Kategori: İlişkiler

  • Evliliği neler yıpratır?

    Evliliği neler yıpratır?

    Aklını okumak
    Evlilikte ilişki bozulmaya ve mutsuzluk ortaya çıkmaya başlayınca araya mesafeler girer. Sürekli kavga, üzüntü, bir noktada çiftleri sessizliğe ve kendi dünyalarına iter. Fakat burada sözlü iletişim yerine sözsüz iletişim, yani davranışlardan anlamlar çıkarıp, eşi yargılama süreci başlar. “Hah! Yine kızdın. Bakışlarından anladım. Sen öyle demek istemedin. Senin kafanın içinde neler var, çok iyi biliyorum… ” tarzındaki yaklaşımlar, eşin jest ve mimiklerinden, hal ve hareketlerinden anlamlar çıkarmaya yöneliktir.

    Eleştiri
    “Sen hep böylesin. Zaten bir gün bile olsun beni dinlemedin, hep bağırıyorsun, beceriksizsin, filanın eşini örnek al, beni üzmekten zevk alıyorsun…” tarzındaki ifadeler, eşi suçlayıcı, yargılayıcı ve kırıcı eleştirilerdir. Oysa iletişimde “ben” dilini kullandığımızda eşimize şöyle diyebiliriz: “Ben bu sözünden veya davranışından dolayı çok üzüldüm, hayal kırıklığı yaşadım.” Bu ifade daha yumuşak olduğundan, ayrıca kişide oluşturduğu duyguyu da olaya yansıttığından eşi olumlu yönde etkileyebilir ve buna göre olumlu karşılık verebilir.

    Genelleme
    “Hep böylesin. Böyle yaparsın. Bencilsin. Hiç değişmiyorsun. Bu huyunu annenden / babandan kapmışsın. Bir gün de iyi yanını göremeyecek miyim?” tarzındaki ifadeler, eşi bir kalıba sokan ve damgalayan ifadelerdir. Mantıksal olarak düşündüğümüzde, madem ki eşiniz söylediğiniz gibi “hep öyle”, yıllardır değişmiyor; peki siz ne oranda değiştiniz? İşe kendinizi değiştirmekle başlayın.

    İşi yokuşa sürmek

    Zamanla eşlerden birinde olumlu bir değişiklik olmuştur veya gittikleri doktor dinlenilmiş ve kişi olumsuz bir davranışından vazgeçmiştir; diğer eşin: “10 yıldır sana söyledim, ama beni dinlemedin; sonunda dediğime geldin. Başkası deyince daha mı kıymetli oluyor?” biçimindeki konuşmaları, eşi üzen ve geriye döndürebilecek tarzdadır. Oysa ; “Bu değişiklikten dolayı çok mutluyum, sevinçliyim. Gel birlikte plan yapalım; başka nelerimizi değiştirebiliriz, onları konuşalım” tarzında bir diyalog kurulursa olumlu değişiklik pekişir ve devamı için de teşvik edilmiş olunur.

    Geçmişi hatırlatmak
    Herkesin evliliğinde, geçmişte yaşadığı olumsuz bir anısı vardır. Aile kavgaları, kırgınlıklar, ihanetler, küçük düşürmeler ve hayal kırıklıklarıdır. Geçmişte yaşanan kötü anıyı sürekli gündeme getirmek sıkıntı doğurur ve sorunları pekiştirir.

    Hep haklı olmak
    Hatalar, yanlışlıklar iki taraftan da kaynaklandığı halde “Kim daha haklı?” diye adeta “mahkeme” kurulur. “Evliliğimiz boyunca kavgaları hiç ben başlatmadım. Sen hep bana kötü davrandın, beni aşağıladın. Bütün sorunlar senden kaynaklanıyor!” gibi kalıp sözler, tıkanan evliliklerin klasik sözleridir. Oysa önce kendimize bakmamız ve “Ben nerede hata yapıyorum, yanlışım ne olabilir?” diye düşünmek gerekir. Sürekli karşı tarafı haksız görmek işin kolaycı yönüdür.

    Sorumluluk
    Aile yükünün tek tarafa yüklenmesi kişiyi aşırı strese sokup gergin ve öfkeli yapabilir. Bu yüzden hiçbir cinsiyet ayırımı gözetmeksizin yapılacak işleri ortaklaşa yapmaya gayret etmek gerekir. Diğer yandan, ilişkideki bozulmadan dolayı “Sen beni zorluyorsun, çıldırtıyorsun; bu yüzden öfkeleniyorum” yerine, “Seninle ilişkimde zorlanıyor ve bazen öfkemi kontrol edemiyorum” tarzında konuşulsa, kişi kendisini de ortaya koyuyor ve sorumluluğu paylaşmış oluyor; böylece eşi suçlamıyor, soruna dikkat çekip, üzerinde düşünülmesi gerektiği mesajını veriyor.

    Mantıksal yaklaşım
    “Ya bana iyi bir neden göster, söylediklerimi çürüt, ya da beni kabul et!” yaklaşımı evlilikle iş ilişkisini karıştırma yaklaşımıdır. Evlilikte roller, duygular, cinsellik ve birçok değişken rol oynar. Kendimizi “temize çıkarma”da mantık olayını ileri sürmek kendi kendimizi aldatmaktan ibarettir.

    Sözünü kesmek
    İletişimde en önemli husus, konuşan insanı sonuna kadar dinlemek, çok gerekliyse aralarda girmektir. Dinlememiz, anlamamız ve kendimizi anlatmamız gerekiyor. Bunun yolu da saygıyla dinlemek ve ses tonunu yükseltmemektir.

    Terapist yaklaşımı
    Eş, ne kadar ilgili ve tecrübeli olursa olsun, kendisini doktor yerine koymamalı; çünkü bir şey değişmez, eşi kendisini dinlemez ve dirençle karşılaşır. Bu yüzden “iyi bir eş, arkadaş, sevgili” nasıl olursa, ona öyle davranmalıdır.

  • Evlilik öncesi sendromu

    Evlilik öncesi sendromu

    Bu bir peri masalı olmalıydı! Ama hissettiğiniz tek şey huzursuzluk ve gerginlik… Sanki içinizde başka biri var. Ve o tanımadığınız biri nikah masasına oturduğunuzda “Hayır!” diye haykıracak ve duvağını atıp, gözyaşları içinde koşarak salonu terk edecek… Korkmayın, hepsi geçecek… Hemen her gelinin başına gelen şeyi, evlilik öncesi sendromunu yaşıyorsunuz.

    Aslında onu çok seviyordunuz. Yani davetiye listesi ile ilgili o büyük patırtı kopmadan önce her şey gayet yolundaydı. Hele düğün pastasının kaç katlı olacağına kesinlikle karışmayacaktı! Hem evlenince kıyafetlerinize de karışmayacağı ne malum? Ayrıca bugün nikah şekeriyle ilgilenmeyen yarın sizinle hiç ilgilenmez! Böyle bir adamla ömrünüzü tüketeceğinize emin misiniz? Yoksa yol yakınken vaz mı geçmelisiniz? Ya sizi mutlu edemezse? Acaba o doğru kişi mi? Gerçekten ruh eşinizi buldunuz mu? Acaba yanlış seçim mi yapıyorsunuz?

    Durun! Öncelikle sakin olun. Sakın endişelenmeyin ve kendinizden şüphe etmeyin. Çünkü evleniyorsunuz ve bu durum birçok sorumluluğu beraberinde getiriyor. Yalnızca hem kendinizin hem de partnerinizin bu sorumlulukları sağlıklı bir şekilde yerine getirebileceğinizden endişe duyuyorsunuz. Bu noktadan baktığınızda altında ezilecek gibi hissettiğiniz o sorumluluklar aslında sandığınız kadar ağır değil. Ömür boyu sürmesini hayal ettiğiniz bir aşk anlaşmasına imza atıyorsunuz. Yıllardır belki de sadece günü gününe yaşamaya alışmışken, artık iki kişilik düşünmek ve yaşamınızın bundan sonraki kısmını sevdiğiniz insana göre ayarlamak ilk bakışta korkutucu gelebilir. Ama evlilik aslında hiç de içinden çıkılamayacak duygusal bir kaos değil. Sizin yaşadığınız şeyin tam adı evlilik öncesi sendromu… Ve inanın bunu yaşayan ne ilk ne de son gelin adayı siz değilsiniz!

    Aşkın gözü kör mü?

    Evliliğe hazırlanan birçok kadının yaşadığı bu çıkmazı psikiyatristler son derece normal buluyor. Belki de yaşanan sorunu çözebilmek için işin en temeline inmek ve “insan neden evlenir” sorusuna yanıt bulmak gerekiyor. Toplumun değer yargılarına göre her birey belirli bir yaş dönümüne geldiğinde evlilik ve çocuk sahibi olmakla ilgili aile ve çevre baskısı yaşamaya başlar. Cinsel çekim, psikolojik gelişim, sevgi ve aşk gibi duygular da bireye evliliği çağrıştırır. Sevginin coşkulu dönemini yaşayan kişi karşısındakinin iyi, güçlü ve olumlu özelliklerini idealleştirir. Aşık insan kendini olduğundan çok daha mutlu, coşkulu ve bütün hisseder. Sevilene yakınlık göstermek, onu anlamaya çalışmak ve onun yanında bulunmak isteği ön plandadır. Güçsüz ve yetersiz yanlar algılanmaz. Kısaca aşkın gözü kördür de denebilir…

    Aynı dönemdeki sahiplenme tutkusu, yaşanan duyguların devamının sağlanması çiftleri evlilik kararına itebilir. Düğün hazırlıkları yaptığınıza göre buraya kadar bir sorun olmamalı. Büyük ihtimalle siz ve müstakbel eşiniz de aynı evrelerden geçerek bu kararı aldınız. Ancak toplum evliliği idealleştirip, onu sonu olmayan bir yaşantı biçimi gibi sunma eğiliminde… Evlilik öncesindeki bu stres de işte tam da bu nedenle ortaya çıkıyor.

    Uzmanlar bu stresten arınmanın ilk adımını evliliği her şeyin gönlünüzce olduğu bir cennet olarak görmekten vazgeçmek olarak tanımlıyor. Uzman psikolog Handan Arslantaş sevginin aşama aşama ilerlediğini ve yüceleştirilmiş sevgiyi coşku sonrası düş kırıklığının takip edeceğini dile getiriyor: “Yaşanan düş kırıklığına dayanan, onları işleyebilen kişiler saygı ve güven ağırlıklı sürekli ilişkiler kurabilir. Kendini düşünürken karşısındakinin çıkarlarını da gözetme, eşitlik ve aynı haklara sahip olma ilkesi, ortak duygudaşlık, karşısındakiyle özdeşleşme prensiplerini yakalamak gerekir. Evlilikler genellikle bir seçme süreci sonrasında gerçekleşir. Evlilik kararı ile toplumsallaşma aileler, arkadaşlar ve ortak yaşam alanlarının paylaşılması söz konusudur. Kişi, duyguları, kendi gerçeklik algılaması ve yakın çevresinin önerileri arasında gerginleşir. Alıngan ve hassas durum güvensizliğe, şüpheciliğe, ufak olayları abartmaya, karşı tarafı denemek adına uygunsuz taleplere neden olur. Coşkulu sevginin yerini eksiz, güçsüz, yetersiz yanlarla yüzleşme ve düş kırıklığı alır. Coşkulu sevgi özlemi, alışkanlıklar, tutkular, birlikte bütünleşme isteği farklı iki algılamaya neden olur. Sevgi ile hoşlanma, aşk ile sıradan sevgi arasında ayrım yapmak zorlaşır.”

    Ruh eşi mi, baş belası mı?

    Özellikle bizimki gibi gelişmekte olan toplumlarda kız çocukları küçük yaşlardan itibaren büyüyünce özel birine aşık olacakları, sonsuza dek sürecek mutlu bir evlilik yapacakları ve bir gün anne olacakları söylemleriyle büyütülür. İlk bakışta tek eşlilik tüm çağdaş toplumların beklentisi gibi görünse de, dünya üzerindeki farklı kültürlere ait farklı topluluklar üzerinde yapılan sosyolojik araştırmalar bu beklentinin ancak beşte bir oranda gerçekleşebildiğini gösteriyor. Dolayısıyla tek eşli bir yaşamın insan doğasının ideali olduğunu söylemek pek de gerçekçi görünmüyor.

    Handan Arslantaş evlilik öncesi yaşadığımız bu stresi bilimsel olarak şu şekilde açıklıyor: “Sevgili rolünden eş rolüne geçmek aynı zamanda anne-baba evindeki genç rolünden dönüşümsüz olarak vazgeçmeyi gerektiriyor. Sorumluluk almak kişiliğin olgunlaşmasında ve yetişkinliğe geçişte en önemli dönüm noktalarından biri. Evlilik öncesi dönemde bireyler birbirini bu yönde tartmaya başlar. Özgürlüklerin yönetimi, cinsellikteki doyum, maddi konularda işbirliği, ortak gelecek beklentileri, problem çözme yetenekleri, farklılıkları hoşgörüyle karşılayabilme, dini eğilimler, karşıdaki kişinin bilgi ve görgüsüne saygı duyma, ailelerin kabulu ve ebeveynleri ilişkiye karıştırmayacak kadar bireyselleşmiş olmak, neşe, espri gücü, öfke yönetimi ve günlük yaşam alışkanlıkları hep bu dönemde alıcı gözle sorgulanır. Tüm yakın çevre de bu sorgulamaya gönüllü olarak katılır. Davetiye seçimi, ailenin yanındaki bir bakış, basit bir bilginin paylaşılmaması, çıkarlardaki ufak eşitsizlikler gibi çok ufak detaylar ileride ciddi bir soruna temel olacakmış gibi masaya yatırılır.

    Ve evlilik öncesinde süre, güç mücadelesi, üstünlük ve taviz vermeme savaşına doğru kaymaya başlar. Birlik ve bütünlük kavramı, kız ya da erkek tarafı rekabetlerine, karşılıklı saldırı ve savunma durumuna dönüşebilir. Böylece beni tamamlayan doğru eşi buldum mu, yoksa başımı belaya mı sokuyorum soruları gündeme gelmeye başlar.”

    İdeal evlilik nedir?

    Evliliğe giden yolda çiftler zaman zaman ara yollara saparak amaçlarından uzaklaşabiliyorlar. En ufak bir problem ortalığı savaş alanına çevirebiliyor. Satın alınacak kanepenin rengi aslında yaşamınızı temelden etkilemeyecek bir konu olduğu halde her nasılsa bu dönemde kendinizi müstakbel kocanızla ilgili korkunç planlar yaparken bulmanıza neden olabiliyor. Unutmayın, siz evleniyorsunuz ve aslında ikiniz de aynı tarafta duruyorsunuz. Hiç de hayati olmayan bir konuyla ilgili alınacak bir kararda bile soğukkanlılığınızı kaybedecek noktaya gelmeniz, anlaşamadığınızı değil, üzerinizdeki yoğun baskılardan kaynaklanıyor. Gelinlik seçimi, evin dekorasyonu, davetli listesi, nikah şekeri gibi evlilik öncesi dönemde önem kazanan işlerin aslında birbirinizi kırmaya değecek şeyler olmadığını geriye dönüp baktıktan sonra fark ediyorsunuz. Aslında ne gelinliğinizin modelini ne de nikah şekerinizi davetlilerden hiçbiri bir süre sonra hatırlamayacaktır. Ama bir ömrü birlikte geçireceğiniz insanın kırılan kalbini onarmanız çok daha zor olacaktır.

    Stres ve gerginlik bazen öyle noktalara gelir ki, hayatınızın en güzel hatırası olması gereken düğününüzü bir kabus gibi yaşar ve tadına varamazsınız. Şunu unutmamak gerekiyor ki mükemmel ilişki yoktur. Herkes kendi kişilik sınırları içinde ve kendi doğrularıyla yaşar, ilişkilerini de bunlara göre seçer. Bir ömrü birlikte geçirmek için çiftlerin karbon kopya olması gerekmez.

    Evlilikte de birey olarak varlığını sürdürmek hem kişinin ruhsal sağlığı hem de ilişkinin sağlığı açısından oldukça önemli. Hayatını birbirine odaklanmadan, kişisel ilgi alanlarından vazgeçmeden, kariyer ve iş yaşamlarını da dengeleyerek yürütülen evlilikler her zaman daha uzun soluklu olacaktır. Ayrıca partnerinizin başlangıçta görmezden geldiğiniz, zaman içinde tahammül edilemez bulmaya başladığınız kusurlarını onunla konuşmaya çalışın. Bunlarla yüzleşmek, yıllar sonra otomobilini park ettiği yeri bulamıyor ya da dişlerini fırçalarken hırıltılı sesler çıkarıyor diye ondan soğumanızdan ya da “Benim evlendiğim erkek bu mu?” diye isyan etmenizden çok daha iyidir. Unutmayın ki, güzel bir gelin olabilmeniz stres ve gerginlikten uzak olmanıza bağlı. Siz iyisi mi bazı şeyleri oluruna bırakıp evliliğin keyfini çıkarın.

    Eğer bunu başaramıyorsanız ve şüpheleriniz sizi yiyip bitirmeye başladıysa da sağlıklı bir karar verebilmek için profesyonel bir yardım alın. “Kaçak Gelin” filmini de bir an önce unutmaya bakın…

  • 2014 Düğün davetiyeleri…

    2014 Düğün davetiyeleri…

    Hem çok ayrıntısı vardır hem de seçim yapılması gereken alternatifi bol bir işlemdir. 2014 Düğün davetiye örnekleri yazımızda sizlerle…

    Çiftleri yine yansıtması gerektiğine inanılan ama aynı zamanda hem bütçesel hem de kadın – erkek farkları nedeni ile çok zor karar verilen, uzun ve stresli bir sürecin olduğu hazırlıktır davetiye seçimi.

    Aileler tarafından genellikle bütçesine, gelin adayı tarafından ise içinde yazan metne ve tabii ki damat adayı içinse bu olayın hızlıca bitmesine takılınır.

    Ancak bu aynı zamanda tıpkı nikâh şekeri gibi yakın aile dostlarının, özel arkadaşların evinde anı olarak kalacak türden bir detaydır düğüne dair.

    2014 Düğün davetiyesinde bütçenizi, davetiyenin kâğıdı, üzerinde istediğiniz baskısı ve davetiye boyutu oldukça etkilemektedir.

    O nedenle kâğıt seçimi yaparken çok araştırarak en uygununu bulup, baskısal anlamda çok yüklenmeden ama sizi özetleyecek duygusal bir metin yazarak ve insanların düğüne katılma esnasında yanlarında rahat taşıyabilecekleri bir boyutta seçerek hem şık hem de uygun bütçeli bir davetiye yaptırabilirsiniz.

    Eğer isterseniz sade bir renk ve sadece metinden oluşan davetiyenizi evde kendiniz son bir rötuş ile süslü hale getirebilirsiniz.

    Örneğin; Arkası yapışkan bir nazar boncuğu, uğur böceği vs gibi stickerlarla, dantel kurdele ile belinden bağlayarak yada boyalı renkli baskı mühürleri var bunlardan alıp üzerine damga yaparak… daha bir sürü yöntemle sade davetiyenizi çok küçük ek bir bütçe ile süslü bir davetiye haline getirebilirsiniz.

    Davetiye çeşitleri:

    Özel kesimli davetiyeler
    Klasik davetiyeler
    Yapboz davetiyeler
    Özel yaratıcı tasarım davetiyeler
    Ahşap davetiyeler
    İlginç davetiyeler

    2014 Düğün Davetiyeleri

    2014 Düğün davetiyeleri
    2014 Düğün davetiyeleri
    2014 Düğün davetiye örnekleri
    2014 Düğün davetiye örnekleri
    2014 Düğün davetiye örnekleri
    2014 Düğün davetiye örnekleri
    2014 Düğün davetiyesi
    2014 Düğün davetiyesi
    2014 Düğün davetiye modelleri
    2014 Düğün davetiye modelleri
    düğün davetiye 2014 örnekleri
    düğün davetiye 2014 örnekleri
    düğün davetiye 2014 örnekleri
    düğün davetiye 2014 örnekleri
    düğün davetiye 2014 örnekleri
    düğün davetiye 2014 örnekleri
    düğün davetiye
    düğün davetiye
    düğün davetiye 2014 örnekleri
    düğün davetiye 2014 örnekleri
    2014 Düğün davetiyeleri
    2014 Düğün davetiyeleri
    2014 Düğün davetiyeleri
    2014 Düğün davetiyeleri

    2014_dugun_daeyiye_ornekleri (1) 2014_dugun_daeyiye_ornekleri (2) 2014_dugun_daeyiye_ornekleri (3) 2014_dugun_daeyiye_ornekleri (4) 2014_dugun_daeyiye_ornekleri (5) 2014_dugun_daeyiye_ornekleri (6) 2014_dugun_daeyiye_ornekleri (7) 2014_dugun_daeyiye_ornekleri (8) 2014_dugun_daeyiye_ornekleri (9) 2014_dugun_daeyiye_ornekleri (10) 2014_dugun_davetiye_ornekleri (1) 2014_dugun_davetiye_ornekleri (2) 2014_dugun_davetiye_ornekleri (3) 2014_dugun_davetiye_ornekleri (4) 2014_dugun_davetiye_ornekleri (5) 2014_dugun_davetiyeleri (1) 2014_dugun_davetiyeleri (2) 2014_dugun_davetiyeleri (3) 2014_dugun_davetiyeleri (4) 2014_dugun_davetiyeleri (5) 2014_dugun_davetiyeleri (6) 2014_dugun_davetiyeleri (7) 2014_dugun_davetiyeleri (8) 2014_dugun_davetiyeleri (9) 2014_dugun_davetiyeleri (10) 2014_dugun_davetiyeleri (11) 2014_dugun_davetiyeleri (12) 2014_dugun_davetiyeleri (13) 2014_dugun_davetiyeleri (14) 2014_dugun_davetiyeleri (15) 2014_dugun_davetiyeleri (17) 2014_dugun_davetiyeleri (18) 2014_dugun_davetiyeleri (19) 2014_dugun_davetiyeleri (20) 2014_dugun_davetiyeleri (22) 2014_dugun_davetiyeleri (23) 2014_dugun_davetiyeleri (24) 2014_dugun_davetiyeleri (25) 2014_dugun_davetiyeleri (26) 2014_dugun_davetiyeleri (27) 2014_dugun_davetiyeleri (28) 2014_dugun_davetiyeleri (29) 2014_dugun_davetiyeleri (30) 2014_dugun_davetiyeleri (32) dugun_davetiyesi_2014_ornekleri (1) dugun_davetiyesi_2014_ornekleri (4) dugun_davetiyesi_2014_ornekleri (11) dugun_davetiyesi_2014_ornekleri (12) dugun_davetiyesi_2014_ornekleri (13) dugun_davetiyesi_2014_ornekleri (14) dugun_davetiyesi_2014_ornekleri (15)

  • Erkeğinizin bu huylarını değiştirin…

    Erkeğinizin bu huylarını değiştirin…

    Sevmediğiniz özellikleri olmasına rağmen ondan ayrılmayı aklınızdan bile geçiremiyorsunuz. Öyleyse onu çaktırmadan değiştirmenin yollarını deneyin. İşte size erkeklerin sevmediğiniz huylarını nasıl değiştirebileceğinize dair altın ipuçları…

    Kötü giyiniyorsa

    “Bu giydiğin şeyle dışarı çıkmayı düşünmüyorsun değil mi” gibi aşağılayıcı ifadeler kullanmaktan kaçının. Ayrıca size kötü görünen, onun için bir tarz ifade edebilir. Böyle sert ifadeler yerine onu yönlendirmeyi deneyin. Örneğin, “Hayatım mavi gömleğin sana çok yakışıyor” ya da “Şu gri takımının içine bu kravat ne kadar yakışır!” gibi ifadeler çok daha yapıcı ve özendirici olacaktır.

    Temizliğe yeterince dikkat etmiyorsa

    Fırçalanmayan dişler, çıkarıldığı yerde bırakılan kıyafetler ve ter kokusu…

    Normal şartlarda, başka bir erkek olsa “Iyyy, iğrenç” diyiveririz. Ancak söz konusu olan sizin sevgilinizse biraz uğraşmaya değer. Temizlik gibi özbakım becerileri çocuklukta kazanılan becerilerdir ve eğer siz yetişkin birine bunları öğretmeye kalkarsanız ona annelik ediyor gibi algılanabilirsiniz, bu da ilişkinizi olumsuz etkiler.

    Öyleyse, anne olma değil, dürüst olma zamanı; rahatsızlığınızı açıkça dile getirin! Dişlerini fırçalamaması ve dağınıklığı konusunda da direkt söylemleri tercih edin. Dağınıklığından şikayetçiyseniz, evinizin toplu halinin ne kadar huzurlu olduğunu ona hatırlatın.

    Kıyafetlerinize karışıyorsa

    Siz onun kıyafetine karıştığınızda, ondan nasıl bir tavır bekliyorsanız aynı şekilde davranın. Sert yanıtlar, kızgın tavırlar, surat asmalar yok! Esprili bir kadın olduğunuzu hatırlayın ve mizahı işin içine sokun. Diyelim ki topuklu giymenize söyleniyor. O halde siz de, “Topuklu giymemi istemiyorsun ama biz kadınlar bu uzun çubukların üzerinde yürümek için yaratılmışız” diyebilirsiniz!

  • Romantik yılbaşı 2014 önerileri…

    Romantik yılbaşı 2014 önerileri…

    Akşam televizyon karşısında pinekleme ritüelinizi romantik bir buluşmaya çevirmeye ne dersiniz? Özel bir şeyler pişirmek zorunda değilsiniz. Sadece güzel bir kıyafetinizi giyin, masaya mumlar koyun ve tabii televizyonu kapatın. Böylece birlikte özel bir gece geçirmiş ve çift olarak sohbet etme şansı yakalamış olacaksınız.Randevulaşın

    Bir akşamı ya da öğleden sonranızı eşinizle birlikte geçirmek üzere tahsis edin. İlla ki dışarı çıkıp para harcamak zorunda değilsiniz. Birbirinize sarılıp film izleyerek ya da dışarıda yürüyüş yaparak flört edebilirsiniz. Randevu saatini dolu dolu birbirinize harcamış olursunuz böylece.

    İncelikler yapın

    Eşinize onu düşündüğünüzü belli edin. Mesela gün ortasında ona cep telefonunuzdan bir sevgi mesajı gönderin. Ya da sabah o evden çıkmadan ceketinin cebine sevgi notu yazın. İş esnasında elini cebine attığında hoş bir sürprizle karşılaşmış olur böylece.İş konuşmayı kesin

    Her ne kadar sorunlarınızı paylaşmak, iş yerinde yaşadıklarınızı birbirinize anlatmak güzel bir şey olsa da bunlar romantizmi öldüren katillerdir aynı zamanda. Biraz ara vermeye ne dersiniz?

    Hoşuna gidecek bir şeyler yapın

    Mesela onun çok sevdiği ve izlemeyi çok istediği filmi, her ne kadar sizin tarzınızda bir film olmasa bile birlikte izlemeyi teklif edin. Ya da onun yapmaktan hiç hoşlanmadığı ama evde onun görevi olan bir işi o yapmadan bir defalık siz yapın ve onu şaşırtın. Bunun gibi, eşinizin hoşlandığı şeyleri, her ne kadar siz çok sevmeseniz de arada hoşluk olsun diye gerçekleştirmeye çalışın. Elbette aynı şeyi zaman zaman eşinizden de beklemelisiniz.Eve çeki düzen verin

    Darmadağınık, pasaklı bir ortam hiçbir zaman romantizmi desteklemez. Evinizin düzenli ve temiz olmasına özen gösterin. Belki bir akşam evi çiçeklerle donatmak için de ekstradan efor sarf edebilirsiniz.

    Elbette evi temizleme ve düzenleme işi sadece sizin göreviniz değil. Eşinizle görev dağılımı yaparak evin düzenini birlikte sağlamalısınız.

    “Seni seviyorum” deyin

    Bu iki sözcük tüm kapıları açabilen bir anahtardır aslında. Eşinize onu sevdiğinizi söylemekten kaçmayın.

  • Başkasına aşık oldum…

    Başkasına aşık oldum…

    Kabul edelim ki aldatmanın azı-çoğu, duygusalı-bedenseli yok… Tam da bir ilişkinin ortasındayken hayatınızın aşkına rastlayabilirsiniz ama önemli olan herkese karşı dürüst olup “Aşık oldum, gidiyorum” diyebilmek…

    Aldatmanın masumu olur mu? İnsan eşini sanal ortamda hiç görmediği biriyle görüşerek aldatmış sayılır mı? Yoksa aldatmanın gerçekten ağız dolusu bir “aldatma” olması için işin içine illa ki cinsellik mi girmeli? Bu soruları Uzman Psikolog Leyla Genç Akaçlı’ya yönelttik. Dikkat! Okuyacağınız yanıtlar eşinize sadakatinizi tekrar gözden geçirmenizi gerektirebilir… Uzman Psikolog Leyla Genç Akaçlı, “Aldatmak nerede başlar?” sorusuna şöyle yanıt veriyor; “Aldatmak, evli ya da bir ilişkisi olan kişinin zihninin başka biriyle meşgul olmasıyla başlıyor. Üçüncü kişiyi düşünmek, onunla yakınlaşmak, hoşlanmak ister sanal ortamda, ister işyerinde, ister arkadaş ortamında olsun aldatmak anlamına geliyor. ” Oysa bedensel birliktelik olmadığı sürece aldatmanın tam da gerçekleşmediğini düşünmeye meyilliyiz. Bunun yaygın bir kanı olduğunu belirten Akaçlı, özellikle aldatılan tarafın ısrarla ‘Beraber oldunuz mu?’ diye sorduğunu, olmaması durumunda bazı kişilerin daha affedici olabildiğini söylüyor. Uzman Psikolog Akaçlı sorulara yanıt verirken, “Bu konularda genelleme yapmak kesinlikle yanlış. Her birey dünyada tek olduğu gibi her ilişki de biriciktir. Sorularınızı karşılaştığımız danışanların tecrübelerine dayanarak yanıtlıyorum” diye özellikle vurguluyor.

    İnternet üzerinde özellikle kadınların takip ettiği forumlarda tartışılan “Duygusal aldatma mı daha kötüdür, bedensel aldatma mı?” soruları kadınların bu konuda bir taraf olduğu hissini uyandırıyor. Aslında yanlış olan bu algının nedeninin toplumsal öğrenilmişlikler olduğunu belirten Psikolog Akaçlı, “Yetiştiriliş tarzının etkisiyle bir erkeğin bir kadınla yakınlaşması söz konusu ise ve kadın da onu arzuluyorsa bunun mutlaka cinsel birliktelikle sonuçlanması gerektiğini düşünüyoruz. Oysa eşini seven, sadakate önem veren erkekler de var” diyor.

    Kadın-erkek fark etmez, acemi olan yakalanır Bir diğer klişe ise aldatan erkeğin kendini kadına göre daha kolay ele veriyor oluşu… Uzman Psikolog Leyla Genç Akaçlı, kadın veya erkek fark etmez, acemi çapkınların daha kolay yakalandıklarını söylüyor. “Kadının güçlü sezgileri” tanımına da katılmadığını belirten Akaçlı, “Önsezi dediğimiz aslında erkeğin kadından uzaklaşması ile ilgili bir şifreyi çözmek, ilişkinin kopma noktasına geldiğinin farkına varmakla ilgili” diyor ve ekliyor; “Kadınlar biraz daha uyanık olabilirken, erkekler, eşlerinin ya da sevgililerinin üçüncü bir kişiyle ilişkiye girebileceklerini düşünemiyorlar.” Akaçlı, yıllarca eşini aldatıp asla açık vermeyen, eşini de her zaman el üstünde tutan ve ona mutlu bir hayat yaşatan kadınlar ve erkekler olduğunu da vurguluyor.

    Hiç beklenmeyen anda…

    Ve bir diğer klişe daha… “Kadınlar duygusal aldatmaya daha meyilli.” Günümüzde kadınların da cinsel hazzın ne olduğunu bildiğini ve bunu yaşamak istediğini belirten Akaçlı, “Aldatma şekli yönünden bir fark yok, tek fark aldatmanın sebepleri” diyor. Akaçlı’ya göre kadınlar daha çok ilgi, güven ve destek istedikleri için ya da hor görüldükleri, aşağılandıkları zaman aldatıyorlar. Aldatmaya hiç meyilli olmayan bir kadının kendisine sürekli “Seni boşayacağım” diyen kocasını aldatabildiğini belirten Akaçlı, “Aldatmanın bir formülü yok aslında. Bazen de hiçbir etken yokken, kişi ilişkisinde çok mutlu iken bile spontane gelişen bir durumda eşini aldatabiliyor. Aldatan erkekler ise genellikle eşleri ile cinsel hayatlarının yetersiz olduğu, yeterince haz alamadıkları bahanesine sığınıyorlar. Erkeklerin aldatma sebeplerinde toplumsal öğretilmişlikler ve cinsel arayışlar ilk sırada bulunuyor” diyor. Erken yaşta evlilikler, akraba evlilikleri, boşanmaların önündeki engeller de mutsuz çiftleri birbirini aldatmaya iten nedenler arasında yer alıyor. Bazen ise sırf eğlenmek için, arkadaşlardan etkilenerek yaşanan aldatmalar oluyor.

    Evlilik kurumunun kişileri aldatmaya yönelttiğini düşünmek ise biraz da bahane aramak gibi… İş, güç nedeniyle eşlerin birbirinden uzaklaşmak yerine ilişkilerini renklendirmek için çaba göstermeleri gerektiğini söyleyen Akaçlı, “İnsan evliyken ya da bir ilişkisi varken hayatının aşkına rastlayabilir. Ancak o kişiye giderken diğerine haksızlık etmemesi, bunu dürüstçe yaşaması gerekiyor” diyor.

    Uzman Psikolog Leyla Genç Akaçlı, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Dışarıda bir hayat kurabileceğiniz birçok bekar insan var. Partnerinizi seçerken evli olmayanları tercih edin. Çünkü sonrasında herkes çok üzülüyor. Evlilik kurumuna biraz daha saygı duyulmasını, sadakatin önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer hayatınızda bir başkası olacaksa bunu dürüstçe yaşayın.”

    Kimseye haksızlık etmeyin

    “Eğer ortada bir ilişki varsa ve üçüncü kişiyle yeni bir ilişki başlayacaksa eskisini bitirmek gerekiyor” diyen Akaçlı sözlerini şöyle sürdürüyor; “Aldatan kişi ne yaptığını, neler yaşadığını biliyor ancak aldatılanın hiçbir şeyden haberi olmuyor. Aldatılanın ilişkide kusurları olsa bile kimseye bu şekilde haksızlık edilmemesi gerekiyor. Aldatmanın ortaya çıkması ile birlikte aldatılan kişi pimi çekilmiş el bombasını kucağında buluyor. ‘Ben nerede yanlış yaptım? Ben çirkin miyim? Beni neden beğenmiyor?’ diye düşünüyor. Bize de genellikle aldatanlar değil, aldatılanlar ağır bir travma ile geliyor.”

    Ciddi güven bunalımları, aşırı öfke krizleri ve derin hayal kırıklığı yaşayan kişilerin mutlaka psikoterapi desteği alması gerektiğini belirten Akaçlı, kişilerin bu dönemi kendi başlarına atlatabilseler bile sonraki ilişkilerinde hep güvensizlik yaşayabildiklerini belirtiyor. Psikoterapide başarılı sonuçlar alınıyor ancak en zor vakaları aldatma olayının ardından tekrar beraber olmak isteyen eşler oluşturuyor. Aldatan erkek ise affedilmesi daha kolay olabiliyor. Aldatan kadın ise yine toplumsal öğretilmişlikler devreye giriyor ve iş daha da zorlaşıyor. Bu vakalarda eşler arasındaki güveni yeniden oluşturmak için birkaç sene uğraşmak gerekebiliyor. Bir kere aldatan bir daha aldatır mı? “Böyle düşünmek doğru değil çünkü bunun bir kuralı yok” diyen Akaçlı, aldatan kişinin olay ortaya çıktığında ne tür yıkımlar yaşadığının ve neleri kaybettiğinin çok önemli olduğunu vurguluyor. Ancak şu bir gerçek ki “Aldatılırsam asla affetmem” diye ahkam kesenler bile affedici olabiliyor.

  • Evli kadınlar daha stresli

    Evli kadınlar daha stresli

    stres, kadınları da erkekleri de farklı etkiliyor.

    “Kadınlar ve erkekler strese zihinsel ve fiziksel olarak farklı tepkiler verirler” diyen Uzman Psikolog Ayben Ertem, stresle baş etmenin yollarını anlattı.

    Kadınlar fiziksel belirtiler gösteriyorlar

    Yapılan çalışmalarda kadınlar stresle ilintili daha çok fiziksel belirtiler rapor etseler de, hayatlarının içinde diğer insanlarla bağlantıda kalmaya devam ediyorlar. Bu da onların stresle baş etmelerinde önemli stratejilerden biri oluyor.

    Kadınlar ve erkekler ortalamada benzer stres seviyeleri rapor etseler de kadınlar stres seviyelerinin hep en yüksekte ve hep yükselişte. Bir başka farklılık kadınlar, erkeklere oranla daha fazla fiziksel ve duygusal belirtiler gösteriyorlar.

    Evli kadınlar daha stresli

    Ertem’e göre kadınları erkeklerle kıyas etmenin yanı sıra evli kadınların stres seviyelerini bekar kadınlarla kıyaslamak da gerek, çünkü stresi farklı deneyimliyorlar. Araştırmada evli kadınlar, bekar kadınlara göre yaklaşık yüzde 33 daha yüksek stres seviyeleri olduğunu rapor etmişler. Aynı çalışmada evli kadınlar son 5 yıl içerisinde stres seviyelerinin artarak devam ettiğini de eklemişler. Öte yandan bekar kadınlar stresleri olsa bile başa çıkabildiklerini söylemişler. Evli kadınların en çok rapor ettiği durumlar ise artarak devam eden ağlama isteği, kızgın hissetme, huzursuz hissetme, baş ağrıları ve yorgunluk.

    Kadınlar konuşur, erkekler kaçar

    UCLA’ daki profesörlere göre erkekler stresli durumlarda “savaş ya da kaç” tepkisini kullanırlarken kadınlar, “yönelme ve dostluk kurma” tepkisini kullanıyorlar. Bu yönelme de stresi azaltmak ve kendini korumak için; kendisinin ve çocuğunun bakımıyla ilgilenme, şefkat, ilgi gerektiren aktivitelerdir. Dostluk kurma tepkisi ise sosyal ağ yaratma, arkadaşlık kurma ve devam ettirme gibi aktiviteler stresli süreçte onlara oldukça yardımcı oluyor. Erkeklerde savaş ya da kaç tepkisinin olmasının sebebi de erkeklerde oksitosin hormonunun daha az salgılanmasıdır. Stres durumunda erkek ya dışa vurmayıp kaçacak ya da savaşacak. Ayben Ertem’e göre, zaten günlük yaşama baktığınız zaman kadınlar stresli durumlarda birileriyle konuşmayı destek almayı ya da ne yapması gerektiğini sorma ihtiyacı hissederken erkekler stresli durumlarda kaçmayı, konuşmamayı tercih ederler ya da golf gibi streslerini atacakları ve odaklanmalarını gerektiren bir spor yaparlar.

    Stresin kaynağı, fiziksel ve duygusal belirtileri ne olursa olsun kadınlar ve erkekler stresle farklı yollarla baş ediyorlar. Amerikan Psikoloji Birliği’nin araştırmalarına göre; kadınlar arkadaşlarıyla ya da aileleriyle zaman harcamayı tercih ederken, erkekler spor faaliyetlerinde bulunmayı ya da kitap okumayı tercih ediyorlar. Kadınlar strese girdiklerinde yemek yediklerini rapor ederken; erkekler daha fazla spor yaptıklarını, hastalanmak istemediklerini ve kendilerini meşgul ettiğini dile getiriyorlar.

    Stresle baş etmenin yolları

    Spor yapmak, yürümek, masaj yaptırmak, ılık banyo yapmak, bir arkadaşla buluşmak, dans etmek, müzik dinlemek, nefes egzersizleri yapmak, kitap okumak stresle baş etmede etkili olabilecek yöntemlerdir. Ancak baş etmek mümkün olmadığında yardım almaktan kaçınmamak gerekir. O zaman da psikoterapi, biofeedback gibi yöntemlerden faydalanabilirsiniz. Biofeedback stresle baş etmede oldukça etkili bir yöntemdir.

  • Mutlu aşk var mı?

    Mutlu aşk var mı?

    Hem aşık hem de mutlu olabilirsiniz. Elbette bazı şartları yerine getirmeyi kabul ederseniz…

    Rol yapmayın

    Ona kendinizi beğendirmek için rol yapmanız gerekmiyor. Örneğin, çok iyi bir çift olabileceğinizi ispat etmek için, sevdiği her şeyi sevmek zorunda değilsiniz. Kim her dediğini “Ben de”, “Bence de” diye onaylayan biriyle beraber olmak ister ki!

    Sabır, sabır, sabır

    Kesinlikle! Bizler karşı cinsten çok şey bekleriz ama sabırlı olmayı beceremezsek de havamızı alırız. Daha ilişkinin başında “Seni seviyorum” kelimelerini duymayı, daha fazla ilgi görmeyi, daha fazla vakit geçirmeyi isteriz. İsteriz de isteriz. Oysa, insanlar genellikle duygularını açıklama konularını biraz ağırdan alırlar. Onu sıkmayın ve sabırlı olun.

    İlişkide güven esastır

    Eğer sürekli sevgilinizin sizi aldatıp aldatmadığını düşünür, her an telefonla arayıp ne yaptığını sorar, her konuştuğu karşı cinsi kıskanarak sorun çıkarırsanız, dolu dizgin bir aşkı bir hiç yüzünden noktalayabilirsiniz. Ona güvenmeyi öğrenmelisiniz.

    Kusursuzu aramayın

    Dünya üzerindeki her insan, koluna takıp gezmekten gurur duyacağı biriyle beraber olmak ister. Ama kimse mükemmel değil işte, herkesin bir kusuru var. Kabul edin, sizin de! Öyleyse sevgilinizi, fiziksel özellikleri ya da sizinle uyuşmayan, kişisel özellikleri nedeniyle yargılamayın. Eğer aşıksanız, iyi vakit geçiriyorsanız insanların ne dediğine aldırmayıp, ufak tefek sorunları kafanıza takmayın.

    Bazen yoruma gerek kalmaz

    Bazen ilgili, bazen ilgisiz, bazen sevecen, bazen hoyrat, bazen anlayışlı, bazen kaprisli… İnsanlar yaptıkları hareketleri neden yaptıklarını çoğu zaman bilmezler. O halde siz neden onları çözümlemek için zaman kaybedesiniz ki?

  • Kış depresyonu

    Kış depresyonu

    Mevsimsel depresyon yaşıyor olabilirsiniz. Bu durum, doğal güneş ışınlarından daha az yararlanılabilen sonbahar mevsiminin sonları ve kış mevsiminin başlarıyla gözlemlenir. Kış depresyonunun, güneş ışınları noksanlığından günlük vücut ritminin uyumsuz hale geldiği zamanlarda ortaya çıktığı düşünülür.

    Bazı insanlar yıl boyu süren ancak kışın kötüye giden depresyon yaşarlar, diğerleri ise sadece serin ve karanlık aylarla birlikte ortaya çıkan “kış depresyonu” yaşar. Küçük bir insan grubunda ise depresyonun yaz aylarında ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Uzmanlar, Amerika’da nüfusun yaklaşık %3’ünün, yani 9 milyona yakın insanın kış depresyonu yaşadığını, sayısız kişinin de orta seviyeli olarak kışın kasveti içine düştüklerini söylüyor.

    O halde sonbahar ve kış aylarında görülen ruhsal çöküntülerin hayal ürünü olmadığını söyleyebilir miyiz?

    Kesinlikle. Kış depresyonu, ilk olarak 1984 yılında akıl sağlığı enstitüsünde görev yapan bir araştırma ekibi tarafından tanımlanmıştır. Araştırma ekibi mevsime bağlı olarak, bazen ufak çaplı bazen ise ciddi şekilde değişimlerle çeşitli derecelerde ruhsal ve davranışsal değişikliklerin görüldüğünü keşfetti.

    -Çok fazla uyumak

    -Gün içinde yorgunluk hissetmek

    -Kilo alma

    -Sosyal aktivitelere karşı ilgisizlik ve cinsel isteksizlik

    Hormonal faktörlerden dolayı kadınların erkeklere göre kış depresyonu yaşaması daha muhtemeldir. Kış depresyonu kadınlarda menopoz sonrası daha az görülmeye başlanır.

    Kış depresyonunu atlatmak için neler yapmak gerekir, kısa süreliğine ılıman bir yere taşınmanın yararı olur mu?

    Işık terapilerinin (ışık tedavisi) mevsimsel depresyonu yenmede etkili olduğu kanıtlanmıştır. Vücut ritminin tekrar uyumlu hale gelmesine yardımcı olmak için melatonin hormonu takviyesi, anti-depresan ilaçlar ve konuşma terapileri ile birlikte uygulanabilir.Işık tedavisi iç mekanlarda kapalı ışık kabinleri kullanmayı da içerebilir. Doktorunuza ne tür bir ışık kabini kullanmanız gerektiğini, günün hangi saatlerinde ve ne kadar süreyle uygulamanız gerektiği gibi bilgileri danışabilirsiniz.

    Gün ışığında dışarı çıkmak, bazı insanlara kış depresyonuyla başa çıkmada da yardımcı olabilir. Bu yüzdendüzenli egzersiz yapın, sosyal aktivitelere katılın ve arkadaşlarınızla sohbet edin.

    Aşırı yeme isteğinize karşı koyun. Birçok uzman şeker veya gazlı içecekler yerine yeterince protein ve karbonhidrat içeren yiyecekler ile nişastalı sebzeler tüketilmesini önerir.

  • Kadınlar ne ister?

    Kadınlar ne ister?

    Kadın ve erkeğin önceliği ne? İyi niyetli davranışlar kimi zaman eşler tarafından neden yanlış anlaşılır? Ego doyumunda sınır ne olmalı?

    Kadın-erkek ilişkilerinde mutlu bir yaşam için çok önemli tüyolar veren Prof. Dr. Nevzat Tarhan kadınlara en büyük armağanın güven olduğunu belirtiyor.

    Kadın önce paylaşmak ve yakınlık ister!

    Kadınların erkekler konusunda en çok dile getirdikleri yakınma; erkeklerin onları dinlemediği ve anlamadığı hususu olduğunu vurgulayan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü-Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kadının ilişkide önceliğinin paylaşmak ve yakınlık hissetmek olduğunu söylüyor. Erkeğin önceliğini ise Tarhan şöyle ifade ediyor.

    “Yetenekli, yeterli ve güçlü olduğunu hissetmesidir. Erkekler doyumu başarıda ve sonuç almada bulurken, kadınlar paylaşma, değer verilme ve önemseme de yaşarlar.” dedi.

    Bir kadın eşini sevdiğinde onun gelişmesine yardımcı olmayı, erkeğinin eksiklerini gidermeyi ve düzeltmeyi görev bilir ve bunun için çalışır diyen Tarhan, doğal eğilimle hareket eden kadının bunu yaparken de eşini koruduğunu düşündüğünü söylüyor. Bu süreçte erkeğin farklı açıdan düşünerek kendisini karısı tarafından yönetildiğini düşünmeye başladığını vurgulayan Tarhan, erkek istemeden kadının erkeğe yardımından erkeğin güçsüzlük ve beceriksizlik duygusu çıkarsamasında bulunabileceğinin altını çiziyor.

    Prof. Dr. Nevzat Tarhan kadınların ruh doyumuna ilişkin şu değerlendirmelerde bulunuyor.

    Ne yapacağını bilmemek duygusu uyandırmayın!

    Bir erkekte ne yapacağını bilmediği duygusunu uyandıran bir kadın erkeği anlamıyor demektir. Bir kadın erkeğe kendisini iyi ve yeterli hissettirir, ‘kontrol bende’ duygusunu yaşatırsa o erkeğe çok şey yaptırabilir.

    Kadının egosunu destek, paylaşmak doyurur…

    Kadının ego doyumunu destek görmek ve destek vermek, paylaşmak, yardımcı olmak hisleri sağlar. Kadın erkekten çok daha fazla estetik kaygılara, sevgiye, iletişime, güzelliğe değer verir. Sevgi ve uyum onlar için daha önemlidir. Bir erkeğin yarışı kazanmaktan veya tuttuğu futbol takımının attığı golden aldığı zevki kadın yakınlaşma ve paylaşma anında hisseder.

    Erkeğin kendisine yardım önerildiğinde bunu zayıflık olarak algılaması psikolojik konulara ilgisini de azaltır. Psikolojik yardımı kabul etmeyi zayıflık gibi telakki eden erkek içgüdüleri ile hareket eden bir davranış sergiler. Bu da onun kendisini aşamadığının işaretidir.

    Erkeğe öğüt verirken dikkat!

    Bir kadının da erkeğe istemeden öğüt vermesi tenkit şeklinde anlaşılır. Erkeğin kendisini sorunlu, arızalı, yetersiz hissetmesine meydan vermeden ona öğüt vermenin yolunu bulan kadın kendini aşmış demektir. Erkekler bu açıdan çocuk gibidirler. Kabullenip sonra yönlendirilirlerse düşünce yanılgısına düşmezler.

    En büyük armağan güven!

    Eşlerin birbirlerine verecekleri en önemli armağan güvenlerini hissettirmeleridir. Bu aynı zamanda karşımızdakini onurlandırma yoludur. Bir kadın, erkeğin giydiği gömleğin pantolonuna uymadığını gördüğünde “Bu olmamış” derse erkek kendisini beceriksiz hisseder. Bu olmamış yerine “Bence böyle olsa sana daha çok yakışır” demek olumsuz duyguları bertaraf edecektir.

    Ancak diğer taraftan kadın fikrini söylemediğinde kendisini işe yaramaz gibi zannedebilir. Bu noktada erkek kadının fikrine saygı duymayı bilmelidir. Farklı görüşü yapıcı olarak paylaşmayı becerebilmek bir erkeğin kendisini aşmasıdır. Sorunun püf noktası “Önce kabul et” düşüncesini alışkanlık haline getirmektir.