Birini acı çeke çeke, sürüne sürüne, kendinizi hasta edercesine sevdiniz mi? Buna sevgi demek ne kadar doğru, sormadan edemiyoruz… Psikoloji bize tabii ki bu durumu da açıklıyor ve adına şöyle diyor: Travmatik bağlanma. Detaylar için, gelin hemen yazımıza geçelim.
Damla DURAK
Travmatik bağlanma (Traumatic Bonding), bir psikoloji terimi ve aslında hemen her gün çevremizde gördüğümüz, çok üzüldüğümüz durumları ifade ediyor. İflah olmaz, saplantılı, yıkıcı bir aşk durumundan bahsedebiliriz. Kişiyi azar azar tüketen, zehirli bir bağlılık türü… Üstelik kadın-erkek fark etmiyor, herkesi etkileyebiliyor. “Kocam her gün beni sebepsiz yere dövüyor ama onu seviyorum, bırakamam”, “Beni defalarca aldattı, her fırsatta aldatıyor da, ama onu bırakamıyorum, çok seviyorum”, “Beni hep aşağılayıp kovuyor, kaç kez sabaha karşı üçte tekmeleyerek sokağa attı, 15 kez terk ettim, ama her seferinde dayanamayıp geri döndüm. Onsuz yapamam.” Bu cümleleri okurkenokurken dahi tüyleriniz diken diken olabilir ancak ne yazık ki travmatik bağlanma yaşayan kişilerin hayatları bu seyirde ilerliyor. Uzm. Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak bu durumu şöyle açıklıyor: “Sürekli şiddete, psikolojik baskıya, her türlü istismara maruz kaldığı halde halen bunlara ‘onu seviyorum’ diyerek katlanan her kadın travmatik bağlanma yaşıyor demektir. Aşk ilişkisi bağlamında ele aldığımızda bir taraf aşırı güçlü ve diğer taraf aşırı zayıf durumda kalıyor. İlla ki fiziksel şiddet yaşamak gerekmiyor, zaman zaman sıklaşan bir baskı altında olmak bile yeterli olabilir; ailesiyle görüşülmesinin yasaklanması, arkadaşlarıyla ilişkinin kısıtlanması gibi baskıcı tavırlar… Psikolojik şiddet, aşağılama, cinselliği reddetme, aldatma durumları da travmatik bağlanmanın travma yaratan ucunu oluşturabilir.” 33 yaşındaki okuyucumuz Dilara, eski sevgilisine saplantılı bir aşkla bağlıymış ve şimdi atlatmaya çalışıyor. Hiç kolay olmayan bu süreci, kendisinden dinledik.
“BÖYLE AŞK OLMAZ OLSUN”
“Aslında klasik bir hikaye; Alican’la altı sene önce bir arkadaşımızın doğum gününde tanıştık ve görür görmez birbirimizden etkilendik. Birkaç görüşme sonrası ilişkimiz başlamıştı. Alican aslında öyle herkesin görünce etkileneceği bir tip değildi ama onda beni daha ilk saniyeden çeken, tanımlayamadığım bir şeyler vardı. Hatta hayat görüşü olarak birbirimize zıt olduğumuz bile söylenebilirdi… Ama yanımda olmasından mutluydum işte! İlk 2-3 sene, ilişkimiz gayet sakin ve keyifliydi. Alican yapısı gereği biraz agresif bir adam; ben son derece uyumlu olduğum için alttan almalarımla ilişkiyi sürdürmeyi başardık. Sonuçta ortada gerçek bir sevgi söz konusu. Ancak sonrasında, bir anda, enteresan şekilde sorunlar yaşamaya ve kavga etmeye başlamıştık. Sebebi ise onun beni çılgına çeviren sosyal medya kullanımıydı. Durmadan, bıkmadan, usanmadan tanımadığından emin olduğum kadınları takip ediyor, onların fotoğraflarını beğeniyor, yorumlar yazıyordu. Onunla bunu en az 50 kere konuştum. Bu durumun beni rahatsız ettiğinden, mutsuz olduğumdan bahsettim. Ancak o kadar umurunda olmuyordu ki! Bana bağırıyor, reddediyor, karışamayacağımı, yaptığında yanlış bir şey olmadığını söylüyordu. Normal şartlarda siz olsanız ne yaparsınız, o adamı terk edersiniz, değil mi? Bense tam tersi o bana kötü davrandıkça, başka kadınlarla ilgilendikçe daha büyük bir hırs ve tutkuyla bağlanıyordum. Bana defalarca kez ‘mutlu değilsen ayrılalım’ dedi, yapamadım. Ondan vazgeçemiyordum.”
“İŞİN İÇİNE ŞİDDET KARIŞTI”
“Sormadan edemiyorum: Bir erkek, sevdiği kadın bu denli mutsuz oluyorken bile bile aynı alışkanlıklarına neden devam eder? Bunun cevabını halen bulamadım ne yazık ki. İlişkimiz, artık neredeyse her gün kavga ettiğimiz bir noktaya ulaşmıştı. Huzur yoktu, bence sevgi de kalmamıştı. Ama neden halen onun yanındaydım, neden dönüp arkamı gidemiyordum. Benim bu zayıf duruşum onu zaman içinde bir canavara dönüştürdü. Bana çok gaddar davranıyor, evden kovuyor, bulduğu her fırsatta aşağılıyordu. Tabii ben onu bırakmamaya devam ediyordum. Çok korkunç biliyorum ama işin içine şiddet karışmasına rağmen… Beni itip kakmaya da başlamıştı son zamanlarda. Durumun yanlışlığının farkındaydım, artık bir şeyler yapmalıydım ve bunun altından tek başıma kalkamayacağım çok açıktı. Derhal bir uzmana baş vurdum ve gerçekle ancak bu şekilde yüzleşebildim. Üst üste aldığım 13 seans terapi sonrası özgürlüğüme kavuştum ve şimdi yalnız ama çok daha mutlu bir kadınım.”
Evet, Dilara’nın hikayesi bizi de fazlasıyla etkiledi. Sevginin olduğu yerde acı çekmek söz konusu olmamalı; durum böyleyse bir yanlışlık var demektir. Siz de benzer şeyler yaşıyorsanız, uzmanımızın yönlendirmelerine kulak verin.
SORUNUN ÇÖZÜMÜ MÜMKÜN MÜ?
Uzm. Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, söz konusu travmatik bağlanma olduğunda neler yapmamız gerektiğini bize şu şekilde açıklıyor: “Elbetteki psikoloji biliminin günümüzde ulaştığı kazanımlar ve birçok psikoterapi yöntemi ile travmatik ilişki yaşayan bir insanın, yaşadığı bu saplantılı yıkıcı ilişkiye karşı güç kazanması, bir dengeye oturtması mümkün. Bu kişiler, genellikle içerisinde dönüp durdukları şiddet-ilgi döngüsünün farkında değillerdir, kendi duygularını analiz edemezler. Bunun bir ilişki değil, tamamen ötekine endeksli yıkıcı bir bağımlılık olduğunun, birçok psikolojik terapi yöntemiyle fark edilmesi sağlanabiliyor. Öz yaşamı içerisinde, duygularını, sebepleriyle analiz edebilmesini ve tamir edebilmesini sağlayan terapötik süreçle kişi dengeli bir ilişkinin tarafı haline gelebilir. Travmatik bağlanmanın söz konusu olduğu aşk, hastalıklı bir aşktır. Kişi bilinçaltındaki şiddetli bir psikolojik ihtiyacı karşılamak dürtüsüyle yaşadığı sahte emniyet ve ilgi durumunu aşk zanneder… Aşk zannedilen bu işkenceyle örülü bir başkasına mahkum olma halinden kişiler elbette ki hipnoterapi ile de kurtulabilir. Kaygılar, güvensizlik ve yetersizlik, yalnız kalma korkuları hastalıklı bir sevgi ile kamufle olmuştur. Ve neticede bunlar birer duygudur; ne kadar güçlü olursa olsun olumsuz duyguları temizlemek iyi bir hipnoz ustasının ana hedefidir. Hipnoterapinin olağanüstü teknikleriyle kişilerin bilinçaltı düzeyde yaşadığı bu bağımlılığın sebepleri bulunabilir. Ve aşama aşama bebeklikten beri birikmiş zayıflık oluşturan duygular temizlenerek kişinin kendini adeta yeniden doğması ve bilinçaltı düzeyde sahip olduğu şahsiyetli ilişki potansiyeli hipnoterapi ile de açığa çıkartılabilir. Özetle kafanızdan da kalbinizden de atabilirsiniz. ”
UZM. KLİNİK PSİKOLOG MEHMET BAŞKAK
NEDEN ACI ÇEKTİRENE BAĞLANIYORUZ?
“Bir düzeye kadar ‘kaçan kovalanır’ durumu makuldür ve ilişkiye adrenalin pompalayan, ilişkinin cilveli bir halidir. Özgüven duygusu yerinde olan, yaşam içerisinde sahip olduğu değeri hissedebilen, özsaygı sahibi insanlar şahsiyetlerine saldırı niteliği taşıyan ilişkiyi bir saniyede bitirir. Sürekli bizi üzüp, bizi sarsan bir insana gösterilen bağlılık ise ciddi bir zayıflığa sahip olduğumuzun işaretidir. Birinin sevme duygusunu, “ben sevilmeyi hak eden biriyim” şeklinde olgunlukla kabullenmekten çok; birinin bizi sevmesini bize yapılmış bir lütuf gibi hissediyorsak, bilinçaltı kişilik örgütlenmesinde böylesine bir yetersizlik alanı, boşluk söz konuysa sorunlu bir hastalıklı ilişki anlamındaki ‘kaçan kovalanır’ durumu ortaya çıkar. Yani partnerimizin bizi sevmesini sadece sevgiyle değil de yüksek bir minnet duygusuyla yaşıyorsak, ortaya bir bağlılıktan çok bağımlılık durumu çıkar ve o kaçtıkça biz kovalarız.”
Kaynak: cosmopolitanturkiye.com/iliskiler
Kadınlar Kulübü Son Yorumlar