Kategori: İlişkiler

  • Boşanma kararını çocuğunuza nasıl söyleyeceğinizi biliyor musunuz?

    Boşanma kararını çocuğunuza nasıl söyleyeceğinizi biliyor musunuz?

    Boşanma kararı çocuğa nasıl söylenmeli ? Boşanma kararı özellikle çocuklu aileler için uzun ve zor bir süreç. Çiftler, bu kararı çocuklarına açıklamalı ama nasıl? Çocuğun ruh sağlığı için boşanma sürecinin iyi yönetilmesi ve çocuğa doğru anlatılması gerekiyor. Aile çocuğun temel çevresidir, çocuğun kendisini anne-babanın olduğu bir aile kavramı içinde güvende hisseder.

    Eşlerin evliliği bitirme kararı alması kolay değildir. Özellikle çocuklu aileler için karar süreci uzun ve zordur. Eşlerin en çok zorlandığı konu ise çocuklarına boşanma kararını nasıl anlatacaklarıdır. Çocuğun bunu nasıl karşılayacağı, en önemlisi de boşanmanın çocuğu gelecekte nasıl etkileyeceği konusu çok kaygı duyulan bir durumdur.

    Özellikle 8 yaşına kadar olan çocukları olan aileler için bu durum daha da zorlayıcıdır. Daha büyük yaşlarda, gelişmiş olan soyut düşünebilme ve farkındalık nedeni ile çocukların ileride yaşayacaklarını anlayabilmeleri veya süreci yorumlayarak paylaşabilmeleri daha kolaydır. Boşanma sürecinde çocuk psikolojisi açısından kararının açıklanması ve boşanma sonrası ebeveynliği devam ettirebilmesi çok önemlidir. Her iki süreçte de dikkat edilmesi gereken en önemli konu çocuk açısından güvenli aile kavramını devam ettirmektir.

    Yine annen ve baban olacağız ama

    Boşanma kararı alırken bitirilen görevler karı-koca olmak ve evliliktir. Çocuğa kendisiyle ilgili annelik ve babalık ilişkisinin devam edeceğinin anlatılması gerekir.

    Eşlerin boşanma kararı alırken bitirdiği ilişki evliliktir. Anne ve baba olmak devam edecektir. Çocuk açısından bakıldığında anne ve babanın olduğu bir aile kavramı yeterlidir. Çünkü çocuklar için önemli olan özellikle küçük yaşlarda, yeni yeni öğrenmeye başladıkları “kocaman” dünyada güvende olduklarını bilmektir. Boşanma kararının açıklanması sırasında anne ve babanın birlikte yapacağı açıklamada ailelerin bu konuya vurgu yapmaları gerekir. Çiftler boşanma kararını çocuğa söylerken anlaşamadıkları için artık bir arada yaşamayacaklarını ancak anne ve baba olmaya ve hep birlikte bir aile olmaya devam edeceklerini söylemeliler.

    Boşanma kararını çocuğunuza nasıl söyleyeceğinizi biliyor musunuz? | 1

    Karar evde açıklanmalı, doğal davranılmalı

    Boşanma kararı mümkünse ortak yaşanılan evde çocuğa açıklanmalıdır, açıklamada doğal olunmalı ve anlaşılır bir dil kullanılmalısdır.

    Kısa cümleler kurulmalı, doğal olunmalı. Doğal olmayan bir tutum, çocuk da çok önemli bir şey oluyor hissi uyandırabilir. Çocuğa ‘Anne-baba artık bir arada yaşamayacak. Ayrı evlerde yaşamaya karar verdik. Birlikte aynı evde yaşayınca anlaşamıyoruz. Hani bazen arkadaşlar anlaşamaz, tartışır birlikte oynamak istemez ya.. Biz de aynı evde yaşamayacağız, birbirimizin karısı ve kocası olmayacağız. Ama senin annen ve baban olmaya devam edeceğiz’ denilebilir. Çocuğun aklına sorular gelebilir. Bu soruların cevapları mutlaka verilmeli. Çünkü soruları cevapsız kalan çocuklar, cevaplarını farklı şekillerde bulmaya başlayacaktır.

    Bu durum çocuğun boşanma sürecine yönelik kaygılar geliştirmesine neden olur. Çocuğun yaşı küçüldükçe sorulara verilen cevaplar gerçekten uzaklaşır; çocuk bir gün önce yaptığı bir yaramazlıktan dolayı kendini, ya da bir gün önce evde öfkeli gördüğü ebeveyni suçlayabilir. Boşanma sonrası süreç de önemlidir elbette. Çocuklar için güvenli ve düzenli yaşamın devam etmesi gerekir. Çocuklar için bir yaşam değişimi kolay değildir. Elbette sıkıntılar yaşanacaktır. Bu sıkıntılar yetişkinler için de mevcuttur. Süreç içinde çocuğun diğer ortamlarını ve yaşamsal düzenini değiştirmemek gerekir. Çocuğun okulu, öğretmeni, arkadaşları, günlük rutini mümkün olduğunca aynı kalmalıdır. Anne ve baba ile görüşmelerin düzenli olması, boşanma sonrası çocuk odaklı karar ve tutumların ortak olması önemlidir.

    Uzm. Psk. Hande SİNİRLİOĞLU ERTAŞ

  • Boşanma sürecinin psikolojik etkileri nelerdir?

    Boşanma sürecinin psikolojik etkileri nelerdir?

    Evlilik, genelde bireylerin duygusal ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılayabilmek amacıyla yapılır, anlayış ve mutluluk esas alınarak temellendirilir. Ancak bazen çiftler arasında anlaşmazlıklar yaşanmaya başlanır, beklentilerin karşılanmadığı fark edilir. Bireylerin ilişkide birbirlerini mutlu etmekten çok birbirlerine zarar verdiği görülmeye başlandıkça boşanma kararı gündeme gelir. Maddi sorunlar, kültürel farklılıklar, iletişim sorunları, aldatma, şiddet, kıskançlık gibi pek çok neden boşanmaya neden olabilir. Boşanma, evlilik gibi doğal bir süreçtir. Tüm çabalara rağmen ilişki yürütülemiyorsa, kişilerin mutsuz bir hayatı sürdürmeleri yerine boşanmayı seçmeleri daha sağlıklı olacaktır. Fakat eğer ailede çocuk varsa, bu boşanma sürecini daha karmaşık hale getirmektedir. Çiftler çocuklarının üzülmemesi için bazen evliliği devam ettirmeye çalışmaktadır. Aslında çocuğun sürekli kavga eden, birbirine hoşgörü göstermeyen bir ailede büyümesindense sağlıklı bir boşanma süreci geçirmiş ve yeni sisteme adapte olabilmiş anne babayla büyümesi çocuk için daha sağlıklı olacaktır.

    Boşanma, tüm aile bireylerini etkileyen bir karardır. Boşanma süreciyle kişilerin hayatında pek çok değişim meydana gelir. Hayattaki herhangi bir yaşamsal değişiklik ayrılık ve kayıp olarak değerlendirilir, bu nedenle boşanma da bir kayıptır. Kayıp sonrası bir yas süreci başlar. Yas süreci, yeni hayata uyum sürecidir. Uyum sürecinde, kişi baş etme becerilerini geliştirir ve olgunlaşabilir. Yas sürecinin sağlıklı bir şekilde yaşanması, kaybın etkilerini yavaş yavaş azaltacaktır. Yas sürecinde 5 evreden bahsetmek mümkündür:

    1) Şok ve inkar: Kişinin içinde bulunduğu durumu inkar etmesidir, kişi yaşadığı zorluğu kabullenemez.

    2) Kızgınlık, öfke: Kişinin isyan edip özellikle “niye ben” sorusunu sorduğu dönemdir.

    3) Pazarlık: Kişinin kaybettiği deneyimlerini tekrar yaşama isteği söz konusudur. Bu gerçekleşmeyince öfke artar.

    4) Depresyon: Üzüntü, keder ve acı halidir.

    5) Kabullenme ve uyum: Durumla baş edebilmenin başladığı dönemdir.

    Yas sürecinin yaşanması her kişide değişiklik gösterir. Bazı kişiler bunu daha şiddetli şekilde yaşayabilir. Eğer bu evreler atlatılamıyorsa bir uzmandan destek almak faydalı olacaktır.

    BOŞANMA KARARI ÇOCUKLARA NASIL AÇIKLANMALI?

    Ebeveynler genelde çocuklarına boşanma kararını açıklamaktan çekinirler. Ancak bu karar verildikten ve aile bireylerinin hayatlarında değişiklikler olmaya başladıktan sonra boşanma kararı çocuklara bir an önce açıklanmalıdır. Eğer çocuklara gerekli açıklama yapılmazsa, evdeki değişimleri fark eden çocuklar durumu anlamlandırmak için kendileri senaryo yazmaya başlayacaklardır.

    Boşanma kararı anne ve baba birlikteyken açıklamalı, çocuğun yaşına uygun bir dille anlatılmalıdır. Bu süreçte hayatlarında nelerin değişeceği aktarılmalıdır. Verilen kararın çocuklarla bir ilgisi olmadığının, onların her zaman anne babası olarak kalacaklarının ve onları sevmeye devam edeceklerinin, sadece anne babanın kendi ilişkilerini yürütemediğinin özellikle altı çizilmelidir. Bu noktada çocukların sorularına net bir şekilde cevap vermek de önemlidir. Ayrıca, boşanma gerçekleştikten sonra anne ve babanın çocuklarıyla birlikte bir araya gelmeleri ve birlikte vakit geçirmeleri de çocukların psikolojik durumu açısından faydalı olacaktır.

    Uzm. Psk. Cangül TOKMAKTEPE

  • Evliliği kurtarmanın yolları

    Evliliği kurtarmanın yolları

    Evliliği kurtarmanın yolları… Beğeni, aşk, sevgi ve bağlılıkla başlayan ilişkiler yaşamın doğal bir döngüsü olarak evlilik müessesesine dönüşür. Bu süreçte her iki tarafında kendi ailesinden ayrışarak yeni bir aile olma yolunda mücadeleler başlamıştır. Anne babadan ayrılığa hazır olmak, bireysel olarak hem duygusal, hem de maddi sorumluluğu alabilmek gerekir. Bireyin ailesinden ayrılabilmesi ülkemizde çok zorlu bir süreçtir. Evlilik hazırlıklarından başlayarak her aşamada çiftler üçüncü şahısların etkisi altındadır. Kıyafet seçiminden mobilyaya, düğünün nerde ve nasıl olması gerektiğine kadar bir çok kararın iki kişi arasında alınması mümkün değildir. Çiftler daha hazırlık aşamasından başlayarak sürekli zorlanmaya, tercihlerinin etkilenmesine, hatta çocuklarının eğitimine kadar bir çok konuda tek başlarına söz sahibi değillerdir. Sürekli birilerinin müdahaleleri çiftler arasında gerginliğe, ciddi kavgalara sebep olmaktadır.

    “Yaşayan hiçbir şey kendi başına sadece kendisi için yaşamaz.”
    (William Blake)

    Düğün sonrası birlikte yaşamaya başlayan çiftlerin hayatlarındaki en zorlu dönem başlamıştır. Bu dönemde birlikte bir yaşam inşa edecekler, birbirlerine destek olacaklar, uyum sağlayacaklar, gelişimlerini sürdürecekler, birbirlerine bağlı kalarak birlikteliklerini devam ettireceklerdir. Bu dönemde birbirlerini çok yargılarlar, sürekli doğru kişiyle mi evlendim acaba? gibi kendi içlerinde sorgularlar. Boşanmaların en sık olduğu dönemdir ilk yıllar. Bu dönemde her iki tarafında ciddi çabalar göstermesi gerekir. Yeni bir düzen, sistem kurduklarının bilincinde olup ona göre adımlar atmalı, birbirleriyle olan iletişimlerinde yapıcı olmalıdırlar. Evlilik öncesi hayatlarını sürdüremeyecekleri gerçeğini kabul etmeli, artık ben değil biz olabilmelidirler. Bu ilk zamanlarda yaşanan en önemli sorunlardan biride cinsellik ve fiziksel şiddetle ilgili sorunlardır. Basit olarak değerlendirilen çözüm için adım atılmayan bu sorunlar zamanla ilişkide çok ciddi hasarlar meydana getirmektedir.

    Evliliği kurtarmanın yolları

    Evliliğin ilk birkaç yılından sonra meydana gelen çocuk yepyeni güzellik ve duyguların yanında ciddi sorumluluk gerektirdiğinden yeni sorunları da beraberinde getirmektedir. Karı-koca sistemini oluşturmadan anne-baba evresine geçilmemelidir. Genellikle de yolunda gitmeyen evliliklerde çocuğu kurtarıcı unsur olarak görüp çiftlerin hazır olmadan çocuk yapmaları durumuna sık rastlanmaktadır. Unutulmamalıdır ki aileye katılan yeni bir bireyin sorumluluğunu da üstlenmek, onun bakımıyla, eğitimiyle ilgilenmek, ona karşı davranışlarda tutarlı olmak, kurallar koyup uygulamak ciddi bir iştir.

    Çocuğun büyüyüp ergenlik çağına geldiği dönemde aile çocuğunun bir takım tutumları karşısında şaşkın, ne yapacağını bilemez konumdadır. Artık kuralların esnetilmesi gerekmektedir. Çünkü her istediklerini yapan, elinden tutup her yöne çektikleri çocuk yoktur artık. Kendi bireyselleşme mücadelesini veren bir ergenle karşı karşıyadırlar. Artık çocuğa endeksli bir hayat bitmekte çiftlerin baş başa kalabildiği, birbirlerini ve birlikteliklerini sorguladıkları bir dönem başlamaktadır.

    Evliliği kurtarmanın yolları | 2

    Kendi kariyerlerini sorgulayan çiftler, işlerinde yaşadıkları sorunlardan dolayı birbirlerini, hatta çocuklarını suçlayabilirler. Hayatımda sen olmasaydın şu an farklı bir yerde olurdum, kariyerimden vazgeçip kendimi sana ve çocuğa adadım, şu an kaybettiğim o kadar çok şey var ki tarzında yaklaşımlar sergilenebilir. Bir taraftan da bu dönemde çiftlerin kendi anne babalarıyla ilgili sağlık sorunları ortaya çıkmaya başlar ve onlarla ilgilenmek durumunda kalabilirler.

    Çocukların ergenlikten yetişkinliğe geçtikleri dönemde yuvadan uçup kendi hayatlarını kurdukları, evlilik, öğrenim yada iş nedeniyle ayrıldıkları zaman geldiğinde çocuktan kopamama ayrışamama, çocuğun artık yetişkin bir birey olduğunu kabullenememe, kendileri olmadan yapamayacağını düşünmeleri gibi sorunlar baş göstermeye başlar. Artık baş başa kalan karı-koca geçmiş hayatı sorgularlar, senin yaptıkların, benim fedakarlıklarım şeklinde başlayan tartışmalar sürer gider.

    Zaman su gibi akmış çiftler artık yaşlanmış emeklilik dönemi gelmiş, sağlık sorunları, fizyolojik sorunlar artmıştır. Bu dönemde deneyimlerini kendilerinden sonrakilere aktarmaya çalışan çiftler, ölüme hazırlanması gerekir. Geriye kalan zaman sınırlıdır ve kaliteli yaşanması gerekmektedir. Bu dönemde ortaya çıkacak sorunların çözümü daha da güçtür.

    Aile sisteminin oluşumundan başlayarak devam eden süreçte bir çok problemle karşılaşılması olağandır. Ailenin işlevi çocuk dünyaya getirmek, neslin devamını sağlamaktır. Bunu gerçekleştirirken de o süreçteki gerekli niteliklere sahip olmak elzemdir.
    Sağlıklı ve mutlu bir ailede olması gereken özellikler;

    -İletişim becerilerinin olması,
    -Problem çözme becerilerinin olması,
    -Zamanla oluşturulan uygun otoritenin olması,
    -Zamanla oluşturulan ve uyulan kuralların olması,
    -Çocuk yetiştirme konusunda bilgi ve deneyimin olması,
    -Ailece ve bireysel hedeflerin olması,
    -Aile bireylerinin tutarlı ve destekleyici olması,
    -Esneklik ve uyum becerilerinin olması.

    Aile bireylerin rollerini gerektiği gibi yerine getirmeleri, rol karmaşasının olmaması gerekir. Mutlaka bir düzen, hiyerarşi olmalıdır.
    Sağlıksız aile tipleri Fisher şu şekilde sıralamıştır;

    1.Sınırlanmış/sıkıştırılmış aile tipi: Bu tip aileler bastırıcı, negatif, mükemmeliyetçilik anlayışına sahiptir.
    2.İçe dönük aile tipi: Dış dünyadan kopmuş kendi içlerinde yaşayan aileler.
    3.Obje odaklı aile tipi: Çocuk odaklı, birey odaklıdır. Ya da obje yerine geçebilecek başka bir şey.
    4.Fevri-dürtüsel aile tipi: Antisosyal özellikler taşıyan ailelerdir.
    5.Çocuksu aile tipi: Kendi anne-babalarına bağlı ailelerdir. Yetersiz, bağımlı, gelişmemiş ailelerdir. Sürekli başkalarından bir şeyler talep ederler.
    6.Kaotik aile tipi: Hiçbir düzen kural olmayan ailelerdir.

    Ailelerin sağlıklı olup olmadığını anlamak için sınırlara, kurallara, rollere, bireyselliklerine, bütünlüklerine, iletişimlerine bakılır.
    Aile terapisi alacak ailenin bir probleminin olması gerekir ve bu problemi kendi başlarına çözemeyecekleri bilincinde olmalıdırlar. Terapide öncelikli olarak çiftlerin beklentileri konuşulur ve iletişimle ilgili sorunlar irdelenir. Terapi için gelen çiftlerin bir çoğunda iletişim kazalarının fazla yer aldığını gözlemliyoruz. Bireysel ve cinsel farklılıklardan, içinde bulunulan andaki stres yoğunlu, kültürel farklılıklar, sosyal farklılıklar, hatta mesleki farklılıklar gibi çiftlerin ellerinde olmayan bir takım nedenler istem dışı çatışmalara, yanlış anlamalara, sorunlara yol açmaktadır. Bir çok çift birlikte yaşadığı, hayatını paylaştığı insanı anlamakta zorluk çekmekte, yada yanlış anlamaktadır. Terapi sürecinde çiftlerin iletişim dilleri, çatışma çözme yöntemleri, empati yetileri konuşularak birbirlerini anlamaları sağlanır ve ilerde doğabilecek sorunlarla mücadele becerileri geliştirilir.

    Evlilikten beklentiler bir çok insan için değişiklik gösterse de ömür boyu sevdiği kişinin şu anki gibi kalması, değişmemesidir. Oysa her şey gibi gerek bireysel hayatta gerekse ilişkide değişim kaçınılmazdır. Zamanla ortaya çıkacak kariyerle ilgili sorunlar, ekonomik sorunlar, fiziksel değişimler, cinsel sorunlar, değişen sosyal çevreyle etkileşim v.b. bir çok nedenden dolayı çiftler evlendikleri zamanlardaki gibi kalmayacak zamanla farklılaşacaklardır. Bu farklılaşma çiftlerde bazen hayal kırıklığı yaratacak, “benim tanıdığım evlendiğim insan sen değilsin, çok değiştin” gibi sözler sıkça tekrarlanmaya başlayacaktır. Oysa sorun çoğu kez değişen karşıdaki eşte değil, değişimi kabullenemeyen, eşine ayak uyduramayandadır.

    Evlilik kusursuz işlemeli anlayışı, beklentisi de çiftlerin hayal kırıklıklarına neden olmaktadır. Her deniz dalgalıdır, coşkundur ve çoğu zamanda durgundur. Evliliğinde zor günleri olacaktır, olmalıdır da. Zorluklara karşı birlikte hareket edebilen, birlikte mücadele eden çiftler bir takım olabilir ve birbirlerine daha sıkı bağlanabilir. Küçük bir sıkıntıda takımına küsen, oynamak istemeyen bir oyuncunun asla başarılı olamayacağı gibi sorunları birlikte göğüsleyip çözmek için mücadele etmeyen çiftlerde evliliği yürütemezler. Elbette kavgalar, anlaşmazlıklar olacaktır. Bunları güç mücadelesine çevirmeyip yerine göre müsamahalı davranma, biri öfkelendiğinde diğerinin yatıştırıcı olması, istek ve düşüncelerin kızgınlıkla değil sakin bir şekilde anlatılması kalıcı yaralar açılmasını önleyecektir.

    Çiftler bir birlerine karşı kin tutmamalı, affetmesini bilmeli, geçmişteki olumsuz hatıralar yerine yaşanmış güzel anıları hatırlamalıdırlar.
    Keyifli, mutlu bir ilişki; geleceğe dönük ortak hedeflerin olması, çiftlerin birbirlerinin duygularını, isteklerini, ihtiyaçlarını önemsemeleri, kendilerini rahat bir şekilde ifade etmeleri, birbirlerini desteklemeleri ve motive etmeleri, en önemlisi sorunlardan kaçmak yerine onlarla yüzleşmeleriyle mümkündür.

    Çiftler terapide kendilerini daha rahat ve güvende hissetmekte ve duygularını çok daha iyi ifade edebilmektedirler. Birlikteyken konuşulmaya cesaret edilemeyen çoğu şey gün yüzüne çıkmakta, ilişkiyi kötü gösteren tozlar alınmakta, çözümsüz gibi görünen sorunlar terapistin farklı bakış açısı ve yaklaşımıyla çözülmektedir. Ülkemizde eş, dost, akraba tarafından halledilmeye alışılmış olan evlilikteki problemler, terapiste gitme konusunda çiftleri engellemektedir. Oysa kalıcı çözüm üretmeyen bu yöntem bazen de problemi daha da kronikleştirmektedir. Eşlerden birinin isteksizliği de terapi sürecini olumsuz etkilemektedir. Eşim terapiste gitmek istemiyor diye mutsuz bir hayata katlanmamalı, eş yada terapist tarafından ikna edilerek çiftler terapi sürecine birlikte alınmalıdır.

    Mutluluk bir hedef değil yolculuktur. Bugün için yaşa, buna benzer başka bir yaşamın olmayacak. Yaşam kaliten yaşama yaptığın katkıyla belirlenir. Yaşam kaliteni iyileştirmek için önüne çıkan sorunları temizlemen gerekir.

    Uzm. Psk. Feyzullah ALPMAN

  • Erkeklerin Aşık Olduğunu Nasıl Anlarız?

    Erkeklerin Aşık Olduğunu Nasıl Anlarız?

    Biz kadınlar aşkımızı karşı cinsin gözüne sokmak için her yolu deneriz ama erkeklerde durum farklı!

    Erkeler aşkta seçici özellikler gösterir ama onların aşık olmaları için birkaç kriter yeterli. Bu kriterleri bulduğunda hemen meşhur aşık olma aşamalarına başlar.

    İşte bir erkeğin aşık olduğu nasıl anlaşılır sorusunun cevabı..

    Erkeğin değerlendirme aşaması

    Erkek aşık olacağı kadını önce değerlendirir. Yani aşık olacağı kadında ilk olarak dış görünüşe, gülümsemesine ve çekiciliğine bakar. Erkeğin sizden etkilenmesi ve aşık olması için ilk etapta bu özellikler yeterli diyebiliriz. Eğer erkek bu etapta istediğini bulursa diğer aşamaya geçer.

    Erkeğin vurulma aşaması

    Hoşlandığı kızı bulan erkek ona bunu göstermek için hiç çekinmeden saatlerce göz temasında bulunabilir. Eğer istediği karşılığı bulamazsa öyle bizler gibi azimle her yolu denemez. Baktı olmuyor geri çekilir ve başka adayları bulmak için yola koyulur.

     

    Erkeğin çekim aşaması

    Bakışlarıyla karşı cinsini etkilemeyi başaran erkek öncelikle kendisiyle gurur duyar. Artık onu terk etseniz bile umurunda olmaz. Bu aşamada karşılıklı aynı duygular içindeyseniz erkek ileri bir adım atmak için hamlelere başlar.

    Erkeğin etkileme aşaması

    Aman diyelim bu aşamada kendinize dikkat edin! Erkeklerin ne yaptığına anlam veremediğiniz bir aşama varsa bu da o aşama sanırım. Erkekler bu aşamada olabildiğince varlarını yoklarını önünüze koymaya çalışabilir ve bu durum sizi yanıltabilir. Sürpriz hediyeler, sık buluşmalar ve dahası.. Erkeklerin bu aşamasında yapabileceğiniz tek şey kendinizi fazla kaptırmamanız.

    Erkeklerin Aşık Olduğunu Nasıl Anlarız? | 3

    Erkeğin bağlanma aşaması

    Karşınızdaki erkeği bu aşamadan geçirtebilirseniz şanlısınız. Çünkü aşık olmaya başlayan erkek sizin de aşık olduğunuzdan emin olmak için sizi sıkboğaz edebilir. Aklını kurcalayan sorularla sizi de deli edebilir bizden söylemesi. Tüm bunların amacı etkilendiği kadına bağlanmak..

    Erkeğin yeniden doğrulama aşaması

    Karşınızdaki erkek eğer bu aşamaya geçmişse bu onun için büyük bir şey. Sanırsınız ki dünya onun avucunda dönüyor. Çünkü aşık olduğu kadını ikna etmiş bu aşamaya getirmiş kolay değil tabi!

    Bu son aşama ise erkeğin aşka hazır konuma gelmesi. Karşınızdaki erkek artık size aşık! :)

  • Mutlu boşanmanın yolları

    Mutlu boşanmanın yolları

    Mutlu boşanma olur mu demeyin işte yolları sizlerle… Günümüzde evlilikler hayatın getirileri ve ufak tefek anlaşmazlıklarla sarsıntıya uğrayabiliyor. Pek çok çift evliliklerini yoluna koymak, düzenlerinibozmamak ya da yaşam döngülerinin içinde var olan olumsuzlukları bertaraf etmek için uzmanlardan yardım almaktadırlar. Derin yaralar almamış kimi evlilikler devam ederken, bazı çiftler için durum aynı seyirde devam etmiyor. Bu durumda var olan evlilik terapisi, yerini boşanma terapisine bırakıyor ve mutlu boşanmanın temeli nasıl atılır ona odaklanılıyor.

    Mutlu boşanmanın yolları

    Uzun yıllar aynı yastığa baş koyduğunuz eşiniz, size bir süre sonra yabancı birisi kadar uzak olabilir. Gidiş yolu her ne kadar birçok çift için birbirinden farklı olsa da; sonuç olarak boşanma kararına varmışlarsa yaşanmışlıkların bir önemi kalmamaktadır. Kişinin bu andan sonra kendi hayatı için odaklanması gerekmektedir. Saygı sınırları içinde ve mutlu bir boşanma hali ancak eşlerin sağduyulu yaklaşımları ile mümkündür. Ne olursa olsun eşleri ömür boyu birbirine bağlayan en değerli varlıklarımız olan çocuklarımız için de durumu zorlaştırmamak gerekmektedir.

    Mutlu boşanmanın yolları | 4

    Eşlerin birlikte aldıkları karar doğrultusunda, geçmişte yapılan hataları konuşmamak, yıpratıcı söz ve tavır içinde bulunmamak, çocukların karşısında olumsuz bir davranış sergilememek oldukça önemlidir. Duygularımız bizlere çoğu zaman mantığımızı devre dışı bırakacak şekilde hükmetse de sağlıklı düşünmek ve tarafsız birinden görüş almak için bir uzmandan yardım istemek faydalı olacaktır.

    Çocuklarımızın yaşam standartlarını göz önünde bulundurarak, onlara sağladığımız koşulları değişikliğe uğratmayacak şekilde kararlar almak gerekmektedir. Eşler arasındaki kişiselleşmiş sorunların çocuklara yansıtılmaması, anne-babanın birbirleri hakkında olumsuz konuşmalara yer vermemesi oldukça önemlidir. Bu durum çocuğun ileriki yaşamında, okul hayatında, en önemlisi yapacağı evlilikte negatif yönlendirici hal almasını sağlar ki hiçbir anne-baba canının parçası çocuklarının geleceği için olumsuzluk inşa etmeyi istemez.

    Mutlu boşanma başarılabilir, uygulanabilir ve insani değerlerin varlığını gösterir şekilde saygıyı ayakta tutabilir. Evlilik, çok güzel duygularla başlayan ve devam etmesi temenni edilen bir birlikteliktir. Boşanmak da evlenmek kadar doğal olmakla beraber aynı saygı ve değer kavramlarını barındırmalıdır. Mutlu bir boşanma; çocukların davranış sapması yaşamadan, sağlıklı ruh haliyle büyümeye devam etmesini de sağlar.

    Doğru yollar izlenerek sağlıklı bir boşanma sağlandığı takdirde boşanma sonrası dönemde dengenin yeniden kurulması kolaylaşır. Bu dönemde kişilerin daha iyimser, kararlı, coşkulu, meraklı oldukları gözlenebilir. Bazen pişmanlıklar ortaya çıkabilir. Ancak sonra durumun kabullenilmesiyle birlikte, kendine güven artar, benlik değeri yeniden yükselir, bütünlük hissine ulaşılır ve bağımsızlık duygusu tekrar yaşanır.

    Boşanmanın sona erdiği bu dönemde; yeni arkadaşlarla görüşülmeye başlanabilir, yeni bir yaşam biçiminin ve çocuklar için günlük bir rutinin oturtulması ile kimliğin yeniden sentezlenmesi söz konusu olur. Boşanmanın psikolojik açıdan da tamamlanmasıyla birlikte, yeni bir sevgi nesnesine yönelim olur ve yeni yaşam biçiminde ve yeni arkadaşlarla rahat olmaya doğru geçilir.

    İnsanın var olduğu her anın içinde mutluluk olmalıdır; hastalıkta ve sağlıkta, evliyken ya da boşanmışken.

    Psk. Gamze ESER

  • Eski sevgili yeni sevgiliye karşı!

    Eski sevgili yeni sevgiliye karşı!

    Eskiyi unutmakta zorlanıyoruz. Geçmişin sadece iyi yanlarını değil, kötü yanlarını da içimizde biriktiriyor ve bir sonraki ilişkiye bu duygularla kol kola ilerliyoruz… Şimdi, eski ilişkilerin izlerine sünger çekme zamanı.

    ‘Ah, nerede o eski aşklar?’ diye diye bugünlere geldik. Beş para etmez adamlara belki de ‘son şansım’ diye bağlanmaktan, nikah masasına doğru koşulan yolda ilk günden itibaren her şeye ‘evet’ diye bağırmaktan kurtulmak için son şans! Siz de bizimle aynı fikirdesiniz değil mi? Şimdi durun ve geçmiş ilişkilerinizi gözünüzün önünden bir bir geçirin.

    Karşınızda nasıl bir resim var? Sorunun cevabı; ‘hep aynı’ adamlar, ‘hep aynı’ sorunlar, ‘hep aynı’ sonlar değilse şaşarız. Kadınlar olarak acı çekmeyi mi seviyoruz, yoksa acıyı mı mıknatıs gibi çekiyoruz bilemiyorum ama geçmiş aşkların gelecek aşklarımızı nasıl etkilediğine dair düşünmeye başlayınca kafamda beliren ilk soru ‘Geçmişte kalan ilişkilerimizde yaşadıklarımız geleceğimize nasıl yansıyor?’ oluyor.

    Eski sevgili yeni sevgiliye karşı! | 5

    Geçmişte yaşadığımız ilişkilerden bize kalan en olumsuz miras, önyargının tabulaşması ve güven kaybı. Bir önceki ilişkide yaşanan aldatma, nedensiz terk edilme, cinsel problemler anne-baba ya da diğer aile fertlerinin yol açtığı sorunlar, yeni ilişkiye başlarken kafalarda taşınan soru işaretleri oluyor ve tüm bunlar yeni bir ilişki için baştan temkinli olma önyargısını oluşturuyor. En büyük zorluk ise bir önceki ilişkide yaşanan olumsuzluğun tekrar yaşanacağı düşüncesini yıkmak gerekir. Aslında bu düşünceden uzak durularak yeni ilişkiye bir şans verilmesi gerekiyor. Aksi halde aynı kısır döngü devam ediyor. Kişi yine aynı tarz ilişkileri kendine çekmeye devam ediyor.

    Geçmiş ilişkilerde yaşanan kötü cinsel deneyimler de yeni ilişkilere taşınabiliyor. Özellikle ten uyumsuzluğunun nedeni, genellikle kötü deneyimlerden kaynaklanıyor. Ruhen birbirinden çok iyi beslenen çiftler bile cinsellik söz konusu olduğunda sorun yaşayabiliyor. Bizler tecrübelerimizle kişiliğimizi geliştiren canlılarız. Yaşadığımız her olay bir iz bırakıyor ve geleceğimizin şekillenmesinde rol oynuyor. Bazı kayıtlar ise sadece zarar veren bir nitelik taşıyabiliyor. Yaşanan olumsuz olaylardan ders almak gerekiyor. Bunun bir travmaya dönüşmesi ise tehlikeli. Yaşam kalitenizin etkilenmeye başladığı noktada geçmişi silmek için daha çok çabalamanız şart.

    Bugün farklı bir insansınız!

    Geçmişte yaşanan kötü tecrübeleri unutamayız belki ama yaşananlardan daha az etkilenebiliriz. Çünkü büyüyoruz, gelişiyoruz ve öğreniyoruz. Geçmişte olan bir olay o yaştaki ve o bakış açısındaki halimizi etkilemiş olabilir ama bugün farklı bir insanız. Kurban rolünden kurtulup yaşamın dizginlerini ele alabiliyorsak, gelişir ve dönüşürüz. Geçmişe takılıp kalmak, kendimize acımak, başarısızlıklarımızı geçmişte yaşadığımız olaylara ya da kişilere bağlamak hem kolaycılık hem de her geçen gün daha dibe doğru gitmemize neden olan bir bakış açısı. Daha derin yaşanan travmalar içinse tecavüze ya da şiddete maruz kalan kişiler bu olayların etkilerinden kurtulmakta güçlük çekiyorlarsa psikoterapi, hipnoterapi ya da NLP ile çözüm bulabilirler

    ACABA HATA SİZDE Mİ?

    İlişkilerin başında mutluluk veren ‘sürekli birlikte vakit geçirme’ hali zamanla ilişkiye zarar veren bir unsur haline gelebiliyor. Sık sık sorunlarla ilgili konuşmak da! Çok iyi anlaşıyor olsanız da bu durum devamlı onunla dertleşmeniz gerektiği anlamına gelmiyor. Bu tür sorunlarınızı sevgilinizle değil arkadaşınızla paylaşmanız gerekiyor.

    İlişkilerde yaşanan iletişim sorunlarından biri de, karşı tarafın düşüncelerini dile getirmeden, kendi kafamızda onun yaptıklarını yanlış yorumlamamız oluyor. Varsayımda bulunmak ilişkilerin en önemli tuzağı ve yapılan hataların başında geliyor. Çiftlerden birinin karşı tarafın geçmişini ya da eski ilişkilerini sorgulaması, kendini onlarla kıyaslaması da ilişkinin sağlıklı yürümesini olanaksız kılıyor. Özgüven eksikliğinden kaynaklanan bu tür tutumlar ilişkileri bitme noktasına getirebiliyor.

    İlişkilerimizden artık sadece ‘sevgi’ beklemediğimiz bir gerçek. ‘Rahat, konforlu ve güvenli bir yaşam hakkımız!’ yeni ilişkilerin sloganı. Bu nedenle de günümüzde çiftler ilişkiye ‘Deneyelim, gittiği yere kadar gider” mantığıyla başlıyor. Sonuç olarak da yaşanan ilk sorunda çözüm aramak yerine ilişkiyi bitirmek tercih ediliyor. İlişkilerin emek istediği gerçeği sanki unutuldu. Bu çağda da sağlıklı ilişkiler kurmak mümkün. Önce kendimize sonra karşımızdakine dürüst olursak, olduğumuz gibi davranırsak, o dönemdeki gibi aşklar pekala yaşanabilir. Sanal ilişkiler sorunlu ama gerçek ilişkiler karşılıklı sevgi ve saygı varsa sağlıklı olabilir. Partnerinin telefonunun şifresini bilmek, her an nerede olduğunu bildirmesini istemek, hem güven duygusunu sarsıyor hem de kişinin özelini koruma içgüdüsünü harekete geçiriyor.

    Anne ve babalarımızın ilişkileri artık bize peri masalı gibi geliyor. Çünkü günümüzde ilişkiler bugün başlıyor, yarın bitiyor. Bu sorunun en temel kaynaklarından biri ise sosyal medya… Sanal ortamlarda kişiler çoğunlukla olmak istedikleri gibi görünüyor ve olduklarından farklı paylaşımlar yapabiliyor. İlişki kurmak için atılan adımlarda ise sanal kimlik yanıltıcı oluyor. Yüz yüze tanışma gerçekleştikten sonra yalanlar sorun olmaya başlıyor. Bunun dışında toplumsal baskı ve değişim, çalışma şartları, ekonomik kaygılar gibi faktörler kişileri yalnızlaştırdığı ve bireyselleştirdiği için tahammül sınırları daha düşük oluyor ve ilişkileri sürdürebilmek zorlaşıyor.

    Psk. Gamze ESER

  • Mutlu olmak için

    Mutlu olmak için

    Mutlu olmak için uğraş vermelisiniz. Mutluluğa iş para ya da aşkla ulaşılmaz. Mutluluk sizinle kendiniz arasında bir meseledir.

    Klasik mutluluk tanımlarını hepimiz biliriz. Mutluluğun amaçlarımızda gizili olduğunu söyler bazıları, bazıları ailede, bazıları parada bazıları aşkta. Aslında nedir mutluluk? Bireyden bireye değişen bir şey mi yoksa kalıplaşmış bir ifade mi?

    Pek çok felsefeci, insana dair düşüncelerini mutluluk kavramı üzerinde kurgulamıştır. Bu öğretilerden yola çıkarak da söyleyebiliriz ki mutluluk kavramı kişiden kişiye değişebiliyor. Mutluluk insanın kendi yaşam şifresini çözdükten sonra amaçlarına dair çizdiği yollarla ilişkilidir. Önce yaşamımızda neredeyiz ve ne istiyoruz demeyi öğrenmemiz gerekir. İsteklerimizin olabilirliği konusunda ikna olduktan sonra hedefimize yönelmeliyiz. Örneğin sınava hazırlanıyorsak hedef olarak gördüğümüz okulu kazanmak bizi mutlu kılacaktır. Bu hisse ulaşabilmek için hedeflediğimiz okulu kazanmaya yönelik kendimize yol belirlememiz en önemli adımdır. Burada kritik olan hedeflerimizin bize ait olmasıdır. İsteklerimiz bulunduğumuz ortamın algısındaki popülerliğine göre olursa ya da bizim dışımızdaki insanların yönlendirmelerine tamamen bırakılırsa mutsuz bir hayat bizi bekleyecek demektir. Karşımıza çıkan fırsatları veya hayatımıza dair isteklerimizi kendi akıl ve duygu süzgecimizden geçirmemiz, hayatımızın şifresini çözebilmemiz, kendimizi tanıyabilmemiz iyi bir hayat için olmazsa olmazdır. Hepimiz Zümrüdüanka kuşunun hikayesini biliriz. Mutluluğu bünyesinde barındırdığına, tüyleri altından olduğuna inanılan “Simurg” kuşuna ulaşabilmek için, aslında mutluluğu bulabilmek için, kuşlar Kafdağı’nın arkasına doğru uçmaya başlarlar.

    Bu zorlu yolculukta bülbül gülü özlediğini söyleyip döner, serçe küçük olduğunu devam edemeyeceğini, pek çok kuş yolculuğun ağır geldiğini söyler ve geri dönerler. Yalnızca 30 kuş iradesini korur. Yolu bitirmeye karalıdırlar ve bitirirler de. Kafdağı’nın ardına vardıklarında ise onlara sonsuz mutluluk vereceklerine inandıkları “Simurg” yerine sadece kendilerini görürler. O an anlarlar ki mutluluk aslında herkesin içinde barındırdığı, inandığı şeylerin uğruna hareket ettiklerinde görebildikleri bir şeydir.

    Mutlu birey olmak zor değil. Sadece kendimizi tanıyalım ne istediğimize emin olalım ve isteklerimizi gerçekleştirirken zorlu yollardan geçsek de amacımız uğruna mücadeleden kaçınmayalım.

  • Acaba gerçekten depresyonda mısınız?

    Acaba gerçekten depresyonda mısınız?

    Depresyon…şarkılara konu olur bazen;depresyondayım unutuldum,aldatıldım deriz…bazı günler hatta haftalar boyunca evimizden çıkmak istemeyiz.e haliyle nedenini merak eden çevremize açıklama yapmaya üşenir;”bu aralar depresyondayım yaa” der geçeriz…veya okul/iş yaşamımız yolunda gitmiyordur; o gün ofise girmek yerine hemen depresyona giriveririz kendimizce…Peki nedir bu herkesin kolayca girebildiği bir türlü dolmayan yer?Gerçekten depresyonda mıyız yoksa herkeste olabilecek ufacık bir üzüntüyü dağ yapan felaket tellalı yapan bir düşünce yapımız mı var..? Birlikte inceleyelim…

    Bir ‘beyin bozukluğu’ türüdür depresyon. Beynin ön alanlarında, alın ve şakak bölgelerinde ortaya çıkan bir hastalıktır.Yani aslında,sıkışık trafikte sadece 20 dakika eve geç varacağımız için ‘’offf depresyona gireceğim şimdi!” diyebileceğimiz kadar basite alınmaması gereken bir konudur.Hem vücudu hem duygu durumu (mood dediğimiz olay) hem de sağlıklı düşünme yapısını etkiler.Bazen hepimiz çok üzülürüz,çok sevdiğimiz bir yakınımızı kaybederiz,ciddi bir kazanın şokunu üstümüzden uzun süre atamayız,iş başvurumuz kabul olmayınca dibe çöktüğümüzü hissederiz belki de.Ancak depresyon, kesinlikle “geçici üzüntü” ile aynı şey değildir…

    Depresyon diyebilmemiz için aşağıda ki belirtilerin her gün ya da son iki haftadır devam etmesi gerekir.

    Önceden yapılan işlerden ve aktivitelerden zevk almamak,

    Gençlerde duygu değişiklikleri görülmesi, çabuk sinirlenmek,

    Her gün sürekli kendini üzgün hissetmek, çökkünlük hali,

    Uyku problemleri (çok uyuma, uyku arasında sık sık uyanma, uykusuzluk çekme,az uyuma)

    Bir işe motive olamamak, dikkatin çabuk dağılması, huzursuzluk

    Kendini işe yaramaz, değeri olmayan biri olarak görmek, ölmeyi düşünmek,

    Vücudun işlevlerinin azalması, cinsel isteksizlik, yorgunluk hisleri,

    Geçmişi ve geleceği düşündüğünde karamsar olmak, yaptıklarından kendini sorumlu tutmak,

    İntihar etmeyi düşünmek ve planlamak,

    Kişide bu belirtilerin hepsinin görülmesi şart değildir,bir kısmının görülmesi de yeterli olabilmektedir.Ancak en az 2 haftadır devam ediyor olması belki de artarak) tanı konunulmasında önemlidir.

    Depresyon çeşitlerine bakacak olursak ;

    1-Organik-Fiziksel Nedenli Depresyon Çeşitleri:

    -Kansızlık

    -Vitamin Eksikliği

    -Tiroid hormonu eksiklikleri

    -Enfeksiyon hastalıkları

    -Kronik romatizmal hastalıklar

    -Kronik kalp ve damar hastalıkları

    -Beyin kanamaları sonrası kısmi ya da kalıcı felç durumları

    -MS(Multipl Skleroz)

    -Beyin Tümörleri

    -Yüksek tansiyon

    -Kronik Sinüzit

    -Kan şekeri dengesizlikleri

    -Tedavi amaçlı devamlı kullanılan bazı ilaçlar(tansiyon ilaçlarının bazıları, bazı antibiotikler, özellikle kartizollu ilaçlar.

    -Kronik ağrılar(baş ve diğer ağrılar)

    -Kalp operasyonları sonrası

    -Kronik Böbrek Hastaları

    -Kadınlarda Hormonal dengesizlikler

    -Epilepsi(sara)

    2-Psikiyatrik Nedenli Depresyon Çeşitleri

    -Panik Bozukluk-Panik Atak

    -Obsesif Kompulsif Bozukluk(saplantı-takıntılar)

    -Sosyal Fobi

    -Kişilik Bozuklukları

    -Genelleşmiş Anksiyete Bozukluğu

    -Alkol ve madde kullanım Bozuklukları

    -Psikotik hastalıklar(Şizofreni gibi)

    -Travma Sonrası Stres Bozukluğu

    3-Esas Depresyon(pür depresyon) bir duygudurum bozukluğudur.

    -Majör Depresyon (ağır-büyük depresyon)

    -Manik Depresif Bozukluk(Bipolar affektif bozukluk) ‘un depresyon fazı

    -Distimik depresyon

    -Hamilelik ve doğum sonrası dönem depresyonları

    -menopoz sonrası depresyon

    -Atipik depresyon

    -Reaktif depresyon(dış bir nedene bağlı)

    Depresyon,kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha fazla görülür. Menstrüel döngüde (âdette) değişimler, hamilelik, düşük yapma, doğum sonrası, erken menopoz gibi hormonal sebepler kadınlarda depresyonun daha fazla görülmesini neden olur.Ayrıca ‘annelik’ gibi ağır sorumlulukların olması da bir etkendir.

    Erkeklerde ise daha az görülür ancak ihtihar oranı yüksektir.Erkekler genellikle depresyonu alkol,bazı uyuşturucu haplar ya da ‘fazla çalışma’ ile maskelemeye çalışırlar.Depresyon erkeklerde kendisini umutsuzluk ya da karamsarlıktan ziyade cesaret kırılması,huzursuzluk,sinirlilik şeklinde hissettirir.Ayrıca genellikle erkekler depresyon konusunda yardım almayı kadınlara oranla daha az isterler.

    Yeni çalışmalar depresyonun kalp damar hastalıkları riskini artırdığını gösteriyor ve bu risk erkeklerde kadınlarda daha fazla bulunuyor.

    Yaşlılıkta rastlanan depresyon daha çok hastaların birtakım fiziksel şikâyetlerle doktora gitmeleriyle ortaya çıkar.Çünkü yaşlı insanlar ne yazık ki duyguları konusunda konuşmayı pek istemezler. Özellikle gelişmiş ülkelerde erkeklerde intihar oranı 70’li yaşlardan sora artış gösterir ve 85 yaşından sonra en yüksek düzeyine ulaşır. Bunun sebebi yaşlıların daha sık intihar girişiminde bulunmaları değil, genel sağlık durumları zaten bozuk olduğu için, intihar girişiminden sağ kurtulamamalarıdır.

    Her ne kadar onlara yakıştıramayıp ‘’küçücük çocukta depresyon mu olurmuş” desek de maalesef depresyon çocuklarda da görülebiliyor. Depresif çocuklar genellikle hastaymış gibi davranır, okula gitmeyi reddeder, anne babalarına sıkı sıkı sarılıp bırakmazlar, yakınlarının öleceğinden korkarlar. Yaşları biraz daha büyük olan çocuklar ise küserler, somurturlar, okulda huzursuzluk yaratırlar, sürekli şikâyet ederler, olumsuz tepkiler verirler ve anlaşılmadıklarını düşünürler. Çocukluk çağında bu tür davranışların aslında normal olarak kabul edildiği için uzmanlar bunun geçici bir dönem olduğu mu yoksa depresyon mu olduğu konusunda zorlanabilirler.

    Yazımın başında söylediğim gibi ; geçici üzüntüleri depresyon zannedip kendimizi kendi ellerimizle karamsarlığa itmemeliyiz…İnsan beyni olumsuz düşünmeye daha yatkındır.Bu yüzden özellikle sağlıkla ilgili konularda kendi bildiklerimizden ziyade bir uzmana,doktora danışmaya son derece önem vermeliyiz…

    Depresyon tedavi edilebilen ve tam olarak düzelebilen bir hastalıktır. Eğer belirtiler 2 haftadan daha uzun sürüyorsa mutlaka bir psikiyatriste gidilmelidir. Ülkemizde yaklaşık her 10 kişiden birinde depresyon görülmektedir.Günümüzde çok etkili depresyon tedavisinde çok etkili ilaçlar geliştirilmiştir ve ayrıca psikiyatristlerin tedavide birçok seçenekleri vardır.Hastanında ‘istemesiyle’ 2-3 aylık bir tedavi ile ciddi düzelmeler sağlanabilmektedir.

    Her hastalıkta olduğu gibi depresyon tedavisinde de en büyük yardımcı kendimiziz…Ülkemizde ‘psikoloğa gitmek ‘ her ne kadar çok farklı algılansa da unutmayalım ki nasıl düzenli şekilde diş kontrolüne gidiyor veya kendimize check-up yaptırıyorsak bir psikiyatr/psikolog polikliniğine gitmek de aynı derecede önemlidir.Her şeyde erken teşhisin önemli olduğu kaçınılmaz bir gerçek…Bu yüzden lütfen kendinizi kötü hissettiğinizde,belirtileri farkettiğinizde hatta henüz belirtiler başlamadan önlem almanız gerektiğinde uzman kişilerden yardım almaktan çekinmeyin…

    Sağlıklı günler dilerim…

    Yazar : Psk. Dan. Nazmi KIRELLI

  • Evliliğinizi daha eğlenceli hale getirme yolları

    Evliliğinizi daha eğlenceli hale getirme yolları

    Evliliğinizi daha eğlenceli hale getirme yolları ..! Huffington Post okurlarından, evlilik hayatında büyük değişimlere sebep olan 10 küçük tavsiye! Huffington Post okurlarına sordu: Evliliğinizi daha iyi hale getirmek için neler yapıyorsunuz?

    Evliliğinizi daha eğlenceli hale getirme yolları

    İşte ilham verici 10 cevap:

    1. Güzel, uzun bir sarılma

    “Günde en az bir defa, özellikle işten sonra, durup birbirimize uzun uzun sarılırız. Konuşmadan, öpüşmeden, hareket etmeden… Kollarımızı birbirimize dolayıp öylece durur ve kendimizi o sarılmaya bırakırız. İkimizin de stresini azaltan müthiş, sessiz bir andır o.”

    Michelle Gold

    Evliliğinizi daha eğlenceli hale getirme yolları | 6

    2. Eşinizi güldürecek küçük, tatlı bir numara

    “Bazen kocamın ayakkabısına, ceplerine ya da arabasına birşeyler saklıyorum. En sevdiği atıştırmalıklar, son zamanlarda yaptığımız eğlenceli bir şeyi hatırlatan bir nesne gibi küçük şeyler… Yanlarına komik notlar da yazıyorum ve bu onu her seferinde güldürüyor!”

    Lacey Marie

    3. Asla ‘teşekkür ederim’ demekten vazgeçmeyin!

    “12 yıllık evliliğimiz boyunca, kocam bana hala her akşam yemeğinden sonra ‘Mükemmel yemek için teşekkür ederim’ der, bu basit bir yemek olsa bile. Takdir edildiğimi hissetmek daima iyi geliyor!”

    Debbie Wagner

    4. Sadece size özel bir gece ritüeli…

    “Eşim ve ben yatakta atıştırırız – biraz gece yarısı dondurması ya da bir parça çikolata, çocukların asla haberi olmaz!”

    Humi K.

    5. Sadece ‘seni seviyorum’ deme, uzun uzun anlat…

    “Yatmadan önce her gece birbirimize “bugün seni seviyorum çünkü…” ile başlayan şeyler söyleriz. O gün ne olmuş olursa olsun bunu yapıyoruz. Ayrı kalsak bile telefonda ya da mesajla anlatıyoruz…

    Jae Russell

    6. Öpüşmeden ayrılmayın!

    “Ben işe giderken, o uyuyor oluyor ve her gün ona ‘ben gidiyorum’ diyorum, o da ne olursa olsun gözünü aralayıp beni öpüyor.”

    Steffanie Anne

    7. Gününü güzelleştirmek için ne yapabilirim?

    “Kocam soğuk kış günlerinde benim için arabamı hazırlar: Motoru çalıştırır, kar ve buzları temizler… Ondan çok önce işe gidecek olduğumda bile bunu yapar. Kendi başıma da halledebileceğim bir şeyi sırf benim işimi kolaylaştırmak için her seferinde yapıyor olması harika!  Ben kalkıp üşümeyeyim diye çok daha erkenden kalkıp bunu benim için yapıyor…”

    Wendy Griffith

    8. Ayrı takılmak da iyidir…

    “Eşimle ilişkimizde kendi ilgi alanlarımız ve özel zamanlarımız olması ikimiz için de çok önemli. Ben yoga yaparım, o da arkadaşlarıyla takılır… Ayrı kaldığımız bu zamanlar birbirimizi özlememiz için ve anlatacak yeni hikayeler biriktirmemiz için ikimize de fırsat verir.”

    Sarah Goodier

    9. Dokunmak önemlidir!

    “Daima çıplak uyuruz ve birbirimize dokunuruz. Sadece ayak parmaklarımız bile olsa, uyurken vücutlarımız birbirine değer…”

    Lauren East

    10. Aşkım sen bir numarasın!

    “Meşgul olduğunda bile aklında olduğumu bilmek bana iyi geliyor. Bazen onun telefonunun ajandasına bazı hatırlatmalar yazıyorum, ‘seni düşünüyorum!’ gibi şeyler…”

    Kasey Christine St. John

    Evlilikte karşılıklı anlayış ve mutluluk için sürekli bir çalışma ve mücadele gerektiğinin farkına varmalısınız. Tüm olası sorunlar ve engellere rağmen sevgi, tutku ve dostluğunuzu korumak için elinizden geleni yapın.

     

    Kaynak: hthayat.com

  • Burçların Özür Dileme Şekilleri

    Burçların Özür Dileme Şekilleri

    Burçların birbirinden farklı özür dileme şekilleri var. Kimisi hiç dilemiyor kimisi üzüntüden ölüyor neredeyse. Burçlar her konuda farklı olduğu gibi özür dileme şekillerinde de kendi özelliklerini koruyor. Bakalım hangi burç nasıl özür diliyormuş..

    İşte burçların yapılarına göre özür dileme şekilleri

    Koç Burcu

    Koçlar kolay kolay özür dilemezler dilediklerinde de sadece özür dilerim deyip çekilirler. Ancak içlerinden neden özür dilediklerini sorgulamadan geri kalmazlar.

    Boğa Burcu

    Boğalar olan oldu deyip özür dilemeyenler grubunda. Boğalar sarılır, öper ancak özür dilemez. İşte boğaların özür dilemeye karşı bakış açıları bu.

    Burçların Özür Dileme Şekilleri | 7

    İkizler Burcu

    İkizler çenelerindeki o düşkünlükle haklıyken sizi haksız duruma düşürürler.

    Yengeç Burcu

    Bir yengeçten özür dilemesini beklemeyiz bizce. Her konuyu mutlaka kendi taraflarına çevirmenin yolunu bulurlar.

    Burçların Özür Dileme Şekilleri | 8

    Aslan Burcu

    Aslan hatasını telafi etmek için elinden ne geliyorsa yapar. Aslanlar özür dileme ayrıcalıklarıyla farklarını ortaya koyarlar.

    Başak Burcu

    Başak hata yaptığı zaman özür dilemekten çekinmez ama bunu ne zaman yapacağını kendi kafasından planlar.

    Terazi Burcu

    Öyle tavır içindedirler ki özür dilemeden affedersiniz gelir. Durumu kurtarmak için çok sinirliydim affet ayaklarına bile yatarlar.

    Burçların Özür Dileme Şekilleri | 9

    Akrep Burcu

    Özür dilemenin bir formalite olduğuna inanırlar. Akrepler karşınıza alıp konuşmak yerine kart ya da mail yoluyla özür dilemeyi tercih ederler.

    Yay Burcu

    Başkaları onlara yanlış bir şey yaptığı zaman da aynı tavrı korurlar. Özür dilemezler de özür beklemezler de!

    Oğlak Burcu

    Oğlak burcundan uzun uzadıya özür konuşması dinleyip minicik bir özür kelimesi duyarsanız şaşırmayın.

    Burçların Özür Dileme Şekilleri | 10

    Kova Burcu

    Kova burçları hata yaptıklarını bilir ve saniyesinde durumu kurtarmak için bir şeyler düşünürler. Özür dilemek için ılımlı burç grubundadırlar.

    Balık Burcu

    Balık burçları kolay kolay özür dilemezler. Sen öyle yaptığın için ben böyle yaptım deyip özür dilemekten koşarak uzaklaşırlar.

    Sizin burcunuzla özür dileme şekliniz uyuşuyor mu? Sizce özür dilemede en inatçı burç hangisi? :)

    Burçların Özür Dileme Şekilleri | 11