Kategori: İlişkiler

  • Kimler evlilik terapisi almalıdır ?

    Kimler evlilik terapisi almalıdır ?

    Son yıllarda evliliklerinde, sorun yaşayan çiftler evlilik terapisi konusunu araştırıp bir uzmandan yardım almak için yoğun bir şekilde başvurmaktadırlar. Bu da gösteriyor ki kişilerin büyük bir çocuğunluğunda evliliğinde büyük veya küçük sorunlar yaşanmakta bu sorunların çözümü içinde bir uzmandan yardım alma ihtiyacı duyulmaktadır.

    Bundan 20 yıl önce evlilik terapisi dediğimiz zaman insanlar bu konuyu bilmemekteydiler ve de bu konuda yardım alabilecekleri bir uzman bulmakta güçlük çekilmekte idi fakat son yıllarda bu konuya talep artmış buna bağlı olarak ta bu konuyla ilgili çalışan psikolog sayısıda artmıştır.

    Evlilik terapisi dediğimiz evliliğinde sorun yaşan çiftlerin başvurduğu uzmanların hizmet verdiği bir alandır. Bu uzmanlar çiftleri dinlerler sorun ortaya konur, eşler sorunları bir kâğıda yazar birbirlerini eleştirebilirler, burada eleştirilen konular üzerinde durulur bu evliliğin düzeltilebilmesi için bu eleştirilen noktaların değiştirilip, değiştirilemeyeceği ortaya konur. Kişiler kendilerinin yaptıkları bu hataları değiştirebilecekler midir? Yada değiştiremeyecekler midir?

    Bu noktalar tartışılır. Bunların ışığında bu evlilikle ilgili olumlu veya olumsuz görüşler ortaya çıkar evlilik terapisinde, o güne kadar konuşulmayan ya da bilinmeyen yönlerde ortaya çıka bilmektedir. Böylece bu sorunlar ortaya konup çözümü içinde bir adım atılmış olur….

    Bazı durumlarda bu terapi görüşmelerinde kişilerin birbirlerini daha yakından tanımalarına yardımcı oluna bilmektedir.

    Ayrıca, EVLİLİK TERAPİLERİNDE ORTAYA KONAN EN ÖNEMLİ HUSUS AİLE İÇİNDEKİ EŞLERİN BİRBİRLERİ İLE NASIL İLETİŞİM VE EMPATİ KURMALARININ BİR BAKIMA ÖĞRETİLMESİDİR.

    KİMLER EVLİLİK TERAPİSİ ALMALIDIR?

    Özellikle aile içi iletişim, empati sorunları yaşayanlar ve bu sorunların kronik hale gelmesi, sosyal yaşamlarının etkilenmesi sonucunda sorunlar yaşayanlar…

    Çocuklarla ilgili konularda sürekli sürtüşme, fikir ayrılığı yaşayan çiftler…

    Eşlerden birinin ya da her ikisinin yaşadıkları sürekli olan duygusal kırıklıklar…

    Evlilikte uyumsuzluk ve sürtüşme yaşayanlar..

    İşle ilgili sorun yaşayıp bunu evine yansıtanlar…

    Evlilikle ilgili sorumluluklarını yerine getirmekte güçlük çekenler…

    Cinsel sorun ve uyumsuzluk yaşayanlar…

    Farklı uğraş ve zevkler yüzünden sorun yaşayanlar…

    Eşler arasında birbirini tanıma konusunda sorun yaşayanlar…

    Çiftler arasında sürdürülen evliliğin adeta bir işkenceye dönüştüğünün düşünülmesi…

    Çiftlerin gelecekle ilgili beklentilerinin, umutlarının kırılmış olması, çaresilik ve kaygı düzeylerinin artmış olması…

    Evlilikte aşır kıskançlıkların birbirlerini boğar hale gelmesi…

    Sık sık her durumda boşanmaktan söz edilmesi ve her ortamda tartışmaktan kaçınmama…

    Eşler arasında karşılıklı sözel ve fiziksel şiddettin oluşmaya başlaması…

    Hemen hemen her gün tartışma ve kavganın olması…

    Paylaşılan ortak zevklerin kalmayışı…

    Karşılıklı sevgi ve saygının yitirildiğinin düşünülmesi…

    Eşlerin birbirlerini anlamadığının ortaya konması..

    Evliliğe bağlı olarak stres, depresyon gibi sorunların ortaya çıkması…

    Kişilerin çatışması veya birinin diğerini ezmeye çalışması…

    YUKARDA SAYDIKLARIMIZDAN BİR YA DA BİR KAÇI ÇİFTLERDE BULUNUYORSA BU ÇİFTLERİN BİR UZMANA DANIŞIP EVLİLİK TERAPİSİ ALMALARINDA BÜYÜK YARAR VARDIR…

    FAKAT BU KONUDA GERÇEK BİR UZMAN BULMAK GEREKİR….

    Unutulmamalıdır ki bir evlilik belki de bir kere bile olsun bir uzmana gitmekle kurtulabilir…

    Bu açıdan uzmanların desteği önemlidir…

     

    Psk. Aykut AKOVA tarafından yazılmıştır.

  • Evliliklerde ilişkiyi yenilemek ve canlandırmak

    Evliliklerde ilişkiyi yenilemek ve canlandırmak

    Uzun süreli evliliği olan çiftler, ilişkilerinde canlılık eksikliği ve monotonluktan şikayet ederler. Ve eşlerden biri ya da her ikisi uzun yılardır şu veya bu şekilde korudukları uyumu bozmamak adına kendi kişisel gelişimlerini kısıtlarlar ve kendilerine ve dolayısıyla ilişkilerine bir şey katmazlar. Bu durum başlı başına devam eden ve dinamikleri belli bir sistem üzerine kurulmuş olan yapının en ufak değişimde sarsılacağı korkuları ile şekil alır. Bir evlilik süresince kurulan ilişkide, ilişkinin uzun süreli olması sağlıklı olduğun anlamına gelmez. Bir evlilik süresince devam eden ilişkide bireyler kendi gelişimlerine katkıda bulundukları müddetçe ilişki dinamik ve canlı olur. İlişkinin malzemesi bireyler ve onların kişisel renkleridir. Her renk gibi ilişkilerin rengi de yıllandıkça soluklaşabilir. Bu yüzden rengin tazelenmesi gerekir. Bireysel gelişmenin engellenmesi ilişkiyi bayatlatır, bayağılaştırır ve kayıtsızlaştırır. İlişkinin sosyal olarak izole olması ilişkiyi sıkıcı bir hale getirir ve eşler birbirlerinden heyecan yaratmasını beklerler ve bireysel ihtiyaçlarının tatmin edilmesi için birbirlerinden bir hamle beklentisi içine girerler. Bireyler kendi kişisel yollarını keşfetmeli ve bu keşif içinde hem kendilerini hem de ilişkiye katacakları yeniliklerle sıkıcı ve siyah beyazlaşmış ilişkiyi canlandırabilirler. İlişki iki kişilik bir süreç olup bu keşif bireylerin önce kendileri için daha sonra kendi keşiflerinden yansıyanlarla da ilişkileri için katkıda bulunabilirler.

    İlişkinizin eskjsi kadar canlı olmadığına inanıyorsanız öncelikle şu soruları kendinize sormalısınız ,
    1) Bu ilişkiden beklentiniz ne idi?
    2) Hala eşin ya da birlikte olduğun kişi ile birliktelikten hoşlanıyor musun?
    3) Bu ilişki için ilişkinin başlarında sarf ettiğin çaba ve enerjisi sarf etmeye hazır mısın?
    Bu soruların olumlu ya da olumsuz cevapları ilişkinin bundan sonra gidişatını belirleyecektir.

    İlişkide bir şeyler kötü gittiği zaman eşlerin birbirlerini şuçlaması çok bilinen bir şeydir. Bunun yani bu aklama çabasının faydası nedir?
    İlişki paylaşımsa, hatalar ve kötü giden şeylerle ilgili de çiftlerin sorumluluğu ortaktır. Sorumluluktan kurtulma çabası ilişkiyi kısır döngüye sokan en önemli unsurdur.Çünkü eşlerden birisi sorumluluk almazsa diğeri de bunu kendisine yapılmış bir haksızlık olarak görecek ve suçlamayı alevlendirmeye devam edecektir. Önemli olan -tabi ki eğer ilişkinin sürmesi isteniyorsa- her ilişkide olduğu gibi zaman zaman gerçekleşen kötü gidişat üzerinde çalışmak, kafa yormak ve zaman harcamak ilişkiye canlılık ve bir hareket katar. İlişkiniz üzerine çalışmak, düşünmek ve her iki kişinin de kendisine ait sorumlulukları engelleyen unsurlar üzerinde durması ve bunun için zaman harcaması ilişkinin yönünü olumluya doğru değiştirir.
    Hatta ilişki için zaman harcamak ilişkinizi ilk zamanlardakinden dahi daha sağlam olmasını sağlar. Çünkü hiç bir zaman iyi ,güvenli ve sağlıklı bir ilişkinin referansı flört dönemi değildir. Hem bireysel donanımı arttırmak ama aynı zamanda eşlerin, çiftlerin birlikte sosyalleşmesi ilişkiyi hem heyecanlı hem de daha dinamik kılar.

    Heyecanı azalmış ve dinamikliğini kaybetmiş bir ilişkinin seksüel ayağı da sorunlu olacaktır. Çünkü duygusal zemini hasarlı olan bir ilişkinin cinselliği kalitesiz olacaktır. Canlılığı azalmış ve belli bir rutine girmiş ilişkinin cinsellik boyutu aynı ölçüde rutine girecek ve cinsel ilişki ‘’ egzersize ‘’ dönüşecektir. Ya da belli bir zaman sonra tamamen ortadan kalkacaktır. Çünkü ortaya çok büyük oranda ilgisizlik çıkacaktır. Fakat çiftler bunu yorgunluğa bağlayıp geçiştirerek uzaklaşmaya devam edeceklerdir.
    İlişkileri cansızlaştıran ve rutine sokan bazı noktalar;
    Çiftlerin birbirlerine eskisi kadar zaman ayırmaya karşı gönüllü olmamaları.
    Bireysel ve çift olarak sosyal yaşantının azalması
    İlişkinin önemli bir yakıtı olan çabanın azalması
    Eşlerin, çiftlerin ilişki için ve yaşanan sorunların değerlendirilmesi için vakit ayırmamaları ve bunu tartışmamaları (zaten konuşamıyoruz diyerek kestirip atmak)
    Eşlerin birbirini suçlamayı alışkanlık haline getirmeleri.
    Sorunu sadece maddi sorunlarla açıklama ihtiyacı, ağaca bakarken ormanı kaybettirir.
    Evliliğin zaten günün birinde monotonlaşacak bir yapı olarak görme inancı
    Evlilikte güveni ön planda tutmanın, heyecandan daha önemli olduğuna dair düşünceler (Sanki güven ve heyecan duyguları birbirini, dışlayacak iki duygu gibi).

    Uzm. Psk. Fatih SÖNMEZ tarafından yazılmıştır.

  • Sağlıklı bir evlilik için doğru eş seçme süreci

    Sağlıklı bir evlilik için doğru eş seçme süreci

    Evlenmeye karar verildiğinde evi geçindirmek, çocuk sahibi olmak, cinsellik, birbirine destek olmak, hayal kırıklıklarını hazmetmek, başarıları kutlamak yani kısacası bir güç birliği oluşturmak için bireylerin birbirlerine verdikleri sözdür. Evlilik kurumsallaşmış bir yol, bir ilişkiler sistemi, bir kadınla bir erkeği birbirine bağlayan, doğacak çocuklara toplumda bir yer edinmeyi sağlayan, toplumsal yönden devletin kontrol, hak ve yetkisi bulunan yasal bir kurumdur.

    Ayrıca toplumlarda farklılıklar gösterebilen, aile kurmayı ve soyun devamını sağlayan iki insanın kalıcı bir evlilik için birlikte oluşturdukları, birbirlerine ve çocuklarına karşı ortak sorumluluklarını yerine getirmeye söz verdikleri, birbirine bağlı sistemlerden oluşan bir kurumdur.

    Özetlemek istersek eğer evlilik, birbirini seven iki bireyin duygularını içsel dünyalarından çıkarıp sosyal bir gerçeklik haline getirmek için yaptıkları bir seçimdir.
    Peki hayatımızın yarısından fazlasının söz konusu olduğu bu kararı kiminle birlikte vermeliyiz?

    Hangi eş özellikleri ile sağlıklı bir ilişki yaşayabiliriz?

    Partnerimizde olmasını istediğimiz özellikler nelerdir?

    Tüm bu sorulara bir detsek sağlaması ve aydınlatması amacı ile eş seçiminin önemi ve eş seçimi ile ilgili birtakım bilgiler bu yazıda sunulacaktır.

    Eş seçimi insan hayatındaki en önemli kararlardan birisidir. Birey geri kalan hayatındaki vereceği bu kararla birlikte birçok yönden olumlu veya olumsuz yönde etkilenmektedir.
    Evlilik hayatı bireyin ömrünün yarısından fazlasını, hatta bazen üçte ikisinden fazlasını kapsayabilmektedir. Bu sebeple eş seçimi önemli bir karar, zor ve karmaşık bir dönemdir.

    Eş seçiminin başarılı olabilmesi için kişinin evlilikteki beklentilerinin gerçekçi olup olmadığını belirlemesi gerekmektedir. Ortak yönleri çok olan kişilerin evliliklerinde başarı şanslarının yüksek , fakat birbirine tam olarak uyum sağlayan iki kişi bulmak ve bunların her yönüyle olumlu ilişkiler içinde yaşamalarını beklemek pek gerçekçi değildir.

    Toplumumuzda eş seçimi sürecinde düşünülmesi gereken bazı önemli faktörleri şu şekilde sıralanabilir:

    Evlenilecek kişiye yönelik hissedilenler ve düşünülenler

    Evlenilecek kişinin fiziksel özellikleri

    Evlenilecek kişinin kişilik özellikleri

    Evlenilecek kişinin eğitim durumu

    Evlenilecek kişinin maddi durumu

    Evlenilecek kişinin yetiştiği yer

    Evlenilecek kişinin aile yapısı

    Evlenilecek kişinin çocuk isteyip istememesi

    Evlilik öncesi eş seçiminizi yaparken bu gibi konuların üzerinde durarak her noktanın ayrı ayrı düşünülmesi gerekir.
    Bu süreçte kararınızı vermekte zorlanıyorsanız veya sorularınızı cevaplamakta güçlük çekiyorsanız bir uzmandan danışmanlık alabilirsiniz.

    Uzm.Psk.Damla KANKAYA

    Kaynaklar:

    Yılmazçoban, A.M. (2010) Evlilikte Çiftleri Etkileyen Unsurlar ve Arkadaşlık İlkeleri. Yalova Sosyal Bilimler Dergisi
    Sarıoğlu, M., Yazıcı, K., Tuncel, E. ve Keskinoğlu, M.Ş. (2012-2013) Mutlu Aile Proje Kitabı-3.
    Anar B. (2011) Evli Ve Çalışan Yetişkinlerin Toplumsal Cinsiyet Rolleri İle Evlilik Doyumu Ve İş Doyumu İlişkisinin İncelenmesi
    Çelik, M. (2006) Evlilik Doyum Ölçeği Geliştirme Çalışması

    Uzm. Psk. Damla KANKAYA tarafından yazılmıştır.

  • Aşk, sadece kadınlığa mahsus mu yoksa?

    Aşk, sadece kadınlığa mahsus mu yoksa?

    Bundan üç yıl üç gün önce hayatını kaybeden Türk Edebiyatı’nın önemli kadın yazarlarından Leyla Erbil’i, ‘Mektup Aşk’larında aşkı anlatımıyla hatırlayıp anıyoruz.

    “Aşkın ne olduğunu ne olmadığını hala anlayabilmiş değilim Ferhundeciğim. Bana akıllı, zeki, güzel olduğumu söyleyenlere bazen içimden “Ee peki sana ne!” diyorum, bazen de kendi kendime soruyorum: güzel olsam bile (onlara öyle gelse bile gerçekten) benden daha güzel olanlarla karşılaştıklarında ne olacak? Benden daha zekisi, daha dürüstü, daha üstünü diyelim, bulduklarında beni bir kenara iteceklerse bunun adına niye sevgi diyeceğim ve ben de onlara (ya da muhayyel o’na) ben de seni seviyorum diyeceğim. Bu ne kadar ucuz, ne kadar sıradan bir olgu…. Ben mutlak olanı, kalıcı ve sürekli olanı isteyebilirim ancak ama mutlak olan diye bir şey var mı dostum?”

    “Nasıl oldu da bir kadınla bir erkek arasında temiz ve ebedi bir aşkın mevcut olduğuna inandık biz? Peki ama, eğer aşk yoksa, benim içimde küçücük bir kızkenden beri var olan o duygu neydi? Onlar bile aşkın var olduğunu ispata yetmez mi? Benim, senin ve bütün kadınların arzuladığı, beklediği şeyin, aşkın var olmadığını değil, var olduğunu ispat etmiyor mu o duygular? Yoksa sadece bize, kadınlığa mahsus bir duygu mudur aşk?”

    Leyla Erbil ( Mektup Aşkları)

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com/iliskiler

  • Mutsuz evlilikler

    Mutsuz evlilikler

    Mutsuz evlilikler… Evliliğinizin mutlu mu mutsuz mu olduğunu her düşündüğünüzde kendinize bazı sorular sorun ve bu soruları cevapsız bırakmayın. Sizce mutlu evlilik var mı? Size mutlu görünen evliliklerde dört duvar arasında, kimsenin bilmediği neler yaşanıyor olabilir? Peki her şeye rağmen örnek gördüğünüz kişiler, evliliklerini nasıl mutlu yürütüyor olabilirler? Eğer kendi sorularınıza yanıtlar bulmakta zorlanıyorsanız “görmemek”, “duymamak” ve “çok düşünmemek” üzerine biraz kafa yorabilirsiniz.

    mutsuz_evlilik

    Görmemek veya görüp unutmak

    Varsın sigarayı tabakta söndürsün, klozetin kapağını kaldırıp öyle unutsun, az yıkansın, burnunu karıştırsın. Bunlar küçük hatalardır ve muhtemelen sinir olduğunuz bu davranışlar sonradan zuhur etmedi, ilişkinizin başında da vardı ama siz sonradan görmeye başladınız. İnsan isterse her şeyi görür, ama isterse sadece bazı şeyleri görür. Nasıl ki her gün hayatta karşınıza çıkan birçok kötülüğü, acıyı görmüyorsunuz, gazete ve televizyon haberlerini unutuyorsunuz, eşinizin bazı davranışlarını da görün ve unutun!

    Duymamak veya duyup unutmak

    Her gün neleri duymazlıktan geliyorsunuz? Duyun ve unutun! Sizin yanınızda övdüğü kadınları, hep aynı askerlik anılarını anlatmasını, hep aynı fikirleri öne sürmesini duymayın. Muhtemelen onun da sizin bazı cümlelerinizi duymayaya ihtiyacı var. Her gün eleştirmenizi mesela, ondan bıktığınızı söylemenizi. İki seçeneğiniz var: Ya duyup tartışacaksınız ya da duymayıp idare edeceksiniz.

    Mutsuz evlilikler
    Mutsuz evlilikler

    Çok düşünmemek

    Olan biten üzerine çok düşünürseniz, sizi rahatsız eden durumları tekrar tekrar yaşarsınız üzerinizdeki etkileri derinleşir. Üzüntülerinizi, acılarınızı derinelştirmeye gerçekten ihtiyacınız var mı?

    Olduğu gibi kabul etmek

    Eğer görmemeyi, duymamayı ve kendi kendinize kurmamayı becerebilirseniz, eşinizi olduğu gibi kabul edeceksiniz. Ve evlilik hayatınızda hiç değişmeyeceğini düşündüğünüz bazı şeylerin yoluna girdiğini göreceksiniz.

    Kaynak: hthayat.com

  • Kontrolsüz kıskançlık, kıskançlık değildir!

    Kontrolsüz kıskançlık, kıskançlık değildir!

    “Kim sevdiği kişiyi kıskanmaz ki” dediğinizi duyar gibiyiz. Biz de bu düşüncenin arkasında duruyoruz ancak söz konusu kıskançlık olduğunda herkesin farklı şiddetlerde yaşadığını biliyoruz. Örneğin erkek arkadaşınızın, başka bir kadının instagram fotoğraflarını beğenmesiyle hissettiğiniz kıskançlık bizce makul bir kıskançlık. Her uç duyguda olduğu gibi kıskançlıkta da sınırlar aşıldığında ve aşırılık gözlemlendiğinde ne yazık ki bazı psikolojik problemlerin olabileceği gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Uzmanlar da bu konuda ciddi uyarılarda bulunuyor. Kıskançlığın yaşla beraber azaldığını belirten uzmanlar, ileri yaşlarda aniden başlayan kıskançlık davranışlarının altında ciddi psikiyatrik hastalıkların ya da yapısal beyin bozukluklarının olabileceğini söylüyor. Çocukluk döneminde yaşanmış deneyim ve travmaların gelecekteki kıskançlıkla ilgili davranışlara da zemin hazırladığına dikkat çekiyorlar. Peki, nedir bu kritik seviye? Üsküdar Üniversitesi NPİstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Onur Noyan şöyle açıklıyor: “Kıskançlığın normal ve patolojik tarafının ayrımı çok kolay yapılabiliyor ama bilinmeli ki aralarında çok ince bir sınır bulunuyor. Son yıllarda yapılan çalışmalarda patolojik kıskançlığın sadece yüzde 30’unun genetik geçişle aktarıldığı ortaya konuyor. Çevresel faktörler kıskançlığın oluşmasında ve gelişmesinde büyük önem taşıyor.” Kıskançlığın ne boyutlarda yaşanıp, ne noktalara varabileceğini daha iyi anlamanız için sizi 34 yaşındaki okuyucumuz Burçin’in hikayesiyle baş başa bırakıyoruz.

    Öncelikle kıskanmanın çok insani bir duygu olduğunu söylemek istiyoruz… Ancak pek çoğumuzun hayatının belli dönemlerinde yaşadığı ve kontrolsüzce seyreden bu duygu, ciddi psikiyatrik hastalıklara ya da yapısal beyin bozukluklarına işaret edebiliyor.

    “Kıskançlık; Duyguların en kötüsü”

    “Sizinle hikayemi paylaşmak istedim çünkü hayatımda gerçekten çok sevdiğim tek adamı kaybettim… Dilerseniz anlatacaklarımı birer uyarı niteliğinde de görebilirsiniz. İki sene öncesine kadar kıskançlık benim için diğer duygular kadar sıradan ve normaldi. Öncesinde kıskançlık krizlerine girdiğimi ya da bu yüzden kendimi perişan ettiğimi hatırlamıyorum… Hatta genelde ilişkilerde kıskanılan taraf hep ben olmuşumdur. Ne olduysa iki sene önce oldu ve ben bambaşka bir insana dönüştüm. Hikayem, Murat’la tanışmamla başladı. Aynı şirkette çalışıyorduk ve çok hoş bir adamdı. Bana karşı ilgisinin ise hep farkındaydım ve flörtleşmelerimiz zaman içinde aşk dolu, tutkulu ve şiddetli bir ilişkiye dönüştü. Şiddetli diyorum çünkü bu ilişki benim kıskançlıkla tanıştığım ilişkim oldu. Bir kere aşırı sahiplenme hissettiğim için bu beni son derece kontrolcü biri yapmıştı.

    Nerede, ne yapıyor, kimle konuşuyor, toplantıya gittiği kişi kadın mı yoksa erkek mi, telefonuna gelen mesaj gerçekten bankadan mı yoksa bir kadından mı…’ Kafamın içinde daima bu sorular dönüp duruyodu. İlk zamanlar alttan almaya çalışsak da ilişkimizin yedinci ayından itibaren kendimizi çok ciddi kavgaların içinde bulmaya başlamıştık. Örneğin her ay kredi kartı ekstresini görmek istiyordum. ‘Nerede, ne harcama yaptı, birine hediye mi aldı, mücevher alışverişi ya da otel rezervasyonu var mı’ bilmek istiyordum. Bu tabii ki bir erkek için çok onur kırıcı… Üstelik de 38 yaşında, son derece olgun bir erkek için. Tavrını ortaya koymakta gecikmedi ve ekstrelerini benimle paylaşmayacağını söyledi. Bu beni daha da şüpheci biri yapmıştı. Bankada çalışan bir arkadaşım bana bu konuda yardımcı oluyordu ve ben hiç yasal olmayan şekilde sevgilimin harcamalarını takip ediyordum. Bunun önüne geçememek insanın hayatını gerçekten ama gerçekten zehir ediyor!”

    “Onu kaybettim”

    “Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi, ilişkimiz ciddi bir çıkmaza girmişti. Birbirimizi o kadar çok seviyorduk ki, sevgilim canından bezmesine rağmen dönüp arkasını gidemiyordu. Son olarak ne yaptım biliyor musunuz? Bir hacker ile anlaşarak onun bilgisayarını, e-posta’sını, sosyal hesaplarını takibe aldırdım… Düşünebiliyor musunuz? Sevgiliniz de olsa bir kişinin özel alanına bu kadar girebilme hakkını kim veriyor? Gördüğüm tedavilerden sonra şu an böyle düşünüyorum ama o zamanlar bunu kendimde hak görüyordum. Aslına bu büyük bir bilişim suçu; kıskançlığın da ötesine… Tabii ki foyam ortaya çıktı ve Murat beni çok büyük bir kavganın ardından terk etti. Birkaç gün sonra ise benim gözümü açan upuzun bir e-posta göndermişti. Özetle şunu diyordu: ‘Sen hastasın ve tedavi olman gerekiyor!’ Bu gerçekle yüzleşince durumun ciddiyetinin farkına vardım. Son altı aydır tedavi görüyorum ve kendimi daha iyi hissediyorum. Murat’a gelecek olursak; iyileştiğime yeterince ikna olursa, bana geri döneceğinden eminim…” Evet, Burçin’den bir kadının aşık olduğunda, kıskandığında neler yapabileceğini dinledik. Uzmandan aldığı destek sayesinde şu an sıkıntılarını atlatmak üzere. Tabii bizim kafamızda bazı soru işaretleri de oluşmadı değil. Sözü uzmana bırakmakta fayda görüyoruz…

    Altında yatan nedenler neler?

    Her bireyin kıskançlık öyküsünün kendi hikayesinde gizli olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Onur Noyan, şöyle cevaplıyor: “Sevimli şekilde başlayan kıskançlık duygusu, kartopunun çığa dönüşmesi gibi kolayca büyüyebilir. Günümüzdeki modern ilişkilerin zarar görmesinin en büyük sebeplerinden biri olan kıskançlık duygusu, eşlerin birbirlerinin hayatlarına müdahale etmesi ile sonuçlanarak ilişkileri çekilmez hale getiriyor. Kaybetme korkusu, özgüven eksikliği, sahiplenme duygusu, kültürel ya da bireysel olarak oluşan karşı cinse güven eksikliği, sevdiğini kaybetme gibi travmatik deneyimler; aldatılma öyküsü, alkol ve madde kullanımı, rekabetten çekinme, dışlanmışlık duygusu, bireyin aldatmaya yönelik kendi isteğini yansıtması ve cinsel işlev bozuklukları birer neden. Kıskançlıklarıyla dikkat çekenler sürekli ilgi görmek isteyen, terk edilmeye karşı hassas olan, duygularını ifade etmekte zorlanan, isteklerini açıkça dile getiremeyen, öfkelerini kendi içlerinde yaşayan, tükenmiş, şüpheci ve baskıcı kişilik özelliklerine sahiptirler.”

    Hazırlayan: DAMLA DURAK

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Erkeklerin aldattığını gösteren 12 işaret

    Erkeklerin aldattığını gösteren 12 işaret

    Eşinizle uzun bir süredir mutlu bir ilişki yaşıyordunuz ama son zamanlarda ilişkinizde yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu düşünüyorsunuz.

    Belki de hayatta inanmak isteyeceğiniz son şey ama eşinizin sizi aldattığından şüpheleniyorsunuz. Peki, eşinizi yalan makinesine bağlamadan ya da özel bir dedektif tutmadan onun sizi aldatıp aldatmadığından nasıl emin olabilirsiniz?

    Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, bir erkeğin karısını aldattığını gösteren bariz işaretler olduğunu söylüyor. Psikolog Başkak, birçok kadının göz ardı ettiği 12 aldatılma işaretini yazdı.

    1. Gömleğinin yakasında ve giysilerinde ruj lekeleri, vücudunda cinsel birliktelik esnasında oluştuğunu düşündüğünüz bazı izler, saçında ya da giysilerinde başka bir kadının kokusu… Sabah başka iç çamaşırıyla gidip akşam başka iç çamaşırıyla dönenler. Özellikle de bütün bunlar bir kereden fazla oluyorsa…

    2. Dış görünüşüne kafayı takmış durumda mı? Belki daha iyi giyiniyor, belki birdenbire traş sonrası aşırı miktarda kolonya kullanıyor, belki aniden spor salonu aşkı depreşiyor ve ağırlık kaldırmaya başlıyor, aniden kullandığı parfüm değişiyor, kıyafet tarzı başkalaşıyorsa… Hiç adeti olmadığı zamanlarda eve gelip duş almaya başlaması ya da yatağa girmeden önce duş alması da başka bir ipucu. Bunu suçluluk duygusuyla yapıyor olabileceği gibi durum fark edilmesin, diğer kadının kokusu üstünden gitsin diye de yapıyor olabilir. Ayrıca diğer kadına ait herhangi bir izin kalmaması için de arabasını daha sık temizliyor olabilir.

    erkeklerin_aldatmasi

    3. Birdenbire eşinizin çalıştığı saatler artıyor, hatta bazen iş gereği seyahat etmek durumunda kalıyor ve bazen birkaç gün bazen de daha uzun süre geceleri sizden ayrı mı geçiriyor? Özellikle bu durum diğer durumlarla beraber meydana geldiğinde, eşinizin geceleri bir başkasıyla geçirdiğinin açık delilleri oluyor bunlar. Ayrıca eşinizin sizin bilginiz dışında günlük masraflarında ciddi bir artış oluyorsa (yeme içme, otel masrafları gibi)…

    4. İş yerindeki bir arkadaşına karşı birdenbire ilgisi artıyor, bu bekar bir kadın arkadaşı olabileceği gibi sizin kendi arkadaşlarınızdan biri bile olabilir. Önceden hiç olmadığı şekilde sürekli ondan bahsediyor ve ona hep yardımcı olmak istiyor. Hatta bu kadına çok fazla yardımcı oluyor. Bu durumda siz kendinizi adeta ezilmiş hissediyorsunuz.

    5. Yanınızda ama sizinle değil. Her ne kadar fiziki olarak yanınızda olsa da, eşiniz kendi dünyasında yaşıyor ve aslında gerçekten sizinle beraber değilse…

    6. Sizi artık gözü görmüyor. Belki kafanızın üzerine şapka niyetine bir çanta geçirseniz dahi eşiniz bunu bile fark etmeyecek durumdaysa… Gerçek manada sizin yanınızda olmak için ciddi çaba harcasa da, sizi gerçekten fark edemiyorsa…

    Erkeklerin aldattığını gösteren 12 işaret | 1

    7. Eşiniz sizi kıskanç ya da deli, paranoyak, aşırı kuşkucu vs olmakla suçluyor. Karşı saldırıya geçmek partnerlerine ihanet edenlerin en sık kullandığı silahtır. Sizi kendinizden şüphelenmeye sevk edecek belli bazı taktikleri vardır. Gerçekten genel olarak kıskanç biri değilseniz, o zaman iç sesinize güvenin.

    8. Eşiniz size sms mesajlarını ve mail hesaplarını gösteriyor. Aldatma konusunda uzmanlaşmış bir erkek mutlaka diğer kadın ya da kadınlarla görüşmek için sizin hiç görmediğiniz ayrı bir cep telefonu kullanacaktır. Bu durum e-mail hesapları için de geçerli. Sosyal medya mesajlarına gelince de, ahmak değilse ya da özellikle sizin durumu fark etmeniz için uğraşmıyorsa, eşiniz tabi ki sosyal medya hesaplarında sizi aldattığını ele verecek herhangi bir ipucu ya da kanıt paylaşmayacaktır.

    9. Birdenbire ortaya çıkan aşırı kibarlık. TV’de ne isterseniz onu seyretmenize izin veriyor, size hediyeler alıyor ve en çok beğendiğiniz restauranta yemeğe götürmek istiyor. Daha once sorun çıkardığı halde, sizi kendinize göre programlar yapmaya teşvik edip, arkadaşlarınızla buluşmalarınızı gezmenizi desteklemeye başlamışsa… Bu durum iki sebepten olabilir. Eşlerini aldatan erkeklerden bazıları diğer ilişkilerinden dolayı genel olarak hayatlarında daha mutlu olmaya başlarlar, bazıları da aldattığı için suçluluk duyar ve bu tür jestlerle bir nevi yaptığını telafi etmek ister.

    10. Belki de durum tam tersi ve eşiniz sürekli sizde kusur buluyor veya onu aldattığınızı düşünüyor. Bir ilişki cazibesini kaybettiği zaman, eşlerin birbirine çabuk sinirlenmesi çok kolaydır. Aldatan taraf bazen aldattığıyla kalmaz ve şöyle düşünür; “ben onu fark ettirmeden aldatabiliyorsam, o da belki aynı şekilde beni aldatıyordur.”

    erkekler_aldatir

    11. İş arkadaşlarından, arkadaşlardan ve aile üyelerinden gelen uyarılar ve imalar da önemli… Muhtemelen bu insanlar sizin iyiliğinizi istiyor ve sizin bilmediğiniz bir şeyleri biliyorlar.

    12. İç sesiniz eşinizin sizi aldattığını adeta haykırıyor. Belki iç sesinizin söylediğini temellendirecek bir delil bulamıyorsunuz ama bu iç sesinizin söylediği şeyin her zaman gerçek olmadığı anlamına gelmez. Yaptığı sadece belki de bin tane küçük ipucundan yola çıkarak size gerçeği söylemek.
    Bütün bu maddelerden sadece bir ya da ikisi tek başına bir şey ifade etmeyebilir elbette. Fakat maddelerden en az yarısını gözlemliyorsanız aldatmanın ciddi işaretlerini de elde etmişsiniz demektir.

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Müstakbel kayın valide ile tanışma gidiyorsunuz

    Müstakbel kayın valide ile tanışma gidiyorsunuz

    Artık zamanı geldi. Müstakbel kayın validenizle tanışmaya gidiyorsunuz. Acaba sizi sevecek mi, peki tarzınızı nasıl bulacak?

    Müstakbel kayın valide ile tanışma gidiyorsunuz

    İlk izlenim çok önemlidir… Ama özellikle sevdiğiniz adamın annesinin gözünde bırakacağınız ilk izlenim daha da önemlidir. Peki ama onunla tanışmaya giyerken ne giymelisiniz? Hem kişiliğinizi hem tarzınızı yansıtan sade giysiler mi yoksa klasik, sıradan bir şeyler mi?

    • Bu ilk buluşmanın sizi endişelendirmesi çok normal. Yıllardır bizlere erkek annelerinin oğullarına bir türlü gelin adayı beğenemediklerini, beğenseler de burunlarından getirdikleri anlatılıp durdu. Şimdi tabuları yıkma zamanı. Müstakbel kayın validenizle konuşacak bir şey bulamasanız bile onu duruşunuz ve giydiklerinizle de etkileyebilirsiniz. Zaten yapılan araştırmalara göre bir insanın diğer kişi hakkında fikirleri ilk 6 saniye içinde giyinişi ve duruşu sayesinde oluşuyor.
    • İlk görüşmenizde giydikleriniz kesinlikle kişisel tarzınızı yansıtsın. Basit ve klasik bir şey, korkunç bir kutuplaşmaya neden olabilir. Karakterinizle çatışan giysiler üzerinizde emanet gibi durabilir ve ilk andan insanların güvenini kaybedebilirsiniz.
    • Siz siz olun parıltılı ya da pullu, vücudu saran, düşük bel Pantolon ya da mini bir etek giymeyin. İlk buluşmada bunların giyilmeyeceğini hemen hemen herkes bilir!
    • Siz sevdiğiniz adamın annesi için genç ve hanım hanımcık ve onun oğlu için birazcık seksi bir şeyler giyebilirsiniz. Klasik parçaları modern bir şekilde uyarlamaya çalışın. Yüksel bel bir Pantolon, topuklu ayakkabılar ve fötr şapka… Modası geçmiş şeyler giymeyin, aşırı namuslu görünmenize hiç gerek yok…
    • Güzel bir kombinasyon için önce dolabınızdan temel parçaları seçin. İç açıcı ve size yakışan bir renk seçin. Bu basit bir elbise, kot ya da özel bir bluz olabilir.
    • Aksesuarınızı özenle seçin. Bu, daha parlak ve daha profesyonel bir görünüm sağlar. Çok sade olan giysilerinize hareketlilik sağlar. Ama sakın aşırıya kaçmayın. Birden fazla aksesuar yerine tek bir aksesuarla ilgi odağı bile olabilirsiniz. Yadigar bir takı, boynunuza sardığınız ipek bir eşarp ya da annenizin sizin için aldığı çanta!
    • Erkek arkadaşınıza özellikle nerede yemek yiyeceğinizi sorun. Herkesin şık elbiselerle gittiği bir yemeğe siz kotunuzla katılmak istemezsiniz değil mi?

    Bunları unutmayın!

    • Saçınızla muhakkak ilgilenin. Çünkü anneler bilirler ki saçları bakımlı ve güzel olan kadınlar hem sağlıklarına önem veriyorlardır hemde mutludurlar. Saçlarınızı çok abartmadan yaptırın. Belki sadece hafif dalgalı bir düz fön bile yeterli olacaktır.
    • Eğer tanışmanız erkek arkadaşınızın annesinin evinde olacaksa siz siz olun eliniz boş gitmeyin. Belki bir pasta, belki güzel bir şarap… Bu düşünceli bir insan olduğunuz izlenimi verir.
    • Yüksek kahkahalar atmak yerine kibar ve samimi bir şekilde gülün.

    Kaynak: hthayat.com

  • En çok anlaşan burçlar

    En çok anlaşan burçlar

    Belki siz de duygusal hayatınızı bu ipuçlarına göre şekillendirmek istersiniz?

    Potansiyel bir romantik partnere burcunun ne olduğunu sormak, kulağa saçma geliyor; ama söz konusu kişilik özelliklerini belirlemek olduğunda astrolojik tespitlerin ne kadar doğru olduğunu görmek şok edici. Hatta kimi insanlar, astrolojik burçların ilişki kurup, ilişki yıkabileceklerine inanıyor.

    Terazi ve Aslan

    Teraziler ve aslanlar, oldukça sosyaldirler. Parti yapmaya ve ilgi odağı olmaya bayılırlar. Aslan, her zaman ilgiye ihtiyaç duyar; terazi de bu ilgiyi karşılayabilecek kişidir.

    İkizler ve Terazi

    Genellikle yoğun bir cinsel bağa sahiptir. Bu iki burç arasındaki ilişki, hızlı ve ferahlatıcı olacaktır.

    Koç ve Kova

    Bu iki burcun oluşturduğu çift, herkesin kıskanacağı türde bir ilişki demektir. Maceracı, özgür ve kesinlikle eğlenceli

    Koç ve Yengeç

    Koç, cesur ve cüretkârdır; yengeç ise genellikle koçun enerjisi ile büyülenir.

    Koç ve Balık

    Koç ve balık burçları, birbirlerine karşı oldukça iyi olabilirler; balık, daha pasif taraf olmayı kabul ederek liderliği koça bırakır.

    Yengeç ve Balık

    Bu iki su burcu, hassas ve duyarlıdır; dolayısıyla birbirlerini incitmemek için ellerinden geleni yapacaklardır.

    Boğa ve Yengeç

    Bu iki burç, birbirine iltifat eder; çünkü ikisi arasında bolca karşılıklı anlayış vardır. Ve aynı şeylere değer verirler: aile, ev ve istikrar.

    Boğa ve Oğlak

    Boğa, oğlağın iş ahlakını ve mizah anlayışını takdir ederken Oğlak, Boğa burcunun nazik ve duyarlı doğasından hoşlanır.

    Yay ve Koç

    Yay, dramdan hoşlanmaz, genelde eğlence sever bir insandır. Koç da sosyal bir kişilik olduğundan bu iki burç oldukça uyumludur.

    Aslan ve Yay

    Aslanlar biraz inatçıdır; ama yay, aslanın özgüveninden hoşlandığından sorunlarına pratik çözümler bulabilmesi için ona yardımcı olur.

    Başak ve Oğlak

    Başak, düşünceli, endişeli ve içe kapanıktır; ancak bir yandan da oldukça açık sözlüdür. Pratik oğlak, ilişkide başağın bu özelliğine iyi tepki verir.

    Kova ve İkizler

    İkizler, yeni fikirleri takdir eder; kovalar ise yaratıcıdır. Bu çift, hayatın iniş yokuşları ile baş edebilme becerisine sahiptir.

    Aslan ve İkizler

    Bu iki burç, birlikte deyim yerindeyse sonsuz bir maceranın içerisindedir ve ikizler, aslanın aşırı fevriliklerini durdurabilecek tek burçtur.

    Akrep ve Aslan

    Akrep, sivri dillidir ve kıskançlığa meyillidir; ama aslan, ilgi odağı olmayı sevdiğinden bu durum, ilişkiye hareket katar.

    HT Hayat

  • Uzun tatil sonrası işe dönme psikolojisi ve motivasyon

    Uzun tatil sonrası işe dönme psikolojisi ve motivasyon

    Enerji Koçu – Reiki Master’ı İrem Tunçman, uzun tatil sonrası işe dönme psikolojisi ve motivasyon ile ilgili yazdı. Öyle haklı ki, tam da bugüne özel! Mutlaka okuyun.

    Uzun yıllar kurumsal hayatın içinde yer almış biri olarak, Cuma günlerinin, o gün iş yerinde başınıza ne gelirse gelsin, neşesinden hiç bir şey kaybettirmeyen güzel enerjisi ile, Pazar akşamüstü 4 sularında başlayan anlamsız iç burukluğu, enerjinizde bir düşüş, yavaş yavaş, içe doğan sıkıntılar ile Pazar’ın Pazartesi’yi karşılayışını çok iyi bilirim. Pazartesi sendromundan ise bahsetmeye hiç gerek yok sanırım.
    Kısacası herkes haftasonu ve tatil için yaşıyor, 365 günün geri kalan kısmını ise, haftasonları ve tatillerine geri sayım yaparak geçiriyor. Tüm milletimizin, özellikle çalışan kesimin büyük bir hevesle beklediği ve aynı coşku ile karşıladığı bayram tatili ise başlamış durumda. Deniz kenarında neşeli resimler, arkadaşlarla sohpetler, güzel güzel kahvaltı sofraları, “ah hayat hep böyle olsa ya!”

    Bu düşünce yapısı, aslen, hayatımızın büyük bir bölümünü “gelecekte” ve “gelecek için” yaşamamıza neden olur, “an” yaşanılması gerekenden çıkar, sadece geleceğe giden yolun bir parçası olur kalır. Hayatımızı, gücümüz yettiğince çalışarak geçireceğimizi düşünürsek, yaşama dair biriktirdiğimiz gün sayısı, yaşamımızın o kadar ufak bir parçasını oluşturuyor ki, geri kalan günlerin aslında layığıyla yaşanmamış olması, bize verilen hayat hediyesini boşa harcadığımız gerçeği ile bizi yüzleştiriyor, genelde bu yüzleşme malesef, yaşlılık dönemine denk geliyor, ahlar, keşkeler, şimdi 25 olsaydımlar.

    Bunlar tonton ninenizle, dedenizin boşa söylediği laflar değil, yaşama hatta yaşanmamışlıklara ithafen pişmanlık sözcükleri ve kesinlikle dikkate alınması gerekiyor, çünkü hayatınızda ve bakış açınızda bir şeyleri değiştirmezseniz, sizin de varacağınız yerin ta kendisi de orası.
    Peki ne yapmak lazım? “Tatilde herşey güzel de, iş gerçek hayata dönünce bambaşka bir insan oluyorum, dolayısıyla beni motive eden tek şey de bir sonraki tatilim oluyor, aksi takdirde, bu kadar baskı ve stres altında işimi yapacak gücü kendimde bulamam” mı diyorsunuz? Size verilen ve süresini bilmediğiniz bu hayatın çoğunu bu düşüncenin gölgesine geçirmek sizce de çok yazık değil mi? Gelin biraz bana kulak verin.

    1. Değiştirebileceğiniz şeyleri değiştirin, değiştiremeyeceğiniz şeyleri kabullenin.
    Kulağa uygulaması çok basit gibi gelen belki de klişe diyebileceğiniz bu ilkeyi her ne kadar daha önce bir yerlerde daha duymuş olsanız da, büyük ihtimalle herkes gibi siz de uygulamadınız, ancak uygularsanız, hayat kalitenizin ne kadar artacağını göreceksiniz. Malesef bizim doğamızda, bir şeyleri değiştirmek yerine, hoşlanmadığımız şeyler hakkında durmadan söylenmek var. Artık sadece arkadaşlarımızla birebir sohpet halindeyken değil, sosyal medyayı da deşarj olma aracı olarak kullanıyor, sahilde güneşlenen neşeli ayak görsellerinin yerini ise somurtkan suratlar, isyankar statüler alıyor. “Vallahi, ayaklarım geri geri gidiyor şu işe” diye hangimiz söylenmedik ki? Peki kaçımız bu konuda bir şey yaptık? “E işini değiştirmeyi düşünmez misin?” diye sorulduğunda ise, “ay yeni işe adapte olmak, vs vs, yine bildiğim yer” diyerek aynı tas aynı hamam yolumuza devam ediyoruz.
    Durum buysa, size kötü bir haberim var, evrendeki hiç bir güç size yardımcı olamayacak! Çünkü hayat seçimlerden ibarettir ve siz, durumunuzu değiştirmemek yönünde bir seçim yaptınız.

    a) İşinizden memnun değilseniz, işinizi değiştirmek yönünde harekete geçin. Ancak unutmayın, kişi kendinden kaçamaz, işinizi değiştirdiğiniz zaman aynı sorunlarla karşılaşmayacağınızı kimse garanti edemez, bu nedenle, kariyerinizle ilgili yaptığınız seçimlerde, para odaklı hareket ettiğiniz ölçüde, sizi yine memnun etmeyecek bir ortamda kendinizi bulmanız çok olası, para, bütün çekim yasası kitaplarında yazılanın aksine, paraya odaklandığınızda hayatınıza girmez, girse bile toz olup rüzgara karışır, para, para kazanmak için yaptığınız işe odaklandığınızda, bir değer katmak üzere bir şeyler ürettiğinizde, zaten kendiliğinden o değerin karşılığı olarak size gelir, bugün hatrı sayılı derecede servet sahibi bir çok bilinir kişi, yaptığı işi para kazanmak için değil, yaptığı işi en iyi şekilde ve severek yaptıkları için zenginlik seviyesine ulaşmışlardır (ör. Steve Jobs, Mark Zuckerberg, Bill Gates vb.). Bu nedenle odağınızı, mutlu olarak yapabileceğiniz bir iş ve içinde bulunmak istediğiniz gerçek ortamlara yönlendirerek kariyerinizi şekillendirmelisiniz. Haydi biraz cesaret, kader cesuru destekler.

    b) İşinizden memnun değilsiniz, ama bir nedenden ötürü, işinizi değiştiremiyorsanız; o zaman mevcut durumunuzu sakinlikle ve huzurla kabul edin. Öncelikle, şunu kabul edin, bu seçimi belli sebeplerden ötürü siz yaptınız, bu nedenle, en başta bu işi neden seçtiğinizi daima hatırlayın, büyük resimden uzaklaşmayın, sizin bir ana hedefiniz vardı, belki bu paraydı, belki belli bir kariyer, veya pozisyondu, eğer bu değişmedi ise, bu hedefinize odaklanın, ve günlük aksilikler, stres ve baskıyı amacınıza ulaştığınızda hatırlamayacağınızı da bilin.
    Söylenmeyin. Dertler paylaştıkça azalır derler ya, dertler paylaştıkça azalmaz aksine çoğalır, zira odaklandığınız her şey büyümeye ve çoğalmaya mahkumdur. Bu durumda mevcut durumunuz içinizi ne kadar sıkıyor olursa olsun, odaklandığınız şey işinizin aksilikleri, stresi veya baskısı olmamalı, işinizden sağladığınız maddi ve manevi menfaatler olmalıdır. İçinde bulunduğunuz ortamda değiştirebileceğiniz bir şeyler var ise, harekete geçin ve ne gerekiyorsa yapın, eğer bazı durumlar değiştirilemez ise, ısrarcı olmayın, söz konusu durumun ne kadar “yanlış” olduğuna odaklanıp kalmayın.

    2. An’da Kalın
    İş yaparken tüm odağınız, mevcut elinizde olan iş olsun. Mevcut işinizi yaparken, bir sonra yapacağınız iş veya eve gidince yapılacakları, özel ve sosyal ilişkilerinizi düşünmeyin, çünkü bu sizi yavaşlatır ve zamanla biriken işler, fazla mesai yapmanıza neden olur. İş gününüz koca bir “sorundan” ibaret olabilir, ama eldeki sorunları ufak parçalara bölerek adım adım hareket ettiğinizde, o büyük sorun gözünüze o kadar da büyük görünmeyecektir, bu nedenle yapılacakları, mümkün olduğunca küçük parça ve adımlara bölün ve izleyeceğiniz adımları tek tek yazın, ve gün içinde bu sıranızı mümkün olduğunca bozmayarak takip edin. Birikmiş onca iş canınızı sıkıyor olabilir, hepsini aynı anda ve bir anda yapamayacaksınız, suçluluk duymayın, neticede insansınız, elinizdeki işlerin yoğunluğunu ilgilisine bildirmek suretiyle, size bildirilen önem sırasını takip ederek, adım adım işlerinizi halledin, sizden beklenen “o an” yapabileceğinizin en iyisidir, zira – acı ama gerçek – kimse o beklenen geleceğin aslında sizin veya onlar için gelip, gelmeyeceğinizi bilemez, anınızı değerlendirin. İşinizi işte, evinizi evde bırakın.

    3. Mutlu Olun
    Yukarıda anlatılan hiçbir şeyi yapmasanız dahi şu söyleyeceğimi dinleyin: Hayatınızın tek bir amacı vardır, o da mutlu olmak. Para, sağlık, bolluk, bereket, kariyer, unvan….hepsi ama hepsinin talep edilme amacı, özünde, kişinin mutluluk, keyif ve huzur aramasından kaynaklıdır, ucunda mutluluk olmadıktan sonra, bütün bu sayılanlar konusunda ısrarcı olacağınızı hiç sanmıyorum. Bu nedenle mutluluk anlarınızı sadece 365 günde 14 gün yaptığınız tatillere paylaştırmayın, mutluluğunuz gelecekte yer alan tatil gibi olaylara bağımlı olmasın.

    Sizi bu hayatta keyiflendiren, mutlu eden her ne ise, bir listesini yapın. Liste yapmanız çok önemlidir, zira düşünce uçar, yazı odağınızı toplar ve kalıcıdır. Listenizde yer alan aktivitelerden her gün en az birini günlük hayatınıza dahil edin. Biz yorgunluğa, sıkıntıya, mutsuzluğa o kadar alıştık ki, evet keyif aldığınız aktiviteler konusunda kendinizi disipline etmezseniz, her gün iş-ev-uyku rutininde kendinizi buluversiniz, biraz zorlayın kendinizi.

    Gün içerisindeki genel duygu halinizin olumsuz olduğunu saptıyorsanız, aklınızdan geçen her bir olumsuz düşünce için, olumlu bir düşünce üretin. Evet bu ilk başlarda, duygu ve düşüncelerinizi sandığınızdan daha çok denetlemenizi gerektiriyor, ama zamanla bunu otomatik olarak yaptığınızı farkedeceksiniz. Düşüncelerinizi eğitmek konusunda niyetiniz ciddi ise- ki olmalıdır, ilk başlarda bir defter edinip, sizi rahatsız eden olumsuz düşünceleri not edip, yanlarına olumlu bir düşünce yazarak, duygu durumunuzu nötr hale getirebilirsiniz. Evrendeki canlı, cansız herşey enerjiden oluşur, günde 8-10 saat olumsuz duygu üretmeniz sizi zamanla tüketir ve hatta fiziksel rahatsızlıklara bile sebep olabilir, zira olumsuz duyguların da bir enerjisi vardır, ve bu enerjinin sürekli sizin tarafınızdan beslenmesi, önce enerji bedeninizi daha sonra ise fiziksel bedenininizi tüketmeye başlar. Bu nedenle, düşüncelerinizi denetlemeniz aslında hepimiz için “hayati” bir gerekliliktir, ve unutmayın, benzer benzeri çeker, siz hangi düşünce kalıbı içerisinde olursanız, aynı düşünce kalıbından daha fazla üretir ve bu düşünceleri destekleyecek olayları hayatınıza çekersiniz.

    Mutlu olmak sizin tek hedefiniz olduğu kadar, tek ödevinizdir.

    kaynak: cosmopolitanturkiye.com/iliskiler