Kış mevsiminin gelmesiyle havalar soğuyor. Kış benim için sahlep ve kestane demek. Bu lezzetler eskisi kadar olmasa da kış akşamlarımıza eşlik ediyorlar. Geç vakitlerde sokağın sessizliğini delen bozacı sesleri, Kız Kulesi’ne karşı yudumladığımız sahlepler, kese kâğıdına sarılı kestane kebaplar… Bu tatların yanı sıra kışın can sıkıcı bir tarafı da kısa süreli hayatımızı kâbusa dönüştüren kış hastalıkları. Grip vücudumuzun direnci düşmeye dursun hemen ortaya çıkar. Selpaklar cebimizden eksik olmaz. Silmekten kızaran burnumuz iyice iştahımızı kaçırır. Bütün bunlar bir araya geldiğinde hayat çekilmez bir hal alır.

Pimpirikli bir insan olarak kendimi bu sinsi hastalıktan nasıl korurum diye düşünürken aklıma bir fikir geldi. Çevremdeki insanlara sorup onların fikirlerini sizlerle paylaşacaktım. Kime sorabilirim diye meraklı gözlerle dolaşırken karşıma ananem çıktı. Hemen sorumu ona yönelttim. Yılların getirdiği yıpranmışlıktan olsa gerek “Ayaklar insanın en çok üşüyen organı” dedi. Ananemin iki lafından biri “İnsan yaşlandıkça kanı koyulaşıyor, önceden hiç üşümezdim. Ayaklarını sıcak tut yavrum” oluyor. Ananemin ısıtıcısı hep yatağının yanında durur. Isıtıcıyı seçerken çok araştırdık. Özellikle havayı kurutmayan ve enerji tasarrufu yapan bir ısıtıcı seçmeye özen gösterdik. Devrilmelere karşı emniyet sistemi olan modeller bile var artık. Her şey ısıtıcı ile bitmiyor. Sıcacık battaniyeler sıcacık bir evin vazgeçilmezidir. Ananem geleneksel kış motifi olan geyikli battaniyelere bayılır. Annem farklı battaniyeler verdiğinde hemen geyikli battaniyesini ister.

Ananemden sonra direkt mutfağa yöneldim. Mutfaktan harika bitki çayı kokuları geliyordu. Annem her zamanki gibi büyük bir keyifle çayını yudumluyordu. Annem bir çay tiryakisidir. Mutfaktaki en büyük saklama kabı bitki çaylarının olduğu kaptır. Annem beklediğim üzere dinç görünüşünü bitki çayına borçlu olduğu söyledi. Bitki çayını bu kadar anlatmışken annemin meşhur bitki çayı sırrını da sizlerle paylaşacağım. Annem bitki çayı hazırlarken her zaman taze kaynamış klorsuz su kullanır. Suyu kaynattıktan sonra hemen çayı koymaz, bir iki dakika dinlendirir. Annemin favorisi tarihi lale motifli porselen demliğidir. Porselen demliğine önce bitki çayını koyar. Sonra üzerine gerekli miktarda su katar ve çayın demlenmesi için 3-4 dakika bekler. İşte mükemmel bir çayın püf noktaları bunlar.

Kışın olmazsa olmazı ısıtıcılardan, sarılıp ısınacağımız battaniyelerden ve içimizi ısıtan bitki çaylarından bahsettik. Şimdi sıra enerji verici kış yemeklerine geldi. Kışın en çok hangi yemekler pişer sorusuna en doğru yanıtı babam verebilirdi. Babamın en çok sevdiği kış yemekleri etli nohut, pastırmalı kuru fasulye ve çoban kavurma. Düdüklü tencere bizim eve geldiğinden beri annem bu harika yemekleri soframızdan eksik etmiyor. Bence düdüklü tencere kullanan bayanlar zamanını verimli bir şekilde değerlendiriyor. Düdüklü tencerelerde pişirme ısılarını ayarlayabildiğiniz için gıdalar vitaminlerini kaybetmiyor. Yemekler dağılmadan ve renklerini koruyarak pişiyor. En önemlisi de mutfaklarda rahatsız edici yemek kokuları artık yok. Sağlıklı beslenme ve hızlı yemekler için düdüklü tencere şart.

Kış hastalıklarından korunmak için bu kadar tüyo verdikten sonra benim de sizlere bir önerim olacak. Mis gibi kış kokan vitamin deposu taze sıkılmış portakal suyu. Bizim evde hasta olmadan kışı geçirmenin püf noktaları bu detaylarda gizli. Peki, sizin kış mevsiminde uyguladığınız koruyucu yöntemler neler?