Kategori: İlişkiler

  • Evlilik problemlerinizi çözecek tatil planı

    Evlilik problemlerinizi çözecek tatil planı

    Her şeyi denemiş ve hiçbiri işe yaramıyormuş gibi görünse de evliliğinizi sürdürmek için standartlarınızı zorlamak zorunda olduğunuzu da unutmamalısınız. Kısa bir tatil, bir yandan problemleriniz ve çözümleri üzerine yoğunlaşmanızı sağlarken diğer yandan hoş atmosferin de tadını çıkarmanıza sebep olacak.

    İkinizin de gitmek için hevesli olduğu bir destinasyon seçin
    Bütçenize uyan ilginç yerlerin bir listesini yapın. Bu listeye pozitif duyguları uyandırmak için balayınız ya da ilk tatiliniz gibi eski romantik anılarınıza sahne olmuş yerleri de dahil edin. Uzlaşmanıza zemin olabilecek ve merakınızı uyandıran sıcak noktalar da olabilir. Maddi durumunuzun tatile çıkmanızı engellemesine izin vermeyin. Eğer çok uzaklaşamıyorsanız, daha yakın bir bölgeye de gidebilirsiniz, yeter ki kendinize birlikte biraz uzaklaşma şansı yaratın.

    Tatildeki “terapi” seansları için temel kurallar belirleyin
    İki tarafın da kaçamaması için tatil esnasında hangi sorunların masaya yatırılacağına karar verin. Anlamsız tartışmaları evde bırakmaya ve pozitif iletişim için çaba harcayacağınıza dair bir anlaşma yapın. Evlilik problemlerinizle birebir alakadar olmadığı sürece çocuklar ya da iş hakkında konuşmayı kendinize yasaklayın. Tatile ne amaçla çıktığınızı aklınızdan çıkartmayın.

    İlişkinize yeniden hayat katacak aktiviteler planlayın
    Evliliğinizle ilgili sorunlarınızı çözmek için çıktığınız tatil sadece bundan ibaret de olmamalı. Bazen yoğun iş hayatı ve ev hayatını bırakmak tek başına ilişkinin seyrini iyileştirebilir. Gittiğiniz yerdeki görülmesi gereken yerlerin bilgisini önceden edinmek, oradayken değişiklikler yapmanıza ve daha iyi vakit geçirmenize yardımcı olacaktır.

    Yeni hatıralar yaratmaya yoğunlaşın
    Bu tatili evliliğinizi yeniden inşa etmek ve geleceğinizi birlikte planlamak için bir şans olarak kabul edin. Eski anıları anmak işe yarayacağı gibi yenilerini yaratmak için uğraşmak amaca daha yönelik olacaktır. Bol bol fotoğraf çekmek ve kendinize hatıralık küçük hediyeler almak geçirdiğiniz bu güzel günleri unutmamanızı sağlayacak.
    Ekstra desteğe ihtiyacınız var ise bir ‘çiftler tatili’ düşünebilirsiniz. Bir diğer çift ile tatile çıkmak havadaki gerginliği yumuşatabilir. Grup aktivitelerini de garantiye alabileceğiniz böyle bir tatil, bir çift olarak takım ruhunu geri kazanmanızı sağlayabilir ki bu da zorluk ve problemlerin üzerine el ele ve daha güçlü yürümenize yarayacaktır.

    İpuçları:
    Tatilinizi, yıldönümünüz gibi önemli tarihlere yakın seçmeniz tüm olaya daha büyük anlam katabilir.

    Bu tatile ‘ikinci balayı’ gözüyle bakmak onu çok daha çekici ve romantik kılacaktır.

    Uyarı:
    Tatilin esas amacına uyup problemlerinizi çözmek gibi bir niyetiniz yoksa, en baştan katılmamanız daha doğru olacaktır.

  • Evlilik hazırlığında kavgalardan nasıl kaçınabilirsiniz?

    Evlilik hazırlığında kavgalardan nasıl kaçınabilirsiniz?

    evlilik yeni bir yaşam, mutluluk ve heyecan demek. Bu hazırlığı yapan çift ve tarafları, mutlu olma amacıyla adım attıkları yolda çoğu zaman tatsız olaylar yaşayabilmekte. evlilik ve düğün hazırlıkları çoğu çift için stresli bir dönem. Uzmanlar bu dönemdeki stresi yeni bir yaşama geçmenin doğal sonucu olarak yorumlarken, yaşanan çatışmaların, çiftin ilişkisinde ve aralarındaki duygusal bağda onarılması güç yaralara neden olabileceği uyarısında bulunuyor.

    Hem evlenecek çiftin hem de ailelerinin bu dönemde dikkatli olması, birbirinin sınırına saygı gösterip biz bilinciyle konulara yaklaşması gerektiğine vurgu yapan uzmanlar, tarafların ego savaşlarına girmekten kaçınmaları gerektiğini de hatırlatıyor. evlilik dönemine girildiği bu günlerde binlerce çifte evlilikheyecanı yaşanıyor. Her biri yeni bir hayat ve mutlu gelecek için adım atmaya hazırlanıyor. Ancak iyi niyetle çıkılan bu yol çoğu zaman her iki taraf için zorlu, geri dönülmez süreçlere gebe kalabiliyor. Onun için uzmanlar yolun başında tarafları uyarıyor. Üsküdar Üniversitesi Feneryolu Polikliniği’nden Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy sağlıklı bir evlilik ve hazırlık süreci için çok önemli bilgileri paylaşıyor.

    evlilik ve hazırlık döneminin stresli olması doğal mı?

    evlilik ve düğün hazırlıkları birçok çift için oldukça stresli bir dönem. Yeni bir yaşama geçmenin heyecanı bu dönemin doğal stresidir. Ama bununla kalmıyor, doğal olan bu stresin ötesinde ev kurma ve düğün gibi hazırlıklar sırasında bazı tatsızlıklar da sıklıkla yaşanıyor. Öyle ki bu dönemde evlenecek çiftin veya ailelerin arasında yaşanan gerginlik ve çatışmalar çiftin ilişkisinde ve aralarındaki duygusal bağda onarılması güç yaralar açarak evliliğin geleceğine gölge düşürebiliyor. Eşler arasında görüş farklılıkları neden yaşanır? İki kişi ne kadar anlaşırlarsa anlaşsınlar iki ayrı insan, üstelik farklı cinsten olmalarından ötürü ortak bir yaşam kurmaya çalışırken zevkler ve tercihlerde farklılıklar da ortaya çıkacaktır. Geleneksel bir toplum yapımız olduğu için evlilik bizim toplumumuzda sadece birbirini seven ve birlikte yaşama kararı alan iki insanın birlikteliği değil. Her iki tarafın aile ve akrabalarının da bu sürece dahil olmaları ile evlilik hazırlıkları karmaşık bir hal alabiliyor. Özellikle de görücü usulü yapılan, ailelerin ön planda olduğu evliliklerde adetler ve ailelerin kuralları daha ön plandadır.

    Hangi durumlar çatışmayı getirir?

    Evliliğe hazırlık süreci pek çok detayı barındırıyor ve kültürel alışkanlıklar, örf ve adetler bu detayları daha da ağırlaştırıyor: Evlenecek çift nerede oturacak, oturacakları ev hangisinin ailesine yakın olacak, evin eşyalarını kim seçecek, ev kimin zevkine göre döşenecek, eşyaların alınmasında hangi taraf neyi üstlenecek, birbirine ne gibi hediyeler ne takılar alınacak, adetlerde farklılık olduğunda hangisinin ritüelleri uygulanacak, düğüne taraflardan kaçar kişi çağrılacak, davetlilerin oturma düzenleri nasıl olacak, hazırlıklarla ilgili konularda kim hangi işi üstlenecek veya ön planda olacak, takılar kimin ailesinde emanette duracak vs… Pek çok şeyin planlanması ve üzerinde uzlaşılması ve hatta bunların birçoğunda birlikte, işbirliği içinde hareket etmek gerekir.

    Çatışma durumunda kriz yönetimi nasıl olmalı?

    Bu kadar detayın içinde farklı fikir ve tercihlerin olması ve çatışmalar yaşanması da kaçınılmazdır aslında. Çatışmaların büyük sorunlara yol açmaması için hem evlenecek çiftin hem de ailelerinin dikkatli olması, birbirinin sınırına saygı gösterip biz bilinciyle konulara yaklaşılması ve ego savaşlarına girmekten kaçınmak gerekir. Çatışmalara baktığımızda genel olarak; zevk, tercih ve adetlerdeki farklılıklardan ve/ya sorumluluk alma konularından çıkıyor. Bu çatışmaları ve karmaşayı en aza indirmek için çiftin mümkün olduğunca birlikte hareket etmesi ve sorumluluğu kendi üzerlerine alarak süreci bizzat kendilerinin yönetmesi gerekir. Ama her ikisi de henüz kendi ailelerinden ayrılmadığı ve belki de hazırlıklar konusunda onların maddi desteğine de gereksinim duyulduğu için ister istemez ailelerin isteklerine ve sınırlarına da uymak zorunda kalınır. Evlenecek çiftin bu gerçeği göz ardı etmeden birbirlerine yaklaşmaları ve iyi bir işbirliği, dayanışma içinde hareket etmeleri gerekir. Aileye göre davranmak gerektiğinde birbirini taraf olmak veya yalnız bırakmakla suçlamak yerine hoşgörü ile karşılamak çiftin arasında gereksiz gerilimlerin, kopuklukların yaşanmasını önler. Biz olmak ve ortak kararlar alabilmek için nasıl olsa daha önlerinde koca bir yaşam olduğunu kendilerine hatırlatmaları karşılaştıkları engellenmelere dayanma gücü verecektir. Ailelerin de duracakları noktayı iyi ayarlamaları gerekir ama işler her zaman böyle olmuyor, aileler bazen kendi özlemleri ve ideallerine kapılıp sınır ihlâli yapabiliyorlar. Her iki tarafın ailesi de; hazırlık sürecinin sorumluluğunu birincil olarak çifte bırakmalıdır ve sadece onların ihtiyacı olduğunda devreye girip gerektiği kadar yardım, destek vermeleri gerekir.

    İletişim dili ne olmalı?

    Zevk ve tercihlerden kaynaklanan farklılıklar ortaya çıktığında da kendi beklentilerini esnetebilmek önemli. Kendisi için ideal olanı, mükemmeli yerine getirmeye çalışırken diğer tarafın tercihini ya da koşullarını hiçe sayma yanlışına düşme ihtimali vardır, buna hem çift hem de aileleri dikkat etmelidir. Küçük detaylara fazla önem vermemek, mükemmeli değil uyumu ve huzuru korumaya çalışmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Sürecin iyi yönetilebilmesi için çiftin ve tarafların arasında açık bir iletişim olmalıdır. Beklentiler, tercihler ve koşullar, sınırlılıklar açık ve net olarak konuşulabilmelidir. İletişim doğru kurulamadığında doğal sayılabilecek küçük pürüzler büyük çatışmalar doğurabilir.

    Bu hazırlıklar sırasında yapılan veya yapılmayan şeylere yüklenen anlamlar önemlidir. Bir beklenti gerçekleşmediğinde bunu önemsenmenin, verilen değerin, sahiplenmenin göstergesi olarak ele alıp negatif anlam yüklemek gerginliğe yol açar. Bazen de karşıdan gelen farklı bir fikir veya öneri ilişkide kontrol ve dayatma gibi algılanabilmektedir. Olumsuzluklar yaşandığında veya bir şeyler istendiği gibi gitmediğinde reaksiyonel davranmak da, susup biriktirmek de doğru değildir. Negatif anlamlar yükleyip hemen tepkisel tavır geliştirmek sorun çözücü değil, tam tersine olayları büyütücü bir yaklaşımdır. Ancak bunun aksi olarak bazı şeylere bozulduğu halde bunları susup biriktirmek de bir o kadar hatalıdır. Zamanında konuşulup çözülecek problemler üstü kapatılıp ertelendiği zaman ilişkilere gerginlikle devam edilir ve daha büyük problemlere zemin oluşturur. İki taraf da olaylarda art niyet aramaz ve uzlaşmacı bir dialog oluşturup işbirliği ve dayanışma sağlayabilirse aslında stres değil, yeni bir oluşumun içinde olup katkı sağlamanın tatlı heyecanı yaşanacaktır. Bunun için de ilişkilerde iyi niyet kuralı ile hareket etmek, karşı tarafın bir eksiği veya hatası varsa bunun çözümü ve telâfisine yönelik sorumluluklar alabilmek evliliğin sağlam temeller üzerine başlamasını sağlayacaktır.

  • İyi Günde ve Kötü Günde Birlikte Olmak

    İyi Günde ve Kötü Günde Birlikte Olmak

    Sabır, sadakat, koşulsuz sevmek, samimiyet, tutku ve saygı olursa mutlu bir birliktelik ve sağlıklı bir seks hayatı olur.

    Sevgi, saygı, paylaşma ve hoşgörü ile yürütülen aile ve evlilik ilişkilerinde, düzenli beslenme, düzenli seks yapma, uyum gösterme yeteneği ve aile sıcaklığı insan ömrünü uzatan en önemli faktörlerin başında geliyor. Evli olmanın avantajları arasında sayılabilecek stresin paylaşılması, düzenli seks hayatı ve mutlu aile tablosu sonucu artan endorfin hormonunun ömrü uzattığı da bir gerçektir. Bu nedenle 40 yaşına evli girmek ömür uzatabilirken, bekârlık ve yalnızlık erken ölüm riskini artırabiliyor.

    DUYGUSAL PAYLAŞIMLAR STRESİ AZALTIYOR…

    Ömrü uzatabilmek için yalnızca bedensel sağlığa odaklanmak yetmez. Bunun yanında, duygusal ve zihinsel sağlığımıza da önem vermek gerekir. Duygusal ve fiziksel bağların en güçlü olduğu evlilik kurumu, yaşam kalitesi ve süresi üzerinde oldukça etkili bir faktördür. Diğer bir değişle, evli olmak ve evli olmamak yaşam kalitesini derinden etkilemektedir. Nikâh masasına oturulduğu zaman sorulan ve “İyi günde ve kötü günde…” cümlesiyle başlayan o klişeleşmiş söz yabana atılmamalıdır. Kucaklaşmak, öpüşmek, eşin omuzda gözyaşı dökmek, hayatın stresini paylaşmak, her şeye birlikte göğüs germek, baş sıkıştığında ya da hasta olunduğunuzda eşin yanında olduğunu ve dışarıdan gelindiğinde evde bekleyen bir eşin ya da çocukların varlığını bilmek ve aşk, insanoğlu için paha biçilmez bir servettir.

    YAŞAM KALİTENİZİ VE SÜRENİZİ UZATIN!

    Evliliğin bir diğer avantajı da düzenli hayattır. Kişi eve geldiğinde huzurlu bir ortam buluyorsa, düzenli bir cinsel yaşamı varsa ve her akşam yatağına yattığında sarılıp uyuyabileceği, her sabah uyandığında yanağına bir buse kondurabileceği bir eşi varsa, bu güzel anları uzun süre daha yaşayacağından emin olabilir. Çünkü düzenli aile ve seks hayatı sonucu vücudun salgıladığı endorfin hormonu (mutluluk hormonu) ömre ömür katar. Kalbin, dolayısıyla yaşam kalitesi ve süresinin en büyük düşmanı olan stres, uykusuzluk, yalnızlık, anksiyete ve depresyona karşı bağışıklık sistemini güçlendiren endorfin hormonunu artırmak varken, yaş kemale erdiğinde hala bekâr gezmek neden?

    BEKÂRLIK BAŞA BELA…

    Bekâr olmak, tatmin edilmemiş bütünleşme ihtiyacıyla kişinin kötümserleşmesine, bunalım ve sıkıntıya düşmesine, kronik yalnızlık yaşamasına, depresyon haline girmesine, sigara ve alkol kullanımını arttırmasına, düzensiz bir yaşam sürmesine ve kilolu olmasına yol açabiliyor. Tüm bu faktörler de teorik olarak yaşamı ve yaşam süresi olumsuz etkileyebiliyor.

  • Çocuktan sonra evlilik ilişkisi

    Çocuktan sonra evlilik ilişkisi

    Çiftin hayatına bir bebeğin girmesi tüm ilişki dinamiğini değiştiren çok önemli bir yeniliktir. Psikolog Gonca Şenözen bu yeniliğin, evlilik ilişkisini ‘bebekten önce’ ve ‘bebekten sonra’ diye iki döneme ayırdığını belirtiyor. Bebeğin gelmesi ile birlikte çift, hayatının neredeyse her alanında bir değişim yaşar; evdeki her türlü düzen (uyku, yemek, hobiler, eve girip çıkan kişiler), akrabalık ilişkileri, sosyal roller, beklentiler, hedefler, cinsel yaşam ve özellikle kadınlar için fiziksel görünüm temelden etkilenir.

    Bu yazıda iki tarafında hayatında olan değişimleri ve bu değişimleri en iyi şekilde yaşamak için neler yapılması gerektiğini bulacaksınız. Unutmayın, ikili ilişki (karı-koca) ne kadar sağlam temellere oturursa, üçlü ilişki de (anne-baba-çocuk) o kadar sağlıklı olur.

    Bir bebeğin, erkeğin dünyasında yarattığı değişimi anlayabilmek için bebeğin, öncelikle kadının dünyasında yarattıkları anlamak gerekir:

    Hamilelik ile birlikte kadının fiziksel görünümü değişir. Birçok kadın doğumdan hemen sonra eski formuna kavuşmadığı için dış görünüşü ile ilgili bir güven kaybı yaşayabilir.

    Bebek ile birlikte çiftin sorumluluk duygusu artar. Bebeğin beslenmesi anne tarafından sağlandığı için bebek anneye daha bağımlıdır ve bu da annenin üstlendiği iş yükünü çok daha fazla arttırır. Bu tip bir sorumluluk, kadının şimdiye kadar kendi hayatı ile ilgili almış olduğu tüm sorumluluklardan daha farklıdır ve kimi zaman anne bu sorumluluğun yarattığı “mükemmeliyetçilik-suçluluk” kısır döngüsüne kapılır. Anne, ne yaparsa yapsın bebeğin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamadığı kaygısını yaşar ve hep daha fazlasını ve daha iyisini yapmaya çalışır. Anneliğinin kusursuz olmasına çalışır ki, bebeğinin bir eksiği kalmasın. Fakat anne-bebek ilişkisinde kusursuzluk mümkün değildir ve sadece anneye ait bir fantezi olarak kalır. Bebeğinde sıkıntılar farkeden anne, kendi annelik becerileri ile ilgili şüpheye düşer ve yetersizlik, suçluluk duyguları yaşamaya başlar. Anne ne kadar mükemmel olmaya çalışırsa, o kadar suçluluk duyma eğilimine girecektir. Bu kısır döngü, annenin yüksek dozda kaygı yaşamasına ve bu kaygının uzun sürmesi halinde de depresif bir moda yaklaşmasına neden olur.

    Annenin iş yükü belirgin şekilde artar. Normalden daha az ya da kalitesiz uyur. Bakım önceliği bebeğe ait olduğu için kendi bakımını ihmal edebilir. Sonuçta kendini yorgun ve bakımsız hissedebilir.

    İlk aylarda kadın evde ve erkek iştedir. Bu durum geleneksel kadın-erkek rollerini ve iş bölümünü ortaya çıkartabilir. Eğer kadın aktif bir iş yaşamına alışkınsa bu tip bir rolde zorlanabilir ve kendi ile ilgili tanımlamalarda kafa karışıklığı yaşayabilir. Eğer bu dönem annenin beklediğinden uzun sürerse anne, eve ve annelik kimliğine hapsolmuş hissedebilir ve bu durumdan sıkıntı duymaya başlar.
    Bebeğin yoğun ihtiyaçlarından dolayı kadın, kendi kimliğini sadece annelik ile özdeşleştirme ve buna indirgeme yanılgısını yaşayabilir. Bu sebeple kendi kadınlık ihtiyaçlarını göz ardı edebilir.

    Bebek ile birlikte akrabalık ilişkileri daha sıklaşır. Evin içine dışarıdan müdahaleler artabilir. Doğum öncesinde eşlerin ailesi ile yaşanan sıkıntılar bu dönemde artabilir.

    Kadında yaşanan tüm bu değişimlerin erkek üzerinde direk etkisi vardır. Erkek de eşiyle birlikte:
    Uykusuzluk ve yorgunluk yaşar.
    Günlük sorumlulukları artar.
    Yaşama ait öncelikleri yeniden şekillenir
    Ebeveyn kimliği öne çıkar.
    Müdahaleci akrabalara maruz kalır.
    Kendine daha az bakan ve daha kaygılı bir eşle karşı karşıya kalabilir. (Bu durum eşinin, annelik deneyimini nasıl aldığına göre değişir)
    Eşinin cinsel ilgisinin azalması ile birlikte cinsel yaşamı daha az aktif hale gelir.
    Çocuğun gelişinin pozitif karşılandığı durumlarda, eşle ilişki daha derinleşir, köklenir; gelecek planları daha netleşir; birliktelik hissi perçinlenir.
    Hem baba, hem anne kendi ebeveynleri ile ilişkilerini tekrar ele alırlar.

    Eğer mükemmeliyetçi ve yoğun kaygısı olan bir anne söz konusu ise baba, bebek ile ilgilenirken eleştirilere maruz kalabilir ve bebeğe bakma becerisinde yetersizlik hissedebilir. Bu durumda baba kendini anne-bebek ikilisinin dışında tutacak ve soyutlayacaktır. Baba bunu yaptıkça anne, babanın ilgisizliğinden yakınır ve bu durum anne-baba arasındaki ilişkinin yıpranmasına kadar gidebilir. Bebeğin doğumundan sonra eşler arasındaki ilişkinin kalitesini belirleyen en önemli faktör, doğumdan önceki ilişkinin kalitesidir. Eğer kadın-erkek arasında açık, dürüst, destekleyen, yapıcı, hedeflerin net konduğu bir ilişki söz konusu ise eşler doğumla ortaya çıkan değişimleri daha rahat tolere edebilir ve anne-baba rollerine daha kolay adapte olabilirler. Bu hem evlilik ilişkisini hem de eşlerin ayrı ayrı çocukla ilişkisini olumlu yönde etkiler ve daha sağlıklı çocuklar yetişmesine yardımcı olur.

    Bebeğin gelişinin evlilik ilişkisini zedelememesi için bunları uygulayın:
    Bir bebeğin sadece anneye değil, aynı zamanda bir babaya da ihtiyacı vardır. O yüzden baba, anne kadar iyi ilgilenemiyorsa bile çocuğun onunla vakit geçirmesine fırsat vermek gerekir. Böylece hem anne biraz dinlenmiş olur hem de baba ile çocuğun ilişkisinin gelişmesi sağlanır.

    Bebek tüm vakti alsa da anne-babanın bebek dışındaki bir konudan da sohbet edebilmeleri çok önemlidir. Bu durum çiftin sadece anne-baba değil, karı-koca olduğunu da hatırlatan bir durumdur. Çiftin karı-kocalık ihtiyaçlarını besler. O yüzden gün içinde en azından 15-20 dakikayı böyle bir sohbete ayırmak ilişki için çok faydalı olacaktır.

    Anneler eski yaşam şekillerini bebekten sonra devam ettiremezler; ama minimum da olsa kendilerine vakit ayırabilecek fırsatlar yaratmaları hem kendilerini iyi hissetmelerine neden olur, hem de aile içi ilişkileri daha sağlıklı tutar. Mükemmel anne olma fantezisi yüzünden birçok anne bu noktayı gözden kaçırmakta ve böylece hem kendilerini, hem eşlerini ilgiden mahrum etmektedirler. Böylece evlilik ilişkisinin yıpranmasına sebebiyet vermektedirler.

    Karı-koca yaşadıkları değişimleri ve sıkıntıları mutlaka açık şekilde birbirleri ile paylaşmalı ve en çok hangi noktada desteğe ihtiyaç duyduklarını birbirine söylemelidir. İkili ilişki (karı-koca) ne kadar sağlam temellere oturursa, üçlü ilişki de (anne-baba-çocuk) o kadar sağlıklı olacaktır.

    Kadınlar doğumdan sonra kendilerini eskisi gibi çekici hissetmeyebilir ya da cinsellik için enerji bulmakta zorlanabilirler. Oysa cinsel hayatın, evlilik kurumunu besleyen önemli kaynaklardan biri olduğunu unutmamak gerekir. Anne kimliğine saplanıp, cinselliği ve cinsel kimliği unutmanın ne kadına ne de erkeğe yararı vardır.

    Anne olmak demek kendi ihtiyaçlarımızı inkar etmek demek değildir. İyi anne, kendine de iyi bakabilen kişidir. Kendimize iyi bakmanın içinde eşimizle ilişkimize özen göstermek, eş ve kadın kimliğimizi unutmamak yatar.

  • Sevgilinizle Boy Farkınız Ne Kadar?

    Sevgilinizle Boy Farkınız Ne Kadar?

    Eğer bir sevgiliniz veya eşiniz varsa toplumdaki tabular gereği erkeğin kadından daha uzun olması beklenir.

    700 kadın ve erkek arasında yapılan anket cinslerin bu konudaki tercihlerini gözler önüne seriyor.

    Kadınlara göre erkekler 20 santim daha uzun olmalı. Erkeklerin boy farkı tercihi ise bu kadar fazla değil. Kadınlardan 8 cm uzun olmanın yeterli olduğunu düşünüyorlar.

    Ankete göre ideal erkek boyu 188 cm kadın boyu ise 173 cm.

    İstatistiklere göre çiftlerin %92.5′inde erkekler kadınlardan uzun. %4‘ünde kadınlar daha uzunken %3.5‘inde çiftler aynı boyda.

  • İlişkileri Sarsan Kötü Alışkanlıklar

    İlişkileri Sarsan Kötü Alışkanlıklar

    Farkında olmadığımız alışkanlıklarımız ilişkilerimizi zedeliyor. İşte dikkat edilmesi gereken davranışlar… İşte bir ilişkiyi kötü yöne sürükleyecek alışkanlıklar

    Yüzleşme korkusu
    Bazen rahatsız olduğumuz şeyleri dile getirmek yerine susmayı, karşı taraf tarafından sıkıntımızı dile getirmeden anlaşılmayı bekleriz. Bu yüzleşme korkusu aslında ilişkinin daha kötüye gideceği korkusundan oluşur. Halbuki gereksiz alınganlıklar iletişim kopukluğuna ve ilişkinin sonlanmasına neden olabilir. Tavsiyemiz, ilişkiniz sarpa sarmadan yüzleşin!

    Mutlu-mükemmel ilişki baskısı
    Bazen ilişkimizde olmasını istediğimiz ama olmayan şeyler için mutsuz olur tartışırız. Her ilişkinin ruhu farklıdır. Bir başka ilişkiye benzemek zorunda değildir. Tavsiyemiz, ilişkinizi olması gerektiğine takılmadan yaşayın, kendiniz olun.

    Tartışmak için doğru zamanı seçin

    Bazen çiftlerden birisi, bir konuya takılıp kalır ve o konuyu karşısındaki çözüme ulaştırmak istemediği halde uzatır. Oysa bu ilişkide bıkkınlığa yol açar. Tavsiyemiz, eleştirilerinizi yumuşatın ve doğru zamanı bekleyin.

    Sevgilinizi küçümsemeyin
    Kadın ya da erkek bazen eşine çok iyi yaptığı ya da kolaylıkla başa çıkabileceği işleri nasıl yapması gerektiğini anlatır. Ona çocuk gibi davranır. Oysa bu ilişkiyi zehirleyen olaylardan birisidir. Karşı tarafın ya sinirlenmesini ya da gerçekten tüm sorumlulukları üstünden atmasını sağlar. Tavsiyemiz, onu rencide etmeden yönlendirin.

    Kendinize özen gösterin
    Özellikle ilişkinin ya da evliliğin ileri safhalarında, bazen bir taraf dış görünüşüne özen göstermeyi bırakır. Tavsiyemiz, her zaman bakımlı ve özenli olun.

    Kendinize özen gösterin: Özellikle ilişkinin ya da evliliğin ileri safhalarında, bazen bir taraf dış görünüşüne özen göstermeyi bırakır. Tavsiyemiz, her zaman bakımlı ve özenli olun.

    Hatalıyken özür dileyin
    Hatalıyken özür dilememek bir ilişkide en çok rastlanan kötü alışkanlıklar arasındadır. İlişkide güveni zedeler. Karşı tarafı yıpratır. Tavsiyemiz, fazla geç kalmadan özür dileyin.

    Onu dinleyin
    Karşısındakini dinlememek, sözlerine değer vermemek, hep kendi sözünü geçirmeye çalışmak ya da haklı olduğunu tekrarlamak, karşınızdakini aşağılamak anlamına gelir. Tavsiyemiz, ilişkiyi bir monolog gibi yaşamayın, ona da söz hakkı verin.

    Bağımsız davranmayın
    Çiftlerden biri sadece kendi zevklerine hitap eden aktiviteler yapma konusunda ısrarlı olursa, o ilişkinin zinciri bir gün elbet kopacaktır. Tavsiyemiz, ortak zevkleri keşfedin ve bu aktivitelere ağırlık verin.

  • Erkekler Ve Kadınlar Neden Tartışır?

    Erkekler Ve Kadınlar Neden Tartışır?

    Hayalinizdeki insanı bulup hayatı paylaşmaya başladığınızda bambaşka bir dünyaya adım atarsınız. Daha mutlu, sağlıklı bir insan olur, ilişkinin sayısız güzelliklerini tadarsınız. Bir süre sonra belli konularda tartışmalar başlayınca iki tarafında tadı kaçar. Ancak, konular genelde bellidir ve göreceksiniz aslında tartışmaya değmeyecek kadar da önemsizdir.

    İşte erkekler ve kadınların en çok tartıştıkları konular:

    Para meseleleri: Günümüzün olmazsa olmazı para, zaman zaman ilişkiyi sıkıntıya sokabiliyor. Bu konuda anlaşma sağlamak kimilerini zorlasa da diyalogla çözüm üretmek elbette mümkün.

    Boş zamanlar: Bu konuda hiç tartışılır mı demeyin. Çiftlerin en çok tartıştığı konu, günlük işler bittikten sonra ne yapılacağıdır. Biri evde dinlenip maç izlemek isterken diğeri dışarı çıkıp deniz kenarında bir kahve içmek ister. Bunun çözümü de bazen beraber, bazen ayrı ayrı geçirilen zamanlar olduğunu kabul edip boşlukları ona göre değerlendirmektir.

    Kıskançlık: İki tarafın zaman zaman kapıldığı bu duygu tartışmaların çoğuna sebep olur. İçinizden gelen bu duyguyu kontrol etmek zor olsa da konuşarak ve yersiz tepkileri dizginleyerek bunun önüne geçebilirsiniz.

    İş bölümü: Anlatmaya gerek yok, hepimiz biliyoruz. Söz konusu ev işleri olunca tüm yükün sizde olduğunu düşünüyorsanız, sakin ve mantıklı bir konuşma yaparak yardım isteyebilirsiniz. Tartışma ise sorununuzu çözmeyecektir. Aksine sinirleriniz daha çok bozulur.

    Din : İlişki ciddileşmeden bu konuyu konuşmakta fayda var. Böylece ileride tahmin etmeyeceğiniz sorunlarla karşılaşmazsınız.
    Politika: Politika öyle birşeydir ki aynı görüşe sahipken bile tartışabilirsiniz. Burada önemli olan karşınızdakini dinleyip fikrine saygı duymaktır. Size de aynısı yapıldığında büyük tartışmalara girmeden seviyeli ve ufkunuzu genişletici bir aktiviteye dönüşebilir. Ancak, birbirinizin farklı görüşlerine tahammül edemiyorsanız, biraz daha büyük bir sorununuz var demektir.

    Ev hayvanları: Ciddi anlaşmazlıklara sebep olabilen ev hayvanları söz konusu olduğunda, sahibini tercih yapmaya zorlamak işi iyice yokuşa sürer. Ancak çareler tükenmez, konuşarak ortak bir noktada anlaşılabilir.

    Stres: Hiç tartışmanın ortasında durup başlangıç noktasını hatırlayamadığınız zamanlar oldu mu? Yoğun bir günün sonunda normalde etkilenmeyeceğiniz şeylerin sizi sinirlendirdiğini, tahmmülünüzün düştüğünü farkedersiniz. Böyle anlarda çıkan tartışmaların elle tutulur bir sebebi olmasa da kontrolü de zordur, engelleyemezsiniz. Eğer sebepsiz yere tartıştığınızı farkedip tatlıya bağlarsanız size faydası bile olabilir. Biraz sinir atmış olursunuz.

  • İdeal ilişki

    İdeal ilişki

    İdeal ilişkiyi hedefleyin, mükemmeli değil!
    Evet, ideal ilişki diyoruz ama bundan mükemmel ilişkiyi kast etmiyoruz. Zira mükemmel ilişki ya da mükemmel eş diye bir şey yoktur. En mükemmelini beklerseniz, daima beklersiniz. Her konuda sizinle hemfikir olan, sizinle tıpa tıp aynı karakterde, her an sizi mutlu edebilecek biriyle karşılaşmayı beklemek yerine, sizi en fazla tatmin eden ilişkiyi yakalamayı deneyin.

    Ortak bir hobiniz olsun
    Ortak ilgi alanınız olmadığından yakınmayı bırakın, yeni bir ortak ilgi alanı yaratın. Balığa çıkmak, tenise başlamak, müzik kursuna gitmek gibi ikinizin zevk alacağı bir ortak alan bulmaya çalışın. Ortak ilgi alanı, eşler arasında pozitif iletişim, daha çok diyalog ve eğlence imkanı sağlar.

    Açık ve dürüst olun
    Yüzde yüz dürüstlüğe dayanan bir ilişki kurun. Şüphe, bir ilişkiyi başlamadan bitiren ya da başladıysa bile hiçbir zaman sağlıklı yürümesini sağlamayan bir mikrop gibidir. Partnerinizin, kuşkulandığınız tutumları varsa, gizli dolaplar çevirmek yerine bu kuşkuyla hem siz yüzleşin hem de partnerinizi yüzleştirin. Açık olmak, her zaman size puan kazandırır.

    Her anın tadını çıkarın
    Birlikte geçirdiğiniz zamanın süresi değil kalitesidir önemli olan. “Neden daha uzun yanımda kalmıyorsun?” diye şikayet etmekten vazgeçin, birlikte olduğunuz anları dolu dolu ve birbirinizden zevk alarak geçirin.

    Geçmişi bir kenara bırakın, geleceğe bakın
    İlişki, geçmişe değil, geleceğe doğru yapılandırılır. Geçmişte yaşadığınız tatsız anlar varsa, her tartışmada gündeme getirmek, durup dururken geçmişi deşmek yerine birlikte kuracağınız geleceğin planlarını yapmaya çalışın, hayallerinizi paylaşın.

    İlişkinizi başkalarınkiyle kıyaslamayın
    İlişkinizi başkalarınınkiyle kıyaslamak, onu daha iyi bir yere getirmez. Her ilişki kendine has özellikler taşır, çünkü ilişkinin tarafları da başkalarından farklıdır. Partnerinize başka ilişkileri örnek göstererek, sizin ilişkinizdeki eksiklikleri ortaya koymaya çalışmak yerine, ilişkinizi kendi içinde yükseltmeye çalışın.

    Açık konuşun, paylaşın
    Kimse kimsenin aklından geçenleri okuyamaz. Canınızı sıkan bir şey olduğunda ya da partnerinizin yaptığı bir şeye sinirlendiğinizde, onun kendiliğinden sizi anlamasını beklemeyin. Derdinizi açıkça dile getirin. Ancak ses tonunuza dikkat edin, tartışma tonuna dönüşmesin. Zira yüksek perdeden dile getirdiğiniz her sorun, partnerinizin zihninde ‘dırdır’ olarak algılanabilir.

    Sevdiğinizle önce arkadaş olun
    İster karı-koca olun, ister sevgili, ilişkinizin temelini sağlam bir arkadaşlığa dayandırın. İyi birer arkadaş ve sırdaş gibi her şeyi konuşabilmeniz, birlikte iyi zaman geçirmeniz, uzun vadeli bir ilişki yaşamanızı sağlar.

    Kendinizi ve sevgilinizi dinleyin, başkalarını değil
    Etraftan gelen sesleri kendi iç sesiniz ve partnerinizin sesi kadar dikkate almayın. Hiç kimse sizin ilişkinizi sizden daha iyi tanıyamaz. Şu da bir gerçek ki, insanlar başkalarının ilişkileri konusunda kendi ilişkilerine göre daha olumsuz düşünür, daha kolay olumsuz yorum yapabilirler

    İşinizi eve taşımayın
    İşi işte bırakın ve sorunlarınızı eve taşımayın. Kafanızın sürekli iş meseleleriyle meşgul olması, partnerinize sürekli iş sorunlarından bahsetmeniz, onun açısından sıkıcı olacak, belki tartışmalara yol açacaktır.

  • Evlilikte ideal yaş farkı ne kadar olmalı?

    Evlilikte ideal yaş farkı ne kadar olmalı?

    İngiltere’deki bir araştırmaya göre erkeğin kadından 52 ay büyük olması evlilikte en ideali.

    Türk uzmanlar, yaş aralığını 5 ila 10 arasında veriyor

    Kadın ve erkek için en ideal yaş farkı bilimsel olarak belirlendi. Araştırmacılar, erkeklerin kadınlardan 4 yıl 4 aylık yaş farkı ile büyük olmasının bağı güçlendirdiğini kanıtladı. İngiltere’de erkek ve kadın arasındaki ideal yaş aralığını bulmak için 2000 kadına anket uygulandı. Araştırma sonunda iyi bir evliliği sürdürebilmek için ideal yaş aralığının 52 aya denk geldiği belirlendi. Ayrıca ankete katılan kadınların sadece yüzde 1′i, eşinin kendinden küçük olmasını istediğini belirtti. Verilere göre kadının erkekten büyük olması evlilikte ciddi sorunlar yaşanmasına yol açabiliyor.

    EN FAZLA 6 AMA 10 DA OLABİLİR

    Dr. Meliha Karayay (Hattat Hastanesi Psikolog): Kadının büyük olması iyi olmaz. 5-6 yaş aralık idealdir. Evliliğin devamlılığına baktığımız zaman kadınların erkeklerin olgun olmasını istediklerini biliyorum. Kadınların kendini ifade etmesi de erkeklere göre bir adım daha önde. Bence erkek en fazla 6 yaş büyük olmalı. Kendinden büyük bir erkeğe hayranlık duyan bir kadın için ise bu fark en fazla 10 olabilir. Eğitimi ne olursa olsun, erkekler zaman zaman ifade güçlüğü yaşıyorlar.

    ERKEK BÜYÜK OLMALIDIR

    Dr. Cem Keçe (CİSED Genel Başkanı): Yaş olarak erkeğin büyük olması, iki taraf için de tercih edilen durumdur. Kadın, erkeğin güçlü, karizmatik, olgun, sahiplenici olmasını ister. Bunun için erkeğin daha büyük olması gerekir. Bu nedenle 5 yıl en ideal olarak gördüğümüz yaş aralığıdır. Minimum fark ise 4 yaş olmalıdır. En ideali ise 5 – 10 yaş arasıdır. Çünkü bunları genç ve tecrübesiz bir erkeğin vermesi düşük bir ihtimaldir.

    İdeal yaş 25 ve üzeri
    Kadınların daha erken olgunlaşmasından dolayı evlenmek için ideal yaşı, 25 ve üzeri olarak tarif edebiliriz. Günümüzde üniversite eğitimi, ardından iş hayatında daha fazla yer almaya başlayan kadınların çalışmaya atılmaları, hayatlarını bir düzene oturtmaları ile bu yaş 30’lara yaklaştı.

    Bilinen bir gerçek var ki, o da evliliğin sadece iki insanın aynı evde oturmak için evlenmedikleri. Elbette evlilik hayatının nihai hedefi çocuk sahibi olmak. Dolayısıyla kadınlar için evlenme yaşı ne kadar yukarı çıkarsa, doğurganlık oranı da o ölçüde azalıyor. Özellikle 33 yaşından sonra yumurtaların kalitesi iyiden iyiye düşmeye başlıyor. Üstelik yaş ilerledikçe tüp bebek yöntemiyle bile çocuk sahibi olma şansı da azalıyor. Bu yüzden de kadınlar 30’lu yaşların ortalarına kadar evlenmiş olmayı tercih ediyor artık.

    Geç evlilikler endişelendiriyor
    30’lu yaşların sonlarına doğru yapılan evlilikler de var. Ama, o yaşa kadar yalnız yaşayan kişiler, tek başına bir hayata alıştıklarından, bir arada yaşamak konusunda sıkıntı hissedebiliyorlar. Özellikle aileden farklı, yalnız hayat sürdüren kadın ve erkekler, alıştıkları düzenin bozulması endişesi taşımaya başlıyorlar. Buna belki bencillik duygusu da eşlik ediyor. Eşyalarını ve o zamana kadar paylaşmadıkları pek çok şeylerini eşleriyle ortak kullanıma açmaları, o çok alıştıkları özgürlük duygusunu yitirdikleri hissi verebiliyor.

    Evlilik yaşı yükseliyor
    Çok erken yaşlarda yapılan evlilikler de sağlıksız ilişkilerin yaşanmasına yol açabiliyor. Ergenlik ateşi henüz sönmediğinden ve yeterince doygunluk verecek kadar flört evresi yaşanmadığından, evlilikte duygular çabuk tüketilebiliyor. Oysa flört dönemini doyasıya yaşamak, acele etmeden evlilik yolunda ilerlemek ve hayatın olgunluk evresinde evliliğe adım atmak, duyguların sindirilerek yaşanmasına, daha oturmuş bir ilişki oluşturulmasına olanak sağlıyor.

  • Mutlu Evliliğin Sırları

    Mutlu Evliliğin Sırları

    El ele tutuşmanın faydaları !

    Siz de eşinizle önerilerimize kulak verebilir, mutluluk için aslında minik adımların yeterli olabildiğini görebilirsiniz.

    1. Tebessüm edin
    Evliliklerde en çok yaşanan sıkıntıların başında eşlerin birbirlerine karşı asık suratlı ve somurtkan bir tavır sergilemeleridir. Asık bir surat, baskılanmış öfke ve sıkıntıların su yüzüne çıkmasına yardımcı olur. Asık bir surat negatif enerji yayar. Evinizi soğuk bir ortama çevirir. Halbuki güleryüz ve tebessüm, muhabbetin kaynağıdır. Muhabbet, bizi mutlu edecek yegâne ilaçtır. Eşinize karşı tebessüm göstermek zor olmasa gerek?

    2. Eşinizin ellerinden tutun
    El ele tutuşmanın stresi azalttığını biliyor muydunuz? ABD’de evli çiftler üzerinde yapılan bir araştırmada eşlerin birbirlerinin ellerini tutmasının sinirlerin fark edilir bir şekilde gevşemesine sebep olduğu görülmüş. Siz de eşinizin elini tutun. Duygularınızın daha rahat ortaya çıktığını göreceksiniz.

    3. Sevdiğinizi sözle ifade edin
    Sevgiyi ifade etmek kadınlara oranla erkekler için çok daha zordur. Erkekler sevdiklerini söylemezler. Hanımlar da genelde bundan şikayet eder. Müslümanlara söylememiz gereken sözleri eşimizden niye esirgeyelim ki? Sevdiğinizi söylemek erkeklere bir şey kaybettirmez?

    4. Birlikte dua edin
    Eşinizle oturun ve ellerinizi açın, birbiriniz için sesli dua edin. İçinizden geldiği gibi sözcükleri sıralayın. Dua etmek istediğinizden emin değil misiniz? O zaman bunun yerine sahip olduğunuz nimetleri saymayı deneyin. Her gün başınıza gelen üç iyi (büyük ya da küçük) şeyi yazın ve bu iyi şey neden gerçekleşti diye sorun. Araştırmalar bunu yapanların üç ay sonra ciddi derecede daha mutlu hale geldiklerini gösteriyor. 30 yıl boyunca duanın gücünü araştıran Harvard?lı bilim adamı Dr. Herbert Benson, bütün dua etme biçimlerinin stresi yatıştırdığını, bedeni sakinleştirdiğini ve şifalı bir gevşeme tepkisi uyandırdığını söylüyor. (Ömrünüzü Uzatın, Sally Brown Optimist)

    5. Eve gelir gelmez pijamalarınızı giymeyin
    İnsanlar, işe ya da bir gezmeye giderken güzel giyiniyor ve süsleniyor. Ama eve gelince hemen rahatlamayı düşünüyor, pijamalarını giyip öyle oturuyor. Bazı eşler neredeyse uzun süre birbirlerini iyi giyimli görmüyor. Eşler, işleri, dostları için giyindikleri, süslendikleri kadar eşleri için giyinip-süslenmiyor. Erkekler, eve gelir-gelmez pijamalarınızı giymeyin. Hanımlar, eşinizin geleceği saatte siz de neden güzel giyinmiyorsunuz?

    6. Kadınların önemli günlerini unutmayın
    Hanımlar, evlilik yıldönümü, doğum günü gibi özel günlerde çok hassastır. Hatta ilk tanıştığınız günü, nişan gününü, evlilik kararını aldığınız günü bile sorabilir. Erkekler genelde özel günleri unutmaya meyillidir. Siz en azından doğum ve evlilik yıldönümünü unutmayın.

    7. Sevgi mesajları bırakın
    Eşinizin görebileceği yerlere sevgi notları bırakın. Evde minik kâğıtlara minik sözler yazıp kimsenin ulaşamayacağı (size özel yerler olursa iyi olur) yerlere bu mesajları bırakın. Sevginizi ifade etmek, bu duygunun beslenmesine vesile olacaktır.

    8. Eşiniz için de güzel giyinin
    Eşlerin iyi giyinmesi, süslenmesi ve birbirlerine değer verdiklerini hissettirmeleri çok önemlidir. Ama bugün bu ters işliyor. İş ve arkadaşlar için iyi giyinilirken, eşler birbirlerine bu yönde değer vermezler. Siz de haftada bir gün güzelce giyinin; ama dışarı çıkmayın, evde baş başa vakit geçirin.

    9. Rica kipiyle konuşun
    Emretmek, bütün konuşmalarda emredici bir üslup kullanmak hitap ettiğimiz kişiyi rencide eder. Bu, eşimizse daha da üzücü olur. Emir kipiyle konuşmak yerine, rica etmeyi denemek size ağır gelmemeli. Bu bizden bir şeyleri alıp götürmez. Bilakis bize daha da saygınlık kazandırır. Üstelik eşimizin bizim gerçekten hayat ortağımız olduğunu göstermiş oluruz.

    10. Kahvaltıları beraber yapın
    Evlilik hayatında eşler arasına iş ve çocuklar girdiğinde karı-kocanın görüşmeleri bile neredeyse asgariye iner. Siz bunun için ailenizin birlikte olduğu zaman dilimlerini iyi değerlendirin. Bu zaman dilimlerinden biri de sabah kahvaltılarıdır. Uyku mahmurluğunu yenip, eşinizle biraz da erken kalkıp kahvaltıda muhabbet etme fırsatı bulabilirsiniz.

    11. Dışarıda baş başa yemek yiyin
    Aynısı evde daha az maliyetli olur? diye düşünmeyin. Özellikle çocuk sahibi olan çiftlerin en önemli sorunlarından biri, kendilerine vakit ayıramamalarıdır. Bütün gün çocukla işle uğraşmak anne ve babayı yorar. Bir saat de olsa çocukları bir yakınınıza emanet edip, eşinizle dışarıda yemek yemek size güç katacaktır. Aslında ihtiyacınız olan, dışarıda yemek yemek değildir. Ama bu size farklı bir ortamda, yalnız konuşabilme, birbirinize vakit ayırma fırsatı verecektir.

    12. Birbirinizi iyi niyet dilekleriyle uğurlayın
    Özellikle ev hanımları sabah erken kalkmada zorluk yaşıyor ve eşlerini göndermeyi bir vazife addetmiyorsa, bunu bir daha düşünmeliler. Eşinizi kapıdan uğurlamak onun kalbinin bir yarısını evde bırakmasına vesile olur.

    13. Eşinizin ailesine sevgiyle yaklaşın
    Eşlerin birbirlerinin aile yakınlarına söyledikleri hoş olmayan sözler, eşlerin duygularını da etkiler. Sizin hanımınızın amcasına ya da hanımınızın sizin ablanıza ima yollu da olsa söyleyeceği sözler, eşlerin kalplerindeki muhabbeti sarsar. Siz sevginize, başkaları yüzünden zarar vermeyin. Eşinizin ailesine gösterdiğiniz muhabbet, eşinizin size göstereceği muhabbeti de artıracaktır.

    14. Hitap ederken güzel sözler kullanın
    Eşlerin birbirleri hakkında ima edici, itham edici, yargılayıcı, denetleyici sözler sarf etmesi ve bunun davranışlarla da yapılması hep olumsuz sonuçlar doğurur. Eşlerin birbirine güvenini silip atar. Evlilikte güven kalktığı zaman da huzursuzluk başlar. Bu tavırlar sevgiyi öldürür.