Kategori: İlişkiler

  • Aşk bağımlılık mıdır – 1 ?

    42-19070162Aşk bağımlılık mıdır – 1 ?

    Ağlayarak geldi yanıma… Saçını alelade toplamış, ne bulduysa giymişti. Yüzünde makyaj yoktu, uzun süre ağladığı şiş gözlerinden belliydi. Omuzları çökmüş biçimde karşıma oturdu. Yüzüme bakmadan konuşmaya başladı.

    Nefes alamıyorum… İnanamıyorum böyle olduğuna! Sevmiyor artık beni… Aramız çok kötü.

    İki yıldır her şey yolunda giderken, sevgilisi birden ondan uzaklaşmıştı. İlk zamanlar onu sürekli ararken, şimdi telefonlarına bile çıkmıyordu. Mesajlarına cevap vermiyordu.

    İşte yine bozulan bir ilişki öyküsü, yine ağlayan bir taraf, kaçan diğer taraf…

    Artık onun takıntısı olmuştu sevgilisi. Bunun farkında bile değildi. Her şeyi sevgisi adına yaşıyordu. İlişkilerini kurtarmak niyetindeydi ve elinden geleni yapıyordu. Hep o arıyor, hep o hatırlıyor ama maalesef beklediği ilgiyi göremiyordu.

    Ne oldu, ne değişti anlamıyorum. Başlarda O’nun beni daha çok sevdiğini düşünüyordum. Sürprizler yapıyordu. Hep O arıyordu. Kıskançlığından neredeyse bunalmıştım. Ama birden her şey değişti!


    Aslında hiçbir şey birden değişmezdi. Bu noktaya geldiklerini yeni fark etmişti o kadar… Her geçen gün nasıl da bağımlı olduğunu ve kendisinin de ne kadar değiştiğini görememişti.

    Bağımlılık ve kaybetme korkusu …. Her zaman birbirini kovalayan iki duygu… Birbirlerini tetikleyen, ilişkileri çıkmaza götüren iki sebep…

    Bir tarafın o veya bu sebeple kaybetme korkusuna kapılmasıyla, bağımlı hale gelmesi ne yazık ki ilişkilerdeki en büyük sorun oluyor. Çoğu zaman dengenin bozulmasına, kişilerin duygusal yer değiştirmelerine neden oluyor. Biri diğerini hayatının merkezine yerleştirdikçe, onsuz yaşayamayacağını düşünüyor. Karşısındakinden beklentilerini her gün biraz daha arttırıyor. Karşı tarafsa ilgiye o kadar alışıyor ki, ilişkide kendisine düşen payı da diğerine yüklüyor. Nasılsa aramasa da aranacak, hatırlamasa da hatırlanacak rahatlığına kapılıyor. Heyecanını, isteğini, beğenilme hırsını kaybetmeye başlıyor.İlişki için mücadele veya istek anlamsızlaşmaya başlıyor.Hatta ” her şeye karışıyor.. Sürekli hesap soruyor… Ne yapsam yaranamıyorum..” diye şikayetlerde bulunuyor.Partnerinden uzaklaştıkça uzaklaşıyor.

    Diğer taraf ise bu uzaklaşmaya tahammül edemeyip, daha da artırıyor isteklerini… Beklentileri kuralları halini alıyor. Hırsa dönüşüyor arzuları. Düşüncelerini, hayallerini, isteklerini hatta hayatını sadece o kişiye veya o ilişkiye odaklıyor. İş hayatında, sosyal ilişkilerinde başarısızlıklar gelmeye başlıyor ardından. Hiçbir konuya konsantre olamıyor ondan başka…

    Sevgilisinin hayatını mahvettiğini anlatmaya başladı . Onun için işyerindekilerle ve ailesiyle arasının açıldığını söylüyordu. Üzüntüden mide ağrıları çekmeye başlamıştı. Hayattan zevk almıyordu. Tek istediği istenmek, aranmak , daha fazla ilgi görmekti. Peki neden?

    Çünkü onu çok seviyorum. Ben onu istiyorum. Onsuz yaşayamam. Bir daha böyle sevemem kimseyi!


    Aşırılık boyutunda sevgi yoktu oysaki… Bağımlılık! İşte sevgi sandığı ve vazgeçemediği duygu buydu…

    Vazgeçemediğimiz her şey bağımlılığımız olmuştur. Artık sadece sahip olmak önemlidir. Olay ya da kişi anlamını yitirmiş, elde etmek, elde tutmak tek hedef olmuştur… Bu aşk mıdır?

    Saygılarımla,
    Fatoş Cömert
    İlişki Terapisti/Bireysel ve Kurumsal Gelişim Danışmanı
    fatoscomert@stradadanismanlik.com
    www.stradadanismanlik.com

  • Taşınmak en fazla çocukları etkiliyor

    Uzun yıllar oturulan ev ve mahalleden taşınmanın, çocukların gelecek yaşamlarında kaybetme korkusu yaşamasına yol açabileceği bildirildi.


    Bursa’da özel bir hastanede görevli Klinik Psikolog Elif Kutlu Merzeci, uzun yıllar oturulan evden ve mahalleden taşınmanın, özellikle çocukların psikolojisini olumsuz şekilde etkileyeceğini söyledi.

    Çocukların yaşadığı ve büyüdüğü çevreyle bağlar geliştirerek büyümesinin oldukça sağlıklı olduğunu ifade eden Merzeci, şunları kaydetti:
    Yetişkinler kadar çocuklar da mahalle ve apartman arkadaşları, komşuları ile bağlar kurar. Özellikle evle kurulan bağlar önemlidir. Bağların birden koparılması, sebeplerin anlatılmaması, fikrinin sorulmaması, çocuğun içinde bir yarım kalmışlık hissine sebep olacaktır. Veda edip sağlıklı bir ayrışmanın sağlanamaması, ileride çocuğun birçok kişiye, duruma ilişkin kaybetme korkusu yaşamasına davetiye çıkaracaktır. Onun kontrolünde olmayan bu ayrılış, hayatında diğer olası ayrılışların da kontrolünde olmayacağı endişesiyle tanıştırır.

    Merzeci, taşınma kararında çocukların da fikirlerinin alınması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
    Taşınma sebeplerinin, onların anlayabileceği ölçüde net bir dil kullanılarak anlatılması gerekir. Gerçekçi olmayan vaatler vermemeye dikkat edilmeli. Örneğin madden manen zorlanılan bir dönemde ‘herşey artık çok güzel olacak’ demek çok gerçekçi değildir. Bunun yerine hayat içinde bazen sıkıntılı dönemler olabileceğini ama birbirimize destek olarak çözümler bulmaya çalışacağımızı anlatmak çok daha uygundur.


  • Öfke nedir ? ve Nasıl baş edilir ?

    angerÖfke aslında sağlıklı, çoğu zaman hayvanların ve insanların yaşadığı doğal ve yapıcı bir duygudur. Ancak bireyler bazen öfkelerini farklı şekillerde ortaya koyup etrafa zarar verme şeklinde yıkıcı ve sanki kontrol edemiyormuşcasına yaşarlar. Bu durum ise kişilerin gündelik hayatlarını sekteye uğratır.. Kişi ailesiyle, çocuklarıyla, kız veya erkek arkadaşıyla problemler yaşar ve belki bazen iş yerinden çıkarılma, işe gidememe gibi uyum bozuklukları da yaşarlar. Kısaca bu tür öfke deneyimleri yaşayan kişiler hem çevreyle uyum bozuklukları yaşarlar hem de kendilerine zaman zaman zarar verirler.

    Öfkelenmemize neden olan çeşitli faktörler vardır. Bunları düşünsel süreçler, fizyolojik süreçler ve kültürel etkiler olarak öne sürebiliriz. Yıkıcı öfke dediğimiz duygu, bu faktörlerin bir ürünüdür.


    Düşünsel süreçler :
    •    “Beni adam yerine koymuyorlar”
    •    “Hakkımı yediler ve yemeye devam ediyorlar” vb.

    Aynı zamanda; karşı tarafı saldırı halinde algıladığımızda, kışkırtıldığımızı düşündüğümüzde, zaman zaman hayal kırıklıkları yaşadığımızda, stres altındayken, kendimizi ifade edemediğimiz zamanlarda öfke ortaya çıkar.

    Fizyolojik nedenlere gelince, hormonlarımızın bize oynadığı bir oyun olarak karşımıza çıkabilir ya da öfke bazı rahatsızlıkların yan kolu olarak ta ortaya çıkabilir. Buna örnek vermek gerekirse; depresyon, bipolar bozukluk vb.

    Kültürün etkisi ise şöyledir; özellikle ataerkil toplumlarda erkeklerin halk diliyle maço olması, zaman zaman öfkeli davranışlarda bulunması, normal görülen bir davranış türüdür.

    42-20138082Ancak neden herkes aynı olay olsa dahi; aynı ayarda öfkeli davranışlarda bulunmuyor. Olay aynı olsa da kişilerin verdiği öfke tepkileri birbirinden çok farklı olabiliyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri; her kişinin olaylara bakış açısının farklı olmasıdır. Eğer bakış açımızı değiştirirsek davranışlarımızı da değiştirebiliriz.

    Kimi zaman bakış açımızı değiştirmek kolay olmaz çünkü yerleşmiş inançlarımız ve vardır ve bunların farkında bile değilizdir. Uzman psikologlar ve psikiyatristler bu noktada devreye girer. Psikiyatristler normal olarak nitelendirmediğimiz öfke davranışının fizyolojik boyutunu ele alırken, psikologlar ise, terapi boyutunu ele alırlar yani, nelerin bizi öfkelendirdiğini ve bunlarla nasıl baş edeceğimizi ele alırlar.


    Baş etme yolları ise çeşitlidir.
    1. Düşünsel boyutu inceleme ve olaylara bakış açımızı değiştirmek için alternatif yollar arama
    2. Relaksasyon dediğimiz gevşeme teknikleri bize bu konuda yardımcı olur
    3. İletişim kurma becerilerini geliştirme ve bu konu üzerinde deneyim kazanma
    4. Her ne kadar olaylardan uzak duramasak ta ve hoşumuza gitmeyen olaylarla karşılaşsakta; yine de kontrol gücümüzün bizde olduğunu fark etme ve öfkelenmemize vesile olan olaylardan uzak durma
    5. Öfkelenmemize vesile olan bir problem varsa; buna yönelik mantıksal çözümler üretmek

    İlk başta da belirttiğim gibi; öfke, normal, zaman zaman güvenliğimizi sağlayan bir duygudur ama hayatımızı olumsuz yönde etkiliyor ve bizi çevremizden işimizden hayatımızdan alıkoyuyorsa bir uzmana gitmekte fayda var.

    Ne demişler; “keskin sirke küpüne zarardır

    Kendinizi öfkeli hissettiğinizde aşağıdaki fiziksel belirtileri hissedersiniz.
    •    kas gerginliği
    •    hızlanmış kalp atışı
    •    midenizde değişik hisler
    •    nefes alıp vermede hızlanma
    •    titreme

    42-18621640Kalp atışınızı hızlandıran, sesinizin daha yüksek çıkmasına neden olan, adrenalinizi kontrol alma yolları için bazı ipuçları sunuyorum:
    •    Derin, uzxun ve yavaş burundan alınan nefes ve nefese konsantre olma
    •    Kendinizi mutlu ve huzurlu hissedeceğiniz bir yerde hayal etme
    •    Daha önce öfkenizi dindirmeye yaramış teknikleri uygulayabilirsiniz

    Kendi kendinize:
    •    “Sakin ol”
    •    “Kendimi ispat etmeme gerek yok”

    Durun ve yapacağınız davranışlarınızın sonuçlarını düşünün. Davranmadan önce düşünün. Sizi tahrik eden biri var ise; kendi kendinize positif düşünceler üretmeye çalışın. Problemi mantıklı yollarla çözmeye yönelik adımlar atın. Diğer insana karşı öfkeli adımlar atmak işinize yaramayacaktır.

    Size nelerin sinirlenmenize vesile olduğunu düşünün ve bunları not edin.Kontrolü kaybetmeden önce kendinize düşünme fırsatı yaratın. İnan ki; kendi kendinize saldırgan davranışlarınızı kontrol edebilirsiniz. Öfkenin sizi yönetmesine izin vermeyin.

    Huzurlu günler

    Referans: apahelpcenter.org

    Çeviren: Uzman Klinik Psikolog Merve Mamacı

  • Reçel Anneler City’s Nişantaşı’nda!

    recel_annelerGönüllü annelerin yaptığı ürünleri satarak dar gelirli ailelere ve maddi durumu yetersiz çocuklara eğitim desteği veren Reçel Anneler, 28 Şubat – 08 Mart tarihleri arasında City’s Nişantaşı’nda!

    “Bir çocuğa tebessüm, bir eve umut” olabilmek amacıyla yola çıkan ve yaptıkları reçelleri, hediyelik eşyaları, nikah şekerleri gibi birbirinden güzel birçok ürünü satarak, dar gelirli ailelere ve maddi sıkıntı çeken çocukların eğitimine yardımcı olan Reçel Anneler, 28 Şubat – 08 Mart tarihleri arasında City’s Nişantaşı’nda.

    Reçel Anneler standından sevdiğinize hediye alırken, bir çocuğa da umut olmak istiyorsanız, sizleri City’s Nişantaşı’na bekliyoruz…

  • Hamilelikte cinselliğe bakış değişiyor

    Araştırmalara göre hamileliğin ilk 12 haftasında kadınların cinsel isteklerinde azalma oluyor. Bu durumla beraber hamilelik ve sonrasındaki süreç eşlerin hayatlarını her yönden olduğu gibi cinsel yönden de etkiliyor.

    VKV Amerikan Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Psikolog Aslı Akkan, hamilelik boyunca yaşanan cinsel sorunların kolayca aşılabilmesi için çiftlerin birbilerine anlayış, şefkat, ilgi ve sevgiyle yaklaşması gerektiğini söylüyor.

    42-16877172Evlilik kurumunun ve çiftler arasındaki ilişkinin sağlığının test edildiği önemli noktalardan biri de çocuk sahibi olunmaya karar verilmesi, hamilelik ve hamilelik sonrası sürecin eşler üstündeki etkisidir. Hamilelik ve hamilelik sonrası süreç eşlerin duygusal süreçlerini etkilediği kadar, cinsel hayatlarını da etkilemektedir. Her ne kadar bu süreç cinsel hayatı eskisinden farklı kılacaksa da bu farklılığın bireylerin ilişkilerini etkilemesine ve zorlamasına en az düzeyde izin verilmesini sağlaması önemlidir.

    Hamilelik süresince jinekoloğu tarafından medikal, fizyolojik herhangi bir sorun görülmeyen ve cinsel hayatı yaşamasına izin verilen kadının, yaşadığı hormonal ve fiziksel değişiklikler cinsel isteksizliğine sebep olduğu kadar kadının kendi inanç sistemi de bu durumu tetikler. Araştırmalara bakıldığında sağlıklı bir hamilelik yaşamakta olan kadınların ilk 12 haftada cinsel isteklerinde azalma olduğu görülmekteidir. Yaşadığı fiziksel yorgunluk, bulantı, kilo alımı, rahat bir pozisyon bulamama gibi sebepler bu durumu açıklayabilmekle beraber, kadının kendindeki değişime adapte olma sürecinde yaşadığı kaygılar, bebeğime zarar verir miyim endişesi, ve fiziğindeki değişime bağlı olarak eşinin onu eskisi gibi istemeyeceği inancı da çok büyük rol oynamaktadır. Benzer düşünceler erkeği de etkilemektedir ve onu da cinsellikten soğutmaktadır. Hamilelik boyunca cinsellikle ilgili yaşanılabilecek bu çeşit sorunları engellemenin en önemli yolu ise çiftlerin bir birleriyle mümkün olan en açık şekilde konuşmalarıdır. Kaygılarını ve isteklerini dile getirdikleri zaman sağlıklı cinselliklerini neyin etkilediğini bulacaklar ve sorun odaklı çözüme ulaşacaklardır.

    Hamilelik süresince çiftlerin cinsel hayatlarında yaşayabilecekleri sorunlar doğum sonrası da devam edebilir ve bu konunun önemi unutulmamalıdır. Doktorunun izin verdiği zaman itibariyle kadının cinsel ilişkiye girmesinin herhangi bir sakıncası yoktur ancak cinsel ilişkiyi etkileyebilecek psikolojik faktörler yine ortaya çıkabilir. Doğum ve bebek bakımının kadın için son derece yorucu olması nedeniyle doğum sonrası ilişki sıklığında azalma beklenen bir durumdur. Ancak doğum sonrası depresyon veya başka sağlık problemi olmadığı taktirde genellikle doğumdan 3 ay sonra hamilelik öncesi cinsel ilişki sıklığına dönülmesi beklendiktir. Bebeğin bakım ihtiyaçları azaldıkça, uykusu düzene girdikçe cinsel aktivite de normale dönmeye başlar.

    Doğum sonrası fiziksel yorgunluk dışında cinselliği etkileyebilecek durumlar :

    Ağrı Korkusu : Bir çok kadının doğum sonrası ilişkiye girmekten çekinme nedenin ağrılı ilişkiden korkmaları ve kaygıları arttıkça da girdikleri ilişki sırasında disparoni (ağrılı cinsel beraberlik) ve vajinismus (vajinal kasların kasılması sonucu cinsel beraberliğin olamaması) gibi sorunlar yaşayabildikleri araştırmalarda gözlemlenmiştir.

    Estetik Kaygılar : Vücudundaki değişim ve/veya aldığı kilolar yüzünden kendini beğenmeyen kadının cinsellik sırasında zihnini sürekli bedeniyle meşgul etmesi cinsel ilişkiden zevk almasını önleyebilir. Bununla bağlantılı olarak, eşini eskisi kadar bakımlı bulmayan erkek de cinsel yaşamdan uzaklaşabilir.

    Rol Değişimi : Çocukları olan kadar sadece birbirine odaklanan çiftler, doğumun ardından neredeyse tüm ilgiyi çocuğa yöneltmeye başlayabilir. Bir yandan yeni bir yaşama uyum sağlamaya çalışmanın gerginliği, bir yandan da birbirlerinden eskisi kadar ilgi görememenin yarattığı sıkıntı cinsel isteksizliğin oluşmasına yol açabilir.

    Bu sorunların en az seviyede yaşanması ve ilişkiyi en az ölçüde etklilemesini sağlamak için çiftlerin, özellikle erkeğin eşine şefkat, ilgi, sevgi ve anlayış ile yaklaşması, beğenisinin devam ettiğini belli etmesi, kadının ise bu geçiş döneminin özelliklerini bilerek eski haline döneceğini sorun olmadığını bilmesi gereklidir. Ayrıca çiftlerin haftada l yada 2 kez bebek yanlarında olmadığı zamanlarda bir arada olmaya özen göstermeleri gereklidir. Bu birbirleri için ayrılmış özel zamanlarda ev ya da bebek hakkında konuşmayıp, kendileri ve bir birleri hakkında konuşmaları, eskisi gibi ortak paylaşımlar yaşamaları tavsiye edilebilir. Bunların yanı sıra okşamak, dokunmak veya kucaklaşmak gibi cinsel duyguları tetikleyebilecek davranışlarda bulunmak cinsel hayatlarının canlanmasına yardımcı olacaktır. Tüm bunlara rağmen sıkıntılar yaşanıyorsa bir uzmandan yardım almak da faydalı sağlayacaktır.

    Kaynak : NTV-MSNBC

  • Erkekler ne istemez ?

    Erkeklerin nelerden rahatsızlık duyduklarını biliyor musunuz ? İşte onları çileden çıkaran 50 şey…

    Üşenmedik kağıdı kalemi elimize aldık çevremizdeki erkeklere tek tek sorduk “Bir kızda hoşlanmadığın şeyler nelerdir” diye. Hemen hemen hepsi aşağıdaki maddeleri bir çırpıda sayıverdiler. Bazılarına çok kızdık, “sanki siz aynı şeyleri yapmıyorsunuz” dedik. Ama obtektif davranmaya söz verdiğimiz için hepsini de atlamadan yazdık. Buyrun erkeklerin hoşlanmadıkları 50 şey…  Okuyalım ve gardımızı alalım :)article_iliskiler

    1- “Konuşmamız lazım” ile başlayan cümlelerden. (Bu cümle sızlanmanın ilk sinyali olarak beyinlerine yer etmiş durumda.)

    2- İlle de alışverişe beraber gidelim ısrarlarından. (Bundan vazgeçmek çok zor farkındayız!)

    3- Sabah uyanır uyanmaz ve gece yatmadan önce araşalım takıntısından.

    4- “Sence ben güzel miyim” ve türevi sorulardan. (Gerçeklik aşkına ! Kim bu konuda yeterince dürüst davranabilir ki!)

    5- Fazla dekolte giyip bu şekilde öne çıkmaya çalışan kızlardan. (Unutma ki, erkekler seyretmeyi severler, ama paylaşmayı asla!)

    6- “Ben senin bildiğin kızlardan değilim” cümlesinden. (Bu cümleyi söylediğin an, “o” kızlardan biri oluyorsun.)

    7- Kuaför ya da alışveriş anılarının anlatılmasından. (Bu durumu tıpkı onların futbol ya da otomobilden bahsetmeleri gibi düşünebilirsin, korkunç değil mi ?)

    8- Çiçek alınması için kendisine “çaktırmadan” baskı yapılmasından.

    9- Bekletilmekten.

    10- Karamsarlıktan. (Sürekli eleştiren ve hiçbir şeyi beğenmeyen kişilerle vakit geçirmeyi kim ister ki ?)

    11- Servet düşkünlüğünden. (Hiçbir erkek esas çekici olan şeyin cüzdanı olduğu düşüncesinden hoşlanmaz.)

    12- Sürekli cep telefonunla ilgilenmenden.

    13- Onun cep telefonunu karıştırmaya çalışmandan.

    14- Telefonu çaldığında ya da mesaj geldiğinde “kim o” diye sorulmasından.

    15- “Ben sana söylemiştim” lafını duymaktan.

    16- Arkadaşlarının yanında “aşkitom”, “kuşum”, “miniğim” gibi sevgi sözcükleri kullanılmasından ve ısrarla karşılık beklenmesinden.

    17- Kahkaha atarken eliyle ağzını kapatan kızlardan.

    18- Sürekli eski aşklarından bahseden kızlardan.

    19- Eski ilişkileriyle ilgili sorular sorulmasından.

    20- Çok yakın bir erkek arkadaşın bile olsa sürekli ondan bahsetmenden.

    21- Gündüz saatlerinde ağır makyaj yapan kızlardan.

    22- E-posta veya cep telefonu şiflelerinin sorulmasından.

    23- Hafta sonları erkenden çalan telefonlardan.

    24- Kendilerini babaları, erkek kardeşleri ya da eski sevgilileri ile kıyaslayan kızlardan.

    25- Bakımsız tırnaklardan.

    26- Her şeye ağlayan sulugözlü kızlardan.

    27- Olayları abartarak anlatan ve abartılı tepkiler veren kızlardan.

    28- Gereksiz kıskançlıklardan.

    29- Anneleri ile yarışan kızlardan.

    30- Kız kardeşlerinin eleştirilmesinden. (Bu konuda tahmin edemeyeceğin kadar kırıcı tepkiler verebiliyorlar, aman dikkat !)

    31- “Sence bu kız güzel mi” sorusundan. (Cevap evet ise kıskançlık kavgası, hayır ise de yalan söylüyorsun kavgası çıkar, hiç kaçarı yok !)

    32- “Beni neden seviyorsun” sorusundan.

    33- Yemeğe çıktığınızda sürekli diyet yiyecekler siparişi vermenden ve rejim yapman gerektiğini söylemenden.

    34- Dinlenmemekten.

    35- Lafının kesilip alakasız başka bir konudan laf açılmasından. (Özellikle bu konu diyet veya yan masadaki kızın kıyafeti ile ilgili ise…)

    36- Bilmece gibi şifreli konuşan kızlardan.

    37- Burç muhabbetlerinden.

    38- Kendisine “çok şirin olmuşsun” denilmesinden. (Onların gözünde şirinlik sadece kızlara özgü bir özellik!)

    39- Saçlarıyla oynanmasından.

    40- “Üşüyeceksin daha sıkı giyin” ikazları almaktan. (Bu soru, “yanımdaki sevgilim mi annem mi” bocalaması yaşamalarına neden oluyor.)

    41- Yaptığı esprilere (kötü bile olsa) tepki alamamaktan.

    42- Kendisine ayıcık, kalpli yastık ve benzeri hediyeler alınmasından.

    43- Çok fazla pembe dizi izleyen ve onları anlatan kızlardan.

    44- Cep telefonuna, izlediği pembe dizinin melodisini yükleyen kızlardan.

    45- Beğendiği erkek sanatçının resimlerini biriktiren kızlardan.

    46- Kız arkadaşınla onun yanında gizli gizli fısıldaşmandan. (Şüphecilik sadece kızlara özgü mü sanıyorsun!)

    47- Telefonunu açmadığı zamanlarda imalı imalı “kim bilir ne yapıyordun da açmadın” gibi cümleler duymaktan.

    48- Telefonlarının açılmamasından. (47. ve 48. maddeler arasındaki ironiye dikkat lütfen!)

    49- Başkalarının ilişkisi ile kendi ilişkisinin kıyaslanmasından.

    50- Kendi dışında başka erkeklerin övülmesinden.

    Kaynak : Heygirl

  • 10 soruda sağlıklı gebelik !

    Hamile kaldığınızı öğrendiğiniz andan itibaren, sağlıklı bir gebelik dönemi geçirmeniz için ne zaman, hangi test yaptırmanız gerektiğini bilmelisiniz.

    Hamilelik süreci ile ilgili doğru bilinen yanlışlar ve diğer konularla ilgili olarak Anadolu Sağlık Merkezi Ataşehir Tıp Merkezi’nden Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Meltem Çam, on soruda bilgi verdi.

    Anne adayı size geldiğinde ilk olarak hangi testleri yapıyorsunuz ?
    Gebelik başladıktan sonra ilk etapta yani beklenen adet günü geçtikten sonra, gebeliği tespit için kanla ya da idrarla bir gebelik testi yapıyoruz. Ultrasonla gebeliği tespit etmeye çalışıyoruz. Gebeliğin ultrasonla ilk değerlendirilmesi son adetten 5 hafta sonra yapılıyor.
    article_gebelik
    İlk üç ay içinde başka testler uygulanıyor mu ?
    İlk üç ay içerisinde herhangi bir genetik anormallik olup olmadığını belirlemek için yaptığımız ilk test, ikili test dediğimiz tarama testidir. Bu testle, kanda iki tane özelliğe bakıyoruz. Annenin kanına bakılırken ultrasonla da bebeğin bazı ölçümleri yapılıyor. Bebeğin ensesindeki kalınlığa bakılıyor. Çünkü ense kalınlığı arttığı zaman bebeklerde bazı genetik anormallikler ya da kalp anormalliklerinin riski artıyor.article_gebelik

    Bu anormallikler neler olabiliyor?
    Sık bilinen Down sendromu var, yani Mongolizm. Bir de daha ender görülen trizomi 13 ya da 18 dediğimiz, döllenme sırasında oluşan genetik kodlama hataları görülebiliyor. Bizi en çok rahatsız eden ise Down sendromu. Çünkü Down sendromlu doğan bazı çocuklar, uzun yıllar yaşayabiliyor, eğitim alabiliyorlar. Ama bir ailenin Down sendromlu bir bebek sahibi olması gerçekten çok sıkıntılı bir durum. Biz bu sorunu tespit edebiliyoruz. Eğer ailenin onayı varsa, doktor onayı da varsa gebelik 3-3,5 aylıkken sonlandırılabiliyor. Fakat bu bebeklerin doğduktan sonra yaşama olanağının olması, gebeliğin sonlandırılmasını tartışmalı bir konu haline getiriyor.

    İkili testten sonra hangi testler yapılıyor?
    İkili testten sonra 16. ve 19. haftalarda üçlü test var. Yaklaşık olarak gebeliğin 3,5 ayında ikili teste benzer şekilde anne kanı alınarak yapılan bir testtir. Fakat her iki test için de bunların tarama testleri olduğunu belirtmemiz gerek. Anneden kan alarak bebekle ilgili fikir sahibi olmaya çalışıyorsunuz. Bu testler hiçbir zaman yüzde yüz kesin sonuç vermiyor. Ancak size istatistiki veri sağlıyor. Böyle bir çocuk sahibi olma riskiniz binde bir ya da yüzde bir gibi. Bu risk hep vardır. Bu riski ortadan kaldıramazsınız. Tarama testi olduğu için annenin kuşkularını da aslında ortadan kaldırmaz.

    Yüzde 100 tespit sağlamak için ne yapılabilir?
    3,5-4 ay olduğunda anne karnından ince bir iğneyle girip bebeğin suyundan örnek alınabiliyor. Bunu tahlile gönderiyoruz ve bebeğin genetik yapısı inceleniyor. Bu yöntem bebek hakkında genetik olarak yüzde 100 kesin bilgi veriyor. Biz buna amniyosentez diyoruz. Aynı şekilde bebek kanı alınarak da yapılabiliyor fakat bunun düşük riski daha yüksektir.

    Gebelikte diyabet riski çıktığında ne tür önlemler alınıyor ?
    Gebeliğiin 24-28 haftaları arasında 50 gr. şeker yükleme testini yaptıktan sonra sonuç belli bir sınırın üzerinde çıktıysa hastayı doğrudan gebeliğe bağlı diyabet olarak kabul ediyoruz. 50 gram yükleme de bir tarama testi ve onun da bir yanılma payı var. Eğer bu testte yüksek çıkarsa bizi yanıltmasın diye bir de 100 gram yükleme testi yapıyoruz. Bu yüklemeyi herkesten istememe nedenimiz ise güç olmasıdır. 3 saat takip gerektirir. Bunların sonucunda hastanın gebeliğe bağlı diyabetli olduğuna karar verdiğimizde ilk etapta hastaya diyet öneriyoruz ve kontrole alıyoruz. Diyetle şekerini kontrol altına alırsak devam ediyoruz. Ama diyetle halledemezsek o zaman insülin kullanmaya başlıyoruz. İnsülin kullanmamızın nedeni de insülin bebekle anne arasındaki bariyeri aşmıyor.

    Gebelikte diyabet, ne tür riskleri beraberinde getiriyor ?
    Bebek sürekli çok şekerli bir ortamda olduğu için normalden fazla büyüyor. Doğum travmaları artıyor. Çünkü o kadar büyük bir bebeği doğurmaya çalıştığınızda normal doğumda hem anneye hem de çocuğa zarar verebiliyor. Diyabetik bebeklerin kiloları genelde gövde ve omuz çevresinde oluyor. Bebeğin kafası çıkıyor ama ondan sonra omuz takılıyor ve çok büyük bir risk oluşturabiliyor. Bebeğin iri olmasını sezaryenle aşabilirsiniz. İkinci problem bebeklerin akciğerlerinde bulunan sürfaktan denilen bir madde var ve bu madde akciğerlerinin düzgün genişleyip, düzgün solunum yapmasını sağlıyor. Diyabetik bebeklerde akciğer gelişimi de problem oluyor. Akciğerler daha geç ve güç gelişiyor. Bu bebekler, akciğer gelişimi problemi yaşıyorlar. Diyabetik annelerin de bebeklerinde bazı anormallikler görülebiliyor. Kalp problemleri daha sık görülüyor. Diyabetik annelerin bebeklerinde 28. haftada mutlaka fetal eko da yapmak gerekiyor.

    Erken doğum riski dönemi bittikten sonra, gebeler hangi aşamalardan geçiyor ?
    28. haftadan sonra erken doğum riskinin bittiği dönem olan 37. haftaya kadar hastayı özel durumlar haricinde idrar tahlili ve kan sayımlarıyla takip ediyoruz. 37. haftadan sonra önemli olan doğum zamanını tespit etmek ve sağlıklı olarak bebeğin doğumunu sağlamaktır. 37. Haftadan sonra bebeğin büyüklüğünü ultrasonla takip ediyoruz. Bebeğin içinde bulunduğu su kesesine bakıyoruz; çünkü su miktarı önemli. Bir de kardiyotokografi dediğimiz bir alet var, bebeğin kalp atımlarının düzenli olup olmadığını kontrol ediyoruz. Bebeğin kalp atımları da çok önemli, çünkü bebek anneden rahat oksijen alabiliyorsa kalp atımları da normal oluyor. Fakat bir sorun varsa annenin doğumunun başlamasını beklemeden müdahale ederek bebeğin doğumuna karar veriyoruz.

    Gebelikte vajinal muayenenin yanlış olduğuna dair bir inanış var. Bu ne kadar doğrudur ?
    Biz gebe hastayı gerek vajinadan elle muayene ettiğimizde, gerekse vajinadan ultrasonla baktığımızda hasta tarafından bir dirençle karşılaşıyoruz. Özellikle hastanın kanaması olduğunda ya da düşük şüphesi olduğunda doğru kararı verebilmek için mutlaka bu muayeneleri yapmak gerekir. Sadece bebeğin eşinin (plasenta) aşağıda olduğu özel durumlarda bu muayeneler sakıncalı olabilir.

    Cinsel ilişki kaçıncı aya kadar normal şekilde devam edebiliyor ?
    Erken doğum ya da düşük tehdidi varsa hastaya cinsel ilişkiyi yasaklıyoruz. O da sadece sperm faktöründen dolayıdır. Onun dışında bilgi olarak son bir aya kadar anne adayları normal bir şekilde aktif cinsel hayatına devam edebilir.

    Kaynak : NTV-MSNBC