Çok değil sanki birkaç gün önce girmiştim 2012’ye, demek bir yıl geçmiş! Ömür işte su gibi geçiyor. Elimizde ne var şimdi? Eğer sevdiysek birini, en değerli hazinemiz o değil mi?

Şimdi dönüp bakıyorum geçen yıllara, şu 25 var ya 25, işte ondan sonrası su gibi akmış. Hiç farkına varmadan geçmiş ömür! Demek, ömür dediğin gerçekten bir an, hani gözünü açıp kapatınca gelip geçecek gibi….

O zaman neden bu kadar zor yaşamak? O zaman neden bu kadar zor şey sevmek?

Birini sevmek neden bir satranç oyunu gibi kurallara bağlı? Neden karşı tarafın hamlesini düşünmeden sevemiyor insanoğlu, neden hep egosu duruyor önünde?

Günlerden 1 Ocak oldu ama ömrümüzde ne değişti? Hiçbir şey! Peki değişemez mi? Değişir elbette! Mesela, hazır insan denilen canlı tarih diye bir sistem bulmuşken ve her yeni yıl, yeni bir başlangıç için ümit veriyorken insana; bu yıl birini çok sevsek olmaz mı?

Neden olmasın?

Neden sevmeyelim şöyle doya doya birini? Hani sıyrılıp egomuzdan, gururumuzdan, ağırlığımızdan, sevdiğimizi itiraf etsek birine bu yıl ne olur?

Ne olur hiç farkına varılmamış duyguları bulup çıkarsak içimizden? Bu yıl kendimize güzel bir hediye alsak ve kendimizi tanımak,değiştirmek ve geliştirmek için adım atsak?

Bu yıl birilerini daha çok sevsek, sorunları çözmeyi denesek, abartıdan uzak bir ilişkinin peşine düşsek, olabilecek bir ilişkiyi saçma bahanelerle itmesek?

Bu yıl kendimize bir görev versek ve sevmeyi ama gerçekten beklentisiz sevmeyi denesek? Denesek ve hesap yapmasak, olmaz mı? Kim ne kaybetti, kim ne kazandı, kim kimi yendi diye düşünmeden versek kalbimizden geldiği gibi, ne olur?

Bu yıl kendimize bir hediye versek ve birini çok sevsek, sevilmeyi beklemeden, sadece sevmenin tadını çıkarabilsek, olmaz mı?

Yazar : Candan Ünal