Kategori: İlişkiler

  • Depresyonu anlamak

    Depresyonu anlamak

    Depresyon, insanın yaşama istek ve zevkinin kaybolduğu, kişinin kendisini derin bir keder içinde hissettiği, geleceğe ilişkin kötümser, karamsar düşünceler, geçmişe ilişkin yoğun pişmanlık, suçluluk duygu ve düşüncelerinin taşındığı, bazen ölüm düşüncesi, bazen intihar girişimi ve sonuçta ölümün olabildiği, uyku, iştah, cinsel istek gibi fizyolojik bozuklukların olduğu bir hastalıktır. Ayrıca depresyonda dünyaya karşı ilginin azalması, diğer insanlara yatırım yapma veya bağlanma kapasitesinin kaybolması; kendini ayıplama, kınama, kendine serzenişte bulunma, sitem etme ve kendini aşağılama, hor görme gibi duygularla bir arada olan ciddi benlik kaygısı ve kendilik değeri düşmesi saptanır.

    Depresyon; normal, geçici, anlık bir duygulanımdan bir hastalığın herhangi bir belirtisi ya da tam anlamıyla bir psikiyatrik bozukluk olarak ele alınmaya kadar bir çok şeyi kapsayabilen bir kavram olarak kullanılabilmektedir. Bazen günlük düş kırıklıklarının bir yansıması, doğal yaşantı, bir uyum yanıtı veya insan varlığının ölümle yüzyüze geleceği gerçeğine evrensel bir tepki olarak ortaya çıkabiliyor. Bazı varoluşsal krizler de ağır depresyonu tetikleyebilir.

    Gözleme dayalı verilerin desteklediği düşünceye göre yaşam olayları ve çevresel stres klinik depresyonun gelişmesine neden olur. Örneğin, eş kaybı sıklıkla bir depresyon atağının başlamasında saptanabilen bir yaşam olayıdır. 11 yaşından küçükken bir ebeveynini kaybedenlerde erişkin yaşamlarında depresyon geçirme riski daha fazladır. Bazı araştırmacılar, erken çocukluk çağında kayıp ya da ayrılmaların gerçekten beyindeki sinir hücreleri reseptörlerini duyarlı hale getirdiklerini ve bu yüzden erişkinlikte mizaç bozukluğuna yatkınlık oluşturduklarını öne sürmektedirler. Bir depresyon atağının ortaya çıkması için her zaman çok etkileyici [şok edici] ani bir olayın olması gerekmez. Stres veya çevresel kökenli çökkünlük depresyon durumunu ortaya çıkarabilir. Nedeni tam olarak bilinmese de, Batı endüstri toplumlarında kadınlarda depresyon görülme sıklığı erkeklerin yaklaşık iki katıdır. Bunun bizim toplumumuz için de geçerli olduğu belirtilmektedir.

    Depresyon oluşumunu açıklayacak tek etkenin olduğunu söylemek olası görünmemektedir. Ama farklı bir çok etken arasındaki etkileşimden kaynaklandığı söylenebilir. Depresyonun başlaması ve sürmesi çeşitli biyolojik, çevresel ve psikososyal değişkenlerle ilişkili görülmektedir. Bunlar, erken ebeveyn kaybı, veya ihmali, yakın zamanda olumsuz yaşam olayları, eleştirici ve düşmanca davranan eş, güven verici ilişkinin olmaması, yeterli sosyal desteğin olmaması, uzun süreli özdeğer yetersizliğini içerirler.

    Depresyonda hastalığa neden olan çok çeşitli yollar veya anormalliklerin varlığından kesin olarak söz edebiliriz. Genel bir kaynakta toplanan bu yollar ve anormallikler affektif hastalığı (duygudurum hastalığı) olarak adlandırılır. Bu kaynak sanki tek hastalık nedeniymiş gibi görünür. Oysa bir tür nihai ortak yoldur. Birçok depresyon tipi ve her biri için ayrı nedenler olduğu söylenebilir. Bunlar temelde biyolojik, psikolojik ya da her ikisinin birlikte olduğu bir nedenle olabilir. İnsanın biyo-psikososyal bir bütün olduğu göz önüne alındığında böyle olması kaçınılmazdır. Ayrıca insan aynı zamanda ontolojik bağlam içinde olan varoluşsal bir varlıktır. Böyle olduğundan dolayıdır ki varoluşsal sorunların, insanın kendi yaşamının anlamını sorgulayışının da ortaya çıkarabildiği depresyonlar olabilmektedir. Gözleme dayalı çalışmalarda, melankolili ağır depresyonlu hastaların yaklaşık dörtte üçünün, hastalık başlamadan önceki birkaç ay içinde stres verici bir olay yaşamış oldukları kendileri veya çok yakın akrabalarından biri tarafından belirtilmiştir. Depresyon olgularının çoğunda hastalık nedenini kişilerarası, çevresel ve psikolojik streslerle özdeşleştirebilir ve böylece patogenezin nedensel etkilenmelere yanıtta beyin işlev bozukluğu olduğu sonucuna varılabilir. Psikolojik stresörler ve kişilerarası olaylar tedavide gözden uzak tutulmamalıdır. Psikoterapide ilişkilere dikkat etme hastalığın tekrarlanması açısından özgül bir koruyucu etkiye sahip gibi görünmektedir.

     

    Psk. Berna İNCEKARA tarafından yazılmıştır.

  • Aldatma Belirtileri İhanetin 30 Alameti

    Aldatma Belirtileri İhanetin 30 Alameti

    Günümüz evliliklerini bitiren en önemli nedenlerden biri de ihanettir. Aldatma belirtileri, ihanetin 30 alameti makalemizde bir erkeğin eşini aldattığında ne gibi tutum ve davranışlar içinde olduğu hakkında bilgiler verdik.

    Aldatma Belirtileri

    1-Telefonunu sizden saklayıp ortada bırakmamaya özen gösteriyor, facebook, mail ve diğer sosyal ağ şifrelerini bilmenizi kesinlikle istemiyorsa.
    2- Sizinleyken bakışları uzaklara dalıp gidiyor, bedeni yanınızda fakat ruhu başka yerlerde bir görüntüsü varsa.
    3- Sizinle konuşurken ısmarlama, zoraki gülüyorsa.
    4- Cinselliği vazife olarak, bitse de gitsek modunda yaşıyor, cinsel birliktelikten sonra poposunu dönüp yatıyorsa.
    5- Aynalara sık bakmaya başladıysa, kendisine, giyimine kuşamına hiç olmadığı kadar özen gösteriyor, metroseksüel olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyorsa.
    6- Ailece geçirilen vakitleri ona sıkıcı geliyorsa, gözü artık çocuklarını bile görmemeye başladıysa.
    7- Kredi kartı ekstresine bakmak bir erkeğin sizi aldatıp aldatmadığını anlamanın en iyi yollarındandır, şayet eşinizin sizi aldattığından şüpheniz varsa kredi kartı ekstresine mutlaka bakın, çünkü eşinizle birlikte sizi aldatan kadının parasız adamla işi olmaz!
    8-Size karşı olan davranışları çok sertleştiyse, her an sizi kırabilecek pozisyona geldiyse, yahut tam tersi içinde bulunduğu durumun verdiği vicdan azabı ile size hiç olmadığı kadar iyi davranıyor, hediyeler alıyorsa.
    9-Sürekli bir gerginlik, gizemli bir hal içindeyse.
    10- Onu kendi kendine sebepsiz gülerken yakalıyorsanız.
    11-Cep telefonuna mesaj sesini duyduğunda hemen koşup bakıyorsa, ve sizi bankalardan gelen mesajlar diye kekliyorsa.
    12-“seni seviyorum” cümlesini söylemeyi unuttuysa!
    13- Uzun seyahatlere çıkıyor, günlerce eve gelmiyorsa.
    14-Her kavgada, tartışmada sözü boşanmaya getiriyor, ayrılık kelimesini sıklıkla diline doluyorsa.
    15-Saçınızı boyamanızı, kestirmenizi, üzerinizdeki giysiyi kısaca size ait olan hiç bir değişikliği fark etmiyorsa.
    16-Öfke nöbetleri, panik atak vb çeşitli sinir buhranları yaşıyorsa
    17-Her sözünüz, her davranışınız ona batmaya başladıysa.
    18-Cinsel yönden başkası tarafından tatmin edildiğinden, artık sizle beraber olmak istememesi bunun için de her zaman bir bahanesi olması.
    19-Görünüşüzü eleştirmeye başladıysa, kilonuz, saç renginiz, hiç bir şeyiniz ona çekici gelmiyor ve bunu dile getirip sizi kırıyorsa.
    20-Toplum içinde sizi aşağılamaya, iğnelemeye, kırmaya başladıysa.
    21-Rüyasında başka isim yahut isimleri sayıklıyorsa.
    22-Güzelliğinize iltifatı kestiyse, artık ona çekici görünmüyorsanız.
    23-Çocuklarıyla eskisi gibi ilgilenmiyorsa.
    24-Eve geç gelmeyi huy edindiyse, sebebini sorduğunuzda her zaman verecek sudan bahaneleri varsa.
    25- Maç izlemeyi, internete girmeyi vb faaliyeti sizinle sohbet etmeye yahut cinselliğe yeğliyorsa.
    26-Her an kavga çıkarmaya hazırsa, bunun nedeni kafasının karışık olması, ne yapacağını bilmemesi, hayatıyla ilgili kararlarda (boşanma-evliliğe devam) gitgeller yaşamasıdır.
    27-Fiziksel görüntüsüne şimdiye kadar olmadığı kadar özen gösteriyorsa, yakışıklı mıyım, saçımı şöyle yapsam nasıl gözükürüm?, bana şu kıyafet yakışır mı? gibi sorularla sizi bunaltıyorsa.
    28-Başka kadınların güzelliklerinden, hamaratlıklarından bahsedip, sizi diğerleriyle kıyaslıyor, aklı sıra yetersiz bir eş olduğunuzu ima ediyor, bu şekilde vicdanen rahatlamaya çalışıyorsa.
    29-Konuşurken gözlerini kaçırıyorsa, görüşmelerinizde suçluluk durumu hakimse.
    30- En önemli belirtiyi aslında ona dikkatlice baktığınızda fark edebilirsiniz, sanki eşiniz gitmiş, yerine bir başkası gelmişse!…

     

  • Evli bir kadına söylememeniz gerekenler

    Evli bir kadına söylememeniz gerekenler

    Evli bir kadına söylememeniz gerekenler ..! Evlenince soyadınızın ne olduğunu, ne zaman çocuk yapacağınızı ya da kayınvalidenizle aranızın nasıl olduğunu sormazsalar içleri rahat etmez birilerinin. Siz siz olun, evlenen kız arkadaşlarınıza karşı bu soruları sormayın. Hee bir de “Evlilik seni değiştirmiş” ya da “Ben hiç evlenmeyeceğim” gibi cümleleri ağzınızdan çıkmadan yakalayın ve yutun.

    Evli bir kadına söylememeniz gerekenler

    İşte evli kadınların duymaktan nefret ettiği sorular ve cümleler…

    “Ne zaman çocuk yapacaksın?”

    Annenizden arkadaşlarınıza, müdürünüzden komşularınıza kadar herkesin en çok merak ettiği şeydir sizin ne zaman anne olacağınız. Çünkü toplumda genel inanç, evlenen herkesin çocuk sahibi olmak zorunda olduğu şeklindedir.

    “Ee ikinci ne zaman geliyor?”

    Olur da bir gün bir çocuk dünyaya getirirseniz, arkadan gelecek ikinci sorudur bu. Siz çocuklarla bir futbol takımı kurana kadar bu sorulara maruz kalabilirsiniz; en iyisi takmamayı öğrenmelisiniz.

    “Evlilik seni değiştirmiş”

    Hayır, yani nasıl değiştirmiş olabilir ki? Evliliği bir sihirli değnek olarak görenlerden duyabileceğiniz bir soru bu. Tavsiyemiz, “Parmağıma taktığım yüzük bana gerçek benliğimi ortaya çıkarmak için fırsat verdi” diyerek eğlenmeyi deneyin.

    Two women friends chatting over coffee at home
    Two women friends chatting over coffee at home

    “Evlilik nasıl gidiyor?”

    Anında verilecek kısa ve net cevap: “İyi”. Daha ötesi olamaz. Evliliğe bütün dünyanın anlamını yüklemek bir saçmalık. Bu, bir insanla yaşanan ilişki neticede. İyi de gidebilir kötü de… Ama bu durum kimseyi ilgilendirmez.

    “Soyadın ne oldu şimdi?”

    Evlenince nüfusu, kütüğü, bir de ismi değiştirmenin; doğduktan sonra edindiğinizden başka bir kimliğe geçmenin ‘normal’ algılandığı bir dünyada hemen sorulur bu soru. Oysa kendi soyadınızı kullanmaya devam edip, zorunlu olarak eşinizin soyadını resmi işlemler için sona ekleme yolunu seçmiş olabilirsiniz.

    “Kayınvalidenle aran nasıl?”

    Bu soruyu sormayı genelde anne, baba ve kardeşler tercih eder. Renk vermeyen bir ifade ile “çok iyi” demek her zaman işe yarar. Ne de olsa kayınvalidenize karşı kötü hisleriniz bile olsa kendi ailenizi dolduruşa getirmeye gerek yok.

    “Ben hiç evlenmeyeceğim”

    Artık bu yola girmiş birine, “Evlilik çok kötü bir şey olduğu için evlenmeyeceğim” demek gerçekten fazla sinir bozucu. Karşı atak olarak, “Şimdiki aklım olsaydı hiç bekar kalmazdım”demeye ne dersiniz?

    “Sen evlisin, anlayamazsın”

    Anlayamazsınız! Sanki evli bir kadın hiç hayatında bekarlık yaşamadı, hiç kimseyle flört etmedi… Sakin! Sakin olun.

     

    Kaynak: kadinvekadin

  • Zor erkeklerle başa çıkma rehberi

    Zor erkeklerle başa çıkma rehberi

    Biz kadınlar karmaşık varlıklarız. Tamam ama erkekler bizim kadar karmaşık olmamalarına rağmen kafamızı fazlasıyla meşgul edebiliyorlar. İşte size komplike erkeklerle nasıl başa çıkmak gerektiğine dair bir reçete.

    Çoğu kadının çok iyi bildiği bir problemden bahsedeceğiz. Birlikte olduğunuz insanı seviyorsunuz, her şey neredeyse mükemmel gibi. Neredeyse! Çünkü sevgilinizin o bir tane alışkanlığı, zaman zaman neden bu ilişkiyi yaşadığınızı sorgulamanıza sebep oluyor. “Onu değiştiremezsin, bu onun yapısı” diyor arkadaşlarınız. Ama öylece vaz mı geçmeli? Belki bir gün bu huyundan kurtulamaz mı? Size dört zor erkek tipi tanıtıyoruz. Görünen gerçeğin haricinde neler olabilir? Onunla en akıllıca nasıl başa çıkabilir ve ilişkinizi düzeltebilirsiniz?

    Kıskanç erkek

    Sorunu

    Bu adam sizi el üstünde tutuyor. Her gün ne kadar güzel olduğunuzu, sizi ne kadar çok sevdiğini söylüyor ve size sanki nadide bir mücevhermişsiniz gibi davranıyor. İşte problemi de tam olarak bu. Ona göre en iyisi; sizi pamuklara sarıp altından bir kafese koyabilmek olurdu. Diğer erkeklerin de kendisi gibi size hayran olacağını düşünüyor. Telefonda siz konuşurken duyduğu bir erkek sesi, karşı cinsten aldığınız bir mesaj ya da bir partide birazcık fazla muhabbet ettiğiniz herhangi bir erkek sinirlerini ayağa kaldırmaya yetiyor. Onsuz dışarı çıkmanız ise dünyanın en korkunç olayı. Sürekli olarak “Neredeydin; telefonun neden kapalıydı; kiminleydin” sorularıyla boğuşmanız gerekiyor.

    Bu davranışın altında yatanlar

    İkili ilişkiler söz konusu olduğu zaman kendine güveni olmayan bir adamla karşı karşıyasınız. Bilinmeyen bir sebepten dolayı kendisini sevilmeye layık bulmuyor ya da daha önceki ilişkilerinden birinde arkasından dolap çevrildiği için ilişkilere artık güvenmiyor.

    Nasıl davranmalısınız?

    Ona olabildiğince açık davranmalısınız. Bir şeyler saklamaya başladığınız andan itibaren kaybetmiş sayılırsınız. Çünkü bu şekilde onun güvensizliğini haklı çıkarmış olursunuz. İş yemeğinizde sadece erkekler olduğunu ona da anlatın. Eski sevgilinizle buluştuğunuzu saklamayın. Bir erkekle sohbet ederken, onun kıskanç bakışlarını umursamayın. Eğer gerginlik yaratırsa, mümkün olduğunca sakin tepki verin. Ondan bir şey saklamanız gerekmediğini çünkü onu sevdiğinizi ve dürüst olduğunuzu söyleyin. Bu şekilde topu ona atmış olursunuz.

    Sonuç

    Eğer kendine olan güvensizliği çok fazla değilse, bu davranışıyla ilişkinize nasıl zarar verdiğini zamanla anlamaya başlar. Böylece içinde yaşadığı aşırı hisleri kontrol altına almak için elinden geleni yapmaya özen gösterir.

    İş bağımlısı erkek

    Sorunu

    Hafta arası yalnız başınıza hayatı yaşamaya alıştınız çünkü sevgiliniz sabahtan akşama, akşamdan sabaha işiyle meşgul. Buna alışmış olabilirsiniz fakat hafta sonlarını da yalnız geçirmek canınıza yetti.

    Bu davranışın altında yatanlar

    İş bağımlısı insanlar kendilerini ortaya çıkarttıkları çalışmayla bağdaştırırlar. Erkekler için bu statü meselesidir. Boşta kaldıklarında işe yaramaz, anlamsız ve mutsuz hissederler.

    Nasıl davranmalısınız?

    Onu ikna etmeye çalışmak bir kumarbaza artık kumar oynamamasını söylemek kadar faydasız bir davranıştır. En iyi yöntem bu bağımlılığının yerine koyabileceği bir meşgale bulmaktan geçer. Onunla geçirdiğiniz kısıtlı zamanı, hoşuna gidecek aktiviteleri keşfetmeye çalışmak için kullanın. Sevgilinizin nasıl bir insan olduğuna göre; onu doğa gezintilerine çıkmaya, sandal kiralayıp keyif yapmaya ya da pikniğe gitmeye razı edebilirsiniz. Önemli olan ortamda yapılacak bir iş bulunmamasıdır. Ve tabii ki bunları yaparken, sizin de eğleniyor olmanız çok önemli. Eğer onun kalbinin daha hızlı atmasını sağlayacak bir aktivite bulduysanız, birlikte bunu yapacağınız bir gün planlayın.

    Sonuç

    Fazla fedakarlık ve faaliyet gerektiren iş kollarında çalışan iş bağımlısı sevgilinizi bu davranışından vazgeçirip başka konulara yönlendirmek oldukça zor. Ancak akıllıca planlanmış yararlı ve eğlenceli bir plan ile başarıya ulaşmanız mümkün.

    Bağlanma korkusu yaşayan erkek

    Sorunu

    Birlikte çok güzel bir hafta sonu geçirdiniz. Bolca sohbet, cilveli oyunlar, şefkat gösterileri… Dr. Jekyll ve Bay Hyde sendromuna yakalanana kadar. “Çok fazla beklentin var, bu kadar üstüme gelme, bırak ben sana yaklaşayım” dedikten sonra çekip gidiyor. Siz de şaşkınlıkla bakakalıyorsunuz, başınızdan aşağı bir kova soğuk su dökülmüş gibi. Oysa ki sadece, “Haftaya cumartesi bir parti var, birlikte gidelim mi” diye sormuştunuz.

    Bu davranışın altında yatanlar

    Bağlanma korkusu olan erkekler, kadınlar tarafından ele geçirileceklerini düşünürler. Bu tip erkekler, bir kadına çok fazla güvenmemek ve kendini ona teslim etmemek gerektiğine inanmalarına neden olan talihsiz deneyimler yaşamışlardır geçmişte.

    Nasıl davranmalısınız?

    Bir dahaki sefere, “Gel buraya ya da yok istemem, git oraya” oyununu oynamaya başladığında, sinirlerinize hakim olun. Onsuz da dışarıya çıkabileceğinizi fakat onunla olursa daha güzel olacağını düşündüğünüzü ona belirtin. Konuşmanızı bu doğrultudan saptırmayın. Eğer yakınlık, uzaklık ve beklentiler gibi konulara girerseniz, problemin çok fazla içine düşmüş olacaksınız. Bir zaman sınırı koyun ve o zamana kadar sizinle gelip gelmeyeceğine karar veremezse, parti için size eşlik edecek başka bir kavalye bulacağınıza dair kendinize söz verin. Geceyi beraber geçirirseniz, mutlu olacağınızı ve hatta birlikte bir hafta sonu tatili yapmak istediğinizi ona söylemekten çekinmeyin. Bu istekleriniz karşısında beti benzi atıyorsa, sakince konuyu değiştirin ama isteğinizi asla geri almayın.

    Sonuç

    Biraz şansın da yardımıyla sevgiliniz isteklerinizin ayaklarına takılacak prangalar olmadığını fark edecektir. Bu şekilde size daha çok “evet” demeye başlayacaktır.

    Kazanova erkek

    Sorunu

    Onunla bir davete katılmak katıksız stres demek. Her ne kadar kendinizi kontrol etmeye çalışsanız da ortamdaki her kadınla flört etmesi ya da başka kadınlarla göz göze dans etmesi sizi yaralıyor. Kadınların ondan bu kadar çok etkilenmesi hiç de şaşırtıcı değil, ne de olsa yeryüzünün en çekici adamı o değil mi? Böyle gecelerde o, kabak çiçeği gibi açılırken, siz yavaş yavaş solduğunuzu hissediyorsunuz.

    Bu davranışın altında yatanlar

    Bu adamın kendini değerli bulmayla ilgili bir sorunu var. Sürekli çevreden gelecek takdir ve hayranlıklarla kendi değerini tasdik etmek istiyor. Ayrıca her istediği kadını elde edebileceğini kendine kanıtlamak da bir diğer vazgeçemediği arzusu. Aslında diğer bütün erkeklerde de bu his vardır. Ancak kazanova erkek tipine dahil olanlar bunu diğerlerinden çok daha aktif olarak yaşar.

    Nasıl davranmalısınız?

    Kendinize bir kadın avcısı buldunuz ve o hep böyle kalacak. Karakterinin bu belirgin özelliğini bir suç olarak karşısına çıkarmak haksızlık olur. Fakat sınırların nerede olması gerektiği konusunda onunla konuşmalısınız. Flört etmekten hoşlandığını bildiğinizi ona söyleyin, sadece flört olarak kalacağına güvendiğinizi de fakat olduğunuzdan daha açık görüşlü ve esnek olmaya da çalışmayın. Gerçekten ne hissettiğinizi anlayabilmesi çok önemli. Kazanovalar, “Birden fazla kadına aşık olunabilir”, “İnsanın tek eşliliğe uygun olmadığını düşünüyorum” gibi kalıplaşmış sözlerin arkasına saklanırlar. Birine sadık kalmak kaderin bir cilvesi değil, tercih meselesidir. Yakışıklı Don Juan’ınızın bu davranışın sorumluluğunu taşıması gerekir. Aldatılma halinde nasıl bir tavrınız olacağını bilmeli.

    Sonuç

    Takındığınız açık ve kesin tavır onun davranışları için bir dur işareti yerine geçecektir. Bir kazanova için önemli olan yeni bir ilişki değil, çok beğenilmek, hep beğenilmek ve hep istenmektir.

    cosmopolitanturkiye.com

  • Evlilikte aşkı öldüren nedenler..

    Evlilikte aşkı öldüren nedenler..

    Hani denir ya “evlilik aşkı öldürüyor” diye! Pek çok kişi sırf bu nedenle, aşkın rutine yenik düşeceği endişesiyle evlenmekten çekinir. Yıllar içerisinde olası kavgaların kaçınılmaz hale gelebileceği düşüncesi de endişeyi artırır. Oysa evliliğin aşkı öldürmemesi için basit ama etkili yollar var. Evli olsun olmasın uzun süreli ilişkilerde çiftlerin kapısını en sık çalan kavgalarda nasıl bir yol izleneceği de o etkili kurallardan. Acıbadem Ankara Hastanesi’nden Psikolog Bülent Baykal, 14 Şubat Sevgililer Günü kapsamında çiftler arasında en sık yaşanan kavgaları sıraladı, çok önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

    Bir evi paylaşmak, ilişki yaşamak karşılıklı özveri ve çaba gerektiriyor. Kişilerin birbirlerinin düşüncelerine saygı göstermesi, onun düşünce ve duygularını anlaması, evlilik ve ilişkinin uzun süreli olması için olmazsa olmazların başında geliyor. Ancak her ilişkide insanların kendi kişilik özellikleri, yetiştirilişten gelen değer ve inançları, düşünce yapıları ön plana çıktığından bu da zaman zaman ilişkiyi zedeleyebiliyor. Acıbadem Ankara Hastanesi’nden Psikolog Bülent Baykal “Zedelenmiş ilişkiler insanda anksiyete ve stres yaratarak huzursuzluk verir, kendinizi huzursuz, gergin, mutsuz, düşük enerjili, üzgün, kırgın, öfkeli hissedersiniz. Hepimiz zaman zaman eşimiz-sevgilimiz ile belli konularda çatışma yaşarız. Bu son derece normal ve ilişkilerde bence olması gereken bir durumdur. Çatışma yaşamamak değil de, nasıl çözeceğini bilmek çok önemlidir” diyor. Evli olmayan kişilerin de bir süre sonra benzer kavgaların içerisinde olmasının kaçınılmaz olacağını belirten Psikolog Bülent Baykal o kavgaları çözüm yollarıyla birlikte bakın nasıl anlatıyor?

    Bugün ya da bu gece ne yapacağız!

    Değişmeyi kabul etmiyorsun!

    Patron kim?

    Parayı nasıl harcıyorsun!

    Valla bilmiyorum!

    İyi ebeveynlik yapmıyorsun

    Annene-babana tahammül edemiyorum!

    Eskisi gibi değil

    Basit bir şey gibi geliyor ama birçok çift eğlenmek için ne yapacağını ayarlamakta güçlük çekiyor. Siz evde oturup romantik bir film seyretmek istersiniz, eşiniz de sizi alıp dışarıya çıkıp arkadaşlarıyla eğlenmek isteyebilir. Birisi doğa yürüyüşlerinden hoşlanırken diğeri brunchta oturup sohbet etmeyi sevebilir. Bu eğlenme ve vakit geçirme yöntemlerindeki farklılık çiftler arasında hayal kırıklığı ve bazen kızgınlık, öfke yaratmaktadır. İsteklere, uzlaşma yollarını arayarak ve zaman zaman taviz vererek orta yolu bulmanız gerekmekte.

    İlişkiler başladığında her iki taraf da karşısındakinin kendisine göre iyi, olumlu ve olumsuz yönlerini bilinçli veya bilinçsiz olarak tartar. Eğer olumlu taraflar ağır basarsa, ilişki başlar ve yürür. Bazen iki tarafın da aklında olumsuz olarak gördüğü özellikleri zamanla değiştirebileceği ile ilgili bir düşünce olur. Bunu gerçekleştirmek için çaba gösterir ve bazen de ilişkiyi yıpratıcı emir ve suçlayıcı söylemler havada uçuşur. Aklınızda olsun. Hiç kimseyi değiştiremezsiniz. İlk başta iyi ve kötü yönleriyle kabul ettiğiniz bir kişiyi değiştirme çabaları, ilişkinin sona ermesine bile neden olabilir. Her insanın kişiliği esnektir. Şartlara ve o anki ruh haline göre, sabit olmayan düşünce biçimleri uzun vadede değişir. Sabredin ve kabullenmeyi, uyumlu davranmayı deneyin.

    Bu tartışma kontrol düşünceleriyle ilgili. Bazı ilişkilerde bazen bir taraf sanki karşı tarafın “annesi” veya “babası” gibi davranmaya başlıyor. İlişkilerin iki eşit insan arasında olması gerektiği gerçeğini unutarak veya bilinçaltı süreçlerin ortaya çıkmasıyla bir taraf dominant ve hükmedici olabiliyor. Bu durum tabi ki muhatap olan tarafın gerilmesine, baskı altında hissetmesine, kızmasına, isyan etmesine, huzursuz olmasına yol açıyor. Eşinize-sevgilinize; “dur, onu giyme, üşütürsün”; “saat 8’de eve gelsen iyi olur”; “İşyeri arkadaşlarınla dışarı çıkmayacaksın” gibi emir ve kontrol cümleleriyle yaklaşırsanız baskıyı hisseden kişi karşılığını verecek ve güzel bir çatışmanız olacaktır. Ne yapmalı. Eşit insanlarız, tabi ki karşımızdaki kişinin iyiliğini ve onu korumayı istemekteyiz. Bunu, karşımızdakine, güvenerek, eşit olduğunu hatırlayarak, onun da düşünceleri ve aklı olduğunun farkına vararak yaklaşabiliriz. Böylece çatışmalar ve kırgınlıklar azalır.

    Parayı harcama ile ilgili kavga etmek normaldir. İnsanlar para ile ilişkilerinde farklı tutumlarla ve düşüncelerle yetiştirilmişlerdir. Bazı durumlarda erkek, paranın kontrolünün çoğunun kendinde olmasını isterken, eşi eşit bir harcamayı düşünebilir. Bu konuda orta yolu bulmak için oturup konuşmak ve bir anlaşmaya varmak gerekir.

    evlilik_ve_ask

    İlişkilerde her gün sürekli küçük veya büyük kararlar veriyoruz. Bazen “bu akşam nereye gidelim” veya “yemekte ne yiyelim” gibi basit ve normal karar sorularına “bilmiyorum”,”sen bilirsin” gibi cevaplar sürekli geliyorsa, basit ve kaygı yaratmayacak gibi görünse de karşı tarafta bir belirsizlik ve öfke yaratır. Kararsızlık sürekli ise hemen kavgaya yol açabilir. Kararsız taraf her zaman güvenilir olmayan ve daha büyük kararları veremeyecek zayıf bir kişi olarak etiketlenerek saygı gösterilmede azalma yaşar.

    Evliliklerde çocuk doğduktan sonra kaçınılmaz olarak kavgalar ortaya çıkar. Evdeki statüko değişmiştir. Adaptasyon için sürece ihtiyaç vardır. Çatışmalar sürer. Bazen çocuk yetiştirmeyle ilgili kavgalar çok uzun sürerek hem ilişkiyi hem de çocuğu olumsuz etkiler. Bu konuda karşılıklı konuşarak, bir ortak sistem bularak, birinin ak dediğine diğerinin kara demesini engelleyerek kavgaların sayısını ve şiddetini en aza indirgemek gerekir.

    Bu toplumuzda birçok şakaya da konu olmuş normal ve ciddi bir konudur. Bazen kayınvalidelerin bir ilişkiyi bozdukları, yıprattıkları, insanları mutsuz ettikleri, huzursuz ettikleri görülür. Tabi ki kayınvalideler bu çatışmada yalnız değildirler. Karşılarındaki kişilerin tavırları da bir o kadar kasıtlı ve acımasız olabilir. İlişkilerin ilk zamanlarında normal olan, kişilik farkından dolayı, üçüncü şahıslarla ilgili çatışmaların çıkmasını bekleriz. Uzun vadede kendi iç işlerine çok karıştırmadan, karşılıklı suçlamaya veya savunmaya geçmeden herkesi duruma adapte ederek yaklaşıldığında, bu kavgaların azaldığını görmekteyiz. Daha evvel bahsettiğim gibi burada da eşlerin düzgün, öfkesiz ve gerçekçi iletişimleri olayları yumuşatacak, sorunların büyümesini önleyecektir.

    İlişkiler ilerlediğinde karşımızdakine olan düşüncelerimiz, sevgimiz değişmese de davranışlarımız ve ilgimiz değişebilir. Kanıksarız, eskiden yaptığımız jestleri, ilgiyi göstermeyiz. Karşımızdaki kişi bunu ilişkide bir problem olduğu şeklinde yorumlarsa işler kötü demektir. Evet, bazen” sen artık eskisi gibi ilgi göstermiyorsun, sevmiyorsun” benzeri bir tepkiyle karşılaşınca, duygularımızda bir değişiklik olmadığı için haksızlığa uğradığımızı düşünür ve karşı tarafa öfkeleniriz. Kavga çıkar. Kalp kırıklığı, üzüntüler, mutsuzluklar devreye girer. Burada sakin bir şekilde durumu açıklayıp bazı şeylerin artık daha az gerçekleşmesinin sevgi ve ilgi eksikliği değil, alışkanlıkla ilgili bir durum olduğunu belirtirsek çatışmaların frekansı düşecektir.

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • İlişkilerde yaş farkı ne kadar olmalı?

    İlişkilerde yaş farkı ne kadar olmalı?

    Uzun süren bir ilişkiniz olsun istiyorsanız aranızdaki yaş farkı gerçekten büyük önem taşıyor.

    Amerika’nın Atlanta eyaletindeki Emory Üniversitesi ‘nin yaptığı araştırmanın sonucu aslında pek de şaşırtmıyor. Tahmin edildiği gibi bilim de çiftler arasındaki yaş farkının çok olmamasından yana.

    3 bin kişi üzerinde yapılan araştırmaya göre, ne kadar yaş farkı olursa boşanmaya da o kadar yakın oluyorsunuz. Aranızdaki yaş farkının azalması da ayrılık ihtimalinizi azaltıyor.

    Araştırmaya göre, eğer aranızda 5 yaş fark varsa, aynı yaştaki çiftlere göre boşanma ihtimaliniz yüzde 18 daha fazla. Eğer aranızda 10 yaş fark varsa yüzde 39, 20 yaş fark varsa yüzde 95 boşanma olasılığınız var demektir.

    Çiftlerin seks hayatı da yaş farkıyla çok ilgili. Erkeklerin cinsel isteğinin azaldığı orta yaşlarda kadınların cinsel isteği ise artışa geçiyor. Araştırmanın bir diğer yanı ise ne kadar birlikte zaman geçirirseniz boşanma ihtimalinizin o kadar azalacağını gösteriyor.

     

  • Kadınlar nasıl erkeklerden hoşlanır?

    Kadınlar nasıl erkeklerden hoşlanır?

    “Kadınlar nasıl erkeklerden hoşlanıyor?” diye bir soru sorsak, her kafadan pek çok ses çıkacağı kesin. Ama yapılan araştırmalar bazı gerçekleri ortaya koyuyor. Bazı klişeler değişmiyor ve kadınlar ortak noktada buluşuyor.
    Şu ana kadar 4 milyon beğeniye ev sahipliği yapan ‘mobile dating’ uygulaması Couplinked, tüm verilerini inceleyerek kadınların nasıl erkeklerden hoşlandığını çıkardı.

    Kadınlar nasıl erkeklerden hoşlanır?

    İlgi çekici verilere infografikten ulaşabilirsiniz.

    • Kadınlar arasında en sevilen burç Boğa, en sevilmeyen burç Kova
    • Kadınlar en hızlı içinde ‘Nasılsın?’ geçen mesajlara cevap veriyor
    • Erkeklerde en çok olunması istenen hobiler sırasıyla; sinema, seyahat, kitap, yüzme ve tiyatro
    • Kadınların erkeklerde en çok görmek istediği üniversiteler sırasıyla; ODTÜ, Yıldız Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, İTÜ, Bilkent Üniversitesi
    • Gülümseyen, fit ve 1.76’dan uzun erkekler diğerlerine göre çok daha çekici

    kadinlar_nasl_erkeklerden_hoslanir

     

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Aldatılmak

    Aldatılmak

    Aldatılmak, kadın ya da erkek için yaralayıcı, acı verici ve hasar bırakıcı bir travma durumudur. Aldatılma sonrası travması yaşayan insanın, dünyaya, hayata ve kendisine ait temel inançlarında sarsılmalar olur. Kişinin kendi öz güvenini sarstığı gibi karşısındaki insan için de telafisi güç bir güvensizlik yaratır.

    Aldatılma sonrasında ilişki bitmiş olsa bile, kişinin bu yaralayıcı durumun kendisinde yarattığı özgüven sarsılmasın etkisi yaşamının diğer alanlarını da etkileyebilir. Ve yüksek oranda, diğer insanlarla yaşayacağı ilişkilerde güven duymakta zorluklar yaşayabilir.

    Aldatılma sonrasında ilişki sürmeye devam etse de bu oluşmus olan güven sorunu çok ciddi problemleri de beraberinde getirir ve ilişki zamanla içinden çıkılamaz bir hale gelebilir.

    Aldatılmak ruhsal durumumuzu alt üst ettiği gibi, öfke kızgınlık, nefret gibi duyguların yanında fiziksel olarak tepkilerle de bedenimizde kendisini gösterebilir. Baş ağrıları, mide ağrıları, uyku problemleri, halsizlik gibi etkilerin beraberinde depresyona da sebep olabilir.

    Bu durumda ilk sorulan ve kişinin zihninde tekrarlayan soru `neden?` dir.

    Nedenler çeşitli olabilir, ilişkide uyumu bulamama ya da kaybetme, iletişim kopuklukları, ihtiyaç ve duyguların, beklentilerin karşılıklı olarak ifade edilememiş ve karşılanamamıs olması, tamamlanamamış duygusal eksiklikler, eksikliklerden kaynaklanan arayış vs türlü sebepler olabilir.

    Aldatılmak, genelde ilişkide bir problemin olduğuna işaret eder. Danışan ile psikologun birebir yürüttükleri terapi seanslarinda bu problem ortaya çıkarılır ve ilişki devam etse de etmese de kişiye mutluluk, farkındalık getirebilir.

    İlk zamanlarda yaşanan duygu karmaşası ve öfkeyle ani kararlar vermekten kaçınmak, kendimize ve karşımızdaki kişiye duyduğumuz kızgınlık, öfke gibi yoğun duygularımızın geçerek gerçek duygularımızın su yuzune çıkması icin zaman vermek doğru olacaktır.

    Güven sarsılması kolay baş edilebilir bir duygu değildir. Karşımızdaki kişiyle sağlıklı ve dürüst bir iletişim sağlanarak beklentiler ve problemler net bir biçimde konusulursa, itiraf ve kabullenmeler ile oluşturulan güven ortamıyla, ilişkinin devam etmesi ya da yol ayrımına girmesi herkes için daha kolay olmakla birlikte, kişilerin hayatlarında iyileşmeler sağlayacaktır.

    Bu aşamada kişi psikolog ya da psikolojik danışmandan bireysel psikoterapi alarak, baş edemediği duygularıyla baş edebilmeyi, duygu karmaşalarını çözümlemeyi öğrenerek, doğru kararlar alabilir.

    Devam etmesi istenen ilişkilerde ise, psikolog ya da psikolojik danışmandan ilişki terapisi ya da evlilik&cift terapisi alınarak sağlıklı bir iletişim kurulmasina ve problemlerin ne olduğunun bulunmasina ve çözümlenmesine yönelik yapılacak seanslar, ilişkinin iyileşme sürecine fayda sağlayabilir.

    Psk. Berna Incekara

  • İnsan neden şiddet uygular?

    İnsan neden şiddet uygular?

    Bunun sebebi ; ya biyolojik ya psikolojik ya da sosyal nedenlerdir. Bir insanda biyolojik olarak herhangi bir ruhsal bozukluk var ise şiddet uyguluyor olabilir.

    Bunun dışında, psikolojik olarak şiddet uygulayan insanlar ise,genelde ilişkilerinin ya da evliliklerinin ilk aşamalarinda böyle bir eğlim göstermezler. Ne zaman ki ilişkilerinde derin ruhsal bağlar yaşamaya başlarlar, o zamandan itibaren şiddet kendisini göstermeye başlar. Bu tarz şiddet gören eşler için ilk uygulanan şiddet genelde sürprizdir. Ve bu uygulanan ilk şiddet, şiddet gören eş tarafından genelde şiddet olarak yorumlanmaz. Eşlerinin bunu istemeden yaptığını ve tekrarlamayacağını, pişmanlık duyduğunu, aslında kendisine zarar vermek istemediğini düşünerek, gizleme ve gözardı etmeyi tercih ederler. Fakat genelde bu uygulanan şiddet tekrarlanır. Zamanla eş, ilk baştaki eşinin bunu istemeden yaptığı düşüncesinden sıyrılır, bu düşüncenin yerini korku alır.

    Burada şiddet uygulayan eş, genelde bastırılmış duygularını, hayal kırıklıklarını, hayat içersinde hissetmiş olduğu eziklik, yetersizlik,özgüvensizlik duygularını, komplekslerini eşine güç kullanarak, şiddet uygulayarak psikolojik olarak gidermek için yapar. Bu bir nevi ego tatminidir. Çünkü, bu tatmini yaşayabileceği en yakın ve zayıf insan, eşidir. Bu tarz şiddet uygulayan insanlar yüksek oranda sosyo ekonomik ve sosyal statü olarak, toplum içinde bir yere gelememiş, hayat içersinde kendisini bir çok anlamda ifade edememiş, yetersizlik duygusu ve özgüven sorunu yaşayan insanlardır.

    Şiddet gören eş, gerek ekonomik nedenlerle, gerek sığınabileceği bir yer olmamasından ötürü, gerekse ayrılma durumunda yaşayabileceği şiddet olasılığından korktuğundan genelde bu durumun içinden çıkamaz.

    Elbette ki, yasal olarak tatmin edici cezaların uygulandığı, şiddet gören kadınlara sahip çıkıldığı, koruma altına alındığı bir ortamda, yaşanan şiddetlerde büyük oranda azalmalar olacaktır. Çünkü, şiddet uygulayan eş, hem ceza alma korkusundan hem de eşini kaybetme korkusundan şiddete aynı oranda devam edemeyecek, şiddet gören eş ise, sığınabileceği korunabileceği bir yer olduğunun güvenciyle, bu şiddeti kabullenme ve yaşama zorunluluğundan çıkacaktır.

    Sosyal nedenlerin başında ise, şiddet uygulayan kişinin kendi ailesinde gördükleri ve edindikleri gelir. Genel olarak, kendi ailesinde şiddet görmüş ya da şiddete şahit olmuş bir çocuğun, sağlıklı bir ailede yetişmiş cocuğa nazaran şiddet uygulama eğilimi daha yüksektir.

    Sebep ne olursa olsun, şiddet gösteren bir kişinin tedavi olması gerekmektedir.

    Psk.Berna İncekara

  • İlişki sorunları ve çözümleri

    İlişki sorunları ve çözümleri

    İlişki sorunları, romantik ilişkilerde, aile ilişkilerinde, arkadaşlık ilişkilerinde, kısaca yakınlık içeren tüm ilişkilerde ortaya çıkabilir. Sorunlar, ister ilişki biçimlerinden, isterse zarar verici kişilik yapılarindan kaynaklansın, dogru çözüm süreçleri ve yeterli çabalarla çözülebilir, iyileştirilebilir.

    İlişki ve çift terapileri, problemleri geri dönülemez noktaya gelmeden, sorunları tamamen ya da kısmen çözmeye, ilişkiyi iyileştirebilmeyi sağlar.

    Romantik ilişkilerde, ya da evliliklerde çiftler arasında yaşanan en önemli sorunlardan biri güven eksikliğidir. Güven sorunu, bireylerin kendi geçmişlerinden getirdikleri hayal kırıklıklarıyla ilişkili olabileceği gibi, özgüven eksikliklerinden, bağımlılık sorunlarından ya da karşılarındaki kişi tarafından yaşatılmıs hayal kırıklıklarından kaynaklanıyor olabilir. Sebep her ne ise, güven sorununun yarattığı ilişki sorunlarının temel sebebi, kişinin geçmişte yaşadıklariyla bağlantılıdır.

    Yapılan psikoterapi seanlarında, kişinin şimdiki zamanda yaşadığı ilişki sorunlarından ziyade, geçmişte yaşadığı olaylara da ayna tutularak, benzerlikler tespit edilir. Dolayısıyla, kişinin geçmişte ve şimdiki zamanda yaşadığı ilişi sorunlarına sebep olan, düşünce ve davranış biçimleri belirlenerek, kişinin problemlere yaklaşımları yeniden yapılandırılır.

    Kişi, yaşadığı ilişkilerde hemen hemen aynı sorunlarla karşılasıyorsa, sağlıklı bir ilişki yaşamakta zorlanıyor sürekli kısa vadeli ilişkiler ve ayrılıklar yaşıyorsa, problemli bir ilişkiden kopamıyorsa, sürekli ihanete uğradiğindan ve karşı cinse kesinlikle güvenmediğinden yakınıyorsa, bir ilişkiye başlayamıyor veya bitiremiyorsa, sürekli hayatında birisi olma ihtiyaciyla ilişkiden ilişkiye geçiyor ve bu kendisini yoruyor, yıpratıyorsa, anlaşılmamaktan şikayetçiyse, sağlıklı ilişkiler kuramıyorsa, bunun sebepleri, şanssızlık, kadersizlik ya da herkesin aynı olması, herkesin nankör ve guvenilmez olması vs degil, `kişi`nin kendi düşünce ve davranış biçiminden kaynaklanan bir döngüdur.

    Bu düsünce ve davranış biçimleri, problemlere bakış ve yaklaşım tarzları, genellikle kişinin, geçmişte yaşadıklarıyla ilişkidir. Kişinin çocukluğundan itibaren, gelişim dönemiyle devam eden süreçte, yaşadıgı problemler, travmalar, hayal kırıklıkları, kişide belirli bir düsünce kalıbı, davranış biçimi olusturur. Ve kişi, şimdiki zamanda ve gelecekte yaşayacağı tüm problemlere aynı düşünce ve davranış sistemiye yaklaşır.

    Sürekli benzer sorunları yaşayan insan, bakışını herkes ya da diğer kisi noktasından çekip, kendisine, kendi düşünce ve davranış biçimine odaklanmalıdır.

    Psikolog ile karsılıklı yapılan psikoterapi seanslarda yapılan, kişinin yaşamıs olduğu ve şu an yaşadığı problemlere odaklanmak, kişinin bu problemlere nasıl yaklaştığını tespit etmek, düşünce ve davranışlarını, problemlere yaklaşımını yeniden yapılandırmaktır.

    Kişi, psikologu ile birlikte yürüttüğü psikoterapi seanları sürecinde, yeniden yapılanan düşünce, davranış ve yaklaşım biçimiyle, hayat akışı içerisinde, karsılaştığı problemlere daha sağlıklı bir bakış açısıyla yaklaşarak, bu problemlerle baş edebilir ve gercekçi hedefler belirleyebilir.

    Bu psikoterapi seanları, kisinin kendisi ile psikologu arasında birebir olarak bireysel psikoterapi olarak yapılabileceği gibi; çift ile birlikte iliski&cift terapisi olarak da yapılabilir.

    Psk. Berna İNCEKARA tarafından yazılmıştır.