Kategori: İlişkiler

  • Bir kadının mutlu olup olmadığı nasıl anlaşılır?

    Bir kadının mutlu olup olmadığı nasıl anlaşılır?

    Böyle de soru olur mu? demeyin. Geçenlerde bir yerde bu konu ile ilgili bir yazı okumuştum, buna benzer bir başlığı vardı. Ben de hemen hemen aynı anlama gelen bir başlık yakıştırdım.

    Son zamanlarda dikkat ediyorum, kadın arkadaşlardan bazıları hep erkeklerle ilgili yazılar yazıyor. Kimler olduklarını tahmin edersiniz. Burada isimlerini yazıp onları meşhur etmek ve cevap hakkı doğurmak istemiyorum, onlar kendilerini bilir. Bu dediğim arkadaşlar yazılarında genelde hep erkeklere pislik atsalar da ben onlara uymadan kadınlar hakkında güzel ve yararlı bilgiler yazayım dedim.

    Neyse daha fazla uzatmadan geçelim konuya, bir kadının mutlu olup olmadığını anlamanın bazı yolları varmış. Ben okuduklarımdan aklımda kalanları aktarıyorum. İşinize gelenleri alın, beğenmediklerinizi görmezden gelin. Teşekkür filan da istemez, beddua etmeyin yeter.

    Şimdi efendim, bir kere eğer bir kadın bakımına, saçına başına, makyajına filan dikkat ediyorsa işler yolundaymış. Yani kendisiyle ve çevresiyle barışık, huzurlu ve mutluymuş. Cildine düzenli bakım yaptıran, kilosundan yakınmayan kadının keyfi yerinde demekmiş. Bir de mutlu kadın makyajını silmeyi asla unutmazmış. Bakın bu biraz ilginç geldi bana. Makyaj silmeden yatan kadın için en fazla tembellik yüzündendir derdim ama mutsuz olacağı hiç aklıma gelmezdi, ama öyleymiş.

    Mutlu kadın yakınındaki insanların en küçük sorunları ile ilgilenir, onlara yardım edermiş. Çünkü kendi mutlu olduğu için sorunu da olmazmış. Bir de kadınlar mutlu iken bütün çocuklar ile uğraşmayı, onlarla yakından ilgilenmeyi severlermiş.

    En önemli tespitlerden biri de, mutlu bir kadın öyle cipsti, çerezdi, çikolata vb. gibi abur cubur ve saçma sapan şeyler yemezmiş. Bırakın abur cuburu, normal yemeklerin bile aşırısına kaçmadan karnını doyuracak kadar ya da biraz daha az yemek yermiş.

    Bence bu çok doğru bir yaklaşım. Sevgilisinden ayrılmış ya da kocası ile sorunları olan mutsuz kadınlar, farkında olmadan hırsla tıkınırken aldıkları kilolarla mutsuzluk/kilo kısır döngüsü içine hapsolabilirler. Peki kadınların kendi aralarında yaptıkları günlerde afiyetle yedikleri kısır, mantı, sarma, pasta, börek, kek ve kurabiyeler de mutsuzluk belirtisi midir onu da bilmiyorum. Sanırım o biraz “amaaan battı balık yan gider” felsefesinin dışavurumsal bir sonucudur.

    Geldik en önemli mutluluk kıstaslarından birine. Bir kadın eğer mutlu ise üzerindeki aşırı merakı kaybolur ve her şeyi olduğu gibi kabullenmeye başlarmış. Sevgilisi veya kocası yalnız takılacağını söylese bile onu sorgulamazmış. Demek ki kadın mutlu ise erkekler üzerindeki baskı sıfır düzeyinde.

    Yüzde yüz doğru bir tespit, katılıyorum. Hani kocalara/sevgililere makineli tüfek gibi ardı ardına cevabı beklemeden sorulan sorular vardır ya… Nereye gidiyorsun, nereden geliyorsun, kimler vardı, neden haber vermedin, neden bu kadar geç kaldın, kaç kişiydiniz, neredeydiniz, keyfin yerindeydi galiba, say say bitmez…

    İşte mutlu bir kadın bu soruların hiç birini sormazmış. Keyfi yerinde olduğu için “lay lay lom, hayat bana güzel” hesabı erkeği köşeye sıkıştırmazmış. Erkekler özellikle bu konuya çok dikkat etsin derim. Sorgulama başladı mı yandınız.

    Buraya kadar anlatılanların ne kadarı doğrudur, ne kadarı gerçektir bilemem ama mutsuz olan her kadının yaptığı klasik bazı işleri bilirim.

    Eğer bir kadın ani bir kararla saçını kestiriyor ya da durup durduğu yerde saç renginde radikal bir değişiklik yapıyorsa, son günlerde saçma sapan alışverişler yapıp anlamsızca para harcıyorsa, sürekli canının sıkıldığını, kimseyi görmek istemediğini ve artık yaşamdan bıktığını söylüyorsa o kadın pimi çekilmiş bomba gibidir.

    Bir de sürekli sizin her şeyinizi sorguluyorsa yandınız. Tehlike geçene kadar sığınaklara…

    Bu arada bazılarınız; “sen son zamanlarda kadınlarla çok uğraşır oldun, dikkat et kendine” diyebilir. Yok yok, hem vallahi hem billahi “Nisa taifesi” ile uğraşmak kimin haddine?

    Nerede görülmüştür kadınlarla uğraşanın iki yakasının bir araya geldiği? Ben haddimi bilirim. O kadar da değil…

    Kalın sağlıcakla…

    İlhan İLMENÖZ

  • Duygusal Ve Cinsel Aldatma Nedir ?

    Duygusal Ve Cinsel Aldatma Nedir ?

    Aldatma denilince genellikle ilk olarak aklımıza ilişki dışında olan üçüncü bir şahıs ile yaşanan cinsel birliktelik aklımıza gelir.

    Peki sadece cinsel bir birliktelik yaşayıncamı aldatmış oluyoruz?

    Eşimiz veya partnerimiz dışında karşı cinse hoşlanma,sevgi,arzu gibi duygular beslenilirse aldatmış olunur mu???

    Peki,çiftler için duygusal aldatma mı yoksa cinsel aldatma mı daha yaralayıcı?

    Araştırmalara göre, aldatmaların 2/3’ü hem duygusal hem de cinsel aldatmadan oluştuğunu belirtmektedirler.

    Bireyin devam eden bir ilişkisi varken bir başkasıyla duygusal bir yakınlık yaşaması, bir başkasına âşık olması, bir başkasıyla özel bir paylaşımda bulunması duygusal aldatma; yine romantik bir ilişki yaşarken bir başkasıyla cinsel ilişkiye girmesi ise cinsel aldatma olarak tanımlanmaktadır. Daha önce yapılan araştırmalarda, erkeklerde cinsellik odaklı aldatma daha fazla olmakla birlikte, kadınlarda duygusal ve cinsellik odaklı aldatma daha fazla olduğunu ifade etmektedirler.

    Birçok çalışmalar, toplumsal cinsiyetin bireylerin evlilik dışı ilişkiler için yaptıkları nedensel yüklemelerdeki etkisini incelemiştir. Bu çalışmalara göre, erkekler ilişkilerini daha çok cinsel, kadınlar ise duygusal olarak betimlemektedir. Aynı zamanda, erkekler arasında cinsel birlikteliğin daha fazla olduğu bulunmuştur ve daha fazla erkek evlilik dışı cinsel birliktelik yaşadığını belirtmiştir. Kadınlarda ise duygusal birliktelik daha yüksek bulunmuştur. Evlilik dışı ilişki yaşamış katılımcılar arasında erkekler kadınlara göre daha az bağlanma yaşadıklarını ya da hiç duygusal bağlanma yaşamadıklarını belirtmişlerdir.
    Toplumuzda kadınlar evlilik dışı ilişkilere sunulabilecek cinsel birliktelik ile değil, aşkla ilgili olmasını daha kabul edilebilir gördüklerini belirtirler. Genellikle erkekler aşkı ve cinsel birlikteliği birbirinden ayırırlar, fakat kadınlar çoğu zaman aşkın ve cinselliğin birlikte yürüdüğüne inandıkları gözlemlenebiliyor. Eşinin cinsel bir ilişki içinde olduğunu anlayan bir kadın, otomatik olarak eşinin artık kendisine değil de başka birine âşık olduğu düşüncesine kapılmaktadır. Çünkü aşk, evlilik dışı bir ilişki yaşamak için kendilerinin kullanacağı bir gerekçedir. Erkekler ise, eşinin başka biriyle duygusal yakınlık içinde olduğunu anladığında, bu ilişkinin cinsel bir yanı olmadığına inanmakta zorlanmaktadır. Bu, kadınlardaki aşk atfı gibi, erkeklerdeki cinsellik atfı da kendi eğilimlerinden kaynaklanmaktadır.

    2004 yılında yapılmış “yakın ilişkilerde kıskançlık” adlı araştırmada kadınların duygusal, erkeklerin ise cinsel aldatılma karşısında daha çok kıskançlık duyduğu sonucuna varılmıştır. Erkekler, kadınların cinselliğe duygusal yakınlık yüklediklerinin fark ettiklerinde, cinsel aldatılma durumunda daha çok kıskançlık duyabilmekte, kadınlar da erkeklerin cinselliği genelde heyecan ve fiziksel rahatlamayla ilişkilendirdikleri için cinsel aldatılmadan çok duygusal aldatılma durumunda kıskançlık duymaktadırlar.

    Erkeklerin eşlerinin kendilerini cinsel olarak aldattıklarından şüphelenmeleri ya da evlilik dışı ilişkinin varlığından haberdar olmaları bile, malesef bazen aile içi şiddet ve cinsel zorlamaya neden olmaktadır.

    Heteroseksüel üniversite öğrencileri arasında yapılan çeşitli çalışmalarla da, erkeklerin cinsel aldatmaya, kadınların ise duygusal aldatmaya daha sert tepki verecekleri hipotezi kanıtlanmıştır.

    Günümüzde cinsel aldatma, birçok toplum için toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Bu sorun önceki tarih dönemlerinin hiç birinde modern dünyadaki kadar yaygın olmamıştır.

    Özetle,kadınların duygusal yoksunluktan dolayı sadakatsizlik yaşarken, erkeklerin cinsel istek sebebiyle aldattıkalrını genel olarak söyleyebiliriz.

    Kaynak: Kantarcı ,2009; Polat, 2006; Goetz ve Shackelford, 2009; Yeniçeri ve Kökdemir, 2004; Çavuşoğlu, 2011).

    Uzm. Psk. Damla KANKAYA tarafından yazılmıştır.

  • Kadınlar boşanmış erkeği tercih ediyor…

    Kadınlar boşanmış erkeği tercih ediyor…

    Yapılan araştırmalar kadınların artık boşanmış erkeklerin kendilerini daha mutlu ettiğine inandığını ortaya koydu!

    Erkekler ikinci evliliklerinde daha dikkatli. Son araştırmalar ‘boşanmış bir erkekle’ evlenen kadınların da daha mutlu olduğunu ortaya koydu.

    Hollanda’daki Amsterdam Üniversitesi’nin gerçekleştirdiği bir araştırma, boşanmış ve çocuğu olan erkeklerle evlenen kadınların daha mutlu olduklarını ortaya koydu.

    Araştırmaya göre boşanmış erkeklerle evlenen kadınlar, eşlerinin iyi bir maaşı varsa partnerlerinin yaşı veya dış görünümüyle ilgilenmiyor.

    Erkekler de ilk evliliklerindeki hatalı davranışlarını ikinci evliliklerinde daha az tekrarlıyor.

    Geçmişte boşanmış bir erkekle dünya evine giren kadınların bu kadar mutlu olmadıklarının altını çizen uzmanlar, “Şimdi devir değişti. Boşanmış bir erkek potansiyel olarak iyi bir eş adayıdır” yorumunda bulunuyor.

    Araştırmada ayrıca, kadınların kendilerinden daha iyi bir maaşı olan erkeklerle evlenmeyi tercih ettikleri vurgulandı.

    Kaynak: HT Hayat

  • Mesaj bağımlısı mısınız?

    Mesaj bağımlısı mısınız?

    E-posta hesabınızı beş dakikada bir kontrol mü ediyorsunuz? Cep telefonunuzla dakikada bir mesaj mı gönderiyorsunuz? Teşhisi koyuyoruz: Siz bir mesaj bağımlısısınız.

    Sevgilinizle uzak olduğunuzda mesajlaşmanız normal ancak aynı evde, yan yanayken bile mesajlaşarak iletişim kuruyorsanız bunda bir sorun var demektir.

    Bu günümüz hastalığı sosyal olarak başlıyor fakat hızlı şekilde alışkanlık haline geliyor ve hayatınızda elektronik bir bip sesi olmadan yaşayamaz oluyorsunuz. Okurlarımızdan 24 yaşındaki Berna Okan, birinin sizinle iletişim kurup kurmadığını kontrol etmenin nasıl tutku haline geldiğini bakın nasıl açıklıyor: Yer: Ofis. Saat: 09:42. Outlook’u aç. Üç yeni e-posta gördüğüne sevin. Eğlenceli olanlarına ışık hızıyla cevap yaz, düşünmeni gerektirenleri daha sonraya bırak. Cep telefonunu al. Arayan kimse yok ama mesaj var. Cevap yaz, birkaç kere kontrol et ve gönder. 35 dakika çalış. E-postayı kontrol et. Sanırım biraz kontrol bağımlısı olduğumu söyleyebiliriz ve buna engel olamıyorum. Kontrol bağımlısı haline gelmek ise çok kolay çünkü günümüzde iletişim ağları çok hızlı ve eğer kısa süreliğine bile iletişimden koparsanız, çok önemli bir şey kaçıracakmış gibi hissediyorsunuz. Cep telefonları yokken, kimin bizimle konuşmak istediğini öğrenmemiz için eve gitmemiz gerekiyordu. Fakat şimdi gereksiz yerlerde ve zamanlarda bile ulaşılabilir olmaya alıştık. Diğer yandan da yoksunluk yaşamaya başladık. Örneğin öğle yemeğinden döndüğümde beni arayan veya mesaj gönderen kimse olmadığını gördüğümde kendimi kötü hissediyorum.”

    Sürekli kontrol mu ediyorsunuz?

    Uzmanlara göre bu bağımlılığın semptomları şöyle: 20 dakika mesajlarını kontrol etmeden duramamak, telefonunuz yanınızda olmadığında endişelenmek; tekrarlayan e-posta kontrolleri; tüm arayanların cevaplanması gerektiğine inanmak ve eğer cevaplanmazsa, insanların sizi sevmeyeceğini ve unutulacağınızı düşünmek. Böyle bir durumla karşı karşıyaysanız, uzmanlar telefonunuzu zaman zaman evde bırakmanızı ve e-postanızı çalışırken kapalı tutmanızı sadece saat başı kontrol etmenizi öneriyorlar. Takıntınızın yerine başka şeyler koyun. Kitap okuyun, çay veya kahve için ya da koşuya çıkın. Unutmayın ki teknoloji bizim onu kullanmamız içindir, onun bizi değil!

    Neden kontrol ediyoruz?

    Berna bağımlılığından rahatsızlık duymaya başladığında bunun nedenlerini düşünmüş ve kendisine göre şöyle bir çözüm bulmuş: Birisinin bizi düşünmesi hoşumuza mı gidiyor? Telefonumuzu açtığımızda mesaj gelmemişse, kimsenin bizi sevmediğini düşünüyoruz. Fakat kalbimizin derinliklerinde buna gerçekten inanıyor muyuz? Annem ve babam çok hızlı yaşadığımı, bu yüzden de bulunduğum yerin ve anın tadını çıkaramadığımı söylüyorlar. Gerçekten haklılar: Parmaklarımı ve gözlerimi telefonumdan ayırmadan gökkuşağının altından yürüdüğüm ve güzelim tarihi köprülerin altından geçtiğim zamanlar oldu. Bu gerçekten üzücü. Hepimiz üzerimizdeki teknoloji düğümlerini çözmek için çalışmalıyız. Tepki vermeye ihtiyacımız var. E-posta kontrollerime saat başı olmak üzere limit getireceğim ve kendime şirketteyken mesaj göndermeme kuralı koyacağım. Saati bile kontrol etmeyeceğim. Mesajlarımı kontrol etmektense gökkuşağını kaçırmamayı tercih ederim.

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Romantizmin ömrü tam 937,5 gün

    Romantizmin ömrü tam 937,5 gün

    Romantizmin ömrü tam 937,5 gün … İngiltere’de aşk ve beyin fonksiyonlarının incelendiği bilimsel bir çalışma, aşk halinde romantizmin süresinin 937,5 gün sürdüğünü ortaya koydu.

    Medicana International Ankara Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Zülküf Önal, aşk ve nefretin çok yoğun duygular olduğunu ve bu duyguların beyin hareketliliği ve dışa vurum açısından benzer özellikler gösterdiğini söyledi.

    Aşk ve nefret arasındaki en büyük farkın, muhakeme ve aklıselimin merkezi olan beyin korteksinin büyük bir bölümünün aşk esnasında etkisiz hale gelmesinden kaynaklandığının altını çizen Önal, “Nefret eden kişinin korteksi çalışıyorken, aşık olan kişilerde kortekste ışık gözlenmiyor” dedi.

    ‘AŞIK OLUNCA BEYİN KENDİSİNİ KAPATIYOR’
    Önal, Prof. Dr. Semir Zeki liderliğinde İngiltere’de yürütülen ve Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme tekniğinden yararlanılarak gerçekleştirilen çalışmada, aşk gerçekleştiğinde, beyinde meydana gelen değişikliklerin incelendiğini anlattı.

    Önal, romantizmin süresinin de araştırmalarda “937,5 gün” olarak saptandığını ifade ederek, “Katılımcı çiftlerin yüzde 83’ü, evliliklerinin ilk aylarında el ele tutuştuğunu belirtirken, 937,5 gün sonra bu oran yüzde 38’e iniyor. Evliliğin üçüncü yılında ise çiftlerin yüzde 83’ü yıl dönümlerini kutlamak için uğraşmıyor” dedi.

    ‘KADIN VE ERKEK AŞKI FARKLI YAŞIYOR’
    Önal, erkek beyninin nörolojik aşk devrelerinin kadınlarınkinden farklı olduğunu, bu durumun “ilk görüşte aşk” ve “tek gecelik ilişki”nin nedeni olarak gösterildiğini dile getirdi.

    Aşık olan kadınlarda beyin taramalarıyla yapılan çalışmalarda, aşık kadınların beyninde birçok alanın hareketlendiğinin tespit edildiğini anlatan Önal, “Özellikle içgüdülerle ilgili alanların, dikkat ve hafıza devreleri hareketleniyor. Erkeklerdeyse görselliğin işlendiği alanlarda hareketlenme yaşanıyor. Görsel verilerin işlendiği bölgelerdeki hareketlilikteki bu artış, aynı zamanda erkeklerin neden kadınlardan daha kolay ‘ilk görüşte aşık’ olduklarını açıklıyor. Kadın ise tecrübelerine önem veriyor. Bu nedenle tek gecelik ilişkiyi daha çok erkek yaşıyor” açıklamasında bulundu.

    REEM Nöropsikiyatri Merkezi’nden Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz da duygusal yönelimlerin hoşlanma, aşk, sevda ve kara sevda gibi hafiften şiddetliye doğru farklı şekillerde insan hayatındaki yerini aldığını belirterek, aşk gerçekleştiğinde kişinin çevresiyle olan ilişkilerinin bozulmayacağını ve sosyal hayatın devam edeceğini ifade ederek, bu durumda iş hayatının da olumsuz etkilenmediğini söyledi. Kara sevda halinde ise kişinin kontrolünü kaybedebildiğine dikkati çeken Yavuz, “Kara sevdada kişi kendisini sosyal hayattan soyutlar, tamamen sevdasına odaklanır. Kara sevdada kişi bulunduğu andadır, duygu çıkmazına girebilir’” bilgisini verdi.

    Yavuz, aşkta duyguların genellikle karşılıklı; kara sevdada ise tek taraflı olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

    “Aşk da psikolojik belirtiler gösterir. Duygu yoğunluğu ve saplantılı sevgi hali, sosyal normların dışına çıkmaz. Halbuki kara sevdada fizyolojik unsurlar da vardır. Kişi yemeden içmeden kesilir, zayıflar ve stres hormonlarının da etkisiyle vücut savunması düşer. Çeşitli hastalıklar baş gösterebilir, kişinin saçları beyazlayabilir.

    Kara sevdada beyinde psikolojik hayata yön veren sol prefrontal korteksin fonksiyonları aksar. Ayrıca korku duyusunu kontrol eden kısımların çalışma karakteri de bozulur. Böylece kişi korkusuzca davranabilir. Prefrontal korteksin de bozulması ile kişi, sosyal normların dışında davranışlar sergileyebilir. Kişi servetini ve kariyerini bu uğurda terk etme davranışı da gösterebilir.”

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • 7 günde mutluluğun formülü

    7 günde mutluluğun formülü

    Kendinizi mutlu edebilmeniz için bir köpek almanızı ya da uzak bir yerlere tatile gitmenizi önerebilirdik… Ama biz bu satırlarda, kolay ve pratik önerilerle bir hafta içinde mutluluğun kapılarını aralamanızı sağlayacağız!

    İster genç ister yaşlı olun, bir şekilde herkes gibi siz de mutluluğu yakalamaya çalışıyorsunuz. Belki çok seveceğiniz bir eş arıyor, çocuk sahibi olmak ya da iyi para kazanmak istiyorsunuz. Bunlar tabii ki sizi mutlu edecek hayaller… Ancak bir de hayatın akışında mutlu olabilmek ve bu mutluluğu koruyabilmek var. Aslında çok büyük bir şeymiş gibi gözükmeyen ama temelinde pozitif etkilere fırsat veren “küçük mutlulukları” bir yaşam şekli olarak düşünürseniz işiniz daha da kolaylaşacak. Sizi üzen, aşağı çeken ya da kızdıran birtakım durumlara karşı koruma kalkanı oluşturacaksınız. İşe hemen koyulmak için günlerden yardım alın. Pazartesiden başlayıp pazara kadar kendinize ufak hedefler koyun ve kalıcı mutluluk için ilk adımı atmaya başlayın!

    7 günde mutluluğun formülü

    7 günde mutluluğun formülü
    7 günde mutluluğun formülü

    PAZARTESİ 

    SESİ BİRAZ AÇALIM…

    Genel olarak sakin ve rahatlatıcı müzikler dinlemeyi seviyor olabilirsiniz. Bu tür müziklerin insan psikolojisini rahatlatma ve stresi azaltmadaki etkisi bilinen bir gerçek. Ancak zaman zaman günlük koşuşturmacanın getirdiği stres, kızgınlık gibi. duygu değişimleri bir şekilde dışarı atılma ihtiyacı hissediyor. Bir şekilde çizginin dışına çıkarak daha neşeli şarkılara fırsat verip motivasyonunuzu yükseltebilirsiniz. Biraz da kulaklarınıza zarar vermeyecek şekilde sesi açtınız mı tamam… Sizi motive edecek bu eğlenceli şarkıların sözlerine odaklanarak ister bağırıp çağırın, ister kalkıp dans edin. Tüm ruh halinizi baştan aşağıya değiştirecek, enerjinize enerji katacak bu yol, belki de ilerleyen zamanlarda hoşunuza gitmeye başlayacak ve bir tek pazartesi günleri değil, her gün uygulamaya başlayacaksınız. Diğer yandan müziğinize eşlik edecek egzersizler yapabilir, fit olmak için de büyük bir adım atabilirsiniz. Durgun, enerjisi düşük “siz”den uzaklaşmak için haydi şimdi güzel bir şarkı açın.

    SALI 

    GÜLÜMSEYİN, GÜLÜMSETİN

    Mutlu olmayı herkes istiyor. Ancak çoğu zaman mutluluğun yolunun başkalarını mutlu etmekten geçtiği unutuluyor… Belki harika bir hayatınız olmayabilir. Eksik ya da yolunda gitmeyen, içinize sinmeyen birtakım durumlar olabilir. Ancak bunların hiçbiri ufak bir gülümseme ve tebessümle başkalarını mutlu etmenize engel değil. Yedi günlük mutluluk planında salı günlerini (mutsuz ya da keyifsiz hissetseniz bile) gülümsemeyle geçirin. Etrafınıza yayacağınız pozitif enerjilerin sayesinde siz de içinde bulunduğunuz negatif havadan çıkacak, birilerinin mutlu olduğunu görerek tatmin olacaksınız. Siz gülümsemeyi beceremiyorsanız da başkalarını gülümsetecek davranışlarda bulunun. Sevdiğiniz birine sarılın. O an yanınızda olmayan en sevdiğiniz arkadaşınıza iyi ki hayatınızda olduğunu söyleyin. Yardıma muhtaç birinin sorununu çözmeye çalışın ya da kimsesiz çocukları ziyaret edin. Birilerini bir şekilde mutlu edin ve sonunda siz de mutlu olun…

    ÇARŞAMBA 

    ÖĞLE TATİLİNDE EGZERSİZ

    Mesai başladığında öğle tatilini iple çektiğinizi, kafanızı biraz rahatlatmak istediğinizi biliyoruz. Molanız bir saat de olsa yemek yiyerek, iş arkadaşlarınızla muhabbet ederek iş stresinden biraz olsun uzaklaşmak sizin de hakkınız… Ancak işleyişi biraz değiştirmenin kimseye zararı olmayacağını düşünerek bu molayı egzersizle geçirebileceğinizin altını çizmek istiyoruz. Öğle tatilinde hareketsiz kalmak yerine, iyisi mi çarşamba günü biraz egzersiz yapın. İşinize, etrafınızdakilere ve özellikle de kendinize iyi geleceğini düşünerek motivasyonunuzu üst seviyeye çıkartın. Öğle tatilinizin bir saat olduğunu varsayacak olursak, bunun 35-40 dakikasını egzersize, geri kalanını ise hafif bir şeyler atıştırmaya ayırabilirsiniz. Bu görevi çarşamba gününde yapmanızın sebebi ise kişilerin en çok hafta ortasında yorulması ve motivasyonunun en düşük olduğu gün olması…

    PERŞEMBE 

    TİYATRO BİLETİ

    Sizi mutlu hissettiren şeylerin başında elbette sosyal faaliyetler de geliyor. Özellikle kendisini kötü hisseden, üzgün ya da kızgın anlar geçiren kadınların alışverişle olan ilgileri koca bir gerçek. Son zamanlarda sıkça karşımıza çıkan “Shopping is my cardio” sözü (Kardiyo egzersizim alışveriş yapmak) bu durumu net bir şekilde ortaya koyuyor. Güzel, alışveriş yapıyorsunuz ama bu perşembe yalnızca bir tiyatro biletiyle aynı etkiyi yaratmaya ne dersiniz? Mutlu olmak için atacağınız bu adımı dram ya da korku gibi türlerin aksine, komedi oyunu izleyerek gerçekleştirebilirsiniz.

    CUMA 

    BİLDİRİMLERİ KAPATIN

    İşiniz gereği odaklanmanız gereken bir dolu şey var. Hal böyleyken çalışırken sizi konsantrasyonunuzdan edecek çevresel faktörlerden uzak durmanız en mantıklısı. Telefonunuza gelen bildirimleri tamamıyla kapatıp, ilginizin dağılmasını engelleyin. Gerekirse aynı işlemi bilgisayarınızda da yapın. Sosyal medya hesaplarınızı çalışırken açmayın. Böylece gün içindeki çalışma performansınızı engelleyen tüm faktörleri ortadan kaldırın. İşinizi daha çabuk ve tam ilgiyle tamamlayın. Sonrasında hesaplarınıza bakabilir, telefonunuzun bildirimlerini açabilirsiniz. Cuma gününün verdiği sevinçle bir süre telefondan uzak kalmaya dayanabilirsiniz, değil mi?

    CUMARTESİ 

    GÖNÜLLÜ OLUN

    Bugün kendiniz için değil, başkası için bir şeyler yapın. Sevdiğiniz ve sıkılmadan ilgilendiğiniz alandaki çalışmalara gönüllü olarak katılın. Bu bir sosyal sorumluluk projesi olabilir. Yalnızca birilerine ya da bir şeylere fayda sağlayabilmek amacıyla, maddi amaç gütmeksizin çalışın. Dünya ve insanlık adına yararlı birtakım çalışmalarda bulunmak ve bunların sonucunda başarabildiğinizi görmek sizi daha mutlu biri yapacak, motivasyonunuzu yükselterek daha iyi hissetmenizi sağlayacak. Birileri için çalışmıyorsanız bile çevresel projelerde yer alabilirsiniz. Seçim tamamen size kalmış… Haydi bu güzel cumartesiyi, güzel işler yaparak geçirin.

    PAZAR 

    SON AMA EN TATLI GÜN

    Geldik haftanın son gününe… Diğer günlerde ruhunuzu beslediniz ama pazar gününde biraz da damağınızı tatlandıracaksınız. Gün içerisinde tüketeceğiniz beş öğün meyve ve sebze, sizi fiziksel olarak mutlu edecek! Porsiyonların büyük olmasına gerek yok. Hepsinden azar azar almanız da yeterli… Porsiyon açısından dikkat etmeniz gereken noktalar var; büyük meyveleri bir eliniz kadar düşünmeli, taneli meyveleri de avuç içinizle ölçmelisiniz. Böylece pazar günü yediğiniz tüm meyve ve sebzeler, pazartesiye sıkı bir başlangıç yapmanız için en büyük yardımcınız olacak.

    Formsante 2016 – Ocak sayısı
    Elif Gürsoy

  • Boşanma çocuklara nasıl açıklanmalı

    Boşanma çocuklara nasıl açıklanmalı

    Boşanma kararı ebeveynler ve çocuk için yeni değişiklikler ve bunlara uyum sağlamayı gerektiren zorlu bir süreçtir. Ebeveynler bu süreçte çocuğa ne şekilde bu kararlarını açıklayabilecekleri, nasıl davranacakları konusunda bilgi sahibi olmak istemektedirler.

    Her şeyden önce çocuğa boşanmayı bildirmenin en iyi zamanı annenin ve babanın hazır oldukları zamandır. Anne ve baba çocukla ortak bir dille ve sakince konuşabilmelidir. Çocuk ile konuşurken anne ve babanın çift olarak aralarında neler yaşandığı anlatılmamalıdır. Bu yetişkinin hikayesidir ve çocuğu ilgilendirmez.

    Çocuk için önemli olan her bir ebeveyni ile olan ilişkisidir. Aynı çatı altında yaşamasalar bile, anne ve babanın her zaman aynı anne ve baba olacağı iletilmelidir. Ona anne ve baba arasındaki güçlü bir sevgiden doğduğu, ondan sorumlu olunduğu ve onunla gurur duyulduğu iletilmelidir.

    Çocuk bazı zamanlarda kendisini anne ve babanın ayrılığından sorumlu hisseder. Böyle durumlarda onun suçluluk duygusunu azaltmak için onun arzu edilen bir çocuk olduğunu , sorunun anne ve baba arasında yaşananlardan kaynaklandığı ancak bu konuda istediği zaman konuşabileceği söylenerek rahatlatılmalıdır. Bazen anne ve babalar çocuk zarar görmesin diye bir arada yaşamaya çalışmakta; ev içerisinde birbirlerinden çok uzak ya da çatışmalı bir ilişki sürdürmektedirler. Böyle bir durum da çocuk için daha fazla zarar verici olmaktadır .

    Kendinizi kötü hissettiğinizde ve içinizi birine dökmek istediğinizde çocuğu sırdaş olarak seçmeyin. Çocuk için baba ile aranızda olup bitenleri duymak tahammül edilemez bir olaydır , çocuk bu yükü taşıyamaz ve bundan sorumlu değildir. Kendiniz için bir uzman yardımı almak bu konuda yapılabilecek en doğru yoldur.

    Çocukların yetişkinlerin gerilimlerini ve heyecanlarını hisseden alıcıları vardır. Buna halk arasında ‘antenler açık’ denir. Bu sebeple ebeveynler sorunlarını çocukların duyabilecekleri yerde tartışmamalıdır. Ya da sorunlar tamamen inkar edilmemeli boşanma öncesinde çocuğu hazırlama amacıyla anne ve baba arasında bazı anlaşmazlıklar olduğu belirtilmelidir.

    Hiç konuşulmayan ancak gerilimin yüksek olduğu ortamlarda çocuk bu gerilimleri uykusuzluk, iştahsızlık, baş ağrıları gibi psikosomatik belirtilerle ifade edebilir.

    Çocuğa gerçeği anlayabileceği , basit bir dille ifade etmek gerekmektedir. Olası yalanlar çocuğun size olan güvenini sarsar.

    Boşanma gerçekleştikten sonra çocuk ile ilgili alınan kararlarda istikrarlı olunmalıdır. Çocuğun her iki ebeveynin evinde odası olmalı ve hangi günler nerede kalacağı belli olmalıdır. Çocuğa verilen sözler mümkün olduğunca yerine getirilmelidir. Örneğin ; baba çarşamba günleri çocuğu alıyor ise olası bir iptal durumu birkaç gün önceden çocuğa bildirilmelidir; son anda vazgeçmeler ve bunun sıklıkla tekrarlanması durumunda çocuk sizinle ilgili hayal kırıklığı yaşayacak ve sizi görmek istemeyebilecektir.

    Çocuk anne ya da baba evine gittiğinde anne ve baba durumdan ötürü birbirlerini suçlamamalı ve birbirlerini çocuğa şikayet etmemelidirler. Çocuk istediği zaman diğer ebeveynine ulaşabilmelidir (e- mail,cep tel,fax,vb.). Çocuğun güvenebileceği ve destek alabileceği anne ve baba imajını korumaya özen gösterilmelidir. Anne ve babanın aralarında nitelikli bir iletişim kurmaları ve çocuğun okul, okul dışı aktivitelerini birbirlerinden haberdar etmeleri gerekmektedir.

    Suçluluk duygusuyla çocuğu hediyelere boğma, alışıldık davranışları değiştirme ; örneğin çocukla birlikte yatma, aşırı hoşgörü gösterme çocuğu kolay tatmin olmaz bir çocuk yapar ve bu durum çocuğun sıkıntısını arttırır. Çocuk diğer ebeveynden döndüğünde onu sorgulamamak ve kim daha iyi ebeveyn yarışına girmemek gerekir ; çocuk vakit geçirdiği ebeveyni ile ne yaşadığını anlatıp anlatmamakta serbesttir. Diğeriyle vakit geçirip, eğlendiği için sizin memnuniyetinizi görmeye ihtiyacı vardır.

    Ergenliğe kadar çocuğun ebeveynleriyle yaşadıklarında bazı çelişkiler olabilir. Örneğin; annem beni cezalandırdı, artık ona gitmeyeceğim ya da babamda şunları bunları yapamıyorum gibi. Bu durumda onu dinlemek ve sükunetle hareket etmek gerekir. Çocuk bazen ebeveynler arasındaki anlaşmayı sabote etmek isteyebilir ve bir şeyler elde etme yolunda küçük şantajlar yapabilir. Unutmayın her çocuğun fantezisi anne ve babasının bir gün yeniden birlikte olmasıdır.

    Bazen sorunlar işin içinden çıkılamaz, çözülemez hale geldiğinde , çocuğun bu konuda nötr birinden destek alması gerekebilir (psikolog, psikiyatrist.). Onu dinleyen bir uzmanın varlığı , olaylara olan mesafesi ve nötr tutumu ile çocuğun içsel çatışmalarının yatışmasını ve yeni çözümler oluşturarak adaptasyon sürecinin kolaylaşmasını sağlayabilir.

    En başta çocuk boşanmaya karşı şaşkınlık ve kızgınlık gösterebilir . Çocuk bu davranışlarında yalnızca anlaşıldığını anlamak ister; her şeyden önce sevdiği birinden ayrılmak ve yeni bir hayatın gerekliliklerine alışmak durumundadır.

    Ebeveynler çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını anlayabildiği ve karşılıklı olarak aynı noktada kalabildikleri sürece , sevilen, ihtiyaçları anlaşılan çocuk da koşullara uyum sağlamaya çalışarak ebeveynlerinin boşanma sürecine uyum sağlayacaktır.

    Uzm. Psk. Özge Merve TÜRK

  • Ayrılık kararları en çok özel günlerde alınıyor

    Ayrılık kararları en çok özel günlerde alınıyor

    Birçok ilişki özel kabul edilen günlerde bir eşikten geçiyor. Kadınların daha çok önem verdiği bu günlerde hediye almayan ya da sürpriz yapmayan erkekler bir krizle karşı karşıya kalıyor.

    ID Coaching Kurucusu ve Eğitmeni, Profesyonel Koç Hatice Yıldıran, özel günlerde karşılanmayan beklentilerin ilişki ve aile yapısı üzerindeki etkisinin büyük sorunları beraberinde getirdiğini belirtiyor.

    Yaşanan sosyo-kültürel ve ekonomik etkenler evliliğe ve ilişkilere bakışı etkileyerek, beklentileri yükseltiyor. Modern çağın özel gün ve hediyeleşme alışkanlığıyla gelen bu beklentiler tam olarak karşılanmayınca ilişkilerde ciddi krizler yaşanıyor. Hatta ayrılma kararları en çok özel günlerde veriliyor.

    Özel günlerde hediye satın alma eylemini göstermeyen ya da hediye almak istese de alamayan kişiler, ilişki içinde olduğu kişi tarafından suçlanabiliyor ve bu durum ayrılıkla sonuçlanabiliyor. Kadınların birçoğu alınacak hediyenin evle ilgili değil, kendisini ilgilendirmesini istiyor. Kadınlar yarısından fazlası ise özel günleri eşine kırgın geçiriyor ve önemsenmediğini düşünüyor.

    ”Hediye almak sevginin göstergesi değildir”

    Sevgililer Günü, yıl dönümü, doğum günü toplum tarafından ve kişiler tarafından önemli görülen günler sosyal medyanın da etkisiyle bir gösterişe dönüşüyor. Kişilere farklı bir bakış açısı kazandırmayı amaçlayan ve bu yönde ilişki koçluğu eğitimleri veren ID Coaching’in Eğitmeni Hatice Yıldıran özel günlerde yaşanan olumsuzlukların önüne geçmek için şunları söylüyor: “Modern dünya insanı maddeye önem vererek dünyanın varoluşundan beri sahip olduğu maneviyatı kaçırabiliyor. Hediye kavramı evirilerek bugünkü haline yani sadece parayla satın alınabilen bir maddeye dönüştü. İlişkilerde hediye satın almanın bir sevgi göstergesi olmadığını kabul etmek özel olarak kabul edilen günlerde yaşanabilecek krizlerin önüne geçecektir” diyor ve önemli olanın doğru mesajlar vermek olduğunu belirtiyor.

    Toplumda kabul görme isteği sosyal medyada pekiştiriliyor
    İlişkiler, teknoloji dünyasıyla birlikte sosyal medyada da farklı bir boyuta taşınıyor. Hediye paylaşımları ile birlikte onaylanma ve kabul görme dürtüsü de sosyal mecralarla pekiştiriliyor. ID Coaching Kurucu ve Eğitmeni, Profesyonel Koç Hatice Yıldıran, “Yediklerimiz, gördüklerimiz, tatillerimiz sosyal medyada. Bu durum etkileşimi artırıyor ve farklı yaşamlara özendiriyor. İlişki iki insan arasında yaşanıyorsa bu iki insanın düşünme biçimi ve prensipleriyle sürdürülmelidir. Toplum tarafından kabul görülme ya da onaylanma isteği dolayısıyla da ilişkiyi buna göre sürdürme, ilişkinin gidişatı için sağlıklı olmayacaktır. Sevgilisi ile sosyal medyada paylaştığı fotoğrafın aldığı beğeni sayısı kişinin kafasında ilişkiyi meşrulaştırma çabasına dönmemelidir. Mümkünse özel kabul edilen günlerde sosyal medya paylaşımlarını görmezden gelin. Neden benim böyle bir hayatım yok diye, sevgilinize, eşinize kapris yapıp ilişkinize zarar vermeyin” diyor.

    Ona maneviyatı hediye etmeye çalışın
    Yıldıran, son olarak çiftlere maneviyata önem vermelerini önererek şunları dile getirdi;
    “Özel günlerin bir vesile olmaktan öteye geçmeyen zamanlar olduğunu bilmek ve sevginin pek çok dili olduğunu, kendi sevgi dilimizi ve karışımızdakinin sevgi dilini öğrenmemiz gerekiyor. Eşine, sevgilisine özel bir günde gerçekten hediye vermek isteyenler emek harcadığı bir kolye, güzel bir anıyı hatırlatacak fotoğraf, bir kağıda karaladığı şiiri benim favorilerimden olan Leo Buscaglia’nın “Beş Sevgi Dili” kitabını da hediye edebilir” dedi.

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Evlilikte aşkı öldüren 8 neden

    Evlilikte aşkı öldüren 8 neden

    Hani denir ya “evlilik aşkı öldürüyor” diye! Pek çok kişi sırf bu nedenle, aşkın rutine yenik düşeceği endişesiyle evlenmekten çekinir. Yıllar içerisinde olası kavgaların kaçınılmaz hale gelebileceği düşüncesi de endişeyi artırır. Oysa evliliğin aşkı öldürmemesi için basit ama etkili yollar var. Evli olsun olmasın uzun süreli ilişkilerde çiftlerin kapısını en sık çalan kavgalarda nasıl bir yol izleneceği de o etkili kurallardan. Acıbadem Ankara Hastanesi’nden Psikolog Bülent Baykal, 14 Şubat Sevgililer Günü kapsamında çiftler arasında en sık yaşanan kavgaları sıraladı, çok önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

    Evlilikte aşkı öldüren 8 neden
    Evlilikte aşkı öldüren 8 neden

    Bir evi paylaşmak, ilişki yaşamak karşılıklı özveri ve çaba gerektiriyor. Kişilerin birbirlerinin düşüncelerine saygı göstermesi, onun düşünce ve duygularını anlaması, evlilik ve ilişkinin uzun süreli olması için olmazsa olmazların başında geliyor. Ancak her ilişkide insanların kendi kişilik özellikleri, yetiştirilişten gelen değer ve inançları, düşünce yapıları ön plana çıktığından bu da zaman zaman ilişkiyi zedeleyebiliyor. Acıbadem Ankara Hastanesi’nden Psikolog Bülent Baykal “Zedelenmiş ilişkiler insanda anksiyete ve stres yaratarak huzursuzluk verir, kendinizi huzursuz, gergin, mutsuz, düşük enerjili, üzgün, kırgın, öfkeli hissedersiniz. Hepimiz zaman zaman eşimiz-sevgilimiz ile belli konularda çatışma yaşarız. Bu son derece normal ve ilişkilerde bence olması gereken bir durumdur. Çatışma yaşamamak değil de, nasıl çözeceğini bilmek çok önemlidir” diyor. Evli olmayan kişilerin de bir süre sonra benzer kavgaların içerisinde olmasının kaçınılmaz olacağını belirten Psikolog Bülent Baykal o kavgaları çözüm yollarıyla birlikte bakın nasıl anlatıyor?

    Bugün ya da bu gece ne yapacağız!

    Değişmeyi kabul etmiyorsun!

    Patron kim?

    Parayı nasıl harcıyorsun!

    Valla bilmiyorum!

    İyi ebeveynlik yapmıyorsun

    Annene-babana tahammül edemiyorum!

    Eskisi gibi değil

    Evlilikte aşkı öldüren 8 neden
    Evlilikte aşkı öldüren 8 neden

    Basit bir şey gibi geliyor ama birçok çift eğlenmek için ne yapacağını ayarlamakta güçlük çekiyor. Siz evde oturup romantik bir film seyretmek istersiniz, eşiniz de sizi alıp dışarıya çıkıp arkadaşlarıyla eğlenmek isteyebilir. Birisi doğa yürüyüşlerinden hoşlanırken diğeri brunchta oturup sohbet etmeyi sevebilir. Bu eğlenme ve vakit geçirme yöntemlerindeki farklılık çiftler arasında hayal kırıklığı ve bazen kızgınlık, öfke yaratmaktadır. İsteklere, uzlaşma yollarını arayarak ve zaman zaman taviz vererek orta yolu bulmanız gerekmekte.

    İlişkiler başladığında her iki taraf da karşısındakinin kendisine göre iyi, olumlu ve olumsuz yönlerini bilinçli veya bilinçsiz olarak tartar. Eğer olumlu taraflar ağır basarsa, ilişki başlar ve yürür. Bazen iki tarafın da aklında olumsuz olarak gördüğü özellikleri zamanla değiştirebileceği ile ilgili bir düşünce olur. Bunu gerçekleştirmek için çaba gösterir ve bazen de ilişkiyi yıpratıcı emir ve suçlayıcı söylemler havada uçuşur. Aklınızda olsun. Hiç kimseyi değiştiremezsiniz. İlk başta iyi ve kötü yönleriyle kabul ettiğiniz bir kişiyi değiştirme çabaları, ilişkinin sona ermesine bile neden olabilir. Her insanın kişiliği esnektir. Şartlara ve o anki ruh haline göre, sabit olmayan düşünce biçimleri uzun vadede değişir. Sabredin ve kabullenmeyi, uyumlu davranmayı deneyin.

    Bu tartışma kontrol düşünceleriyle ilgili. Bazı ilişkilerde bazen bir taraf sanki karşı tarafın “annesi” veya “babası” gibi davranmaya başlıyor. İlişkilerin iki eşit insan arasında olması gerektiği gerçeğini unutarak veya bilinçaltı süreçlerin ortaya çıkmasıyla bir taraf dominant ve hükmedici olabiliyor. Bu durum tabi ki muhatap olan tarafın gerilmesine, baskı altında hissetmesine, kızmasına, isyan etmesine, huzursuz olmasına yol açıyor. Eşinize-sevgilinize; “dur, onu giyme, üşütürsün”; “saat 8’de eve gelsen iyi olur”; “İşyeri arkadaşlarınla dışarı çıkmayacaksın” gibi emir ve kontrol cümleleriyle yaklaşırsanız baskıyı hisseden kişi karşılığını verecek ve güzel bir çatışmanız olacaktır. Ne yapmalı. Eşit insanlarız, tabi ki karşımızdaki kişinin iyiliğini ve onu korumayı istemekteyiz. Bunu, karşımızdakine, güvenerek, eşit olduğunu hatırlayarak, onun da düşünceleri ve aklı olduğunun farkına vararak yaklaşabiliriz. Böylece çatışmalar ve kırgınlıklar azalır.

    Parayı harcama ile ilgili kavga etmek normaldir. İnsanlar para ile ilişkilerinde farklı tutumlarla ve düşüncelerle yetiştirilmişlerdir. Bazı durumlarda erkek, paranın kontrolünün çoğunun kendinde olmasını isterken, eşi eşit bir harcamayı düşünebilir. Bu konuda orta yolu bulmak için oturup konuşmak ve bir anlaşmaya varmak gerekir.

    İlişkilerde her gün sürekli küçük veya büyük kararlar veriyoruz. Bazen “bu akşam nereye gidelim” veya “yemekte ne yiyelim” gibi basit ve normal karar sorularına “bilmiyorum”,”sen bilirsin” gibi cevaplar sürekli geliyorsa, basit ve kaygı yaratmayacak gibi görünse de karşı tarafta bir belirsizlik ve öfke yaratır. Kararsızlık sürekli ise hemen kavgaya yol açabilir. Kararsız taraf her zaman güvenilir olmayan ve daha büyük kararları veremeyecek zayıf bir kişi olarak etiketlenerek saygı gösterilmede azalma yaşar.

    Evliliklerde çocuk doğduktan sonra kaçınılmaz olarak kavgalar ortaya çıkar. Evdeki statüko değişmiştir. Adaptasyon için sürece ihtiyaç vardır. Çatışmalar sürer. Bazen çocuk yetiştirmeyle ilgili kavgalar çok uzun sürerek hem ilişkiyi hem de çocuğu olumsuz etkiler. Bu konuda karşılıklı konuşarak, bir ortak sistem bularak, birinin ak dediğine diğerinin kara demesini engelleyerek kavgaların sayısını ve şiddetini en aza indirgemek gerekir.

    Bu toplumuzda birçok şakaya da konu olmuş normal ve ciddi bir konudur. Bazen kayınvalidelerin bir ilişkiyi bozdukları, yıprattıkları, insanları mutsuz ettikleri, huzursuz ettikleri görülür. Tabi ki kayınvalideler bu çatışmada yalnız değildirler. Karşılarındaki kişilerin tavırları da bir o kadar kasıtlı ve acımasız olabilir. İlişkilerin ilk zamanlarında normal olan, kişilik farkından dolayı, üçüncü şahıslarla ilgili çatışmaların çıkmasını bekleriz. Uzun vadede kendi iç işlerine çok karıştırmadan, karşılıklı suçlamaya veya savunmaya geçmeden herkesi duruma adapte ederek yaklaşıldığında, bu kavgaların azaldığını görmekteyiz. Daha evvel bahsettiğim gibi burada da eşlerin düzgün, öfkesiz ve gerçekçi iletişimleri olayları yumuşatacak, sorunların büyümesini önleyecektir.

    İlişkiler ilerlediğinde karşımızdakine olan düşüncelerimiz, sevgimiz değişmese de davranışlarımız ve ilgimiz değişebilir. Kanıksarız, eskiden yaptığımız jestleri, ilgiyi göstermeyiz. Karşımızdaki kişi bunu ilişkide bir problem olduğu şeklinde yorumlarsa işler kötü demektir. Evet, bazen” sen artık eskisi gibi ilgi göstermiyorsun, sevmiyorsun” benzeri bir tepkiyle karşılaşınca, duygularımızda bir değişiklik olmadığı için haksızlığa uğradığımızı düşünür ve karşı tarafa öfkeleniriz. Kavga çıkar. Kalp kırıklığı, üzüntüler, mutsuzluklar devreye girer. Burada sakin bir şekilde durumu açıklayıp bazı şeylerin artık daha az gerçekleşmesinin sevgi ve ilgi eksikliği değil, alışkanlıkla ilgili bir durum olduğunu belirtirsek çatışmaların frekansı düşecektir.

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Burcunuza göre romantik bir ilişkide neye ihtiyaç duyuyorsunuz?

    Burcunuza göre romantik bir ilişkide neye ihtiyaç duyuyorsunuz?

    Astroloji, ilişkinizi güçlü kılmak için birlikte olduğunuz insanın ve sizin ihtiyaçlarınızı belirliyor, bir bakın bakalım, her şey yolunda mı?

    İlişkilerde her iki tarafın da bazı ihtiyaçları vardır ve birbirinizin bu ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsanız, ilişki güçlü kalır. Ama eğer karşınızdaki insanın sizden ne istediğini bilmiyorsanız, o zaman dominant kişiliklere bir göz atmakta fayda olabilir. Bağımsız ama gizliden gizliye hassas mı? Ya da bir ilişkiden ne beklediklerini itiraf etmek söz konusu olduğunda utangaç mı?

    Astroloji, ilişkinizi güçlü kılmak için birlikte olduğunuz insanın ve sizin ihtiyaçlarınızı belirliyor, bir bakın bakalım, her şey yolunda mı?

    Burcunuza göre romantik bir ilişkide neye ihtiyaç duyuyorsunuz?

     

    Koç (21 Mart – 19 Nisan): Söz konusu ilişkiler olduğunda, Koçlar oyun oynamaz. Tez canlıdırlar ve eğer bir problem varsa partnerlerinin kendilerine karşı dürüst ve açık sözlü olmalarını isterler.

    Boğa (20 Nisan – 20 Mayıs): İnatçı olabilirler ama aynı zamanda inanılmaz hassastırlar. Partnerleri onların duygularına karşı nazik ve hassas davranmalıdırlar çünkü aksi halde savunmaya geçmeye hazırdırlar ve affetmeleri çok uzun zaman alır.

    İkizler (21 Mayıs – 20 Haziran): Enerjik ve maceraperest, ikizler hayattaki her şeye karşı heveslidir. Bir ilişkide de her şeyin enerjik ve heyecan verici olmasını isterler, aksi takdirde çabuk sıkılırlar. Bir aşık olarak İkizler için iletişim ve birlikte geçirilen zaman çok önemlidir.
    Yengeç (21 Haziran – 22 Temmuz): Sadık ve güvenilirlerdir, bu yüzden karşılarındaki insadan da aynı şeyleri beklemeleri doğal. Ona karşı hep dürüst olun, kendinize dair şüpheleriniz varsa da bırakın gitsinler çünkü bir yengeci üzmek istemezsiniz.

    Aslan (23 Temmuz – 22 Ağustos): Özgüveni çok yüksek olan aslanlar, başka insanların yanında iken de kendileri olmayı seveler. Halbuki bu çoğu insan için zor olan ve tercih edilmeyen seçenektir. Aslanlar yanlarında rol yapmaya gerek duymayacakları bir sevgili ister ve karşısındaki insanın da aynı özgüven ve rahatlıkla davranmasını bekler.

    Başak (23 Ağustos – 22 Eylül): Analitik tavırları bir yana, Başaklar nadir rastlanan ruhlar olduğu için nezakete önem verirler. Yani aslanda sadece ona değil etrafınızdaki herkese nazik olmanız önemlidir.
    Terazi (23 Eylül – 22 Ekim): Teraziler, barışçıl diplomatlardır. Barış ve harmoniyi severler ve bu onları biraz da idealist kılar. Yani partnerleri mümkün olduğunca kavga ve kaostan kaçınmalıdırlar.

    Akrep (23 Ekim – 21 Kasım): Burçların en şüpheci ve güvensiz olanlarındandır. Bir akrep ile ilişki sahibi olmak onun güvenini kazandığınız anlamına gelir. Ve ihtiyaçları olan tek şey bu güvenin boşa çıkmayacağını bilmektir. Bu yüzden her zaman dürüst olmalısınız.

    Yay (22 Kasım – 21 Aralık): Yay burcu özgür bir ruh olabilir ama insanları da sever. Özellikle insanların ihtiyaç duydukları zamanlarda yanlarında olacaklarını bilmelerinden hoşlanır. Aynı şekilde kendileri de romantik bir ilişki yaşayacakları insanın her zaman yanında olacağını bilmek ister.

    Oğlak (22 Aralık – 19 Ocak): Sorumluluk ve çok çalışmaya değer verirler. Tüm burçlar bir yana, kendi değerlerini en iyi bilen insanlardır. Aynı şekilde birlikte oldukları insanın da sorumluluk sahibi ve çalışkan olmalarını isterler çünkü bu aynı zamanda ilişki için de gerekli olan çabayı göstereceklerini gösterir.

    Kova (20 Ocak – 18 Şubat): Burçların en maceraperesti ve asisi! Ve eğer olmaktan hoşlandıkları tek bir şey varsa o da doğru olmak. Partnerleri ile aynı fikirde olmaktan hoşlanırlar ama her zaman değil. Bir kovaya dürüst davranmamak istemezseniz! Tabii eğer ilişkinin heyecanı sürsün istiyorsanız…

    Balık (19 Şubat – 20 Mart): Tüm burçların en duygusalı olarak, Balıklar dikkat ve samimiyet ihtiyacı içindedirler. Birilerinin onlara sevgi, ilgi göstermesi ve ağladıkları zaman da rahatlatması gerekir. Sevgilisi onun kollarında dinlenmesine izin vermeli ve kulağına kaygılarından uzaklaşmasına sebep olacak tatlı şeyler fısıldamayı ihmal etmemelidir.

    Kaynak: Karnaval.com