Kategori: İlişkiler

  • Kadınlar eşitliği, dünyayı yönetmeye tercih ediyor

    Kadınlar eşitliği, dünyayı yönetmeye tercih ediyor

    Online pazar araştırma şirketi DORinsight’ın 3 bin 933 katılımcı ile gerçekleştirdiği araştırmaya göre kadınların neredeyse tamamı Türkiye’de kadın haklarının yeterince korunmadığını ifade etti.

    Araştırmada ayrıca kadınların yüzde 78’i kadın ve erkek haklarının tamamen ve her ülkede eşit olmasını,  yüzde 14’ü ise dünyayı kadınların yönetmesini istediğini vurguladı.

    Türkiye’nin en büyük izinli veritabanına sahip online pazar araştırma şirketi DORinsight’ın 8 Mart’ta kutlanacak Dünya Kadınlar Günü öncesi Türkiye genelinde 3 bin 933 kadının katılımı ile gerçekleştirdiği araştırma çarpıcı sonuçları da ortaya çıkardı. Kadınlara çeşitli soruların yöneltildiği araştırmada ortaya çıkan sonuçlara göre kadınların yarıya yakını kendisini bir anne, bir eş veya bir sevgili görmekten çok bir kadın olarak görürken yarıdan fazlası ise kadınların yalnızca bir gün hatırlanmaması gerektiği görüşünde.

    Aynı araştırma sonuçlarına göre kadınların neredeyse tamamı Türkiye’de kadın haklarının yeterince korunmadığını ifade etti. Kadınların günlük ilişkilerinde karşı taraftan beklentilerinin başında ise dürüstlük geldiği ortaya çıktı.

    Kadınlar eşitlik istiyor

    “Kadınların dünyadaki yerinin ne olmasını isterdiniz?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 78’si “Kadın ve erkek haklarının tamamen ve her ülkede eşit olmasını isterdim” şeklinde yanıt verirken, yüzde 14’ü dünyayı kadınların yönetmesini istediğini vurguladı. Kadınların şu an dünya üzerinde yeterince söz sahibi olduklarını düşünenlerin oranı ise yüzde 6’da kaldı.

    Kadınların dünyadaki yerinin ne olmasını isterdiniz?

    Kadın ve erkek haklarının tamamen ve her ülkede eşit olmasını isterdim. %78
    Dünyayı kadınların yönetmesini isterdim. %14
    Kadınların şu anda dünya üzerinde yeterince söz sahibi olduklarını düşünüyorum. %6
    Diğer %2

    “Her şeyden önce bir kadınım”

    DORinsight’ın yaptığı araştırmada katılımcılara “Kendinizi ilk hangisiyle tanımlarsınız?” sorusu yöneltildi. Kadınların yüzde 42’si kendilerini ilk önce bir kadın olarak tanımladıklarını ifade ederken ikinci sırada yüzde 24’lük oran ile annelik yer aldı. Eş ve sevgili kavramları ise sırası ile yüzde 6 ve yüzde 4 oy oranları ile listenin sonlarında ancak yer buldu. Soruya verilen yanıtların sıralaması şu şekilde oldu:

    Kadın %42
    Anne %24
    Kız Evlat %13
    İş Kadını %8
    %6
    Sevgili %4
    Diğer %3

    Araştırmaya katılan kadınlara “Kadınlar Günü’nün nasıl olması gerektiği” sorusu da yöneltildi. Katılımcıların yüzde 52’si kadınların değerlerinin her gün bilinip ona göre davranılması gerektiğini ifade etti. Ayrıca katılımcıların yüzde 12’si ise Kadınlar Günü’nde kadın çalışanlara izin verilmesi gerektiğini savundu. “Sizce Kadınlar Günü nasıl olmalı?” sorusuna kadınların verdikleri cevapların sıralaması ise şu şekilde oldu:

    Kadınları yalnızca bir gün değerli kılıp onlar için kutlama yapmak yerine, her gün değerlerinin bilinip ona göre davranılması gerekir. %52
    Kadınlar Günü’nün çalışan kadınlara tatil olması gerektiğini düşünüyorum. %12
    Kadınlar Günü’nde eşimden/sevgilimden/çocuklarımdan/ailemden hediye beklerim. %9
    Kadınlar Günü’nde kadınlar için özel kampanyalar ve kutlamalar yapılması gerektiğini düşünüyorum. %9
    Kadınlar Günü’nde çalışan kadınlara işyerlerinden hediye ek ücret verilmesi gerektiğini düşünüyorum. %7
    Kadınlar Günü’nün kutlanması benim için çok da önemli değildir. %6
    Sadece sözle Kadınlar Günü’nün kutlanması bile beni mutlu eder. %5
    Diğer %1

    Kadınlar eşitliği, dünyayı yönetmeye tercih ediyor

    “Türkiye’de kadın hakları yeterince korunmuyor”

    Araştırmada ortaya çıkan en çarpıcı sonuçlardan birisi ise katılımcıların yüzde 93’ünün Türkiye’de kadın haklarının yeterince korunmadığını düşünüyor olması oldu. Katılımcıların sadece yüzde 7’si kadın haklarının tam olarak korunduğunu ifade etti.

     

    Kadın haklarının yeterince korunduğunu düşünüyor musunuz?

    Evet %7
    Hayır %93

     

    “Kadınların dünyadaki yerinin ne olmasını isterdiniz?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 78’si “Kadın ve erkek haklarının tamamen ve her ülkede eşit olmasını isterdim” şeklinde yanıt verirken, yüzde 14’ü dünyayı kadınların yönetmesini istediğini vurguladı. Kadınların şu an dünya üzerinde yeterince söz sahibi olduklarını düşünenlerin oranı ise yüzde 6’da kaldı.

    Kadınların dünyadaki yerinin ne olmasını isterdiniz?

    Kadın ve erkek haklarının tamamen ve her ülkede eşit olmasını isterdim. %78
    Dünyayı kadınların yönetmesini isterdim. %14
    Kadınların şu anda dünya üzerinde yeterince söz sahibi olduklarını düşünüyorum. %6
    Diğer %2

     

    Kadınlar ilişkilerinde dürüstlük arıyor

    Araştırmaya katılan kadınlara “Günlük hayattaki ilişkilerinizde (kadın-erkek) karşı taraftan bekledikleriniz nelerdir?” sorusu da yöneltildi. İlk sırada yüzde 34 oran ile “İnsanların dürüst olmasını ve yalan söylememelerini beklerim” yanıtı yer aldı.

     

    Günlük hayattaki ilişkilerinizde (kadın-erkek) karşı taraftan bekledikleriniz nelerdir?

    İnsanların dürüst olmasını ve yalan söylememelerini beklerim. %34
    Her insanın çevresine ve dünyada yaşanan sorunlara karşı daha fazla duyarlı olmasını beklerim. %26
    Kadınlara erkeklerle eşit davranılmasını beklerim. %16
    İnsanların egolarını dizginlemelerini beklerim. %11
    Verilen sözlerin tutulmasını beklerim. %8
    Karşı tarafın kıskanç davranmamasını beklerim. %2
    Diğer %1
    Hiçbir şey beklemem. %2

    DORinsight’ın araştırması, kadınların hayattan en çok “mutlu bir yaşam sürmeyi” beklediğini de ortaya koydu. “Ne olursa olsun mutlu bir yaşam sürebilmek” istediklerini ifade eden kadınların oranı yüzde 34 olurken, ikinci sırada yüzde 26 ile “mutlu bir aile” istekleri, üçüncü sırada ise yüzde 9 ile “Hayat boyu dürüst ve iyi insanlarla karşılaşmak”  seçeneği yer aldı.

    Genel olarak hayattan beklentiniz nedir?

    Ne olursa olsun mutlu bir yaşam sürebilmek %34
    Mutlu bir aile %26
    Hayat boyu dürüst ve iyi insanlarla karşılaşmak %9
    Özgür bir hayat %7
    Dünyayı gezebilecek kadar para %6
    İyi bir kariyer/iyi bir unvan %5
    Hayatımın sonuna kadar lüks bir yaşam sürmek %4
    Bol kazançlı bir iş %4
    Çocuk sahibi olabilmek %2
    Diğer %1

     

    Araştırmada ayrıca kadınların yüzde 49’u “Size yapıldığında en çok mutlu olacağınız jest nedir?” sorusuna “Sevildiğimi hissetmek benim için yeterli” yanıtını verdi.

     

    Size yapıldığında en çok mutlu olacağınız jest nedir?

    Jeste gerek yok, sevildiğimi hissetmek benim için yeterli. %49
    Bana özel hediyeler alınması. %19
    Benim için yazılmış bir söz, şiir, şarkı, kitap. %13
    Eşimin/sevgilimin eve çiçekle gelmesi ya da bana çiçek yollaması. %11
    Sürpriz akşam yemeği. %7
    Diğer %1

     

  • Kadınlar insan mıdır, değil midir?

    Kadınlar insan mıdır, değil midir?

    Şimdi “böyle soru da olur mu?” ya da“nereden çıktı bu soru” demeyin. Basında epeyce yer aldı. Geçen ay  Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, “Kadın insan mıdır” konulu bir seminer düzenlendi. Afişte, Fahd El Ahmedi isimli bir kişinin verdiği seminerin, “Yaratıcılık Eğitimi ve Danışmanlık Akademisi” tarafından organize edildiği belirtiliyor.
    Seminerin içeriği nedir,  neler konuşuldu tam olarak bilmiyorum ama yapıldığı ülke kadın haklarının hiçe sayıldığı S.Arabistan olunca elbette kadınların yararına bir konu olmadığı kesin.
    Böyle bir soruyu insanın aklına bile getirmesi mümkün mü bilmiyorum ama erkek egemen toplumlarda kadının 2.sınıf vatandaş gibi görüldüğü yadsınamaz bir gerçek. Ülkemizin de bu konularda şaibeli olduğunu söylersek herhalde fazla abartmış olmayız.
    Erkeklerin bir çoğunun kafası gerçekten çok fazla çalışmıyor. Yaşamlarının her dönemlerinde kadınların ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu bir anlayabilseler, bırakın kadınlara el filan  kaldırmayı onlar için deli divane olurlar, olmaları da gerekir.
    Diyelim ki kadınlar olmadan bir şekilde dünyaya geldik, şöyle bir düşünün doğduğunuz andan ölene kadar kadınlara ne kadar muhtacız. Onlarsız bir yaşam erkekler için kabus olmaz mı?
    Ben kadınları erkeklerin yaşamında sahip oldukları tüm değerlerin önüne getirilmiş 1 gibi kabul ediyorum. Zenginsiniz, yakışıklısınız, karizmatiksiniz, eviniz, arabanız, yatınız, katınız, yazlığınız her şeyiniz var diyelim. Sahip olduğunuz bu maddi-manevi değerlerin her birini 0(sıfır) kabul edelim. Bütün bu değerler yaşamınızda kadınlar varsa değerlidir. İşte tüm bu sıfırların önüne 1 gelmedikten sonra yaşam ne kadar anlamlı olabilir ki?
    Anneniz, ablanız, eşiniz, kızınız ve yaşamınızdaki tüm kadınlar değil midir bu sıfırları değerli kılan? Onlar olmadan bu değerlerin ne önemi var ki? Keşke onların değerini yanımızdayden daha iyi anlayabilsek ve onlara da bizler için ne kadar önemli ve değerli olduklarını hissettirebilsek…
    Sadece sevmek ve değer vermek yerine biraz da bunları onlara göstersek daha iyi olmaz mı?
    Hani tecavüz ettiğimiz, namussuzluk yaptı diye dövüp sokağa attığımız hatta öldürdüğümüz, eksik etek diye küçümsediğimiz, saçı uzun aklı kısa diye dalga geçtiğimiz, her fırsatta taciz ettiğimiz kadınlar olmadan anlamlı yaşamak mümkün mü?
    Aslında hepsinden de önemlisi  kadın erkek ayrımı yapmadan bütün mesele önce insan olabilmek değil midir? İnsan olamadıktan sonra kadın ya da erkek olsan ne yazar? En zoru da bu zaten, insan olabilmek öyle çok kolay değil. Bakmayın siz herkesin öyle insan maskesi ile dolaştığına. O maskelerin altında ne çeşit hayvanlar olduğunu bir bilseniz insanlığınızdan utanırsınız.
    Başlıktaki sorunun yanıtını verelim de, akllarda bir şey kalmasın. Kadınlar insan mıdır?” sorusunun bence tek yanıtı olabilir. Elbette insan değillerdir. Onlar erkeklerin değerini çok fazla bilemediği birer melektir…
    Neyse… Fazla uzatmadan gelin bu yazıyı büyük usta Nazım Hikmet‘in kadınlarımızı anlattığı şu dizelerle bitirelim.
    Büyük usta ne güzel anlatmış kadınlarımızı;
    Ve kadınlar 
    bizim kadınlarımız: 
    korkunç ve mübarek elleri 
    ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle 
    anamız, avradımız, yarimiz 
    ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen 
    ve soframızdaki yeri 
    öküzümüzden sonra gelen 
    ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız 
    ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki 
    ve kara sabana koşulan ve ağıllarda 
    ışıltısında yere saplı bıçakların 
    oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan 
    kadınlar, 
    bizim kadınlarımız 
    İlhan İLMENÖZ
  • Aldatıldığınızı Anlamanın 20 Yolu

    Aldatıldığınızı Anlamanın 20 Yolu

    Birlikte olduğunuz sevgiliniz ya da bir hayatı paylaştığınızı sandığınız eşiniz sizi aldatıyor mu? İşte aldatıldığınızı anlamanın 20 yolu.

    Birlikte olduğunuz sevgiliniz ya da bir hayatı paylaştığınızı sandığınız eşiniz sizi aldatıyor mu? Peki, bunu nasıl anlayacaksınız?

    Aldatıldığınızı Anlamanın 20 Yolu
    Aldatıldığınızı Anlamanın 20 Yolu

    İşte aldatıldığınızı anlamanın 20 yolu

    1. Gündelik hayatındaki alışkanlıklarını değiştirir ya da yeni hobiler edinir.

    2. Alışkanlığı olmadığı halde sık sık hediyeler alır.

    3. Olur olmaz nedenlerden kavga çıkarabilir.

    4. Bahaneler yaratarak sizinle daha az konuşmaya ve daha az vakit geçirmeye başlar.

    5. Sık sık kabuslar geçirir ve tanımadığınız kişilerin ismini sayıklar.

    6. Sinema ve müzik gibi alanlarda zevkleri değişebilir.

    7. Kendisine daha çok vakit ayırır ve daha fazla bakımlı olmaya başlar.

    8. Sizi başkalarıyla kıyaslar.

    9. Sizin artık kendisiyle ilgili sorular sormanıza tahammülü kalmaz. “neredesin?” sorusu onu bir anda sinirlendirmeye yeterli olur.

    10. Kendisiyle ilgili hiçbir eleştiriyi kabul etmez.

    11. Bilgisayarına ve telefonuna şifre koymaya başlar.

    Aldatıldığınızı Anlamanın 20 Yolu

    12. ”Seni seviyorum” demeyi bırakır.

    13. Yaptığınız sürprizler karşısında mutlu olmaz. Bu içindeki suçluluk duygusundan kaynaklanır.

    14. Eve geç gelmeye başlar. Evdeki sorumluluklarını eskisi gibi yerine getirmemeye başlar.

    15. Nasıl göründüğünüzle artık daha az ilgilenir. Saçınız ya da kıyafetlerinizle ilgili yorum yapmaz.

    16. Telefonunda arama listesi ve mesaj kutusunu sürekli boş tutmak gibi önlemler alabilir.

    17. Arkadaşlarıyla her zamankinden daha fazla vakit geçirmeye başlar.

    18. Sabah uyandığında kimin yanında olduğunu anlamak için bir süre etrafına bakar.

    19. Evlilik, ev alma gibi gelecek hakkındaki planları konuşmamaya başlar.

    20. Aranıza yatak odanızda da mesafe koyar ve bunun için bahaneler sıralar.

    Bir derdim var Forum sayfamıza bekleriz!

  • İlişki bitirici laflar

    İlişki bitirici laflar

    İlişki bitirici laflar… Sevgilinizle yaşadığınız tartışmalardan sonra ağzınızdan çıkan her bir kelime bazen çok tehlikeli olabiliyor. Kelimeler ya ortalığı sakinleştirip karşınızdakini yumuşatmanızı sağlıyor ya da sevgilinizin sizden ciddi anlamda soğumasına neden oluyor. Bu yüzden aşağıda belirttiğimiz birkaç cümleyi kullanmamaya dikkat edin. Olumsuz cevap vermemek adına sarf ettiğimiz bazı cümleler hem gerçek fikrimizi açıkça dile getirmediğimiz için samimi bulunmuyor hem de erkek arkadaşımızı hızla bizden uzaklaştırıyor.

    İlişki bitirici laflar

    İyi, peki, tamam, fark etmez;
    Bu tarz cevaplar vermekten kaçının. Aksi halde antipatik görünmekten öteye geçemezsiniz.Sevgiliniz: “Her şey yolunda mı, iyi misin?” sorusunu sorduğunda ”Evet, iyiyim” yerine,sadece “iyiyim” diyerek erkek arkadaşınızı geçiştirir ancak bir problem olduğunu belli edecek şekilde surat asmaya devam ederseniz bu hiç de hoş karşılanmayacak ve ilişkinize zarar verecektir.

    Sıkıntılarınız olduğunu inkar etmek yerine, ona açıkça canınızı sıkan noktaları anlatın. Belki hatasını anlayacak, belki de size destek olmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. İlişkinizde duygularınızı açıkça ortaya koymaktan korkmayın. Dürüstlük size hiçbir şey kaybettirmez.

    Olumlu ya da olumsuz tüm fikirlerinizi paylaştığınızda sevgiliniz de sizi içtenlikle dinleyecek ve anlayacaktır. Unutmayın, kendinizi iyi hissetmiyorsanız ve canınız sıkkınsa bunu sevgilinize söylemelisiniz. Emin olun size destek olmak için can atacaktır. Erkekler doğaları gereği koruyucu ve kollayıcıdırlar; bu yüzden size yardım etmekten, ona ihtiyacınız olduğunu bilmekten çok hoşlanırlar.

    İlişki bitirici laflar
    İlişki bitirici laflar

    Size destek olmasını isteyin;

    Sevgiliniz;
    -Yardım ister misin?

    Siz;
    -Ben hallederim.

    Erkekler doğaları gereği koruyucu ve kollayıcıdırlar; bu yüzden size yardım etmekten, ona ihtiyacınız olduğunu bilmekten çok hoşlanırlar. Kendilerini de genellikle “problem çözücü”olarak gördüklerinden, yardım etme isteğini geri çevirdiğinde buna ciddi anlamda bozulabilirler.

    Erkek arkadaşınızın onu ne kadar çok sevdiğinizi ve ona ne kadar güvendiğinizi bilmesini istiyorsanız, dik başlılık etmek yerine ondan gelecek yardımlara açık olun. Fikirlerinizi danışın. Bu, aranızdaki bağı daha da güçlendirecektir. Onu reddetmeniz ilişkinizde bir takım negatif durumlara neden olabilir ve aranız açılabilir. Zaman zaman yardıma ihtiyacınız olmasa bile ondan size destek olmasını isteyin. Bunu zevkle yapacaktır.

    Arkadaşlarıyla dışarı çıksın..

    Bu isteğine vereceğiniz cevap eğer ”Peki.” olursa ki çoğumuz bu cevabı veriyoruz,bu cevap her zaman tartışmayı başlatan ilk kelime olacaktır. Eğer erkek arkadaşınızın dışarı çıkmasından rahatsız olacaksanız bunu ona söyleyin, detaylarını sorun, haber vermesini isteyin. Ona karşı açık ve net olun. “Peki” cevabını son derece samimiyetsiz bulacaktır. Madem bu duruma öyle yada böyle razı olacaksınız, o zaman daha içten bir cevapla “iyi eğlenceler” dileyebilirsiniz.

    Erkekler komplike durumlardan nefret ederler
    Cevabınız onu ikilemde bırakmamalı, “yapmalı mıyım, yapmamalı mıyım” diye düşünmek zorunda kalmamalı. Ona size soru yönelttiğinde daima net cevaplar vermeye çalışın. Kadınların hissettiklerini söylemek yerine, erkek arkadaşının duymak istediği cevabı vermesi çoğu ilişkide sorunlara neden olabiliyor. Çünkü sevgiliniz size fikrinizi soruyorsa, düşüncenize değer veriyor demektir ve cevabınızı da ciddiye alacaktır.Ona karşı açık olun ve ilişkinizde araya mesafe koyacak yapmacık, ters cevaplardan kaçının.

  • 2016 mart ayı burç yorumları

    2016 mart ayı burç yorumları

    2016 mart ayı burç yorumları … Yeni senenin ilk iki ayını geride bıraktık bile! Yepyeni bir ay güzel başlangıçlar ve sürpriz gelişmeleri de beraberinde getirir mi dersiniz? Gelin hep birlikte hem burcunuzun hem de yükselen burcunuzun astrolojik öngörülerini öğrenelim. Aşktan sağlığa iş yaşamından aileye şanstan maddi konulara kadar Mart ayında sizi nelerin beklediğini öğrenmeye hazır mısınız? Astrolog Miray Ertuğrul 12 burcun da Mart ayını Kadınlar Kulübü TV’ye yorumladı!

    2016 mart ayı burç yorumları

    Koç Burcu

    Boğa Burcu

    İkizler Burcu

    Yengeç Burcu

    Aslan Burcu

    Başak Burcu

    Terazi Burcu

    Akrep Burcu

    Yay Burcu

    Oğlak Burcu

    Kova Burcu

    Balık Burcu

    2016 mart ayı burç yorumları
    2016 mart ayı burç yorumları
  • Eyvah Boşanıyorum!

    Eyvah Boşanıyorum!

    Boşanma sendromu… Aşkla evlenen kişiler evliliğe adım atarken doğaldır ki, boşanma ihtimalini düşünmezler. Zaten mutluluğun tanımı da “bir daha mutsuz olacağını düşünmemek” değil midir? Ama bazen evlilik gemisi zor sulara girer ve kimi bu sulardan daha güçlenerek çıkar kimi ise bu sularda bir enkaza dönüşür.

    Ayrılma anı geldiğinde ortak bir yaşam, iki insanın ayrılması kadar kolay ayrılamaz. Romantik bir akşam yemeğinden sonra bir mağazadan alınan vazo ya da ortak arkadaşlar taksim edilemez. En zoru da fotoğraflardır. Sertleşen ayrılmalarda ise ilk kurban onlar olur ve fotoğraf sorunu ortadan kesilme yöntemli ile pek kolay halledilir.

    Boşanma sendromu

    Boşanma vakaları dünyada ve ülkemizde her geçen gün artış gösteriyor. İstediği ekonomik feraha erişememiş, toplumdaki yerinden memnun olmayan kesimlerde daha sık rastlanan boşanmaların diğer nedenleri arasında iletişim bozukluğu, sosyo-kültürel yapı farklılıkları, cinsel sorunlar, iletişim bozukluğu, eşlerden birinin ihaneti ve aile içi şiddet geliyor.

    Severek evlenen gençler 3-5 yıl aradan sonra kadın da erkek de o birlikteliğin kendilerini umdukları, bekledikleri, hırs duydukları yere ulaşamadıklarını düşünerek durumdan vaziyet çıkarmak, ortada buluşup anlaşmaya varmak yerine sen haksızdın, ben haklıydım, sen şöyle yaptın, ben böyle dedim gibi karşılıklı atışmalara girip, kendilerini içinden çıkılmaz bir duruma sokarak, durum boşanmaya kadar gidiyor.

    Uzmanlar, evlilikle flört arasındaki farkın bir imza olduğu düşünülse bile, birlikteliğin insan hayatında ne kadar önemli olduğunu boşandıktan sonra anlaşıldığını söylüyorlar. Boşanan kadınların hayatında ilk değişen şey, sosyal hayat oluyor.

    Boşanmalardan en çok kadınlar etkileniyorlar ve boşanma kadın için kaçınılmaz bir sorun kaynağı oluyor. Çünkü yaşadığımız toplumda boşanmak isteyen veya boşanan kadına bakış açısı hiç de sevindirici olamıyor maalesef. Öncelikle tüm bu değişimlere karşı çok güçlü olmanız gerekiyor. Uzmanlar, evlilikle flört arasındaki farkın bir imza olduğu düşünülse bile, birlikteliğin insan hayatında ne kadar önemli olduğunun boşandıktan sonra anlaşıldığını söylüyorlar. Boşanan kadınların hayatında ilk değişen şey, sosyal hayat oluyor.

    Boşanmış kadının tek başına yaşamasına önce aileler sonra da çevre karşı çıkabiliyor. Eşinizle yaşadığınız evi dağıtıp, anne ve babanızla birlikte yaşamaya devam etmeyi göze alamazsınız. Çünkü ailenizin evi artık sizin için kendi kuralları olan yabancı bir evdir. Ve siz o kuralları değiştiremez veya yeni kurallar koyamazsınız. Aksine o evin kurallarına sizin uymanız gerekecektir ki bu da sizin için artık aşılması zor, taşlı bir yoldur. Bu durumda yapabileceğiniz en sağlıklı şey kendi hayatınıza kaldığınız yerden tek başına devam etmektir. Bu kararı verdiğinizde önceleri sizi zorlayabilir ve yalnızlık sizi bunaltabilir. Sonrasında ise ekonomik koşullarınız ister istemez değişecektir. O zamana kadar belki de hiç ilgilenmediğiniz veya fikir sahibi olmadığınız birçok konuyla baş başa kalacaksınız.

    Öncelikle yeni hayatınıza gülümseyerek başlayın. Soğukkanlı olmaya çalışın ve sorunları gözünüzde büyütmeyin. Unutmayın ki, hayatta artık iki kişi değilsiniz ama sizinle her zaman birlikte olan sizi seven, destekleyen insanlar var.

    Boşanma evresinde yeni geleceğiniz size çok parlak görünse de boşanma belgenizle eve döndüğünüzde paniğe kapılmayın. Sizi bekleyen, çözülmesi gereken sorunlar olduğunu düşünerek olumsuz bir psikolojiye girebilirsiniz. Öncelikle yeni hayatınıza gülümseyerek başlayın. Soğukkanlı olmaya çalışın ve sorunları gözünüzde büyütmeyin. Unutmayın ki, hayatta artık iki kişi değilsiniz ama sizinle her zaman birlikte olan sizi seven, destekleyen insanlar var. İhtiyacınız olan bazı konularda aileniz, dostlarınız, iş arkadaşlarınız size yardım edebilirler. Ne kadar çok olumsuz düşünür ve stres yaparsanız, sorunların üstesinden gelmeniz o kadar zorlaşacaktır. Bu aşamada en yakın arkadaşlarınızdan yardım alabilirsiniz. Bu yardım karşınızdakinin eşinizi kötülemek yolunda değil, geçmişte bıraktığınız evliliğinizi aklınızdan çıkarabilmeniz yolunda olmalı.

    Bir derdim var! diyorsanız tıklayın!

    Ortak dostlar

    Eşler boşandığında yaşanan sorunlardan birisi de ortak arkadaşlıklar. Böyle durumlarda ortak bir nokta bulamıyorsanız hem sizin hem de arkadaşlarınızın bir seçim yapması gerekebilir. Eşinize eskisi gibi sık olmasa da ortak arkadaşlarınızla görüşeceğinizi söylemelisiniz. Mümkünse ayrılma kararınızı onlara birlikte açıklayın. Unutmamanız gereken bir konu var ki bu ayrılığa arkadaşlarınızı dahil etmemeniz. Çünkü eşinizden ayrılan sizsiniz ve dostlara ihtiyacı olan bir döneme giriyorsunuz. Boşandığınızda eskisine nazaran daha hassas ve desteğe ihtiyacınız olacağını unutmayın.

    Unutmayın, yalnız değilsiniz

    Hayatta tek ayrılan kadın siz değilsiniz, siz sadece benzer durumu yaşayan pek çok kadından birisiniz ve siz son da olmayacaksınız. Hayat, içinde birçok güzelliği barındıran bir süreç, siz durum ne olursa olsun bu güzellikleri elinizin tersiyle itmekten ziyade bunların farkına daha çok vararak ve daha çok özümseyerek yaşamak için önünüzde çok uzun bir zaman ve bu zaman içerisinde keyif alarak tek başınıza veya arkadaşlarınızla yapabileceğiniz birçok etkinlik var. Hayatınızda kaç kez sinemaya, tiyatroya, alışverişe hatta tatile tek başınıza gittiniz. İşe, önce evinizde güzel bir davet düzenleyerek başlayabilirsiniz. Dostlarınızı ve sevdiğiniz arkadaşlarınızı davet edeceğiniz güzel bir hafta sonu akşamı veya çok sevdiğiniz bir dostunuza düzenleyeceğiniz sürpriz bir doğum günü partisi sizin yalnız olmadığınız gerçeğini görmenizde ve kabul etmenizde faydalı olacak ve bunu bilinçaltınıza kabul ettirecektir.

  • Boşanmaya neden olan sebepler

    Boşanmaya neden olan sebepler

    Boşanmaya neden olan sebepler Çocukça tepkiler vermek , Eşlerin birbirlerini başkalarına kötülemesi , Küsmek…

    Boşanmaya neden olan sebepler

    Evlilikleri bitiren tutumlar

    1. Eşlerin birbirlerini başkalarına kötülemesi

    Özellikle hanımların ‘dertleşmek’ niyetiyle eşe-dosta anlattığı eşinin olumsuz halleri, evliliğin yıpranmasına sebep olan mesafeleri oluşturabiliyor. İçinde yaşadığı dile döken eşin, anlatırken kulağıyla da duyduğu sıkıntılar, beyinde büyüyerek gerçeklik kazanıyor. Kişi, anlattıkça abartıp küçük dertleri büyütebiliyor. Tabii başkasına anlatılan dertlerin, eşinizin kulağına gitme ihtimali de bu uygulamanın en büyük sakıncaları arasında sayılıyor.

    2. Etiketlerin esiri olmak

    ‘Benim eşim aynı babası gibi düşüncesiz’ tarzında bir etiket, eşinizi bir kalıbın içine hapsetmek demektir. Böylesi bir kabul geliştiren kişi, eşi öyle olmasa bile, zaman içinde onun doğal halinden uzaklaşarak olaylara zihnindeki yargıya göre anlam vermeye başlar. Eşinin düşüncesiz olduğuna karar veren bir hanım, bu etiketle birlikte onun her hareketinden düşüncesizlik devşirir. Bu hal de, eşlerin bir birlerinin doğal güzelliklerini fark edememelerine neden olur.
    3. Gereksiz konuşmak

    Evliliklerin temel problemlerinden biri, vermek istenilen mesajın gereksiz tekrarıdır. Eşlerden biri diğerine bir şey söylediğinde muhatabı onu duyar ve anlar. Eğer uygulamaya geçmiyorsa, bu duymadığından değil yapmak istemiyor oluşundandır. Oysa duyulmadığını düşünen eş mesajını sürekli yinelemeye devam eder. Eşler arası ‘dırdıra’ dönüşen bu davranış, beraberinde duyarsızlığı getirir ve karşılıklı ‘sağır duyma’ hali oluşturur.

    4. Küsmek

    Kırılgan, duygusal, hassas kişilerde daha sık görülen ‘küsme’ davranışı, çiftin duygusal mesafe içine girmesine neden olur. Taraflardan birinin konuşmamak, mesafeli durmak, tavırlı davranmak şeklinde gösterdiği bu eylem, zaman içinde ilişkiyi yıpratır ve kopma noktasına getirir.

    5. Çocukça tepkiler vermek

    Bir insan kızdığında ağzına geleni söylüyor, tepiniyor, küsüyor, eşyaları fırlatıyor, duvarlara vuruyor, tutturuyor, eline makas alıp giysileri kesmeye kalkıyorsa muhakkak yaşı 15’in altındadır mı sandınız? Oysa pek çok yetişkin eşine karşı bu çocukça davranışlarda bulunabiliyor. Bütün bu davranış kalıplarıysa, problemleri çözmek bir yana, daha da çözümsüz ve içinden çıkılmaz bir hale getirebiliyor.

  • Doğru erkeği seçme kılavuzu

    Doğru erkeği seçme kılavuzu

    Doğru erkeği seçme kılavuzu … Bir ilişki hele de evliliğe doğru gidiyorsa sorgulamalar başlıyor: “Acaba o doğru erkek mi?” Buna cevap vermenin formülleri mevcut. Peki ya siz doğru kadın mısınız? Bunu da anlamanın yolları var. Hepsi bu yazıda…

    Her kadının ideal erkek tanımı farklılık gösteriyor. Ancak ideal diye seçilen kişi aslında her zaman doğru kişi olmuyor. Kadının sadece bir özelliğine vurulup idealize ettiği erkek, ilişkinin içinde başka alanlarda açık vermeye başlıyor. Kadın bunu dert etmiyorsa, tek bir özellikle yetinmeye razı ve bu şekilde mutlu ise sorun yok. Ancak mutsuzsa yapılması gereken çok şey var. İlk adım kendine bakmak… EnaTherapia’dan Klinik Psikolog Esin Nur Akyıldız, doğru erkek meselesini çözmek konusunda bize yardımcı oldu.

    Doğru erkeği seçme kılavuzu

    Doğru erkek seçimi ile ilgili hatalar sık yapılıyor değil mi?

    Hem de nasıl… İlk hata, aşkın ömrü üç yıldır demek… Aşk, roller karıştığında, kadın kadın gibi, erkek de erkek gibi davranmadığında ortadan kayboluyor. Kadının, “Beni hiç düşünmüyorsun, bana hiç şefkat göstermiyorsun, koruyup kollamıyorsun” şeklindeki şikayetlerinin limiti arttığında aslında kadın erkekten baba olmasını beklemeye başlamış oluyor. Erkek baba olmaya başladığında ise çok şefkatli oluyor ve şehvet azalıyor. Çok şefkat az şehvet demektir. Orta düzeyde şefkat ise şehvetle birlikte var olabilir. Neden şehvete girdim? Çünkü tutku eşit aşktır, aşkı aşk yapan da tutku… Dolayısı ile doğru erkek tanımı da şöyle yapılabilir: Doğru erkek, doğru rolde kalabilen erkektir.

    Bu rol karmaşası nasıl oluşuyor?

    Doğduğumuzda önce bebek oluyoruz, anne-babamız ihtiyaçlarımızı karşılıyor. Anne ve baba bilinçli davranıp çocuğa ihtiyacı olanı veriyorsa, onu güvende hissettiriyorsa, koruyup kolluyorsa, sevgiyi de veriyorsa çocuk bu rolde doymuş oluyor. Anne ve babasına güvenen çocuk anlaşıldığını da hissediyor ve çocukluk rolünde kalmaya devam ediyor. Ancak bazen anne ve babalar kendileri bilmedikleri için çocukların sadece yemek, içmek, okula göndermek gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Bu sefer çocuk anlaşılmadığı için kaygılanıyor, “Ben kendi kendimi anlamalıyım, kendi kendimi çözmeliyim” diyor ve çocuk rolünden çıkıyor. Öğrencilik hayatında da arkadaşları ve öğretmenleri ile olan ilişkisinde güven problemi çekiyor. Annesi, babası tarafından yeterince anlaşılmayan çocuk öğretmeni ve arkadaşlarının da onu yeterince anlamayacağını düşünüyor, onlara güvenemiyor ve otokontrollü ilişkiler kuruyor. Sonrasında bu kontrollü hayat iş hayatına yansıyor, her şeyi kontrol etmeye çalışıyor. Uzun lafın kısası ideal erkek eşittir sağlıklı erkek ve eşittir doğru rolde kalabilen erkektir. Öğrenci ise öğrenci, iş adamı ise iş adamı, eş ise eş … Baba ise baba ama sadece çocuğuna baba, eşine ya da çalışanlarına değil.

    Doğru erkeği seçme kılavuzu
    Doğru erkeği seçme kılavuzu

    İdeal erkeğimizi nasıl belirliyoruz? Bu aşamada da hatalar yapıyor muyuz?

    Ben bu ilişkideki artıları yok saymayayım. Bunlar çok önemli şeyler ve eksikliklerini hissederim. Bunların üstüne ne eklemeliyim? Annem ya da babam neden mutsuzdu? “Babam çok sorumluluk sahibiydi, işinde başarılıydı ve duygularını ifade eden bir adamdı ama hiç dokunmazdı” diyorsam artıları ile birlikte dokunan da birini seçmeliyim. Sadece dokunan ama sorumluluk sahibi olmayan birini değil…

    Herkesin ideali farklı. Hepimiz kendi anne ve babamızda neyi eksik görüyorsak onu tamamlamaya çalışıyoruz. Ama şunu unutuyoruz; bazen sırf kendi anne ve babamızda eksikliği görüp, “Bu eksikliğe sahip birini istemiyorum” diyor ve sadece o eksikliği dolduran başka birine sarılıveriyoruz. Örneğin sorumluluk sahibi olmayan, güvende hissettirmeyen, işi gücü olmayan bir erkek sırf sevgisini çok fazla gösteriyor ve dokunabiliyor diye ona doğru kayıveriyoruz. Bunun tek nedeni babamızın zamanında bize yeterince dokunmamış olması… Oysa babadaki artıların totalinde eksiyi de tamamlayacak biri olsa işte size ideal erkek… Ben ideal erkeğin tanımını yapsam sadece kendi ideal erkek profilim ortaya çıkar. Formülü şu: Anne-babanızın ilişkisine baktığınızda neler çok mutlu etmiş, neler mutsuz etmiş yazın ve oradan yola çıkarak düşünün.

    Tam tersine babanın ya da annenin olumsuzluklarına çekildiğimiz de oluyor değil mi?

    İşte biz psikologlar da bunun üzerinde çalışıyoruz ve keşke bu kadar çalışmak zorunda kalmasak… Kız çocuğu bazen diyor ki “Asla annem gibi olmayacağım, o çok zayıf, hep isteyen biri, babamla arası kötü olduğunda hep naz yapıyor ve yataktan çıkmıyor”. Bu kız babasını, yani güçlü olanı seçiyor. O zaman ilerideki seçimleri de güçlü olan özelliklerden yana oluyor. Bazen de bunu hiç sorgulamıyor ve diyor ki, “Annem böyle naz yaparak babamı kontrol altında tutuyor, o zaman ben de annem gibi olacağım”. Oysa oradaki anne davranışı sağlıksız… Anne sadece eşten besleniyor ve çocuk rolünü unutmuş oluyor. Çocuk bu davranışı seçip annesi gibi birilerini hayatına seçerse sağlıksız ilişkiler yaşıyor. Ama seçimlerinde “Annemin yaptığı doğru değildi. Babam da annemin hatalı olduğunu biliyordu ama mutsuz olduğu halde niye onunla birlikteydi?” deyip hem anneyi hem babayı sorguluyorsa en sağlıklı seçimi yapıyor, ideal kadını ya da ideal erkeği seçiyor.

    Yani her şey ailede başlıyor…

    Evet, her şey ailede başlıyor. Kadınlar babalarında daha çok neyin eksikliğini görmüşse onu dolduran kişileri seçiyor ama babadaki artı özellikleri göz ardı ediyor. “Konuşamıyordum, ulaşamıyordum, bana dokunmuyordu, beni hiç takdir etmedi, kendimi değerli hissettirmedi ama kocam öyle değil. Bana kendimi değerli hissettiriyor, bana hep dokunuyor” diyor. Ama terapide ortaya çıkıyor ki sadece dokunmak ya da konuşmak tek başına yetmiyor. Bir yetişkin olması gereken erkek çalışmıyor ya da sorumluluk almıyor veya sadık değil…

    Ailenizi çözüp seçimlerinizi o doğrultuda yaptığınızda sağlıksız olanı seçmiyorsunuz. Aile hepimiz için kutsal ve önemli ama ailemize gerçekçi gözlerle bakmalıyız. Eksi yönlerini görmeliyiz. Yaptığımız seçimlerde bu eksiler bizi rahatsız edecekse seçmeyeceğiz. Anne-baba seçme hakkımız yok, sorumsuz bir babamız olabilir ama yine de onu severiz. Sorumsuz bir erkeği ise asla kaldıramayacaksak seçmeyeceğiz. Öte yandan “Sorumsuz olması çok da önemli değil. Ben zaten rahat yaşamak, gezip tozmak istiyorum” diyorsanız zaten önceliğiniz farklı oluyor. Yani doğru erkek sizin öncelik listeniz ile ilgili bir kavram.

    Seçimlerimizi bilinçli yapmıyoruz ki, bir de bakıyoruz aşık olmuşuz…

    Gerçeği olduğu gibi gördüğünüzde bu hayatta çok güçlü oluyorsunuz. Psikodrama İstanbul 24 Grubu’nun bir lafı vardır: “Görebilecek gücün, bakabilecek cesaretin ve anlayabilecek iraden olduğu sürece bu hayatta çok güçlüsün.” İşte bu üçünü sağladığınız noktada, annenize baktığınızda “canım annem”, babanıza baktığınızda “canım babam” diyorsunuz ama eksilerini de görüyorsunuz. Diyorsunuz ki, “Evet babamı çok seviyorum ama babamı seçmedim, eşimi, çocuklarımın babasını, hayat arkadaşımı seçebilirim”. Bilinçaltınız bilinçli düzeye geldiğinde, ki bunu uzman yardımı ile yapmak mümkün, zaten mutlu ilişkiler kuruyorsunuz.

    Bir baba figürü olmadan büyüyen kadınlar ne yapıyor?

    İstatistikler genellikle kendilerinden büyük yaşta erkekleri seçtiklerini gösteriyor çünkü var olmayan bir baba yerine sürekli koruyup kollayacak, onun yerine düşünecek, destekleyecek bir baba arayışları oluyor. Bu aslında sağlıksız bir tercih… Sağlıklı ilişkiler kurmak isteyen akıllı insanlar ile çalışıyor, baba ve eş rolünü ayrıştırıyoruz.

    Eş seçiminde hata oldu, geri dönüşü var mı?

    Olmaz mı? Örneğin, “Ne kadar güzel gözleri var, sabahtan akşama kadar o gözlere bakarak yaşayabilirim” deyip sonra bir gün işlerin böyle gitmediğini fark ediyorsunuz. O zaman formülleri bilmek gerekiyor. Doğru erkeği seçmek isteyen kişiye “Birisi sizi etkilediğinde ne oldu da etkiledi, bu tutku sağlıklı mı sağlıksız mı diye bakın” diyoruz. Tabii bu ancak kontrolle oluyor ve zamanla öğreniliyor. Bir ilişkinin içinde değişim yaratmak için ise önce siz değişiyorsunuz. Siz değişince otomatikman o da değişiyor. Düşünün, bir ilişki nasıl başlıyor? Önce kalbimizi pıt pıt attırıyor, ona doğru gidiyoruz. Özellikle ilişki evliliğe dönüştükten sonra bir şeyler istemediğimiz gibi olduğunda hep bu konuya konsantre oluyoruz; “Neden bana böyle davrandı ya da davranmadı?” diye sormaya başlıyoruz. Burada öncelik ve değer karşı tarafa veriliyor hep. Oysa “O niye yapıyor?” yerine “Ben neden izin veriyorum?” demek gerekiyor. “O bana kendimi değerli hissettirmiyor” diyen kişiye sormak gerekiyor, “O davranmıyor olabilir ama sen özel misin? Özelsen, sen önce kendine özel davran. Değerli misin? O zaman önce sen kendine değer ver.” Yani biri size kendinizi değerli hissettirse de, hissettirmese de çok değerli olduğunuzu, güzelsin dese de demese de güzel olduğunuzu, bir tanecik olduğunuzu bileceksiniz.

    Bu duruma bir örnek verebilir misiniz?

    Örneğin kadın akşam yemek yapıyor ve eşini arıyor, “Tam senin istediğin gibi yemek yaptım” diyor. Adam “Tamam gelirim belki” diyor ama akşam gecikiyor. Geldiğinde toplantısının uzadığını söylüyor, “Aramam gerektiğini düşünemedim” diyor. Kadın “Önemli değil” deyip alttan alıyor. Birkaç gün sonra yine aynı şey oluyor. Sonra yine… Kadın yine “Önemli değil” diyor. Niye önemli olmasın ki? Önemli ki sen ona yemek yapıyorsun, önemli ki gelmediğinde moralin bozuluyor. Senin için önemli ise önemliymiş gibi davranacaksın. Karşı taraf önem vermiyorsa yemek yapmayacaksın, ta ki o bunun eksikliğini fark edene kadar. Kadın, “Sen beni bekletiyorsun ama kusura bakma ben daha fazla bekletilmeyeceğim, ben de en az senin kadar değerliyim” diyebilecek. Kadın bunu diyebildiğinde karşı taraf da ne olduğunu düşünmeye başlıyor. Aslında sürekli önemli değil diyen kadın anne rolünde… Hiçbir erkek annesi ile sevişmek istemez, hiçbir kadın da babası ile… Rolleri karıştırmamak gerekiyor.

    Tüm bu açıklamalardan sonra ideal erkeği kısaca nasıl tanımlarsınız?

    Kendini gerçekleştirmiş, yetişkin olmuş, temel ihtiyaçlarını giderebilen, kendi kendine kimseye bağımlı kalmadan ayakta durabilen, öz motivasyonu olan, hayata bağlı, kötü yönlerini gördüğü gibi iyi yönlerini de görebilen insan ideal erkek ya da ideal kadındır. Bu ikisi yalnızken de hayatlarını çok iyi sürdürürler, bir araya geldiklerinde ise şahane olurlar.

    Formsanté Dergisi

  • Aşkı yaşatmanın 11 yolu

    Aşkı yaşatmanın 11 yolu

    Aşkı yaşatmanın 11 yolu ve Mutlu evliliğin püf noktaları size özel tüyolar… Modası hiç geçmeyen kurum; evlilik… Ancak aynı zamanda sorunları hiç bitmeyen de o…. Bekarlar evlenmek, evlenenler de boşanmak istiyor. Peki yanlışlık nerede? Her şeyin suçlusu evlilik mi yoksa bir yerlerde hata yapan biz miyiz? 

    Uzman Psikolog Bülent Budak, evliliği tanımlamasını istediğimizde, “İnsanların birbirine hissettiği cinsel isteklerin, sevgi, şefkat ve ilgi ihtiyacının giderilmesinin yanı sıra daha düzenli, huzurlu ve sağlıklı bir yaşam için asırlar önce oluşturulmuş bir düzenden bahsediyoruz “diyor. Bu sosyal yapılanmanın doğada var olmadığını belirten Budak, “İnsanların yerleşik yaşama geçmeye ve sosyal hayata başlamalarıyla birlikte, farklı örf ve adetler içerisinde böyle bir kurum yapılandırıldı. İnsanlar kendilerini yaşadıkları toplumun örf ve adetlerine uymak zorunda hissettikleri için evlenmek istiyorlar. Bir de çocuk faktörü var. Çünkü insan, en temel korkularından biri olan ölüm korkusunu rahatlatabilmek için ardında bir eser bırakmak istiyor ve çocuk sahibi oluyor. Evlilik dışı bir çocuğun dışlanması ihtimali insanları evlenmeye yönlendiriyor. Son yıllarda bilimsel değil ama sosyal olarak 30 yaşını geçen kadınlarda evlenme sendromu oluştu” diyor.

    Aşkı yaşatmanın 11 yolu
    Aşkı yaşatmanın 11 yolu

     Yıldönümlerinden korkmayın

    Uzman Psikolog Bülent Budak, evliliğin belli yıllarının daha zorlu geçtiği şeklindeki söylemlerin bilimsel temeli olmadığını belirtiyor. Bazı kişilerin adeta “kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi” inandıkları bu durumun zararlarını yaşadıklarını, sorun yaşama beklentisi nedeniyle 1., 3. ya da 7. yıllarda sorunlar yaşadığını da ekliyor. Oysa doğru olan evliliği yıllara değil, dönemlere ayırmak. Çünkü her dönem evliliğin taraflarına ve çevresel faktörlere göre uzayıp kısalabiliyor.

     Sanal dönem

    İnsanların kendilerini gizledikleri, sorunları görmezden geldikleri, her şeye evet dedikleri ve kendi gerçeklerini göstermedikleri bir dönemden bahsediyoruz. Evliliğin başlangıcını oluşturan bu dönemde tarafların isteği; kavga çıkmamasını, romantizmin sürmesini sağlamak ve dışarıdan bakılınca mutlu bir evlilik tablosu oluşturmak. Çiftler bu dönemde birbirlerine kendilerini tam olarak göstermedikleri gibi, aile ve arkadaşlar konusundaki olumsuz fikirlerini de kendilerine saklıyorlar. Evlenmeden önce birlikte bir evi paylaşan çiftler bu dönemi çok kısa yaşayabiliyor. Bazı çiftlerin ise bu dönemi yıllarca yaşamaları da mümkün.

     Gerçekçi dönem

    Çiftler bu dönemde yavaş yavaş “ben” demeye başlıyor; “Ben böyle düşünüyorum, böyle istiyorum” gibi… Böylece bu dönem fikir ayrılıklarının, duyguların ve beklentilerin ortaya çıktığı yılları anlatıyor. Uzman Psikolog Bülent Budak, bu dönemin çok riskli olduğunun da altını çiziyor. Çatışmaların başladığı bu dönemin süresi de çeşitli faktörlere göre değişiyor. Bu dönemin başarıyla atlatılması mümkün, ancak tartışma kültürümüzün eksikliği, karşı tarafı olduğu gibi kabul etmekten kaçınmamız ve değiştirmeye çalışmamız bu dönemden başarıyla çıkmayı da zorlaştıran faktörler. Yine bu dönemde, çiftler birbirlerinin aile fertleri ya da arkadaşları hakkında olumsuz görüşlerini de açıkça dile getirmeye başlıyorlar. “Evlenince değişti” söylemini dillendirdiğimiz bu dönemde yanıldığımız nokta ise şu; değişen kimse yok. Aslında sanal dönemde gösterilmeyenler ya da görmek istemediklerimiz bu dönemde ortaya dökülüveriyor.

    Suskunluk dönemi

    Öncelikle şunu belirtelim ki, “Gerçekçi Dönem”i başarıyla atlatıp uzmanlık dönemine giren çiftler azınlıkta kalıyor. Çoğu çift kendini suskunluk döneminde buluveriyor. Suskunluk döneminde, önceki dönemden gelen konular bir süre bir kenara bırakılıyor, sessizlik dönemi başlıyor ve bir gün daha şiddetli olarak yeniden tartışılmaya başlıyor. Her patlama, bir öncekinden daha şiddetli oluyor. Artık birbirlerine güvenlerini kaybetmeye başlayan çiftler, “Eşimle bu konu konuşulmaz” diye düşünerek iletişimden kaçınmaya başlıyorlar. İşte bu sessizlikte bazen duyulan tek şey boşanmanın ayak sesleri oluyor. İki taraf da ekonomik olarak tek başına ayakta durabilecek durumdaysa boşanma gerçekleşiyor. Eğer çocuk varsa, boşanma ertelenebiliyor. Aldatmaların en çok yaşandığı dönem de suskunluk dönemleri… Çiftler duygusal arayışlara giriyor ve bu açlığını başkaları ile gidermeye başlıyor. Bu kişiler iş çevresinden, arkadaş çevresinden ya da sanal dünyadan olabiliyor. Son zamanlarda sosyal ağlarda eski sevgililerini bulanların sayısı da oldukça fazla…

     Uzmanlık dönemi

    İşte az rastlanan ideal dönem! Tabii ki pembe bir dünyadan bahsetmiyoruz. Hayat devam ettikçe çiftlerin önüne engeller, sorunlar çıkıyor. Uzmanlığa erişen çiftler, kriz yönetimini ustalıkla gerçekleştiriyor. Ufak tefek hatalar olsa da patlamalar; küsmelere, suskunluğa gitmeden hallediliyor. Duygusal ve mantıksal olarak gelişmiş bir ilişkide, çiftler önlerine gelen her engeli başarıyla aşıyorlar.

     Kötü giden evliliği bir bebek kurtaramaz

    Uzman Psikolog Bülent Budak, çocuk sahibi olmanın bir evliliğe büyük etkileri olduğunu söylüyor. Ancak burada sadece olumlu etkilerden söz etmiyor. Öncelikle çocuk yetiştirmenin de tıpkı evlilik gibi süreçleri olduğunu, yani kolay bir şey olmadığını unutmamak gerekiyor. Bir çocuğun aileye yapacağı olumlu katkılar çocukla ilgili değil, çiftlerin bu duruma bakış açısıyla ilgili oluyor. Örneğin bir babanın, çocuk bakımının sadece annenin görevi olduğunu düşünmesi ve kadını bu işte yalnız bırakması, çiftin arasında daha önce olmayan sorunların doğmasına bile neden olabiliyor. Bu nedenle çocuğun, ilişkide hiçbir şeyin başlangıç noktası olarak görülmemesi, öncelikle tarafların bakış açılarını değiştirmeleri gerekiyor.

     Sanal alemdeki tehlike!

    Artık canımız her sıkıldığında kendimizi oyalayacak bir şey bulabiliyoruz. Televizyonun yanı sıra artık elimizin altında uçsuz bucaksız bir internet alemi var. Ancak sanal ortama ne kadar çok zaman harcarsanız, o tarafınızı geliştirmiş oluyorsunuz ve ilgilenmediğiniz ilişkiniz zayıflıyor. Bunun önüne geçmek için fiziksel tedbirler alın. Bilgisayarı salonunuzdan ve yatak odanızdan çıkarın. Haftada iki gün televizyonsuz ve bilgisayarsız geceler yapın.

     Düzenli ve sağlıklı yaşamak için evleniyoruz

    Evlilik insan doğasına aykırı mı?” diye sorduğumuzda ise Uzman Psikolog Bülent Budak, bu fikrin insanların sorumluluktan kurtulmak için ürettikleri bir mazeret olduğunu belirtiyor: “Doğaya bakınca hayvanların tek eşli olmadığını görüyoruz. Bu açıdan bakınca evliliğin bu doğaya aykırı olduğu söylenebilir. Ancak yaşadığımız binalar da, bindiğimiz arabalar da doğaya aykırı. Doğaya uyumlu yaşamak için ata binip mağaralarda yaşıyor olmamız gerekiyordu. Hayatımızı iyileştirmek için ürettiğimiz bu yapılanmalar gibi, düzenli ve sağlıklı bir yaşam için de evlilik kurumunu ürettik.
    Yani evlilik bir gereklilik olarak ortaya çıktı.”

    Mutlu evliliğin püf noktaları

    1. Acele etmeyin: Özellikle aile büyüklerinin “Yaşın kaç oldu, yaşıtların hep evlendi, ben de torun istiyorum” türünden dayatmalarına kulaklarınızı tıkayın. Çünkü acele ile yapılan evliliklerde ilişkinin bedeni ve ruhu oturmuyor. Tek başına aşk da, tek başına para da bir evliliğin uzun ömürlü olmasına yetmiyor.

    2. Kendinizi iyi tanıyın: Kendi ruhunuzu ve düşünce yapınızı iyi tanıyın. Bu özelliklerinize göre bir arayış içine girin. Kendinizi tanımadan karşı tarafı sırf güzel, yakışıklı ya da zengin olduğu için seçmeyin. Özellikle üçüncü kişilerin tavsiyeleri ile başlayan evlilikler kaybetmeye baştan mahkum oluyor.

    3. Gerçekçi olun: “Nikahta keramet vardır, evlendikten sonra düzelir” şeklindeki sözlere inanmayın. Gerçek düşüncelerinizi evlenmeden önce ortaya koyun. Karşı taraftan da aynısını bekleyin. Örneğin çocuk sahibi olmak istemeyen nişanlınızın, evlendikten sonra fikrini değiştireceği hayaline tutunmayın. Ya da evlendikten sonra başka bir şehirde oturmak istemiyorsanız ancak böyle bir ihtimal varsa tavrınızı baştan konuşun.

    Aşkı yaşatmanın 11 yolu ve Mutlu evliliğin püf noktaları size özel tüyolar...
    Aşkı yaşatmanın 11 yolu ve Mutlu evliliğin püf noktaları size özel tüyolar…

    Aşkı yaşatmanın 11 yolu

    1. Ona saygı duyun.

    2. Onu dinliyor gözükmeyin, gerçekten dinleyin.

    3. Onu olduğu gibi kabul edin, eleştirmeyin.

    4. Doğru tartışmayı öğrenin.

    5. Ona zaman ayırın.

    6. Onu düşünün ve düşündüğünüzü, onu mutlu edeceğini bildiğiniz şeyleri yaparak gösterin.

    7. Ona sizin için farklı olduğunu hissettirin.

    8. Maddi boyutunu esas almadan, onu mutlu edecek ufak sürprizler hazırlayın, özel zamanlar yaratın.

    9. Karşı taraftan beklemeyin, önce siz yapın ki karşılığını alın.

    10. İlişkiyi güncelleyin; eski günlerde gittiğiniz yerlere ziyaretler yapın, ilk günlerinizi hatırlayın.

    11. İşinize mesai harcamazsanız iflas edeceğini bildiğiniz gibi, evliliğinize mesai harcamazsanız onu kaybedebileceğinizi unutmayın.

     Terapi ne zaman?

    Uzman Psikolog Bülent Budak, terapiyi özellikle nişanlı çiftlere öneriyor. Ancak her şeyin toz pembe yaşandığı nişanlılık döneminde terapiye gitmek pek de akıllara gelmiyor. Bir diğer ideal zaman ise “Gerçekçi Dönem”… Budak, suskun döneminde gelen çiftlerin artık umutsuz ve güvensiz olması, hatta gizli ikinci hayatlar kurmaları nedeniyle terapi yoluyla bir ilişkiyi tedavi etmenin çok zor olduğunu belirtiyor. Ancak ne yazık ki çiftler, en çok da
    suskunluk döneminde terapiye geliyor.

    Formsanté Dergisi

  • Erkeği Elde Tutmanın Yolları

    Erkeği Elde Tutmanın Yolları

    Erkeği Elde Tutmanın Yolları Bütün bildiklerinizi unutun. Cuma geceleri kanepenin üzerinde aşk fimleriyle uyuyakalanlar overlok makinası ayağınıza geldi. Tüm bildiklerinizi unutun!  Yollar, erkeği Elmayra’nın Tazmanya canavarını sevdiği gibi sıkmakla aşılmaz. Ufunet basar adamcağıza. Sıkmayacağız dediysek de başıboş bırakmayacağız tabi. Her kantarın bir ölçüsü var. Asıl mesele okkasını ayarlamakta.

    Erkeği Elde Tutmanın Yolları

    Mevzumuza çoğu kadının düştüğü bir hatayla girelim.

    İLK GÖRÜŞME

    Diyelim ki adam pat diye gökten zembille indi. Hiç planda yokken küt diye aşık oldun. Haber verelim ‘Ağır ol da molla desinler’ devri kapandı. Sen işve cilve yapayım derken, rakip takım çoktan penaltıdan golü atacak haberin yok. Günümüz erkekleri, kadınların hayatın her alanında dizginleri ele almasından mütevellit biraz içlerine kapandılar. Gerekirse çat diye öpeceksin! İlk adımı atmaktan çekinmeyeceksin. Aşk kolay kolay bulunmuyor, buldun mu biraz da gözü karartacaksın.

     

    KIZ ARKADAŞ PARADOKSU

    Cilveleşme döneminde erkek istediği arkadaşıyla dışarı çıktığında ağızlarını bıçak açmayan kızlarımız ilişki başladığı günden sonra bir kaplana, avına kilitlenen bir çitaya dönüşüyor. Neden yahu? Ne değişti? Bırakın, adamcağız hangi arkadaşıyla nerede ne zaman görüşüyorsa devam etsin. Ha baktınız ipin ucu kaçıyor. ‘Kankitom’ diye diye memlekette görüşmedik kız bırakmıyor, kantarın topuzunu sıkarsınız azıcık olur biter!

    Erkeği Elde Tutmanın Yolları
    Erkeği Elde Tutmanın Yolları

    GECENİN BİR YARISI GELEN MESAJLAR

    Olmuş gecenin bir yarısı. Filmin en naif yerinde, sevdiceğinizin şevkatli kollarına atmışsınız kendinizi. Birden iki el mesaj sesi duyulur. O an, nasıl davranacağınız o gece için küçük ama uzun soluklu ilişki için büyük bir adım. En basit kural: ‘Kimmiş’ o diyen hatun kaybeder.

     

    “HİÇ POZUNUZU BOZMAYIN”

    Hiç pozunuzu bozmayın. O telefona uzanacak. Hemen görüş açınıza telefon ekranını dahil edin. Bir göz filmde, bir göz mesajda olacak. Gece yarısı ‘Naber, napıyosun’ diye başlayan mesajdan korkun. O arkadaşı, daha sonra karşılaştığınızda fav’a atmak için kenarda bekletin.  Sevgilinizin uzun süredir görüşmediği bir arkadaşıysa, durum bildirimi için ‘canım yaa, ben de sevgili yaptım görüşmeyeli’ demesi ya saflığındandır ya da ‘hatun şimdi ters bir şey yazar, ofsayta düşmeyelim’ demesindendir. İlk kez böyle bir şey başınıza geliyorsa sadece gözlemci olun. ‘Onun da sana selamı var’ faslına geçerse, umursamaz bir ses tonunda filme odaklanmış gibi yapıp geçiştirin. Hiç endişelenmeyin, ileride bunu fitil fitil burnundan getireceğiz.

    TUZLUK-KARABİBERLİK GİBİ DİP DİBE DOLAŞMA

    Eyyy yazın sıcağında bile kavrula kavrula elini sevgilisinin elinden ayırmayan güzel kızım, sıradaki madde sana gelsin. İnsan kendinden bile sıkılırken, bu kadar ‘mıç mıç’ ilişki niye? Bir nefes al, damarlarında oksijen dolaşsın, zihnin açılsın. ‘Onsuz gitmem’ demen ilişkinin büyüsünü bozan en büyük zehirdir. Yapma etme, heyecanı bitirme.

     

    GÜÇLÜ KADIN OUT, YARDIM İSTEYEN KADIN İN!

    Bu madde de bir gazeteci büyüğümün kulağıma altın küpesi. Hayatın sillesini karşındakini adamdan daha fazla yemiş olsan da, görüp geçirmekte rekordan rekora koşsan da güçlü kadınım diye bas bas bağırmak sana ‘değerli yalnızlık’tan başka bir şey getirmez ne yazık ki. Tamam, ‘We can do it’ ama ufak tefek şeyleri de bırak o yapsın be kadın! O çiviyi duvara sen çakamayacak mısın? Ya da ağır poşet taşıdın diye kolların mı kopacak? Bu yaşına kadar baban mı taşıdı sanki? Ama işte bir dur, yardım iste, güçlü olsan da iste. Bırak adamcağız da senin yapamayacağını sandığı şeyleri yaparken kendini işe yarar hissetsin.

     

    DOĞAL OL

    Serbest dolaşan tavuklardan tutun, özgürce otlayan ineğe vakit doğaya dönme vaktidir. Makyajda bile nude akımına kapılmışken, kadın dediğin de organik olacak arkadaş. Yaptığım uzun müzakereler sonucu günümüz erkeğinin doğallıktan yana olduğu gerçeğine ulaştım. Eğer bir erkek sabah uyandığınızda size hala aşkla bakıyorsa bilin ki sizi seviyordur. Sözüm kısa bir yaz sağanağının yüzüne vurmasıyla bile Afrodit’ten Godzilla’ya dönüşen kızlarımıza. Bir an önce silkelenin, o ağır makyaj malzemelerini toplum sağlığı için çöpe boca edin.

     

    O SON TOKAYI BIRAKMAYACAKTIN!

    Bak sevgili hemcinsim, dün bir bugün iki adamın evinde ‘güya’ eşya unutuyorsun ya, hah işte yemiyor o arkadaşlar o işleri, yapma.  Önce ufaktan birkaç toka unutma(!) daha haftan dolmadan diş fırçası bırakmaya kadar giden sürecin sonu son değil söyleyeyim. Yıllarca kadınlar kafasını sokacak bir evleri yokmuş gibi, sevgili evine iltica etmeye öyle meraklandı ki,  mülteci girişleri donduruldu.  İlla adama kendini hatırlatacaksan, esaslı bir sevişme, huzurlu bir an, tatlı bir tebessüm yeter, kasma.  Bunların dışında adam seni hatırlamak için zaten ıvır zıvıra ihtiyaç duyuyorsa, yanağından bir makas alıp ‘hasta la vista baby’ deyip olayı doğal seleksiyona  bırak.

     

    Elvan YARMA / Hurriyet.com.tr