bu özelliğinin bilinmesi PKO tanısı almış olan kadının belli aralıklarla insülin direnci ve diyabet açısından takip edilmesini ve diyabet tanısı konduğunda tedavinin erken başlamasını sağlamaktadır. Diyabet erken tanındığında ve etkili bir şekilde tedavi edildiğinde yaşam süresini kısaltan bir hastalık olma özelliğini büyük oranda kaybeder.

    Yapılan çalışmalara göre son zamanlarda gündemde olan Metformin ve diğer insülin duyarlılığını artırıcı ilaçlar etkili bir şekilde kullanıldıklarında, ileride diyabet gelişme riskini ertelemekte ve hatta ortadan kaldırmaktadırlar.

    PKO ve Gebelik Şekeri

    PKO’nun şeker hastalığıyla olan yakın ilgisinin bilinmesi PKO’su olan kadının gebeliğinin doktor tarafından ele alınmasında da bazı farklılıklar getirir. Gebelik, artan hormonların etkisiyle genel olarak zaten insülin direnci gelişme eğiliminin yüksek olduğu bir dönemdir ve duyarlı kişilerde gestasyonel diyabet (gebelik şekeri) durumunun gelişmesine neden olabilir.

    Gestasyonel diyabet gebeliğin belli dönemlerinde yapılan tarama testleriyle ortaya çıkarılabilen ve bebek ve anne adayı zarar görmeden kontrol altına alınabilen bir durumdur. PKO’lu anne adayları gestasyonel diyabet gelişimi açısından daha yüksek risk altında olduklarından gebelik döneminde çok daha sıkı takip altında tutulurlar.

    Kalp ve Damar Sorunları

    PKO, kanda androjen (erkeklik) hormonların yüksek olduğu bir durumdur ve bu denli yüksek seviyeler kan yağları (lipitler) üzerine olumsuz etkiler yaratırlar.

    Yine PKO, ileri yaşlarda hipertansiyon gelişme riskini artıran bir durumdur.

    PKO’lu kadınların kilolu olmaya eğilimli olmaları, şeker hastalığı geliştirmeye olan eğilimleri ve yukarıda bahsedilen iki olumsuz durum birleştiğinde ortaya artmış bir damarlarda sertleşme (ateroskleroz) riski çıkar. Bu da inme (felç), kalp krizi gibi ciddi damarsal sorunları beraberinde getirir.

    PKO’lu kadınların kendilerini kilo almadan korumaları, gerekli durumlarda kullanılan lipit düşürücü ilaçlar, kan şekerinin sıkı denetim altında tutulması, tansiyonun sürekli olarak denetlenmesi bu tür risklerin gerçekleşme olasılığını belirgin şekilde azaltır.

    PKO, insülin direnci mekanizması üzerinden genel olarak kan pıhtılaşmasının artma eğiliminde olduğu bir ortam oluşturur. Bu da damar tıkanıklığı gelişme riskini artıran bir durumdur. Özellikle insülin direnci olan ve kilolu olan kadınlarda, normalde PKO’da nispeten sık kullanılan ve östrojen içeriği yüksek doğum kontrol haplarından kaçınmak ve insülin direnci ve kilo sorununu düzeltici girişimlerde bulunmak bu riski belirgin olarak azaltır.

    Rahim Kanseri Gelişme Riski

    Rahim kanserinin (daha doğru deyimle rahim iç tabakası kanseri (endometrium kanseri) bilinen en önemli risk faktörleri arasında şişmanlık, şeker hastalığı, hipertansiyon ve çocuk doğurmamış olmak vardır. PKO bu sayılan tüm bu risk faktörlerinin nispeten sık görüldüğü bir durumdur.

    Rahim kanseri gelişimine zemin hazırlayan en önemli etken ise rahim iç tabakasının uzun süreli tek başına östrojen hormonu hakimiyetine maruz kalmış olmasıdır. Bu son durum yumurtlama olmaması nedeniyle progesteron hormonunun koruyucu etkilerinden maruz kalan PKO’lu kadınlarda oldukça ön plandadır.

    PKO’da yumurtlamanın düzenli olarak sağlanması veya eksik olan progesteron hormonunun ilaçlarla dışarıdan takviye edilmesi ve şişmanlık, şeker hastalığı ve hipertansiyon sorununun sıkı denetim altında tutulmasıyla PKO’lu kadınlarda rahim kanseri gelişme riskinin en aza indirilmesi tümüyle mümkündür.