Aşkı fazla ciddiye mi alıyorsunuz?
Muhtemelen evet! Kadınlar; duygusal ilişkilerini erkeklerden farklı yaşıyorlar. Biriyle birlikte olmaya başladıklarında onu hayatlarının merkezi haline getirmeye meyilliler, ağzından çıkan her sözün arkasında yattığını düşündükleri yüzlerce farklı anlamı araştırıp, ilişkinin nereye gittiğini sorguluyorlar. Oysa bir kadınla bir erkeğin birlikte olmalarının tek nedeni, birlikte olmak istemeleri ve amaç özde mutlu olmak, iyi zaman geçirmek. İlişkiyi gereğinden fazla ciddiye almak, sürekli üzerine düşmek, kurcalamak, bir süre sonra kaçınılmaz olarak bir oyuncak gibi bozulmasına yol açar. Hayatı olduğu gibi kabul etmek hem bir erdem hem de yetişkinliğin işareti, siz de nerede müdahale edip nerede olayları akışına bırakmanız gerektiğini öğrenmek durumundasınız. Girdiğiniz her ilişkiye kendiniz için giriyorsunuz, çıktığınızda da yine kendinizle baş başa kalacaksınız. O yüzden bekâr ya da ‘in a relationship’, önce kendinize ait bir hayatınız olmalı. Aşkla gereğinden fazla uğraşmayın ve hayatınızın tek amacı her ne olursa olsun birine sahip olmak olmamalı.

 

Teknoloji bağımlısı mısınız? 
Facebook, online dating, chat… Günümüzde bilgisayar başında iletişim kurma imkânları saymakla bitmiyor. Ne güzel değil mi? Aslında pek o kadar da değil! Uzmanlar, gitgide beynimizin yazı aracılığıyla kurduğu mesafeye alıştığımızı ve yüz yüzeyken kendimizi yeterince iyi ifade edemez hale geldiğimizi söylüyorlar. Telefon mesajıyla kavga etmek, e-mail atarak ayrılmak, sevgilimizle facebook üzerinden haberleşmek bize iyi gelmiyor. Bütün bu teknoloji çılgınlığı, yavaş yavaş duygusal ilişkiye bakış açımızı ve mahremiyet anlayışımızı da değiştiriyor. Yıllardır birlikte olduğumuz erkek arkadaşımızla ayrıldığımızda bu kopuşun yasını tutmak yerine ilk iş facebook’taki ilişki durumumuzu değiştiriyoruz. Yani çok büyük bir acı çekerken (ya da çekmemiz gerekirken), nasıl oluyorsa bu değişikliği yapmayı akıl edebiliyoruz. Onunla fotoğraflarımızı silmeyi de… Sanki o daha düne kadar hayatımızda olmayan sitedeki sayfamız için yaşıyoruz, sanki hayatımızdaki her değişiklik ve yenilik, orada millete ilân etmek için… Oysa teknolojinin zamanımızı hortum gibi emmesine ve duygusal enerjimizi tüketmesine izin vermemeli, özel hayatımızın mahremiyetini korumalıyız.

 

Seksi duygusal yakınlıkla mı karıştırıyorsunuz?
2000 yılında 98 yaşında ölen ünlü aşk romanı yazarı Barbara Cartland’ın bir sözü var; “Erkeklerde seks bazen duygusal yakınlık doğurur, kadınlarda duygusal yakınlık ise bazen seksi doğurur.” Günümüzdeyse durum daha farklı. Artık kadınlar seksten önce mutlaka duygusal yakınlık istemiyorlar fakat eninde sonunda o yakınlığı özler duruma geliyorlar. Bu sıcaklığı karşı taraftan göremediklerinde de yine mutsuz oluyorlar. Eğer sizin de bu konuda kafanız karışıksa şunu düşünün. Cinselliği kendisi için doğru zamanda yaşamak bir yetişkinin en doğal hakkıdır ve hiç kimse sizi tutuculukla suçlayamaz, suçlasalar da umurunuzda olmamalı. Bu meseleyi ciddiye almak sizin en doğal hakkınız. Seks ilişkiyi ağırlaştırır, ten teması ona farklı bir anlam yükler ve bu yükün altına ancak kaldırabileceğinizi düşündüğünüz zaman girmelisiniz. Kaç yaşında olursanız olun, eğer yeni biriyle birlikte olmaya başladığınızda ilişkinin cinselliği yaşamak için henüz yeterince olgunlaşmadığını düşünüyorsanız kendinizi zorlamayın

 

Gözünüz imkânsızda mı?
İşte en sık görülen ve en tehlikeli eğilimlerimizden biri. Elimizi hangi erkeğe atsak sonu hüsranla bitiyor ve bütün arkadaşlarımız mutluluktan havalarda uçarken -tabii aslında bu da doğru değil, sadece biz öyle olduğunu sanıyoruz- felaket makinelerinin neden hep bize denk geldiğini düşünüp duruyoruz. Oysa bu bir tesadüf sayılmaz, çünkü o erkekleri biz seçip hayatımıza sokuyoruz. Felaket makinelerinin ortak noktası biziz. Burada sadece şartları uygun olmayan, örneğin evli erkeklerden söz etmiyoruz. Duygusal olarak mesafeli, kapalı, bencil, kendinden başka kimseyi sevmek için en ufak bir çaba göstermeyen erkekler de biz kadınları çok zorlarlar. Fakat aşkın imkânsızlıkla paralel gittiği düşüncesi içimize işlemiştir; zorlandıkça, sıkıntı çektikçe, bunalıma girdikçe ilişkinin değerinin arttığını düşünürüz. Burada bir kez daha görüyoruz ki, ilişkiyi yaşarken o ilişkiye neden girdiğimizi unutuyoruz. Hepimizin ilgi ve şefkat görmeye, beğenilmeye, değer verilmeye, mutlu edilmeye ihtiyacı var ve beraberliğimiz bu ihtiyaçlarımızı karşılamıyorsa, bize ne vermesini umuyoruz? Aşktan beklentilerinizi gerçekçi bir biçimde belirleyin ve seçimlerinizi bu beklentiler doğrultusunda yapın; çünkü onları karşılayamayacak bir erkekle asla mutlu olamazsınız.

 

hthayat.com