Stalklamak ne demek ? Stalklamak yada stalking günümüzde o kadar çok kullanılan bir kavram ki kabul edelim hepimiz yapıyoruz. Stalklamak nedir? stalklamanın püf noktaları nelerdir? sizde stalker olmak yani gizli takipçi olmak istiyorsanız yazımızın devamını okuyun. Ve karşınızda stalklamak nasıl yapılır?
Stalklamak sosyal medya hesaplarını (instagram, facebook, twitter gibi) gizlice takip edilmesi olarak tanımlanır. Özellikle gençler arasında oldukça yaygın olan bir durumdur. Stalkta bazen eski sevgili, bazen takip edilmeyen aile üyeleri bazen uzaktan beğendiğiniz birinin gizli takip edilmesidir.
Stalklamanın Püf Noktaları
Eğer instagramdan stalk yapacaksanız masa üstünden bakabilirsiniz. Böylece yanlışlıkla beğenme gibi bi durumla karşılaşmazsınız.
İnstagramdan yanlışlıkla çok eski bir fotoğrafı beğendiniz durumu kurtarmak için anında o fofotğraftan takibi çekin ve en yeni fotoğrafı beğenin.
İnstagrama yeni gelen özellikle takip etmediğimiz kişinin profiline girilince takip et butonu değişti. Dikkatli olun bu ekran çok hassas yanlışlıkla takip et butonuna basabilirsiniz.
İnstagramda takip etmediğiniz kişilerin profiline girince bildirim gitmesi bir durum söz konusu değil ancak hikayeleri izlemeyin çünkü kimin izlediği görülebiliyor. Unutmayın.
İnstagramda birini çok fazla stalkladıysanız o kişi fotoğraf etiketlerinde üst sıralarda karşınıza çıkabilir. Dikkatli olun.
Gün içerisine sürekli birilerini stalklıyorsanız arada beğendiğiniz gönderilere girerek gözünüzden kaçan birşey var mı diye bakın.
Telefonda birinin profilini incelerken ayrıntılı bakmak istiyorsanız yada başka birine profili gösterecekseniz kazalara karşı mutlaka ekran görüntüsü alın öyle bakın.
Linkedin hesabını stalklayacaksanız çok daha dikkatli olmalısınız. Kendi hesabınız açıkken profili incelerseniz, profilin incelendiğine dair bildirim gidecektir.
Unutmamanız gereken en önemli nokta ise şu olmalıdır. Stalk alışkanlık yapar ve hayatınızın içine olmayan insanları zamanınızı ayırıp bu kadar ayrıntılı incelemenize gerek yoktur.
Kayınvalidenizle bir türlü anlaşamıyorsanız bir yerlerde yanlış yapıyor olabilirsiniz. İşte kayınvalidenize kendinizi sevdirmenin yolları..
Gelin kaynana deyince azılı iki düşman geliyor aklınıza değil mi? Birbirlerini sevmese de biri oğlu diğeri kocası için seviyormuş gibi görünürler :)
Tabi kayınvalide -gelin ilişkileri hep böyle gitmeyebilir. Birbirinizi gerçek anlamda sevebilir ve aranızdaki buzları eritebilirsiniz. Nasıl mı? İşte açıklıyoruz..
Kayınvalideye Kendinizi Sevdirmenin Yolları
Doğal Görünün: Kayınvalidenizin sizi sevmesini istiyorsanız yapmacıklıktan öte kendiniz olun.
Ona torun verin: Kayınvalideleri en çok sevindiren ve sizle uğraşmasının önüne geçen yöntemlerden biri de çocuk yapmanız.
Yemek yapın: Ne kadar güzel yemekler yapabilir, becerikli olursanız kayınvalideniz tarafından o kadar çok sevilirsiniz.
Yalan söylemeyin: Siz siz olun beyaz da olsa kaynananıza karşı yalan söylemeyin. Doğrusunu öğrenince gözünden düşebilirsiniz.
Tanıştırdığı kişilere karşı kibar olun: Sizi çevresindeki dostlarıyla tanıştırdığına pişman etmeyin, kibar davranın.
Yumuşak olun: Kayınvalideler hiçbir zaman hırçın bir gelini sevmez. Hele bir de kendisi de hırçınsa elinden çekeceğiniz var.
Bakımlı olun: Kayınvalideler karşısında bakımlı ve güzel görünen gelin görmek ister hanımlar bilginize.
Birlikte alışverişe çıkın: Gelin-kaynana birlikte gezmek hiç te fena olmaz değil mi? J Emin olun kayınvalideler böyle şeylere bayılır.
Oğlunu sevin ve çekiştirmeyin: Kayınvalidenizin sizi sevmesini istiyorsanız oğlunu çok sevmeniz şart! İkinci olarak ise eşinizi annesine şikayet etmeyin deriz.
İlişkiniz bitti ayrıldınız. Özellikle olaylı bir ayrılık yaşadıysanız durum travmadır. Ayrılık tarvması nedir? Ayrılık travmasını atlatmanın yolları nelerdir. Eski sevgiliyi unutma konusunu nasıl hallediceksiniz. Aşk acısı için ne yapmalısınız. Ayrılık travması nasıl atlatılır bu yazıda.
Biten ilişkinin ardından neler yapılmalı bu süreç en az kayıpla nasıl atlatır? Yaşam Aile Eğitim ve Danışmanlık Merkezi Kurucusu, EMDR Terapisti Feyza İmren sizin için anlatmış.
Ayrılık travması nedir? Ayrılık travmasını atlatmanın yolları
Ayrılmak, terk edilmek, bir ilişkiyi sonlandırmak pek çok kişinin yaşadığı bir süreçtir. İlişkinin sonlanması yapılan yaşama dair planların bir kenara bırakılarak yeni planların oluşturulmasını içeren bir dönemin başlangıcıdır. Sosyal yaşamdan, bazen iş ve ev yaşamına kadar değişimlerin başlayacağı bu dönemde hayal kırıklığı, hüzün, acı, incinme, reddedilme, kandırılma, yalnızlık duyguları yoğun yaşanabilir. Yeni döneme uyum sürecinde yaşanan olumsuz duyguların yarattığı stresle baş etme becerilerinde de zorlanmalar olabilir. Ayrılık veya boşanma sonrası yaşanan sadece yaşam değişikliği değil hayallerin değişmesi ile bu duyguların paylaşıldığı kişi ile paylaşımların bitmesi ve o kişinin kaybı anlamına gelir. Geleceğe yönelik kaygılar, yalnızlık endişesi, duygusal ilişkilere dair ümitsizlik, güven kaybı biten ilişkinin ardından yaşanan olumsuz durumlardır. İlişki devam ederken yaşanan bağlanma modeli çocukluk dönemi bağlanma modeli ile ilintilidir. Bağlanma, çocuk ile yetişkin bir bireyin (çoğu zaman anne) arasındaki olumlu bağı ifade ederken iki taraflı bir ilişkidir ve her iki tarafın da birbirinin ihtiyaçlarını karşılaması ile gelişir. Çocukluk döneminde kurulan bağlanma ilişkisi kişinin yetişkinlikte diğer insanlarla kuracağı ilişkinin niteliği ve diğer insanlarda beklentilerini belirler. Bebeklik döneminde duygusal, fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarımızın karşılanmasında eksiklik olması sağlıklı bağlanma ilişkisini geliştirmemizi zorlaştırır. Anneye veya bakımı üstlenen kişiye karşı geliştirdiğimiz bağlanma şekli, ileride arkadaşlarımıza ve özellikle de romantik ilişki yaşadığımız kişiye olan bağlanma stilimize oldukça benzer.
Ayrılık travması nedir?
Ayrılık travmasını atlatmanın yolları
Ayrılık sürecinin travmatik duruma gelmesinde ilişkinin süresi, nasıl sonlandığı, ilişkiye yüklenen atıflar, yapılan yatırımlar, ilişkiden beklentiler, aldatılma, ayrılık ve nedenlerinin konuşulmaması etkili olabilir. İlişkinin bitiminden sonra yaşanan süreç de tıpkı kaybettiğimiz diğer kişiler veya ölüm ardından yaşanan süreç gibi yas sürecidir. Çocukluk ve ergenlik döneminde yaşanan travmatik ayrılıklar, terk edilmeler, reddedilme nedeni ile oluşan aşırı bağduyarlılıklar ayrılığın travmatik yaşanmasına neden olabilir.
AYRILIK SONRASI YAŞANACAK SÜRECE DİKKAT
ŞOK AŞAMASI
Ne olduğunu anlayamadığınız dönem. Olay aniden olmuş ve ilişki bitmiştir. Ne hissettiğinizi anlamlandırma ve adlandırma zordur.
İNKAR AŞAMASI
İlk şok atlatıldıktan sonra sonuçlar artık ortadadır. Artık birlikte olmadığınız o kişiyi kaybettiğinizin farkındasınızdır ama her an arayacak veya gelecek gibi hissedersiniz. Olay halen çok tazedir. Bu döneme “bu benim başıma gelmez” dönemi de diyebiliriz. Aslında ilişki sürecinde yolunda gitmeyen durumlar görmezden gelinmiş, nedenleri üzerinde düşünülüp konuşulmamıştır, kaçınılmıştır. İnkar ilişki içinde de vardır.
ÖFKE AŞAMASI
Bu aşamada biraz da olsa günlük hayat düzene girmiştir ancak öfke ön plandadır. Neden benim başıma geldi bu durum dönemi diyebiliriz. Artık ayrılınan kişi geri gelmeyecektir ve bunu kabullenmekte zorlanılır. Olayı etraflıca sorgulamaya başlarsınız. Nedenlerini anlamaya, analiz etmeye çalışırsınız ve öfke duyguları yoğundur. Hayal kırıklığı, acı ve üzüntü duyguları ile yılgınlık yaşamak yerine öfke duygusu bilinçaltında daha güçlü kılan bir duygu gibi görünebilir. Güçlüyüm, ayaktayım, ağlamıyorum gibi söylemlerle asıl duyguları yaşamak yerine öfke ön plana çıkar.
Ayrılık travması
DEPRSEYON AŞAMASI
Öfkede takılı kalmak tüm enerjiyi tüketmeye başlar. Derin duygularla yaşanan kayıp sadece sevilen kişi değil aynı zamanda kaybedilen hayaller, beklentilerdir. Uzun süre öfke döneminde kalındığında sürekli huzursuz ve gerginlik duyguları ile sağlık, ilişkiler olumsuz etkilenir. Gelecek için umutsuzluk başlar, insanlara karşı güvensizlik hissedilebilir.
KABULLENMEK
Öfkeyi ifade edebilmişseniz, hüznü ve acıyı yaşayabilmişseniz kabullenme aşamasına gelmişsiniz demektir. Bu aşamada artık ayrılığın hayatın gerçeği olduğu hissedilmeye başlanır. Olmuş olmamasını yine dileyebilirsiniz. İçinizde öfke ve acı olabilir ancak eskisi kadar bu konulara enerji harcamazsınız. Kabullenme aşaması yaşanılan ayrılığa boş vermek anlamına gelmez. Olay aklınıza geldiğinde hüzün yaşarsınız, hatta zaman zaman ağlayabilirsiniz, ancak inkar, depresyon aşamasındaki kadar yoğun değildir ayrıldığınız kişiye veda edebilirsiniz.
Ayrılık travması nasıl atlatılır?
Bu aşamalardan birinde takılmak sıklıkla görülen bir problemdir. En çok inkar, öfke ve depresyon aşamasında takılma olur. Bu aşamalarda takılmanın nedenlerine bakıldığında geçmiş olaylar üzerinde uzun süre düşünme alışkanlığının varlığı görülür. Olayı hazmedemediğiniz için kendi içinizde hesaplaşmanızı, sindirmeye çalışmanızın süresinin uzaması öfke döneminde takılmaya neden olabilir. Kişiselleştirme, olumluyu geçersiz kılma gibi otomatik düşünceler gerçekçi düşüncelere ulaşmayı ve kabullenme aşamasına geçmeyi zorlaştırır. Fiziksel yaralanmalar gibi ayrılıklarda duygusal yaralarımızdır. Bedenimizde oluşan bir yaranın iyileşmesi için nasıl bir sürece ihtiyacınız varsa duygusal yaralar içinde aynıdır. Gerekli pansumanları yapmak yerine yarayı kurcalamak nasıl iyileşme sürecini geciktirirse otomatik düşünceler ve işlevsel olmayan alışkanlıklar da duygusal yaralarımızın kanamasına neden olur. Düşünmemeye çalıştıkça kendinizi daha fazla düşünür halde buluyorsanız alışkanlıklarınızı ve düşünce biçiminizi gözden geçirmeniz faydalı olacaktır. Bu dönemde karşılaşılan zorluklardan biri de bir aşamayı tamamlamadan diğerine geçmeye çalışmaktır. Mantıkla bazen öfke aşamasını yaşamadan kabullenme aşamasına geçmeye çalışan kişiler olabildiği gibi depresyona geçmeden kabullenme aşamasına geçmeye çalışan kişilerle de karşılaşabiliriz. Depresyon aşamasının getireceği yoğun üzüntüyü, acıyı yaşamaktan kaçınarak kişi ağlamaktan da kaçınır, ağlamayı güçsüzlük olarak adlandırabilir. Yaşanılan ayrılıkta haksızlığa uğradığını düşünmek, aranızdaki ilişkide içinize sinmeyen noktaların kaldığını düşünmek, felaketleştirme, -meli, -malı tarzı düşünme modelinin ön planda olması ve yaşananlardan kendinizi suçlamanız, şok ve korku duyguları ile pasifleşerek kendinize öfke hissetmeniz, öfke duygusunun size güç verdiğini düşünerek öfkeyi bırakmak istememek bu süreci olumsuz etkiler.
Ayrılık travması
NELER YAPABİLİRİZ?
Ayrılığın bir kayıp, kayıpların yas süreci olduğunu ve sizin de bu süreci yaşamaya hakkınız olduğunu unutmamak önemlidir. Normal yas sürecini yaşamayan kişilerde depresyon, panik atak, kaygı bozuklukları, maddenin kötüye kullanımı gibi olumsuz durumlar görülebilir. Bu süreçte olumsuzluklar arka planda kalıp sürekli yaşanan güzel anılar hatırlanır, ilişki ve ilişki yaşanılan kişi adeta mükemmel yönleri ile idealleşir. O kişi ile yaşanan duygular ve anlara mı özlem yoksa kişiye mi; bunun ayrımını iyi yapmak bilişsel hatalara düşmemizi önler. Ayrılığın getirdiği aşamaları, duyguları yaşamak, ifade etmek doğal bir ihtiyaç ve gerekliliktir. Ayrılık sonrası yaşanan duygusal problemleri kalmamış kişilerin bu sürecin tüm aşamalarından sırayla geçmiş oldukları gözlenir. Acı ile yüzleşerek duyguları ifade etmenin ve çevre ile iletişime geçmenin sürece yardımcı olduğu gözlenmiştir. Sizi yargılamadan dinleyebileceğinizi düşündüğünüz arkadaşınıza yaşadığınız olayları, duygularınızı ve olayla ilgili düşüncelerinizi anlatmakullanız bu süreçte ilerlemenizi, tıkanıklıkların açılmasını kolay hale getirir. Çevrenizde böyle biri yoksa uzmandan destek alabilirsiniz. Ayrılık acısını azaltmak amacı ile hemen yeni ilişkilere başlamak yas sürecinin normal yaşanmasını engellediği için daha olumsuz durumların yaşanmasına neden olur. Sağlıklı ilişkinin başlaması için doğal yas sürecinin tamamlanması önemlidir. EMDR, diğer birçok psikolojik sorunda olduğu gibi psikoterapide ayrılık sorunlarının son derece etkili ve hızlı biçimde çözülmesini sağlayan bir yöntemdir.
Sexting kelimesini türkçeye çevirdiğimizde cinsel içerikli mesajlaşma anlamına gelir. Özellikle son dönemde oldukça popüler olan sexting nedir? Nasıl yapılır?
Sexting Nedir? Sexting tüyoları
Teknolojinin hayatımızın en mahrem alanlarına bile girdiği son dönemde yurtdışında başlayıp ülkemize kadar gelen akımlardan biri de sexting. Aslında günümüzde bir çok insan tarafından kullanılıyor size bu konuda birkaç fikir veriyoruz. Seksting (düşündürücü fotoğraflar, videolar ve mesajlar gönderme) birçok çiftin yapmak istediği bir şeydir o an yanınzda olmayan sevgilinizle yakın bir iletişim sağlamanıza yardımcı olabilir.
Gönderilen içeriklerde mutlaka gizemi koruyun. Herşeyi görmesine izin vermeyin. Sextingde asıl amaç sevgilinizle aranızda heyacan yaratmaktır.
Özellikle ilişkinizdeki heyecanı korumak için mesaj yada fotoğraf atmayı istiyorsanız günün ilginç saatlerini tercih edebilirsiniz.
Farklı sebeblerden dolayı taraflardan biri şehir dışındaysa bu mesajlar ilişkinizin daha canlı olmasını sağlayabilir.
Foğroğraf yada videoların kalıcılığından şüphe ediyorsanız snapchat kullanabilirsiniz. Buradan gönderdiğinizde hızlı bir şekilde silinecektir.
İçerikleriniz özgün olabilir yada internetten bunla alakalı araştırmalar yapabilirsiniz.
Sexting özgür bir mesajlaşma biçimi olduğu için dilediğiniz herşeyi yapabiliriniz. Ancak size bir uyarımız var bu tarz gönderilerde dikkatli olun yanlışlıkla başka birine gönderebilirsiniz bu da hiç hoş bir durum olmayacaktır.
Çok seviyorsunuz, deli gibi aşıksınız ama gerçekten evlenilecek bir erkek mi diye düşünmeden edemiyorsanız evlenilmeyecek erkekleri ortaya çıkaran 5 davranış yazımıza bir göz atın hanımlar!
Yazımızda yer alan davranışları okumadan önce hayatınızın erkeğinizi bulduğunuzu düşünebilirsiniz. Ne yazık ki gerçek şu ki birazdan okuyacağınız kriterler evlenilecek erkeklerin yanından bile geçmiyor. Eğer ömür boyu güzel bir evlilik hayatınız olsun istiyorsanız siz siz olun bu tip davranışlar gösteren erkeklerden uza durun. Öyleyse evlenilmeyecek erkeği ortaya çıkaran davranışlara bir bakalım..
Evlenilmeyecek Erkekleri Ortaya Çıkaran 5 Davranış
1.Yaşadığınız her türlü şeyi farklı yansıtıyorsa
İlişkinizde sık sık “ben ne diyorum sen ne anlatıyorsun” durumlarını yaşıyorsanız bu ilişki yürümez. Her zaman iletişim sorunu yaşarsınız. Evlenilmeyecek bir erkek özelliği arıyorsanız işte bu. Böyle bir erkek hayatınız boyunca sizi her zaman yorar bizden söylemesi. Sürekli olayları manipüle ediyorsa bir son verme zamanı gelmiş sayılır.
2.Bağımlılıkları varsa
Hayatınızdaki kişinin bağımlı olduğu şeyler varsa aman uzak surun. Evlenilmeyecek erkeği ortaya çıkaran en tehlikeli davranışlardan biri diyebiliriz. Alkol, uyuşturucu gibi ciddi anlamda kötü alışkanlıkları olan kişiler sizi hayatınız boyunca mutsuz eder. Bir de siz bunlara karşıysanız yol yakınken vazgeçin deriz!
3.Sizi arkadaşlarıyla tanıştırmaktan kaçınıyorsa
Eğer bir erkek sizi herkesten saklıyor ve bir türlü kimseyle tanıştırmıyorsa bu ideal erkek olmadığını gösterir. Sizi gizli yaşadığına göre sizle ciddi bir şeyler düşünmüyor ya da sizi çok fazla önemsemiyor olabilir. Bu konuda ona bunun nedenini sormalısınız, mantıklı bir cevabı yoksa evlilik planları yapmamanızda fayda var.
4.Sizi aldatmaya çalışmışsa ya da aldatmışsa
Hiç evlenilmeyecek bir erkek varsa oda bu yönde eğilimleri olan erkek tipleri. Bu konuda çok fazla düşünmenize gerek yok hanımlar. Eğer hayatınızdaki erkek sizi daha evlenmeden önce bu tür şeylerle kafanızı bulandırdıysa evlendiğinizde emin olun bunu daha rahat yapar.
5.Şiddet uygulamaya meyilliyse
Hayatınızdaki erkeği gözlemleyin. İlla size fiziksel olarak şiddet uygulaması gerekmiyor. Şiddete meyilli biriyse çabuk sinirlenip kendini kaybediyorsa ve de siz ruhsal olarak o duyguyu hissediyorsanız kesinlikle uzak durmanız gerekiyor.
Kimse boşanmak için evlenmez. Özellikle de 30’lu yaşlardan önce boşanmak pek çok çiftin kabusudur. Ancak 20’li yaşlarındaki bu kadınlar hayatta verdikleri en doğru kararın boşanmak olduğunu söylüyor.
REYHAN GÜNEŞ
FOTOĞRAFLAR: CHRIS CLINTON
Hikayeyi biliyorsunuz. Kadınla erkek tanışır, eğlenceli flört döneminden sonra ilişki yavaş yavaş ciddiye biner. Aileler tanıştırılır, yüzükler takılır, birkaç yıl içinde mutlu çiftimiz evlenir. Ancak TÜİK’in (Türkiye İstatiktik Kurumu) verilerine göre, günümüzde çiftler masallardaki gibi sonsuza dek mutlu yaşamıyor. Öyle ki, son 10 yılda boşanan çiftlerin sayısı 1 milyondan fazla. Genç nüfusun boşanma pastasındaki payıysa azımsanmayacak seviyede. 30. doğum gününden önce boşanma evraklarını imzalayan kadınlar eski eşleriyle ilişkilerini, boşanmalarını ve gelecek ilişkilerden beklentilerini anlatıyor.
Bugün 30 yaşında olan Ecem, sekiz yıllık erkek arkadaşıyla evlendiğinde 25 yaşındaymış. “O dönemde yapılabilecek en mantıklı şey evlenmek gibi görünüyordu” diyor. Ancak Ecem, ‘Evet’ dedikten kısa süre sonra evliliğin hayal ettiği gibi olmadığını görmüş. “Balayından sonra bir şeylerin değiştiğini hissettim. Büyüyüp gelişiyorduk ama bu değişim birbirimizden tamamen farklı yöndeydi.” Ecem ilk evlilik yıldönümlerinde ne kadar mutsuz olduğunu fark etmiş ve hayatta tekrar mutluluğu yakalamak istiyorsa boşanması gerektiğini anlamış. “Ayrılma kararı tamamen benim fikrimdi. Çünkü eski eşim ona söyleyene dek ne kadar mutsuz olduğumu ve boşanmak istediğimi anlayamadı. Neler hissettiğimi ona ilk anlattığımda şoke oldu. Diğer taraftaysa ben, karışık duygular içindeydim. Düşüncelerimi ve duygularımı öncelik haline getirip bu cesur kararı alabildiğim için kendimle gurur duyuyordum. Ama aynı zamanda onu üzdüğüm için suçluluk hissediyordum.” Ecem’in ailesi haberi ilk duyduğunda perişan olmuş: “Annem ve babam eski eşimi kendi oğulları gibi seviyordu. Bu süreçte ikimiz için endişelendiler. Ailem 30 yıldan uzun süredir mutlu-mesut yaşıyordu. Neden boşanmak istediğimi bir türlü anlayamadılar. Kötü bir süreçten geçtiğimizi ancak günün sonunda bunu atlatacağımızı düşünüyorlardı. Onları karşıma alıp evliliğimde neden mutsuz olduğumu tek tek anlatmak durumunda kaldım ve boşanmanın hem ruhsal hem de fiziksel sağlığım için en iyi seçenek olduğunu söyledim. Beni anladılar ve çıktığım bu zorlu süreçte her anımda yanımda oldular” diyor.
Ecem’in ailesi eski eşini de boşanma sürecinde düzenli olarak arayıp sormuş. “Onu halen seviyor ve önemsiyor olmaları beni rahatlatıyordu. Çünkü ondan hiçbir zaman nefret etmedim. Halen etmiyorum. Sadece evliliğimiz yürümedi.” Boşanmak Ecem’in sonunda huzura kavuşmasını sağlasa da eşinin bekarlığa adapte olması biraz daha uzun sürmüş. Şimdi geriye dönüp baktığında o günleri hafif bir buruklukla hatırlayan Ecem, “Artık karı-kocadan ziyade arkadaş olarak daha iyi bir ikili olduğumuzun ikimiz de farkındayız” diyor.
Defne (33), eski eşiyle 27 yaşında evlenmiş. “Yedi yıldır birlikteydik ve ben evlenmek için sabırsızlanıyordum” diyor. Evliliklerinin dördüncü ayında Defne’nin hayalleri yıkılmaya başlamış. Başarısız bir hamilelik geçirmiş ve bebeğini kaybettikten sonra eşinin kendisini aldattığını öğrenmiş. Tüm bunlara rağmen boşanmak onun için seçenekler arasında bile değilmiş. Defne de, eski eşi de muhafazakar ailelerden geldiği için boşanmak onlar için tabuymuş. “Hem ailelerimiz hem de çevremizdeki insanlar bizi en gözde çift olarak görüyordu. Evliliğimizi kurtarmak adına çift terapisine gitmeye başladık. Eşimin gözü halen dışarıdaydı ve bu durum bana kendimi yetersiz hissettiriyordu. Bir süre sonra onun değişmeyeceğini fark ettim. 28. doğum günüm yaklaşırken kendime verebileceğim en güzel hediyenin boşanmak olduğunu biliyordum.” 30 yaşını geçmiş olmasına rağmen Defne halen zaman zaman boşanmış olmaktan rahatsız oluyor. “Yedi yıldır birlikte olduğum erkekle evlendim. Ama evliliğimizin birinci yılını bile kutlayamadan ayrıldık. Açıkçası bu benim de, ailemin de boşanmanın her zaman kötü bir şey olmadığını anlamamıza yardımcı oldu. Bu süreçte ortak arkadaşlarımızın bir kısmı benimle görüşmeyi bıraktı. Başlarda üzülüyordum. Artık hayatta kimlere güvenebileceğimi daha iyi biliyorum.”
Evlilik 31 yaşındaki Esra için, aile ve çevre baskısı dolayısıyla kaçınılmaz bir sonmuş. “Kapalı bir çevrede büyüdüm. Eski eşimle yaklaşık iki yıldır görüşüyorduk. Ailem bu durumun bir an önce sona ermesi için sık sık ne zaman evleneceğimizi soruyordu. 24 yaşında evlendim. Düğünden kısa süre sonra eşimle birbirimize göre olmadığımızı fark ettim. Farklı ekonomik seviyelere sahip ailelerden geliyorduk. Evlilikle birlikte omuzlarımıza binen ekonomik sorumluluk bizi karşı karşıya getiriyordu. Faturalarıödemekten gocunmuyordum ama tüm para işlerinin bana bırakılması ve onun bütçemize çok az katkıda bulunması beni her anlamda geriyordu.” Esra’nın eşiyle birbirlerine göre olmadıklarını anladığı bir diğer an ise birlikte vakit geçirme anlayışları olmuş. “Ben hafta sonları dışarı çıkıp eğlenmek isterken eşim ailesinin evine gidip onlarla vakit geçirmemizi istiyordu. Bir sabah uyandım ve aynada bana bakan kişiyi artık tanıyamadığımı fark ettim. Dönüştüğüm kadından nefret ediyordum. Eşime aşık değildim ve bu mutsuzluğun tek çıkış yolunun boşanmak olduğunu biliyordum.” Ancak Esra kısa süre sonra hamile olduğunu öğrenmiş. “Bebeğim için bu evliliğe bir şans daha vermem gerektiğini hissediyordum. Ama hamileliğim sürecinde de kızımız doğduğunda da ilişkimiz düzelmedi. Bu şekilde yaşamaktan bıkmıştım ve kızımın hatırına da olsa bu mutsuz evliliği sürdüremeyeceğimi anladım. Her şeyden önce böyle bir ailede onu güçlü, bağımsız ve kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir birey olarak yetiştiremezdim. Hele ki karşısında benim gibi kötü bir örnek varken…” Esra sonunda ailesinin evine geri dönme cesaretini gösterebilmiş. “Neyse ki ailem bu konuda bana saygı duydu ve kapılarının bana her zaman açık olduğunu söyledi. Yaşadıklarım onlara bir şekilde toplumdaki evlilik baskısının ne kadar saçma olduğunu gösterdi. Boşanma sürecinde bana hep destek oldular. Hem kendim hem de kızım için ipleri elime almamdan gurur duydular.”
Boşanmak hayatta bir daha aşkı bulamayacağınız anlamına gelmiyor. Öyle ki Ecem, boşandıktan yalnızca birkaç gün sonra hayatının aşkıyla tanıştanışmış. “Yakın zamanda evlenmeyi düşünmüyoruz. Evliliğe karşı değilim ama evlenmek için can attığımı da söyleyemeyeceğim. İki insan birbirine aşık olduğu sürece hayatları boyunca mutlu yaşayabilir.” Defne boşandıktan bir yıl sonra tekrar evlenmiş. “Asla evlenmem diye düşünüyordum. Erkeklere güvenemeyeceğimi düşünüyordum. Sonra Muratla tanıştım. Eski eşime hiç benzemiyordu. Benim gibi o da ilişkide iletişimin öneminin farkındaydı. Bana her gün ne kadar güvenilir biri olduğunu yeniden gösteriyor.” Defne ve Murat’ın şimdi 10 aylık bebekleri var ve evliliklerinin ikinci yılını kutlayacaklar. Esra ise flörtün eğlenceli sularına kendini yeniden atmış durumda. “Boşanmadan sonra ailemin ilişkilere bakış açısı değişti. Artık daha açık fikirliler. Bir an önce evlenmem için baskı yapmıyorlar. Şimdi hayattaki tek önceliğim kızım. İki güçlü ve bağımsız kadın olarak kendi mükemmel hayatımızı yarattık ve onu yaşıyoruz. Elbette anlaşabileceğim birini bulursam evlenip yeniden çocuk sahibi olmak istiyorum. Ama hayatımı o kişiyi arayarak geçirmiyorum. Açıkçası böyle biri hiç karşıma çıkmasa da üzülmem.”
20’Lİ YAŞLARDA BOŞANMAYLA BAŞ ETMEK
Boşanma Avukatı Nadia Thonnard’ın ayrılık sürecindeki önerilerine kulak verin.
HİSSETTİKLERİNİZDEN KORKMAYIN. “Yasal süreci bir kenara bırakırsak boşanmak duygusal anlamda da zor bir dönem. Duygularınızı anlamak ve onlarla baş etmek, yapmanız gereken ilk ve en önemli şey. Boşanma danışmanı veya bir psikolog bu dönemi daha rahat atlatmanıza yardımcı olabilir.”
KENDİNİZİ TANIYIN. “Gerçekte kim olduğunuzu, sizi nelerin mutlu ettiğini, tutkularınızı ve hayatta ne istediğinizi bilmek geleceğe dönük seçimlerinizde daha doğru kararlar vermenizi sağlar ve aynı hataları tekrar tekrar yapmanızı engeller.”
KARARLARINIZDA ÖZGÜR OLDUĞUNUZU UNUTMAYIN. “Fikrinizi değiştirme veya zamanla farklı kararlar verme hakkınız olduğunu bilmeniz oldukça önemli. Yaptığınız seçimlerin ve aldığınız kararların hayat kalitenizi belirlediğini göz önünde bulundurun ve isteklerinizi gerçekleştirmekten korkmayın.”
SEÇİMLERİNİZDEN UTANMAYIN. “Boşanmak utanılacak bir şey değil. Birlikte olduğunuz erkekten ayrılmak başarısız olduğunuz anlamına gelmiyor. Boşanmak yalnızca hayatta başka yöne gittğinizi gösteriyor.”
BOŞANMANIN SİZİ TANIMLAMASINA İZİN VERMEYİN. “Boşanma süreci yalnızca içinde bulunduğunuz dönemi ifade eder. Bu sizin kimliğiniz değildir.”
İlişki sürdürmek bazen çok yıpratıcı bir hal alabilir. Biz kadınlar ilgisizliğe veya göz ardı edilmeye dayanamadığımız için aşırı tepkiler verebiliyoruz. Ancak aşırıya kaçtığımız durumlarda yok değil! İşte kadınların ilişkilerde en çok yaptıkları hatalar…
Güvensiz hissetmek
Çoğu kadın, ilişkilerinde kendilerini güvensiz hissederler. Karşılarındakini kaybetme korkusu ile hareket edip, huzursuzluk çıkartırlar. Bu tarz güvensizlikler, ilişkinizi kötü etkilediği gibi size de iyi gelmeyecektir. İlişkide en önemli iki şeyin güven ve saygı olduğunu unutmayın. Eğer karşınızdakine güvenemiyorsanız, ilişkinizin gidişatı iyi yönde değildir.
Sürekli şikayet etmek
Küçük sorunlar hakkında saatlerce konuşabilirsiniz. Kötü ve negatif bir şekilde konuşmanız karşınızdaki insanı olumsuz etkiler ve sizden uzaklaştırır. Erkekler, sürekli şikayet eden kadınlardan hoşlanmazlar. Hiçbir şeyden mutlu olmayan kadın, erkeklerin hoşlanmadığı tipte kadınlardır.
Beklentilerin büyük olması
İlişkiniz hakkında aşırı beklentilerinizin olması sorunlara neden olabilir. Çoğu kadın, partnerlerinden çok büyük beklentiler bekler. Beklentiler gerçekleşmeyince, ilişki hakkında şüphelere düşerler ve bu da karşı tarafı olumsuz etkiler. Beklentilerinizi normal boyutlarda tutun böylelikle düş kırıklığına uğramazsınız ve ilişkinizi kötü etkilememiş olursunuz.
Fedakarlık yapmak
Her ilişkide iki tarafında fedakarlık yapması gerekir. Ancak bu dengeli bir şekilde olmalı eğer bir taraf daha fazla yapıyorsa ve kendinden ödün vermeye başlamışsa bu ilişkinizi kötü etkileyecektir. Kadınlar ilişkileri için fazlası ile ödün verirler ancak bir yerden sonra kendilerine zarar vermeye başlarlar ve ilişkilerini kopacak noktaya getirirler. Fedakarlık yapın ancak kendinizi değiştirmeye ulaşmak büyük bir hata olacaktır.
Görünüşe aşırı önem vermek
Kadınlar, erkeklerin fiziksel görüntüden başka bir şeye önem vermediklerini düşünebilirler. Ancak bu tamamen doğru değil. Erkekler, güzel kadınlardan etkilenebilirler ancak karakterleri de onlar için önemlidir. Sürekli dış görünüşü ile ortaya çıkan kadınlar bir yerden sonra sıkıcı gelmeye başlar, zeki olmasını isterler.
“Kadınlar kötü davranışlara maruz kaldıkları halde neden ilişkilerini devam ettirirler?” sorusunun cevabını aramaya çıkan Amerikalı ve Türk bilim insanları ilginç bir sonuçla karşılaştı. Araştırmalar gösteriyor ki, kadınların yarıya yakını “her erkek karısını sever de döver de” görüşünde!
Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, “Kocam değil mi? Döver de, sever de” söylemini doğrulayan araştırmaların detayları hakkında şu bilgileri verdi:
Kocam kötü davranıyor ama güvenilir biri!
“İlk önce New York’taki Adelphi Üniversitesi’nde yapılan ‘Kadınların Kendi Anlatımlarına Göre İstismarcı Erkeklerin Profilini Çıkarma: Şehirli ve Az Gelir Grubundan Kadınlardan Elde Edilen Veriler’ araştırmasına gözatalım. ABD Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü tarafından fonlanan bir projeyle ilgili verileri kullanan araştırmacılar şehirde yaşayan ve düşük gelir seviyesinden 611 Amerikan kadınının ilişki tecrübelerini değerlendirdiler.
Ankete katılan kadınların yüzde 42.8’i bir önceki yıl erkek partnerleri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldıklarını belirttiler.
Bununla birlikte kayda değer sayıda kadın kendilerine kötü davranan partnerlerinin hala bazı olumlu özellikler taşıdıklarını söylediler: Kadınların yarıdan fazlası (yüzde 54’ü) partnerlerinin çok güvenilir olduğunu söylerken her 5 kadından 1’i (yüzde 21) partnerlerinin önemli bazı olumlu özelliklere (mesela sevgi dolu, merhametli olmak gibi) sahip olduklarını belirttiler.
Anket verilerinden yola çıkan araştırmacılar, partnerlerine kötü davranan erkekleri 3 gruba ayırdılar. “Güvenilir ama kötü davranan” erkekler (yüzde 44) partnerlerini kontrol etme ve şiddet içeren davranışlar sergileme konusunda en düşük seviyede kalırken, güvenilirlik ve olumlu özellikler sergileme konusunda en yüksek seviyedeydiler.
“Pozitif ve kontrolcü” erkekler (yüzde 38) şiddet içeren davranışlar sergileme, güvenilirlik ve pozitif özelliklere sahip olma konusunda nispeten yüksek seviyedeydiler. Bununla birlikte, ilk gruptakilere göre 2. gruptaki erkekler daha kontrolcü ve genel olarak daha yüksek seviyede şiddet içeren davranışlar sergiliyorlardı.
“Tehlikeli şekilde kötü davranan” erkekler (yüzde 18) en yüksek seviyede şiddet içeren ve kontrolcü davranışlar sergiliyor, yasal problemlerle en fazla sıklıkta karşılaşıyor ve güvenilirlik ve pozitif özelliklere sahip olma konusundaysa en düşük performansı sergiliyorlardı.”
Kadınlar fakir ve erkeğine mecbur
Psikolog Mehmet Başkak, neden böyle bir sonuç çıktığı hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Ankete katılan 611 kadının çoğu Afroramerikan’dı. Bu kadınların ortalama yaşları 35’ti ve kadınlardan neredeyse yarısının 18 yaşından küçük çocukları vardı ve kadınların yüzde 47’si lise eğitimini tamamlamıştı.
Kadınların neredeyse dörtte üçü fakir sayılabilecek, aylık kişi başına düşen gelir seviyesi 300 doların altında olan kişilerden oluşuyordu. Bu kadınların yüzde 45’i HIV virüsü taşımaktaydı.
Ankete katılan kadınların neredeyse yarısı (yüzde 45’i), erkek partnerlerinin ciddi yasal problemler yaşadıklarını, şiddet içeren bir suç işlemekten dolayı tutuklandıklarını ve hapse girdiklerini söylediler. Kadınların yüzde 9’uysa partnerlerinin problemli içiciler olduğunu, damardan alınan ve sokakta satılan uyuşturucuları kullandıklarını söylediler.
Bu tablo kadınların neden hala kötü giden ilişkilerini sürdürme konusunda ısrarcı olduklarını bize bir nebze olsun açıklıyor.”
Türkiye’de de aynı sonuç çıktı
Türkiye’de 2003 yılında yapılan bir araştırmada benzer sonuçlar çıkmıştı.
Ege Üniversitesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahsen Şirin ile Celal Bayar Üniversitesi Ebelik Bölümü’nden Nursen Bolsoy ve Ayten Taşpınar, Manisa’da iki ayrı sağlık ocağına kayıtlı 101 hamile kadınla bir çalışma yaptı. Araştırmaya göre, her 4 kadından biri (yüzde 24.8) hamilelik döneminde fiziksel şiddete uğruyor.
Araştırmanın daha ilginç bir sonucu ise kadınların önemli bir bölümünün şiddeti doğal görmeleriydi. Yüzde 39.6’sı “Her erkek karısını sever de döver de, bunlar normaldir” derken, yüzde 29.7’si “dayağın bazen gerekli olduğunu” savundu. Yüzde 12.9’lik bir bölümü de “şiddetin kocanın karısına sahip çıktığı anlamına geldiğini” söyledi. Araştırmada, yaklaşık 3 kadından biri ise “Kocamı dövebilsem, ben de döverdim” dedi.
Erkeklerin kadınların hangi özelliklerine hayran kaldığını merak ediyor musunuz? Erkekler nasıl kadınlardan hoşlanıyorlar? Nasıl bir kadınla evlenmek istiyorlar? Tüm bu soruların cevaplarını sizler için araştırdık…
Özgüven sahibi kadınlar
Özgüven duygusunun ukalalık boyutuna ulaşmaması halinde bu durum erkekler için çok önemli bir kıstas. Girdiği her ortamda özgürce fikrini söyleyebilen, kim ne der diye düşünmeyen kadınlardan erkekler çok fazla etkileniyorlar.
Pratik kadınlar
Yaşanan sorunlar karşısında pratik yöntemler üretebilen kadınlara erkekler hayranlıkla bakıyor. Özellikle son dönemlerde prenses rolü oynayan kadınlardan erkekler çok fazla sıkılmış durumda. Bu durumda erkekler prenses rolüne bürünen kadınları çok fazla dırdırcı ve mızmız buluyorlar.
Bakımlı kadınlar
Bakım denilince aklınıza sürekli makyaj yapan kadın modeli gelmesin. Artık çoğu erkek doğallıktan hoşlanıyor. Ancak doğallıktan kastımız bakımlı temiz ve özenli kadınlar…
Naif ruhlu ve hassas kadınlar
Hırcın tavırlar erkekleri en çok iten hareketlerden biri. Cinsellik söz konusu olduğunda bundan hoşlanan erkekler olabilir ancak insan ilişkilerinde naif bir tavır sergileyen kadınları çok etkileyici bulmaktalar. Ağır başlı ve her ortama sokabilecekleri kadınları yanlarından ayırmak bile istemiyorlar aklınızda bulunsun!
Çocuksu kadınlar
Erkeğin yaptığı sürprizler karşısında, kadının yüzünde beliren çocuksu gülümseme ve sevincini belli etmek için gösterdiği çocuksu tavırlar, erkekleri oldukça etkiliyor.
Evlenen çiftlerin sayısı 2016’da bir önceki yıla göre yüzde 1,4 azalarak 594 bin 493’e geriledi. Boşanan çiftlerin sayısı da bir önceki yıla göre yüzde 4,3 azalarak 126 bin 164 olarak gerçekleşti.
Evlenen çiftlerin sayısı 2016’da bir önceki yıla göre yüzde 1,4 azalarak 594 bin 493’e geriledi. Boşanan çiftlerin sayısı da bir önceki yıla göre yüzde 4,3 azalarak 126 bin 164 olarak gerçekleşti. En fazla yabancı gelin Suriyelilerden, en fazla yabancı damat Almanlardan seçildi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2016 yılı evlenme ve boşanma istatistiklerini yayımladı.
Buna göre, 2016’da evlenen çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1,4 azalarak 594 bin 493 oldu. Kaba evlenme hızı ise binde 7,5 olarak kayıtlara geçti. Boşanan çiftlerin sayısı da bir önceki yıla göre yüzde 4,3 azalarak 126 bin 164’e düştü. Kaba boşanma hızı da binde 1,59 olarak hesaplandı.
Ortalama ilk evlenme yaşı, geçen yıl erkekler için 27,1, kadınlar için 24 oldu. Erkek ile kadın arasındaki ortalama ilk evlenme yaş farkının ise 3,1 olduğu tespit edildi. Ortalama ilk evlenme yaş farkının en yüksek olduğu ilin 4,7 yaşla Kars olduğu görüldü. Kars’ı 4,3 yaşla Ağrı, 4,2 yaşla Bitlis, Ardahan ve Iğdır izledi. Ortalama ilk evlenme yaş farkının en düşük olduğu il 2,4 yaşla Karabük oldu. Karabük’ü 2,5 yaşla Şırnak ve Kastamonu izledi.
Yollar ilk 5 yılda ayrılıyor
İstatistiklere göre, 2016 yılındaki boşanmaların yüzde 39,1’i evliliğin ilk 5 yılı, yüzde 21’i ise evliliğin 6-10 yılı içinde gerçekleşti.
Yabancı gelinlerin sayısı 2016 yılında 22 bin 583 olurken, yabancı gelinler toplam gelinlerin yüzde 3,8’ini oluşturdu. Yabancı gelinler uyruklarına göre incelendiğinde, Suriyeli gelinler (6 bin 495 kişi) yüzde 28,8 ile birinci sırada yer aldı. Suriyeli gelinleri yüzde 11,7 ile Alman gelinler (2 bin 644 kişi) ve yüzde 9,6 ile Azerbaycanlı gelinler (2 bin 170 kişi) izledi.
Yabancı damatların sayısı geçen yıl 3 bin 777 olurken, toplam damatların yüzde 0,6’sını oluşturdu. Yabancı damatlardan Alman damatlar (bin 338 kişi) yüzde 35,4 ile birinci sırada yer aldı. Alman damatları yüzde 10 ile Suriyeli damatlar (377 kişi) ve yüzde 7,7 ile Avusturyalı damatlar (291 kişi) takip etti.