Kategori: İlişkiler

  • Düğün’deki İlk Dans için önerilerim var. Aman dikkat!

    Düğün’deki İlk Dans için önerilerim var. Aman dikkat!

    Evleniyorsunuz ! Bugün hayatınızın en önemli günlerinden biri olacak. Ayrıca bu önemli gün, en önemli misafirlerinizi ağırladığınız ve sonunda hatıralarda tatlı bir gülümsemeyle hatırlanmasını istediğiniz çok önemli bir organizasyon bir nevi…

    Tatlı bir heyecan, ama bazen zamansızlıktan doğan tatsızlıklar olabilse de, sonuçta iyi bir şekilde kotarılması gereken, baya ayrıntılı bir iş başlıbaşına… Düğününüzü organize etmek!

    Belki organizasyon için bir şirketle anlaştınız, biraz rahatladınız. Mekan güzel, yemekler güzel, canlı orkestra, süslemeler, şamdanlar, gelin masası ve bu sonsuza kadar gider bir yerde DUR demezseniz…

    İşte her şey tamam galiba dediniz artık.
    Aaa İlk Dans da ne yapacağız sevgilim ? Sen merak etme canım organizasyon şirketi bize ilk dans dersini de hediye dediyor ne şanslıyız diğil mi?. Hıı evet !!! 3 gün sonra evleniyoruz !!! Biz dans dersi almayı düşünmüyoruz, içimizden geldiği gibi dans ederiz diyorsanız buna diyecek bir şey yok, bu durumda aslında sorunda yok. Ama iş ders almaya gelince ;

    Aman sevgili arkadaşlar dikkat.! Bu çok özel gününüzde ne olur komik duruma düşmekten kaçının.

    Düğününüzde ilk dans için özel bir dans dersi almak istiyorsanız;

    Daha önce bir dans geçmişiniz yoksa, en az bir ay önce ders almaya başlayın.

    Size bu dersi verecek kişiyi lütfen iyi araştırın, bu konuda yetkinliği olup olmadığından emin olun. Çünkü yetersiz eğitmen o akşam sizi vezir de eder rezil de … Dikkatli seçim yapın.

    Bu ders için 3 ayınızı ayırmıyorsanız kesinlikle özel bir dans koreografisi ezberlemeye karşı çıkın.

    Sizin için özel bir müzik parçasını seçin. Dansa uygunluğunu eğitmeninize sorun veya önerisine kulak verin.

    Genelde 5 özel ders, açılış dansını gönül rahatlığıyla yapabilmeniz için size yeterli olacaktır.Tabiî ki özel bir koreografi istemiyorsanız.
    İnşallah her şey gönlünüzce olur. Rüya gibi bir düğünün ilk dansını tıpkı rüyalardaki gibi dans edersiniz…
    Yazının devamı ve sorularınız için tıklayın

    En güzel düğün dansı müzikleri

    Düğünlerin en özel anlarından biri düğün dansı. İlk dans müziğini arayanlar için en romantik düğün dans şarkıları ;

    Düğün dansı, düğünlerin en unutulmaz anlarından biri…

    Gelin ve damat için nikah töreninden bile heyecanlıdır ilk dans…

    O unutulmaz anda çalan şarkı sizin şarkınız olur artık.

    Peki hangi şarkılar ilk dansa uygun ?

    En sevilen düğün dansı şarkıları neler ?

    Klasik Aşk Şarkıları

    İlk dansın müziği için hiç modası geçemeyecek, klasik aşk şarkılarından birini seçebilirsiniz.

    • Aerosmith– I Don’t Want to Miss a Thing
    • The Bangles– Eternal Flame
    • The Beatles– And I Love Her
    • Tony Bennett– The Way You Look Tonight
    • Bon Jovi– I’ll Be There for You
    • Toni Braxton– Breathe Again
    • Belinda Carlyle– Circles in the Sand
    • Chicago– You’re the Inspiration
    • Celine Dion– The Power of Love
    • Nat King Cole– When I Fall in Love
    • Gloria Estefan– Live for Loving You
    • Peter Gabriel– In Your Eyes
    • Faith Hill– Breathe
    • Foreigner– Waiting for a Girl Like You
    • Etta James– At Last
    • Elton John– Can You Feel the Love Tonight?
    • Elton John– Your Song
    • Michael Penn– No Myth
    • The Police– Every Breath You Take
    • Elvis Presley– I Can’t Help Falling In Love With You
    • Elvis Presley– My Wish Came True
    • REO Speedwagon– Can’t Fight This Feeling
    • Lionel Richie– Hello
    • Lionel Richie– Truly
    • Seal– Kiss From a Rose
    • Simon and Garfunkel– Bridge Over Troubled Waters
    • Percy Sledge– When a Man Loves a Woman
    • Rod Stewart– Have I Told You Lately?
    • U2– All I Want is You
    • Shania Twain– From This Moment On
    • Shania Twain– Forever and For Always
    • Luther Vandross– Always and Forever
    • Stevie Wonder– I Just Called to Say I Love You
    • Trisha Yearwood- How Do I Live

    Popüler Aşk Şarkıları

    Bu şarkılar daha yakın zamanlarda popüler olmuş şarkılar. Dinleyerek büyüdüğümüz, sevdiğimiz şarkılar… Genç ve hareketli çiftlere…

    • Aaliyah– One in a Million
    • Ashanti– Only U
    • Natasha Beddingfield– These Words
    • Beyonce– Crazy in Love
    • Mariah Carey– We Belong Together
    • Vanessa Carlton– A Thousand Miles
    • Kelly Clarkson– A Moment Like This
    • Coldplay– Yellow
    • Nelly Furtado– Childhood Dreams
    • Hoobastank– The Reason
    • Lil’ Romeo– My Cinderella
    • No Doubt– Underneath it All
    • Oasis– Wonderwall
    • Ja Rule– Put it On Me
    • Usher– U Got it Bad
    • Usher and Alisha Keys– My Boo

    Çok Kullanılan Şarkılar

    Bu şarkılar, düğün dansında çok kullanılan şarkılar. Bir filmde, arkadaşınızın düğününde duymuş olma ihtimaliniz yüksek. Çok duygusal bir şarkı isteyen çiftlere…

    • Air Supply– Even the Nights
    • Debby Boone– You Light Up My Life
    • The Carpenters– Close to You
    • The Carpenters– We’ve Only Just Begun
    • Celine Dion– My Heart Will Go On
    • Whitney Houston– I Will Always Love You
    • Journey– Open Arms
    • Barry Manilow– Can’t Smile Without You
    • Bette Midler– The Wind Beneath My Wings
    • Olivia Newton John– Hopelessly Devoted to You
    • Diana Ross & Lionel Richie– Endless Love
    • Sonny & Cher– I Got You Babe
    • Styx– Babe I Love You

  • Kek Yapıp, Çocuk Bakarak Arkadaşlarını Tiyatroya Götürdüler

    Evlerinde toz alarak, kek yaparak, kardeşlerine bakarak para kazanan Eyüboğlu Eğitim Kurumları öğrencileri, kazandıkları bu parayı hayatları boyunca hiç tiyatro izlememiş 426 öğrenciyi tiyatroya götürmek için harcadılar.

    Eyüboğlu Eğitim Kurumları’nda eğitim gören hazırlık ve birinci sınıf öğrencileri hayatları boyunca hiç tiyatro izlememiş 426 öğrenciyi tiyatroyla buluşturdu. Evlerinde toz alarak, kek yaparak, kardeşlerine bakarak para kazanan Eyüboğlu Eğitim Kurumları öğrencileri, kazandıkları bu paraları kardeş okullardaki öğrencileri tiyatroya götürmek için harcadılar. Daha önce hiç tiyatroya gitmeyen Ümraniye Hasan Tahsin İlköğretim Okulu ve Hekimbaşı Şehit Öğretmen Ahmet Onay İlköğretim Okulu’ndan 426 anasınıfı ve birinci sınıf öğrencisi Uygur Çocuk Tiyatrosu’nun sahnelediği “İyilik Ağacı” adlı oyunu seyretti.

    Kek yaptılar, çocuk baktılar

    Eyüboğlu Eğitim Kurumları’nda eğitim alan öğrenciler kardeş okullardaki arkadaşlarını tiyatroya götürebilmek için büyük çaba sarfettiler. Eyüboğlu Çamlıca, Ataşehir, Kemerburgaz, Batı Ataşehir Anaokulları hazırlık sınıfı öğrencileri kendi yaptıkları muffinleri, Eyüboğlu Anaokulu Sabancı Kampüsü hazırlık sınıfı ve 3-4 yaş grubundaki öğrencilerse bastırdıkları kartpostalları ailelerine satarak gelir sağlarken, kimi çocuklar da aile içinden belirledikleri bir “sponsora” günboyu kitap okuma, bulaşık makinesini boşaltma, araba yıkama, masa kurma, toz alma, kardeşine bakma gibi konularda yardım ederek para kazandı.

    Öğrencilerin kardeşlik, dayanışma ve paylaşma ilkelerini ve sosyal hizmet duygusunu geliştirmek amacıyla Eyüboğlu Eğitim Kurumları’nda organize edilen etkinlikle ilgili yürütülen her çalışma öğretmenler ve aileler tarafından fotoğraflandı. Bu fotoğraflardan oluşan posterlerse yardımlaşma bilincini artırmak amacıyla okul duvarlarına asıldı.

  • Aşık olmak ve aşık kalmak

    Aşık olmak ve aşık kalmak | 1Bir insana âşıksanız, sadece bir bakışı içinizi titretir. Bir dokunuşu tüm bedeninizi ele geçirir. Onunla kuşatılırsınız ve bu hal sizi mutlu eder. Aşk, kendi varlığınızla beraber, tüm dünyayı da daha derinden hissetmenize neden olur. Bu hislerin uzun sürmesi ve kalıcı bir beraberlik için Back-Up İlişki Danışmanı Cansu Ayazi’nin önerilerine kulak verin.

    KENDİNİZLE MUTLU OLUN
    Kendinizden mutlu ve memnun değilseniz, bir ilişki bu durumu değiştirmeyecektir! Hatta sağlıklı ve karşılıklı bir ilişki sürdürmenizi de zorlaştıracaktır! Tek başınayken mutlu olamayan biri, bir başkasıyla da mutlu olamaz. Kendisiyle flört edemeyen, kendisine hayranlık duymayan birinin uzun süreli bir ilişkiyi sürdürmesi zor olacaktır. Kendinizi sevmiyorsanız bir başkasının sizi sevmesini bekleyemezsiniz. Kendinize samimi bir sevgi besleyin, değiştirmeniz gereken özelliklerinizi partneriniz için değil, kendi mutluluğunuz için değişirin.

    BEKLENTİSİZ OLUN
    İlişki bir ihtiyaç değildir. İnsanlar mutlu olmak için bir ilişkiye muhtaç oldukları yanlış inancından kurtulmalıdırlar ki, gerçek paylaşımlarda bulunabilsinler, gerçek sevgiyi deneyim etsinler. İlişkilerin yakıtı coşku ve beklentisiz sevgi olmalıdır. Beklentiler ve planlar anı yaşamayı engeller ve endişeye sebep olurlar. Anı yaşayan, anın mutluluğunu yakalayan çiftler uzun süreli mutluluğu yakalarlar. İlişkilerinizde sonuç odaklı değil, süreci mutlu yaşayan kişiler olun.

    ARKADAŞ OLUN
    İlişkiyi sürdüren geçici heyecan ya da zevklerden çok arkadaşlık, karşılıklı saygı, hayranlık ve ilgi olacaktır. Uzun vadeli ilişkiler gelişimlerini ve hayatta kalmalarını sağlam bir arkadaşlık temeline borçludur! Arkadaşlarınızla olduğunuz rahatlıkta ve coşkuda olun.

    AÇIK OLUN
    Partnerinizin zihninizi okumasını beklemeyin, duygularınızı ve isteklerinizi net ve açık bir biçimde ifade edin. Açık iletişim kurmak, eleştirmek ve yargılamak yerine hislerden bahsetmek, sorun değil çözüm odaklı olmak ilişkinin geleceği için olmazsa olmazlardan. Sürekli irdelemek ve sorgulamak yerine kendinizi doğru ifade etme yolunu seçin.

    ORTAK İLGİ ALANI YARATIN
    İlişkiler birlikte geçirilen zamanın uzunluğu ile değil, kalitesiyle gelişir. Ortak ilgi alanları yaratmak partnerleri birbirlerine bağlanması ve eğlenceli vakit geçirmesi açısından oldukça önemlidir. Uzun vadede insanlar ortak ilgi alanlarına sahip oldukları, eğlendikleri kişiler ile yaşamayı tercih ederler. Tutkulu ilişkilerin en büyük sırrının birlikte eğlenebilmek olduğunu unutmayın.

    SAYGI DUYUN
    Hem kendinize hem de partnerinize saygı duymak, fikirlerini ve ihtiyaçlarını, hemfikir olmasanız da anlamaya çalışmak ilişkinizi köklü ve kolay sarsılmaz kılacaktır. İlişkiniz için olmazsa olmaz sınırları doğru belirleyin fakat karşı tarafın da sınırlarını zorlamayın.

    İlişki Danışmanı Cansu Yağız Ayazi

  • Yeni Yıl Mesajlarımız

    Mutluluk yağmurları altında şemsiyesiz kalmanız dileğiyle…
    Nice mutlu yıllara.

    Görüyorum. Bu yıl yaşamında büyük değişikler olacak. Bol bol gezecek, okuyacak, film izleyecek, kendine vakit ayıracaksın.
    Not: Gönderen patronun, kovuldun.

    İşte sonunda buldum. Neyi mi? Sana gönderebileceğim dostluğumuzun, yeni yılda da devam edeceğini anlatabilecek sıcacık bir yeni yıl mesajını;
    Mutlu yıllar.

    Yeni yılını tüm yüreğimle kutlar daha nice yıllar sağlıkla başarıyla sevdiklerinle birlikte görmeni ve geçirmeni diliyorum… Dün rüya yarın hayaldir… Rüyayı mutlu, hayali umutlu yapan bugündür, gönlün neyin özlemini çekiyorsa yarınlar size onu getirsin…
    Mutlu yıllar.

    Yeni bir yılda yüzünüzden gülücükler, gönlünüzden sevgiler eksik olmasın mutlu yıllar.

    Çok kazançlı, keyifli, sevgi dolu, başarılı bir yıl olması dileğiyle.

    Yeni yılda umutların gerçek, gerçeklerin mutlulukların sonsuz olsun! İyi Yıllar…

    Getirdiği mutluluğun tüm kötülükleri unutturacağı, başarıların tüm başarısızlıkları yok edeceği güzelliklerin hayatını dolduracağı bir yıl dileğiyle.

    Yeni yılda hayatı tutabilmek, sevgiyi kaçırmamak, keşke dememek için düşlerini ikiyle çarp bu kez ve onları gerçekleştirecek zamanı ayır kendine. Mutlu Yıllar!

    Ho ho ho! Mutlu yıllar! Yepyeni bir yıla sevgiyle, sevenlerinle, sevdiklerinle merhaba de? Noel Baban…

    Bulutsuz gökyüzü senin olsun demiştim; ümitlerin solmasın, tükenmesin diye. Yeni yılda hiç ümitsiz kalmaman ve hayallerine kavuşman dileğiyle.. İyi yıllar!

    Geleceği oluşturacak her yeni günün bir önceki günden daha güzel, isteklerinize uygun ve sizi daha da mutlu etmesi dileğiyle. Mutlu Yıllar!

    Yaşamınca güzel yıllar, mutlu yarınlar, dostça dostluklar hep senin olsun. MUTLU YILLAR!

    Yeni yılda tüm dargınlıkların bitmesi ve barış içinde yaşanması dileğimle…

    Baharda gelinciklerin en güzel başlangıçları müjdelemesi gibi yeni yılda da tüm güzelliklerin sizinle olması dileğiyle? Nice mutlu yıllara!

    Sevgi bestesinin tınılarını tüm insanların yüreğinde hissedeceği, hüzünlerinizin dostluklarla silineceği, ümitlerinizin hiç bitmeyeceği, sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yılı sevdiklerinizle birlikte geçirmeniz dileğiyle. 2011 yılı size sağlık, mutluluk, başarı ve bol kazanç getirsin! Neşe dolu bir yıl geçirin!

    Şeker gibi tatlı, masal gibi güzel bir yıl diliyorum..

    Bembeyaz yağan kar, ne yaşanmışsa yaşansın örter geçmişin hatalarını… Yeni bir gelecek sunar bize ve yeni bir başlangıç… Yeni yılınız kutlu olsun…

    Yeni Yıl Mesajlarımız | 2

  • Ben bu şöhreti sevmedim – Fulden Uras

    Ben bu şöhreti sevmedim - Fulden Uras | 316 yaşındaydım ilk güzellik yarışmasına katıldığımda…

    Ardından gelen film teklifleri her gün boy boy gazetelerde fotoğraflarının çıkması, çocuk denecek yaşta insanin çok hoşuna gidiyor tabii.

    O güne kadar hayranlıkla izlediğin insanların arasında olmak; onlarla ayni havayı teneffüs edebilmek inanılmaz bir mutluluk. Peki ya sonrası ?

    Verdikleri kadar aldıklarını düşündüm bugün…

    Mesela çok üzgün ya da hastasınız ama dışarıya da çıkmanız gerekiyor; elbet birileriyle karşılaşıyorsunuz. Sizin moralsiz ya da mutsuz olma hakkiniz yok. Herkese gülmek, sahte bir maske takmak zorundasınız ki hayatta beceremediğim tek şey sahte olabilmekti. O yüzden hep çok soğuk görünüyorsun derler bana beni tanımayanlar, tanışana dek…

    Bilmezler ki onlarda olan dertlerden bizlerde de var…

    Sanatçı olunca ne bayramın ne yılbaşın ne sevgililer günün kalır. Mutlaka bir organizasyona katılmak zorundasındır, eğlendirmelisindir. Hiç isyan etmiyorum sadece bazen çok üzülüyorum. Normal insanların başına gelen bir olay bizim başımıza geldiğinde medyanın bunu sansasyona çevirmesi ne kadar acı… Oysa benim başıma gelen; her gün kimlerin başına belki de bin beter haliyle geliyordur.

    Örnek olmak zorunda değilim ki…

    Benimde bir ailem var; ben de onlarla yaşıyorum…

    Ben hala annemden korkuyorum; biliyor musunuz ?

    Bastan sona kadar akicilikla okudugum yaziyi en sevdigim yerde noktayi koyuyorum.

    Yazinin devamini okumak icin tiklayin

  • Hangi Burç Hangi Sporu Tercih Ediyor ?

    Hangi Burç Hangi Sporu Tercih Ediyor ? | 4Doğumdan başlayarak hayatımızın her evresini etkileyen burçlar; fiziksel ve ruhsal yapımızı, hayata karşı duruşumuzu, bakışımızı ve tercihlerimizi etkiler. Club Aydınoğlu, 1500 üyesi arasında yapılan anket çalışmaları doğrultusunda hangi burçların hangi sporu tercih ettiğini açıklıyor. İşte burçlar ve spor tercihleri ile ilgili çarpıcı sonuçlar;

    Enerjik, eğlenceli ve yerlerinde duramayan Ateş burçları, özellikle de açik havada bisiklete binmek, tenis oynamak ve takım sporlarında yer almaktan çok hoşlanırlar.

    Oldukça hırslı ve her zaman herkesten üstün olmayı seven Koç’lar, bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiye sahipler.Yönetici gezegeni “savaşçı” Mars sayesinde özellikle takım sporlarında başarılı olan Koç burçları, Aikido ve Tae-Bo derslerini tercih ediyor.

    Yaşam sahnesinde her zaman parlayarak, odak noktası olmak isteyen Aslan’lar, özellikle takım çalışmalarını içeren sporlar tercih ediyor. Futbol, basketbol, tenis ve grup dansları sıkça tercih ettiği sporlar arasında yer alıyor.

    Ateş elementinde yer alan ve hareketli bir yapıya sahip olan Yay’lar, açıkhava faaliyetlerinden hoşlanıyorlar. Kuvvetli, hızlı ve ritmik bir yapıya sahip Yay burçları, okçuluk, eskrim, spinning ve tae – bo’yu tercih ediyorlar.

    Mükemmeliyetçi ve doğa aşığı Toprak burçları, tenis ve golf oynamaktan, doğada uzun saatler yürüyüş yapmaktan büyük keyif alırlar.

    Toprak elementi olan Boğa, eğlenceli ve doğa ile iç içe olan sporları tercih ediyor. Doğada yürüyüş, bisiklete binmek ve yüzmek vazgeçilmezlerinden. Spor sonrasında ise kendini mutlaka sauna ve masajla ödüllendiriyor.

    Düzenli, titiz ve mükemmeliyetçi Başak’lar, formuna çok özen gösteriyor. Spor salonunda uzun saatler geçirebilen Başak, özellikle kondisyon aletleri ile çalışmayı, jimnastiği ve tenis oynamayı tercih ediyor.

    Oğlak’lar, bir toprak elementi olarak doğada yürüyüş, koşu gibi egzersizlerle kendi temposunu kendileri belirlemekten hoşlanıyorlar. Özellikle ayaklarının altında toprağı hisset dağcılık, golf, tenis ve joggingi tercih ediyorlar.

    Değişken, hareketli ve sosyalleşmeyi seven Hava burçları, genellikle aerobik, jimnastik, basketbol ve dans derslerinde baş rol oyuncusu olarak yer alır.

    Hızlı ve hareketli sporlardan zevk alan İkizler, aerobik, tenis gibi enerjik sporları tercih ediyor. Bunun yanı sıra Oryantal dansının egzersiz hareketleriyle birleştirildiği Aero-Oryantal dersleri de İkizler tarafından büyük ilgi görüyor.

    Ortaklık burcu olan Terazi, bir başkası ile takım olarak yapacağı sporlardan büyük keyif alıyor. Özellikle tenis, squash, basket, futbol, voleybol, yelkencilik gibi partner gerektiren sporları tercih ediyor.

    Eğlenceli ve hareketli Kova’lar, sosyal bağlar da kurabileceği spor aktivitelerini tercih ediyor. Bu sporların başında aerobik, jimnastik, yoga ve dans dersleri geliyor.

    Nehirler gibi derin sulara akan Su burçları, su ile ilgili yapılan hemen hemen her spora tutkuyla bağlıdır.

    Yengeç, Su elementi olmasının da etkisiyle su sporlarından ve su kenarlarında bulunmaktan zevk alıyor. Yüzmek, sahilde koşu, sörf ve kürek çekmek spor tercihleri arasında yer alıyor.

    Akrep’ler, rekabetçi bir yapıları olmasına rağmen gevşemeye çalışırken yalnız olmayı tercih ediyorlar. Spor tercihlerini boks, uzun mesafe koşu, squash, yoga ve meditasyondan yana kullanıyorlar.

    Ayakları yöneten Balık burcu, genellikle yüzme, buz pateni, step, dans, aerobik gibi egzersizleri tercih ediyor. Spor sonrasında yoga, pilates ve meditasyon yapmaya özen gösteriyorlar.

  • Sevgililer Gününde Ayrılık ve Evlilik Kararları Biraz Daha Netleşir Çünkü…

    Sevgililer günü, evlilik yıldönümü gibi ‘özel’ olarak algılanan günler, bir hazırlık yapılmasının ve ‘ekstradan’ romantik jestlerin beklendiği günler… Bu beklentilerin açıkça söylenmeden, ‘önemli olan onun düşünmesi!’ mantığı ile ‘sınav’ haline gelmesi sevgililer gününün hayal kırıklığına dönüşmesine yol açabilir. Bu tür günler, ilişkiyi genel olarak değerlendirme açısından fırsat olabileceği gibi, örneğin yeni başlayan bir ilişkiden bile ‘inanılmaz sürpriz beklentileri’ içine girip hayal kırıklığı yaşamakla da sonuçlanabilir. Pek çok ayrılığın/evlilik kararının sevgililer günü’nde olmasının sebepleri şunlar olabilir:

    *Sevgililer günü gibi özel günlerde, sosyal karşılaştırma yapma imkânı buluruz. Diğer sevgililerin/eşlerin birbirine davranışları ve etrafa yaydıkları duygusal/romantik hava, kendi yaşadığımız ilişkinin sevgi/saygı/emek düzeyini anlamamızı kolaylaştırır. En pahalı hediyeyi almak, bir kıstas sayılamaz ama bakışların ve davranışların niteliğini, o gün daha kolay karşılaştırırız.

    * Planlanmış günlerde yaşanan heyecan duygusu, olumlu ve olumsuz duyguları hareketlendirir. Bu hareketlenmenin etkisiyle, uzun süredir bastırdığınız olumsuz duygularınızı, beklentilerinizi maskelemekte zorlanırsınız. Sıklıkla karşılaştığınız ancak görmezden geldiğiniz özensiz/kaba bir tutum, o gün daha dayanılmaz gelir. Diğer yandan, rutin hayat içinde farkında olmadığınız incelikleri de o gün daha net gözükür.Kişi, sevgilisi/eşinin kendisini o ilişkide nasıl konumlandırdığını daha net bir şekilde görür. Kendisi de ‘bu kişi hayatımda olması/olmaması gereken kişi mi’ sorgulamasını yapar. Yani o günün yarattığı ortak ‘sevgi havası’ ve heyecan duygusu, beklentilerin hızlıca yeniden değerlendirilmesine yol açar ve ilişkinin ‘doğruluğu’ veya ‘yanlışlığı’ ile ilgili baskın duygu/düşünce, bu tür günlerde kolaylıkla maskelenemez. Bu nedenle de pek çok ayrılık veya ‘yola birlikte devam etme’ kararı bu tür günlerde netleşir.

    * Bu tür günleri ‘anlamsız bulmak’ ise farklı anlamlara gelebilir. “İdeolojik olarak böyle bir günün yaşam tarzımda, değer yargılarımda yeri yok” diyen her iki taraf ise, zaten söylenecek bir şey yoktur. Diğer yandan, bu tür günleri anlamsız bulan veya kesinlikle karşı çıkan bir kişi, planlanmış günlerin bir parçası olmayı, ‘kendinden ödün verme’, ‘bir sürünün parçası olma’, ‘özgürlüğün kısıtlanması’ gibi düşüncelerle reddedebilir. Bir güruhun parçası olmaya her zaman değil de, ‘sevgi/romantizm paylaşımı için bir güruha sevgili/eş ile katılma’ durumunda aşırı tepki vermenin iki anlamı olabilir: 1. Kişinin, ılımlı/romantik duygularını dışa vurmaya genel bir direnci olabilir. 2. O ilişkiye duygusal yatırımı yetersiz olabilir.

    * Özel planlanmış günlerde ılımlı/romantik duyguları dışa vurmada zorluk yaşamak, kişinin bir ilişkide ‘diğeri için bir şeyler yapmak’ konusunda yaşadığı zorluğa da işaret edebilir. Bir gün için bir çiçek almak ya da almamak, bütün ilişkiye genellenemeyebilir. Diğer taraftan, bir çiçek almayı ‘kapitalizmin kurbanı olmamak/yapmacıklık’ gibi yorumlarla sert bir şekilde reddetmek yerine, ‘diğer tarafı mutlu edecekse, kimseye bir zararı olmayan bu paylaşımın neden bir parçası olmayayım?’ gibi bir yaklaşım daha ılımlı olabilir. ‘Ben asla böyle yapmam’ denilen hususların ödül/bedel analizini yapmak, ‘diğer tarafı mutlu edecekse beni de mutlu edebilir ve böylece ilişkimizdeki olumluluk hali artabilir’ demek, sadece bir gün için değil, diğer zamanlar için de işe yarar bir yaklaşım olabilir.

    * Diğer taraftan ‘o gün için’ beklediklerinizi ısrarla içinizde tutup sevgilinizin/eşinizin ne yapacağını beklemenin de farklı anlamı olabilir:

    1. İlişkiniz, bu ilişkinin doğruluğu hakkında ipucuna ihtiyaç duyduğunuz kritik bir evrede olabilir.

    2. Genel olarak ilişkilerinizde veya o ilişkideki konumuz ‘bekleyen/sınayan’ ve duygu/davranışları çoğunlukla karşısındakinin ne yapıp ne yapmadığına göre şekillenen ‘nispeten pasif’ bir konum olabilir.

    3. Sürekli sizin sürprizler yaptığınız, yönlendirdiğiniz, emek verdiğiniz bir ilişkide ‘evet, bakalım ben sadece sırtıma yaslanıp beklersem ne olacak’ demiş olabilirsiniz. Bu tür özel günlerde ve diğer günlerde sürekli ‘bekleyen’ veya sürekli ‘planlayan’ konumunda olmak, o ilişkide uzun süre sonra iplerin gerilmesine yol açabilir. Biriktirip aniden patlamak yerine, beklentileri açıkça söylemek, ilişkinin daha güçlü devam etmesini sağlayabilir. Sadece sevgiler günü için bile ‘papatya istiyorum’ veya ‘bana hediye alma ama birlikte şu sahilde yürümeye gidelim’ gibi yönlendirmeler işe yarayabilir, ayrıca kendi tasarladığınız başka sürprizlerinizi de ekleyebilirsiniz. Ancak beklentilerin de sürekli söylenmesi ile ite-dürte gerçekleşen romantik/duygusal jestler, ilişkinin vereceği duygusal tatminin uzun vadede teklemesi ile sonuçlanabilir.

    Sinem Demir

  • ‘AŞK’ Değil, ‘SAHİP OLMA’ Cinayetleri

    Medyaya yansımış ve ‘aşk cinayeti’ adı altında sevgili/eş tarafından diğer eş/sevgiliye yönelmiş 23 cinayet haberi, psikolojik ve psiko-sosyolojik açıdan değerlendirildi. ‘Reddedilmeye tahammülsüzlük’ ile ilişkili olan cinayetler ‘aşk’ ile değil; ‘sahip olma’ hissinin zedelenmesi ile tetikleniyor.

    Cinayetlerin 15’i (%65) erkekten kadına ve/veya kadının gizli ilişkisine yönelmiş. Kadından kocasına/sevgilisine yönelmiş 8 cinayetin (%34) 2’sinde (%8) tetiği doğrudan çeken kadın iken, diğer 6 vakada (%26), cinayeti işleyen ağabeyine veya gizli ilişkisi olan kişiye ortak olmuş.

    Erkeklerin işlediği cinayetler iki başlıkta toplanabiliyor: birlikte oldukları veya birlikte olmak istedikleri kişi tarafından ‘reddedilmeye tepki’ cinayetleri (%66) ve gizli bir ilişkisi olan eşi/sevgiliyi öldürme, yani ‘aldatılmaya tepki’ cinayetleri(%33). Aynı zamanda kendini öldürmüş veya öldürme girişiminde bulunmuş kişilere, sadece ‘reddedilme cinayeti işlemiş erkekler’ grubunda rastlanıyor. Reddedilmeye tepki olarak cinayet işlemiş erkeklerin yaş ortalaması 26-27. Yaş aralığı 18 ile 44 arasında değişiyor. ‘Aldatılmaya tepki’ olarak, sadece kadının öldürüldüğü durumlarda, resmi evlilik yok ve ‘gizli ilişki şüphesi’ var. Kadın ve gizli ilişkisi olan kişinin bir arada olduğu durumlarda ise, her iki taraf da koca tarafından öldürülmüş.

    Kadının doğrudan veya dolaylı karıştığı ve sevgiliye/kocaya yönelik cinayetlerin sayısı 8 (%34).

    Cinayetlerin 2’si doğrudan kadın (%24) tarafından, 4’ü kadının gizli ilişkisi (%50) tarafından, 1’i (%12) kadının gizli ilişkisi ile birlikte kadın tarafından, diğer 1’i ise (%12) kadının ağabeyince işlenmiş. Kadının tek başına işlediği (sadece 1 vakada ağabeyine azmettirdiği) 3 cinayetteki temalar: erkeğin başka bir kadınla evli olduğunu gizlemiş olması, erkeğin ilişkiyi bitirerek ailesinin istediği kızla evlenmeye yönelmesi ve daha önceden kendisinden ayrılmış kadından intikam almayı öne sürerek ilişkiyi devam ettirmek istememesi. Bu cinayetlerdeki kadının yaş ortalaması 17-18.


    ‘REDDEDİLME CİNAYETLERİ’

    Erkeğin reddedilme sebebiyle kadını öldürdüğü cinayetler (%65) ile kadının erkeği benzer bir sebeplerle öldürdüğü cinayetler (%24) arasındaki farklılıklar; erkekte reddedilme hissinin, kadında ise yüz üstü bırakılma hissinin ön planda olması gibi gözüküyor. ‘Reddedilme’ cinayetlerinde erkek, daha önce hiç ilişkisi olmamış bir kadına da, uzun süredir birlikte olduğu ancak artık kendisini istemeyen kadına da öfkesini yöneltebiliyor. Uzun süreli (ortalama 3 yıllık) ilişkilerini bitirmiş ve eski sevgilileri tarafından öldürülmüş kadınlarda, ayrılırken eğitimleri/meslek hayatlarında gelişim çabasında oldukları, başka şehir/ülkeye gitme çabasında oldukları dikkat çekiyor. Erkekler, kadının akrabalarını da hedef alabiliyor.

    Kadının, reddedilme sebebiyle erkeği öldürdüğü vakalara bakıldığında da, benzer değer yargılarının etkisi gözlenebiliyor. Burada da kadın, daha önce birlikte olduğu erkek onu ‘bıraktığında’ veya başka bir kadına yönelerek onu ‘yüz üstü bıraktığında’ cinayet işliyor. Yani, cinayet işleyen erkek ‘erk/güç duygusu kabul edilmediğinde’; kadın ise ‘erk/güç duygusu tarafından bir kenara bırakıldığında’ tetiği çekiyor.

    Reddedilmeye aşırı hassasiyetin cinayetle sonuçlandığı vakalar psiko-sosyolojik açıdan değerlendirilirse, ‘güç/erk’ duygusundaki zedelenmenin ön planda olduğu öne sürülebilir. Burada değerlendirilmiş vakaların oranına bakıldığında, reddedilmeye daha hassas cinsiyetin erkekler olduğu görülüyor. Bu ‘güç/erk’ duygusu, erkek olmak ile ilgili değildir; kadınlar da bu güç’ün sahiplenicisi, besleyicisi olabilir. Bu duygunun hâkim olduğu bir ailede, erkek çocukta zirve yapan güç/erk duygusunu, ‘o oğlu doğuran’ annesi, ‘hanedanlığın kraliçesi’ olan babaanne gibi kadınlar, hatta o ‘soyadına’ ortak olan yakın akrabalar bile paylaşabilir.

    Sadece fiziksel gücün hâkim olduğu (para gücü, ‘soy’ ve ‘isim’ gücü, mevki gücü, silah gücü, sahip olduğu nesnelerin yani ‘kadın’ının/toprağının namusu) aile/kültürlerde, bu güce dışarıdan bir tehdit oluştuğu hissedilirse, bu gücü yeniden sağlamak için aynı fiziksel araçlar devreye girer. Sadece fiziksel araçların güç/erk duygusunu beslemesi, insan (canlı) hayatını önemseyen duyguları, değer yargılarını devre dışı bırakır. ‘İnsan hayatı önemlidir, başkalarına zarar vererek hakkını arayamazsın’ gibi bir değer yargısı (süperego) ve bu yargıyla oluşan vicdan duygusu, sadece fiziksel güç/erk duygusundan beslenen bir birey/aile/kültürde körelir. Sadece kendi ‘hanedanlığının’ üyesi olarak gördüğü (veya bu hanedanlıktaki rolüne ‘fiziksel’ bir değer biçtiği) kişilerin isteklerini önemser. Ancak sadece fiziksel güç/erk duygusundan beslenen birey/aile/kültür, ‘samimi üzüntü’ hissi duyamaz; sadece ‘kendisinden’ olarak gördüklerine, çarpık bir şekilde vicdan/üzülme/merhamet duygusu geliştirebilir. ‘Kendisinden’ olarak gördüklerinin yıkıcılığını ve ‘diğerlerinin’ gördüğü zararı hafife alır, geçiştirir, görmezden gelir. Belli sebepler öne sürerek tehdit oluşturduğundan ‘şüphe duyduğu’ ülkeleri işgale giden ‘büyük güç’ ülkelerin ‘legal terör’ü, ‘klasik terör’, töre cinayetleri veya Mardin’de son yaşanan olay, benzer bir mekanizmadan besleniyor gibi gözükmektedir. ‘İstediğimi almazsam öldürürüm, zarar görürsem öldürürüm, hakkım çiğnenirse öldürürüm, kimliğimle/hakkımın yenmesiyle/namusumla ilgili konularda ‘şüphe duyarsam’ öldürürüm ve zedelenmiş erk/güç duygumu yeniden beslerim’.

    Sadece fiziksel güçten beslenen birey/aile/kültür kimliği, hiçbir zaman ‘doyamaz, emin olamaz, tatmin olamaz’. Bir yerden para-mevki-silah-kas-mevki gücüyle (yani fiziksel araçlarla) ‘güç’ duygusunu geçici olarak doyururken, mutlaka yeni tehditler hisseder ve ‘güç/erk’ duygusu için fiziksel araçları yeniden devreye sokar.


    Erk/güç duygusu, hiç olmaması gereken bir duygu olarak düşünülemez. Her cinsiyetin, belli düzeyde erk/güç duygusuna ihtiyacı vardır. Önemli olan, bu duygunun ‘sadece fiziksel araçlarla’ tanımlanmamasıdır. Sağlıklı olan, kendi hakkını arayabilecek kadar ‘güç’ duygusu taşırken, insan hayatını, diğerlerinin hayatını önemseyebilmek; ‘vicdan’ duygusunun, ‘zarar verme!’ diyen mekanizmayla bütünleşmiş olmasıdır. Bunun için de, ‘zarar görmekten daha kötüsünün ‘zarar vermek’ olduğu’ değer yargısını aktaran rol modellerine/ebeveynlere/liderlere ihtiyaç vardır. Aksi, her zaman (benliğe, kimliğe yönelik) yeni ‘zedelenme hisleri’, yeni ‘yıkma etme sebepleri’ üretir; (kendinde hak gören, vicdan yoksunu) yıkıcılık devam eder.

    Sinem Demir, Klinik Psikolog
    Medical Park Fatih Hastanesi

  • Mutluluk doğuştan verilen bir şans değildir

    Mutlu insanlara uzaktan baktığımızda her şeyin yolunda gittiğini hiçbir sıkıntıları olmadığını sanırız. Oysaki durum hiç de öyle değildir. Mutluluk doğuştan insanlara verilen bir şans değildir. İnsan, mutluluğu içinde yaratırsa mutlu olabilir. İşte bu da bizim elimizde. Hayatın dört dörtlük gitmediği zamanlarda bile mutlu olabiliriz. Bakın aşağıdaki hikayedeki gibi;

    Bir hükümdar amansız bir hastalığa yakalanmıştı. Ülkenin bütün hekimleri saraya geldi, komşu ülkelerin hekimleri de çağırıldı. Ama hastalığa hiçbir çare bulunamadı. Hükümdar, herkesin gözü önünde her gün biraz daha erimeye devam ediyordu. Umutsuzluk içinde çırpınırken son çare olarak bütün falcıların, büyücülerin bulunup saraya getirilmesini istedi.

    Adamları koşuşturdu. Ülkede ne kadar adı falcıya büyücüye çıkmış insan varsa toplayıp getirdiler.


    Falcılar, büyücüler hükümdara tek tek baktılar, bildikleri bütün numaraları yaptılar, ama hiçbiri herhangi bir iyileşme sağlayamadı.

    Hükümdar artık iyiden iyiye umutsuzluğa düşmüşken günün birinde sarayının kapısına bir yaşlı kadın geldi. Bu kadın hükümdarın derdini nasıl çözeceğini bildiğini söylüyordu!

    Yaşlı kadını hükümdarın yanına götürdüler.

    Hükümdar yatağında doğrulamadan, “Söyle kadın” diye güç bela konuştu: “Neymiş senin çaren!”

    Kadın bildiği çareyi anlattı: “Adamlarınız ülkeyi dolaşacak, ülkenin en mutlu adamını bulacak, onun gömleğini alacak ve size getirecek. Siz de bu gömleği giyince iyileşeceksiniz…”

    Hükümdar emir verdi, adamları hemen ülkeye dağıldı. Önce en zenginlerin kapısını çalmaya başladılar. Ama hangi zenginle gidip konuştularsa onun hiç de tahmin ettikleri gibi mutlu olmadığını gördüler. Aralarından bir iki kişi, en değerli gömleklerini verdi. Hükümdar gömlekleri giydi fakat bunların da herhangi bir faydası olmadı. Böylece o gömleklerin sahiplerinin söyledikleri gibi mutlu olmadıkları ortaya çıktı.


    Hükümdar köpürüyor, adamları bütün ülkeyi adım adım dolaşıyor, artık zengin fakir dinlemeden mutlu insan arıyor ama bir kişi bile bulamıyorlardı.

    Durmaksızın dolaşırken susuz kalan hükümdarın adamlarından birkaçı dökülen bir kulübenin yanından geçmekteydi. Su istemek için yaklaştıklarında içeriden gelen sesi duydular.

    Bir adam kendi kendine konuşuyordu:

    “Ne kadar mutluyum, benden iyisi yok, karnımı doyurdum, yarın çalışabilecek gücüm de var… Benden iyisi yok…”

    Hükümdarın adamları suyu falan unutup hemen içeri daldılar. Bu son derece yoksul kulübede bir adam yere oturmuş, kağıt üzerine serdiği peynir ekmeğin son kırıntılarını ağzına atarken bir yandan da türkü söylüyordu.

    Hükümdarın adamları “Nihayet bulduk” diye adama doğru hamle ettiler ve yanan tek bir mumun zayıf ışığında adamın gömleğinin olmadığını gördüler.

    Saygılarımla,
    Tülay Bilin
    İnsan Kaynakları ve Kişisel Gelişim Uzmanı
    tulaybilin.com


  • Aşk bağımlılık mıdır ? – 2

    42-17614551Bir hafta boyunca sevgilisini aramamasını, asla mesaj çekmemesini isteyip göndermiştim O’nu. Bunun çok zor olacağını söylemişti ama sonucun iyi olacağına inanarak gitmişti. Aradan bir hafta geçip odama girdiğinde karşımda duran başka bir kadın vardı. Saçları yapılmış, makyajı yerinde… Heyecanla geldi yanıma.. Gülümsüyordu… Gözleri ışıl ışıldı….

    İlk günler çok zorlandım… Defalarca mesaj yazdım ama göndermedim… delirecek gibiydim hiçbir şey yapmadan durmak çok zor!… Aramamak, mesaj yazmamak…. Ama dün aradı beni… Bu gün de mesaj yazdı iki kez…

    Aslında geçen hafta da sevgilisi ona iki kez mesaj çekmişti ve iki kez de aramıştı. Ama kendi yazdığı mesajlara o kadar boğulmuş ve o kadar çoktu ki… Şimdi sustu ve O’nu dinledi… Belki de uzun zamandır ilk kez duymuştu O’nu.

    Bazen insan kendisi o kadar gürültü çıkarır ki, karşısındakini duymaktan aciz kalır. Birkaç dakika sessizlik bile çok şey fark etmemizi sağlar. Hiç olmadığını düşündüklerimiz, hiç duymadığımızı sandıklarımız aslında oradadırlar.

    Aradığı, özlediği şey ilgi görmekti. Sevdiğinin kendisini fark etmesiydi. Anlamasıydı. Bu isteği hayatına o kadar egemen olmuştu ki… İsteğine odaklanıp, gerçekleşenleri göremez hale gelmişti…


    Bir hafta sonra geldiğinde kapıdan girişi daha da farklıydı. Artık gözlerinde o ışık yoktu… Bakımlı ve güzel giyinmişti ama yüzündeki gülümseme azalmıştı. Bu defa dertli ve çökmüş görünmüyordu. Sıkıntılı ve alaycı bir haldeydi.

    Sormayın!… Her şey değişti. Bi yandan da inanamıyorum. Sürekli arıyor. Benimle ilgilenmiyorsun artık diyor… Mesaj mesaj üstüne… Sanki o adam gitti başkası geldi. Ben aramadıkça kızıyor. Hatta geçen gün kocaman bir demet gülle geldi.. Ama şimdi benim için çok önemli değil maalesef… Ben isterken yapmıyordu.. Soğudum sanki ondan ben!….

    Gerçekte ilgi görmek mi, ilgi istemek mi… Bağımlısı olduğumuz nedir? Aşk mı? Aşk acısı çekmek mi? Elde ettiğimiz şeyler neden değer kaybediyor. Vazgeçemediğimiz aşk mı, kaybetme korkusu mu yoksa istenmeyi istemek mi?

    Dört hafta sonra odama yine geldiğinde, bambaşka bir kadın vardı karşımda. Saç rengi değişmiş. Topuklu ayakkabıları, uçuşan elbisesiyle adeta uçarak girdi odama. Çok neşeliydi. Gözleri kahkahalar atıyor, konuşurken yüzünde güller açıyordu.

    İnanmayacaksınız… Aşık oldum ben!… Bu defa tam istediğim gibi biri! Çok romantik.. Çok ilgileniyor benimle sürekli arıyor… Çok mutluyum!..

    Ya haftalar önce ağladığı, ilgisi için sızlandığı sevgilisi ne olmuştu?

    Ya o abarttı artık. Sürekli mesaj çekiyor.. Sana tapıyorum diyor… Çok sıkılıyorum bazen.. Bitti diyorum anlamıyor!. Artık onu istemediğimi anlatamıyorum bi türlü!..

    İşte elde edilince değersizleşen, elde edilmeyene ve kaybetme korkusuna çekim arasındaki kısır döngü yeniden başlamıştı. Yeni bir “ya beni terk ederse” korkusu.. Yeni bir kaygı fırsatı… Yeni bir elde etme hırsı.. Yeni bir AŞK!

    Aşk, bir bağımlılıktır. Bizi kendimizden uzaklaştıracak, acılara, özlemlere, istenme isteğine duyulan bir bağımlılık. Bir kişiye değildir aşk. Kendimize yaklaştıkça azalan, uzaklaştıkça artan bir vazgeçilmez ego tatminidir.


    Sevginin yüceliğini taşımaz. Güvenli alanlarda değildir aşk. Sahip olma isteği ve kaybetme korkusuyla bütünleşmiş, kendine başkaldırıştır. Evet.. Aşk bağımlılıktır… Kendimize olan sevgisizliğimizden kaynaklanan bir bağımlılıktır….

    Sevginin güvenli ılık havasında, vazgeçilebilir olduğu oranda bize ait olan kendi kabullenişimiz yoktur aşkta…

    Vazgeçemediğimiz her şey bağımlılıktır. Vazgeçebildiklerimiz asıl sahip çıktıklarımızdır. Sevgi kendimize ve dünyamıza sahip çıkışımızın en güzel ve yüce görüntüsüdür…

    Sevgiyle…
    Fatoş Cömert
    İlişki Terapisti/Bireysel ve Kurumsal Gelişim Danışmanı
    www.stradadanismanlik.com