Hastayı koruma adına yapılan hasta hakları düzenlemeleri, doktorları her geçen gün daha çok köşeye sıkıştırıyor. Hastasından korkan doktor mesleğini icra etmekte zorlanıyor, risk almaktan kaçıyor. En akıllı doktor, gününü kurtaran doktor olarak kabul ediliyor. Alınmayan riskler, hasta bakımının kalitesini düşürüyor. Sonuçta zarar gören yine hasta oluyor.
Sağlık sektörünün nabzını tutan ve kamu sağlığıyla ilgili gelişmeleri gündeme getiren Medipolitan Sağlık Grubu yayını SD (Sağlık Düşüncesi ve Tıp Dergisi) bu kez yine çok konuşulan bir konuyu mercek altına aldı: “Hasta Hakları”.
Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından Hasta Hakları Yönetmeliği ve Uygulama Yönergesi’nin yayınlanması ile birlikte hastanelerde Hasta Hakları Birimleri, ilk kez 2005 yılında faaliyete geçti. Bu tarihten itibaren hasta-hasta yakını şikayetlerinin hızla arttığı görülüyor. Söz konusu şikayetlerin artışında, bir taraftan Avrupa Birliği Uyum Yasaları diğer taraftan toplumsal gelişimin ve dönüşümün sonucu olarak insanların en temel haklarından olan yaşam ve sağlık hakkı konusunda farkındalıklarının artmasının rolü bulunuyor. 6 yıldan beri Türkiye’de uygulanmakta olan Hasta Hakları Yönetmeliği’ni SD her yönüyle yeni sayısında ele aldı.
İstanbul Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sabahattin Aydın SD’de uygulamayı değerlendirdi: “Ülkemizde her geçen gün birey kimliği ön plana çıkmakta, bireysel özgürlükler hatırlatılmakta, temel insan hakları talebi, demokrasi özlemi dile getirilmektedir. Vatandaşların devletten, toplumdan ve ilişki içinde oldukları hizmet sektöründen beklentileri de bu çerçevede olmaya devam edecektir. Dolayısıyla artık bugün yapılacak işi çeşitli engeller koyarak sonraya bırakma, sağlık talebinde bulunan kişinin mağduriyetinden dolayı ona yeterli değeri vermeme, gerektiğinde o mağduriyetini hiyerarşik bir ilişki gerekçesi haline getirme, yani üstten bakma, kaba davranma gibi davranış biçimleri gittikçe azalmak ve yok olmak zorundadır.”
Aydın, hastaların artık pasif hizmet alıcılar değil, bilgi ve talepkar tüketici konumunda olduğunu belirterek, şu değerlendirmeyi yaptı: “Hizmeti talep eden hasta hizmete katılımı da talep edecektir. Bu katılımcılık hastanın kendi bedenindeki tasarrufu ve riskleri kabullenmesini kolaylaştıracak, tedavisinde daha kolay sonuç alınmasına, sonuca uyum göstermesine de fayda sağlayacaktır.”
Avrupa’da şimdiden hasta haklarının takipçi olan organizasyonların gittikçe arttığını ve güçlendiğini belirten Aydın, “1999’da İngiltere’de, hastaların bekleme zamanını takip edebilen yegane hasta organizasyonu Sağlık Koleji iken, önümüzdeki yıllarda Avrupa mevzuatı çerçevesinde sağlık hizmeti sunanların, detaylı performanslarını ve her aşamada hastalarının karşılaştığı sorunları ilan etmek zorunda kalmaları, şaşırtıcı bir gelişme olmayacaktır” dedi.
“Hasta eğitim konusu olmaya zorlanamaz”
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi ise tıp eğitiminde hasta görmenin tıp eğitiminin vazgeçilmezi olduğunu belirterek, şu değerlendirmeyi yaptı: “Bezmialem Hastanesi, Zeynep Kamil gibi hastanelerin halka yardım görüşünü Cumhuriyet dönemi üniversite hastaneleri de benimsemişlerdi. Devlete minnet duyan hasta, eğitim konusu olma cefasına tahammül ediyordu. Son 20 yıldan beri devlet üniversiteleri hastanelerinde bu görüş zedelendiğinden hastaların onayı alınmadan eğitim konusu olmaya zorlanmaları hasta haklarını ihlal sayılır. Hastanın eğitimde gözlem konusu olması ise tıp eğitiminin vazgeçilmez şartıdır. Şu halde eğitim hastanelerinde yatırılan hastadan onay alınarak eğitime izin verdiği gün sayısı üzerinden ona verilecek eğitime yardım bedeli hesaplanmalı, ücretli yatıyorsa hastane faturasından düşülmeli, ücretsiz yatıyorsa da bu bedel kendisine ödenmelidir.”
“Yılda ortalama 1 milyon şikayet”
Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Ekrem Atbakan da Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi’nin (SABİM) hasta hakları konusundaki faaliyetlerini değerlendirdi. Alo 184 SABİM Çağrı Merkezi’ne yılda ortalama 1 milyon telefon geldiğini belirten Atbakan, “SABİM’i arayan vatandaşlar, sağlıkla ilgili her konuda talep şikayet, görüş ve önerilerini, varsa teşekkürlerini bildirmekte ve tüm çağrılar değerlendirilmektedir. Gelen çağrıların yüzde 95’i 24 saat içerisinde sonuçlandırılarak, vatandaşlara geri bildirim yapılmaktadır” dedi.
Atbakan, SABİM’in başvuruları işleyişinde klasik kamu yönetimi esaslarından uzak durulduğunu da dile getirdi.
“Babacı yaklaşım yerini özerkliğe bıraktı”
Etik yönden hasta haklarını inceleyen Doç. Dr. Hanzede Doğan da şu değerlendirmelerde bulundu: “ Tıbbi kararlar bilimsel açıdan hekime ait olsa bile, bu kararların uygulamaya geçirilmesinin, kişilerin yaşamları ve buna verdikleri anlam üzerine büyük yansımaları vardır. Bunun için karar mekanizmasının iki taraflı bir anlaşma zemini içinde gerçekleştirilmesi, etik açıdan sağlıklı kararlar için ön koşul gibi görülmektedir. 20. yüzyılın ortalarına kadar hakim olan paternalistik (babacı) yaklaşım, bu yüzden yerini bazı toplumlarda yeri geldiğinde özerkliğe ve özerkliğin uygulamalarda kullandığı “aydınlatılış onam” gibi yaklaşımlara bırakmaktadır.”
Kadınlar Kulübü Son Yorumlar