Kategori: İlişkiler

  • Başarısız İlişkinin Belirtileri Nelerdir?

    Başarısız İlişkinin Belirtileri Nelerdir?

    İlişkiler hayattaki başarılarınızı belirler. İnsan çevresiyle ne kadar iyi ilişkiler kurarsa o kadar başarılı olur. Sosyal yaşantınız ,özel hayatınız işteki başarınızı belirleyen kıstastır. İlişkinizde ne kadar başarılı olduğunuzu mı merak ediyorsunuz? İşte bir ilişkide başarısız olduğunuzu öğrenmek için yazdığımız içeriğe bir göz atın deriz.

    Başarısız ilişkinin 7 belirtisi

    1.Küçümseme : Bir ilişki bu boyuta kadar geldiyse açıkça belirtelim ki düzelmesi zor bir vaka. Eğer ilişkinizde bu sinyalleri alıyorsanız oturup bir kez daha düşünün.  Tüm ilişkinizi olumlu ve olumsuz yönlerini gözden geçirin. Hayatınızdaki yerini belirleyin. Küçümseyen kişi hayatınızda olmasa çok şey mi kaybedersiniz ona odaklanın. Cevabı bulduğunuzda her şey çözülecektir zaten.

    2.Savunuculuk: Bir ilişkide savunuculuk başlamışsa eğer o ilişkide iletişim sorunu var demektir. İlişkinizde savunuculuğu o ya da siz yapıyorsanız birlikte konuşmanın eteğinizdekileri dökmenin zamanı gelmiş demektir.

    3.Uzaklaşma: Bir ilişkide bu sorun bazen iyi gelirken bazen de istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Karşınızdaki kişi sürekli sizden uzaklaşıyorsa ve tüm isteklerinizi geri çeviriyorsa sıkıntı büyük demektir.  Üzgünüz ama aranızdaki bağ gittikçe güçsüzleşiyor.

    angry couple sitting on sofa

    4.Güvensizlik: Tüm ilişkinin, birlikteliğin temeli aslında güvendir. Sizi siz yapan güven ve içtenlik duygusudur. En güzel ilişkiler bile ihanet söz konusu olduğunda yerle bir olabilir.

    5.Dürüst olmamak: İlişkinizdeki kişi sürekli yalan söylüyorsa ve affettiğiniz halde devam ediyorsa ilişkinin gözden geçirilmesi gerekiyor. Ve neden yalan söylüyor bunun cevabı bulunmalı. Belki karşınızdakini yalana siz itiyor olabilirsiniz.

    6.Saygısızlık: İlişkinin temelini güven oluşturduğu gibi sevgi, saygıda bir ilişkide olmazsa olmazdır. Saygı kalmayan ilişkiye devam edilmesinin zarardan başka faydası yoktur.  Bir ilişkide saygısızlık belirtisi çıkmışsa eğer ciddi sorun var demektir.

    7.Kırgınlık: Kırgınlık eğer telafi edilmeyip sürekli üstünüze yükleniyorsa üzücü boyutlara taşınır. Bu buhranlı ortamdan sıyrılmak için kırıldığınızı belirtmeniz gerekir. Yani neticede oturup birlikte sorunu sonuçlandırmalısınız.

    Bir ilişkide bunlar eksikse ileride büyük sıkıntılar çıkması muhtemeldir. Bu belirtiler başarısız bir ilişkinin sinyalini verir. O nedenler ilişkinizin uzun ömürlü olmasını istiyorsanız sorunlar bu boyutlara taşınmadan konuşarak halledin. Peki sizin en büyük sorununuz nedir?

     

     

  • Eşimle iletişim kuramıyorum!

    Eşimle iletişim kuramıyorum!

    Çoğu eş Eşimle iletişim kuramıyorum diyor, iletişimsizlik mümkün değil ama doğru iletişim kurulamıyor olabilir.Bu terapide çok sık rastlanan bir durumdur. İletişim kurmak bir beceri değildir,doğuştan sahip olduklarımızla iletişimi kurarız. Fakat doğru iletişim bir beceridir ve istekli olmak ile bağlantılıdır. Doğru iletişim kurmayı bilmiyoruz değil, istemiyoruz. Doğru iletişim kurmayı öğrenebilirsiniz. Çoğu aile, terapiye farklı amaçlarla geliyor. Oysa ihtiyaçları olan şey doğru iletişim kurmayı öğrenmek. Sadece doğru iletişim çalışarak bile sorunlarının üstesinden gelebilen çok aile var.

    esler_arasi_iletisim
    Eşimle iletişim kuramıyorum!

    Peki neleri göz ardı ediyoruz da kurduğumuz iletişim doğru olmuyor?

    Doğru iletişim kurulabilmesi için olmazsa olmaz unsurlar, iki tarafında iletişime açık ve istekli olması.DOĞRU ZAMAN VE DOĞRU ORTAM.

    Eşiniz gün boyunca farklı yaşam olayları ile uğraşmış aklında yer eden çok farklı konular var iken, sizin aklınızdaki soruna odaklanamyor, dinleyemiyor ve dikkatini veremiyor olabilir. İki taraf içinde doğru zaman olmalı.

    Eşiniz sizinle özel ve romantik anlar yaşamak isterken, bir kaç önce size dediği ve sizin hoşlanmadığınız şeyleri konuşmaya çalışmak, açıklığa kavuşturmak istemek ne kadar doğru ortamda gerçekleşen bir iletişim şeklidir?

    Bahsedildiğinde bu unsurları bilmeyenimiz yoktur değil mi? Asıl konu bilmek değildir bu bilgileri hayatınıza entegre edebilmektir.

     

    Psk. Zehra MUTLU tarafından yazılmıştır.

  • Bir süreç olarak aşık olmak

    Bir süreç olarak aşık olmak

    İnsanlarda aşka dair çok büyük beklentiler yaratan bir bir kültürde yaşıyoruz. “İlk görüşte aşk”, “birbirleri için yaratılmışlar”, “bir elmanın iki yarısı” gibi ifadeler; romantik filmler, diziler ve büyük aşklarla ilgili hikayeler romantik ilişkilere dair deneyimlerden çok fazla bir beklentiye girmemize neden oluyor. Otto Rank’ın da dediği gibi insanlar dine atfedilenleri; yaşamlarına bir anlam ve amaç katmasını şu anda aşktan bekliyorlar. Peki aşkı nasıl tanımlayabiliriz?

    Aşkı başka birinin varlığına duyulan derin sevgi olarak tanımlayabiliriz. Freud’a göre aşk cinsel, fiziksel ve güdüsel dürtünün toplum tarafından kabul edilebilir hale getirilmesini sağlayan duygusal bir haldir. Aşkı en genel haliyle bireyin kendi kişisel benliği ve bağımsız kimliğini koruyarak kendi dışındaki bir kişi ile birleşmesine, yakınlaşmasına ve kişinin içindeki belirli kapasitelerin büyüyüp gelişmesine olanak yaratan bir paylaşım ya da etkileşim yaşantısı olarak ifade edebiliriz.

    Sternberg aşkın üç ana bileşeni olduğunu ifade eder. Bunlar yakınlık, tutku ve bağlılıktır. Bu birleşenlerin varlığı ya da yokluğu aşkın çeşitli şekillerini önümüze serer; sadece yakınlığın olduğu bir ilişkinin hoşlanma olarak nitelendirilebileceği gibi. Bu üç bileşenin olduğu aşkın mükemmele en yakın aşk olduğunu ifade eder.

    asik_olmak

    Aşık olmanın üç temel koşulu olduğunu ifade edebiliriz; aşık olma beklentisi yaratan sosyo-kültürel ortam, uygun bir aday(dış görünüş, kişilik, özgeçmiş ve değerler açısından) ve romantik aşk etiketine mazhar olan bir uyarı.

    Peki insanlar kime nasıl aşık olur? Bu konuda yapılan pek çok araştırma ve yazılan kuramlar birisine şans eseri aşık olmadığımızı, en bilinçsiz görünenin bile aslında pek çok elemeden geçtiğini gösteriyor. Freud’a göre romantik seçimlerimiz çocukluk yaşantılarımızdan oldukça fazla etkileniyor ve bu her cinsiyet için farklı özellikler gösteriyor. Freud’a göre ayrıca aşık olduğumuz zaman genelikle sevgimizi idealize ederiz. Partnerimizde mevcut olan ya da olmayan harika özellikleri görürken; başkaları için apaçık ortada olan olumsuzları ise görmeyiz. Bunun sebebi aşık kişinin ego idealini sevgiliye yansıtmasıdır. Yani hem süperegoda mevcut olan hem de breyin edinmeyi umduğu ve üstün bulduğu değerler sevgiliye yansıtılır ve ondan varmış gibi davranılır.

    Nesne İlişkileri Kuramına göre ise aşık olmak baskılanan, benlikten bölünmüş bir parçanın bilinçsizce eş olarak seçilmesidir. Örneğin çocukken sevilmediğini düşünen, hisseden bir kadın olasılıkla sevgisini göstermeyen bir erkek seçecektir. Bu duruma çocukluk yaşantısından getirilenler neden olur. Ancak çocuğun ebeveynle ilişkisi sıcak ve sevgi doluysa o kişi ailesinden ayrışır ve olgun, tatminkar aşk ilişkileri kurabilir hale gelir.

    Evrim kuramına göre ise romantik çekimdeki cinsiyet farklılıkları iki cinsin de varlıklarını sürdürebilmeleri için farklı gereklilikler olmasından ileri gelir. Erkeklerde evrim gençlik ve güzellik gibi kadının üreme yeteneğine ilişkin özellikler tercih etmesini gerektirirken; kadınlarda para kazanma potansiyeli ve statü gibi erkeğin kaynak edinme becerisine ilişkin özelliklerin tercih edilmesini gerektirir. Yani kadınlar kendilerine ve yavrularına bağlanacak ve onların geçimini sağlayacak bir erkek; erkeklerse yavrularını doğuracak bir kadın arar.

    İnsanların kime neden aşık oldukları ile ilgili kuramlardan bazıları bunlardır. Bunun dışında insanların nasıl aşık olduklarına yönelik de pek çok kuram ortaya atılmıştır. Bunlardan en önemlisi Bernard Murstein’e aittir. Buna göre aşık olmanın ilk aşaması “uyarı” dır. Bu aşamada en önemli etkiye dış görünüş gibi harici özellikler oluştururken; ikinci aşama olan “değer” aşamasında verilen önem değerler ve ilgi alanlarındaki benzerliğe kayar. Son aşama olan “rol” aşamasında ise çift, kimliklerine ilişkin rolleriyle bir çift olarak işlevsel olup olmadıklarını sorgular.

    Aşık olma sürecini iyi yansıttığını düşündüğüm bir diğer kuramda ise aşık olma dört aşamadan oluşur. Çekimaşamasında geçmiş deneyimlerden ve eşlerin fiziksel özelliklerinden etkilenilir. İnceleme aşamasıda ise eşler toplumsal ve duygusal uyumluluklarını gözden geçirirler. Üçüncü aşama olan kendiniaçma aşamasında partnerler arasında daha derindeki olumsuz ya da olumlu düşünceler ortaya çıkar ve yakınlık artar. Son aşama olan karşılıklı beklentiler aşamasında ise her iki taraf da karşıdakinin beklentilerini(ekonomik, duygusal, toplumsal ve cinsel) öğrenir ve bu beklentilere karşılık vermek için bilinçli bir çaba gösterir.

    Erich Fromm sevgiyi insanlığın sorunlarına bir yanıt, kişideki aktif ve yaratıcı gücün kaynağı olarak tanımlar. Ona göre sevmek bir sanattır. Romantik ilişkide iki varlığın bir olması ama yine de iki ayrı varlık olarak kalabilmeleri en sağlıklı olandır.

    Uzm. Psk. Dila HOTLAR tarafından yazılmıştır.

  • Evde Keyifli Vakit Geçirme Yolları!

    Evde Keyifli Vakit Geçirme Yolları!

    Evde keyifli vakit geçirme yollarını biliyor musunuz? Yoksa bir fikriniz yok mu?

    O halde size güzel vakit geçireceğiniz tavsiyeleri sıralıyoruz.

    KIZ KIZA TOPLANIN

    Evde kız arkadaşlarınızla güzel vakit geçirmek istiyorsanız öncelikle bunu organize edin.  Evde kaç kişi olacağınıza karar verin. Eğlenceniz erkeksiz olacak diye rüküş olmanıza gerek yok. En şık halinizde ortamda bulunun. Kıyafetinizin şık olmasının yanında rahat olmasına da özen gösterin. Ne de olsa kız kızasınız. Hoplayıp zıplayabilirsiniz. Evde herkesin hoşuna gidecek şeyler oldun. Mesela bitki çayı, kahve, çay gibi alternatifleriniz oldun. Herkes isteğine göre bir şey bulsun.  Bunların yanında atıştırmalık bir şeylere yer verin. Çok abartmaya gerek yok ama göz dolduracak nitelikte olsun yeter. Mesela patlamış mısır, meyve ve çikolata tarzı menüler ekleyebilirsiniz.

    kiz-kiza

    GÜZEL BİR FİLM AYARLAYIN

    Kız kıza eğleneceğiniz bu gecede izlenebilecek en güzel film önerisi aşk filmi olmalıdır sanırım. Kız arkadaşlarınızla romantik bir şak filmi seçip onu izleyebilirsiniz.  Seçtiğiniz film herkes tarafından beğenilirse artık izleyebilirsiniz.

    AŞK DEDİKODULARI YAPIN

    Kızların bir araya geldiğinde olmazsa olmazı aşk dedikodularıdır. Kız kıza takıldığınız bu gecede aşk dedikodularınız tava yapsın. İstediğiniz konuşu ortaya atın konuşun. İçinizdekileri iyice dökün. Değişik fikirlerle aşka bakışınızın değişmesine yardımcı olacaktır. Yaptığınız aşk muhabbetleriyle hem eğlenecek hem de olabilecek ilişkilerinizde doğru adımlar atmanıza yardımcı olacaktır.

    MÜZİĞİN DİBİNE VURUN

    Kız kıza takılacağınız gecede müziksiz olmaz sanırım. İstediğiniz tarz müzikleri dinleyin ruhunuz şenlensin. Duygularınıza hitap eden müzikler size iyi gelecektir.  Bunların dışında arkadaşlarınızın aklına gelen değişik fikirleri de uygulayarak eğlencenize eğlence katın.

  • Duygusal Ve Cinsel Aldatma Nedir ?

    Duygusal Ve Cinsel Aldatma Nedir ?

    Duygusal Ve Cinsel Aldatma Nedir ? Aldatma denilince genellikle ilk olarak aklımıza ilişki dışında olan üçüncü bir şahıs ile yaşanan cinsel birliktelik aklımıza gelir.

    Peki sadece cinsel bir birliktelik yaşayıncamı aldatmış oluyoruz?

    Eşimiz veya partnerimiz dışında karşı cinse hoşlanma,sevgi,arzu gibi duygular beslenilirse aldatmış olunur mu???

    Peki,çiftler için duygusal aldatma mı yoksa cinsel aldatma mı daha yaralayıcı?

    Araştırmalara göre, aldatmaların 2/3’ü hem duygusal hem de cinsel aldatmadan oluştuğunu belirtmektedirler.

    Bireyin devam eden bir ilişkisi varken bir başkasıyla duygusal bir yakınlık yaşaması, bir başkasına âşık olması, bir başkasıyla özel bir paylaşımda bulunması duygusal aldatma; yine romantik bir ilişki yaşarken bir başkasıyla cinsel ilişkiye girmesi ise cinsel aldatma olarak tanımlanmaktadır. Daha önce yapılan araştırmalarda, erkeklerde cinsellik odaklı aldatma daha fazla olmakla birlikte, kadınlarda duygusal ve cinsellik odaklı aldatma daha fazla olduğunu ifade etmektedirler.

    Birçok çalışmalar, toplumsal cinsiyetin bireylerin evlilik dışı ilişkiler için yaptıkları nedensel yüklemelerdeki etkisini incelemiştir. Bu çalışmalara göre, erkekler ilişkilerini daha çok cinsel, kadınlar ise duygusal olarak betimlemektedir. Aynı zamanda, erkekler arasında cinsel birlikteliğin daha fazla olduğu bulunmuştur ve daha fazla erkek evlilik dışı cinsel birliktelik yaşadığını belirtmiştir. Kadınlarda ise duygusal birliktelik daha yüksek bulunmuştur. Evlilik dışı ilişki yaşamış katılımcılar arasında erkekler kadınlara göre daha az bağlanma yaşadıklarını ya da hiç duygusal bağlanma yaşamadıklarını belirtmişlerdir.
    Toplumuzda kadınlar evlilik dışı ilişkilere sunulabilecek cinsel birliktelik ile değil, aşkla ilgili olmasını daha kabul edilebilir gördüklerini belirtirler. Genellikle erkekler aşkı ve cinsel birlikteliği birbirinden ayırırlar, fakat kadınlar çoğu zaman aşkın ve cinselliğin birlikte yürüdüğüne inandıkları gözlemlenebiliyor. Eşinin cinsel bir ilişki içinde olduğunu anlayan bir kadın, otomatik olarak eşinin artık kendisine değil de başka birine âşık olduğu düşüncesine kapılmaktadır. Çünkü aşk, evlilik dışı bir ilişki yaşamak için kendilerinin kullanacağı bir gerekçedir. Erkekler ise, eşinin başka biriyle duygusal yakınlık içinde olduğunu anladığında, bu ilişkinin cinsel bir yanı olmadığına inanmakta zorlanmaktadır. Bu, kadınlardaki aşk atfı gibi, erkeklerdeki cinsellik atfı da kendi eğilimlerinden kaynaklanmaktadır.

    2004 yılında yapılmış “yakın ilişkilerde kıskançlık” adlı araştırmada kadınların duygusal, erkeklerin ise cinsel aldatılma karşısında daha çok kıskançlık duyduğu sonucuna varılmıştır. Erkekler, kadınların cinselliğe duygusal yakınlık yüklediklerinin fark ettiklerinde, cinsel aldatılma durumunda daha çok kıskançlık duyabilmekte, kadınlar da erkeklerin cinselliği genelde heyecan ve fiziksel rahatlamayla ilişkilendirdikleri için cinsel aldatılmadan çok duygusal aldatılma durumunda kıskançlık duymaktadırlar.

    Erkeklerin eşlerinin kendilerini cinsel olarak aldattıklarından şüphelenmeleri ya da evlilik dışı ilişkinin varlığından haberdar olmaları bile, malesef bazen aile içi şiddet ve cinsel zorlamaya neden olmaktadır.

    Heteroseksüel üniversite öğrencileri arasında yapılan çeşitli çalışmalarla da, erkeklerin cinsel aldatmaya, kadınların ise duygusal aldatmaya daha sert tepki verecekleri hipotezi kanıtlanmıştır.

    Günümüzde cinsel aldatma, birçok toplum için toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Bu sorun önceki tarih dönemlerinin hiç birinde modern dünyadaki kadar yaygın olmamıştır.

    Özetle,kadınların duygusal yoksunluktan dolayı sadakatsizlik yaşarken, erkeklerin cinsel istek sebebiyle aldattıkalrını genel olarak söyleyebiliriz.

    Uzm.Psk.Damla KANKAYA

    Kaynak: Kantarcı ,2009; Polat, 2006; Goetz ve Shackelford, 2009; Yeniçeri ve Kökdemir, 2004; Çavuşoğlu, 2011).

  • Boşanma danışmanlığı nedir?

    Boşanma danışmanlığı nedir?

    Boşanma danışmanlığı nedir? Evliliklerin bir kısmı boşanma ile sonuçlanmaktadır. Kimse boşanmak için evlenmemektedir, evliliklerde temel amaç her zaman sevgiyi ve hayatı paylaşmaktadır. Ancak bazen bu amaç gerçekleşmemekte, yaşanan problemler nedeniyle evlilik birlikteliği bozulmaktadır. Eğer evlilik birlikteliği çekilmez hal aldıysa ve ilişki taraflara, varsa çocuklarına zarar veriyorsa sağlıklı olan boşanmaktır. Geçimsizliğin çözülemediği durumlarda boşanma aslında olumsuzluk değil başvurulması gereken, sağlıklı ve doğru olan bir yoldur. Artık evlilik zorluklarla yürüyorsa, tarafların her ikisi veya birisi için mutluluk yerine mutsuzluk getiriyorsa ve aile danışmanlığı hizmeti sürecinde boşanmanın daha yararlı olacağı anlaşıldıysa bu kararı alıp uygulamak kişi mutluluğu ve sağlığı için en doğru yol olacaktır. Toplumlar geliştikçe ve bilinçlendikçe boşanmaya bakış açısı farklılaşmakta, çatışmalı bir evliliğin sonlandırılmasının daha doğru olacağı inancı yaygınlaşmaktadır. Boşanmaya soğuk bakan ve kişileri problemli bir evlilikle yaşamaya mecbur bırakan geleneksel anlayışın yerine artık boşanmanın aslında sağlıklı bir yöntem olduğu ve gerekliyse boşanmanın evlenmek kadar doğal bir süreç olduğu düşüncesi yaygınlaşmaktadır.

    Boşanma yine de çiftler için kolay olmamaktadır. Kendimizin, aile-akraba ve çevremizin boşanmaya yönelik bakış açıları bu süreci güçleştirmekte ve problem yaşayan pek çok çift boşanma kararı almakta zorlanmaktadır. Burada önemli olan önce eşlerin kendisidir. Çözülmesi mümkün olmayan sorunlarla devam eden evlilik birlikteliği çiftlere ve varsa çocuklarına mutluluk yerine mutsuzluk getirmektedir. Evlilikte çekilen acılar, sıkıntılar ve problemler kişilerin yaşam kalitesini bozmaktadır. Problemli bir evlilik her halükarda kişilerin fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığını olumsuz etkilemekte, çok kıymetli olan hayatını üzüntü, sıkıntı ve acılar içerisinde geçirerek gerçek mutluluğu yaşayamamasına neden olmaktadır.

    Çiftlerin boşanma kararı almasından sonra bu süreci daha sağlıklı ve kolay atlatabilmesi, kendilerinin ve varsa çocuklarının bu süreçten en az kayıpla çıkmasının sağlanabilmesi için boşanma danışmanlığı almaları gerekmektedir. Boşanma Danışmanlığı boşanma öncesi, boşanma sırası ve boşanma sonrası dönemleri kapsayan süreçleri kapsamaktadır. Boşanma Danışmanlığı çatışmasız bir boşanma süreci yaşanması, hem kendileri ve hem de varsa çocukları için sonraki yaşamlarını daha konforlu bir biçimde sürdürebilmeleri için kişilere yardımcı olabilecek profesyonel bir hizmet türüdür. Boşanma sürecinde bu hizmeti almak sizin, çocuklarınızın ve çevrenizin bu süreci daha az üzüntü ve rahatsızlıkla atlatmasına yardımcı olacaktır.

    Mutlu ve sağlıklı günler…

    Psk. Murat HALİSÇELİK tarafından yazılmıştır.

  • Duyguyu anlamak ve ilişkide bir değişim aracı olarak kullanmak

    Duyguyu anlamak ve ilişkide bir değişim aracı olarak kullanmak

    Duyguyu bireyin çevre ve diğer insanlarla iletişimi sonucu ortaya çıkan psikofizyolojik değişiklikler olarak tanımlayabiliriz. Damasio duyguyu çoğunlukla belirli bir zihinsel içerik tarafından harekete geçirilen, hem beyinde hem de bedende meydana gelen değişiklikler kümesi olarak tanımlar. Buradan hareketle duygunun bir zihinsel içerik yani düşünce tarafından harekete geçirildiğini ve duyguların bizi zihinsel, psikolojik hatta fizyolojik olarak etkilediğini ifade edebiliriz. Damasio’ya göre his (feeling) ise duyguların yarattığı değişikliklerin fark edilmesidir.

    Duygular birincil duygular ve ikincil duygular olarak ikiye ayrılır. Birincil duygular biyolojik ve fiziksel durumlara bağlıdır. Araştırmacılara göre beyindeki limbik sistem tarafından harekete geçirilen duyguların çoğu kalıtsaldır. Bu birincil duygular da limbik sistem tarafından harekete geçirilir ve doğuştandır. Size doğru koşarak gelen bir saldırgan görünüşlü bir hayvan düşünün. Bu durumla karşılaştığınızda ilk vereceğiniz tepki korkudur. Bu korku tepkisi bizim birincil duygumuzdur ve hayatta kalma içgüdüsü ile doğrudan bağlantılıdır.

    Bu birincil duygularımızı ise ikincil duygularımızla perdeleriz. Peki nedir bu ikincil duygular? İkincil duygulara ise yetişkin duygular diyebiliriz. İkincil duygular deneyimler sonucu oluşur. Birincil duygular beynin evrimsel açıdan en eski yerlerinden harekete geçerken ikincil duygular evrimsel açıdan daha sonra gelişmiş prefontal korteks gibi alanlar tarafından harekete geçirilir. Bu yüzden bir olaya verilen tepkiler bu kadar birbirinden farklıdır. Bunun sebebi o yaşantının kişide daha önceden içselleştirdiği deneyimleri harekete geçirmesi ve kişiden kişiye değişebilen duygulanımın oluşmasını sağlamasıdır. Birincil duygular durumlara cevaben otomatik olarak oluşurken ikincil duygular sosyal, öğrenilmiş duygulardır.

    Duygular hakkında kısaca bilgi edindikten sonra duyguları bir değişim aracı olarak nasıl kullanabileceğimize bakalım. Yakın ilişkiler (aile, arkadaş, partner vs. ile kurulan ilişkiler) insanların yaşantılarını ve duygusal süreçlerini anlamada en uygun kaynaktır. İnsan duygu dünyasını en yakınlarına açar ve bu ilişkilerde yaşanan sorunlar hem kişilerin iç dinamikleri hakkında hem de duygularını yaşayış, ifade ediş ve hissedişi hakkında karşı tarafa oldukça önemli bilgiler verir.

    Duygularımızı hem kendi iç dinamiklerimizde hem de karşı tarafla ilişkilerde daha derine inen bir yolda yol gösterici olarak kullanabiliriz. Örneğin partnerinizin sürekli öfkeli olduğundan şikayetçi olduğunuzu varsayalım. Öfke çok kolay anlaşılabilen, dışarıdan gözlenmesi nispeten daha kolay bir duygu durumudur. Bu öfkenin altında yatan asıl duygunun terk edilme korkusu ya da sevilme ihtiyacı olduğunu görürseniz hem partnerinize olan bakış açınız değişecek hem de ilişkinizde problem yaratma potansiyeli oldukça yüksek olan bu durumla daha farklı yollardan baş etme mekanizmalarını partnerinizle birlikte geliştirebileceksiniz. Yapılan araştırmalar ilişki dinamiklerinin, kendilik ve partner dinamiklerinin entellektüel ve duygusal açıdan anlaşılmasının ilişkide yeni yanıtlara yol açtığını, var olan problemi çözmek için sürekli kullanılan paternlerin değişmesini sağladığını göstermektedir.

    Unutmayın ki kişilerarası ilişki sisteminin ya da kendiliğin amacı aynı kalmak değil; kişiyi en iyi uyum sağlayacağı şekilde değiştirmek ve geliştirmektir.

    Uzm. Psk. Dila HOTLAR tarafından yazılmıştır.

  • Erkeklerle Rahat Konuşmanın Yolları!

    Erkeklerle Rahat Konuşmanın Yolları!

    Erkeklerle sohbet ederken kendini rahat hissetmiyor musun? İşte sizlere erkeklerle rahat konuşmanın yollarını açıklayacağız

    Erkelerle muhabbet etmek çoğu kişinin beceremediği konudur. Konuşurken ne konuşacağınızı unutuyorsanız ve takılıp kalıyorsanız bir sıkıntı var demektir.

    Bayan arkadaşlarınla akıcı bir şekilde konuşurken erkeklerle konuşurken rahat olamıyorsanız bu tüyolar sizi rahatlatacak.

    İşte sizi erkeklerle konuşurken rahat ettirecek tüyolar:

    NET OLUN

    Sohbet etmek istediğin kişi hakkında öncelikle net olmalısın. Onuna hangi anlamda ne konuşacaksın belirlemelisin. Karşındaki erkeği ne olarak görüyorsun bunun farkında olmalısın. Karşındaki kişi sıradan bir arkadaşın mı yoksa senin için özel biri mi bu ayrıntıyı belirlediğinde net olacaksın.

    HAKKINDA BİLGİ SAHİBİ OL

    Sohbet etmek istediğin kişi hakkında konuşmakta zorlanmamak için onun hakkında bilgi sahibi olmalısın. Bu konuda sohbet etmek istediğin kişinin arkadaşlarından bilgi almalısın size faydası olacaktır. Örneğin kalabalık bir ortamda sohbet ve tanışma faslını iyi bir şekilde yönlendirmek istiyorsan ona bir soru sormalısın. Tabii soruyu sormak için önce onunla ilgili bilgiye ihtiyacın olacak. Sohbet edeceğin kişinin erkek olmasından önce insan olduğunu unutmazsan her şey daha rahat gelişir.

    erkeklerle-kolay-sohbet-etme-yollari-1

    ORTAK NOKTALARA ODAKLAN

    Yeni tanıştığınız ya da konuşmak istediğiniz biriyle sohbeti yürütmek kolay değildir. Bunun için sohbet sırasında ortak noktalarınıza değinin empati kurmayı deneyin. Öncelikle ona ilgi alanlarını, sevdiği müziği ,okuduğu kitapları ve gezdiği yerleri sorabilirsin. Bu noktalara değinde emin ol ortak bir sohbet ortamınız gelişecektir.

    SORU YAĞMURUNA TUTMA

    Konuşmak istediğin kişiyle yapmaktan kaçınman gereken şeylerden biri karşındakini soru yağmuruna tutmaktır.  İlk kez yapacağın sohbetlerde mutlaka bundan kaçınmalısın. Öncelikle soru sorup dinlemeyi bilmelisin sonra sohbetin akışına göre tekrar sorabilirsin ama art arda olmamalı bu. Aksi taktirde karşınızdaki kişiye sorgulayıcı bir kişi olarak gözükeceksiniz.

    erkeklerle-kolay-sohbet-etme-yollari-2

    ISRARCI OLMAYIN

    Sohbet edeceğiniz kişi bir erkekse mümkünse ısrarcı olmayın. Israrcılık sohbetinizi olumsuz etkileyecektir. İlişkilerde de en büyük sorunlardan biridir bu.  İlk sohbetten sonra geri çekilmeniz gerekiyor arayıp sürekli iletişim halinde olmak korkutucu olabilir. Bu nedenle ısrarcı olmayı bırakın ve gizem uyandırmanın keyfine bakın.

     

  • Nişanlandıkdan sonraki dönem…!

    Nişanlandıkdan sonraki dönem…!

    Evlendikten sonra “keşke böyle olmasaydı” dememek için nişanlılık dönemi çok iyi değerlendirilmeli, eşler birbirini gerçek manada tanımalı, telafisi imkansız durumların ortaya çıkması daha işin başında engellenmelidir.
    Genç kız telefonda nişanlısına sinirlendi:
    “Neden dediklerime kulak asmıyorsun? Ben filan gelinliği istiyorum. Filan eşyaları ve kuyumcuda gördüğümüz seti almak istiyorum. Sen beni sevsen dediklerimi yaparsın. Beni sevmiyorsun ki?”
    Delikanlı sakin olmaya çalışarak cevap verdi:
    “Sevgiyle bu konunun ne alakası var. Benim maddi gücüm dediklerini yapmaya yetmiyor.”
    “Alakası var. Sevsen ne eder ne eder dediklerimi yaparsın. Annene babana söyle, onlar yardım etsinler.”
    “Onların durumlarını da biliyorsun. İmkanları yok.”
    “Ben anlamam!”
    Delikanlıda sinir kat sayısı hızla arttı:
    “Sen laftan anlamıyor musun? Beni eşya için mi seviyorsun? İsteklerin yerine gelmeyince hep böyle mi yapacaksın? Seni tanıyamıyorum. Her geçen gün karşıma yeni bir problem getiriyorsun. Problemi çözüyorum. Tamam, bitti derken karşıma bir başka problemle çıkıyorsun.”
    “Sen beni geçimsizlikle mi suçluyorsun?”
    Çat diye telefonu nişanlısının suratına kapattı.
    Konuşmalara şahit olan delikanlının annesi:
    “Evladım, nişanlılık böyle olmaz. Sonradan daha çok üzülmemek için iyi düşün! Bir genç kız nişanlıyken böyle kavga ederse evlenince ne olur?”
    “Hele bir evlenelim. Ben ona dünyanın kaç köşe olduğunu gösteririm.”
    Evlendiler.
    Ne var ki, nişanlıyken yürütemedikleri beraberliklerini evliliklerinde hiç yürütemediler. İkinci yılın sonunda şiddetli geçimsizlikten tek celsede boşandılar.
    Aslında nişanlılık gençlerin birbirilerinin huy, ahlak, davranış, hal ve tavırlarını tanıma devresi olmalıyken; gençler daha çok beraber hoş vakit geçirme, gezme, tozma devresi olarak görüyorlar.
    Nişanlılık zamanlarını birbirlerini tanımak yerine gelinlikti, ev eşyasıydı oydu buyduyla geçiriyorlar. Birbirlerini tanımayı akıllarına bile getiremiyorlar.
    Çünkü genç kız, “Evlenince ben onu muma çevirmesini bilirim,” delikanlı ise “Ben onu hizaya getiririm” diye düşünüyor.
    Evlenip problemler ortaya çıkınca da başlıyorlar:
    “Ben senin ne olduğunu nişanlıyken anlamıştım ama değişirsin sanmıştım.”
    “Keşke nişanlıyken o asabi tavrını gördüğümde nişanı atsaydım!”
    “Aaah Ah! Bu ilişki daha nişanlıyken yürümüyordu. Ama gözüm ondan başkasını görmüyordu ki!”
    “Ne bileydim böyle olacağını, onu kendi yoluma getiririm sanmıştım” vb. keşkeler devam edip gidiyor.
    Nişanlılığın pembe düşleri hataları gizliyor. Küçük yanlışlar hep göz ardı ediliyor. En önemlisi değiştirme planları yapılıyor.
    Oysa kim kimi değiştirebilir? Senelerce elde edilen davranışlar değiştirilebilir mi? Benliklere işlenen huylardan vazgeçilebilir mi? Aileden alınan eğitimin yerini başka bir eğitim alabilir mi?
    Hem sonra bir eş, eşinin annesi-babası ya da eğitimcisi değil ki; onu eğitmeye kalkışsın?
    Evet, evlendikten sonra keşke dememek için yapılması gereken şey ta ilk başta başlamalıdır.
    “Aman canım” deyip geçmeyin
    Genç kız ve delikanlı nişanlanmadan eş adayını ararken önce kendilerini tanımalı ve kendilerine şu soruyu sormalıdır:
    “Ben nasıl birisiyim? Nelerden hoşlanıyorum nelerden hoşlanmıyorum? Huyum ve ahlakım nasıl? Asabi miyim, sakin miyim?”
    Bu sorulara cevap verdikten sonra kendi huy, ahlak, zevk, dini inanç ve kültür anlayışına uygun adayı tercih etmelidir.
    Çünkü bazen de gençler dini konularda ayrı dünyaların insanı oluyorlar. Biri ateist olurken diğerinin alnı secdeden kalkmıyor. Tabii ki, böyle çiftlerin beraberlikleri ne kadar sağlam olur ve ne kadar sürer? Biri namaz kılarken diğerinin kadeh kaldırmasıyla devam eden bir evlilikteki mutluluk tartışılabilir.
    Uzmanlar, dini inançlarda, kültürde, gelenek-görenek ve hatta aynı memleket içindeki aynı yörenin insanı olan gençlerin evliliklerinde daha mutlu olduklarını söylüyorlar.
    Din, dil ve kültür birliği içinde olan ve iki beyinden tek düşüncenin ortaya çıkması mutluluğun adresini gösteriyor.
    Bütün bunları irdeleyerek nişanlanmak ve nişanlıyken ortaya çıkan pürüzlere “aman canım” deyip geçmeyerek üzerinde titizlikle durmak gerekir.
    Çünkü evlilik çocuk oyuncağı değil, hele çocuk olduktan sonra boşanmak hiç kolay değil ve kolay da olmamalıdır.
    Ne yazık ki, bunlar göz ardı ediliyor ve ta baştan yanlış yapılıyor. Genç kızın fiziki cazibesi, erkeğin kariyer veya zenginliği bütün kötü huyları, ahlakları örtebiliyor.
    Esasen bazen bakıyorsunuz ikisi de ayrı ayrı insan olarak mükemmel insanlar fakat birbirleriyle uyuşamıyor ve anlaşamıyorlar. Kapı, altından da olsa ona uymayan anahtar olursa açılmaz. Veya anahtar altından olsa kapıyla uyumlu değilse yine o kapı açılmaz.
    Ayet-i Kerimede “Sizler birbiriniz için elbisesiniz “buyuruluyor. Önemli olan elbisenin altın ya da pırlanta işlemeli olması değil, kişinin vücuduna uygun olması ve kişinin kendisini o elbisenin içinde rahat hissetmesidir. Eğer kişi kendini içinde rahat hissetmiyorsa elbisenin pahalı olması bir mana ifade etmez.
    Bazen gençlerin ruh bedenlerine seçtikleri eş elbiseleri uymuyor. Genç bu elbiseyle bu işin yürümeyeceğini anlıyor ama o zaman da devreye aileler giriyor.
    “Aman kızım, ufak tefek hatalara bakma, bundan daha iyi koca mı bulacaksın! Hem sonra nişanı atan kıza iyi gözle bakılmaz. Yastık değiştirilmekle kader değişmez.”
    “Aman oğlum, dünyalar güzeli kız, daha Allah’tan ne istiyorsun! Boş ver basit şeyleri. O evlenince düzelir. Sen onu istediğin gibi yaparsın.”
    Ve böylece aileler, kendilerine görünen yüzü yaldızlı olduğundan gençleri etki altında bırakıyorlar.
    Evet, çok basit şeyler için de nişan atılmamalıdır ama gençler birbirleriyle anlaşamayacaklarını anlarsa, hiçbir konuda uyum içinde değillerse, seneler geçse de bir gün ayrılacakları bir durumdaysalar daha evlenmeden çoluk çocuğa karışmadan ayrılmaları ve kendilerine mutlu olup, anlaşabilecekleri biriyle evlenmeleri daha doğrudur.
    Evlendikten sonra “keşke böyle olmasaydı” dememek için nişanlılık dönemi çok iyi değerlendirilmeli, eşler birbirini gerçek manada tanımalı, telafisi imkansız durumların ortaya çıkması daha işin başında engellenmelidir…
    Gülay Atasoy
    Kaynak : Moral Dünyası
  • Sorunlu ilişkiler, biten aşklar, sürekli ayrılıklar…

    Sorunlu ilişkiler, biten aşklar, sürekli ayrılıklar…

    Sorunlu ilişkiler, biten aşklar, sürekli ayrılıklar… Hayatınızda karşınıza sürekli benzer olaylar, durumlar, size benzer şeyler hissettiren insanlar çıkıyorsa bunun mutlaka bir sebebi vardır. Olaylar, durumlar, kişiler aracılığıyla evren size sizinle ilgili birşeyleri aynalamaya çalışıyordur. Kendinizle ilgili birşeyleri fark etmenizi ve değiştirmenizi sağlamaya çalışıyordur. Başınıza gelen olayın, durumun içeriğine takılırsanız evrenin size sunduğu fırsatı ıskalamış olursunuz.

    Ve evren benzer olayları, durumları, insanları göndermeye devam eder. Bunu bir örnekle açıklayalım. İlişkilerinizde iyi niyetinizi sürekli kullanan, sizi sömüren, kandıran, size yalan söyleyen, bir şekilde sizi aldatan insanlar mı çıkıyor sürekli karşınıza? Kendinizi kullanılmış, kandırılmış, terk edilmiş, tercih edilmemiş bir konumda mı buluyorsunuz sürekli? “Neden ben?”, “Neden hep beni buluyor böyle insanlar?” diye soruyor ve sebebi bulamıyor musunuz bir türlü?

    Bu ve bunun gibi tekrar eden döngülerin nihai hedefi öteki insanlarla olan ilişkinizde sizin kendi davranışlarınıza, seçimlerinize olan farkındalığınızı arttırmak ve saydığımız özellikteki insanları ne yaparak, nasıl düşünerek, neye/nelere inanarak kendinize doğru çektiğinizi fark etmenizi sağlamaktır.

    Eğer bu farkındalığa sahip olursanız bu gibi insanlar hayatınıza giremez hale gelecektir. Çünkü artık size çekici gelmeyeceklerdir. Sizden yayılan enerjiyle onlardan yayılan enerji örtüşmeyecektir. Bu sebeple hayatınızda tekrar eden döngüleri iyi takip ve tespit etmeye çalışın. Onları başınıza gelen belalar, dertler olarak değil, size kendinizle ilgili birşeyleri göstermek, fark ettirmek, öğretmek için gelen öğretmenler olarak gördüğünüzde herşey değişecektir. Hayatta kurulan ilk ilişki, ilk bağ anneyle kurulandır.

    Bundan sonra kurulacak olan tüm ilişkiler bu bağın tekrarı olacaktır. Şimdinin yetişkini çocukken bir sebepten dolayı annesi tarafından terk edilmişse eğer (anne ölmüş olabilir, anne-baba boşanmış ve anne çocuğu görmek istemiyor ya da çocuk anneye gösterilemiyor olabilir, annenin doğum sonrası psikolojisi bozulduğu için çocuğa yeterince ilgi gösteremiyor olabilir, anne eşinden boşanmış, başkasıyla evlenmiş ve ilk evlilikten olan çocuğuyla ilişkisini kesmiş olabilir…) bundan sonraki hayatını o terk edilme travmasının gölgesinde yaşayacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu kişi bir erkekse eğer kendisini terk edebilecek kadınlar kendisine cazip gelecek ve/veya güvenilir bir partner bulduğunda ise ona gösterdiği davranışlarla terk edilmesine zemin hazırlayacaktır.

    Bu kişi bir kadınsa eğer kendisini duygusal açıdan manipüle eden, kullanan, anlayışsız, bencil ve talepkar erkekleri hayatına çekecek ve bilinçdışında en çok korktuğu terk edilmeden kaçınmak için uysal, itiatkar, idare edici bir pozisyonda ilişkiyi yürütmeye çalışacaktır. Ya da geçimsiz, aksi, anlayışsız, bencil ve talepkar tutumlarıyla partnerini kendisinden soğutacak ve terk edilmesine zemin hazırlayacaktır. Bir çocuğun kaderi anneyle kurulan ilk ilişkinin, ilk bağın kalitesine göre biçimlenecektir.

    Peki kötü bir çocukluğu değiştiremeyeceğimize göre yapılacak hiçbirşey yok mudur? Vardır!Yazgımıza meydan okumak için en önemli silahımız farkındalıktır. Farkındalığımızı arttırarak kaderimize kendimiz yön verebiliriz. Anneyle kurulan ilk ilişkinin esaretinden farkındalığımızı kullanarak kurtulabiliriz. Farkındalığınızı arttırmanın en güvenilir yolu ise psikoterapi sürecine girmenizdir. Herkese özgürlük ve farkındalık diliyorum.

    Uzm. PsikologFatma Efe

    Not: Serap Sözen’den alıntılar ile desteklenmiştir.